4 Kas 2013

CANER ÖZCAN / KİTAB-I DEDEM KORKUT

REKLAMLAR


CANER ÖZCAN
KİTAB-I  DEDEM KORKUT
           Türk sosyal hayatının,Türk kültürünün en görkemli eserlerinden biri olan  Dede Korkut Kitabı ,Türk Dili ve Edebiyatı alanının hiç kuşkusuz en kıymetli eseridir.Bu alanda çalışma yapan araştırmacılara yıllardır kaynak kitap olmak suretiyle misyonunu devam ettirmektedir.İslamiyet’in kabulüyle yeni bir kültür ve medeniyet dairesine giren Türklerin sosyal yaşamlarını,inançlarını,kültürel özelliklerini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.Dede Korkut sadece birkaçını saydığımız bu yönleriyle bir değerler hazinesidir.Tabiri caizse Türk hayatının manalar denizinin anahtarının saklı olduğu bir kaledir.Mehmet Fuad Köprülü bu hususta  şöyle bir değerlendirme yapmayı uygun görmüştür:’’Terazinin bir kefesine bütün Türk edebiyatını koyun ,diğer kefesine de Dede Korkut Kitabını koyun.Yine de Dede Korkut ağır basar.’’Fuad Hoca’nın bu değerlendirmesine katılmamak,bu değerlendirmeyi göz ardı etmek mümkün değildir.Çünkü eserimiz hem güzel Türkçemizin el değmemiş örneklerini ihtiva ediyor hem de milletimizin yüzyıllar önceki hayatını ve kültürünü gözler önüne seriyor.


         Dede Korkut Kitabı bugün iki nüsha halinde varlığını sürdürüyor.Bu nüshalardan biri Vatikan’da bulunmaktadır ve Vatikan Nüshası olarak anılmaktadır.Diğer nüsha ise Almanya’nın Dresden Kütüphanesi’nde saklanmaktadır.Bu nüsha Dresden Nüshası adıyla edebiyat literatüründeki yerini almıştır.Vatikan nüshasında altı hikaye mevcuttur.Dresden nüshasında ise bir önsöz ve on iki hikaye bulunmaktadır.Rivayetlere göre bu hikayeler yirmi dört tanedir.Ancak mevcut hikayeler dışındaki hikayelerin nerede olduğu veya bu hikayelerin başına ne geldiği hususunda hiç kimse bilgi sahibi değildir.Tanıtmaya çalıştığımız bu nüshaların memleketimizin kütüphanelerini süslememeleri,gurbet elde bulunmaları da kültür hayatımız açısından bir kayıp olarak nitelendirilebilir.Bu coğrafyada ya da bu coğrafyaya yakın coğrafyalarda teşekkül eden bu hikayelerin topraklarımızdan kilometrelerce uzak ülkelerde bulunması memleketimiz için büyük bir kayıp olarak düşünülebilir.

         Dede Korkut  Hikayeleri edebiyat tarihimizde destan geleneğinden halk hikayeciliği geleneğine geçiş eseri olarak tanımlanmıştır. Bu tanımdan hareketle kitapta hem destanlarda görebileceğimiz olağanüstülüklerin bulunduğuna hem de halk hikayelerinde gördüğümüz günlük yaşantımızda karşımıza çıkabilecek olayların yer aldığına tanık olabiliyoruz.Bir peri kızı ve çobandan doğan,önceleri hayvanları yerken daha sonra insanları yemeye başlayan Tepegöz’ün hikayesi daha önce de zikrettiğimiz  olağanüstülüklere örnek gösterilebilir.Salur Kazan’ın tedbirsiz ava gittiği ve obasının düşman tarafından yağmalandığı hikaye ise genel hatlarıyla olağanüstülüklerden sıyrılmış,yaşanabilir olayların yer aldığı bir hikaye olarak karşımıza çıkmaktadır.Hülasa bu değerli kitabımız zikrettiğimiz bu özelliklerle edebiyatımızda önemli bir işlevi yerine getirmiştir diyebiliriz.
       Dede Korkut Kitabıyla ilgili üzerinde durmadan yapamayacağım bir diğer husus ise hikayelerin içinde destan söyleyen, dört yüz yıl yaşadığına inanılan Korkut Ata.Her hikayenin sonunda ortaya çıkar ve bir destan söyler.Türk boylarının bilge kişisidir.Türk boylarının sözüne en çok itibar edilen kişisidir Korkut Ata. Bünyesinde hem İslam öncesi özellikleri hem de İslam dininin kabulüyle kazandığımız özellikleri taşır. Korkut Ata bu hususun en açık seçik örneğidir belki de.Hikayelerin genelinde de bu husus karşımıza çıkar.Toy eylenen bir hikayede şarap gibi İslam dini tarafından yasaklanan içecekler karşımıza çıkıyorken başka bir hikayede arı sudan abdest alan, iki rekat namaz kılan ,adı güzel Muhammed’e salavat getiren kahramanlarla da karşılaşabiliyoruz.Peygamberimizin Oğuz ülkesinde sahabesi olan bir yiğit de  mevcut hikayelerimizde.Tüm bu özellikler Dede Korkut Kitabının ne denli farklı bir kültür mozaiğini içinde barındırdığının en güzel kanıtı olarak karşımıza çıkıyor.

       Saf,arı bir Türkçe ile yazılan eserde Arapça ya da Farsça kelimelere çok fazla rastlamıyoruz.Bu da kitabın dilinin kolay anlaşılmasını sağlıyor.Hikayelerimizde sıralı cümleler çok sıklıkla kullanılmış.Her cümlenin fiili,diğer cümlenin fiiliyle ahenk oluşturuyor.Bu bağlamda iç ahenge yani seciye rastlar gibi oluyoruz.Bu da hikayelerde kuru bir anlatımın değil okuyucuya ya da dinleyiciye zevk veren bir anlatımın  


kullanıldığını gözler önüne seriyor.Hikayelerimizde olaylar mensur bir şekilde tertip edilirken coşku ve heyecan bildiren kısımlar manzum olarak tertip edilmiştir.Kısacası hikayelerimiz nazım-nesir karışık bir
yapıya sahiptir diyebiliriz.Ayrıca hikayelerde her şeyi bilen her şeyden haberdar olan bir bakış açısı kullanılmış.Bu husus aynı zamanda Korkut Ata’nın bu hikayeleri yazan ya da söyleyen kişi değil;hikayelerin içinde yer alan destan söyleyen hikaye anlatan bir kahraman olduğu gerçeğini de tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.


                                                                                                                         CANER ÖZCAN
                                                                                                                 Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni


Artikel Terkait

Yorumunuz onaylandıktan sonra görülecektir..Bir hesabınız yoksa "adı/url veya anonim"i seçerek kolayca yorum yapabilirsiniz.Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek "beni bilgilendir" kutucuğuna işaretleyebilirsiniz.


EmoticonEmoticon