CANER ÖZCAN
KİTAB-I DEDEM KORKUT
|
Türk sosyal
hayatının,Türk kültürünün en görkemli eserlerinden biri olan Dede Korkut Kitabı ,Türk Dili ve Edebiyatı
alanının hiç kuşkusuz en kıymetli eseridir.Bu alanda çalışma yapan
araştırmacılara yıllardır kaynak kitap olmak suretiyle misyonunu devam
ettirmektedir.İslamiyet’in kabulüyle yeni bir kültür ve medeniyet dairesine
giren Türklerin sosyal yaşamlarını,inançlarını,kültürel özelliklerini tüm
çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.Dede Korkut sadece birkaçını saydığımız
bu yönleriyle bir değerler hazinesidir.Tabiri caizse Türk hayatının manalar
denizinin anahtarının saklı olduğu bir kaledir.Mehmet Fuad Köprülü bu hususta şöyle bir değerlendirme yapmayı uygun
görmüştür:’’Terazinin bir kefesine bütün Türk edebiyatını koyun ,diğer kefesine
de Dede Korkut Kitabını koyun.Yine de Dede Korkut ağır basar.’’Fuad Hoca’nın bu
değerlendirmesine katılmamak,bu değerlendirmeyi göz ardı etmek mümkün
değildir.Çünkü eserimiz hem güzel Türkçemizin el değmemiş örneklerini ihtiva
ediyor hem de milletimizin yüzyıllar önceki hayatını ve kültürünü gözler önüne
seriyor.
Dede
Korkut Kitabı bugün iki nüsha halinde varlığını sürdürüyor.Bu nüshalardan biri
Vatikan’da bulunmaktadır ve Vatikan Nüshası olarak anılmaktadır.Diğer nüsha ise
Almanya’nın Dresden Kütüphanesi’nde saklanmaktadır.Bu nüsha Dresden Nüshası
adıyla edebiyat literatüründeki yerini almıştır.Vatikan nüshasında altı hikaye
mevcuttur.Dresden nüshasında ise bir önsöz ve on iki hikaye
bulunmaktadır.Rivayetlere göre bu hikayeler yirmi dört tanedir.Ancak mevcut
hikayeler dışındaki hikayelerin nerede olduğu veya bu hikayelerin başına ne
geldiği hususunda hiç kimse bilgi sahibi değildir.Tanıtmaya çalıştığımız bu
nüshaların memleketimizin kütüphanelerini süslememeleri,gurbet elde bulunmaları
da kültür hayatımız açısından bir kayıp olarak nitelendirilebilir.Bu coğrafyada
ya da bu coğrafyaya yakın coğrafyalarda teşekkül eden bu hikayelerin
topraklarımızdan kilometrelerce uzak ülkelerde bulunması memleketimiz için
büyük bir kayıp olarak düşünülebilir.
Dede Korkut Hikayeleri edebiyat tarihimizde destan
geleneğinden halk hikayeciliği geleneğine geçiş eseri olarak tanımlanmıştır. Bu
tanımdan hareketle kitapta hem destanlarda görebileceğimiz olağanüstülüklerin
bulunduğuna hem de halk hikayelerinde gördüğümüz günlük yaşantımızda karşımıza
çıkabilecek olayların yer aldığına tanık olabiliyoruz.Bir peri kızı ve çobandan
doğan,önceleri hayvanları yerken daha sonra insanları yemeye başlayan
Tepegöz’ün hikayesi daha önce de zikrettiğimiz
olağanüstülüklere örnek gösterilebilir.Salur Kazan’ın tedbirsiz ava
gittiği ve obasının düşman tarafından yağmalandığı hikaye ise genel hatlarıyla
olağanüstülüklerden sıyrılmış,yaşanabilir olayların yer aldığı bir hikaye
olarak karşımıza çıkmaktadır.Hülasa bu değerli kitabımız zikrettiğimiz bu
özelliklerle edebiyatımızda önemli bir işlevi yerine getirmiştir diyebiliriz.
Dede Korkut Kitabıyla ilgili üzerinde durmadan
yapamayacağım bir diğer husus ise hikayelerin içinde destan söyleyen, dört yüz
yıl yaşadığına inanılan Korkut Ata.Her hikayenin sonunda ortaya çıkar ve bir
destan söyler.Türk boylarının bilge kişisidir.Türk boylarının sözüne en çok
itibar edilen kişisidir Korkut Ata. Bünyesinde hem İslam öncesi özellikleri hem
de İslam dininin kabulüyle kazandığımız özellikleri taşır. Korkut Ata bu
hususun en açık seçik örneğidir belki de.Hikayelerin genelinde de bu husus karşımıza
çıkar.Toy eylenen bir hikayede şarap gibi İslam dini tarafından yasaklanan
içecekler karşımıza çıkıyorken başka bir hikayede arı sudan abdest alan, iki
rekat namaz kılan ,adı güzel Muhammed’e salavat getiren kahramanlarla da
karşılaşabiliyoruz.Peygamberimizin Oğuz ülkesinde sahabesi olan bir yiğit de mevcut hikayelerimizde.Tüm bu özellikler Dede
Korkut Kitabının ne denli farklı bir kültür mozaiğini içinde barındırdığının en
güzel kanıtı olarak karşımıza çıkıyor.
Saf,arı bir Türkçe ile yazılan eserde
Arapça ya da Farsça kelimelere çok fazla rastlamıyoruz.Bu da kitabın dilinin
kolay anlaşılmasını sağlıyor.Hikayelerimizde sıralı cümleler çok sıklıkla
kullanılmış.Her cümlenin fiili,diğer cümlenin fiiliyle ahenk oluşturuyor.Bu
bağlamda iç ahenge yani seciye rastlar gibi oluyoruz.Bu da hikayelerde kuru bir
anlatımın değil okuyucuya ya da dinleyiciye zevk veren bir anlatımın
kullanıldığını
gözler önüne seriyor.Hikayelerimizde olaylar mensur bir şekilde tertip
edilirken coşku ve heyecan bildiren kısımlar manzum olarak tertip
edilmiştir.Kısacası hikayelerimiz nazım-nesir karışık bir
yapıya
sahiptir diyebiliriz.Ayrıca hikayelerde her şeyi bilen her şeyden haberdar olan
bir bakış açısı kullanılmış.Bu husus aynı zamanda Korkut Ata’nın bu hikayeleri
yazan ya da söyleyen kişi değil;hikayelerin içinde yer alan destan söyleyen
hikaye anlatan bir kahraman olduğu gerçeğini de tüm çıplaklığıyla gözler önüne
sermektedir.
CANER ÖZCAN
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Yorumunuz onaylandıktan sonra görülecektir..Bir hesabınız yoksa "adı/url veya anonim"i seçerek kolayca yorum yapabilirsiniz.Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek "beni bilgilendir" kutucuğuna işaretleyebilirsiniz.
EmoticonEmoticon