kişiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kişiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mar 2015

1984 romanının özeti,kişiler,yer ve zaman (incelemesi)


ESERİN ADI: 1984
YAZARI: GEORGE ORWELL (1903-1950)

GENEL BİLGİ:
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, George Orwell tarafından kaleme alınmış alegorik bir politik romandır. Hikayesi distopik bir dünyada geçer. Distopya romanlarının ünlülerindendir. Özellikle kitapta tanımlanan Big Brother (Büyük Birader) kavramı günümüzde de sıklıkla kullanılmaktadır. Aynı zamanda kitapta geçen "düşünce polisi" gibi kavramları da George Orwell günümüze kazandırmıştır.

Başlıca Karakterler:
Winston Smith: Okyanusya’nın propaganda fabrikası Hakikat Vekâletinde çalışan vasat zekâlı, küçük bir memur.
Julia: Hakikat Vekâletinin Kurgu Dairesinde çalışan güzel, isyankâr bir genç mekanik.
O’Brien: Parti yüksek kademesindeki küçük çevreye mensup çirkin, yüksek ölçüde zeki bir üye. 
Mr. Charrington: Londra’da, mazinin zevkli ve cazibeli kalıntılarıyla dolu bir eskici dükkânının yaşlı sahibi.
Büyük Birader: Okyanusya’nın, her şeyi gören, her şeye kaadir ve manyetik gözleri ile her ilân ve reklâm tahtasından bakan hükümdarı.
Emmanuel Goldstein: Okyanusya’nın baş düşmanı, yarı-mistik bir adam.
Hikâye:
Winston Smith, 4 Nisan 1984 günü, Hakikat Ve-kâletindeki işi başından bir müddet için ayrılarak hâtıralarını gizlice kaydetmek üzere evine gider. Bir kaç gün öncesi, Mr. Charrington’un eskici dükkânından, önceki yıllardan kalma güzel bir not defteri satın almıştı. Mazinin gizli düşüncelerinin ve kalıntılarının yasaklandığı 1984′de, bu, tehlikeli bir hareketti.

28 Ağu 2014

Nette İlk...Bahar ve Kelebekler Hikayesinin Konusu, Özeti,Kişiler, Yer ve Zaman...

BAHAR VE KELEBEKLER ÖYKÜSÜNÜN KONUSU:Yaşlı bir kadın ile onun, torununun torunu arasında geçen hikâyede, birbirinden çok uzak olan bu iki neslin olaylara, olgulara, hayata bakışı ve bunları yorumlayışı arasındaki derin uçurum anlatılmıştır.


.
BAHAR VE KELEBEKLER ÖYKÜSÜNÜN ÖZETİ  :  Küçük salonun penceresinden dışarıda saf mavi bir sema , durgun bir deniz çiçekli ağaçlar görünür. Mevsimlerden ilkbahardır. Bu küçük salonda pencerenin önündeki geniş koltukta zayıf ihtiyar kadın oturur. Karşısında bir şezlonga uzanmış esmer bir kız ise kitap okumaktadır. Bu kız yaşlı kadının torununun torunudur. Yaşlı kadın kitap okuyan kıza ne okuduğunu sorar. Kız ninesine kestirme bir cevap verir. Ama yaşlı kadın cevaptan pek tatmin olmaz.  Pencereye doğru başını çevirir. Gençken onu heyecanlandıran , mutlu eden  bahar artık onun yüzünde bir tebessüm bile uyandırmaz. Tekrar kıza ne okuduğunu sorar. Kız ninesine Fransızca bir kitap okuduğunu söyler. Ninesi kitabın adını ve konusunu da sormayı unutmaz. Kızın okuduğu kitap sevinçten mahrum kalmış  kadınlarla ilgilidir. Nine bu sefer bu kadınların kimlerin olduğunu sorunca kız da Türk kadınları olduğunu söyler. Nine durup biraz düşündükten sonra hiddetlenir ve Türk kadınlarının sevinçten mahrum olmadıklarını söyler. Asıl mutluluktan mahrum olanların şimdiki kadınlar olduğunu söyler. Eskiden kadınların çok daha iyi ve güzel kitaplar okuduklarını gazeller ezberleyip maniler türettiklerini bahar gelince bahçelere nasıl yayıldıklarını ve kelebek falları baktıklarını anlatır. Eskiden mutlu olmayı bildiklerini can sıkıntısından haberleri bile olmadıklarını çünkü yapacak bir şeylerinin sürekli var olduğunu kıza anlatır. Kız da ninesini dinlerken hayallere dalar. Sonra birdenbire ayağa kalkan kız ninesine kelebek görmek için dışarı çıkacağını söyler. Beraber biraz etrafa baktıktan sonra kız siyah bir kelebek nine ise sarı bir kelebek görür.  Bu renklerdeki kelebekler kötü anlamlar taşıdığı için üzülüp eve geri dönerler. Nine koltuğuna dönüp uyamaya başlar kız ise şezlongunda Türk kızlarının makus talihini düşünür ve hüzünlenir.
KİŞİLER VE ÖZELLİKLERİ: 
YAŞLI KADIN :  97 yaşında zayıf , sarı benizli , hayata küskün ,geçmişe özlemle bakan ve şimdinin kadınlarına bakıp onların hallerine acıyan yaşlı bir kadındır.
 YAŞLI KADININ TORUNUNUN TORUNU :  Esmer, uzun boylu , siyah saçlı , iri gözlü , güzel , mutsuz hiç gülmeyen bir kızdır.
YER: BELİRLİ BİR YER YOKTUR AMA OLAY YAŞLI KADININ EVİNDE GEÇER.
ZAMAN :İLKBAHAR MEVSİMİ
ANLATICI: 3.TEKİL ŞAHIS TARAFINDAN ANLATILMIŞTIR.HAKİM ANLATICI...
BAKIŞ AÇISI : İLAHİ BAKIŞ AÇISIDIR.
YAZAR HAKKINDA GENEL BİLGİ:

"Bahar ve Kelebekler" hikayesiyle ilgili aşağıdaki makaleler ilginizi çekebilir:

27 Haz 2013

TAAŞŞUK-I TALAT ve FİTNAT ROMANI ÖZETİ,KİŞİLER,MEKAN,ZAMAN,DİL VE ÜSLUP,BAKIŞ AÇISI,DEĞERLENDİRMESİ (AYRINTILI TAHLİLİ)



TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT
ROMANIN İNCELENMESİ
a) ESERİN ADI: Taaşşuk-u Tal’at ve Fitnat
b) ESERİN YAZARI: Şemseddin Sami
c) ŞEMSEDDİN SAMİ HAKKINDA KISA BİLGİ TIKLAYINIZ (1850-1904 ) 

 
ROMANIN KONUSU: Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat romanının konusu, Talat Bey ile Fıtnat Hanım’ın sonu hüsranla biten aşklarının acıklı hikâyesidir.
ROMANIN ÖZETİ:
Talat, bir kalemde çalışmaktadır, işe gider gelirken tütün almak için uğradığı Hacı Babanın dükkanında onun üvey kızı Fıtnat'ı görür ve ona aşık olur. Fıtnat da kafes aralıklarından gördüğü Talat'a aşık olmuştur.

28 Nis 2013

ATEŞTEN GÖMLEK ROMAN ÖZETİ,KONUSU,KİŞİLER,YER,ZAMAN AYRINTILI TAHLİLİ




 ROMANIN KONUSU:
 İzmirli Ayşe etrafında, Anadolu'da, önce çetelerle başlayan, sonra düzenli ordu ile devam eden ve zaferle sonuçlanan Türk Kurtuluş savaşının hikâyesi anlatılır.
ROMANIN ÖZETİ: (KESİNLİKLE EN DOĞRU ÖZET)
Romanın hemen hemen tamamı Peyami'nin hatıra defterinden ibarettir.Peyami Ankara'da Cebeci Hastanesi'nde yatarken 4 Teşrinisani 17 Kanunievvel tarihleri arasında  kırk üç gün zarfında hatırladıklarını bir deftere yazmıştır.Bunun dışında yine Peyami'nin ağzından İhsan ile Cemal'i hatırlayan on bir sayfalık bir bölüm ile Peyami öldükten sonra onun yaşadıklarını bildiren tek sayfalık bir sonuç bölümü vardır.İzmir'in işgali sırasında kocası ve oğlu Yunanlılar tarafından öldürülen Ayşe, bir İtalyan ailenin yanına sığınır ; sonra da onların yardımıyla İstanbul'a , akrabası olan Peyami'nin annesinin evine gelir.Hariciye Kaleminde memur olan Peyami de bu evde kalmaktadır.Bir süre sonra Gedikpaşa'da bir başka eve taşınır.

Protesto mitingleri yapılmaktadır.İstanbul'da birbirinden farklı çevrelerde bir mücadele arzusu uyanmıştır.Tam bu günlerde İstanbul, İngilizler tarafından işgal edilir.

   İşgalciler kendilerine muhalif olanları sürgüne göndermeye başlar.Ayşe'nin evi aranır.Ayşe İstanbullu gençlerin gözünde İzmir'in ve kurtuluşun sembolüdür.Peyami ve arkadaşı İhsan , Ayşe ile birlikte Kuvay-ı Milliye'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçerler.Peyami ve İhsan hasta bakıcılık yapan Ayşe'yi içten içe sevmektedirler.öNCE Adapazarı, Geyve civarında Halife ordusuyla çarpışırlar.Çeteler de birbiriyle kavga etmektedirler.Kimi padişah taraftarı kimi de Kuvay-ı Milliye yanlısıdır.Bu arada Mehmet Çavuş da aralarına katılır.

  Peyami de artık bir işe yaramak ve Ayşe'nin gözüne girebilmek için savaşa fiilen katılmak ister ve Mehmet Çavuş'tan silah kullanmayı öğrenir.Doğançay'dan sonra Eskişehir'e  giderler.Kezban da arkalarından daha doğrusu İhsan'ın arkasından ; Kezban İhsan'ı ; Mehmet Çavuş da Kezban'ı sevmektedir.Mehmet Çavuş , Peyami'yi yaralamak pahasına Kezban'ı kaçırır.Bu arada İhsan ve Peyami Konya ayaklanmasını bastırmak için görevlendirilirler.Mehmet Çavuş artık karşı cephededir ve onun hazırladığı pusuya düşerler.İhsan, Kezban'ın yardımıyla pusudan kurtulur.

   Mehmet Çavuş yakalanıp asılır ve Kezban kayıplara karışır.Peyami , Ankara'ya tayin edilir.İhsan , alay kumandanı olur.Birinci ve İkinci İnönü Savaşları kazanılır.Sakarya Savaşı başlar.

    Peyami tekrar cepheye ve bir top mermisiyle bacaklarını kaybeder.İhsan ile Ayşe de vurulurlar.Bir çadırda yan yana sedyede yatmaktadırlar.Onları bir köyün küçük ve sessiz mezarlığına gömerler.Cemal de şehit düşer.

    Romanın sonuna eklenen bir nottan, Peyami'nin Ankara Cebeci Hastanesi'nde kafasındaki kurşun çıkarılırken vefat ettiğini öğreniriz...
OLAY öRGüSü:
1. Cemal İhsan
2. İzmir Kızı.
3.Ayşe Ayrı Eve Taşınıyor
4 .Anadolu’ya Doğru.
5 .İhtilal Günleri
6 .Mehmet Çavuş
7 .Kezban
8 .Kâbus
9 .Perde Arası.
10. Sakarya Günleri.
11 .Ateşten Gömlek.
12 .Karadağ.
ANAFİKİR:
Hem vatanın içinde bulunduğu felâketi hem de bu felaketi yaşayan; aşkları, ihtirasları, kıskançlıkları ve vazifeleri arasında kalan insanların ruh çatışmalarını da ifade etmektedir.
ŞAHIS KADROSU VE ÖZELLİKLERİ:
Peyami:
Romanda anlatılan olayları hatıra defterinden öğrendiğimiz bir hariciye memuru. Ayşe'ye duyduğu aşk yüzünden olaylara karışan ve kendini bir anda Milli Mücadele'nin içinde bulan bir genç.
Cemal:
Ayşe'nin ağabeyi. Milli Mücadele’nin önemli subaylarından birisidir. Daha o yıllarda cumhuriyetçi fikirlere sahip.
Ayşe:
İzmir'in ve Kurtuluş'un bir sembolü olarak görülen genç bir kadındır. Kocası ve oğlu İzmir'in işgali sırasında Yunanlılar tarafından öldürülünce, önce İstanbul'a gelir; oradan da Anadolu'ya geçerek Milli Mücadeleye bir hemşire olarak katılır. Cephe de, ön safhalar da hizmet görür.
İhsan:
Cemal'in ve Peyami'nin arkadaşı. Milli Mücadeleye ilk katılanlardan birisidir. Albaylığa kadar yükselir. Ayşe’yi sevmektedir. Birinci ve İkinci İnönü savaşlarına katılır. Sakarya savaşında şehit olur. Ayşe ile birlikte küçük bir köyün mezarlığına gömülürler.
Mehmet Çavuş:
Şahsi kini dolayısıyla çeteci olmuştur. Rumeli de Bulgar çeteleri ile vuruşmuş; Padişah'a düşmanlığı sebebiyle Milli Mücadele'ye katılmıştır. Kezban'a aşık olunca, onun ardından gider. Kezban'ı kaçırır. Fakat Kezban' ın İhsan'ı sevmiş olmasını gururuna yediremeyip Kuvva-yı  Milliye’den ayrılır. Bir isyan girişimi sırasında İhsan tarafından yakalanıp, asılır.
Kezban:
Anası ve Babası Yunanlılar tarafından öldürülmüş bir köylü kızı. İhsan'ı seviyor. Ve bu aşkın çekiciliği ile onun ardından giderek Milli Mücadele'ye katılıyor. Hem kıskanç hem fedakâr bir genç kız.
ROMANDA GEÇEN ZAMAN:
Olay Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden itibaren başlayıp kurtuluş savaşı yıllarını kapsıyor.
OLAYLARIN GEÇTİGİ MEKAN:
Olaylar İstanbul- Sultan Ahmet, İzmir, Eskişehir, Ankara, hastane odası ve bütün Anadolu’da geçiyor.
ROMANLAR İLGİLİ DEĞERLENDİRMELER:
Eser ilk kez 1922 yılında İkdam’da (6 Haziran-11 Ağustos 1922 yılları arasında) tefrika edildi. Daha sonra kitap olarak yayınlandı. Yazarın en çok okunan eserlerinden biridir. Eserde Kurtuluş Savaşı adeta belgelenmiştir. Yazarın kendisi de olayların içinde yer aldığından, yakından bildiği bir çok gerçeği güçlü bir mantıkla anlatmaktadır. Sultanahmet mitingi, Düzce olayları bu örneklerden bazılarıdır.
Edebiyatçı Cevdet Kudret’e göre Ateşten Gömlek; edebiyatımızda Kurtuluş Savaşı üzerine yazılmış romanların ilki ve hala en güzelidir.
Romanı değerlendiren yazılardan en güzellerinden birini yazmış olan İnci Enginün’ün yazmış olduğu değerlendirmeye göre; roman Sakarya Savaşı’nın hemen ardından yazılmıştır. Ateş’ten Gömlek Cumhuriyet devri romancılığının ilk örneği sayılmaktadır. İngilizceye çevrisi de Halide Edip tarafından yapılmıştır..
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara’ya gidince (1921) bir süre Halide Edip Adıvar’da misafir kalmıştır. Adıvar o günlerde Yakup Kadri’nin ‘Ateşten Gömlek’ adında bir ‘Anadolu romanı’ yazmakta olduğunu öğrenince, bu adı çok beğenip, benimsemiş ve Yakup Kadri’den daha önce davranıp, iki ay içinde eserini tamamlamıştır. Böylece Yakup Kadri’nin bulduğu, Hallide Edib’in benimsediği ‘Ateşten Gömlek’ adı hem vatanın içinde bulunduğu felaketi, ne de bu felaketi yaşayan, aşkları, ihtirasları, kıskançlıkları ve vazifeleri arasında kalan insanların ruh çatışmalarının da ifade edildiği bir roman olarak okuyucusuyla buluşur. Halide Edip bu olayı da kitabının başında ‘Yakup Kadri’ye’ başlıklı açık mektupta anlatmıştır. Ayrıca bu konuyu ‘Türk’ün Ateşle İmtihanı’ başlıklı anılarında da anlatmıştır.
Kurtuluş Savaşı üzerine yazılan romanların çoğu, bu savaşı yaşamayanların araştırmalarına dayanarak yazdıkları romanlardır. Oysa Halide Edip Adıvar Kurtuluş Savaşı’na katılmış bir yazar, savaşı bütün acısıyla, üzüntüsüyle yaşamış ve Ateşten Gömlek’i 1922’de sıcağı sıcağına yazmıştır. Eleştirmen Fethi Naci’ye göre; Ateşten Gömlek bir bakıma Halide Edip’in tanıklığıdır. Romanın seksen yıldır süren başarısı ve gücü de bu tanıklıktan gelmektedir. Fethi Naci’ye göre Yazar romanını Ayşe ile Ayşe’yi, seven İhsan ve Peyami’nin duygusal ilişkiler içinde geliştiriyor ama aştan, tutkudan söz eden sayfaları romanın en güçsüz bölümleridir.
Romanı bugün de ilgiyle okutan özelliği Kurtuluş Savaşı’nı bir röportaj sadeliği içinde verebilmesi, canlı bir tarih gibi okunabilmesidir. Sultanahmet mitingi, İstanbul’un işgali, Kuvayı Milliye’ye katılmalar, Hilafetçilerle savaş, çete kuvvetlerinden düzenli orduya geçiş, çekilen acılar, katlanılan fedakârlıklar ancak bunları yakından yaşayan birinin anlatabileceği bir canlılıkla anlatılmıştır. Kitapta savaşı bütün korkunçluğuyla veren pek çok başarılı sahne bulunmakta ve bu bölümler kitabın sevilmesinde çok etkili olmaktadır. Fethi Naci’ye göre Yazar köylü kızı Kezban’ın İhsan’a duyduğu umutsuz aşkı ve Mehmet Çavuş’un Kezban’a olan aşkını anlatırken çok başarılıdır. Ancak İhsan’la Ayşe’nin duyguları fazla kitabı ve yapmacık olarak anlatılmış. Ona göre Ateşten Gömlek başarılı bir roman değil ama unutulmaz bir tanıklıktır. Romancı bu eserinde Atatürk’ün çetelerden düzenli orduya geçilmesi fikrini de çok kuvvetle işlemiştir.
Eleştirmen N. Ziya Bakırcıoğlu’na göre de Ateşten Gömlek’in Kurtuluş savaşı romanlarının ilki olduğu hükmü doğrudur ve bu konuyu ele alan romanlar için yolu açmıştır. Milli Mücadeleye verilen ‘Kurtuluş Savaşı’ ismi; bir ‘subaylar savaşı’ olduğu ve Padişah ile İstanbul Hükümeti’nin ihaneti gibi tezler romanın resmi görüşe dayandığını, adeta Atatürk’ün Nutku’nun bir tekrarı olduğunu göstermektedir. Küçük Ağa’ya gelinceye kadar yazılan bütün Kurtuluş Savaşı romanları bu görüşü benimsemişledir.
Yazar ve edebiyat eleştirmeni Selim İleri Halide Edip’in ‘Handan’ romanı ile başlayan serüveninin ‘Mor Salkımlı Ev’ ille başka bir boyuta taşındığını ve ‘Ateşten Gömlek’e ulaşan süreçte, bireyselden toplumsal olana bir yol alış vardır. Gerçekten bir ateşten gömlek sırta geçirilmiş, o ateşten gömlekle yanıp tutuşulmuş ama hiç pişman olunmamıştır.
Romanda İzmirli Ayşe etrafında, Anadolu’da önce çetelerle başlayan sonra düzenli ordu ile devam eden ve zaferle sonuçlanan Türk Kurtuluş Savaşı’nın öyküsü anlatılmaktadır. Romanın önemli kahramanlarının hepsinin birer ateşten gömleği bulunmaktadır. Ayşe’nin ateşte gömleği İzmir’in kurtuluşudur. Peyami ile İhsan’ınki Ayşe’ye duydukları aşktır. Mehmet Çavuşun ki ise hem Kezban’a doyduğu aşk hem de şahsi kininin sükûnet bulmasıdır.
Roman, Peyami’nin hatıra defteridir. Bir ‘ben’ romanıdır. Bununla birlikte anıların yazıldığı zaman ile olayların geçtiği zaman farklı olduğundan Peyami kendini geri planda tutarak öteki kahramanları ve olayları ön plana çıkarmıştır. Ancak bu kahramanlar canlı ve fonksiyonel değildir. Onların duygu dünyalarını ancak Peyami’nin gözlemleri sayesinde öğreniyoruz.. Peyami roman boyunca çok değişmiş, züppelikten vatanperverliğe yükselmiştir. İki bacağı koptuğu halde defterinde Ayşe’ye dövüşmek için kolları olduğunu söyleyerek, bedeninin son parçası da kopana kadar İzmir’ için ve Ayşe için savaşacağını’ söyler. Ancak Ayşe’nin bu değişimin sonuçlarından haberdar olması mümkün olmamıştır.
Romanda Ayşe bir şahsiyet olarak değil, bir örnek kişi olarak ele alınmıştır. Kocasının ve oğlunun ölümünden başka hiçbir kişisel meselesine romanda değinilmemiştir. O sadece İzmir’i düşünmektedir. İhsan’ın ve Peyami’nin kendisine aşık olduğunu bildiği halde fazla umurunda değildir. Ayşe’nin Peyami’ye yazdığı mektuplardan onun işgal ile ilgili düşüncelerini öğreniriz. Ona göre işgal İngilizlerin Türklere hakaretidir ve ordumuz bunu cezalandırmalıdır. Ayşe’de Halide Edip’ten önemli izler bulunmaktadır. Halide Edip’in romandaki temsilcisidir. Onun Kurtuluş Savaşındaki görevlerini yapmaktadır.
Romandaki bir başka önemli karakter ise ihsan’dır. O Ayşe olmasa da savaşa katılacaktı. Çünkü bir subaydı. Nitekim İstanbul’un işgalinden hemen sonra Anadolu’ya geçti ve Adapazarı civarında Halife Ordusu ile savaştı. İhsan İnönü savaşlarında ve Sakarya’da önemli işler başarır ve Sakarya Savaşı sırasında şehit olur. Onun asıl trajedisi Ayşe’ye olan aşkıyla başlamıştır. İhsan karakteri son derece kararlı ve ateşli bir asker olmasına rağmen ‘Ayşe isteseydi savaş meydanını bile terk ederdim’ diyebilecek kadar da çelişkiler içinde anlatılmıştır.
Romandaki karakterler yeterince derin ve tutarlı işlenmemiştir. Romandaki aşk teması da çok zayıftır. Yazar ne gelişiminde ne de tiplerin yaratılmasında yeterli titizliği gösterememiş, derinleşememiştir. Kezban, Mehmet Çavuş, Miralay Haşmet Bey ve Ahmet Rıfkı tiplemeleri de romanın dramatik yapısına katkıda bulunmamıştır. Yazar kahramanlarına karşı son derece tarafsız davranmıştır. Aslında bu romanda keskin sınırlarla ayrılmış taraflar da yoktur. Kahramanların kendi aralarındaki veya iç dünyalarındaki çatışmalar çok basittir ve inandırıcı değildir. Örneğin Mehmet Çavuş’un cephe değiştirmesi sadece basit ve cahil biri insanın tavır değiştirmesinden ibarettir. Oysa doğru yolu bulmak veya bir tarafa ihanet etmek bu kadar kolay bir şey değildir.
Anadolu romanı tanımlaması ilk kez Ömer Seyfettin tarafından ‘Yalnız Efe’ için kullanılmış ancak o dönem yazarları tarafından kısa sürede benimsenerek yaygınlaşmıştır.
DİL VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ:
Eserde coşkulu, heyecanlı bir dil kullanılmıştır. Ancak yazarın Türkçesinin zayıflığı yer yer çok belirgindir. Tanımlamalar, betimlemeler, analizler, tahlillerde kitabi bir dil kullanılmıştır. Örneğin ‘bu akşam içim hülya yapmak istiyor’ veya ‘seninle e gider, İzmir’de bir çiftlik yaparız’ vb. Öte yanda bu kusurları örten bir realizm, bir dürüstlük ve bir coşku, bir inanmışlık var ki okuru hala etkilemektedir.
Romanda bazı olaylar, örneğin bir yolculuk veya bir cephanenin gizlenişi çok ayrıntılı anlatılmış bu da romanın genel akışını ve dengesini olumsuz etkilemiştir.
Romanda teferruat boldur. Bir yolculuk olanca teferruatı ile anlatılmış. Bir cephenin bulunduğu yerden alınıp başka bir yere götürülmesi sayfalar sürüyor.
Bütün bunlara rağmen, romanın bütün kusurlarını örten bir realizm, okuyanı hayran bırakan bir dürüstlük ve inanmışlık var.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ:

ÖMER SEYFETTİN YÜKSEK ÖKÇELER ÖZETİ,KİŞİLER,YER, ZAMAN(AYRINTILI TAHLİLİ)




YÜKSEK ÖKÇELER HİKAYESİNİN TAHLİLİ:
1.KİTABIN KONUSU :
Hikayenin sosyal bozulma olarak değerlendirilecek küçük bir anekdotta, yalıda çalışan ve çalışmak için alınan hizmetkarların hırsızlık yapmalarıdır. Hatice Hanım’ ın yüksek ökçeli ayakkabıları bu anekdotun hikayenin başında ortaya çıkmasını engellemiştir. Batı hayranlığının timsali olan yüksek ökçeli ayakkabılar ne zaman terk edilmiş o zaman da yalı içerisinde görülen diğer aksaklıklar Ömer Seyfettin’in üzerinde durduğu önemli temalar haline gelir.

7 Nis 2013

KIZIL ELMA NERESİ? HİKAYESİNİN ÖZETİ,KİŞİLERİ,TEMASI (AYRINTILI TAHLİLİ)

"Kızıl Elma Neresi?" hikaye incelemesi

"KIZIL ELMA NERESİ?" HİKAYESİ İNCELEMESİ
Konusu: Ömer Seyfettin’in milli kimlik üzerine yoğunlaştığı 1917’de yazdığı Kızıl Elma Neresi? adlı öyküde ordunun hükümdara mutlak itaati ve devletin ilkelerine bağlılığı vurgulanır. Askerin içinden gelişigüzel seçilen üç neferin aynı şeyleri söylemiş olması bir ideal devlet birliği etrafında birleşecek topluma duyulan özlemin neticesidir.

Kızıl Elma Nedir?

Kızılelma, Türkler arasında cihan hâkimiyetinin sembolüdür. Bazen Türklerin yaşadıkları bölgeye göre  daha batıda, ulaşılması gereken bir yer, bazen de bir  ülkenin önemli bir yapısının üzerinde parıldayan altından  yapılma bir yuvarlaktır. Bu top zaferin işareti, hâkimiyetin veya fethedilmek üzere seçilmiş yerin  sembolü olarak kullanılmıştır. Kızılelma motifi Türklerde çok eski inançlara ve töreye dayanır. Yenisey Yazıtları’na göre, Barlık suyu boyunca oturan Oğuzları, buradan hep batıya doğru yürüten güç Kızılelma olmuştur. Bu bakımdan Kızılelma çok güçlü bir fetih idealinin sembolü
olmuştur. Örneğin, Ergenekon Destanı’nda Kızılelma, Ergenekon’dan çıkma ve eski yurda yeniden sahip olma idealidir. Ulaşılması gereken, ülkeleri ele geçirmek için fetihleri amaç hâline getiren bir semboldür. Türkler hangi yöne giderlerse gitsinler ulaşacakları zafere, ulaşmadan önce Kızılelma adını vermişlerdir.

Hazar Denizi’nin doğusundan gelen Oğuzlar, Hazar kağanının çadırının üzerinde bulunan ve hâkimiyetinsembolü olan altın topu ele geçirmeyi amaç edinmişlerdir. Kızılelma ideali buradan Đran’daki Türklere, onlardan da Osmanlılara geçmiştir. Osmanlıların fethetmek istedikleri yerlerde bir Kızılelma’nın varlığına inandıkları ve bunu ele geçirmek için çabaladıkları görülmektedir

"KIZIL ELMA NERESİ?" ÖYKÜSÜNÜN ÖZETİ:
Kanuni Sultan Süleyman, "Kızıl elmaya kızıl elmaya, kızıl elmaya dek gideceğiz!" naralarını günlerce haftalarca duyduktan sonra günün birinde kendisinde bir merak başlar "Nedir bu kızıl elma?" diye. Kazaskerden, defterdara, nişancıdan, bölükbaşına ve zabitlere kadar herkesi huzuruna çağırıp, şehzadeliğinden beri duyduğu Kızıl Elma’nın neresi olduğunu onlardan öğrenmek ister.

Tüm ahaliye dönüp, “Kızıl Elma neresidir, bilen var mı?” diye soran padişah, çeşitli cevaplar alır bu sualine. Kimi Viyana, kimi Roma, kimi Çin, kimi Maçin, kimi Hint diye yanıtlar; fakat kimse hemfikir olamaz Kızıl Elmanın neresi olduğuna dair...

Padişah, anlamak istediği şeyi kimsenin bilmediğini görünce canı çok sıkılır ve kazaskerlere dönüp,
"Yazık sizin ilminize! " diyerek öfkelenir.

İçlerinden bir fâkih sonunda bu horlanmaya dayanamaz ve cesurca öne atılarak,

"Padişahım" der. "bu kızıl elma, halk kullarının uydurduğu bir efsanedir, ne aslı vardır  ne de faslı, bir hakikat değildir ki, biz bilelim. halk ise padişahım, bilmez söyler."

Fakat hakim süleyman buna cevaben şöyle der:
"Halkın dediği! Hakk'ın dediği!"
Fâkih bu sözden anlamaz ve padişah devam eder:
"Bu bir hakikattir! Mademki halk söylüyor; halktan gelen ses, hakkın sesidir, mutlaka bir aslı vardır ama siz bilmiyorsunuz."

Bunun üzerine mahcup olan ahali önüne bakarak mahcubiyetlerinden susmaktan gayrı bi şey diyemez. Sonunda padişah, İskender Paşaya halkın yani ordunun içine girerek " kızıl elma, kızıl elma" diye bağıran kişilerden üçünü rastgele seçip, padişahın otağına getirmesini emreder.

İlki, el pençe padişahın huzuruna yeri öperek çıkar. padişah sorar:
"kızıl elma, kızıl elma dersin, neresidir burası?" diye. gariban korkarak,

"Herkes bağırır padişahım, ben de bağırdım." der. Padişah öfkeyle tekrar sorar:
"Neye bağırdığını sormam, kızıl elma neresidir? onu söyle" der. garip, tereddütsüz cevap verir:

"-Padişahımızın bizi götüreceği yer!
-Orası neresi?
-Padişahımız bilir" diye yanıtlar.
ikinci kişi de suali yine,
"önümüze düşüp, bizi götüreceğin yer padişahım!
-orası neresi?
sen bilirsin padişahım." diye yanıtlar.
Üçüncü kişiye sorulur:
-Atınızın gittiği yer padişahım!
-Orası neresi?
-Neresi olduğunu ancak padişahım bilir." der.
Üçünün cevabında da bir fark yoktur ve padişah bu cevaplardan memnun olarakherbirine hediyeler verir. sonra padişah,
"Gördünüz ya der, kızıl elma benim gitmek istediğim yer işte, Hakk'ın beni
göndereceği yer!"