Türk dilinin, millî bütünlüğü sağlamada nasıl bir etki ve güce sahip olduğu hakkındaki düşünceler

 Türk dilinin, millî bütünlüğü sağlamada nasıl bir etki ve güce sahip olduğu hakkındaki düşünceler
İnsanların karşı karşıya oldukları zaman konuştukları dile konuşma dili denir. Konuşma dili, günlük ihtiyaçların karşılanmasında kullanılan, kelime hazinesi pek zengin olmayan, doğal ve canlı bir dildir. Konuşma dilinde ağız ve hatta şive farklılıklarına rastlanabilir. Dilin bütün kurallarına uyutmayabilir. Konuşma dilinde el , kol, yüz hareketlerinin de belli oranda yeri ve değeri vardır.

Yazı dili, yazıda kullanılan dildir. Asıl kültür ve medeniyet dili, kelime hazinesi zengin olan dil, yüksek seviyeli, kalıcı dil yazı dilidir. Ancak kültür ve medeniyet yönüyle gelişmiş, büyük milletler dillerini yazı dili seviyesine çıkarabilmişlerdir. Göktürk Yazıtlarıyla 8. yüzyılda yazı dili seviyesine ulaştı­ğını bildiğimiz Türkçe, dün olduğu gibi bugün de dünyanın sayılı büyük dillerindendir.
Yazı diline "kültür dili" yahut "edebî dil" de denir. Yazı diline konuş­ma dilindeki farklılıklar geçirilmez. Yazı dili, her türlü farklılıkların üstünde, birleştirici, bütünleştirici gerçek müşterek dildir. Dilin bütün kuralları, imkân ve özellikleri yazı dilinde görülür. Yazı dili ilim ve edebiyat dilidir. Yazı dillerinin değeri ve büyüklüğü, o dilde meydana getirilmiş ilim ve edebiyat eser­lerinin büyüklüğüyle ölçülür.
Anlaşma ve düşünme aracı olan dilin, hem millî kültürün taşıyıcısı hem de en önemli unsuru olduğunu biliyoruz. Yazı dilinin ise, bölgelere, kitlelere göre farklılık taşımayan müşterek ve yüksek bir dil olduğunu öğren­dik. Bu tanımlamalar yazı dilinin birleştirici bütünleştirici gücünü ortaya koymaktadır.
Yazı dili, yazılı metinlerin dilidir. Yazı dili, bilim ve edebiyat; özellikle edebiyat dilidir. Bir milletin maddî, manevî bütün kültür değerleri, o milletin edebiyatı içinde saklıdır. Dil, millet fertlerine ortak değerlerini bozmadan, değiştirmeden ancak yazıyla taşır. Çünkü, yazı kalıcıdır.
Yazı dili, yüksek seviyeli ortak bir dil oluşundan, kalıcı oluşundan dolayı bütünleştiricilik gücüne sahiptir.
Kültigin, Bilge Kağan, Tonyukuk, Ahmet Yesevi, Kaşgârlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Yunus Emre, Fuzûlî, Koçi Bey, Süleyman Çelebi vb. bugün dahî bizi ortak değerler, ortak heyecanlar, ortak güzellikler, ortak endişeler etrafında birleştirmektedir. Bu birleşme, bütünleşme yazı dili (kültür dili) sayesinde gerçekleşmektedir. Millî Mücadele yıllarındaki birlik beraberlik ruhunda yazı dili ürünü olan "İstiklâl Marşı"mızın payını kim inkâr edebilir?
Sanat, edebiyat ve ilmî çalışmaların toplum hayatındaki yeri ve önemi büyüktür. Kültür dili, sanat, edebiyat ve ilmî çalışmaların temelini teşkil eder.
"Duymak, düşünmek, zengin bir hayal gücüne sahip olmak, şüphesiz, mühim bir şeydir. Sanatkâr, dünyayı başkalarından farklı gören insandır. Fakat duygularını dile getiremeyen bir kimseye de sanatkâr denil­mez." diyor Mehmet Kaplan. Aynı yazının bir başka yerinde ise: "Edebiyat dile dayanır. Bir şiirde, hikâyede, romanda, tiyatroda, bize heyecan veren o derin ve ulvî hisler, kafamızın içinde bir dünya yaratan hayaller ve tasvirler, varlıklarını ve tesirlerini kelimelere borçludurlar. Musikide ses, resimde boya, mimarîde taş ne ise edebiyatta da kelime odur.(*)" diyerek dilin önemine işaret ediyor.
Yazı (kültür) dilinin yazılı metinlerin dili olduğunu söylemiştik. Yazılı metinlerin büyük bir kısmı edebiyatın kapsamı içine girer. Demek oluyor ki,
edebiyatın temeli dile dayanmaktadır. Bu dil, günlük konuşma dili değil, bütün kuralları, esasları özellikleri ve incelikleriyle yazı yani kültür dilidir. Yazı dili ile sanat, edebiyat arasında karşılıklı sıkı ilişkiler vardır. Yazı dilinin gelişmesi ve yaygınlaşması edebiyata; edebiyatın gelişip yaygınlaşması ise yazı diline' bağlıdır. Bu ikisi karşılıklı olarak birbirini etkilemektedir.
Sanat edebiyat eserleri, tek tek fertleri ifade etseler de, bir bütün olarak düşünüldüğünde toplumu ifade eden eserlerdir. Bilim, sanat, edebi­yat çalışmalarına gereken önemi vermeyen ve bu alanlarda yükselemeyen toplumların ilerlemesi, yüksek medeniyet seviyesine ulaşması mümkün değildir.
Günümüz dünyası, ilim ve teknoloji dünyasıdır. Çağımızı, endüstri çağı, bilgi çağı olarak niteleyenler de vardır. Sürekli üretilen yeni bilgiler ve bunların temelindeki birikimlere ulaşmak, ilmî gelişmelerden haberdar olmak ve faydalanabilmek için yazı diline ihtiyaç vardır. Çünkü ilim alanın­daki yeni gelişmeler, yeni kelimeleri, terimleri de beraberinde getirmekte­dir. Dolayısıyla günlük konuşma diliyle edebiyatı, sanatı, felsefeyi, matematiği, sosyolojiyi, fiziği, kimyayı vb. açıklamak, kavramak, yorumla­mak mümkün değildir. Kısaca, sanat edebiyat ve bilim çalışmalarını yazı (kültür) dilinden ayrı düşünemeyiz.
Günlük konuşmalarımızın sadece selâmlaşmaktan, hâl hatır sormak­tan, havadan sudan konuşmaktan ibaret olmadığını görürüz. Sanat, edebi­yat, çevre, ekonomi, siyaset, dil, din, tarih, toplum, aile, bilim, teknik gibi birçok konuda sohbetlere yahut tartışmalara katılmışızdır. Bu tartışma ve sohbetlerde kültür dilini, en azından kültür diline yakın bir dili kullanabilmiş-sek duygu, düşünce ve hayallerimizi daha rahat anlatabilmişizdir. Fikirlerimizi daha güzel daha etkili açıklayabilmişizdir. Karşımızdakilerle daha kolay anlaşabilmişizdir. Tartışmalarımız, sohbetlerimiz seviye kaybet­memiştir.
Sadece yazılı ifadelerimizde ve hazırlıklı konuşmalarımızda değil, günlük konuşmalarımızda da kültür dilini kullanmalıyız. Kültür dilini başarıy­la kullanabilmemiz için de geniş bir kelime hazinesine sahip olmak, dili bütün kurallarıyla bilmek gerekir.

(*) Mehmet Kaplan, Kültür ve Dil, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1989, s. 213

Hiç yorum yok


Yorumunuz için şimdiden teşekkürler...Blogger'da bir hesabınız yoksa ''Anonim'' veya ''Adı/Url'' bölümünü seçerek kolayca görüşlerinizi belirtebilirsiniz...

Blogger tarafından desteklenmektedir.