(Edebiyatımızın en önemli şairlerinin şiir anlayışlarını anlamak için oldukça faydalı bir makale.Okumanızı öneririm.E.F)
Necip Fazıl'ın şiirimizdeki yeri
|
Her büyük
şairin şiir anlayışı ve şiirden beklediği farklıdır. Mesela Mehmet Âkif
şiirde aruz veznini asıl kabul eder; sanatı sanat için yapmayı lüzumsuz bulur;
yararlı olmasını ister.
Sanatını
milletimizin ayağa kalkmasında, kültür ve medeniyetimizin inşasında kullanır.
Büyük bir tevazu ile "Şiirimde sanat arayan bulamaz." der ve ilave
eder: "Benim mecazla, hayalle işim yoktur." Elbette ki şiirini
kalıcı kılan sanatıdır; "Çanakkale Şehitleri", "İstiklal
Marşı", "Bülbül" şiirlerindeki mecazları, hayalleri, şiirdeki
diğer bütün unsurları kullandığını nasıl görmezden gelebiliriz. Fakat
şiirinde en önemli gaye milletini, ümmetini dertlerinden kurtarmaktır:
"Ey dipdiri meyyit, iki el bir baş içindir / Davransana! Bak el de senin
baş da senindir."
Yaşadığı
yıllar gerçekten milletimizin en dramatik dönemidir; ama imanı ümitsizliğe
engeldir. Bundan dolayı onun şiir anlayışını faydalı olmak ve ümit aşılamak
tarzında özetlersek yanlış olmaz. Milletimizin ceddimize layık bir yere
gelmesinde doğru olarak iki unsurun meczolmasını zaruri görüyor; ilim ve
faziletli insan: "Çünkü milletlerin ikbali için evladım / Marifet bir de
fazilet, iki kudret lazım."
Ahmet
Haşim'e göre şair, Mehmed Akif'in tam zıddında duran insandır: "Şair ne
bir hakikat habercisi, ne bir belagatlı insan, ne de bir kanun koyucudur.
Şairin lisanı nesir gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere vücut
bulmuş, musiki ile söz arasında sözden ziyade musikiye yakın, ortalama bir
dildir." Kanaatince şiirde önemli olan ahenktir; mana değildir, hatta
bir adım daha atarak anlamı şiirin katli sayar: "Mana araştırmak için
şiiri deşmek, şakıması yaz gecelerinin yıldızlarını ürperme içinde bırakan kuşu
(bülbül) eti için öldürmekten farklı olmasa gerek."
Yahya
Kemal'in dünü, bugünü, yarını hakkında düşüncelere sahip olduğu bir medeniyet
anlayışı vardır. Bu yönünü gerektiği gibi analiz etmeyen şiirini anlayamaz.
Medeniyetin vatanda kurulduğunu belirttikten sonra fikrini şöyle açıklar:
"Vatan hiçbir zaman bir nazariye değil, topraktır. Toprak ceddinin
mezarlarıdır. Camilerin bulunduğu yerdir." Medeniyetteki devamlılık
unsurunu ünlü Süleymaniye şiirinde şu benzetmeyle anlatır: "Ta Malazgirt
ovasından yürüyen Türk oğlu bu nefer miydi?" Osmanlı'da doruk noktasına
varan medeniyetimiz gücünü yitirdi. Şiirinde o medeniyete özlemini derin bir
hüzünle ifade etmektedir. Âkif'teki ümit, onda hüzne dönüşür.
Nazım
Hikmet'in hamurunda güçlü bir şiir özelliği bulunmaktadır. Çok genç yaşlarda
ideolojinin dar kalıplarına girdiğinden maalesef lirizmini yeterince
eserlerine yansıtamamıştır. Hayatını verdiği komünizm milliyeti, dini
reddeder; her şeyi emekle, madde ile açıklar. Ne gariptir ki bu noktada
ideolojisine ters düşmüştür: "Oğlumuzun gözleri böyle kuzey mavisi /
Belki de bu yüzden bu ova bana / bizim ovaları hatırlatıyor / yahut da bu
yüzden bu Leh türküsü / içimde, derinde, yarı aydınlık / uyuyan bir suyu
kımıldatıyor / Lehistan'dan gelmiş dedelerimizden biri / gözlerinde karanlığı
yenilginin / Saçları al kana boyalı." Milleti milletinden, dini dininden
olmayan bir cemiyet ceddine kucak açmış. Ondan aldığı "Ran"
soyadını bırakıp "Borzenski" soyadını almakla, ırkçılığı
aşamadığını göstermiştir. Irkçılığı aşamayan, insanlığın türküsü olan şiiri
gerektiği gibi söyleyemez.
Necip
Fazıl ise şiir anlayışını şöyle açıklar: "Şiir derin bir çiledir...
Üstün bir nizamın sırrına ermeyenler onu başaramazlar. Bizce şiir mutlak
hakikati arama işidir. Mutlak hakikat Allah'tır." Bu aynı zamanda
kâinatın sırrına erişme gayretidir; söz konusu husus ne akılla, ne ilimle
başarılabilir; akıldan ve ilimden öte bir şey gerekli olduğunu şu
dörtlüğünden anlıyoruz: "Yalvardım gösterin bilmeceme yol / Ey yedinci
kat gök esrarını aç / Annemin duası düş de perde ol / Bir asa kes bana
ihtiyar ağaç."
Bütün
sanat dalları gibi şiirin de samimiyet istediğini üstadın şu çarpıcı
ifadelerinde net bir şekilde görüyoruz: "Sırtına bal sürüp tavus
tüylerinin üstünde yuvarlanan ve sonra tavuslar meclisine girmeye yeltenen
meşhur karganın talihine güven yoktur. Böyle talihler, malik bulundukları
hilkat ve tabiat ifadesinin dış planda taklitçisi sahte özenişlerle bilhassa
şiir sahasında hemen enselenmeye mahkumdur."
Üstadın
yolu çetindir. Ne çare ki elindeki asa, sırtındaki heybeyle bu yolu aşmak
zorundadır. Bütün engelleri aşması, ancak bütün zıtları bir araya getirerek
ifadesini güçlendirmesiyle mümkündü. Dünyada şu zıtlarla bir vakıayı izah
edebilen bir başka şair var mıdır: "Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim, /
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı / Bir zerreciğim ki arşa gebeyim / Dev
sancılarımın budur kaynağı."
KAYNAK |
gERÇEKTEN ÇOK FAYDALANDIM...TEŞEKKÜRLER...
YanıtlayınSilYorum Gönderme
YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...
1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.