FUZULİ'NİN "USANMAZ MI" REDİFLİ GAZELİNİN BEYİT BEYİT AÇIKLAMASI VE YORUMU

   GAZELDEKİ TÜM SÖZ SANATLARI ŞÖYLE :


Birinci beyitte “Felekler yandı ahımdan..” derken ahının ateşiyle göklerin tutuştuğunu söylüyor. Bu gerçekte mümkün olamayacağı için mübalağa sanatı olarak nitelendirilebilir.

İkinci beyitte bimar (hasta), derd, derman, deva kelimeleri anlamca birbirine uygun kelimelerdir. Dolayısıyla bu beyitte tenasüp sanatı vardır. Şair, “Niçün kılmaz mana derman..” derken, cevabını bildiği bir konuyu bilmez göründüğü için tecahül-i arif; ayrıca bimar kelimesi hasta anlamı yanında “aşk derdine düşen” anlamında kullandığı için mecaz sanatı yapmıştır.

Üçüncü beyitte pinhan tut- (gizlemek); ruşen kıl- (açıklamak) kelimeleri arasında tezat sanatı vardır.

Dördüncü beyitte çeşm, giryan, efgan, dökmek arasında ve çeşm, şeb, uyandırmak arasında tenasüp sanatı vardır. “Kara bahtım uyanmaz mı?” sorusu ile cansız bir kavrama insana mahsus bir özelliği yüklediği için teşhis sanatı vardır.

Beşinci beyitte sevgilinin gül yanağı yüzünden gözünden kanlı yaş gelmesinin sebebini bir başka olaya gül mevsiminin gelmesine ve bu mevsimde suların akmasına bağlanarak hüsn-i talil sanatı yapılmıştır. Gül, su, ruhsar, fasl-ı gül (ilkbahar) kelimeleri arasında tenasüp; akar su ve akarsu arasında cinas sanatı yapılmıştır.

Altıncı beyitte şair kendisini arkadaşlarının ayıplaması üzerine Yusuf ile Züleyha hikâyesindeki şu olayı örnek gösteriyor: "Züleyha'nın Hz. Yusuf'a (a.s) âşık olması üzerine arkadaşları kendisini ayıplıyorlar ve bir erkek için bir vezir eşinin böyle durumlara düşmesini eleştiriyorlar. Bunun üzerine Züleyha da arkadaşlarını saraya davet ediyor, onlara meyve ikram ediyor. Kadınlar meyvelerini yerken sarayda çalışan Yusuf'u bir bahaneyle oraya çağırıyor. Kadınlar Yusuf'un güzelliği karşısında kendilerinden geçiyor ve farkında olmadan elmalarını kesecek yerde ellerini kesiyorlar. Bu olaydan sonra Züleyha'yı ayıplamakta haksız davrandıklarını anlıyorlar." Herkesçe bilinen bu olay hatırlatıldığı için telmih sanatı yapılıyor.

Yedinci beyitte “rind-i şeyda” tamlaması ile asıl kastedilen Mecnun'dur. Bu beytin içinde Leyla ve Mecnun mazmunu vardır.

Ayrıca bütün beyitlerde anlamı kuvvetlendirmek için soru sorularak istifham sanatı yapılmıştır.

BEYİT BEYİT AÇIKLAMASI

1.BEYİT:
Beni cāndan usandırdı cefādan yār usanmaz mı
Felekler yandı āhumdan murādum şem’i yanmaz mı

Cān: (F.) can, ruh; hayat.
Cefā: (A.) eziyet, incitme.
Murād: (A.) İstek, dilek, maksat.
Felek: (A.) Gökyüzü, semā.
Şem’: (A.) Mum.

Sevgili beni canımdan usandırdı, bana cefa etmekten usanmayacak mı.
Āhımdan gökyüzü tutuşup yandı da dileğimin mumu hālā yanmayacak mı?

Sevgili âşığa sürekli cefa eder, âşığı sürekli ıstırab içinde bırakır. Âşık
da bunun sonucunda ölmeyi ister. Ama âşık için bu aynı zamanda istenen bir
durumdur. Çünkü sevgili cefa etse de âşığa ilgisini bu şekilde ortaya koymuş
olur. Mum, dini alt yapısı ile Tanrı’dan ya da Tanrı vasıtasıyla yüce bir
kişilik huzurunda bir dileğin gerçekleşmesi için yakılır. Âşık da sevgiliyle
birleşme tutkusunu, dileğini bir mum yakarak gerçekleştirmek ister. Bu
dileğin gerçekleşmesi için çok çabalamıştır. Bu dilek adına içinde öylesine bir ateş beslemiştir ki âşık “ah” ettiğinde içindeki ateş tüm gökyüzünü
tutuşturduğu halde “dilek mumu”nu bir türlü tutuşturmaz. Bu da âşığın
dileğinin gerçekleşmeyeceğine dair korkuya kapılmasına yol açar. Şair,
burada olağanüstü güzellikte bir mübalağa yapmıştır. Akşam vakti ya da gün
doğarken gökyüzünde oluşan kızıllık, âşığın ahının yaktığı feleklere
benzetilir.
Âşığın ölümü istemesi candan vazgeçmesi maddeden kurtulması
manasına gelir. Allah kulunu kendine yakınlaştırmak için bir takım
denemelere tabi tutar. Madde ile mana arasında kalan kul acı çeker. Bu
sınavları geçen kul artık gerçek Sevgiliye kavuşmak ister. Bu kavuşma isteği
gecikince kul korkuya düşer ve bu anın bir an önce gelmesini ister.


2.BEYİT:
Kamu bįmārına cānān devā-yı derd eder ihsān
Niçün kılmaz bana dermān meni bįmār sanmaz mı


Kamu: Hep, bütün, hepsi.
Bįmār: (F.) hasta, sayrı.
Cānān: (F.) sevgili; Allah.
Devā: (A.) çare, ilaç.
İhsān: (A.) iyilik etme, lutuf,bağışlama.
Dermān: (F.) çare, ilaç, güç.

Sevgili bütün âşıklarının (hastalarının) derdine bir çare bağışlar. Benim
derdime niçin bir çare sunmaz. Yoksa benim âşık (hasta) olduğumu bilmez mi?

Sevgili, kendine âşık olanlara yani aşk hastalığına tutulmuşlara ilgisiyle birer
derman bağışlar. Hepsi ile teker teker ilgilenir. Adeta bir doktor gibi şifa dağıtır.
Ama aşkta asıl çare, ilaç aşkın kendisidir, aşkın verdiği acıdır. Sevgili, âşığa
gösterdiği cefa ile birlikte bir ilgi göstermiş olur. Cefa, acı da olsa sevgilinin
nazarını üzerinde hissetmesine bir delil olarak âşık derman bulur. Ancak  şair
burada sevgilinin ilgisizliği karşısında büyük bir acı içindedir. Onun bu ilgisizliği
bu sefer de âşığı farklı bir korkuya sevk eder. Acaba sevgili, âşığın bu
sevgisinden şüphe mi etmektedir. Âşık, sevgilinin derdi de olsa çekmeye razıdır.
Dert çekilemeyince vahdete ulaşmak mümkün değildir. 

3.BEYİT
Gamum pinhān dutardum men dediler yāre kıl rūşen
Desem ol bį-vefā bilmem inanır mı inanmaz mı

Gam: (A.) keder, tasa, kaygı, dert.
Pinhān: (F.) gizli, saklanmış.
Yār: (F.) dost, sevgili.
Rūşen: (F.) aydın, parlak; belli, meydanda.
Bį-vefā: (A.) sözünde durmama.

       Ben gamımı gizli tutuyordum, “sevgiliye açıkla” dediler. Bilmem, acaba
açıklasam o vefāsız sevgili inanır mı inanmaz mı?

       Âşık, içindeki aşkla yanar durur. Bu aşkın ıstırabıyla gam, acı çeker. İçindeki
bu ateşle aşkını dillendirip durur. Âşığın bu halini gören çevredekiler bu aşktan
sevgiliyi de haberdar etmesini isterler.  Aslında sevgili bu aşktan haberdardır
çünkü vefasızlık göstermiştir. Sevgili, vefasızdır âşığa hep acı verir. Aşkı, çekilen
acıyı bilir ama bilmezden gelir. Âşık da bu durumda kendi aşkını da
görmeyeceğini düşünür. Bu yüzden umutsuzdur Ancak âşık, yine bir korku
içindedir. Sevgilinin aşkını anlayıp anlamayacağını düşünüp durur.













4.BEYİT:

Şeb-i hicrān yanar cānım töker kan çeşm-i giryānım
Uyarur halkı efgānum kara bahtum uyanmaz mı

Şeb: (F.) gece.
Hicrān: (A.) ayrılık, unutulmaz acı.
Giryān: (F.) ağlayan.
Efgān: (F.) ıstırap ile haykırma, bağırma.
Baht: (F.) talih, kader, kısmet.

  Ayrılık gecesi canım yanar. Ağlayan gözlerim kanlı yaşlar döker. Haykırıp
bağırmam herkesi uyandırır da kara bahtım hala uyanmaz mı?
 Âşık, aşkın ve ayrılığın acısıyla karanlıklar içinde gözyaşı dökerek haykırır.
Herkes bu feryatla uyanır ama hala bahtı uykudan uyanmaz. Gecenin karanlığına
bir de bahtın karanlığı karışınca âşığın umutları iyice kaybolur. Bahtının uykudan
uyanması sevgiliye kavuşmakla olur. Sevgili gelince karanlık kaybolur ve
aydınlanır. 
























 5.BEYİT
Gül-i ruhsāruna karşu gözümden kanlu akar su
Habįbüm fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

Ruhsār: (F.) yanak.
Habįb: (A.) sevgili, dost.
Fasl: (A.) dört mevsimden her biri.

       Yanağının kırmızı gülüne karşı gözyaşları da gözümden kanlı akar. Sevgilim
bu gül mevsimi, ilkbahardır. Bu mevsimde akarsular bulanık akmaz mı?

       Yanak hem gül hem de sudur. Kırmızılığı ile güle benzetilir, parlaklığı ile de
su gibidir. Sevgilisinin yanağını gören âşık da gözünden kanlı yaşlar akıtır. Göz
yaşının kanlı oluşu da ilkbaharda suların bulanık akışına benzetilmiştir.
 
       Âşık, sevgilisi için kanlı göz yaşı döker. Yani kul kendini yaratan Rabbi için,
ona ulaşmak için cefalar çekmiştir ve bu uğurda o kadar ağlamıştır ki artık
gözünden yaş değil kan akmaktadır. Kan maddedir, kulun gözünden yani nur
kaynağı olan gözden maddeyi akıtması saflığa ulaşması söz konusudur. Böylece
kul Allah’a maddeden uzaklaşmakla yakınlaşır. Gül ve Habįb olan Hz.
Muhammed’dir. Gül mevsiminde yani Hz. Muhammed’in zamanında da
maddeden uzaklaşmak Allah’a yaklaşmak esastır. Dolayısıyla kulun maddeyi
özünden atarak manaya dalması, saflığa erişmesi belirtilmiştir.

6.BEYİT
Degüldüm ben sana māǿil sen etdün aklumı zā'il 
Mana ta’n eyleyen gāfil seni görgeç utanmaz mı

Mā’il: (A.) bir yana eğilmiş, eğri, eğik, istekli,düşkün
Zā’il: (A.) sona erme, sürekli olmama, ortadan kalkma.
Ta’n: (A.) sövme, ayıplama.
gāfil: (A.) gaflette bulunan, ihmal eden.


       Ben sana düşkün değildim. Benim aklımı başımdan sen aldın. Beni ayıplayan
kişi, acaba seni görünce beni ayıpladığına utanmayacak mı?

       Âşık, delidir. Ne yaptığını, ne söylediğini bilmez. Kendinden geçmiş bir hali
vardır. Kendisini önemsemez. Mecnun, Leyla’nın aşkından öyle bir hale gelmiştir
ki başında kuşlar yuva yapmaktadır. Onu görenler onunla dalga geçer, çocuklar
tarafından taşa tutulur. Âşık aşkı ile bu acınası halleri yaşar. 
      
      Gafil, aşk derdine tutulmamış olandır. Aşkın ne olduğunu bilmez bu yüzden
âşığın düştüğü acınacak durumdan dolayı onu ayıplar. Ancak daha sonra sevgiliyi
ve güzelliğini görünce âşığın haklılığına kanaat getirir ve söylediklerinden dolayı
utanır. 

       Beytin tasavvufi manası ise şöyledir: Allah, kullarını denemeye tabi tutar. Bu
denemeyi geçeni nazarına layık bulur. Kulunun gönlünde tecelli eder. Bu tecelli
ile kul masivadan kurtulur ve aklın yerini Allah’ın aşkı alır. Aşka tutulan ise artık
dünya ile bağlantısını koparır.  Cezbeye tutulur ve “mecnun”luk payesini edinir. 

       Gafil ise; gözü ve gönlü kesrete kapılmıştır. Allah’ın aşkını ve tadını bilemez
durumdadır. Ahiret gününde Allah’ın huzuruna varınca, yani gerçeği anlayınca
düştüğü durumu, gafleti görüp yaptıklarına utanacaktır.




7.BEYİT:
Fuzūli rind-i şeydādır hemişe halka rüsvādır
Sorun kim bu ne sevdādur bu sevdādan usanmaz mı

Rind: (F.) kalender, dünya işlerini hoş gören kimse.
Şeydā: (F.) aşktan deli divāne olmuş; şaşkın.
Hemişe: (F.) daima, her vakit, her zaman.
Rüsvā: (F.) rezil, itibarsız; insanlar arasında saygınlığı azalan kişi,
rezil.
Sevdā: (F.) aşk, sevgi; aşırı sevgiden doğanbir çeşit hastalık.

Fuzūli aşk yüzünden deli, divāne olmuş bir rinddir. Her zaman dile düşmüş,
halka rezil olmuştur. Sorun bakalım bu ne biçim bir aşktır? Bu aşktan
usanmayacak mı?

Yukarıdaki beyitte aşkın halleri açıklamıştır. Fuzūli de aşk hastalığına
tutulmuştur. Bu hastalığın getirdiği delilik davranışlarını göstermektedir. Bu
davranışlarla da halk arasında rezil bir konuma düşmüştür. Bir kez  İlahi aşka
tutulan için geri dönüş yoktur ki; bu beyitte aşk “sevda” kelimesi ile ifade
edilmiştir. Sevda karalığı ve aşkın çok derin boyutlarını göstermek için
kullanılmıştır. Kara sevdanın sonu yoktur, vaz geçilmezdir. Bir kez kara sevdaya
tutulan ancak ölümle kurtulur ki bu da “Asıl Sevgili”ye kavuşmaktır. 

Beytin ikinci mısrasında “usanmaz mı” ifadesi bünyesinde aynı zamanda
“us” kelimesini barındırır. Us; akıl demektir. Âşığın aynı zamanda akıllanıp
akıllanmayacağını sorgular. Oysa sevda akıllanmaya ya da bıkmaya müsaade
etmez.   





























(Sibel ÜST'ün  "FUZŪLĮ’NİN “USANMAZ MI” REDİFLİ GAZELİNİN YAPISALCILIK
AÇISINDAN İNCELENMESİ " başlıklı makalesinden alınmıştır.)
    








Yazıya Tepkini Göster!

3 Yorumlar

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

  1. Aşk hakkında tek şiir yazılsaydı ve o şiir bu gazel olsaydı yeterliydi bence.. Kanuni iyi ki Bağdat'ı almış. Fuzuli'nin kazanılması Bağdat'ın fethinden daha önemli gibi geliyor bana...
    Teşekkürler

    YanıtlayınSil
  2. edebiyat fatihi18 Tem 2011 13:05:00

    Teşekkürler Sedat Bey, güzel yorumunuz için...:))

    YanıtlayınSil
  3. Çok zor bir tahlil bravo gerçekten

    YanıtlayınSil

Yorum Gönderme

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

Daha yeni Daha eski

Reklam

Reklamlar