Zamanı Kazanmak veya Kaybetmek
Okumuş aydın bir dostumla konuşuyordum;
zamanın azlığından yakınıyordu. Çünkü yaşlı idi. Önünde ne kadar zaman olduğunu
bilmiyordu. Eline yabancı dilden bir kitap almıştı. “Bu harikulade bir kitap!”
diyordu. “Bunu tercüme etmek istiyorum. Ama buna bir girişirsem öteki işlerimi
yapamayacağım diye korkuyorum. Hâlbuki yapılacak çok iş var. Hepsinin de
mutlaka yapılması lazım. Benim vaktim bunlardan hangisini yapmaya yetebilir?
Yazık! Çok geç kaldık, çok!”
Gerçekten yazık! Zamanın azaldığını insan,
ancak bir yaşa geldikten sonra fark edebiliyor. Hazin olan budur. İnsanoğlu
kolay yetişmiyor, kolay olgunlaşmıyor. Bazı işleri yapabilmek için belirli bir
olgunluğa varmak lazım. Ancak o olgunluğa vardıktan sonra gücünüzün bazı işleri
başarmaya yettiğini görürsünüz. İşte bunu gördüğünüz zaman bir telaştır başlar.
Yaşınız en az kırka varmıştır. Önünüzde kaç seneniz kaldı? Daha kaç sene
yaşayacaksınız? Bilemezsiniz. “Aman şunu da yapayım! Aman bunu da yapayım!”
diye çırpınırsınız.
Hâlbuki zaman, alabildiğine dörtnala
gitmektedir. Bir de bakarsınız, beş seneniz daha gitmiş. Başladığınız işin
henüz yarısına gelmemişsinizdir. Eyvah! Zaman yok! Vakit çok az! Onun için değil
midir ki bir ihtiyar: “Köşe başında şapkamı elimde açık tutsam da gelen geçen,
boş geçen zamanlarını içine atsa!” diye bağırmıştır.
Zamanın kıymetini insanoğlu ne yazık ki
genç yaşlarda iken bilemiyor. Gençlere bakıyorum: kendilerinin bir şey
öğrenmelerine yarayacak en kıymetli zamanlarını boşu boşuna, bir mirasyedinin
para harcaması gibi harcıyorlar. Harcanan para yeniden kazanılabilir. Ama
boşuna harcanmış zamanı tekrar geri alıp eski yerine koyamazsınız. O, boyuna
akar gider. Siz uyursunuz, zaman uyumaz; akışına devam eder. Durmaksızın boyuna
giderken sizin ömrünüzü de beraberinde götürür. Aslında sizin ömrünüzdür giden,
farkına varamazsınız. Her geçen dakika ile neler kaybettiğinizi hiçbir zaman
bilemezsiniz. Ancak seneler ve seneler geçtikten sonra arkanıza baktığınız
zaman, o gençlik günlerinizin ta ufuklara kadar uzanıp gittiğini, derin
teessüfler içinde görür, kaybettiğinizin azametini seyrederken acılar içinde
yüreğinizin sızladığını hissedersiniz.
Servet, mal, mülk, bunların hiçbiri bir
kıymet değildir. Ömrümüzün sona erdiği zaman, onların hepsi ortada kalır. Ama
faydalı bir iş yaptınızsa sizden sonra gelecekleri daha iyi edecek, onları daha
çabuk toparlayacak bir hizmette bulunabildinizse kendiniz gitseniz bile adınız
yaşar. Aslına bakarsanız yaşamak da budur zaten!
Fakat insanın etrafına, memleketine,
insanlığa yararlı bir şey yapabilmesi, kendisine cömertçe bahşedilmiş olan
zamanları iyi kullanması sayesinde mümkün olabilir. Ancak iyi yetişmiş
insanlar, memleketlerine faydalı işler yapabilirler. Yetişmemiş, yani
zamanlarını iyi kullanmamış, boşu boşuna harcamış insanlarsa, ne kendilerine ne
de memleketlerine faydalı olabilirler. Gençleri uyaralım, bu noktada
uyarmamızın faydası vardır, zamanlarını iyi kullansınlar. Yoksa günün birinde,
yaşlandıkları zaman, hiçbir şey yapamamış olmanın acısı ile kıvranacaklardır.
Gençler, boş geçirdikleri zamanlarda neler kaybettiklerini anladıkları gün ise
ne yazık ki, iş işten geçmiş olacaktır. İnsan için bahtsızlığın en kötüsü, en
korkuncu, muhakkak ki, bunu yapacak hiçbir şey kalmadığı zaman fark
etmektir.
BU ENFES YAZININ SAHİBİ ŞEVKET RADO KİMDİR? KISACA MADDELER HALİNDE...TIKLAYINIZ
Sayfa 80-81
BU ENFES YAZININ SAHİBİ ŞEVKET RADO KİMDİR? KISACA MADDELER HALİNDE...TIKLAYINIZ
Şevket Rado
Türkçe Ders Kitabı İlköğretim 6
MEB Devlet Kitapları Müdürlüğü, İkinci Baskı, 2007
YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...
1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4) Yorumunuza emoji eklemek için "Emoticon" butonuna tıklayın.
5)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.
EmoticonEmoticon