14 Ara 2013

NAZIM HİKMET "HASRET" ŞİİRİNİN AÇIKLAMASI

Reklamlar

Hasret

Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!

Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsa nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölmek mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum![1]


            Bu çalışmamızda Nâzım Hikmet’in denize duyduğu hasreti anlatan ve hayatından bazı izler taşıyan bu şiiri psikanalitik açıdan incelemeye çalışacağız.
            Şiire yüzeysel olarak baktığımızda Nâzım Hikmet’in denize karşı bir özlem içinde olduğu görülmektedir. Şiiri yazdığı zaman (1927) Moskova’da bulunan şâirin[2]  denize hasret duyması doğaldır. Psikanalitik açıdan daha derine inerek baktığımızda ise bu hasretin farklı yönleri olduğunu görebiliriz.
            Nâzım Hikmet, bu şiirinin ikinci kısmında
“Ve madem ki bir gün ölmek mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!”
diyerek denize duyduğu hasret duygusunun yanında denizde ölme isteğini de dile getiriyor. Psikanalitik açıdan “deniz” kadının, annenin; “denizde ölme isteği” ise anne karnına dönüş arzusunun bilinç dışı ifâdesidir.[3] Kişiler dış dünyanın zorlukları karşısında anne karnına dönüşü gayri şuurî olarak arzulamaktadırlar. Yani, Nâzım Hikmet, gayri şuurî olarak annesine duyduğu özlemi de ifâde etmektedir.
            Frieda Fordham “Jung Psikolojisi” adlı kitabında şöyle demektedir:
  “Erkeğin bir kadınla ilk ve en önemli deneyi annesidir ve bu kendisini biçimlendirmede ve etkilemede en güçlü deneydir. Kendilerini annelerinin büyüleyici etkisinden kurtarmayı sonuna değin başaramayan erkekler vardır.”[4]
            Biz de Nâzım Hikmet’in kendisini annesinin etkisinden kurtaramadığını düşünüyoruz. Bunun sebebine aşağıda değineceğiz. Ama önce düşüncemize tanıklık edeceğini düşündüğümüz için şâirin 1930 yılında yazdığı “Mor Menekşe, Aç Dostlar ve Altın Gözlü Çocuk” şiirinden bir alıntı yapmak istiyoruz:
“Deli çığlıklar atıp avaz avaz
        burnumun dibinden gelip geçti yaz
                                  sarı
                                       tahta vagonları
                                             ter, tütün ve at kokan
                                                                 bir tiren gibi.
Halbuki ben
     istiyordum ki gelsin o
         kırmızı bakır bakracında bana
                            sıcak süt getiren gibi…”[5]
            Burada şâir büyük ihtimalle “kırmızı bakır bakracında süt getiren” derken annesini imâ etmektedir. Yani şâir yaz mevsiminin bile annesinin şefkati ve sevecenliği içindeymiş gibi gelmesini istemektedir. Bu şâirin annesinin etkisini üzerinde ne kadar fazla taşıdığına bir kanıttır.
            Nâzım Hikmet’i böyle bilinç dışı isteklere iten sebebin, onun çocukluğunda yaşadığı sorunlar olduğu kanaatindeyiz. Nâzım’ın annesi Celile Hanım ile Yahyâ Kemâl arasında geçen aşk ilişkisi Nâzım Hikmet’i derinden etkilemiştir. Nâzım’ın annesi Celile Hanım, Nâzım’ın babası Hikmet Bey’den ayrılmıştır. Bir nevruz günü Celile Hanım’la Yahyâ Kemâl bir Bektaşi tekkesinde tesâdüfen tanışırlar ve birbirlerine âşık olurlar. İlişkileri evlenme noktasına kadar gelir. Fakat genç Nâzım, büyük bir kıskançlıkla buna izin vermez. Hatta hocası olan Yahyâ Kemâl’i ölümle tehdit eder.[6]
            Bu olaylar Nâzım Hikmet’i psikolojik olarak olumsuz yönde etkiler. Hatta Mehmet Kaplan, Nâzım’ın serseri bir hayat sürmesini ve Rusya’ya gitmesini buna bağlar.[7] Bu konuda bazı Nâzım Hikmet hayranları ve bazı eleştirmenler Mehmet Kaplan’ı haksız olarak görmekteler ve Kaplan’ın taraflı bir şekilde Nâzım’ı küçük düşürmek için annesiyle Yahyâ Kemâl arasındaki ilişkiyi verdiğini iddia etmektedirler. Biz bu şekilde eleştiride bulunan kişilerin az da olsa psikoloji bilgisinden uzak olduklarını düşünüyor ve Kaplan’ın yorumuna katılıyoruz.
            Nâzım’ın içinde bulunduğu bu durumla ilgili başka bir örnek verirsek Kaplan’ın yorumunun haklılığı bir kez daha kanıtlanır düşüncesindeyiz. Fransa’nın ve dünyanın en büyük şâirlerinden biri olan Baudelaire’in babası Baudelaire altı yaşındayken ölür. Annesi bir yıl sonra başka biriyle evlenir ve Baudelaire bu durumu kabullenemez. Freud’un Ödip Kompleksi’ni atlatamaz ve sefil bir hayata düşer. Annesinden göremediğini düşündüğü sevgiyi dışarıda arar ve fuhşa, içkiye, uyuşturucuya bulaşır. Serseri bir hayat sürer.[8]
            Baudelaire ile Nazım’ın durumu aşağı yukarı aynıdır. Bu durum hem anneni çocuk yaşantısındaki etkisini göstermekte hem de Kaplan’ın yorumunu doğrulamaktadır.
            Bunların dışında Nâzım Hikmet’in denize derin bir hasret duymasının bir sebebi de mesleğidir. Nâzım, Heybeliada Bahriye Mektebi’nde beş yıl okumuş, fakat geçirdiği bir hastalık yüzünden askerlikten çıkarılmış, ve mesleğini yapamamıştır.[9] Nâzım’ın denize hasretinde bu durumun da etkisinin olduğu “Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.” mısraında açıkça görülüyor.
            Nâzım Hikmet, hastalığı yüzünden gemilerde nöbet tutamamıştır, ama ne kadar hasta olursa olsun ömrünün hiç değilse bir günlük bir nöbete yeteceğini düşünmektedir.
            Hülâsa, görüldüğü gibi Nâzım Hikmet’in bu şiirindeki hasret, basit bir deniz hasreti değildir. Nâzım’ın denize olan hasreti hem gayri şuurî olarak annesine, hem de yapamadığı mesleğine olan hasretinin ifâdesidir. 

[1] Nâzım Hikmet, Şiirler-1 835 Satır, YKY; İstanbul 2004, syf:107
[2] Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık Yayınları, İstanbul 1970, syf: 221
[3] Bakınız: Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri-2 Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Dergâh Yayınları, İstanbul 2002, syf: 123-124
[4] Frieda Fordham, Jung Psikolojisi, Çeviren: Aslan Yalçıner, Say Yayınları, İstanbul 1994, syf: 65-66
[5] Nâzım Hikmet, a.g.e. syf: 119
[6] Yahyâ Kemâl’le Celile Hanım arasındaki aşk ilişkisi için bakınız: Sermet Sami Uysal, Her Yönüyle Yahyâ Kemal-1, Toroslu Kitaplığı, İstanbul 2004
[7] Kaplan, a.g.e. syf: 338
[8] Bu konuda geniş bilgi için bakınız: Ali İhsan Kolcu, Albatros’un Gölgesi –Baudelaire’in Türk Şiirine Tesiri Üzerine Bir İnceleme-, Akçağ Yayınları, Ankara 2002, syf: 15-25
[9] Necatgil, a.g.e. syf: 221

YAZI KAYNAĞI: edebiyatçı2013

Artikel Terkait

Yorumları Göster
Yorumları Gizle

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4) Yorumunuza emoji eklemek için "Emoticon" butonuna tıklayın.
5)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.


EmoticonEmoticon

Edebiyat yazılılarında başarınızı artırın, kanalımıza abone olun!