Bu yazımızda edebiyatımızın en ünlü "naat" türündeki şiirlerinden biri olan Fuzuli'nin Su Kasidesi'nin günümüz Türkçesi, beyitlerin açıklaması, içeriği (konusu, teması, açık ve örtük iletileri) yapı özellikleri (nazım biçimi, nazım türü, birim sayısı...) ahenk unsurları (kafiye, redif, ölçüsü, aliterasyon ve asonanslar, kelime ve kelime tekrarları) bağlı olduğu edebî dönem, akım, gelenek, edebi sanatlar) dil, üslup, anlatım tutumu kısacası ayrıntılı incelemesi yer alıyor.

www.edebiyatfatihi.net


SU KASİDESİ

(Günümüz Türkçesi ve açıklaması)

1) Ey göz, gönlümdeki ateşlere, gözyaşından su serpme, böylesine tutuşan ateşlere su çare kılmaz.
Bu beyitte Fuzulî gönlünde aşk ve ıztırabı ateşlere, gözyaşını ise, suya benzetmiştir. Su ile ateş birbirine zıttır. Su ateşi söndürür. Fakat gönül ateşi maddî değil, manevîdir. Bundan dolayı gözyaşları insanın içindeki ateşi söndürmez. Bu beyit bize Fuzulî’nin muztarip, duygulu bir insan olduğunu gösteriyor. Bu beyitte tekrarlanan (s, g, d, k) konsonantları (ünsüzleri) ile (o, ö, u) vokalleri (ünlüleri) bir ahenk vücuda getirmektedir.

2) Bilmiyorum, dönen gökkubbe mi su rengindedir,  Yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamış? 

Bu beyitte geçen “âb-gûn” kelimesi hem suya benzer, hem mavi renk mânâsına gelir. Fuzulî gözyaşlarının gök kubbeyi çepçevre kuşattığını söylemekle mübalağa sanatı yapıyor, gökyüzünün renginin mavi mi, yoksa gözyaşlarından dolayı mı böyle göründüğünü bilmediğini söylemekle “tecahül-i arifane” de bulunuyor. Gökyüzü, için “günbed-i devvar” (döner kubbe) tamlamasını kullanmakla da şair, gökyüzü ile göz arasında bir münasebet kuruyor. Bu beyitte tekrarlanan (n ve g) konsonlarıyla ince ve kalın yuvarlak vokaller hususî, bir âhenk vücuda getiriyor.


3) Kılıcının zevkinden gönlüm parça parça olsa, şaşılmaz, zira su zamanla duvarda yarıklar bırakır.
Fuzulî’nin bu beyitte “zevk-i tîg-kılıcının zevki” tamlamasını kullanması psikolojik bakımdan dikkati çekicidir. Fuzulî sevgilisinin verdiği acıdan şikâyet etmez, tam tersine zevk duyar. Burada söz konusu olan kılıç sevgilinin keskin bakışıdır. Şair, senin kılıca benzeyen bakışlarının yerdiği acı’ bana zevk” verir fikrini “zevk-i tîg” tamlaması ile özetlemiştir. Divan şairleri bu nevi kısa, özet veya yoğun sözlerden hoşlanırlar. Onları okuyucunun çözümlemesi lâzımdır. Şair, kılıcın gönlünü çak çak (parça parça) etmesi ile suların duvarda yarıklar hâsıl etmesi arasında bir bağlantı kuruyor. Divan şairleri çok defa kılıç deyince suyu hatırlarlar. Bunun sebebi kılıcın imal edilirken su ile çelikleştirilmesidir. Bir klişe olarak kullanılan “âb-ı tîg” (kılıç suyu, kılıcın parlaklık ve keskinliği) tamlaması da onlarda su hayalini uyandırır.

4.Yaralı gönül senin (peykân)ından korka korka bahseder. Yaralı olan suyu ihtiyatla içer.
Bu beyitte geçen “peykân” sözü okun ucundaki demir mânâsına gelir. Bu da sevgilinin kirpiklerine tekabül eder. Sevgilinin oka benzeyen kirpikleri âşığı yaralar, yaralılar da suyu ihtiyatla içerler.

5.Bahçıvan boşuna zahmet çekmesin, gül bahçesini suya versin, bin gül bahçesine su verse, senin yüzün gibi bir gül açılmasına imkân yoktur.

Bu beyitte sevilen varlığın yüzü ile gül arasındaki benzeyiş dolayısıyla ikisi arasında bir mukayese yapılmıştır. Fuzulî su redifi vasıtasiyle hayali genişletiyor. Araya bahçıvanı da katıyor. Sevgili, güzellik ve başka vasıfları bakımından gülden üstündür. Şair, su vermek ile de oynuyor. Birinci mısrada “suya vermek” sözü mecazî olarak yok etmek mânâsına kullanılmıştır.

6. Yazı yazan (hattat) kalem gibi gözlerine kara su inse de, senin yüzünün hattına benzer bir hat yazamaz.

Bu beyitte “gubar,’ muharrir, hat, hâme ve kara” kelimeleri arasında tenasüb sanatı vardır. Bu kelimeler birbirleriyle ilgilidir. Hat, yazı sanatıdır. Gubar, hat sanatında bir yazı çeşididir. Şair, kalem, kara ve muharrir kelimelerini hat sanatı ile münasebeti bakımından zikrediyor. Divan şairleri sevgilinin yüzündeki ince tüyleri hatta (yazıya) benzetirler. Sevgilinin yüzünün hatları, hattatın yazdığı yazılardan çok daha güzeldir. Hattat, gözlerine kalem gibi kara su ininceye dek, yani kör oluncaya kadar yazı yazsa, senin yüzünün hattına benzer bir yazı yazamaz. Şair “okşamak” kelimesini hem benzetmek, hem yüz dolayısıyle sevmek mânâsında kullanmıştır. Kalem (hame) gibi gözüne kara su inmek sözü, mecazî olarak kör olmak mânâsına gelir.

7.Yanağını hatırlarken kirpiklerim ıslansa bunda şaşılacak ne var? Gül yetiştirmek isterken, dikene verilen su boşa gitmez.

Fuzulî bu beytinde gözyaşını tatlı bir alayla yumuşatıyor. Beyit, birbiriyle ilgili şu benzetmelere dayanıyor: Yanak-gül, kirpikler-diken, gözyaşı-su. Bu beyitte eskilerin “leff ü’ neşir” (sarma ve açma) dedikleri bir sanat vardır. Bu sanat, aralarında münasebet bulunan iki veya üç şey zikrederek karşılıklarını (benzerlerini) söylemek suretiyle yapılır.

8.Gam günü hasta gönülden kılıcını (kirpiklerini, bakışını) esirgemek gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.


Fuzulî, burada da ok (kılıç) -su-yaralanma mazmununa dayanıyor. Karanlık gece ile sevgilinin kara gözleri arasında da münasebet vardır.

9.Gönül, ondan ayrı olduğun zaman, onun peykinin (oka benzeyen kirpiklerini) isteyerek, hasretini teskin etmeğe çalış. Susuzum, git bu çöl de benim için su ara.

Kılıca olduğu gibi peykâna (ok ucuna) da su verilir. Şairin “git bu çölde benim için su ara” demesi demirin kuruluk bakımından çöle benzemesinden, demirde ve çölde gizli olarak su bulunmasından dolayıdır. Şairin asıl özlediği sevgilisinin bakışlarıdır.

10. Ben dudağına karşı büyük bir arzu duyuyorum. Kuru sofular ise, kevser istiyorlar; böylece sarhoşa şarap,’ ayık insana da su hoş gelir.

Bu beyitte dudak kırmızılığı dolayısıyle içkiye benzetilmiştir, ve sarhoşa (aşığa) uygun görülmüştür. Kevser Cennet’te bir havuzun adıdır. Dîvan şairleri aşk ile kendinden geçenlerle kuru sofuları karşılaştırmaktan ve aralarındaki tezadı belirtmekten hoşlanırlar. Aynı beyitte birbirine paralel olan dudak-şarap, âşık-sarhoş, kevser-su, zahid-ayık insan benzetmeleriyle Fuzulî bir leff ü neşir sanatı yapmıştır.

11. Su, durmadan senin mahallendeki bahçeye doğru akıyor. Galiba o, hoş yürüyüşlü sevgiliye âşık.

Fuzulî’nin küçük bir tablo teşkil, eden bu beyti de birtakım gizli benzetmelere dayanır. “Serv-i hoş-reftar”dan maksat uzun boylu, güzel yürüyüşlü, sevgilisidir. Sevgilinin bahçesine doğru akan su âşıktır. Dîvan şairleri sevgilinin boyu için “revan” (akıcı) sıfatını da kullanırlar. Servi kelimesi, şairde su çağrışımı uyandırmıştır.

12. Toprak (set) olarak sevgilinin köyüne giden suyun yolunu kessem gerek. Zîra o benim rakibimdir. O köye gitmesine engel olmalıyım.
Şair burada yine servi dolayısıyle rakibini suya benzetiyor. Toprak olmak kelimesi mecazî olarak, ölmek mânâsına gelir. Fuzulî, bu kelimeyi hem, hakikî, hem mecazî mânâda kullanıyor.

13. Ey dostlar, eğer onun elini öpme arzusu ile ölürsem, toprağımdan bir testi yapın ve sevgiliye onunla su verin.
Fuzulî ince bir hayale dayanan bu beytinde (s) aliterasyonu ile (u) asonansının doğurduğu âhenkten de istifade ediyor.

14. Servi, kumrunun yalvarmalarına karşı dikbaşlılık ediyor. Su gitsin de onun eteğine sarılıp ayağına düşsün yalvarsın.
Servi ile kumru çok defa bir arada bulundukları için birbirlerine âşık sayılırlar. Servi, güzel boylu sevgiliye, kumru yalvaran âşığa benzer. Şair, servinin uzun oluşu ile dikbaşlılık arasında bir münasebet bulunuyor. Servi ağaçlarının dibinden akan su da bir arabulucuya benzetiliyor. Şair bu beyitte servi, kumru ve suya insana has vasıflar vermek suretiyle “teşhis” ediyor ve âdeta tabiatı masallaştırıyor.
“Servi”, vahdeti (Tanrı) “su”, peygamberi, “kumru” kulu temsil eder. Beyitte arka planda böyle bir mânâ da vardır.

15. Gül dalı bir hile ile bülbülün kanını içmek istiyor. Su, gül dalının damarına girerek bülbülü kurtarmalıdır.

Renk kelimesi, renkten başka şekil, suret ve hile mânâlarına da gelir. Şairin burada onu kullanması gül ve bülbülün kanı dolayısıyledir. Gül, kendisine kırmızı renk sağlamak maksadıyle bülbülün kanına girmek istiyor. Divan şiirinde gül ile bülbül arasında bir aşk münasebeti olduğundan bahsedilir. Şair bu beytinde de gül, bülbül ve suya insanî vasıflar izafe ediyor.

16. Su temiz tabiatını âleme aydınlık (berrak) kılmış ve Hazret-i Muhammed’in, yoluna girmiştir.
Şair bu beytinde su ile Hazret-i Muhammed’e uyan, onun yolunda giden mümin arasında bir münasebet buluyor. Temizlik dolayısıyle İslâmiyet suya büyük önem verir. Su maddî ve manevî temizliğin sembolüdür. Suyun vasıflarından biri berrak oluşudur. İyi mümin de öyledir. Onun gönlü de su gibi aydınlık, herkese açıktır.

17. Seyyid-i nev’-i beşer (insan ney’inin efendisi, Hazret-i Muhammet) seçkinlik incisinin denizidir. Onun mucizeleri kötülerin ateşi üzerine su serper.
Burada su redifi dolayısıyle Peygamber bir seçkin inciler denizine benzetilmiştir. Onun din denizi seçkin inciler yetiştirir. O, kötülük ateşlerini söndüren bir sudur. Su ile ateş arasında tezat vardır. Burada ateş kötülüğün, su iyiliğin sembolü olarak kullanılmıştır,. Bu beyitte seyyid, ıstıfa, sepmek), (beşer, ateş-i eşrar) kelimelerinde aliterasyon vardır.Hz. Muhammed doğduğu zaman ateşperestlerin ateşleri sönmüştür. Beyitte bu mucizeye de telmih vardır.

18. Peygamberlik gül bahçesinin canlılığını tazelemek için mermer taşı mucizinden (yaratıcılığından) su akıtmış.

Peygamberlik gül bahçesine su verince gül tazeleniyor. Gül Peygamberimize izafe edilen bir çiçektir. Peygamberlik müessesesi onunla taze kalmış, Son peygamber olan Peygamberimizin mucizelerinden biri kara taştan su akıtmak. Bu mucize peygamberliğinin kabulü ve yeni bir gül açılması, peygamberlik bahçesinin parlaklığının tazelenmesidir.

19. Onun mucizi âlemde öyle nihayetsiz bir hidayet denizidir ki, binlerce kâfir tapınağına (Mecusî tapınağına) o denizden hidayet ermiştir.
Peygamber doğduğu zaman vukua gelen harikulade hadiselerden biri de sönmeyen ateşlerin sönmesi (Mecusî ateşlerinin sönmüş olması)dir. Bu hadiseye telmih eden Fuzulî’ye göre peygamberimizin mucizesi öyle sonsuz bir deniz imiş ki, binlerce kâfir ateşgedesindeki ateşi söndürmeğe yetmiştir.

“Yetmiş” kelimesi hem “erişmiş” hem de “kifayet etmiş” mânâlarına gelir. Burada kifayet etmiş mânâsında tevriye!i kullanılmıştır.Ayrıca su-ateş arasında tezat vardır.

20. Şiddet günü Ensar’a parmağından akıttığı suyu kim işitse, hayretle parmağını ısırır.
Tebuk Seferi'nde (şiddet günü) susuz kaldıkları zaman Peygamberimizin parmakları arasından oluk oluk su akmış. Bunu duyan hayretinden parmağını ısırır. Bu hadise de kullara hayret veren bir mucizedir.

21. Dostu, yılan zehri içse, ebedî hayat suyuna döner, düşmanı su içse mutlaka yılan zehri olur.
Peygamberin dostlarından maksat, hayatında iken, ona uyan sahabelerle, onun yolundan giden Müslümanlardır. Aynı imana sahip oluş, onlara da manevî bir güç verir ve onlar bu manevî güç ile, kötülükleri iyiliğe döndürebilirler. Buna karşılık, düşmanları için iyi şeyler böyle kötü bir mahiyet alır. Şair bu fikri, yılan zehrinin ebedî hayat suyuna veya tersine ebedî hayat suyunun zehre dönüşmesi sembolü olarak ifade ediyor. Burada tezat sanatı vardır.

22. Abdest almak için yanağının gülüne su serpince, her damla sudan bin rahmet denizi dalgalanmıştır.

Şair borada “gül-i ruhsar” tamlaması ile Peygamber’in yanağını güle benzetmiştir. Abdest alınırken yüz yıkanır. Peygamber’in yüzüne değen su, onun manevî gücü ile çoğalıyor, bir damladan bin rahmet denizi doğuyor. Damla ile deniz arasında tezat vardır. Bu tezat ve benzetme tasavvufta birlik (vahdet) ile çokluk (kesret) u belirtmek için kullanılır. Çok, birden doğar. Başlangıçta ilk Müslüman olan Hazret-i Muhammed tek idi. Daha sonra, Müslümanların sayısı yüzlerce milyonu aştı. Tanrı’nın insanlara acıması mânâsına gelen rahmet, Türkçe’de mecazî olarak yağmur mânâsına da gelir. Yağmur milyonlarca damladan oluşur.

23. Su senin ayağının toprağına erişeyim diye durmadan, ömürler boyu başını taştan taşa vurarak âvâre gezer durur.

Her yıl, yüz binlerce Müslüman, dünyanın dört bir yanından Hacc’a giderler. Peygamber’in mezarını ziyaret ederler. Şair, sulara da böyle kutsal bir duygu yüklüyor. Suların başını taştan taşa vurması, hem hakiki, hem mecazî mânâda kullanılmıştır. Hayat ile su arasında münasebet olduğu için şair ömür kelimesini kullanmıştır. Muttasıl kelimesi Arapça “vasl” (ulaşan, kavuşan) kökünden gelir. Bu beyitte teşhis sanatı vardır.

24. Su ister ki, senin dergâhının toprağına zerre zerre nur salsın. Parça parça olsa bile su o dergâhtan dönmez.
Toprak, su ve ışık zerre zerre, parça parça olurlar. Su ışığı yansıtır. Şair, su ve ışığın bu özelliklerine manevî bir mânâ da veriyor. Burada su ve ışığın zerre zerre veya pare pare olması sevginin gücünü ifade eder.

25. Senin na’tını zaman zaman tekrarlamayı hata ehli derman bilir. Tıpkı sarhoşun ayılması için yüzüne su serpmesi gibi.
Hata kelimesi yanlış ve günah mânâsına gelir. “Ehl-i hata”dan maksat, yanlış yola sapanlar, günahkârlardır. Onlar günahlarından kurtulmak için, sarhoşun ayılmak maksadıyle yüzüne su serpmesi gibi senin na’tını tekrarlarlar. Na’t, bir şeyi medhederek anlama mânâsına gelir. Hazret-i Muhammed’i övmek için yazılan şiirlere de na’t denilir. Belli zamanlarda okunan Kur’an cüzlerine ve dualara “vird” denilir.

26. Ey Allah’ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Susamışların sürekli su diledikleri gibi ben de seni özlüyorum.

Şair burada özleminin büyüklüğünden bahsediyor. Bu özlem öyle büyük ki… Tabiri caizse çöldeki yolcuların serap görecek kadar susamalarına eş tutuyor. Kendini susuzluktan dudakları çatlamış insanlara benzetiyor. Bu özlem öyle bir özlem ki dudak suya hasrettir. Yanıp yangın içinde sürekli su diler. Şair burada elini açmış dua eder gibi görünüyor. Hz. Muhammed’e İnsanları en hayırlısı, Allah’ın sevgilisi sıfatlarıyla sesleniyor. Ondan şefaat istiyor. Böyle iltifat ederse kendisini boş çevirmeyeceğini düşünüyor. Sonuçta herkes Hz. Muhammed’den şefaat ummaktadır. “Daha Âdem ruh ve ceset arasında iken, yani yaratılmadan ben nebî idim.” diyen bir mübarek varlığın yüzü suyu hürmetine elbette Allah onun müminlerini affedecektir.

27. Şen o keramet denizisin ki, Miraç gecesi feyzinin şebnemi duran ve gezen yıldızlara su götürmüştür.

Burada Hazret-i Muhammed’in Mirac’ına telmih vardır. Şebnem kelimesinin şeb’i (gece) ile Şeb-i Mîrac’ın “şeb”i aynı mânâya gelir. Şairin iki kelime atasında münasebet kurmasının sebebi budur. Feyiz: suyun taşması, bereket demektir. Şebnem ile bahar arasında tezat vardır. Peygamber’in manevî gücü o kadar kuvvetlidir ki, yeryüzünden götürdüğü şebnemi bütün yıldızlara yetecek su sağlar. Burada sudan maksat, Hazret-i Muhammed’in Miraç gecesi bütün kâinata varlığı ile vermiş olduğu feyizdir.

28. Mezarını yenileyen mimara su gerekirse, güneşin çeşmesinden her dem feyzin saf suyu iner.
Burada güneş, dünyaya feyz ve bereket verdiği için çeşmeye, güneşten akan ışık zülâle (saf su) benzetilmiştir.

29. Cehennem korkusu yanık gönlüme gam ateşi salmış, senin ihsan bulutunun o ateşe su serpeceğini umuyorum.
Mânâ bakımından bütün kelimeleri birbiriyle ilgili olan bu beyitte tenasüb veya müraat-i nazîr sanatı vardır.

30. Na’tının uğuru ile Fuzulî’nin sözleri nisan yağmurundan vücuda gelen büyük inci tanelerine benzemiştir.
Bir efsaneye, göre istiridyeler nisan ayında denizin yüzüne çıkar, yağmur yağarken kabuğunu açar, bir iki damla alır, yeniden denizin dibine inerlermiş. Bunlar zamanla inci haline gelirmiş. Fuzulî yukarıki beytinde bu efsaneye telmihte bulunuyor, kendi sözlerini inciye benzetiyor.

31. 32. Mahşer günü gaflet uykusundan uyandığımda ve hasret gözyaşlarından uykusuz gözlerim su döktüğünde (ağladığımda) umduğum odur ki, mahrum olmayayım, vaslının çeşmesi senin yüzüne teşne olan bana su versin.

Divan şairleri genellikle fikirlerini bir beyitte sona erdirirler. Fuzuli burada 31. beyitle 32. beyiti birbirine bağlıyor. İki beyitte de mahşer günü bahis konusudur. O gün insanlar Tanrı’ya -hayatlarında yaptıkları iyi ve kötü işlerin hesabını verecekleri için büyük bir telaş ve heyecan içinde olacaklardır. O gün Hazret-i Muhammed kendisini sevenlere şefaat edecektir.

SU KASİDESİ İNCELEMESİ:

Şiir ve Zihniyet: Divan edebiyatında din dışı konular olduğu dini konular da sıkça işlenir. Bu konuların başında Hz. Muhammet'e duyulan sevgi ve ona yapılan övgüler yer alır. Su Kasidesi'nde peygamberimize duyulan büyük sevgi,  su sembolü kullanılarak son derece lirik ve  edebi şekilde ifade edilmiştir. 16. yüzyılın en büyük divan şairlerinden olan Fuzuli'nin şiirlerine döneminin sosyal ve siyasi ihtişamı  yansımıştır. Su Kasidesi'nde ayrıca tasavvuf anlayışının, dönemin dil ve sanat zevkinin de yansımalarını da görmekteyiz.www.edebiyatfatihi.net

Şiirde Tema: Su Kasidesi'nde "Hz. Muhammet (SAV) sevgisi, "peygambere kavuşma isteği" "paygamberden ayrı olmanın verdiği acı" temaları işlenmiştir.

Açık ve Örtük İletileri:
Peygamber sevgisi, peygambere kavuşma isteği pek çok ileti kullanılmıştır.
Fuzuli'nin bu şiiri edebiyatımızdaki en ünlü "naat"lardandır. Fuzuli Hz. Muhammed’e duyduğu sevgi ve hürmeti kendine özgü şiirsel ve felsefi bir üslupla dile getirmiştir. Bu sevgiyi doğrudan anlatmak yerine tabiatın en kutsal varlığı ve yaşam kaynağı olan “su” kavramı ile özdeşleştirerek dile getirmiştir.  Birçok beyitte suyu kişileştirmiştir.

Ahenk Unsurları: Aruz ölçüsü, kafiye ve redifler, aliterasyon, asonans, aliterasyon, kelime tekrarları...
  • Ölçüsü: Aruz ölçüsü
  • Redif: "-e su" redif
  • Kafiye: Her beytin ikinci mısrasında kullanılan "âr" zengin kafiye (â iki ses kabul edilir unutmayın)
  • Kafiye Düzeni: aa/ba/ca/da/ea/fa/ga...
  • Aliterasyon: "s, r, l" ünsüzleri
  • Asonans: "e, i, a" ünlüleri
  • Kelime tekrarı: Su
Yapı Özellikleri:
  • Nazım birimi : beyit
  • Birim sayısı: 32
  • Bölümlerin içeriği:  Su Kasidesi'nde Hz. Peygamberin aşkıyla yanıp tutşan  ve ona kavuşmayı isteyen biri,  "su" sembolüyle anlatılır.
  • Nazım Şekli: Kaside
  • Nazım Türü: Naat
SU KASİDESİ BÖLÜMLERİ

Nesib / teşbib, girizgâh, methiye, tegazzül, fahriye, dua.

1. Nesib ya da Teşbib: 15-20 beyitten oluşan kasidenin ilk bölümüdür. Şairler bu bölümde çeşitli betimlemeler yapar, şair-lik yeteneğini ortaya koymaya çalışırlar. Kasideler, nesib (teşbib) bölümlerindeki konuya veya kasidenin redifine göre adlandırılır:

Bu şiirde nesib bölmü 1-15. beyitlerdir.

2. Girizgâh: Kasidenin yazılış amacını ortaya koyan "methiye" bölümüne geçişi belirler. Genellikle tek beyitten oluşan, methi-ye bölümünün başlayacağını belirten bölümdür.

• Su Kasidesi'nde girizgah bölümü 16. beyittir.

3. Methiye: Tanrı, peygamberler, din veya ve devlet büyüklerinin övüldüğü bölümdür. Beyit sayısı şairin isteğine kalmıştır. Bu bölümde sanatlı, özellikle de mübalağalı bir anlatım tercih edilir. Tarihin, mitolojinin ünlü kahramanlarına telmihte bulunulur. Kahramanlarla kasidenin sunulduğu kişi arasında benzerlikler kurulur. Bu kasidede Hz. Muhammed methedilmiş (övülmüştür). 

Su Kasidesi'nin methiye bölümü 17-29. beyitlerdir.

4. Tegazzül: Genellikle methiye bölümünden sonra bir fırsat oluşturup kasideyle aynı ölçü ve uyakta söylenen gazeldir. 5-12 beyit arasında değişen bu bölümde şair; aşk, şarap gibi temaları işler. Bu bölüm her kasidede bulunmayabilir.

 "Su Kasidesi"nde tegazzül bölümü yoktur.

5. Fahriye: Şairin kendisini, şairlik yeteneğini övdüğü bölümdür. Genellikle şairin mahlasının geçtiği bu bölüme "taç bölüm" adı da verilir. Divan şairleri burada kendilerini genellikle İran edebiyatının büyük şairleriyle karşılaştırmayı yeğlemişlerdir. 

Su Kasidesi'nin 30. beyti fahriye (taç) bölümüdür.

6. Dua: Birkaç beyitten oluşur. Şair, methiye bölümünde övdüğü kişinin başarılı, uzun ömürlü ve talihinin iyi olması için iyi di-leklerde bulunur, dua eder. 

Su Kasidesi'nin 31-32. beyitleri dua bölümüdür.

Şiir Dili:

Su Kasidesi'nde  güçlü bir ifade ve ince bir dil zevki vardır. Şair, imge ve mecazları tasavvuf felsefesine özgü bir derinlikle ele almıştır. Şiirin genelinde birçok mazmun ve çok farklı edebi sanatlar kullanılmıştır.

Edebi Sanatlar:
Edebi Sanatlar (Su Kasidesi'ndeki Söz Sanatları)
  • Teşbih (benzetme) 3.beyitte aşığın parça parça olan gönlü üstünde yarıklar olan duvara benzetilmiş. 5. beyitte "Senin yüzün gibi bir gül açılmaz" denilerek sevgilinin yüzü gerçekçi bir teşbîhle güle benzetiliyor.
  • Teşhis: İlk beyitte bir organ olan "göz"e kişilik verip ona hitap edilmesi, 11. beyitte suyun aşık olması, 14. beyitte kumrunun yalvarması, servinin dik başlılık etmesi tehis sanatına örneklerdir.
  • Mübalağa: İlk beyitte şairin gönlündeki ateşlerin su ile söndürülemeyecek derecede çok olması, 2. beyitte Gözyaşının gökyüzünü kaplaması.
  • Mecaz-ı mürsel (ad aktarması) 4. beyitte mecaz-ı mürsel (Parça -bütün): “Temren” söylenerek okun hepsi kastedilmiştir. www.edebiyatfatihi.net
  • İstiare: 4.beyitte Açık istiare: Sevgilinin kirpikleri oka benzetilmiştir. 8. beyitte sevgilinin bakışları kılıca benzetilmiş. Yalnızca kendisine benzetilen söylenmiş (açık istiare)
  • Kinaye: 12.beyitte Toprak olmak (a.Ölmek, b. Öldükten sonra toprağa karışıp suyun önüne set olmak)
  • Tenasüp (uygunluk) 5. beyitte "Suya vermek, bağban, gülzar, gül, su" kelimeleri arasında anlam ilgileri vardır. 13.beyitte “toprag – kûze – su” kelimeleri arasında anlam ilgileri vardır. 8. beyitte “Gam güni, dil-i bimar, karanu gice, bîmar, hayr, su” kelimelerinin arasındaki anlam ilgisi göz önünde bulundurularak bir araya getirilmiş. bolcevap.com
  • Telmih (hatırlatma): 15. beyitte gül – bülbül hikâyesine telmih vardır. 30. beyitte İncinin, nisan yağmurundan olduğu inancına hatırlatma bulunmuş. 18. beyitte Hz. Muhammed’in taştan su çıkarması mucizesine telmihte bulunulmuş.
  • Tecahül-i arif (Bilip de bilmezden gelme): 2. beyitte Gökyüzünün neden mavi olduğunu bilmezlikten geliyor.
  • Tevriye: 5. beyitte ‘tek’ kelimesinin hem ‘bir’ anlamı hem de ‘gibi’ anlamı vardır.
  • Tezat: 17. beyitte ateş-su kelimleri arasında tezat (zıtlık) sanatı var. 21. beyitte "dost – düşman, yılan zehri – âb-ı hayat" arasında tezat sanatı vardır.
  • Leffü Neşr: Birinci dizedeki tig – gönül – çak çak sözcükleri sıralanmış ve ikinci dizede bunlarla ilgili su – duvar – rahne sözcükleri söylenmiştir. 4. beyit birinci dizedeki vehm – mecruh – peykan sözcükleri sıralanmış ve ikinci dizede bunlarla ilgili ihtiyat – yara – su sözcükleri söylenmiştir.

Mazmunlar:

Sevgilinin boyunun selviye, bakışlarının kılıca, kirpiklerinin ok temrenine (peykan), aşığın gönlünün parçalanmış duvara benzetilmesi; gül – bülbül aşkı gibi mazmunlar örnek verilebilir.

Şiirdeki Bazı İmgeler:
  • Gönlümdeki ateşlere gözyaşımdan su saçma
  • sevgilinin ok temrenine benzeyen kirpikleri
  • gözünden akan yaşların dönen kubbeyi kaplaması (ilk beyitte)
  • Suyun Hz. Muhammet’in yoluna uyması ve bu hâli ile temiz yaratılışını dünya halkına açıkça göstermesi (16.beyitte) www.edebiyatfatihi.net
  • İnsanların efendisi, seçkin inci denizi (olan Hz. Muhammet) (17.beyitte)
Şiir ve Gelenek-Edebi Dönem-Akım

Edebi Dönem:
Divan edebiyatı
Gelenek: Şiir divan şiiri geleneğinde oluşturulmuştur. Şair, çok zengin olan imge ve mecazları tasavvuf felsefesine özgü bir derinlikle ele almıştır. Kasidelerden Hz. Muhammet'in övgüsünü içerenlere "naat" adı verilir.  Kasidede öne çıkan değer Hz. Muhammet'e duyulan büyük sevgi, bağlılık ve hürmettir. Şair bunu çok farklı edebi sanatlarla ustaca dile getirmiştir.

Metin ve Şair:

FUZÛLİ (1495-1556)
Edebi Kişiliği ve Eserleri
1495 yılında Irak'ın Kerbela kentinde doğmuştur.
Asıl adı Mehmet'tir.
Hayatı Hille, Bağdat ve Kerbela dolaylarında geçmiştir.
İyi bir öğrenim görmüştür. Arapça, Farsça ve dönemin bütün bilimlerini öğrenmiştir.
Fuzuli'nin şiirlerinde derin anlamlar yer alır. Şiirleri ilk bakışta basit gibi görünse de derine inildikçe şiirlerinden başka anlamların çıktığı görülür.
Eserlerinde, aşkı (platonik aşkı) farklı ve bütün boyutlarıyla işler. Aşk acısıyla kıvranmasına rağmen bundan haz duyduğunu söyler. Bu aşk maddi, dünyevi bir aşk değil ilahi bir aşktır. Aşk, maddi aşktan başlayıp ilahi aşka doğru gider. Bunun en güzel örneği de Leyla ve Mecnun mesnevisinde görülür.
Fuzuli, aşk acısından asla şikâyet etmez. Aşkı, hep hüzün, keder ve acı yönüyle görür. Acı çekmekten hoşlandığı için kavuşmayı istemez. Fuzuli'ye göre acılar insanı olgunlaştırır. Bundan ötürü Fuzuli bir aşk ve ızdırap şairi olarak bilinir.
Şiirlerinde coşkulu bir lirizm vardır.Divan şiirinin en lirik şairidir.
Türkçe şiirlerini Azeri şivesiyle yazmıştır.
Dili diğer Divan şairlerine göre daha sadedir.
İçten ve samimi bir anlatımı vardır.
"Bilimsiz şiir, kalıpsız duvara benzer." anlayışındaki şair dil ustalığını engin kültür ve Divan geleneğiyle gösterir.
Şiirlerinde tasavvuf düşüncesi önemli yer tutar.
☝Tasavvuftan etkilenmesine karşın, Tasavvuf şairi değildir.
Fuzuli'ye göre gerçek varlık Allah'tır. Var olan her şey onun bir yansımasıdır. Fuzuli'de tasavvuf bir gaye olmadığı için şiirin derinliklerinde gizlenmiştir.
En fazla gazel ve kaside nazım biçimlerini kullanmıştır.
Bir naat olan "Su Kasidesi" de çok beğenilen şiirlerindendir.
☝Fuzûlî, bazı tezkirelerde "hamse" sahibi bir şair olarak anılır. Fakat "hamse"sinin hangi eserlerden oluştuğu, bütün mesnevilerinin adları verilerek açıklanmaz. ( Bu bilgi; Prof.Dr. İsmail Ünver'in "Fuzuli'nin İki Mesnevisi'nde Nizami Etkisi" başlıklı makalesinden alınmıştır.)
☝Bağdat'ın fethinde sonra Kanuni Sultan Süleyman'a ve devletin ileri gelenlerine kasideler takdim etmiş böylece dikkatleri çekmiştir. 

Kendisine dokuz akçelik bir maaş bağlanmış ama bunu hiç alamamıştır.Bunu dile getirdiği ŞİKAYET-NAMESİ çok meşhurdur.

ŞİKAYET-NAMEDEN ÇOK ÜNLÜ DİZELER: (günümüz Türkçesiyle şöyle):
"Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar
hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler.
Eğer ki görünürde itaat eder gibi davrandılar.
Ama bütün sorduklarıma hal diliyle karşılık verdiler. "

Fuzuli'nin Türkçe, Farsça ve Arapça olmak üzere üç divanı vardır. Yaşadığı dönemde sanat ve bilim dili Arapça ve Farsça olmasına karşın Türkçe ile çok güzel şiirler yazılabileceğini öne sürmüş, bunu eserleriyle kanıtlamıştır.
Bilinen 16 eseri vardır.
1556 yılında veba salgını sırasında vefat etmiştir.

EK BİLGİ:


FUZULİ NEDEN FUZULİ MAHLASINI KULLANMIŞTIR?
Fuzuli kelimesinin iki anlamı vardır:
1. Gereksiz
2. Faziletli

Fuzulî bu mahlası seçerken muhtemelen bu iki anlamı düşünmüştür. Zaten devrinde şairler tarafından gereksiz denilerek alay konusu olmuştur. Ancak şiirlerindeki mükemmeliyet ile bu kıskanç tenkitleri susturmuştur.
Fuzulî özgün olmak istemiştir. Bu mahlası seçmesinin asıl maksadı budur. Çünkü birçok mahlas şairler tarafından iki, üç hatta dörder defa kullanılmasına rağmen başka bir Fuzulî mahlaslı şair bulunmamaktadır.

ESERLERİ


Türkçe Manzum Eserleri

* Divan
* Beng ü Bade ( Beng ü Bâde)
* Leyla ile Mecnun (Dâstân-ı Leylî vü Mecnûn)
* Risale-i Muammeyat (Risâle-i Muammeyât)
* Kırk Hadis
* Su kasidesi
* Hz. Ali Divanı
* Şikâyetnâme

Türkçe mensur eserleri

* Hadikatü’s-Süeda (Hadîkat üs-Süedâ)
* Mektuplar (Mektubat)

Farsça manzum eserleri

* Divan
* Enis’ül-Kalb (Anîs ol-qalb)
* Heft Cam (sâkinâme)
* Resale-e Muammeyat (Resâle-e Muammeyât)
* Sehhat o Ma’ruz (Sehhat o Ma’ruz, Sıhhat u Maraz)

Farsça mensur eserleri

* Rind ü Zahid (Rend va Zâhed)
* Risale-i Muamma

Arapça eserleri:

Dîvan
Matlau’l-itikad


Yazıya Tepkini Göster!

Bir Yorum Yaz

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

Daha yeni Daha eski

Reklam

Reklamlar