Karanfiller ve Domates Suyu öyküsündeki FİİLİMSİLER (EYLEMSİLER )
Küçük bir çam ormanı. Vakit sabah. Arı, sinek, kuş sesi. Bir
siyah gözlükten görülen yerde ve ağaçlarda
güneş parçaları. Sonra uzak, göğün, kendi renginden biraz daha koyu kıyılara giden hudutlu bir deniz... İşte böyle bir yerde
köyün insanlarını düşünüyorum. Kitaplar, bir zaman bana, insanları sevmek lazım geldiğini,
insanları sevince tabiatın, tabiatı sevince dünyanın sevileceğini,
oradan yaşama sevinci duyulacağını
öğretmiştiler. Hayır, şimdi insanları, kitapların öğrettiği
şekilde sevmiyorum. Şiirler, romanlar, hikayeler, masallar bana bu ilmi tahsil
ettirmişlerdir. Beyinin vapurdan iner inmez
çantasını kapan uşaktan iğrenmemeyi, sabahleyin altı buçukta tabiatla
kavga için sokağa fırlamayan adamın çalışmadığını kendi kendime öğrendim. Ama şu
sabahleyin altı buçukta tabiatla kavga için sokağa fırlamayan
adam, isterse akşama kadar insanları aldatmak
için didinsin. Kaç para eder! Gözümde, milyonu olsa da, kalp para ile metelik
etmez.
Şimdi artık kimi sevdiğimi, kime saygı duyduğumu biliyorum.
Günlerden beri kafamı bir adam kaplıyor (işgal ediyor dememek için).
Köyde ona, “Kör Mustafa” derlerdi. Bir gözü sola doğru biraz
kaymıştı. Sağ tarafının beyazı ile gözkapağı arasına ciğer kırmızısı bir et
parçası oturmuştu. Böyle mi doğmuştur? Yoksa çocukken bir şey mi batmıştır?...
Bu arızalı göz, öteki gözden daha parlaktır, daha siyah, daha canlı, daha
zekidir. Bana, bir kamburu hatırlatıyor bu göz; tuhaf değil mi: Bir kambur
insan çirkindir ama, bütün kamburlar iyi yürekli, sevimli insanlardır. Arkadaş
canlısıdırlar, şendirler. Ne severim kamburları!...
İşte, Kör
Mustafa’nın bu gözü de bir kambur insanın ruh haletini içine sindirmiş, şıkır
şıkır, pırıl pırıl, sevimli, çapkın, canlı bir gözdür. Öteki doğru dürüst göz,
onun yanında, mahçup, sönük, tatsız tuzsuz, pek de kibirlidir.
Kör Mustafa,
bahçelerde çalışır, gündeliğe gider, sarnıç sıvar, dam aktarır, kuyu kazar...
Bizim köyün lodos tarafı gayri meskundur. Orada fundalar,
yabani meşe palamutları, kocayemişler, çalı süpürgeleri bir türlü ağaç haline gelmeden, ama ağacı taklit edercesine gelişir, birbirinin içine girmiş yaşarlar. Bütün bu
fundalıklar Fino kilisesinin malıdır. Kocaman, kirli sakallı, cin gibi bir papaz
fundalıklar “bizimdir” diye, arada bir dolaşır. İsteyen
olursa ucuza kiraya verir. Ama kimse kiralamaz. Çünkü, orman memuru buraları,
Orman Kanunu gereğince orman sayar. Aralarında üç beş ufacık çam ağacının boğulduğu yabani, cüce, oduna bile gelmez çalı çırpı; orman memurunun, Orman Kanunu
sayesinde mes’ut yaşar.
Kör Mustafa nasıl
becerdi bilmem... Denize diklemesine inen bu çalılığın bir kısmını ne pahasına
ayıkladı, biliyor musunuz; tırnakları pahasına. O çalı çırpının sere serpe geliştiği,
bu denizlere diklemesine inen toprak öyle taşlık, öyle taşlıktı ki... Sonra
Mustafa gündüzleri başka yerde çalışmak zorundaydı.
Akşam olunca çalıların arasına sakladığı
kazmasını alıyor, gün ağarıncaya kadar
söküyor, koparıyor, kazıyordu. Kazdıkça
kaya, kazdıkça taş. Bütün bir yaz, bütün bir
kış, orman memurunun tazyiki, çalı, palamut, defne, kocayemiş, diken, ot, kök
ona karşı koydular. Bu korkunç mücadeleye üç evlek toprak için Mustafa’dan
başka bizim köyde kimse girişemezdi.
Kaya bitip de yumuşak,
esmer, pembe bir funda toprağı bir karış meydana çıkınca
bir meşe palamudunun korkunç yılan gibi kökü önüne çıkardı. Onu sökünce, orman memurunu karşısında bulurdu. O gidince, zehirli bir diken başparmağını şişirirdi;
kazma körlenir, kürek bulamaz, taş dağ gibi yığılırdı. İnsan büyüklüğünde bir
kaya, yumuşak toprağın üstünde, altındaki bir insan büyüklüğünde cüssesini hiç
belli etmeden yosunlu yüzüyle dikilir.
Ormanları, tırnakları, ayakları, göğsü, sırtı, bütün kuvvetiyle dayanır, onu
yener, yıkardı. Kazma iş görmediği zaman
yumruğu, yumruğu yetmediği zaman parmakları,
parmakları kalın geldiği zaman tırnakları
ile toprağı tırmalardı...
Bir sonbahar günü
baktı ki, küçük çam ağaçları filizi, körpe diken yapraklarıyla, üç beş
kocayemiş çıngıl çıngıl yemişleriyle yer yer esmer pembe, kül rengi toprağa
saye salar. Biz görenler:
-Bakarsan bağ,
bakmazsan dağ olur, dedik.
Bilmedik ki dişle,
tırnakla, kanla, canla tabiat denilen
canavarı yenmek
lazımdır. Bendeniz bu mücadeleye şahidim. Mustafa’nın kör gözü, hiddetten ala bulandığı günleri hatırlıyorum. “Hay arslan
Mustafa”, der; uzakta bir çam gölgesinden korkunç kavgayı seyrederdim. Bu
kavga, Romalı esirlerin arslanla dövüşmesinden
şu itibarla farklı idi ki, Romalı esir, arslana bir çeyrek saat içinde
yeniliyordu. Mustafa, ejderhayı bir sene içinde, bazen ümitsizlikten, bazen
ümitten yeniyordu.
Bir sabah her zamanki çamın altına vardım ki, bir köylü
kadın, üç yarı çıplak çocuk garip birtakım taşlar, tahtalar, saçlarla birşeyler
yaparlar. Bu, her tarafından poyraz, lodos, gündoğusu, keşişleme, yıldız,
karayel rüzgarı giren bir evdi. Mustafa arkasına yeşiller giymiş güçlü kuvvetli
bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu.
-Arslan Mustafa,
dedim, su buldun mu, su?
-Deniz kıyısında
eski bir kuyu vardı. Tuzlu bir parça ama, idare edeceğiz. Şuraya bir sarnıç
kazabilsem...
Onu gördün mü
toparlanıyor; hayret, sevgi ve saygı ile bakıyorum. Koca yaylamızın üzerinde
böyle milyonlarca insan bulunduğunu
düşünüyorum. Yine dünya yuvarlağı üzerinde böyle milyonlarca insanın
tırnakları, nasırları, çirkinlikleri, tek gözleri, tek kollarıyla, bir ejderha
ile kavga etmek için bekleştiklerini düşünüyorum.
Küçük hanımlar!
Bugünlerde bir gün nişanlınız size koyu al renkli karanfiller gönderecektir.
Dikkat edin, belki Mustafa’nınkilerdir. Küçük beyler, domatesler göreceksiniz
çarşıda. Elmalar, ferik elmaları gibi kokulu, şekerli, tatlıdır. Keserseniz
içinde çekirdekleri altın gibi parlar. Belki de lokantada bir gün şişelere doldurulmuş bir domates suyu içersiniz ve tadını
fevkalade bulursunuz. Yunan tanrılarının ölmemek için içtiği
nektar lezzetini damağınızda hissedersiniz, emin olun ki Mustafa’nın
domateslerinden bir tanesi, içtiğiniz suya
katılmıştır.
4 yorum
kırmızılar ne yeşiller ne açıklarmısınız ?
Kırmızılar : sıfat fiil , yeşiller zarf fiil
maviler nedir
Maviler de isim fiil
YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...
1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4) Yorumunuza emoji eklemek için "Emoticon" butonuna tıklayın.
5)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.
EmoticonEmoticon