ESKİCİ HİKAYESİ ÖZETİ ,OLAY ÖRGÜSÜ
www.edebiyatfatihi.net
özeti:
Öykünün başında, Marmara Denizi’nin rıhtımında yolcu uğurlamak için toplanan insanların kendi aralarında konuşmaları yer alır. Bir çocuk, Arabistan’a uğurlanacaktır. Çocuğun yakınları bir yükten kurtuldukları İçin sevinçlidir. Arabistan’da halasının yanında rahat eder, diye düşünürler. Oysa amaçları sorumluluktan kurtulmaktır. Hasan, (Arabistan’a gönderilen çocuk) beş yaşlarında, yetim ve öksüz bir çocuktur. Annesini yeni kaybetmiştir. İstanbul’daki yakınları onu halasının yanına göndermeyi uygun görmüşlerdir. Hasan, önce, vapur seyahati boyunca çok eğlenir. Yolcuları sempatikliği ile neşelendirir, herkesle sohbet eder. Peltek, şirin konuşmaları ile vapurdaki yolcular onu çok severler. Fakat, vapur her uğradığı yerde bir sürü yolcu bırakmaktadır. Bir süre sonra, vapurda Hasan’ın dilini anlayan, Türkçe konuşan insan çok az kalır. Hasan’ı bir durgunluk alır. Yolcuların dilini anlamaz, kendini yalnız hisseder. Artık ona Hasan diye hitap eden kimse kalmamıştır. Kalanlar ise ‘Hassan’ diye seslenmektedir. Vapur, Hayfa’ya geldiğinde o da vapurdan ayrılır. Onu bir trene koyarlar. Hasan, trende köşeye büzülür. Hiç konuşamaz, konuşsa da kimse onun dilinden anlamaz. Dışarıdaki portakal ve meyve bahçelerini seyreder. Zamanla manzara değişir. Hiç ağacın olmadığı, dümdüz yerlerden geçmeye başlarlar. Hasan, İstanbul’u, memleketini özler. Buraların hayvanları bile çok gariptir. Kambur, koca koca tüylü, soğuk hayvanlar görür pencereden. Hasan’ı istasyonda indirirler. Siyah bir örtü giymiş, kolları altınlarla dolu bir kadın onu bağrına basar. Bu, halasıdır. Hiç annesinin kokusuna benzemeyen bir kokusu vardır. Halası da anlamadığı bir dille konuşmaktadır. Hasan, halasının basık, tek katlı toprak evinde haftalarca hiç konuşmaz. Saçları çok kısa kesilmiş, entari giyen erkek çocukları ile de hiç konuşmaz. Uzun bir süre Hasan hiç konuşmaz. Zamanla o da diğer çocuklar gibi giydirilir, yer sofrasında çatal bıçak kullanmadan yemek yemeyi, hatta Arapça’yı dahi öğrenir. Fakat o yine çok durgun ve sessizdir. Bir gün, halası sokaktan bir satıcıyı çağırır. Önüne bir sürü eski ayakkabı koyar. Satıcı oturur ve bunları tamire koyulur. Hasan’ın bu tamir çok dikkatini çeker. Satıcı, ayakkabının çivisini ağzına alarak düzeltmektedir. Hasan, boş bulunarak satıcıya sorar: ‘Ağzınız acımıyor mu?’ Satıcı şaşırarak ‘Sen Türk müsün?’ der. Hasan, bir Türk’le karşılaşmış olmaktan çok mutludur. Haftalarca süren sessizliğine mukabil sürekli konuşmakta, ona memleketindeki hayatını anlatmaktadır. Sanki bir tanıdığına rast gelmiş gibidir. Satıcı da zevkle onu dinlemektedir. Birbirlerine sokulmuş vatan hasretini dindirmeye çalışırlar. Satıcı, işini bitirince gitmek zorundadır. İkisi de ağlamaya başlar. Hasan, satıcıya ‘Gitme be!’ der. Satıcı da ağlayarak ona: ‘Ağlama be!’ der. Ayrılık anında her ikisi de vatan hasreti ile gözyaşı dökmektedir.özeti:
YAPI UNSURLARI
Olay : Annesini ve babasını kaybeden Hasan’ın Arabistan'a halasının yanına gönderilişi ve orada yaşadığı vatan hasreti anlatılıyor.
Kişiler: Öykünün başkişisi Hasan’dır. Diğer kişiler eskici , Hasan'ın halası
Mekan : Rıhtım , vapur , tren , Filistin ,İstanbul
Zaman : Bir yaz mevsimi ...Olay Osmanlının son dönemlerinde geçmektedir . Hikayede altı aylık bir zaman dilimi söz konusudur. www.edebiyatfatihi.net
TEMEL ÇATIŞMASI : KÜLTÜREL ÇATIŞMA
TEMASI : TÜRKÇE (ANA DİL) veYURT SEVGİSİDİR