olay örgüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
olay örgüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Şub 2017

Ömer Seyfettin, Yeni Bir Hediye Hikaye Özeti,Konusu,Olay Örgüsü,İncelemesi

Ömer Seyfettin, Yeni Bir Hediye Hikaye Özeti,Konusu,Olay Örgüsü,İncelemesiÖmer Seyfettin / Yeni Bir Hediye

-ÖZET-

Sadi Bey otuzlu yaşlarına gelmemiş kel ve sıska biridir. Eşi Cevriye Hanım ise kilolu Sadi Bey’e göre daha dinç, dinamik ve yemek yemeyi de seven bir kadındır. Üstelik şiir de yazmaktadır. Sadi Bey ve eşi Cevriye Hanım akşam yemeği sonrası balkonda oturmuş kahve içmektedirler.

Cevriye Hanım kocasıyla ayın yansımasının güzelliği, kendi duygu durumu, ayın izlediği aşıklar konusunda konuşmak istemekte ancak Sadi Bey’in dikkatini çekememektedir. Sadi Bey, karısının söylediği her şairane söze donuk cevaplar vermekte eşi Cevriye Hanım’ı kızdırmaktadır. Çünkü onun kafasında başka düşünceler vardır: “Dayı çocuklarının sünnetine götürecekleri hediye masrafı.”


15 Şub 2017

Bir Temiz Havlu Uğruna Hikayesinin Konusu,Özeti,Olay Örgüsü,İncelemesi

ÖMER SEYFETTİN'İN Bir Temiz Havlu Uğruna Hikayesinin Konusu,Özeti,Olay Örgüsü,İncelemesi
ÖZETİ
Sıcak bir İstanbul günü.. Balık istifi denecek kadar kalabalık şirket vapuru… Yolculuk esnasında arada karşılaşıp selamlaşan üç eski okul arkadaşı vapurun bir kenarına çökmüş sohbet etmektedir. Sohbetleri başta babalarının sefasını sürdüğü eski güzel İstanbul üzerinedir. Kahramanın arkadaşlarından şişman, kumral olanı eski İstanbul’da yaşamak istediğini belirtir. İsmini tam hatırlayamadığı Gülhane Rüştiyesinden tanıştığını düşündüğü diğer arkadaşı da bu muhabbeti onaylayarak devam ettirir. İki arkadaş eski İstanbul un doğa güzelliği boğazın eğlencelerine imrenmektedirler.

Kahramanımız bu muhabbete dışarıdaki mutsuzluğun evde aile ortamında unutulabileceğini belirterek katılır ve onlarında aslında onaylamasını beklerken arkadaşlarından biri mutsuz evliliğinden yakınmaya ve mutsuzluğunun nedenini anlatmaya başlar.

22 Oca 2017

Binecek Şey Hikaye Özeti,Konusu,Olay Örgüsü, Kişiler,Yer ve Zaman

Binecek Şey Hikaye Özeti,Konusu,Olay Örgüsü, Kişiler,Yer ve Zaman

Ömer Seyfettin'in "Binecek Şey" adlı harika öyküsünde Derviş Hasan adlı birinin Allah'a isyan etmesi ve sonrasında yaşadığı pişmanlık konu ediniyor.

ÖZETİ:
Derviş Hasan köy köy kasaba kasaba gezen dünyayla alakası olmayan kainatın sırrına ermiş bir derviştir. Gittiği yerlerde adını bile bilmediği köylerde , tekkelerde canı sıkılıncaya kadarıyla kalır.
Derviş Hasan çok sıcak bir Haziran gününde yolda bir orman kenarındadır, çok yorulmuştur .Tek isteği öğlden evvel bir köye ulaşmaktır . Üstelik karnı çok acıkmış  ve gücü de gittikçe tükenmiştir. Karşısına bir yokuş çıkar , o kadar çok yorulmuştur ki artık Allah'a isyan etmek üzeredir . Allah'a kendisine "binecek şey" göndermesi için dua eder. Çeşmenin başında uyuyakalır , çok güzel bir rüya görür . Kalktıktan sonra çeşmenin başında bir sürü at , katır görür. Bu bir yörük kafilesidir. Bunları görünce çok sevinir , kendisine de bir at verileceğini düşünür ve duasının kabul olduğunu sanır . Ama gerçek hiç de öyle değildir , tam ağzını açacağını vakit Yörüklerden biri kendilerine yardım etmelerini ister . İstedikleri şey yeni doğmuş bir kısrağı kucagina alıp yokuşun başına cikarmasidir.Derviş Hasan bu istek karşısında şoke olur , çok sinirlenir , adamla tartışmaya başlar , diğer adamlar gelip Derviş Hasan'ı tekme tokat dövüp yerinden kaldırırlar. Kısrağı da kucağına verirler ve Derviş Hasan'ı yokuşa sürerler . Derviş Hasan'ın  Allah'tan istediği "binecek şey" kucağındadır , Derviş Hasan Allah'a isyan ettiği için çok pişman olur ve tövbeler eder.edebiyatfatihi.net

15 Oca 2017

Ömer Seyfettin Birdenbire öyküsünün konusu,özeti,olay örgüsü, kişileri,incelemesi

 Ömer Seyfettin "Birdenbire" öyküsünün konusu,özeti,olay örgüsü, kişileri,incelemesi

ÖZETİ:

Dul bir kadın olan kırk yaşlarındaki Ahter ile onun evinde misafir kalmakta olan on dokuz yaşındaki yeni boşanmış Yumuk arasında geçen bir konuşmanın oluşturduğu kısa bir öykü “Birdenbire”

Yumuk, Ahter’in evinde misafirdir. Yaşamında birdenbire gelecek olan bir aşk istemektedir. İki arkadaş konuşmaya başlarlar. Ahter’e göre aşk “uzun süre yaşanmış bir temayül, derin bir hürmet, samimi bir takdir olmadan doğmaz”. Özellikle birdenbire nazariyesini çok saçma bulur. Evet, aşk birdenbire başlamaz ama birdenbire bitebilir ona göre. Bu düşüncesini kanıtlamak üzere Ahter, Yumuk’a bir tanıdığının başından geçen bir olayı anlatır.

Yirmi yirmi beş sene önce bu tanıdık, çocukken beraber oynadıkları köşk komşusu bir delikanlıya âşıkken ailesi tarafından ona sorulmadan başkasıyla evlendirilmiş ama dul kalmış. Aradan on beş yirmi yıl geçtikten sonra bu tanıdık yıllardır sevdiği, şimdi başkasıyla evli olan adamın köşkünün selamlık tarafına kiracı olarak geçmiş. Meğer o adam da yirmi yıl önce alamadığı komşu köşkün kızını seviyormuş. Karısıyla Ahter’in samimiyetinin koyulaşması sonucu aradaki kapıyı açıp bir aile gibi yaşamaya başlamışlar. Ancak bir gün kadın ara kapının arkasından birtakım sesler işitmiş. Sevdiği adam ona söylediği sözlerin aynısını hizmetçi kıza söylemekte. Bunun üzerine ara kapıyı mıhlatıp sevdiği adam ve karısıyla selamı sabahı kesmiş. Bu öyküyü duyan Yumuk o kadının Ahter olduğunu anlar. Hatta adamın kim olduğunu bile bilir. Bu öyküde Ahter evli bir adamı sevmenin cezasını çekerken yaşamında birdenbire doğan ilahi bir aşk düşlemek isteyen Yumuk bunu başaramaz. İki kadın da mutsuzdur.

YAZAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER:

8 Oca 2017

Aşk Dalgası hikayesinin konusu, özeti,olay örgüsü,kişileri,incelemesi

Ömer Seyfettin'in Aşk Dalgası hikayesinin konusu, özeti,olay örgüsü,kişileri,incelemesi

tüm inceleme: edebiyatfatihi.net ÖZETİ
Vapurla Kadıköy'e giden öykü kahramanı vapurda aşkla ilgili tatlı hayallere dalmışken  omzuna bir el dokunur. Bu kişi  on iki senedir görüşmediği çok sevdiği  mektep arkadaşlarından biridir. Aradan geçen bu zamanda arkadaşı biraz değişmiştir. Arkadaşı kahramanımıza neden bu kadar dalgın olduğunu sorar. Öykü kahramanı da "Hiç , dalga geçiyordum" der , "Ne dalgası ?" sorusuna ise gülerek "aşk dalgası" cevabını verir. Arkadaşının "Bekar mısın ?" sorusuna kahramanımızın verdiği "Bekarım" cevabı kahramanımızın arkadaşını ciddileştirir ve ona acır gibi bakar .Hala bekar olmasının ve aşkla ilgili hayallere dalmasının ne kadar serserice olduğunu ve yaşadığı toplumu anlayamadığını sebepleriyle  uzuuun uzuuun anlatmaya başlar. Arkadaşı yaşadıkları dönemin Türkiyesinde toplumsal baskılardan bahseder. Birbirine nikah düşen bir kadınla erkeğin dışarıda görüşmesinin asla mümkün olmadığını , toplumun bu konuda çok katı olduğunu ,  ancak görücü usülüyle çok çirkin kızlarla evlenilebileceğini , böylesi bir toplumda "aşk"ın mümkün olamayacağını vapur iskeleye yanaşıncaya kadar birçok örnek vererek anlatır. Sonunda vapur iskeleye yanaşır , arkadaşının anlattıkları kahramanımızı hayallerden yaşadığı toplumun gerçekleriyle yüzleştirir .Arkadaşının dedikleri doğrudur , vapurdan en son çarşaflı , kara peçeli  kadınlar çıkar .www.edebiyatfatihi.net



5 Oca 2017

Ömer Seyfettin Türkçe Reçete hikayesinin konusu,özeti,olay örgüsü,kişiler,yer ve zaman,teması,incelemesi

Ömer Seyfettin Türkçe Reçete hikayesinin konusu,özeti,olay örgüsü,kişiler,yer ve zaman,teması,incelemesi...

Ömer Seyfettin'den yine harika bir öykü : “Türkçe Reçete”  Hayatın içinden ilginç öyküleriyle edebiyatımızda öykü türünde eşsiz bir yere sahip olan Ömer Seyfettin'in Türkçe Reçete adlı  öyküde kocasıyla kavga etmiş olduğu için isteri* krizi geçiren Belkıs öykünün başkahramanıdır. 

ÖZETİ 
Genç kadın kocasını “vurdumduymaz” olarak nitelemektedir. Belli ki geçirdiği isteri krizi kocası tarafından anlaşılmamak yüzündendir. İpek kaplı bir yorganın altında yattığına ve evde bir hizmetçi olduğuna göre maddi bir sorunu yoktur. Şimdi “kalbi sızlıyor, başı çatlayacak gibi ağrıyor ve zangır zangır titremekte”. Hatta ciddi ciddi öleceğine inanmaktadır. 


Belkıs sorununun çözümünü “insanı lafla iyi etiği” söylenen bir doktorda görür. Hizmetçisi Eleni’ye akrabalık bağı olan bu doktoru çağırmasını söyler. Gelecek olan doktor bir “kadın hastalıkları” doktorudur. Öyküde betimlenmesi “iri yarı, şuh bir delikanlı” olan doktor yarım saat içinde gelir ve Belkıs’ı önce yatakta oturtur sonra da Eleni’ye kahve yapmasını söyler. Ardından da birer sigara yakıp dedikoduya başlarlar. Bir saat sonra Belkıs’ın hiçbir şikâyeti kalmaz. Doktor kalkıp gitmek üzereyken Belkıs ondan bir ilaç ister. Ancak bu ilaç acı ve toz ya da draje şeklinde olmamalıdır. Kadın hastalıkları uzmanı olan Doktor, Belkıs’ın “kadın” hastalığını iyileştirmek için bir reçete yazar. Ona iyi gelecek şey son moda tayyörler, elmas ve incili mücevherler ve her gün en aşağı iki saatlik bir araba gezintisidir. Belkıs’ın bu reçete tepkisi neredeyse “siz doktor değil duygulu bir koca, hisli bir erkeksiniz” olacakken “siz Lokmansınız” olur. Böylece ironik bir biçimde Belkıs, öykünün sonunda sorununu çözdüğünü sanarak aslında gerçekdışı beklentilerinden kurtulamayacağı için çok daha kötü durumdadır.

*isteri : Duyu bozuklukları, türlü ruh karışıklıkları, çırpınma, kasılmalar ve bazen inmelerle kendini gösteren bir sinir bozukluğu, isteri.

AŞAĞIDAKİ BAĞLANTILARA BAKMADAN GEÇMEYİN👀

👉ÖMER SEYFETTİN FİKRİ VE EDEBİ YÖNÜ , TÜM ESERLERİ İÇİN TIKLAYINIZ
👉ÖMER SEYFETTİN'İN HİKAYECİLİĞİ İÇİN TIKLAYINIZ
👉DİĞER TÜM ÖYKÜLERİ İÇİN TIKLAYINIZ

21 Ara 2016

Ömer Seyfettin,Türbe hikayesinin özeti,konusu,olay örgüsü,kişiler,yer ve zaman,incelemesi

ÖMER SEYFETTİN "TÜRBE" ADLI ÖYKÜSÜNÜN KONUSU,ÖZETİ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ

TÜRBE HİKAYESİNİN ÖZETİ
Ömer Seyfettin bu öyküsünde otuz senedir dul olan üfürükçü Şefika Molla adındaki bir kadını anlatıyor.  Çocuksuz olup evinde can yoldaşı Rüküş Kadın adında bir zenciyle beraber yaşamaktadır. Otuz senedir evinden dışarıya çıkmamıştır. Şimdiki sorunu dışarıya çıkmak zorunda olmasıdır. 

Çocukluk arkadaşı Hacı Gülsüm Hanım ölüm döşeğindedir ve gelip kendisini görmesi için haber üstüne haber göndermektedir. Gideceği yer deniz kıyısında olup kendisinde kötü bir anısı vardır. Çocukluğunda örtüye girmeden evvel babası ile denizi görmeye gittiğinde orada konsolosları öldürdükleri için idam edilen birkaç Müslüman’ın asılmasını seyretmiştir. O günden beri deniz kıyısından hoşlanmamaktadır. 

Şeytan makinesi tabir ettiği tramvaya binmeyi reddeder ve Rüküş Kadın'la birlikte yürümeye karar verir. Uzun bir süre yürüdükten sonra eskiden mezarlık olup şimdi meydan olan bir yere gelirler. Bozulmuş mümin mezarları üstünde yürümek asabını bozar ve Şefika Molla eve geri dönmeyi düşünürken önünde duvarları koyu kil ile sıvanmış güzel, zarif bir türbe görür. Rüküşle birlikte türbedeki zâtı ziyaret etmek ister. Türbeye on adım kala durup ikisi de ellerini kaldırıp dua ederler. Gelen geçen herkes onla bakmakta ne yaptıklarını merak etmektedir. Nihayet türbeye gireceklerken Şefika Molla tam eski mezarlardan hiç olmazsa bir tanesinin kaldığına şükretmektedir ki türbeye iki gayrı-müslimin (müslüman olmayan) girdiğini görür ve dehşete kapılır. Oradaki bir zabite gidip ağlayarak durumu anlatır. Zabit gülerek kendisine o binanın türbe değil abdesthane, yani tuvalet olduğunu söyler. Böylece öykünün sonunda Şefika Molla cehaletinin utancını yaşar.


14 Ara 2016

ÖMER SEYFETTİN "HOROZ" ÖYKÜSÜNÜN ÖZETİ,KONUSU,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ

Usta öykücümüz Ömer Seyfettin'in kadın başkarakterin anlatıcı olduğu tek öykü “Horoz” adını taşımaktadır. Ömer Seyfettin bu öyküsünde yine okuru şaşırtmayı başarıyor , sıradışı konusuyla Horoz ilginç bir öykü...Mutlaka okumanızı öneririz...edebiyatfatihi.net
"HOROZ" ÖYKÜSÜNÜN ÖZETİ
Anlatıcı genç kız  , kocaya varmak istememektedir. Tüm ailesi kendisine çılgın gözüyle bakmaktadırlar. Nedenini sorduklarında genç kız onlara cevap verememektedir. Çünkü kendisine güleceklerini düşünmektedir. Onu bu düşünceye götüren olay kümesteki horoz ile ilgilidir. Evden pek çıkmayan bir ailede yaşayan genç kız sık sık tavukların bahçesindedir. Gözlemlerine göre tavuklar insanları beslemek için yumurtlar, civciv çıkarmak ve onları büyütmek için fedakârlık yapar. Hatta kendilerinden yüz misli büyük bir düşmanın üstüne atlarlar yavrularını korumak için. Ancak başlarında horoz adında bir bela vardır. Horoz tavukları devamlı hırpalamaktadır. Yiyecek bir şey bulunca hemen kendi yutar, yenmeyecek bir şeyi de tavuklara ikram eder. Zalim olduğu kadar da ödlektir. Havadan bir çaylak geçince ödü kopar. 

Genç kız bir gün Pamuk adını verdiği bir tavuğu Horoz onu döverken kurtarır ve ayrı bir yere koyar. Bir ayda hayvan kendini toplar ve semirirken kümesteki diğer tavuklar yoluk tüylü, sıska ve kirlidirler. Genç kız giderek horozun tavrını babasının davranışları ile özdeşleştirir. Horoz kümeste, babası evde hüküm sürmektedir. Annesine babasının davranışlarından şikâyet edince aldığı cevap, “”Dünyanın nizamı böyle kurulmuş. Kadın kadın! Erkek efendi. Namuslu insanlar bu kaidenin dışına çıkmazlar” olur. Bu konuşma sonucu bahçeye çıkan genç kız tavuklardan birini bırakıp birini altına almakta olan, tavukları kovalayan ve tuttuğunu dövmekte olan horozu taşla öldürür. Erkeğin de genç kıza göre horozdan farkı yoktur. Horozsuz bir kümes, yani kocasız, efendisiz, kumandasız, amirsiz, emirsiz bir ev istemektedir. İşte genç kız bu nedenle evlenmek istememektedir. Aynı Pamuk’un geçirdiği mesut, gamsız, rahat, sakin ve tatlı bir hayat istemektedir. Oysa annesi ona “Dünyanın nizamını bozacaksın, her kadına mutlaka bir erkek lazım” demeye devam eder.
www.edebiyatfatihi.net
 https://www.edebiyatfatihi.net/2014/07/basini-vermeyen-sehit-oyksunun.html

4 Ara 2016

ÖMER SEYFETTİN HAVYAR ÖYKÜSÜNÜN ÖZETİ,KONUSU,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,SES OLAYLARI,İNCELEMESİ

ÖMER SEYFETTİN HAVYAR ÖYKÜSÜNÜN ÖZETİ,KONUSU,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,SES OLAYLARI,İNCELEMESİ
Usta öykücümüz Ömer Seyfettin'den ilginç bir hikaye "Havyar" .Klasik vak'a öykülerinde farklı temalar ve konuları işleyen Ömer Seyfettin'de "kadın" da önemli bir yer tutar. Havyar adlı kısa hikayesinde de  yirmi senedir dul yaşayan zengin Hamude Hanım’ın başına gelenleri anlatır.

ÖYKÜNÜN ÖZETİNİ AŞAĞIDA BULABİLİRSİNİZ...Ömer Seyfettin'in tüm öykülerini okumanızı öneririz. Diğer öykü incelemeleri içinse 👉BURAYI tıklayınız...

"HAVYAR" ÖYKÜ ÖZETİ :
BÜYÜTMEK İÇİN RESMİN ÜZERİNE TIKLAYINIZ


21 Kas 2016

BALKON HİKAYESİNİN ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,KONUSU,TEMASI,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,ANA FİKRİ,İNCELEMESİ,ÖMER SEYFETTİN


KİTABIN ADI : İLK DÜŞEN AK
ÖYKÜNÜN ADI : BALKON
ÖYKÜNÜN YAZARI : ÖMER SEYFETTİN
ÖYKÜ SAYFA SAYISI: 9
YAYINEVİ : İNKILAP KİTAPEVİ SANAYİ VE TİCARET AŞ.
YAYIN YILI : 2003

ÖZET:
Ömer Seyfettin'in "İlk Düşen Ak" adıyla İnkılap Yayınlarından çıkan kitaptaki "BALKON" adlı öykünün özeti,kişiler,yer ve zaman,ana fikri,incelemesini aşağıdaki yazımızda bulabilirsiniz...Ömer Seyfettin'in bu şoke edici öyküsünü mutlaka okumalısınız. 


YAZAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER:

19 Eki 2016

ESKİCİ HİKAYESİ ÖZETİ ,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,TEMASI,TEMEL ÇATIŞMASI (İNCELEMESİ)

ESKİCİ HİKAYESİ ÖZETİ ,OLAY ÖRGÜSÜ

www.edebiyatfatihi.net

özeti: 

Öykünün başında, Marmara Denizi’nin rıhtımında yol­cu uğurlamak için toplanan insanların kendi aralarında ko­nuşmaları yer alır. Bir çocuk, Arabistan’a uğurlanacaktır. Ço­cuğun yakınları bir yükten kurtuldukları İçin sevinçlidir. Ara­bistan’da halasının yanında rahat eder, diye düşünürler. Oy­sa amaçları sorumluluktan kurtulmaktır. Hasan, (Arabistan’a gönderilen çocuk) beş yaşlarında, yetim ve öksüz bir çocuktur. Annesini yeni kaybetmiştir. İstanbul’daki yakınları onu halasının yanına göndermeyi uy­gun görmüşlerdir. Hasan, önce, vapur seyahati boyunca çok eğlenir. Yolcuları sempatikliği ile neşelendirir, herkesle sohbet eder. Peltek, şirin konuşmaları ile vapurdaki yolcular onu çok severler. Fakat, vapur her uğradığı yerde bir sürü yolcu bırak­maktadır. Bir süre sonra, vapurda Hasan’ın dilini anlayan, Türkçe konuşan insan çok az kalır. Hasan’ı bir durgunluk alır. Yolcuların dilini anlamaz, kendini yalnız hisseder. Artık ona Hasan diye hitap eden kimse kalmamıştır. Kalanlar ise ‘Has­san’ diye seslenmektedir. Vapur, Hayfa’ya geldiğinde o da vapurdan ayrılır. Onu bir trene koyarlar. Hasan, trende köşeye büzülür. Hiç konu­şamaz, konuşsa da kimse onun dilinden anlamaz. Dışarıdaki portakal ve meyve bahçelerini seyreder. Zamanla manzara değişir. Hiç ağacın olmadığı, dümdüz yerlerden geçmeye başlarlar. Hasan, İstanbul’u, memleketini özler. Buraların hay­vanları bile çok gariptir. Kambur, koca koca tüylü, soğuk hay­vanlar görür pencereden. Hasan’ı istasyonda indirirler. Siyah bir örtü giymiş, kol­ları altınlarla dolu bir kadın onu bağrına basar. Bu, halasıdır. Hiç annesinin kokusuna benzemeyen bir kokusu vardır. Ha­lası da anlamadığı bir dille konuşmaktadır. Hasan, halasının basık, tek katlı toprak evinde haftalarca hiç konuşmaz. Saç­ları çok kısa kesilmiş, entari giyen erkek çocukları ile de hiç konuşmaz. Uzun bir süre Hasan hiç konuşmaz. Zamanla o da diğer çocuklar gibi giydirilir, yer sofrasında çatal bıçak kullanma­dan yemek yemeyi, hatta Arapça’yı dahi öğrenir. Fakat o yi­ne çok durgun ve sessizdir. Bir gün, halası sokaktan bir satıcıyı çağırır. Önüne bir sürü eski ayakkabı koyar. Satıcı oturur ve bunları tamire ko­yulur. Hasan’ın bu tamir çok dikkatini çeker. Satıcı, ayakka­bının çivisini ağzına alarak düzeltmektedir. Hasan, boş bulunarak satıcıya sorar: ‘Ağzınız acımıyor mu?’ Satıcı şaşırarak ‘Sen Türk müsün?’ der. Hasan, bir Türk’le karşılaşmış olmak­tan çok mutludur. Haftalarca süren sessizliğine mukabil sürek­li konuşmakta, ona memleketindeki hayatını anlatmaktadır. Sanki bir tanıdığına rast gelmiş gibidir. Satıcı da zevkle onu dinlemektedir. Birbirlerine sokulmuş vatan hasretini dindir­meye çalışırlar. Satıcı, işini bitirince gitmek zorundadır. İkisi de ağlamaya başlar. Hasan, satıcıya ‘Gitme be!’ der. Satıcı da ağlayarak ona: ‘Ağlama be!’ der. Ayrılık anında her ikisi de vatan has­reti ile gözyaşı dökmektedir.

YAPI UNSURLARI 
Olay : Annesini ve babasını kaybeden Hasan’ın Arabistan'a halasının yanına gönderilişi ve orada yaşadığı vatan hasreti anlatılıyor.
 Kişiler: Öykünün başkişisi Hasan’dır. Diğer kişiler eskici , Hasan'ın halası 
Mekan :  Rıhtım , vapur , tren , Filistin ,İstanbul 
Zaman : Bir yaz mevsimi ...Olay Osmanlının son dönemlerinde geçmektedir . Hikayede altı aylık bir zaman dilimi söz konusudur. www.edebiyatfatihi.net

TEMEL ÇATIŞMASI : KÜLTÜREL ÇATIŞMA 
TEMASI : TÜRKÇE (ANA DİL) veYURT SEVGİSİDİR 


18 Eki 2016

ABDULLAH EFENDİNİN RÜYALARI KİTAP ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN ,DEĞERLENDİRMESİ ,AYRINTILI İNCELEMESİ


ABDULLAH EFENDİNİN RÜYALARI KİTAP ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN ,DEĞERLENDİRMESİ ,AYRINTILI İNCELEMESİ 

ÖZETİ: 
Abdullah Efendi'nin Rüyaları'nda Abdullah Efendi, önce lokantada duygularına, hatta asabına tesir eden olaylar karşısında gerçekte olmayan şeyleri görmeye başlar. Lokantadan bu yorucu ruh haliyle çıkıp arkadaşlarıyla gittiği evlerde de kabul edemeyecegi manzaralar karşısında, olmayan şeyleri görür. Şehrin sokaklarında, sonra gittiği evinde uyanık halde iken dehşet verici tablolar içinde kendini bulur. Psikiyatri bunu "hallüsinasyon" diye isimlendirir. Jung, "içerdiği bu gerilim ya da enerji yakilyle bir kompleksin kendi başına küçük bir kişilik oluşturma eğilimi" gösterdigini söyler. .Hatta bu kompleksler "kendilerini bilinç denetiminden o denli kurtarırlar ki, gözle görülüp kulakla işitilebilir nitelik kazanır, vizyon kılığında kendilerini açığa vurur, belli kişilerin sesleriymiş izlenimini uyandıran seslerle konuşurlar." Yine Jung, düşlerle kompleksIerin çogunlukla kişiselleşmiş bir kimlikle ortaya çıkabilecegini belirtir.
Tanpınar'ın hikayelerinde şahıslar; :içlerinde yaşayan, onları sorgulayan bir "ikinci adam"ın varlığından bazen memnun, fakat ekseriyetle muzdariptirler. Abdullah Efendi, lokantada bir an bu ikinci adamıldan sıyrıldığını hissedince "geniş, ağır, kaypak halkalarını bütün vücuduna doladıktan sonra, zehirli dişini en can alacak yerine geçirmeğe hazırlanan bir yılanın ayaklarının ucunda birden bire uyuyup kaldığını gören bır çöl yolcusunun inanılmaz sevincini duyar. ( s.163) Daha 'sonra bu ikinci kişilik o kadar kuvvet kazanır ki, Abdullah Efendi'nin tasavvurunda, yaşayan ikinci bir kişi olur. Onu lokantada uyur bırakarak uzaklaşır. Lokantanın yanması esnasında onun öldüğünü görür. Hatta ertesi gün ikinci kişisinin cenaze törenine katılmayı, bir konuşma yapmayı bile düşünür. Mehmet Kaplan, bu hikayenin derinlik psikolojisi ile izah edilebilecek fantezilerle dolu olduğunu soyler.
Kaynak: Dr. Latife KILIÇ'IN "HİKAYE YAZARI OLARAK AHMET HAMDİ TANPINAR" adlı makalesinden alınmıştır. Makalenin tamamına ulaşmak için TIKLAYINIZ

15 Eki 2016

SARDANAPAL ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,ŞAHIS KADROSU,YER VE ZAMAN

SARDANAPAL ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,ŞAHIS KADROSU,YER VE ZAMAN

TÜRÜ: Tiyatro
 Eserin Yapısı : 
Sardanapal 12 fasıllık bir dramdır. Yazar tarafından fasıllar “manzar” olarak adlandırılmıştır.  

ÖZETİ:
Otuz bir yıl zalimane hüküm süren Asur kralı Sardanapal’a karşı Babil valisi Belis ile Medya emiri Arbakes bir ihtilal hazırlığındadırlar. ihtilal hazırlığındaki ekibin içerisinde Belis’in torunu Akın Darakes de vardır. Sardanapal’in kızı Yudes ile Akın Darakes birbirlerini severler. Yudes’e âşık bir başka isim ise ihtilalciler arasında yer alan Abdülbaal’dir. Sardanapal, ihtilali engellemek için kızı Yudes’i Abdülbaal’e vermek ister. Fakat Yudes’in gönlü Akın Darakes’tedir. Akın Darakes ise vatan hizmeti ile aşkı arasında kalır ve vatan vazifesini tercih ederek Yudes’ten vazgeçer. ihtilal üç yıl sürer. Sonunda Sardanapal’in sarayına kadar gelen yangın ve yıkım, Sardanapal’i çaresizliğe sevk eder. Çaresizlik içerisinde deliye dönen Sardanapal, sarayda yer alan herkesi ve her şeyi ateşe verir. Bunlar içerisinde kendisi ve kızı Yudes de vardır. Fakat Akın, Yudes’i yanmak üzereyken saraydan kurtarır. Daha önce “vatan vazifesi” uğruna Yudes’i reddeden Akın’ı bu sefer Yudes reddeder ve kendisini Abdülbaal’e teslim eder. Abdülbaal de Yudes’i istemez. Yudes, bir uçurumdan atlayarak intihar eder. Yudes’in naşı ile bir mağaraya sığınan Akın, ateşler içerisinde kalır ve o orada can verir. Bütün bu olaylardan sonra Abdülbaal de hançeriyle intihar eder.

Olay Örgüsü 

Sardanapal’in olay örgüsü şu metin halkalarından oluşur:
 1. İhtilalcilerin Sardanapal’i devirmek için bir araya gelmeleri, 
2. Akın Darakes’in vatan vazifesi uğruna Yudes’in aşkını reddetmesi, 
3. Sardanapal’in ihtilali engellemek için Abdülbaal’i kızı Yudes ile evlendirmek istemesi,
 4. İhtilalin gerçekleşmesi ve Sardanapal’in kendisi ile beraber sarayı ateşe vermesi, 
5. Yudes, Akın Darakes ve Abdülbaal’in ölümleri.  

12 Eki 2016

DRİNA'DA SON GÜN ROMAN ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER ,YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ

DRİNA'DA SON GÜN ROMANI
FAİK BAYSAL

GENEL BİLGİ: 
Faik Baysal, Pertevniyal Lisesi’nde öğretmenlik yaptığı sırada roman kahramanı Rıza Selmanoviç’in oğlu ve aynı zamanda kendi öğrencisi Kazım Yenerer’den bu hikâyeyi dinleyerek romanlaştırır. Romanın başında yer alan açıklamada da anlatılanların gerçekliğine şöyle dikkat çekilir: “Bu roman gerçekten yaşanmış olan olayların bir yansısıdır; kahramanlarından bir kısmı aramızda yaşamaktadır. Bir kısmı da Tanrı‟nın rahmet ve mağfiretine kavuşmuştur. Adlar değiştirilmemiştir.

5 Eki 2016

NİBELUNGEN DESTANININ ÖZETİ,KONUSU,OLAY ÖRGÜSÜ,YER VE ZAMAN (İNCELEMESİ)

NİBELUNGEN DESTANININ ÖZETİ,KONUSU,OLAY ÖRGÜSÜ,YER VE ZAMAN (İNCELEMESİ)

Bu yazımızda Almanların ünlü destanı Nibelungen hakkında bilgi bulabilirsiniz...
Nibelungen Destanı
Ren Nehri ile ilgili destanların en tanınmışı kuşkusuz Nibelungen Destanı’dır. Destan Ren Nehri kıyısında , eski Worms şehri civarında geçer.

Destanın en eski şekli elimize on üçüncü yüzyıldan kalma bir el yazması ile ulaşmıştır. Ancak daha önceki dönemlerde söylenen Latince baladlarda içinden bölümlerin olduğu düşünülebilinir.


Pagan inançları destan içinde sık yer almaktadır. Fakat aynı zamanda , Hristiyan inançları ve törenleri de destanda bulunmaktadır. Bunun yanında kral-senyör-vasal ilişkisi de destanın Orta Çağ’a ait izler taşıdığını göstermektedir.


Nibelungen Destanı Orta Çağ boyunca çok popüler olduğu için , anlatıcıların, destanın içine , anlatıldığı dönemin zevkine uygun motifler katmaları büyük olasılıktır.



Destanın bugünkü hali ile , on ikinci yüzyıl sonlarında tamamlandığı düşünülmektedir. Destan içinde bir çok anakronizm barındırmaktadır. Örneğin Dietrich bir antik çağ kahramanıdır . Bu destanda bulunma nedeni büyük olasılıkla kimsenin yenemediği Hagen’i yenip hapse atmak içindir.


Destanın günümüze ulaşmış bir çok versiyonu vardır. Hepsinde konu aynı olmakla birlikte aralarında farklılıklar da vardır.


Destanın Konusu


Destan , ‘çok eski zamanlarda’ , Niederland’da geçer. O zamanlar güçlü kral Siegmund’un krallık zamanına denk gelmektedir. Kraliçe ise güzel Siegelinde’dir.


Destanın en önemli kahramanı Siegmund ve Siegelinde’nin oğulları Siegfried’dir. Siegfried daha genç yaşlarında , maceralara atılmak için , babasının şatosunu terk ederek yollara düşer. Kılıcı olmadığı için elinde bir sopa ile köyleri kentleri dolaşır durur.


Siegfried bir gün bir demirciye rastlar ve kılıç sahibi olabilmek için onun yanında çalışmak istediğini söyler. Mimir adındaki demirci bu teklifi kabul ederek ona yatacak yer ve yiyecek verir. Ertesi gün de yeni çırağının bu işi yapıp yapamayacağını sınamak için onu ocağın başına götürür ve eline en ağır çekici verir. Siegfried bununla öyle bir vurur ki , örs toprağa gömülür , demir parçaları etrafa saçılır. Buna kızan Mimir Siegfried’i kulağından tutunca , Siegfried dayanamaz ve onu yere fırlatır.


Bu yeni çırağından nasıl kurtulacağını bilemeyen Mimir yeni bir yol denemeye karar verir. Siegfried’i çağırır ve ondan, ormanın öteki ucundaki kömürcüden kömür getirmesini ister. Bunu söylerken yolu üzerindeki ejderhanın Siegfried’i öldüreceğini ummaktadır.


Siegfried kendine yaptığı kılıcı alır ve yola koyulur . Tam kayalığın önünden geçerken ejderha saldırır. Siegfried bu saldırıdan çevikliği sayesinde kurtulur ve önüne ilk gelen ağacı sökerek canavarın kafasına fırlatır. Ağacı kökleri canavarı sarınca , bundan yararlanan Siegfried diğer ağaçları da onun üzerine fırlatır. Daha sonra bunları tutuşturarak ejderhayı yakar.


Ejderha yanarken bedeninden bir yağ akmaya başlar. Bu akan yağ dereciğine parmağını sokan Siegfried parmağının ‘boynuz’ gibi sertleştiğini görür. Bunun üzerine üstündekileri çıkartarak bu yağ ile bütün vücudunu yıkar. Siegfried bu işi yaparken bir ıhlamur ağacı altında durmaktadır ve ağaçtan bir yaprak sırtına , iki omzunun arasına düşerek oranın bu yağ ile yıkanmasını engeller. İşte bu yaprağın dışında kalan hiç bir yere silah işlemeyecektir , fakat Siegfried’in vücudunun da yara alabileceği tek yer burası olacaktır.


Kömürcünün yanına varan Siegfried , ona , Mimir ve arkadaşlarının daha önce sözünü ettikleri , ağızından ateşler saçan ve üzeri pullarla kaplı olan ejderhayı sorar. Kömürcü canavarın nerede olduğunu gösterir.


Artık Siegfried’i başka bir macera beklemektedir. Zorlu bir yolculuktan sonra , Siegfried ejderhanın bulunduğu Nibelungen ülkesine varır. Burada Schilbung ve Niblung adında iki kral hüküm sürmektedir. Bu iki kral ve onlara bağlı savaşçılar , çok büyük bir hazineyi de beklemektedirler.


Siegfried , şehrin girişine geldiğinde ejderha ile karşılaşır. Dövüşmeye başlarlar. Ejderha ağızından ateşler çıkartarak Siegfried’e saldırmaktadır. Sonunda Siegfried canavarı öldürmeyi başarır. Canavarın attığı korkunç çığlığı duyan Schilbung ve Niblung saklandıkları yerden çıkarlar . Korkunç canavarı öldüren kahramanı tebrik ederler ve ondan , hazineyi aralarında paylaştırmasını isterler. Bunun karşılığında ona bütün kılıçların en iyisi olan Balmung’u vereceklerdir. Bu büyük hazineyi , Siegfried krallar arasında paylaştırır. Fakat hırstan gözü dönmüş krallar bundan memnun olmazlar ve Siegfried’i hile yapmakla suçlarlar. Savaşçıları toplayarak Siegfried’e saldırırlar. Yapılan dövüş sonrası Siegfried iki kralı ve beş yüz kadar savaşçıyı öldürür. O anda dövüş alanına Tarnkappe ile cüce Alberic gelir. Öldürülen kralların intikamını almak için Siegfried’e saldıran Alberic onu uğraştırsa da sonunda yenilir ve onun vasalı olmak için and içer. Nibelungen ülkesi savaşçıları da and içerek Siegfried’in hükmü altına girerler. Bütün Nibelungen hazinesi de onun olmuştur. Fakat hazinede gözü olmayan Siegfried bu hazineden sadece taşlı bir yüzük alır. Alberic ,bu yüzüğün uğursuzluk getireceğini söyleyerek onu engellemeye çalışır. Fakat Siegfried onu dinlemez ve yüzüğü parmağına takar . Bunun üzerine Alberic ona tehlikelerden korunması için Tarnkappe’yi verir.


Siegfried’in bundan sonra gideceği yer Kuzey ülkeleridir ve buralarda maceradan maceraya koşar. Bunlardan birinde Danimarka kralı ona Grani adında bir at hediye eder.


Siegfried’in yolu İzlanda’ya kadar düşer. Burada, bir dağın tepesinde alevleri gökyüzüne kadar yükselen bir ateş görür. Dağa çıkar ve Grani alevlerin arasından atlamayı başarır. Alevlerin arasında bir şato bulunmaktadır. Siegfried şatonun içine girdiğinde içeride , zırhlar içinde uyumakta olan bir genç kız ile karşılaşır. Zırhları çıkartır ve genç kızı dudaklarından öper. Bunun üzerine genç kız uyanır ve kendine geldiğinde hikayesini anlatmaya başlar. Adı Brunehild’dir . Wodan’ın Walkyri’lerinden biri iken ona karşı geldiği için Wodan onu değneği ile uyutmuş ve bu şatoya koymuştur. Siegfried onu kurtarana kadar da uyumuştur.


Siegfried bir kaç gün şatoda kaldıktan sonra Brunehild ile vedalaşır ve parmağındaki yüzüğü ona bırakarak ayrılır.


Siegfried sonunda babasının şatosuna döner. Siegmund ve Siegelinde oğullarının dönüşünden çok mutlu olmuşlardır ve bu Niederland’da ve başkent Xanten’de törenlerle kutlanır. Her yerden gelen şarkıcılar Siegfried’in kahramanlıklarını şarkılarla anlatırlar.Şarkıcılar , bunun yanında Burgond kralı Gunther , güzel kardeşi prenses Krimehild ve sadık vasalleri Hagen hakkında da şarkılar söylerler. Siegfried’in içi bir anda Ren Nehri’nin ötesindeki bu ülkeye gidip bu insanları tanıma arzusu ile dolar. Şenliklerin sonunda fikrini ailesine açar. Babası önce razı olmasa da daha sonra oğlunun yanına on iki şövalye alıp gitmesi koşulu ile kabul eder. Siegfried ailesi ile vedalaşarak ayrılır.


Burgond’ların ülkesinde kral Gunther’in kardeşi Krimehild’in güzelliği dillere destandı . Krimehild kral Gunther’in ve ve diğer iki erkek kardeşi Gernot ve Giselher’in koruması altında büyümüştü.


Krimehild bir gece rüyasında , kendi yetiştirdiği şahinlerden birinin iki kartal tarafından boğulduğunu görmüştü . Bu rüyayı annesi Ute’ye açtığında , annesi rüyasında gördüğü şahinin , en mutlu anında kaybedeceği kocası olduğunu söylemişti. Genç kız da bunun üzerine evlenmemeye karar vermiş ve bütün taliplerini geri çevirmişti.


Siegfried on iki şövalye ile birlikte Burgondlar’ın ülkesine varır. Onları gören Gunther , gelenlerin soylu kişiler olduğunu anlayarak hemen karşılanmalarını buyurur. Siegfried’i hiç görmemiş olmasına rağmen kahramanlıklarını bilen Hagen konuklarını büyük saygı ile karşılar. Siegfried önce dövüşmeyi düşünürse de onların bu konuksever davranışları karşısında dayanamaz ve konukları olmayı kabul eder .


Siegfried’in konukluğu bir sene sürmüştür. Bu bir sene boyunca Siegfried Krimehild’i hiç görmemiştir. Fakat Krimehild gizlice savaş oyunlarını seyretmiş , Siegfried’i görmüş ve kalbi onun sevgisi ile dolmuştu.


Bu arada Saxonlar’ın ve Danimarka’nın kralları Burgondlar’a karşı savaş açarlar. Siegfried bu savaşta Burgondlar’ın yanında savaşır ve iki düşman kralı da esir etmeyi başarır. Haberciler Siegfried’in başarılarını bildirince Krimehild sevincini gizleyemez ve habercileri mükafatlandırır.


Gunther bu zaferi kutlamak için büyük şenlikler düzenler. İşte bu şenlikler sırasında Siegfried sonunda Krimehild’i görür. Krimehild nedimeleri ile birlikte salona girdiğinde Siegfried onu karşılar , elini uzatır Siegfried onunla beraberken hiç duymadığı duyguları tadacaktır.


Krimehild’i hiç bir zaman elde edemeyeceğini düşünerek umutsuzluğa kapılan Siegfried Burgond ülkesini terk etmeye karar verir. Tam gidecekken Giselher tarafından caydırılarak kalmaya karar verir.


Şölenlerden birinde bir şarkıcı , bir adada yaşayan güzel bir prensesin şarkısını söylemektedir. Ada İzlanda , prenses de Brunehild’dir. Brunehild taliplerini savaş oyunlarına davet ediyor, rakip olarak da kendisi karşılarına çıkıyordu. Brunehild en cesurlarını dahi yeniyor, oyunlardan kaçanları öldürüyordu.


Gunther bunları duyunca İzlanda’ya gidip Brunehild’i Burgondlar ülkesine getirmeye karar verir. Brunehild’i tanıyan Siegfried onu vazgeçirmeye çalışsa da başaramaz ve Gunther’in ricası üzerine onunla gitmeye razı olur . Tek koşulu vardır ; Krimehild’i eş olarak alacaktır. Gunther kabul eder.


Gunther ve Siegfried yanlarına Hagen’i ve kardeşi Dankwart’ı alarak yola çıkarlar. On ikinci günün sabahı Brunehild’in şatosuna varırlar. Brunehild onları kabul eder.


Savaş oyunları başladığında ise bir oyun oynarlar ; Siegfried Tarnkappe ile görünmez oluark Gunther’e yardım edip onun kazanmasını sağlar. Böylece Gunther Brunehild’i de kazanır.


Gunther ve Siegfried Burgond ülkesine döndüklerinde coşkuyla karşılanırlar. Siegfried Gunther’e verdiği sözü hatırlatır. Gunther kızkardeşine sorar . Krimehild Gunther ile evlenmeyi kabul eder ve masaya birlikte otururlar. Bu Brunehild’e çok ağır gelir ve ağlamaya başlar. Gunther’e Siegfried’i Krimehild’e layık görmediğini ve Krimehild’in bir vasal ile evlenmemesi gerektiğini söyler. Gunther ise kararlıdır.


Gece olunca Gunther ile Brunehild odalarına çekilirler. Brunehild Gunther ile yatmak istemez , hatta onu havaya kaldırarak duvardaki bir kancaya takar. Gunther geceyi böyle geçirir. Sabaha doğru Brunehild acıyarak onu indirir. Gunther’in Brunehild’e sahip olması yine Tarnkappe ‘yi takarak görünmez olan Siegfried sayesinde olur. Bu arada Siegfried Brunehild’e verdiği yüzüğü de alır ve döndüğünde Krimehild’e verir.


Siegfried Krimehild ile evlendikten sonra onunla birlikte babasının ülkesine döner. Çok mutlu olan kral Siegmund krallığını oğlu Siegfried’e bırakır.


Siegfried’in hükümdarlığı on seneyi tamamlamıştır. Krimehilde ona bir erkek çocuk verir ve adını Gunther koyarlar. Aynı şekilde Gunther ve Brunehild de oğullarının adını Siegfried koyarlar.


Gunther ile Brunehild Worms’da , Siegfried ile Krimehild de Xanten’de mutlu yaşamaktadırlar. Fakat Brunehild’in içi içini yemektedir çünkü Krimehild ve Siegfried’i görememektedir. Gunther’e onları çağırmasını söyler , çünkü Siegfried hala onun vasalıdır ve çağırılınca gelmek zorundadır. Gunther buna karşı çıkar ve onları ancak dostları olarak davet edeceğini söyler.


Siegfried bu daveti kabul eder ve bin şövalye ile yola çıkarlar. Worms’a vardıklarında Gunther onları sevinçle karşılar.


On gün sakin geçer. On birinci gün , savaş oyunları tertip edilir . İki kraliçe , Brunehild ve Krimehild yanyana otururlar. Her ikisi de kocalarını övmeye başlarlar. Fakat övmeyle başlayan tartışma şiddetlenir ve birbirlerine küfür etmeye kadar varır. Dayanamayan Krimehild gerçeği söyler ; her şeyi yapan Gunther değil Siegfried’dir. Burnehild inanamaz. O zaman Krimehild kanıt olarak yüzüğü gösterir. Brunehild yıkılmıştır. Olayı öğrenen Hagen intikam alacağına yemin eder. Siegfried’in öldürülmesi gerekmektedir. Önceleri buna karşı çıkan Gunther sonunda razı olur. Siegfried’e bir oyun oynamaya karar verirler.


Sahte haberciler Saxon ve Danimarka krallarının saldırıya geçeceklerini bildirir. Siegfried hemen sefere çıkmaya karar verir. Hazırlıklar tamamlandığında , Hagen , Krimehild’e giderek nasıl yardımcı olabileceğini sorar. Krimehild Hagen’den kocasını korumasını ister . Siegfried ancak iki omuzunun arasından yaralanabilmektedir; eğer Hagen dikkat ederse Siegfried yara almadan dönebilecektir. Bunun için Krimehild Siegfried’in elbisesinin üzerine , tam o bölgeye bir haç diker. Hagen amacına ulaşmıştır.


Tam sefere çıkacakları zaman yine aynı haberciler gelerek barış yapıldığını bildirirler. Bunun üzerine savaşa gitmek yerine ava gitmeye karar verirler.


Krimehild kocasını engellemeye çalışır. Gece rüyasında iki yaban domuzunun onu takip ettiğini gördüğünü ve çiçeklerin de kan kırmızısı olduğunu söyler. Siegfried onu dinlemez ve ava çıkar.


Av sırasında bir kaynağın yanına gelirler. Siegfried Hagen ile yarışarak kaynağa daha önce varır , su içmek için silahlarını çıkartır. Gunther su içtikten sonra Siegfried de su içmek için eğilir. İşte tam o anda Hagen mızrağını alarak Siegfried’in elbisesinin üzerinde işli haçın üstüne , yani Siegfried’e silah işleyebilecek tek yere fırlatır.


Bir anda neye uğradığını şaşıran Siegfried silahlarını arar fakat bulamaz. Gücü tükenmiştir. Hainlere lanet ederek yere yuvarlanır. Herkes onun yanına gelir. Gunther gözyaşı dökecekken Siegfried onu engeller ve bu işi yapanın böyle davranmaması gerektiğini söyler. Daha sonra Hagen ve Gunther’e , onu öldürmekle kendi sonlarını hazırladıklarını söyler ve can verir. Etraftaki bütün çiçekler kan kırmızısına boyanmışlardır.


Hagen Siegfried’in cesedini , kilise dönüşü bulsun diye Krimehild’in kapısına taşır. Uşaklardan biri cesedi görerek , Kirmehild’in kapısında bir şövalye cesedi olduğunu söyler. Krimehild onun kim olduğunu anlar ve ağızından kanlar akarak yere yığılır. Ayıldığında bu işi kimin yaptığını tahmin etmektedir.


Gunther’in bu işi haydutların yaptığını söylemesine rağmen ona inanmaz ve Hagen ile Gunther’den cesedin yanına yaklaşarak masumiyetlerini göstermelerini ister. Gunther yaklaştığında bir şey olmaz fakat Hagen yaklaştığında yaralardan kan akmaya başlar.


Krimehilde kocasının cesedi başında üç gün üç gece bekler. Siegfried’i gömecekleri gün onu son bir kez daha görmek ister ve tabutu açtırır. Siegfried’in başını kaldırır , dudaklarından son bir kere öper. Gözlerinden kanlı yaşlar akmaktadır. Daha sonra da bayılır kalır.


Krimehild , kendisine katedralin yanında bir yer yaptırır. Her gün kocasının mezarına ağlamaya gitmektedir. Dört yıl boyunca Gunther ile tek bir kelime bile konuşmaz , Hagen’i görmek bile istememektedir. Hagen ise Nibelungen hazinesini getirmeyi düşlemektedir. En sonunda Krimehild’i razı ederek hazineyi getirir. Krimehild , hazine gelince , herkese dağıtmaya başlar. Krimehild’in çok fazla yandaş kazancağından korkan Gunther ve Hagen hazineyi Krimehild’in elinden alırlar. Gernot , hazinenin daha fazla bela getirmemesi için Ren nehrine atılması gerektiğini söyler. Hagen bu görevi yerine getirir. Hazinenin battığı yeri bilen tek kişi olduğu için , bir gün onu yerinden çıkarmayı ummaktadır.


Siegfried’in ölümünün üzerinden on üç sene geçmiştir.Bu arada Hun kralı Etzel’in de karısı ölmüştür. Etzel’e eş olarak Krimehild’i almalarını söylerler. Etzel de sadık Rudiger’i elçi olarak Burgond ülkesine gönderir.


Gunther ve kardeşleri bu teklifi memnuniyetle karşılarlar. Buna bir tek Hagen karşı çıkar çünkü Krimehild’in güçlenmesinden korkmaktadır.


Krimehild önceleri bu teklife karşı çıkmasına rağmen , Siegfried’in öcünü alabilmek amacı ile kabul eder ve kendine sadık olan Eckewert , beş yüz şövalyesi ve habercilerle birlikte Hun ülkesine doğru yola çıkar.


Düğün Viyana’da olur. Daha sonra da Tuna Nehri’ni geçerek krallık merkezi Etzelbourg’a varırlar.


Aradan yedi yıl geçmiştir. Krimehild Etzel’e bir de erkek çocuk vermiştir. Fakat herşeye rağmen Krimehild’in içindeki intikam ateşi sönmemiştir.


Bir gün kralın yanına gelir ve ailesini görmek istediğini söyler. Krimehild’in oynamak istediği oyunu anlamayan Etzel bu isteği kabul eder ve habercilerini Worms’a gönderir. Haberciler yola çıkarken Krimehild özellikle Hgaen’in de gelmesini istediğini söyler.


Haber Worms’a ulaştığında Hagen tuzağı anlar, fakat Gunther gitmek istemektedir. Gunther ve kardeşlerinin kararlılıkları karşısında , Hagen , korkak durumuna düşmemek için , gitmeyi kabul eder. Yanlarına kendilerine bağlı binlerce şövalyeyi alarak yola çıkarlar.


Haberciler döndüğünde Krimehild ise sevinçlidir. Artık intikamını alabilecektir.


Gunther ve beraberindekiler Hun ülkesine vardıklarında Rudiger tarafından karşılanırlar. Rudiger ve beş yüz adamı onların güvenliğinden sorumlu olacaklardır. Yolda Hunlar arasında yaşayan Dietrich ile karşılaşırlar. Dietrich onlara Krimehild’in yasının hala sürdüğünü söyler ve uyarır. Fakat dönmek için artık çok geçtir.


Etzel’in sarayına vardıklarında Krimehild konuklarını yapmacık bir sevinç ile karşılar. Hagen’e ise Nibelungen hazinesini sorar. Hagen hazinenin dünyanın sonuna kadar Ren Nehri’nin dibinde kalacağını söyler. Krimehild hiddetlenir. Bütün konuklar tedirgin olurlar ve silahlarını bırakmazlar. Hagen suçunu Krimehild’e itiraf eder fakat pişman değildir, o sadece görevini yapmıştır. Hagen meydan okur , fakat kimse onunla dövüşmeye cesaret edemez.


Ertesi gün Hagen bütün adamlarına silahlarını yanında bulundurmalarını çünkü dövüşeceklerini söyler.


O gün turnuvalar sırasında Burgond senyörü Volker bir Hun savaşçısını öldürür. Ailesi intikam almak ister. Etzel zorla yatıştırır.


Krimehild Burgondlar’ı yok etmesi için Etzel’in kardeşi Blödlin ile anlaşır. Blödlin ilk önce Burgond komutanı Dankward’ı öldürmek ister. Fakat Dankward ondan önce davranır ve onu öldürür. Artık müthiş bir dövüş başlamıştır.


Dankwart olanları Hagen’e haber verir. Hagen Etzel ve Krimehild’in oğlunu öldürür ve yoluna çıkan Hunlar’ı öldürmeye başlar.


Artık olaylar kontrolden çıkmaya başlamıştır. Saray öldürülen Hunlar’ın kanları ile kırmızıya boyanmıştır. Burgondlar’ı korumaya çalışan Rudiger’in de öldürülmesi Hunlar’ı çileden çıkarır. Tecrübeli savaşçı Hilderbrand’ın da savaşa girmesi ile Burgondlar’ın sonu gelmiştir. Hagen ve Gunther dışında hiç bir burgnd hayatta kalmamıştır. Gunther de Dietrich tarafından öldürülür. Hagen ise hapse atılır.


Krimehild Hagen’i zindanda bulur ve ondan Nibelungen hazinesini ister.Fakat Hagen yerini söylemez. Hazine sonsuza kadar Ren Nehri’nin dibinde kalmalıdır. Krimehild Hagen’in yanında Balmung’u görür. Kılıcı iki eliyle kavrar ve Hagen’in başını gövdesinden ayırır. Artık intikamını almıştır.


Hildebrand bütün bu insanların ölümüne dayanamaz ve Krimehild’e saldırır. Kadının bütün bağırmalarına rağmen onu orada öldürür.


Destan bütün “ölmesi gerekenlerin” ölümü ile son bulur.



Destan hakkında :


Destan , ilk incelemeden de anlaşılacağı gibi , farklı bir çok hikayenin ustaca birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu yüzden bir versiyonda olan bölün bir diğerinde olmayabilir. Örneğin Siegfried’in Brunehild’i kurtarması bir çok versiyonda yoktur. Hatta daha sonra inceleyeceğimiz Volsunga Saga’ya göre Krimehild’in annesi Siegfried’e Brunehild’i unutması için büyülü bir ilaç içirir. Bunun dışında destanda hem pagan öğelerin hem de Hristiyanlığa ait motiflerin yer alması , destanın yazıldığı tarihi gösterdiği kadar , destanın farklı parçalardan meydana geldiğini de göstermektedir.


Nibelungen Destanı’nın kökeni de tartışmalıdır. Destanın Ren Nehri kıyılarında doğduğunu söyleyenlerin yanında , kökeninin daha kuzeyde , İskandinavya’da olduğunu söyleyenler de vardır. Bize göre , destanın köken olarak kuzeyde doğması , sonra da içine Ren Nehri kıyılarına ait öğelerin katılması daha olası gözükmektedir. Bunun en önemli kanıtı daha sonra göreceğimiz gibi kuzeyde bu destana kaynaklık eden daha eski destanların varlığıdır.

1 Eki 2016

YILKI ATI ROMAN ÖZETİ, OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN ,TAHİLİLİ

GENEL BİLGİLER

Önce "yılkı" ne demek bakalım : Yılkı: At  , eşek gibi yük taşımakta kullanılan , onun dışında bir yararı olmayan hayvanların kışın beslenmesinden kurtulmak isteyen sahipleri tarafından salıverilmesi olayı...

YILKI ATI Abbas Sayar‘ın ilk romanıdır ve 1970’te yayınlanmıştır, TRT 1970 Sanat Ödülleri yarışmasında Yılkı Atı adlı romanıyla başarı ödülü almıştır. İçeriği ve kahramanları ile farklı bir romandır. Çünkü eserde ana kahramanlar atlardır, insanla tabiatın, atların ilişkisi ele alınmıştır. Eserde üzerinde durulan ana konular tevekkül, yoksulluk, tabiat, geleneklere bağlılıktır.

Yılkı Atı
Abbas Sayar

ÖZETİ

Bir Orta Anadolu köyünde İbrahim, ahırdaki samanının öküzlere, taya ve kır ata yetmeyeceği düşüncesiyle Dorukısrak’ı “yılkılık” eder; yani emektar hayvanı ahırdan, köyünden sürer. Zavallı kısrak, kışın dağda, belde başının çaresine bakacak ve çıplak doğayla savaşacak ömrü var olursa, bahara yılkıdan sağ dönebilirse o zaman ona da yeni bir iş düşünülecektir. Sert kışta kendi kaderine terk edilen kısrak, dağlarda köyün kendisi gibi kovulmuş diğer atlarıyla birlikte

29 Eyl 2016

KARARTMA GECELERİ ROMAN ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,TAHLİLİ

KARARTMA GECELERİ
YAZARI: RIFAT ILGAZ
TÜRÜ: ROMAN

KONUSU:  II. Dünya Savaşı sürecinde kitabı toplatılan öğretmen-şair Mustafa Ural'ın hikâyesini anlatır.

ESER HAKKINDA GENEL BİLGİ: Eser, İstanbul’un İkinci Dünya Savaşı zamanını ele almaktadır. Kentte baskın tehlikesine karşı geceler karartılmaktadır. Şehirde sağcı solcu davaları ve sıkıyönetim de baş göstermektedir . Karartma Geceleri romanının ana kahramanı olan Mustafa Ural, böyle bir dönemde yazdığı kitaplardan dolayı tutuklanan bir aydın olarak ele alınır. Biyografik özel­likler taşıyan yazarın bu romanında bir aydın kişinin fikirlerinden dolayı düştüğü sıkıntılı durumlar ve savaş dönemi İstanbul’unun siyasi, ekonomik or­tamı çarpıcı bir şekilde sunulmaktadır.

22 Eyl 2016

ARABA SEVDASI ÖZETİ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN (AYRINTILI İNCELEME)


Recaizade Mahmut Ekrem’in 1889 yılında yazılan fakat on yıl sonra yayınlanan eseri Araba Sevdası Türk Edebiyatının ilk realist örneğidir.

KONUSU:
Araba Sevdası, baş karakter Bihruz Bey’in Periveş Hanıma duyduğu sıradan bir aşk hikayesini anlatıyor görünse de daha çok, dönemin gerçeklerini yansıtmaktadır. zira batı etkisinin kendisini iyiden iyiye hissettirdiği II. Abdülhamit dönemi, toplumsal ve sosyal özellikleri ile ele alınmakta ve eleştirilmektedir.

ARABA SEVDASI ROMANININ ÖZETİ...
Bihruz Bey bir Osmanlı paşasının oğludur. Evde özel hocalardan yarım yamalak bir eğitim görmüştür. Alafrangalığa özenir, süsü, gösterişi sever. Şık giyinir. Şımarık, sorumsuz bir gençtir. Her fırsatta az buçuk bildiği Fransızcasıyla terziler, ayakkabıcılar ve garsonlarla konuşur. Böylece Batılı olduğunu sanır.

İNTİBAH ROMAN ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN (AYRINTILI İNCELEME) YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLDİ...

İLK EDEBİ ROMANIMIZ

1.      ESERİN ADI                : İNTİBAH 
         A. YAZARI                 : NAMIK KEMAL
         B. BASKI YILI             : 1973
         C. SAHİFESİ                : 128
         D. BASILDIĞI MATBAA : SULHİ BARAN MATBAASI

       A.     ROMANIN ÖZETİ
     İyi yetiştirilmiş bir genç olan Ali Bey, İstanbul Çamlıca'da Mahpeyker adlı "kötü bir kadına" tutulur.Annesi Ali Beyi , bu kadından ayırmak için evine Dilaşup adlı cariyeyi alır.Terk edildiğini anlayan Mahpeyker, Ali Beyden öç almak ister.Mahpeyker, Dilaşup'a iftira atarak Ali Beyi öldürtmek ister.Dilaşup Ali Beyi ölümden kurtarır; ama kendisi ölür.Ali Bey de Mahpeyker'i öldürür ve hapse atılır.Ali Bey daha sonra hapisteyken ölür...

İntibah’ın Olay örgüsü:

  •  Babasının ölümü üzerine Ali Beyin bunalıma girmesi...
  •  Annesinin onu arkadaşlarıyla Çamlıca'ya göndermesi...
  • Ali Beyin Çamlıca'da Mahpeyker ile karşılaşması ve ona  aşık olması...
  • Ali Bey’in Mahpeyker’i görmek için her gün Çamlıcaya’ya gitmesi...
  • Mahpeyker'in nasıl bir kadın olduğunun anlatılması...
  • Ali Bey ve Mahpeyker’in gizli gizli buluşmaları...
  • Mahpeyker’in Ali Beyi ikna etmek için türlü yollar denemesi...
  • Mahpeyker’in Ali Beyden intikam alma planları yapması...
  3. MUHTEVA(içerik) BİLGİSİ
A.     ANA FİKİR :
           Karşılaştıkları olaylar hakkında derinlemesine değerlendirme yapmadan karar veren
   insanlar çoğu zaman yanlış yaparlar.Ve ne yazık ki bu karardan dönmeleri de çok zor
   olur.Genellikle son pişmanlık fayda vermez...
                      B. ALINACAK DERSLER :
·         Güvendiğimiz insanları iyi tanımamız lazımdır.
·         Sevdiğimiz insanları seçerken çok dikkatli olmalıyız.
·         Kalbimizin sesini dinlerken beynimizin de sesini dinlemeliyiz.
·         Aşık olunmaması gereken kişilere aşık olanların hayatları alt-üst olur.
·         Seçimlerimiz yaparken sonuçlarını göz önünde bulundurmalıyız.
·         Kaybedecek bir şeyi olmayanlar hiçbir şeyden korkmazlar.
·         Düşünerek karar vermeliyiz.
·         Bir anlık zevkler uğruna hayatımızı karartmamalıyız.

B.     OLAYIN KİŞİLERİ VE TAHLİLLERİ :
  ( 1 ) FİZİKİ TAHLİLİ


  •             ALİ BEY : Yirmi bir, yirmi iki yaşlarında yakışıklı bir delikanlıdır.Sarı benizli, kızların dikkatini çeken bir tiptir.Mahpeyker’in ona vurulmasının tek sebebi de onun bu karşı konulmaz çekiciliğidir.
  •             MAHPEYKER : Boyu posu gayet düzgün, siyahımsı samur saçlı, ince düz kaşlı   noktalı yeşil gözlü, çekme burunlu, ufacık ağızlı, kor dudaklı bir kadındır.
  •             ATIF BEY :Aşağı yukarı Ali Bey’le aynı yaştadır.Zarif biri olan Atıf Bey terbiyeli olduğu kadar düzgün giyimli ve bakımlı bir adamdır.
  •             MESUT BEY : Ellili yaşlarda olan Mesut Efendinin şakaklarına aklar düşmüş, yüzünde   çizgiler belirginleşmiştir.Terbiyesini dış görünüşüyle açığa çıkarır.
  •            FATMA HANIM : Ali Bey’in annesi olan Fatma Hanım, özellikle kocasının ölümünden  sonra iyice yaşlanmıştır.Ölmeden önce oğlunun mürüvvetini görmek ister.
  •            ABDULLAH EFENDİ: Çok zengin olan Abdullah Efendi, Suriyeli bir Arap’tır.Yaşı   yetmişi geçtiği halde kadın, kız peşinde koşmaktan kendini alamaz.Yüzüne bakılamayacak kadar suratsız, çirkin bir adamdır.Yüzü çiçek bozuğundan delik deşik, rengi zenci hurması denilecek derecede koyu esmerdir.Alt  kısmı frengiden dökülmüş çentik,yarım burnu ;fırça yüzü görmemiş çürük dişleri; uyuz hayvan tüyü kadar seyrek bıyık ve sakalı, yüzünün korkunçluğunu bir kat daha arttırmaktadır.
  •           DİLAŞUB : Vücudunun tüm güzellikleriyle tam bir melektir.Güzelliğiyle Ali Beyi  etkileyen Dilaşub,saçları sırma gibi sarı; alnı duru ve beyaz; tatlı mavi gözleri ve gülpembe  yanaklarıyla çok çekicidir.
                     ( 2 ) RUHSAL TAHLİLLER
           ALİ BEY : Vatanımızın kültür merkezi olan İstanbul’da büyümüş, özel öğretmenlerden ders almış, çok muhteşem şekilde öğrenim görmüştür.O kadar ki;daha on yaşına bastığı zaman birkaç yabancı dil öğrenmişti.Ali Beyin terbiyesine ve davranışlarına bakanlar kendisini adeta bir melek zannederlerdi.Fakat Ali fazlaca sinirli ve kanı oynak birisiydi.Bunun neticesi olan hiddetini, aldığı terbiye ve gördüğü şefkatli muameleler sayesinde, herhangi bir şeye karşı lüzumundan fazla, adeta esirlik derecesinde düşkünlüğü hemen her halinden anlaşılırdı.Her neye merak sarsa, bütün işlerini bir yana bırakır, dünyayı unutur, sadece onunla meşgul olurdu.Bir şeyi arzu eder de gerçekleştirmesinde küçük bir engele rastlasa arzusu ne kadar önemli olursa olsun, onu gerçekleştirmek için en büyük fedakarlıktan çekinmezdi.Hatta ufak bir emeline ulaşamayınca günlerce hastalanır; geceleri gizli gizli  ağlardı.
           MAHPEYKER : Terbiye ve ahlak bakımından Ali Beyin tamamen zıddıydı.Alçak ve
   namussuz bir aileden yetişmiş; daha on dört, on beş yaşına gelmeden rezaletin her çeşidiniöğrenmişti.Biraz okuyup yazma öğrendiği ve hemen bütün şahitlerini İstanbul’un tanınmış "kötü kadınlarıyla"  geçirdiği için şeytani zekası çok gelişmişti.İstediği adamı elde edip ona keyfinin istediği şekilde tahakküm ederdi.Son derece şehvet düşkünü olduğu için hoşlandığı erkekleri bin cilveyle hükmü altında tutmak ister ve bunu daima ustalıkla becerirdi.Yakışıklı erkekleri gerçekten severdi; fakat yılan bir adama nasıl sarılırsa bu da öyle sarılmak isterdi.Ve o erkeğin yalnız kendisine ait olmasını isterdi.
           ATIF BEY : Ali Beyin iş arkadaşı olan Atıf Bey en az Ali Bey kadar terbiyeli ve
   karakterli bir insandır.Kısa zamanda ALİ Bey ile arkadaş ve sırdaş  
   olmuştur.Fikirleri ve nasihatlarıyla Ali Beye yardımcı olmaya çalışmaktadır.
          MESUT BEY : Atıf Bey’in dayısı olan Mesut Bey İstanbul’un her köşesine sokularak
   çeşitli olayların içinde yoğrulmuş, dünyanın kaç bucak olduğunu anlamış, tecrübeli bir
   adamdır.Kötülerin düşmanı iyilerin dostudur.
           FATMA HANIM : Oğlunu gayet terbiyeli ve olgun şekilde yetiştirmeye dikkat
   ederdi.Oğlunun başına gelebilecek en ufak kötülük onu mahvederdi.Özellikle Mahpeyker’eaşık olduktan sonra oğlunun geleceğinden şüphe eder olmuştu.Asıl isteği ölmeden önce  hayırlısıyla oğlunun mürüvvetini görmekti.
           ABDULLAH EFENDİ : Suriye’nin en alçak, en ahlaksız adamlarından biriydi.Ortak
   olduğu tüccarları batırarak çok para kazanmış, bin bir hile ve düzenbazlıkla servetini kat kat arttırmıştı.Mahpeyker’le tanıştıktan sonra ona büyük bir ilgi duymuştur.
           DİLAŞUB : Bir cariye olarak Ali Beyin evine girmiştir.Ali Bey’le evlendikten sonra
   iftiraya uğraması sonucu satılmış ve Mahpeyker’in eline düştükten sonra bin bir sıkıntı ve
   işkenceye göğüs germiştir.Aslında Ali Beyi gönülden sevmektedir.

                       ( 3 ) SOSYAL TAHLİLLERİ

           ALİ BEY :Babı-Ali’ de katiplik yapan Ali Bey,  özellikle babasının ünüyle tanınmış terbiyeli  ve dürüst biridir.Zor duruma düştüğünde babasından kalan mirası sayesinde geçinebilmiştir.
           MAHPEYKER : Tam anlamıyla bir "kötü kadın"dır..Aklı fikri
   beğendiği erkeklerle birlikte olmaktır.
           ATIF BEY : İstanbul’un ileri gelen ailelerinden birinin çocuğu olarak yetişmiştir.
   Eğitimini tamamladıktan sonra Bab-ı Ali’de katiplik yapmaya başlamıştır.
           MESUT BEY : Olgun ve terbiyeli karakteriyle, çeşitli yönleriyle tanınmış, güvenilir bir insandır.Gayet tecrübeli olan Mesut Bey İstanbul’u, özellikle de Çamlıca’yı tüm yönleriyle bilmektedir.
           ABDULLAH EFENDİ : Aşırı derecede zengin, bir o kadar da şerefsiz ve namussuzdur.Mısır’la yaptığı ticaret işleri sayesinde çok para kazanan Abdullah Efendinin yapamayacağı şerefsizlik ve adilik yoktur.Ondan her türlü kötülük beklenebilir.
  OLAYIN GEÇTİĞİ MEKANLAR:
   Tabiat veya gezinti yeri olarak adlandırabileceğimiz Çamlıca bir dış mekân örneğidir.
Romanda dış dünyayı temsil eden en önemli mekân ise olayların başladığı ve gerçekleştiği yer olan Çamlıca’dır.
   Bilindiği üzere Tanzimat dönemi yazarlarını romanı kurgularken zorlayan durumlardan biri kadın ile erkeği bir araya getirmenin yarattığı güçlüktür. Bunun için ortak
bir bağa veya mekâna ihtiyaç duyulmakta bu sebeple çoğu kez efendi-köle veya akrabalar
arasındaki ilişkilerden yola çıkılmaktadır. Bu anlamda Çamlıca vb. mesire yerleri kadın ve
erkeğin rahatça görüştüğü bir yer olmasa da bir araya gelebildiği bir mekân olması
bakımından önemlidir. Dolayısıyla bir sosyalleşme aracı olan benzeri yerler romanı
kurgularken yazarlar için mekân olmanın ötesinde kurtarıcı bir işlev yüklenirler. 
   Çamlıca bu anlamda romanda hayatî bir göreve sahiptir. Mahpeyker ile Ali Beyin karşılaşmaları,tanışmaları, Mahpeyker’in gerçek kimliğinin ortaya çıkması ve ilk tartışmaları hep bumekânda ve bu mekân sayesinde gerçekleşir. Romanda mekân,  olayların gerçekleştiği yer olmanın dışında olayları tetikleyen veya olayların gidişatını belirleyen önemli bir unsurdur.
   Örneğin, Mahpeyker’in gerçek kimliğinin ortaya çıkışında veya Dilâşup ile ilgili
dedikoduların Ali Bey’e iletilip genç kadının gözden düşürülmesinde mekân böyle bir işlev
yüklenir. Dolayısıyla Çamlıca yazar için önemli bir yardımcı, roman içinse önemli bir
kahramandır. Ali Bey açısından ise hem birleştirici hem engelleyicidir.
   Yazar, olayların gelişiminde önemli bir işlev yüklenecek olan bu kahramanı bir an
önce okuyucusuna tanıştırmanın telaşıyla romana Çamlıca’yla veya mekân tasviriyle başlar.
Mekânın bu şekilde kullanımı Çamlıca açısından bir çeşit erken anlatımdır. Başka bir deyişle
yazar, Çamlıca’nın önemini bize baştan hissettirir. Ayrıca yukarıda da belirtildiği üzere Ali
Bey dış dünyayla teması sınırlı olan bir gençtir. O da tıpkı Çamlıca tepesi gibi şehre
dolayısıyla hayata dışardan, uzaktan bakmaktadır. Bu haliyle Çamlıca, Ali Bey’in hayatın
dışındalığının veya tecrübesizliğinin de ifadesidir.
     Çamlıca, Tanzimat nesliyle özdeşleştirilerek yüceltilmektedir. Oysa ki Çamlıca romanda bunun tam tersi bir anlama sahiptir. Mekân her ne kadar “firdevs-i a’lânın yere inmiş bir kıt’ası” (Namık Kemal, 2000, s.7)  yani cennetten bir parçaymış gibi tasvir edilse, önemli olayların gerçekleşmesine sebep olan ve aynı zamanda onlara mekân olan bir yer olsa da aslında yazarın gözünde olumsuz bir anlama sahiptir. Çünkü tüm kötülüklerin başlangıç yeri ve sebebi Çamlıca veya onun gerisinde yatan batılı zihniyettir. Yine aslında tüm kötülüklerin sebebi olan Ali Bey de Felatun Bey ve Bihruz’da olduğu kadar vurgulu ifade edilmese de Batılılaşmış bir züppedir. Tüm budalalıklarıyla babasının kendisine emanet etmiş olduğu yuvayı veya evi yok etmiştir.
İKİNCİ MEKAN EV
Romanda evin tasviri yapılmamakla birlikte eve ait unsurlar zaman zaman Ali Beyin
eve girip çıkışı sırasında isim olarak anılır. Sadece adları anılan bu kısım veya unsurlar
sırasıyla evin bahçesi, kapısı, üst kata çıkmaya yarayan merdiven Ali Beyin odasının kapısı
ve Ali Beyin yatağıdır. Anlaşılacağı üzere bunlar Ali Bey’in eve girişi çıkışı sırasında takip
ettiği güzergah boyunca adları zorunlu olarak anılan unsurlardır.
                     
 ( 4 ) YAZAR HAKKINDA BİLGİ