incelemesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
incelemesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mar 2017

Ziya Gökalp "Millet" şiirinin ahenk unsurları,teması,mesajları,incelemesi

ZİYA GÖKALP-"MİLLET" ŞİİRİNİN TEMASI,AHENK UNSURLARI,MESAJLARI,Ziya GÖKALP Diyarbakır'da doğdu, İstanbul'da ya­şamını yitirdi. Asıl ismi Mehmet Ziya’dır.
Ziya Gökalp, sanatı, düşüncelerini yaymak için araç olarak kullanan şairlerdendir.
Şiirleri de düz yazıları da fikir ağırlıklıdır. O, bunlarda sanatsal bir ağırlığa yönelmediği gibi dilsel bir yetkinliğe ulaşamamıştır.
Onun en büyük özelliği Türkçülük sisteminin bir düzene bağlamasıdır.Ziya Gökalp'ın sanatının en önemli özelliklerinden biri de Türk şiirine o zamana kadar ihmal edilen Türk mi­tolojisini sokmasıdır. Şair, destan yönünden çok zen­gin olan Türk mitolojisini şiirlerinde yansıtmıştır. 

Bu yazımızda Ziya Gökalp'in Millet adlı şiirinin incelemesini bulabilirsiniz...

İNCELEME: www.edebiyatfatihi.net

MİLLET
Sorma bana oymağımı, Boy'umu...
Beş bin yıldır millet gibi yaşarım,
Sorma bana âilemi, soyumu...
Soyum Türklük, soy büyüğüm hünkârım... 

...
Deme bana "Oğuz, Kayı, Osmanlı...
Türk'üm, bu ad her unvândan üstündür...
Yoktur Özbek, Nogay, Kırgız, Kazanlı,
Türk milleti bir bölünmez bütündür...

....
"Her ülkede Türk bir devlet yapacak;
Fakat bunlar birleşecek nihâyet...
Hep bir dille aynı dine tapacak,
Olacak tek harsa malik bir millet!.. 


ZİYA GÖKALP

YAPI UNSURLARI:
Nazım Birimi: Dörtlük
Şiirde 

AHENK UNSURLARI

KAFİYE VE REDİFLERİ
İlk dörtlükte  "umu" redif , "oy" tam uyak , "ım" tam uyak
ikinci dörtlükte : "lı" redif , "an" tam uyak ; "-dür" redif , "tün" zengin uyak
üçüncü dörtlük :"acak " redif , "-ap" tam uyak ; "-et" tam uyak

ŞİİRDE ÇAPRAZ UYAK ŞEMASI VARDIR.

TEMASI : Türklük 

ÖLÇÜSÜ: 11'li hece ölçüsüyle yazılmıştır.

GELENEK: Halk şiiri geleneği vardır. Şiirde kullanılan sade ve yalın , hece ölçüsü , dörtlük nazım birimi halk şiiri geleneğinin etkilerdir.

MESAJLAR :
Turancılık idealini benimseyen Ziya Gökalp bu şiirde de bu ideali işliyor. Türkçülük fikrini bir sisteme oturan Ziya Gökalp bu şiirde "Türk milletinin bölünmez bir bütün olduğunu" fikrini işliyor.

3 Mar 2017

Irkımın Türküsü şiiri yapı ve ahenk özellikleri ,zihniyeti,teması,incelemesi


IRKIMIN TÜRKÜSÜ
-Türk Ocağına-
Biz Oğuzlar soyu olan Türkleriz;
İlk ateşi parlatan, .
İlk sabanla sert toprağa toh’m atan,
İlk ocağa temel koyan hep biziz.
KAFİYE VE REDİFLERİ:
"iz" redif  , "an" redif ; "at" tam uyak
Her bucakta vahşî yeller eserken
 Isığgöl’de çadır kuran biz vardık;
 Urallarda boz ayılar gezerken
İlk kervanı biz Uygurlar çıkardık.

"erken" redif , "dık" redif ; "ar" tam uyak
....
              Eğiliniz ey şerefler, ey şanlar.
              Ey ırklara altın destan yazanlar!
Biz devlerin, fillerin
 Diz çöktüğü kuvvetiz;
Eski, yeni dillerin
Anlattığı milletiz!…
"lar"redif ; "an" tam uyak
"lerin" redif ; "-il" tam uyak
"-iz" redif ; ""et" tam uyak

....
Hiç bir zalim kuvvet bizi sarsamaz;
Yerler, gökler durdukça,
Göğüslerde kalplerimiz vurdukça
 Bu Türklüğe kimse mezar kazamaz. (Mehmet Emin Yurdakul)
 "amaz" redif 
"dukça" redif , "ur" tam uyak

ŞİİRİN İNCELENMESİ


YAPI :  Şiir ses ve anlam kaynaşmasından meydana gelen birimlerden olışmuştur. İçerik ön planda tutulduğu için şiirin biçimsel yapı özellikleri geri plandadır. Genelde dörtlük nazım birimi kullanılmıştır.

TEMA : Türklük

AHENK : Şiirin kafiye ve redifleri yukarıda gösterildi.. 

DİL VE ANLATIM 

 Irkımın Türküsü adlı şiirde Türkçülük fikri belirgindir.  Milliyetçi edebiyatta dil yalın sade , doğal ve halk dilidir.

METİN VE ŞAİR :

Yazdığı şiirlerinde bireysel  duygulara yer vermeyen Mehmet Emin, halkçı, milliyetçi  kişiliğiyle içinde yaşadığı halkın hayatını, duygularını, acılarını dile getirmiştir. Millî Şair Mehmet Emin Yurdakul, yazdığı bütün şiirlerde Türk milletinin millî değerlerini ele almış ve bu değerleri yeni nesillere aşılamaya çalışmıştır.


15 Oca 2017

Ömer Seyfettin Birdenbire öyküsünün konusu,özeti,olay örgüsü, kişileri,incelemesi

 Ömer Seyfettin "Birdenbire" öyküsünün konusu,özeti,olay örgüsü, kişileri,incelemesi

ÖZETİ:

Dul bir kadın olan kırk yaşlarındaki Ahter ile onun evinde misafir kalmakta olan on dokuz yaşındaki yeni boşanmış Yumuk arasında geçen bir konuşmanın oluşturduğu kısa bir öykü “Birdenbire”

Yumuk, Ahter’in evinde misafirdir. Yaşamında birdenbire gelecek olan bir aşk istemektedir. İki arkadaş konuşmaya başlarlar. Ahter’e göre aşk “uzun süre yaşanmış bir temayül, derin bir hürmet, samimi bir takdir olmadan doğmaz”. Özellikle birdenbire nazariyesini çok saçma bulur. Evet, aşk birdenbire başlamaz ama birdenbire bitebilir ona göre. Bu düşüncesini kanıtlamak üzere Ahter, Yumuk’a bir tanıdığının başından geçen bir olayı anlatır.

Yirmi yirmi beş sene önce bu tanıdık, çocukken beraber oynadıkları köşk komşusu bir delikanlıya âşıkken ailesi tarafından ona sorulmadan başkasıyla evlendirilmiş ama dul kalmış. Aradan on beş yirmi yıl geçtikten sonra bu tanıdık yıllardır sevdiği, şimdi başkasıyla evli olan adamın köşkünün selamlık tarafına kiracı olarak geçmiş. Meğer o adam da yirmi yıl önce alamadığı komşu köşkün kızını seviyormuş. Karısıyla Ahter’in samimiyetinin koyulaşması sonucu aradaki kapıyı açıp bir aile gibi yaşamaya başlamışlar. Ancak bir gün kadın ara kapının arkasından birtakım sesler işitmiş. Sevdiği adam ona söylediği sözlerin aynısını hizmetçi kıza söylemekte. Bunun üzerine ara kapıyı mıhlatıp sevdiği adam ve karısıyla selamı sabahı kesmiş. Bu öyküyü duyan Yumuk o kadının Ahter olduğunu anlar. Hatta adamın kim olduğunu bile bilir. Bu öyküde Ahter evli bir adamı sevmenin cezasını çekerken yaşamında birdenbire doğan ilahi bir aşk düşlemek isteyen Yumuk bunu başaramaz. İki kadın da mutsuzdur.

YAZAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER:

8 Oca 2017

Ömer Seyfettin'in Aşk Dalgası hikayesindeki ses olayları,incelemesi


AŞK DALGASI HİKAYESİNDEKİ SES OLAYLARI
Ömer Seyfettin'in Aşk Dalgası hikayesindeki ses olayları şöyle :
  •  öttü : ünsüz benzeşmesi 
  •  hafifçe : ünsüz benzeşmesi 
  • gidiyorduk :ünsüz yumuşaması
  • ılıklaştırıyor : ünsüz benzeşmesi.
  • hakikatten : 
  • ünsüz benzeşmesi 
  • hissimi : ünlü türemesi
  • dimağımdan : ünsüz yumuşaması
  • olduğumu : ünsüz yumuşaması
  • Ömrümde : ünlü düşmesi 
  • görmüyor : ünlü daralması
  • yalnız : ünlü düşmesi
  • verdiğim : ünsüz yumuşaması
  • diyordum : ünlü daralması
  • diyen : ünlü daralması
  • uçuştuklarını   : 
  • ünsüz benzeşmesi 
  • açıkça  : 
  • ünsüz benzeşmesi 
  • mahmurluktan : 
  • ünsüz benzeşmesi 
  • kurtulamıyordum
  • sevdiğim  :  
  • ünsüz yumuşaması
  • görüşmemiştik : 
  • ünsüz benzeşmesi 
  • şeridinden : ünsüz yumuşması
  • Mektepte : 
  • ünsüz benzeşmesi 
  • değişmişti :  
  • ünsüz benzeşmesi 
  • ağarmış : ak-ar-mış : ünsüz yumuşaması
  • şişmanlamıştı : 
  • ünsüz benzeşmesi 
  • olduğunu  : ünsüz yumuşaması
  • bilmediğimiz : ünsüz yumuşaması
  • surette : 
  • ünsüz benzeşmesi 
  • bulunduğu  : ünsüz yumuşaması
  • yaşıyordu : ünlü daralması
  • niçin : n(e) için : ünlü düşmesi 
  • uzaklaştıa : 
  • ünsüz benzeşmesi 
  • söylüyorlar  : 
  • ünlü daralması 
  • dinliyorlar : ünlü daralması
inceleme : edebiyatfatihi.net

Aşk Dalgası hikayesinin konusu, özeti,olay örgüsü,kişileri,incelemesi

Ömer Seyfettin'in Aşk Dalgası hikayesinin konusu, özeti,olay örgüsü,kişileri,incelemesi

tüm inceleme: edebiyatfatihi.net ÖZETİ
Vapurla Kadıköy'e giden öykü kahramanı vapurda aşkla ilgili tatlı hayallere dalmışken  omzuna bir el dokunur. Bu kişi  on iki senedir görüşmediği çok sevdiği  mektep arkadaşlarından biridir. Aradan geçen bu zamanda arkadaşı biraz değişmiştir. Arkadaşı kahramanımıza neden bu kadar dalgın olduğunu sorar. Öykü kahramanı da "Hiç , dalga geçiyordum" der , "Ne dalgası ?" sorusuna ise gülerek "aşk dalgası" cevabını verir. Arkadaşının "Bekar mısın ?" sorusuna kahramanımızın verdiği "Bekarım" cevabı kahramanımızın arkadaşını ciddileştirir ve ona acır gibi bakar .Hala bekar olmasının ve aşkla ilgili hayallere dalmasının ne kadar serserice olduğunu ve yaşadığı toplumu anlayamadığını sebepleriyle  uzuuun uzuuun anlatmaya başlar. Arkadaşı yaşadıkları dönemin Türkiyesinde toplumsal baskılardan bahseder. Birbirine nikah düşen bir kadınla erkeğin dışarıda görüşmesinin asla mümkün olmadığını , toplumun bu konuda çok katı olduğunu ,  ancak görücü usülüyle çok çirkin kızlarla evlenilebileceğini , böylesi bir toplumda "aşk"ın mümkün olamayacağını vapur iskeleye yanaşıncaya kadar birçok örnek vererek anlatır. Sonunda vapur iskeleye yanaşır , arkadaşının anlattıkları kahramanımızı hayallerden yaşadığı toplumun gerçekleriyle yüzleştirir .Arkadaşının dedikleri doğrudur , vapurdan en son çarşaflı , kara peçeli  kadınlar çıkar .www.edebiyatfatihi.net



5 Oca 2017

Ömer Seyfettin Türkçe Reçete hikayesinin konusu,özeti,olay örgüsü,kişiler,yer ve zaman,teması,incelemesi

Ömer Seyfettin Türkçe Reçete hikayesinin konusu,özeti,olay örgüsü,kişiler,yer ve zaman,teması,incelemesi...

Ömer Seyfettin'den yine harika bir öykü : “Türkçe Reçete”  Hayatın içinden ilginç öyküleriyle edebiyatımızda öykü türünde eşsiz bir yere sahip olan Ömer Seyfettin'in Türkçe Reçete adlı  öyküde kocasıyla kavga etmiş olduğu için isteri* krizi geçiren Belkıs öykünün başkahramanıdır. 

ÖZETİ 
Genç kadın kocasını “vurdumduymaz” olarak nitelemektedir. Belli ki geçirdiği isteri krizi kocası tarafından anlaşılmamak yüzündendir. İpek kaplı bir yorganın altında yattığına ve evde bir hizmetçi olduğuna göre maddi bir sorunu yoktur. Şimdi “kalbi sızlıyor, başı çatlayacak gibi ağrıyor ve zangır zangır titremekte”. Hatta ciddi ciddi öleceğine inanmaktadır. 


Belkıs sorununun çözümünü “insanı lafla iyi etiği” söylenen bir doktorda görür. Hizmetçisi Eleni’ye akrabalık bağı olan bu doktoru çağırmasını söyler. Gelecek olan doktor bir “kadın hastalıkları” doktorudur. Öyküde betimlenmesi “iri yarı, şuh bir delikanlı” olan doktor yarım saat içinde gelir ve Belkıs’ı önce yatakta oturtur sonra da Eleni’ye kahve yapmasını söyler. Ardından da birer sigara yakıp dedikoduya başlarlar. Bir saat sonra Belkıs’ın hiçbir şikâyeti kalmaz. Doktor kalkıp gitmek üzereyken Belkıs ondan bir ilaç ister. Ancak bu ilaç acı ve toz ya da draje şeklinde olmamalıdır. Kadın hastalıkları uzmanı olan Doktor, Belkıs’ın “kadın” hastalığını iyileştirmek için bir reçete yazar. Ona iyi gelecek şey son moda tayyörler, elmas ve incili mücevherler ve her gün en aşağı iki saatlik bir araba gezintisidir. Belkıs’ın bu reçete tepkisi neredeyse “siz doktor değil duygulu bir koca, hisli bir erkeksiniz” olacakken “siz Lokmansınız” olur. Böylece ironik bir biçimde Belkıs, öykünün sonunda sorununu çözdüğünü sanarak aslında gerçekdışı beklentilerinden kurtulamayacağı için çok daha kötü durumdadır.

*isteri : Duyu bozuklukları, türlü ruh karışıklıkları, çırpınma, kasılmalar ve bazen inmelerle kendini gösteren bir sinir bozukluğu, isteri.

AŞAĞIDAKİ BAĞLANTILARA BAKMADAN GEÇMEYİN👀

👉ÖMER SEYFETTİN FİKRİ VE EDEBİ YÖNÜ , TÜM ESERLERİ İÇİN TIKLAYINIZ
👉ÖMER SEYFETTİN'İN HİKAYECİLİĞİ İÇİN TIKLAYINIZ
👉DİĞER TÜM ÖYKÜLERİ İÇİN TIKLAYINIZ

23 Ara 2016

Mehmet Rauf,Ana-Kız hikayesinin olay örgüsü,konusu,özeti,kişiler,işlevleri,yer ve zaman,tema ve çatışma,zihniyeti,incelemesi


MEHMET RAUF , ANA-KIZ HİKAYESİ

MEHMET RAUF ,ANA-KIZ HİKAYESİNİN KONUSU,OLAY ÖRGÜSÜ,ÖZETİ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ

TÜM İNCELEMESİ: edebiyatfatihi.net

ÖZETİ:
Mehmet Rauf Ana-Kız hikayesinde  küçük bir yerleşim yerinde sürekli karşılaştığı ama tanımadığı yaşlı bir kadınla kızını merkeze alıyor. Yaşlı kadın müstahdem olan kocasının vefat etmesinden sonra kızıyla zar zor geçinmeye biridir.edebiyatfatihi.net

Anlatıcı her akşam gezmeye çıktığında  bu ana-kıza mutlaka rastlar ve onları gizlice gözlemler. Ana-kızın sessiz , sakin halleri anlatıcının çok dikkatini çeker ve onlara içten içe saygı duyar.

Bir gün anlatıcı Büyükdere'de yine bu ana-kıza rastlar , yağmur yağmaktadır ve insanlar bir gazinonun bahçesine sığınırlar ana kız da bunların içindedir. Anlatıcı ana kızı gözlemler.Bir arabacıyla pazarlık yaptığını görür , ama arabacının istediği para yoktur. Ellerindeki paranın iki kuruşunu da gazino bahçesinde içeceğe vermişlerdir. Ana-kız yağmurlu havada evlerine yürüyerek dönerler.

Vapurla Tarabya'ya geçen anlatıcı , ana-kızla tekrar karşılaşır, sırılsıklamdırlar.Onlara saygısı daha da büyür. Anlatıcı köyün doktorundan ana-kızın kim olduğunu öğrenir.Uzun bir zaman sonra anlatıcı bu sefer sadece yaşlı kadınla rastlar, kadın hızlıca eczaneye yürümektedir. Yaşlı kadın anlatıcıya kızının  on beş gündür hasta olduğunu ama iyileşmeye başladığını anlatır. Anlatıcı yaşlı kadına çok üzülür ve bu yaşlı kadının kızı her türlü fedakarlığı göstereceğini ,  çok az tanıdığı ana-kızın aslında kendi hayatında ne denli önemli bir yer tuttuklarını düşünür.

OLAY ÖRGÜSÜ: Yukarıda verilen olay örgüsünde dile getirilenler kurmaca gerçekliğe sahiptir.

www.edebiyatfatihi.net

DÖNEME AİT UNSURLAR , ZİHNİYET UNSURLARI

21 Ara 2016

Ömer Seyfettin,Türbe hikayesinin özeti,konusu,olay örgüsü,kişiler,yer ve zaman,incelemesi

ÖMER SEYFETTİN "TÜRBE" ADLI ÖYKÜSÜNÜN KONUSU,ÖZETİ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ

TÜRBE HİKAYESİNİN ÖZETİ
Ömer Seyfettin bu öyküsünde otuz senedir dul olan üfürükçü Şefika Molla adındaki bir kadını anlatıyor.  Çocuksuz olup evinde can yoldaşı Rüküş Kadın adında bir zenciyle beraber yaşamaktadır. Otuz senedir evinden dışarıya çıkmamıştır. Şimdiki sorunu dışarıya çıkmak zorunda olmasıdır. 

Çocukluk arkadaşı Hacı Gülsüm Hanım ölüm döşeğindedir ve gelip kendisini görmesi için haber üstüne haber göndermektedir. Gideceği yer deniz kıyısında olup kendisinde kötü bir anısı vardır. Çocukluğunda örtüye girmeden evvel babası ile denizi görmeye gittiğinde orada konsolosları öldürdükleri için idam edilen birkaç Müslüman’ın asılmasını seyretmiştir. O günden beri deniz kıyısından hoşlanmamaktadır. 

Şeytan makinesi tabir ettiği tramvaya binmeyi reddeder ve Rüküş Kadın'la birlikte yürümeye karar verir. Uzun bir süre yürüdükten sonra eskiden mezarlık olup şimdi meydan olan bir yere gelirler. Bozulmuş mümin mezarları üstünde yürümek asabını bozar ve Şefika Molla eve geri dönmeyi düşünürken önünde duvarları koyu kil ile sıvanmış güzel, zarif bir türbe görür. Rüküşle birlikte türbedeki zâtı ziyaret etmek ister. Türbeye on adım kala durup ikisi de ellerini kaldırıp dua ederler. Gelen geçen herkes onla bakmakta ne yaptıklarını merak etmektedir. Nihayet türbeye gireceklerken Şefika Molla tam eski mezarlardan hiç olmazsa bir tanesinin kaldığına şükretmektedir ki türbeye iki gayrı-müslimin (müslüman olmayan) girdiğini görür ve dehşete kapılır. Oradaki bir zabite gidip ağlayarak durumu anlatır. Zabit gülerek kendisine o binanın türbe değil abdesthane, yani tuvalet olduğunu söyler. Böylece öykünün sonunda Şefika Molla cehaletinin utancını yaşar.


31 Eki 2016

BİZİM YOKUŞ ANI KİTABININ KONUSU,ÖZETİ,YUSUF ZİYA ORTAÇ

KİTAP: BİZİM YOKUŞ
TÜRÜ: ANI (HATIRA)
YAZARI : YUSUF ZİYA ORTAÇ
KONUSU: Ünlü gazeteci/yazar ve şair Yusuf Ziya Ortaç'ın  Babıali anılarını anlattığı , merkezde kendisini ve "Akbaba"  idarehanesini tutarak o meşhur yokuştan geçen herkesten edebiyatımızın dönüşlerinden enteresan gözlemler ve baldan tatlı bir üslupla bahisler açtığı bir anı kitabıdır. 

30 Mar 2016

AHMET HAMDİ TANPINAR MAVİ ,MAVİYDİ GÖKYÜZÜ ŞİİR İNCELEMESİ

AHMET HAMDİ TANPINAR
MAVİ , MAVİYDİ GÖKYÜZÜ
ŞİİR İNCELEMESİ

1 Şub 2016

GURBET KUŞLARI ROMANININ KONUSU,ÖZETİ,İNCELEMESİ

GURBET KUŞLARI ROMANININ KONUSU,ÖZETİ,İNCELEMESİ
ORHAN KEMAL-GURBET KUŞLARI 
TÜRÜ: ROMAN

ÖZETİ:
Kuşluk treniyle Anadolu’dan İstanbul’a gelen “gurbet kuşları”ndan biri de İflahsızın Memed’tir. Sivas’ın bir köyünden trene binip; tahta bavulu, yorganı ve elinde bir mektupla İstanbul’a gelmiştir. Bu davet mektubunu, sebze halinde çalışan ve anne tarafından akrabası olan köylüsü Gafur iki yıl önce yazmıştır. Mektupta İstanbul’da inşaat işleri için işçiye ihtiyaç olduğunu, inşaat işi olmasa bile kabzımallık işinde birlikte çalışabileceklerini yazmış, Memed’i İstanbul’a çağırmıştır. Gafur, gerek köye yaptığı ziyaretlerde, gerekse mektuplarında, çalıştığı sebze-meyve dükkânının kendisine ait olduğu izlenimini vermiştir. 
Memed, trenden indikten sonra Küçükpazar Hali’ne gelerek hemşehrisi Gafur’u bulur. Gafur Memed’i soğuk karşılar. İki yıldan beri İstanbul’a çok göçmen geldiğini, iş bulmanın zor olduğunu söyler. Gafur’un bu davranışlarıyla morali bozulan Memed’e, dükkânda hamal olarak çalışan Divriğili Veli yakınlık gösterir. Memed, Veli’den Gafur’un dükkânda sadece bir işçi olduğunu öğrenir. 
Veli Memed’i kaldığı yere götürür. Burası Küçükpazar’da Abdülhamit döneminden kalma terk edilmiş bir konaktır. Konağın üst katındaki büyücek salonda Veli ile birlikte on beş-yirmi kadar işçi barınmaktadır. İşçiler, kendisi de aynı yerde kalmakta olan Hacı Emmi’ye gecelik elli kuruş kira ödemektedirler. Memed de burada kalmaya başlar. Bütün hayali bir iş bulabilmektir. Bir iş bulabilirse iki buçuk lira gündeliğe razıdır.
Hacı Emmi, Memed’e konakta kalmakta olan yıkım ustası Bekir’in yanında iş bulur. Memed, Balıkpazarı’nın yıkım işinde Bekir’in ekibinde çalışacaktır. Gündelik 12,5 lira alacak, bunun iki buçuk lirasını Hacı Emmi’ye verecektir.
Memed, konakta kalan yıkım işçilerinden “Kastamonulu” ile yakınlık kurar. Kastamonulu, doğduğu köyde sekiz-on yaşına kadar kalmış, köy okulunda okuma yazma öğrenmiş, annesinin, “dostu”yla kaçması üzerine babası ile birlikte İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’da da bir süre ortaokula devam eden Kastamonulu, okumayı seven, bilinçli ve aklı başında bir gençtir. Babası Murat usta, şu sıralar Moda’da bir köşk inşaatında duvarcı ustalığı yapmaktadır. 
Diğer taraftan Gafur’un çalıştığı sebze-meyve ticarethanesinin sahibi Hüseyin Korkmaz, İstanbul’da iyice yoğunlaşan yıkım-yapım işlerinden pay almak amacıyla müteahhitliğe başlamış, artık eskisi kadar dükkân ile ilgilenemez olmuştur. Dükkânın işlerini kâtip Hilmi ile Gafur’a ve hamal Veli’ye bırakmış, Gafur’a, Moda’daki köşkünün alt katında bir oda vermiştir. Artık o, kabzımal Hüseyin Efendi değil, müteahhit Hüseyin Beyefendi olmuştur. 
Uzun boylu, geniş omuzlu, kırk yaşına yakın bir adam olan Hüseyin Korkmaz, Niğde’nin köylerinden birindendir. İstanbul’a ilk geldiğinde Unkapanı kahvelerinin arkalarındaki bekâr odalarında barınmış, bundan yedi-sekiz yıl kadar önce bu dükkâna hamal olarak girmiştir. Zamanla patronun gözüne giren ve patronun konağında bir odada kalmaya başlayan Hüseyin, patronun Cilveli Nesibe diye anılan karısı ile ilişkiye girmiştir. Patronun şüpheli ölümünden sonra Hüseyin ile Nesibe imam nikâhı ile evlenmişler, kadın, dükkânı ve evi Hüseyin’in üzerine yapmıştır. Hüseyin, artık yaşlanmaya yüz tutan Nesibe’yi, iki yıl kadar önce boşamış ve köyüne göndermiştir. 
Hüseyin, Nesibe’den ayrıldıktan sonra, bir akşam Tepebaşı gazinosunda tanıştığı Nermin ile evlenir. Bir doktorun kızı olan Nermin, birkaç yabancı dil bilen, güzel ve alımlı bir kadındır. 1950 öncesinde CHP’li bir politikacı ile evliyken eşini dönemin milletvekilleriyle ve bürokratlarıyla birçok kez aldatmış ve bir süre sonra eşinden boşanmıştır. Geniş bir politikacı çevresi olan Nermin, 1950 seçimlerinde DP’nin iktidara gelmesinden sonra CHP’den ayrılarak DP saflarına katılmış ve İstanbul’a gelmiştir.
Romanda sık sık, sahibi olduğu bej renkli Opel otomobilini kullanırken betimlenen Nermin’in DP’ye olan yakınlığı sayesinde İstanbul’daki yıkım yapım işlerinden ihaleler alan Hüseyin, bunları yüklü bir aracılık komisyonuyla başkalarına devretmekte ve bu işten iyi para kazanmaktadır. Kısa sürede hâlen oturmakta oldukları Moda’daki köşke, ayrıca Şişli ve Osmanbey’de iki apartmana sahip olmuşlardır. Kısacası Hüseyin, DP iktidarının her mahallede yarattığı milyonerlerden biridir. 
Zenginliği, cinsel zevkleri ve mevki sahibi olmayı hayattaki başlıca amaçları olarak benimseyen Nermin, köylü ve kaba bulduğu Hüseyin’in yakışıklılığından etkilenerek onunla evlenmiş, Hüseyin’in biraz “yontulursa” ileride parti içinde yükselebileceğini, hatta milletvekili bile olabileceğini düşünmüştür. Kocasının taşralılığını, şiveli konuşmasını küçümsemekte, ona yol yordam öğretmeye çalışmaktadır.
Hüseyin ise bütün bu törensellikten sıkılmakta, köyünü özlemektedir. En büyük zevki karısının evde olmadığı zamanlar beyaz gecelik entarisini giymek, hizmetçiye bulgur pilavı pişirtmek, turşu ve ayran eşliğinde yer sofrasında yemektir.
Nermin’in şimdi de şair Erol ile ilişkisi vardır. Birlikte, daha çok sanatçıların ve entelektüellerin devam ettiği mekânlara ve evlere giderler. Nermin’in Şair Erol ile ilişkiye girme ve entelektüel toplantılarına katılma amacı, bu toplantılarda muhalif fikirler ileri sürenleri DP’nin önde gelenlerine ihbar ederek göze girmektir. 
Hüseyin ile Nermin’in Moda’daki köşklerinde, yirmi yaşlarında Ayşe adlı bir hizmetçi çalışmaktadır. Annesiz ve babasız olan Ayşe, İstanbul’a bir Anadolu köyünden on yıl önce gelmiştir. İstanbul’daki tek yakınları, on beş günde bir izin günlerinde ziyarete gittiği Hatçe ve Rıza çiftidir. Hatçe ile Rıza da Ayşe gibi birer “gurbet kuşu”dur. Rıza emaye fabrikasında çalışmakta, Hatçe de evde dikiş dikerek, başkalarının çamaşırlarını yıkayarak evin geçimine katkıda bulunmaktadır. Zeytinburnu’da bir gecekonduları, okula giden iki erkek çocukları vardır. Hüseyin ile Nermin, Ayşe’yi Gafur ile evlendirmek isterlerse de Ayşe Gafur’u sevmediğinden onunla evlenmeye yanaşmaz.
Bu arada Memed, yıkım işinde gayretli çalışmalarıyla ustaların gözüne girmiş, gündeliğine zam yapılmıştır. Yakın arkadaş olduğu Kastamonulu’dan okuma yazma ve düzgün telaffuz öğrenmeye başlamıştır. Kastamonulu, Memed’i duvarcı ustası olan babası Murat Usta ile tanıştırır. Memed, Moda’da Hüseyin Korkmaz’ın evinin hemen karşısındaki köşk inşaatında Murat Usta ile birlikte çalışmaya başlar. Bir gün Hüseyin Korkmaz’ın köşkünün bahçesindeki musluktan içme suyu doldurmaya gelen Memed, Ayşe ile tanışır. Birbirlerini severler. Memed, yavaş yavaş duvar öğrenmeyi öğrenir, duvarcı ustası olur. Artık usta gündeliği almaktadır. Okuma yazmayı da iyice ilerletir. 
Hüseyin Korkmaz’ın sebze-meyve ticarethanesinde, boş kasaları ve çuvalları el altından satan ve paralarını aralarında paylaşan Kâtip Hilmi ile Gafur anlaşmazlığa düşerler. Kâtip boş kasaların ve çuvalların satışından Gafur’a pay vermez olmuştur. Bunun üzerine Gafur kâtibi bıçakla yaralar ve hapse girer. Kâtip de hastaneye kaldırılır. 
Hüseyin Korkmaz, Ayşe’nin önerisiyle Memed’i dükkânında görevlendirir. Memed ile Ayşe evlenirler ve Ayşe’nin köşkteki odasına yerleşirler. Memed, dükkânın kâtiplik de dâhil her işini görmektedir. Babasına, artık İstanbul’da düzenini kurduğunu, hep birlikte İstanbul’a gelmelerini yazar. Memed’in yazdığı mektup köye ulaştığında Yusuf ve çocukları çok sevinirler. Eşyalarını hazırlayıp bir gece sabaha karşı köyün hemen dışından geçen İstanbul trenine binerler. 

İstanbul’a geldiklerinde Yusuf ve çocukları Ümmü, Hasan ve Ali, köşkte Gafur’dan boşalan odaya yerleşirler. Hüseyin, Yusuf’u çok sevmiştir. Memed ile gurur duyarak köyden İstanbul’a gelen Yusuf, onun kendisine karşı yukarıdan bakan bir tavır içinde olmasından rahatsız olur, araları açılır. Yusuf, Memed’in bu tavırlarından, gelini Ayşe’yi sorumlu tutar. 
Hüseyin Korkmaz, vatan cephesine yazılmaları koşuluyla Yusuf ile Memed’e, kabzımal dükkânında birlikte çalışmalarını önerir. Yusuf bu öneriyi hemen kabul eder, Memed ile Ayşe ise buna yanaşmazlar. Memed işten ayrılır, Ayşe ile birlikte Zeytinburnu’da kiraladıkları bir odaya taşınırlar. Memed, inşaatlarda duvarcı ustalığı yapmakta, Ayşe de bir iplik fabrikasında çalışmaktadır. Memed, artık babasıyla ve kardeşleriyle olan bağını tamamen koparmıştır.
Yusuf kabzımal dükkânında çalışmaya başlamış, kızı Ümmü de köşkün hizmetçiliğini üstlenmiştir. On üç-on dört yaşlarındaki Ümmü, başörtüsünü atar, ev sahiplerinin aldığı şehirli biçimi giysileri giyer. 
Gafur, cezasını tamamlayarak hapisten çıkar. Memed’e karşı, hem kabzımal dükkânında kendi yerine geçtiği, hem okuma yazma öğrendiği, hem de Ayşe ile evlendiği için kin ve haset duyguları içindedir.
Hüseyin, güvenilir bulduğu Yusuf’u Bilecik’teki inşaatının başına göndermeyi düşündüğünden Gafur’u çağırtarak, kâtiple barışması halinde tekrar kabzımal dükkânında çalışabileceğini söyler. Gafur bu öneriyi memnunlukla karşılarsa da kâtip, Gafur ile barışmayı ve onunla aynı yerde çalışmayı kesinlikle reddeder. Hüseyin, dükkâna ait bütün hesapları bilen ve alacak senetlerini elinde tutan kâtibi gözden çıkaramadığından Gafur’a, dükkânda çalışmadığı hâlde maaş ödemeye devam eder. Gafur, vatan cephesine katılmış, zamanını vatan cephesi mensuplarının devam ettiği mahalle kahvelerini dolaşarak geçirmeye başlamıştır. 
Yusuf’un iki oğlu ile birlikte Bilecik’e gitmesinden sonra köşkteki eski odasına tekrar yerleşen Gafur, bu defa da hizmetçi odasında kalan ve kendisinden yirmi yaş küçük olan Ümmü’ye göz diker, onunla evlenmeyi düşünür. Fakat Ümmü, bakkalın çırağını sevmekte ve geceleri gizli gizli onunla buluşmaktadır. Oysa çırağın amacı Ümmü ile evlenmek değil, hoşça vakit geçirmektir. Gafur ile aralarında anlaşarak kızdan ortaklaşa yararlanmaya başlarlar. 
Öte yandan Memed ile Ayşe kira evinden çıkıp Zeytinburnu’nun arka mahallelerinde satın aldıkları gecekondu arsasına taşınırlar. Bütün mahalle halkı gibi onlar da geceleri gecekondularını inşa ederler. Ayşe, hamile olduğundan ve gecekondu inşaatının başında durması gerektiğinden fabrikadaki işinden ayrılmıştır. 
Gafur Memed’e olan kin duygusunu onun kız kardeşiyle ilişki kurarak kısmen tatmin etmişse de bununla yetinmez. Bir gün Memed ile Ayşe’nin mahallesine gelir, Ayşe’ye hakaret dolu sözler eder, Ayşe de Gafur’a hakaret eder. Gafur, evlerini başlarına yıktıracağı tehdidi ile uzaklaşır. Ayşe, akşam işten dönen Memed’e bu durumdan hiç söz etmez. O gece yıkım ekipleri gelir, bütün gecekondu inşaatlarını yıkarlar, inşaat malzemelerini un ufak ederler. Gafur olanları uzaktan izlemektedir. Memed moral olarak çöker, oysa Ayşe dirençlidir. Roman, Ayşe’nin Memed’e söylediği şu sözlerle biter: “Kalk lan kalk. Gene yaparık, yenisini yaparık.” (s. 367)

ÖZET KAYNAK:TURGAY GÜMELİ

19 Ağu 2015

Beyaz Kale roman konusu , özeti ,olay örgüsü , yer ve zaman özellikleri , incelemesi

BEYAZ KALE-ORHAN PAMUK 
Nobel ödüllü romancımız Orhan Pamuk'un Beyaz Kale isimli romanının KONUSU şöyle : 
17.yy`da Türkler tarafından esir edilen astronomi,matematik ve tıptan anlayan bir Venedikli bilim adamının başından geçenler.

BEYAZ KALE

 ÖZETİ: 
17. yüzyılda Türk korsanlarınca tutsak edilen bir Venedikli, İstanbula getirilir. Astronomiden, fizikten ve resimden anladığına inanan bu köle, aynı ilgileri paylaşan bir Türk tarafından satın alınır. Garip bir benzerlik vardır bu iki insan arasında. Köle sahibi, kölesinden, Venediki ve Batı bilimini öğrenmek ister. Bu iki kişi, efendi ile köle, birbirlerini tanımak, anlamak ve anlatmak için, Haliçe bakan karanlık ve boş bir evde, aynı masanın iki ucuna oturur, konuşurlar.
Hikâyeleri ve serüvenleri, onları, veba salgınının kol gezdiği İstanbul sokaklarına, Çocuk Sultanın düşsel bahçelerine ve hayvanlarına, inanılmaz bir sillahın yapımına, ben neden benim sorusuna götürecektir. Hikâyelerin günden geceye doğru ilermesiyle, gölgeler yavaş yavaş yer değiştirirler.

25 Tem 2015

Fahim Bey ve Biz roman konusu ,kısa özeti , incelemesi

FAHİM BEY ve BİZ 
YAZARI: Abdülhak Şinasi Hisar
TÜRÜ: roman
KISA ÖZETİ
Fehim Bey, Bursa eşrafından birinin oğludur. Galatasaray'da okumuş, bir süre Babıâli’de aylıksız olarak çalışmış; babası İstanbul’a geldiğnde durumunu anlamasın diye büyük bir konak tutmuş, döşeyemediği bu konağın boş odalarında sabahları keman çalmış; günün birinde Londra elçiliği üçüncü katibi olmuştur. Bu iş kendisine o kadar önemli görünmüş olacak ki, Londra’nın en büyük terzisine gidip, bir sefaret katibine iyi giyimli olmak için ne lazımsa yapmasını söylemiş; bir süre sonra elçiliğe, kapılardan sığmayan bir ambar getirmişler. Fehim Bey, bu bir ambar dolusu elbiseyi bütün ömrü boyunca giymek zorunda kalmış. Gençliğinde kendisini damat alabilecek birçok paşa ve beylerden birinin kızıyla evlenip zengin bir eve iç güveysi girmektense, orta halli bir aileninkızı Saffet Hanım’la evlenmeyi yeğlemiştir. 1908 Meşrutiyeti’nden sonra memlekette bir özel teşebbüs modası başlayınca, Fehim Bey de dışişlerindeki görevinden ayrılarak Bursa Ovası’nda pamuk yetiştirmeyi düşünmüş, planlar kurmuş, işi gerçekleştirmek için bir sermaye sahibi aramağa koyulmuştur. Fakat elinde bir imtiyazı yoktur, toprakların sahipleri başka başka kimselerdir, bütün bu kimseler onu kendilerine vekil yapmış değildirler; bu adamlara Fehim Bey'in planlarının nasıl kabul ettireceği, bulunacak sermayenin onlara hangi güvence karşılığında dağıtacağı ve ortaklaşa pamuk ekiminin nasıl düzenleyip yöneteceği belli değildir. Sermaye sahipleri bunun sadece hayal olduğunu görünce cayarlar. Fehim Bey'in bundan sonraki hayatı hep bu işin peşinde koşmakla geçer İstanbul’un kenar mahallelerindeki küçük evinde yoksul, sıkıntılı bir hayat sürerken bile, büyük bir şirketin başında olmanın getireceği servet bolluk ve mutluluk hayallerine gönlünü kaptırır. O kadar ki günün birinde iş gerçekleşirse kendini bir şirket yönetimine hazırlamış olmak için. Galata'da, Arslan Hanı’ndabir idarehane açar ve bu hayalden şirket adına hayalden alış verişlere girişir, defterler doldurur, mektuplar yazar, bunlara yine kendisi cevaplar verir. Olay duyulunca, Fehim Bey'in adı büsbütün deliye çıkar ve hayatı, bir türlü gerçekleşemeyen bu hayallerin arasında sona erer.

21 Haz 2015

Ömer Seyfettin Antiseptik öyküsünün konusu, özeti, kişiler , yer ve zaman , incelemesi

ÖMER SEYFETTİN ÖYKÜ ÖZETLERİ
ÖMER SEYFETTİN ANTİSEPTİK ÖYKÜSÜNÜN KONUSU
ÖMER SEYFETTİN ANTİSEPTİK ÖYKÜSÜNÜN ÖZETİ
ÖMER SEYFETTİN ANTİSEPTİK ÖYKÜSÜNÜN KİŞİLERİ
ÖMER SEYFETTİN ÖYKÜ ÖZETLERİ
ÖMER SEYFETTİN ANTİSEPTİK ÖYKÜSÜNÜN KONUSU
ÖMER SEYFETTİN ANTİSEPTİK ÖYKÜSÜNÜN ÖZETİ
ÖMER SEYFETTİN ANTİSEPTİK ÖYKÜSÜNÜN KİŞİLERİ