ÖZETİ:
Balkan Savaşı'nda birçok Türk köyü
büyük felaketlere uğrar. Hristiyanlar Türklerin bu durumuna çok sevinirler ve
Türk askerlerinin boşalttığı bölgeleri, Türk mahallelerini,
köylerini yağmalamaya başlarlar. Şehrin yağması ve halkın katledilmesi görevi
Binbaşı Radko Balkaneski'ye verilir. Onun en büyük ideali büyük bir Bulgaristan
İmparatorluğu kurmaktır. O, önce ne kadar çete reisi varsa hepsini toplayarak
Serez hakkındaki planlarını açıklar. Binbaşı bir
taraftan kendisi için şehrin en güzel Türk kızını ararken, diğer taraftan
geriye kalan kızları askerler arasında paylaştırır. Avrupalıların yapılacak bu
katliamdan haberi olmaması için işini sessizce yapmayı tasarlar, buna göre:
Ne kadar zengin varsa hepsi bir
binada toplanacaktı. Şehrin en büyük fırını hazırlanacak, âli mahkeme için
lüzumu olan sandalyeler, büyük masa, kırmızı örtü, İncil, ip, zeytinyağı,
kerpeten, ustura, şiş vesaire gibi şeyler oraya götürülecek, vakit geçirmeden işe girişilecektir. Zenginlerden paraları tamamıyla
alındıktan sonra umumi yağmalara izin verilecek, şehrin Türk kızları askerlere
dağıtılacaktır... Sekiz yaşından aşağı kızlara dokunulmayacak, bunların çirkin,
zayıfları öldürülecektir. Güzel, kuvvetlileri toplanıp
vaftizlenerek Bulgaristan'a gönderilecek, yalnız çok ihtiyarlar, Hristiyan
olurlarsa sağ bırakılacaktır. Bir yaşından altmış yaşına kadar erkek, sekiz
yaşından kırk beş yaşına kadar bütün kadınlar, kızlar, cesetleri meydanda kalmamak üzere sessizce kesilecek, geceleri merkez taburundan çıkarılacak
angaryalar vasıtasıyla, yine iki komite reisinin nezareti altında şehrin
dışarısındaki hendeklere gömülecektir
(Seyfettin, 2000, ss. 10-11).
Şehrin çete reislerinden yaşlı
Dimço, küçük çocukların ve kadınların öldürülmesine karşı çıkar, ama Binbaşı
daha sonradan başkaldıracak kimsenin kalmaması için hepsinin ölmesinin
gerektiğini söyler. Binbaşının şu sözleri Türkler ile kendileri
arasındaki farkı ortaya koyması bakımından önemlidir:
Eğer Türkler buralarını aldıkları
vakit ihtiyarlarının laflarını dinleyip hepimizi kesselerdi bugün bir
Bulgaristan olacak mıydı? Biz böylece onları önümüze takıp kovalayabilecek miydik? Yanıldılar. Fırsat ellerindeyken kadınlarımızı,
çocuklarımızı kesmediler... Kesilmeyen Bulgarlar çiftleşe çiftleşe çoğaldılar,
kuvvetlendiler. Merhametli, yani zayıf hâkimlerinin altından kalktılar. İşte
şimdi de tepesine bindiler
(Seyfettin, 2000,
s. 12).
Binbaşı bu sözlerden sonra,
İspanyolların ülkelerinde yabancı unsur bırakmayıp hepsini öldürdüklerinden
şimdi rahat yaşadıklarını söyler. Ancak Türklerin bu konuda kayıtsız kaldığını,
yani kavmiyet ve milliyet kavramlarına gereken önemi vermediğini ifade eder. O, Türklerin aldıkları yerlerdeki kavimleri
katletmemelerini Türklerin hatası olarak görür. Binbaşı Radko, insaniyet
fikrine de değer vermez, Avrupalıların ise sözleri ile yaptıklarının tezat
olduğunu ifade eder. Sonra da Alman Bismarck'ın
Fransızları evlerinde canlı canlı yaktırdığını örnek verir (Seyfettin, 2000, s.
15). Yazara göre, Fransızlar da katliamda Almanlardan aşağı kalmazlar.
"Afrika'da esir aldıkları Arapların kafalarını tıraş ediyorlar,
boğazlarına kadar kuma gömerek güneşte, öğle güneşinin şuâları altında
bırakıyorlar, çabuk ölmesin diye ara sıra üzerlerine su döküyorlardı"
(Seyfettin, 2000, s. 15). Yazar, sonra İngilizlerin de benzer faaliyetler
yaptığından bahseder. Radko'nun bu sözleri bir itiraf gibidir. Bir bakıma bu kavimlerde insaniyet, merhamet fikirlerinin kaybolduğunun göstergesidir.
Radko'nun planları arasında Katakoz, Süleyman Efendi, Tarhuncu Muhiddin
camilerinin yıkılması, bazı camilerinse kiliseye çevrilmesi vardır. Aradan bir
saat geçtikten sonra yaveri kapıyı çalarak içeri girer ve Dimço'nun
fırını yaktığını söyler. Şehirdeki bütün Türk kızları ve kadınlarını bu fırının
yanına toplarlar.
Binbaşı kadınların tümünün
soyunmalarını söyler. Hiçbiri bunu kabul etmeyince içlerinden birini seçerek
onun soyunmasını ister. Bu kadın da kabul etmeyince
üzerindeki çarşafı yırtar ve kadının kucağında çarşafın içinde sakladığı küçük
bebeği yanan fırına atar. Kadın çılgına döner ve Radko'ya saldırır. Binbaşı
kadını askerlerin tutmasını söyleyerek eline aldığı bıçakla kadının karnını kasatura ile yararak fırına atar. Bu cinayeti gören diğer
kadınlar korkudan soyunurlar. Radko, kadınları tek tek çağırarak onlara köyün
en güzel kızının kim olduğunu sorar. Sonunda Hacı Hasan Efendi'nin kızı
Lale'nin ismini öğrenir. Binbaşı güzel olan kadınları ayırarak diğerlerini
türlü işkencelerle fırında yakar.
Radko, daha sonra Hacı Hasan
Efendi' nin evine gider ve kapıya gelerek zili çalar, Lale kapıyı açmaya korkar. Fakat Binbaşı, babasının gönderdiğini söyleyerek
kapıyı açtırdıktan sonra, Lale'ye sahip olmak için ona saldırır. Lale Radko'nun
saldırısına karşı koyar ve teslim olmaz. Binbaşı, Lale'nin elbiselerini
parçalar. Binbaşı bir an dinlenmek için durakladığında, Lale teslim
olacağı izlenimi vererek, çok üşüdüğünü, pencereyi kapatmak istediğini söyler.
Lale daha sonra ölümü namusunun kirletilmesine tercih edip kendisini pencereden
aşağı bırakır ve intihar eder. Radko, emeline ulaşmak için Lale'nin cesedini içeriye taşır. Radko, Lale'nin henüz soğumamış vücuduna
tecavüz eder.
Vaka(Olay) Zinciri:
V1. Balkan
Savaşı'ndan sonra Serez'de yaşayan Türk halkı, Bulgar Binbaşı Radko Balkaneski
komutasındaki düşman askerleri tarafından katledilmeye başlanır.
V2. Bir
taraftan Serez yağma edilirken, diğer taraftan camilerin bir kısmı yıkılır bir
kısmı ise kiliseye çevrilir.
V3. Katliam
için fırınlar hazırlanır ve Türk kadınları buraya getirilir.
V4. Binbaşı,
kadınlara işkence yapmak için onların soyunmalarını ister, ancak kadınlar kabul etmeyince bir kadının üzerindeki çarşafı yırtar,
onun kucağındaki bebeği alıp fırına atar.
V5. Binbaşı
daha sonra bıçakla kadının karnını yarar ve onu da fırına atar.
V6. Radko,
türlü işkenceler yaptıktan sonra diğer kadınları da sırasıyla
fırında yakmaya başlar.
V7. Binbaşı,
bölgenin en güzel kızının Lale olduğunu öğrendikten sonra, ona sahip olmak için
kızın evine gider.
V8. Binbaşı,
Lale'ye sahip olmak için ona saldırır, ama Lale, namusunun kirlenmemesi için
direnir.
V9. Lale
pencereyi kapatmak bahanesiyle pencereye yaklaşır ve kendisini aşağı atarak
intihar eder.
V10. Radko,
Lale'nin cansız vücudunu eve taşıdıktan sonra ona tecavüz eder.
Aşağıdaki kora
şemasında olay örgüsündeki çatışma unsurlarının
nasıl meydana geldiği anlatılır:
Beyaz Lale
|
ÜLKÜ DEĞER (Tematik Güç)
|
KARŞIT DEĞER (Karşıt Güç)
|
Kişiler
|
- Lale
- Hacı Hasan Efendi
- Türk halkı
|
- Binbaşı Radko Balkaneski
- Dimço
- Bulgar komitacıları ve askerleri
- Bismarck
|
Kavram
|
- Masumiyet
- Medeniyet
- Namus
- Türklük
- Din (İslamiyet) unsuru
- Hoşgörü
|
- Zorbalık
- Zulüm
- İşkence
- Şehvet
- Erotizm
- Sadizm
- Hristiyanlık
|
Simge
|
- Beyaz
- Cami
- Beyaz başörtüsü
|
- Kasatura
- Kilise, haç
- Fırın
|
Yukarıdaki tabloda Beyaz Lale'deki ülkü değer ve karşıt değerde
yer alan en önemli ögelere yer vermeye çalıştık. Buna göre, kişiler bağlamında,
tematik güçte Türkler, karşıt güçte ise Bulgar komitacılar yer alır. Türk
halkı, Bulgar komitacıların işkenceleri ve zulümleri altında büyük bir
trajedi ile karşı karşıyadır. Zaten bu eserde, Balkanlarda Türklere karşı
yapılan katliamlar asıl izlektir. Lale, saflığı, masumiyeti ve Türklerin
namusuna olan düşkünlüğünü temsil eder. Karşı güç, ise zulmü simgeler. Bulgar komitacı ve askerler ile Binbaşı Radko Balkaneski, Türkler üzerinde
en acımasız işkenceleri yaparlar.
Bu hikâyede kavram bakımından da
tezatlar ön plandadır. Tematik güçteki masumiyet, namus, hoşgörü vb.
kavramlarına karşılık karşıt güçte zorbalık, zulüm ve
işkence vardır. Ömer Seyfettin, tarih boyunca Türklerin aldıkları yerlerdeki
halka işkence etmediğini, onlara rahatça yaşama hakkı verdiğini, ancak Batılı
milletlerin ele geçirdikleri yerlerin halkına acımasız davrandıklarını ifade
eder.
Kora şemasında simgesel boyutta da çatışma söz konusudur. Bulgar komitacılar
Serez'deki camileri ya yakıp yıkar ya da kiliseye çevirir. Radko, dinî
değerlere saldıran, anne ve bebekleri katleden sadist bir canidir. Ayrıca O,
Müslüman Türklere zulmederken haç işaretini kullanır:
"Radko, usturayı bu pembe akislerin üzerine vurdu. İki büyük haç
yaptı" (Seyfettin, 2000, s. 24). Ömer Seyfettin beyaz sözcüğünü simgesel
anlamda kullanır. Beyaz Lale hem beyazlığı, güzelliği ile dikkat çekerken, aynı
zamanda saflığı, temizliği de simgeler. Yazar, beyaz ifadesini
bilinçli kullanır ve Lale'yi tasvir ettiği kısımlarda da bu renk ön plana
çıkar: "Lâ'lî'nin arkasında siyah ve bol bir
yeldirme
ve başında kalın ve beyaz ipekten bir namaz bezi vardı. Yüzü beyaz bir rüya
bulutunun arasından doğan hayali bir ay kadar parlıyor" (Seyfettin, 2000,
s. 36). Lale'nin beyaz namaz bezi (başörtüsü), dinî bir motif olarak hikâyede
geçmektedir.
3. Şahıs
Kadrosu
Beyaz Lale adlı
hikâye şahıslar bakımından tematik ve karşıt güçler diye iki grupta
incelenebilir. Tematik güçte, zulüm altındaki Serez'in Müslüman Türk halkı,
Lale, Hacı Hasan Efendi vb. varken, karşıt güçte Bulgar askerleri, Radko
Balkaneski, Bulgar çeteleri vb. yer alır.
Hikâyenin başkişisi, Serez'in en
güzel kızı olarak tanıtılan Lâ'lî (Lale) adlı bayandır. O, beyaz yüzlü, uzun
boylu, sık ve kıvırcık kirpikli, siyah gözlü küçük ve pembe burunlu, gül
tomurcuğundan daha hareli olan küçük ağızlı diye
tanıtılır. İyi yetiştirilmiş kültürlü bir kızdır. Lale, intihar ederek, ölümü
namusunun çiğnenmesine tercih eder. O, hikâyede Türk milletinin namusuna olan
düşkünlüğünü temsil eder.
Hacı Hasan Efendi: Lale'nin babası
olup maddi durumu iyi, sarıklı, orta boylu bir adamdır.
Kart karakterler, tematik gücün
karşısında yer alan, onun hedefe ulaşmasını engellemeye çalışan kişilerdir.
"Kart karakterler, tek, yoğun, canlı unsurları somutlaştırırlar; roman
başkişileri ise karmaşık, saf olmayan ve bir oluş süreci
içinde olan unsurlardan oluşur" (Stevick, 2004, s. 178). Kart karakterler,
norm değerler bakımından olumsuz, karşıt tiplerdir. Karşıt güçteki kavramlar,
Ramazan Korkmaz'ın deyimiyle, insan ruhunun temel körleşme alanlarıdır (2008,
s. 174).
Binbaşı Radko Balkaneski eserin en önde gelen kart karakteridir. Boyu uzun, sık siyah
saçlı, iri, parlak gözlü, iyi tahsil görmüş, İstanbul'da Galatasaray
Sultanîsinde okumuş, 1900'de Sofya Harbiyesinden erkânı harplikle çıkmış,
zengin bir çiftçi olan babasının bitmez tükenmez parasıyla yaşar ve en büyük
hayali Büyük Bulgaristan İmparatorluğu'nu kurmaktır. Oldukça acımasız bir
kişidir. O, düşmanlarını, yiyip yok edeceği bir yiyeceğe benzetir. Radko,
Fransız köylülerini evlere doldurup yakan Bismarck'ı kendisine örnek alarak insanları fırınlarda yakar. Radko, Avrupa'nın birçok milletinin de
masum davranmadığını söyleyerek kendisini savunmaya, haklı çıkarmaya çalışır:
Ömer Seyfettin'in asıl amacı, Avrupa'nın birçok milletinin Radko gibi
davrandığını, onlardan biri olan Radko aracılığıyla ifade etmektir.
Çete Reisleri: Vahşi görünüşlü,
acımasız, silahlı kişilerdir.
Dimço: Çetenin en yaşlı reisidir.
Ak sakallı ihtiyar bir Bulgar eşkıyasıdır. Ömrünün çoğunu eşkıya olarak
geçirmiştir. Çocuklara ve kadınlara işkence edilmesine karşı çıkar ama Radko tarafından hakarete uğrar.
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Dergisi
Eserde Almanların başbakanı
Bismarck, otantik bir kahraman olarak yer alır. Almanların bir zamanlar
Fransızlara yaptığı zulümlerden söz edilirken Bismarck'ın
da ismi geçer.
Bu hikâyede Türk düşmanlığı yapan
Bulgarlardan başka, Rumlardan da söz edilir.
Beyaz La/e adlı
hikâyede karşımıza Osmanlı ordusunun yenilişini sevinçle karşılayan Rumlar
çıkar. Bunlar bir kitleden ibarettir. Serez Rumlarının beşikten
itibaren Türk düşmanlığı ile büyütüldüklerinden bahsedilir (Kurt, 2009, s. 42).
Sonuçta Beyaz
Lale, şahıs kadrosu bakımından zalim ve mazlum
çatışmasının olduğu bir hikâyedir. Yazar, bu hikâye kahramanlarını tanıtırken
tematik güçten yana olduğunu açık veya dolaylı
biçimde ifade eder.
4. Konu ve İzlek
Beyaz Lale adlı
hikâyede, Türk-Bulgar (Balkan) Savaşı'nda Bulgarların Türklere yaptığı vahşi
güç ile galibiyet savaşı ve acımasızlığı anlatılır. Eserde, Balkan Savaşı'nda
Bulgar asıllı bir binbaşının komutasındaki Bulgar
komitacılarının Serez'deki Türklere yaptıkları işkenceler, katliamlar
anlatılırken, Lale adlı genç bir Türk kızının şahsında Türklerin namusunu
çiğnetmemek için ölümü seçmesi anlatılır. Ayrıca bu bölgedeki Türklerin vaftiz edilip Hristiyanlaştırılması da ele alınan bir başka husustur.
Radko ve diğer komite üyelerinin
merhametsizliği, sömürüyü zulmü simgelediği bu hikâyede Balkan Savaşları
sırasında Türk milletinin yaşadığı zulümler ve katliamlar trajik bir şekilde
anlatılır. "Bu eserde Ömer Seyfettin milliyetçilik ve ayrılıkçı
hareketlerin izlerini derinlemesine resmeder. Türklerde bir hıncın ve düşmanlık
hissinin uyanmasını amaçlar" (Başçallı, 2010, ss. 103104).
Bu hikâyede zalim-mazlum çatışması
bağlamında Bulgar komitacılarının merhametsiz, insanlık
dışı davranışları ile Türklerin masumiyeti tezat teşkil eder. Yazar, ayrıca
Türklerin ele geçirdiği yerlerdeki insanlara Batılı kavimlere göre daha
merhametli davrandığını dile getirir.
Beyaz Lale'de
zulümlere cinsel şiddet de eklenir.
Seyfettin, eserlerinde şiddeti daha
çok azınlıkların oluşturduğu tehlike şeklinde hissettirir... Bazı eserlerinde
tehdit olmaktan çıkıp fiiliyata dönüşür. Bunlardan en yoğunları 'Bomba' ama
özellikle de 'Beyaz Lale'dir. Seyfettin şiddeti tek
başına ele almaz, onu yer yer pornografiye varan erotizmle birleştirir
(Şahinoğlu, 2011, s. 70).
Yazar, Doğu-Batı çatışmasını
medeniyet bağlamında ele alır. Bu eserde Türklerin Avrupalıların
aksine, tarih boyunca aldıkları bölgenin halkına zulüm etmedikleri ifade
edilir.
Beyaz Lale'de
tematik güçteki masumiyet, medeniyet, namus, hoşgörü, Türklük, İslamiyet vb.
kavramlar, karşı güçteki zorbalık, zulüm, işkence,
şehvet, erotizm, sadizm, Hristiyanlık vb. kavramlarla çatışır.
5. Anlatıcı ve Bakış Açısı
Anlatı türlerinde bakış açısı
önemli yer tutar. Dış dünyadaki olayların algılanışı kişiden kişiye değişir. Bu
bakımdan, hikâye yazarlarının da bakış açılarında farklılıklar
vardır. Şerif Aktaş bu hususta şöyle der:
Bakış açısı, anlatma esasına bağlı
metinlerde vak'a zincirinin ve bu zincirin meydana gelmesinde kullanılan mekân,
zaman, şahıs kadrosu gibi unsurların kim tarafından görüldüğü, idrak edildiği
ve kim tarafından kime nakledilmekte olduğu
sorularına verilen cevaptan başka bir şey
değildir (2000, ss. 73-74).
Beyaz Lale adlı
hikâye, her şeyi bilen ve gören tanrısal bakış açısıyla yazılmıştır. Bu eserde
Bulgar komitacıların zulümleri ve Türk milletinin maruz kaldığı işkenceler canlı tablolar hâlinde verilir. İşkencelerden en
acımasızlarından olan "canlı çukur" şöyle tarif edilir:
Evvela yere şişman bir kadın
yatırıyor, onun üzerine beğendikleri diğer ikinci bir güzel kadını arkası üstü
çapraz uzatıyorlardı, bu kadını da ellerinden, ayaklarından
tutturuyorlardı. Sonra sıra kendisinin olan komita yaklaşıyor, çıplak ve fırlak
karnın ta ortasına, göbeğin biraz aşağısına kasaturayı saplıyordu...
Karınlarına delik açılan kadınlar hiç yaşamıyorlar, bir iki saat içinde inleye inleye, kıvrana kıvrana ölüveriyorlardı (Seyfettin, 2000, s. 26).
Ömer Seyfettin, bu hikâyesinde
Bulgar zulmünü, Türk kadınlarına yapılan işkenceleri ve Radko'nun Lale'ye
tecavüz etme girişimlerini anlatırken, ayrıntı sayılabilecek anlatımı tercih
eder. Nihat Sami Banarlı da Ömer Seyfettin'in Beyaz
Lale' deki şehvet sahnelerinin üzerinde çok
durulmasından ve ayrıntıya girilmesinden şikâyetçidir:
Muharririn âdeta marazî bir ısrarla
işlediği şehvet ve taarruz sahneleri 'Bomba' gibi bazı hikâyelerinde daha sanatkârane olmakla beraber, mesela 'Beyaz Lale'de asla güzel
demlemeyecek bir anlatışla yazılmıştır. Behimî tecavüzlerin tasvirlerinde
lüzumsuz bir ısrarla durularak, âdeta okuyucuların bu hislerini harekete
geçirmek isteyen bir tabiye (taktik, hazırlama)
kullanılmıştır. Bulgar askerlerinin Türk kadınlarına tecavüz edişleri,
okuyanların millî hislerinden evvel bedii hislerini yıpratacak bir ifade ile
kaleme alınmıştır (1971, s. 1105).
Bize göre de, Ömer Seyfettin'in Beyaz
Lale'de cinsel istismar sahneleri
üzerinde çokça durması ve ayrıntılara girmesi, yazarın amacını aşmaktadır.
6. Mekân
Mekân, kurmaca metinlerde olayların
cereyan ettiği yerdir ve eserin temel unsurlarındandır.
"Mekân, her şeyden önce olayların meydana geldiği bir yapı taşıdır"
(Arslan, 2009, s. 91). Mekân, gerçek dünyadan olabileceği gibi, bilim kurgu
hikâyelerde hayalî yerler de olabilir.
Türk edebiyatında özellikle
Tanzimat ve Servet-i Fünûn Dönemi anlatılarında olay örgüsünün
genellikle İstanbul'da cereyan ettiği görülür. "Çevre bakımından Ömer
Seyfettin, İstanbul sınırları dışına çıkan ilk hikâyecilerimizdendir.
Konularının çoğu Rumeli ve Anadolu'da geçer" (Kabaklı, 1990, s. 357).
Beyaz Lale'de
olayların geçtiği mekân olarak Serez[1]
kentini görürüz. Eserin bazı yerlerinde olaylar kentin sokak ve mahallelerinde,
dış mekânda cereyan eder: "Hükümet Caddesi'nden,
Maarif Kahvesi'nin önünden dörtnala geçtiler. Yoldaki eşkıyalar, askerler
duruyorlar, pek iyi tanıdıkları mayor (binbaşı) Balkaneski'yi
selamlıyorlardı" (Seyfettin, 2000, s. 20). Beyaz
La/e'deki asıl olaylar, kapalı (dar-yutucu) mekânlarda geçer. Bu mekânlar, kahramanın gelişmesini engelleyen
yerlerdir. Ramazan Korkmaz kapalı mekân için şöyle der: Bu mekânlardaki kişi,
zaman, mekân ve onun tüm elemanları ile çatışma durumundadır (2007, s. 410). Bu
hikâyede kapalı mekân olarak Türklerin canlı canlı atıldığı
fırınlar ve Beyaz Lale'nin hayatını kaybettiği evi ön plana çıkar. Yazar bu
fırını şöyle tanıtır:
İçerden ince iniltilerle karışık
acıklı bir uğultu çıkıyordu. Radko hayvandan atladı. İçeri girdi, Bu fırın, hiç
çarşı fırınlarına benzemiyordu. Genişti. Yüksek
tavanları sarıya boyanmıştı. Büyük ve yüksek ocağı da nihayetinde idi. Üst
kısımları açılmış kepenklerden bol bir aydınlık taşıyor ve her tarafı
dolduruyordu. Türk kadınları alacalı bir ipek kumaş gibi köşeye birikmişlerdi (Seyfettin, 2000, s. 20).
Lale'nin evi önceleri ailesine ve
kendisine bir yuva niteliği taşımaktadır. Radko, bu evin bahçesine hayran
kalır: "Yavaş yavaş yürüdü. Adlarını bilmediği, hatta ömründe ilk defa
gördüğü çiçekler, gölgeli tarhlarda henüz doğmamış
peri yavruları gibi uyuyorlar, sarhoş edici, keskin ve tatlı kokular
çıkarıyorlardı" (Seyfettin, 2000, s. 32). Bu ev aynı zamanda güzel
görüntüsüyle, çiçekli bahçesiyle Türk-Müslüman evini de temsil eder. Sofya'da,
hatta Avrupa'nın birçok yerinde böyle güzel evlere az rastlanmaktadır.
"Radko burayı zaptetmeyi
düşündü... Bu, büyük ve geniş
pencereli, mavi boyalı, üç katlı minimini bir saraydı. Açık pencerelerinin arkasından tül perdeler gözüküyordu" (Seyfettin, 2000, s.
33). Bu yuva, Radko Balkaneski'nin buraya adım atmasından sonra trajik bir
mekâna dönüşür.
Bunlardan başka, olayların bir
kısmı Radko'nun bir süre karargâh olarak kullandığı Türklerin merkez kumandanlık binasında geçmektedir. Türklerin katledilme planlarının
yapıldığı bir mekân olarak karşımıza çıkar.
7. Zaman
Edebî eserlerdeki zaman kurmaca
yani fiktiftir. Eserdeki zaman ile gerçek zaman aynı değildir. Olayların
nakledildiği zaman ise anlatma zamanıdır. Bir hikâyenin zaman
unsurlarını incelerken, durum veya olayların hangi zaman parçacıklarından
oluştuğuna dikkat etmek gerekir. "Öykü zaman içerisinden alınmış yoğun
parçacıklardır, belki de sadece bir 'an'dır" (Arslan, 2009, s. 26).
Beyaz Lale adlı hikâyenin zaman unsurunu Balkan Savaşları sırasındaki zaman
parçacıkları oluşturur. Bu eserde metin içi zaman olarak belli bir yıl ve tarih
geçmemektedir. Ancak, olay örgüsünde anlatılanlar Balkan Savaşları dönemine
aittir. Hikâyede kronolojik yapı yer alır. Ömer Seyfettin 1909'da
Meşrutiyet'in ilanından sonra mülâzım-ı evvellik rütbesiyle Üçüncü Ordu'nun
Selanik'teki nizamiye taburlarına gönderilir.
Buradan Manastır, Köprülü, Cumâ-yı
Bâlâ, Pirlepe kasabalarını dolaştıktan sonra, Serez mutasarrıflığına bağlı olan Menlik kazasının Razlık kasabası yakınlarındaki Yakorit köyü
civarındaki sınır bölüğüne bölük komutanı olarak atanır (Andı, 1999, s. 19).
Bu bölgedeki görevleri arasında
Bulgar ve Makedon komitacılarına karşı mücadele de vardır. Beyaz
La/e hikâyesinde olduğu gibi, Ömer Seyfettin
birçok hikâyesinde yaşadığı dönemin olaylarını kurgular.
8. Dil
Türk edebiyatında Ömer Seyfettin,
kendisini sadece hikâyeye veren ilk önemli yazardır. Kendisinden önce
Samipaşazâde Sezai ve Halit Ziya'nın bu alandaki denemeleri bir tarafa
bırakılırsa, Ömer Seyfettin'in hikâye türünün öncüsü olduğu görülür. Yazar, dil
ve üslûp hususunda son derece titizdir.
Üslûp bakımından, Ömer Seyfettin
edebiyatsız edebiyat peşindedir. Yani, şairanelikten, mecazdan, süsten, uzun cümlelerden kaçınmıştır. Yeni Lisan'da ileri sürdüğü ilkelere
bağlı kalmıştır (Kabaklı, 1990, s. 356).
Yazar, sade, terkipsiz, yalın bir
anlatım yolunu tercih etmiştir, halkın dilindeki deyimleri çokça kullanır.
"Konuşma dilini yazıya uygulama işini ülkü edinip bütün eserlerini bu
yolda yazan ilk sanatçı Ömer Seyfettin'dir" (Kudret, 1987, s.
22).
Beyaz Lale, sade
ve anlaşılır bir Türkçe ile kaleme alınmıştır. Yazar,
hikâyenin akıcılık kazanması için tasvirlere önemli ölçüde yer verir. Ömer
Seyfettin, hikâyelerinin çoğuna tasvirlerle başlar. Hikâyenin ilk paragrafında
da Ömer Seyfettin tarzı tasvirler vardır:
Hudutta bozulan ordu iki günden
beri Serez'den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir
sonbahar güneşi boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler
duran geniş yolları parlatıyordu (Seyfettin, 2000, s.
5).
Hikâyenin başkişisi Lale şöyle
tasvir edilir:
Lâ'lî'nin arkasında siyah ve bol
bir yeldirme ve başında kalın ve beyaz ipekten
bir namaz bezi vardı. Yüzü beyaz bir rüya bulutunun arasından doğan hayalî bir
ay kadar parlıyor. Ve uzun boylu, bedî ve mükemmel endamı bol ve yeldirmenin
altında, âli bir şiirin vezin ve kafiyelerle örtülü derin ve müheyyiç manası gibi, müphem bir vüzuh ile beliriyordu. Sık ve kıvırcık
kirpiklerini minimini ve siyah hâlelerle gözlerini kapıyor, küçük ve pembe
burnunun şeffaf ve pembe yanağına görünmez gölgesi düşüyor ve bir al gül
tomurcuğundan daha hâreli olan küçük ağzının rengi daha koyulaşıyordu
(Seyfettin, 2000, s. 36).
Beyaz Lale hikâyesi,
Ömer Seyfettin'in sanat anlayışını yansıtan sade dil ve akıcı üslûp ile kaleme
alınmıştır. Bu durum, yazarın duygu, düşünce ve mesajlarını daha geniş
kitlelere etkili biçimde aktarmasını sağlar.
Sonuç
Beyaz Lale, vaka
zincirindeki halkaların güçlü oluşu ve konu, izlek, şahıs kadrosu, zaman, mekân
gibi hikâye ögeleri arasındaki uyumla dikkat çeken bir hikâyedir. Yazar, bu
eserini oluştururken dönemin sosyal ve siyasi yapısını ön plana alır. Ömer Seyfettin'in, Balkanlarda üsteğmen olarak görev
yaptığı dönemdeki gözlemlerinin ürünlerinden biri olan Beyaz
Lale, Balkan komitacılarının Türklere
yaptıkları zulümleri anlatır. Bu yıllarda Balkanlarda Türklere karşı Bulgar,
Yahudi, Rum, Makedon vb. topluluklar büyük bir soykırım
yaparlar. Ömer Seyfettin bu hikâye ile Balkan Savaşları sırasındaki acıları,
katliamları, soykırımları dile getirirken, millî bilinci uyandırmak ister.
Beyaz Lale 'de
Ömer Seyfettin, sade dil ve akıcı bir üslup kullanır,
kişi ve tabiat tasvirlerinde başarılı kompozisyonlar çizer. Bu hikâye, vaka
halkalarını bir araya getirmede başarılıdır. Zaman bakımından kronolojik bir
yapı gösteren Beyaz Lale'de olaylar,
Balkan Savaşları yıllarında geçer.
Sonuç olarak, Ömer Seyfettin, Beyaz Lale ile,
yapı ve muhteva unsurlarını bir kompozisyon dâhilinde kurgulayıp olay
hikâyeciliğinin teknik özelliklerine uygun bir eser meydana getirmiştir.
YAZAR HAKKINDA:
YAZAR HAKKINDA:
YAZI KAYNAĞI İÇİN TIKLAYINIZ...
Kaynakça
Aktaş, Ş. (2000). Roman
Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş. Ankara:
Akçağ Yayınları.
Andı, M.F. (1999). Ömer
Seyfettin. İstanbul: Şule Yayınları.
Arslan, F. (2009). Öykünün
Sesini Kısmak. Erzurum: Salkımsöğüt Yayınları.
Banarlı, N. S. (1971). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. Cilt
2, İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
Başçallı, Ş. (2010). Ömer
Seyfettin'in Eser/erinde Di/ ve Mi//iyetçi/ik. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Belge, M. (1994). Edebiyat
Üzerine Yazılar. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Forster, E. M. (1985). Roman
Sanatı (Ü. Aytür, Çev.). İstanbul: Adam
Yayınları.
İpek, B. (2007). Pembe İncili
Kaftan ve "Muhsin Çelebi". Türk
Di/i, XCIII(664), 330337
Kabaklı, A. (1990). Türk
Edebiyatı. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları.
Kaplan, M. (2003). Hikâye
Tah/i//eri. İstanbul: Dergah Yayınları.
Korkmaz, R. (2007). "Küçürek
Öykü (Short Short Story) Türü ya da Bir Çığlığın Metinleşmesi", Öyküde
Sözcük Ekonomisi Kısa Kısa, Küçürek Öykü I. Hece
Öykü, 19, 31-36.
Korkmaz, R. (2008). Aytmatov Anlatılarında Ötekileşme
Sorunu ve Dönüş İzlekleri. Ankara: Grafiker Yayınları.
Kudret, C. (1987). Türk
Edebiyatında Hikâye ve Roman. Cilt 2, İstanbul: İnkılap Kitabevi.
Kurt, Ö. (2009). Hüseyin
Rahmi Gürpınar ve Ömer Seyfettin'in Romanlarında,
Öykülerinde ve Tiyatro Eserlerinde Azınlıklar ve Yabancılar. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Lekesiz, Ö. (1997). Yeni
Türk Edebiyatında Öykü. Cilt 1, İstanbul: Kaknüs Yayınları.
Seyfettin, Ö. (2000). Beyaz
La/e. İstanbul: Serhat Yayınları.
Stevick,
P. (2004). Roman Teorisi (Sevim
Kantarcıoğlu, Çev.). Ankara: Akçağ Yayınları.
Şahinoğlu, M. (2011). Savaş
ve Edebiyat Ekseninde Ernst Jünger'in "Mermer Yalıyar" ve Ömer
Seyfettin 'in "Beyaz La/e" i/e "Bomba" Adlı Eser/erinin
Karşılaştırılması. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi. İstanbul
Tanpınar, A. H. (2007). Edebiyat
Üzerine Maka/e/er. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Yener, C. (1975). Ömer Seyfettin'in
Öykücülüğüne Toplu Bir Bakış. Türk Öykücülüğü Özel Sayısı. Türk
Dili, 286, 44-53.
[1] Yunanistan'ın Orta Makedonya
bölgesinde 2001 nüfusu 56.145 olan bir şehir ve aynı adı taşıyan ilin (nomos)
merkezidir. Osmanlı Devleti döneminde Balkanların en önemli
merkezlerinden biriydi. http://tr.wikipedia.org/wiki/Serez
(02.12.2011)