ROMAN ÖZETLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ROMAN ÖZETLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eki 2016

DRİNA'DA SON GÜN ROMAN ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER ,YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ

DRİNA'DA SON GÜN ROMANI
FAİK BAYSAL

GENEL BİLGİ: 
Faik Baysal, Pertevniyal Lisesi’nde öğretmenlik yaptığı sırada roman kahramanı Rıza Selmanoviç’in oğlu ve aynı zamanda kendi öğrencisi Kazım Yenerer’den bu hikâyeyi dinleyerek romanlaştırır. Romanın başında yer alan açıklamada da anlatılanların gerçekliğine şöyle dikkat çekilir: “Bu roman gerçekten yaşanmış olan olayların bir yansısıdır; kahramanlarından bir kısmı aramızda yaşamaktadır. Bir kısmı da Tanrı‟nın rahmet ve mağfiretine kavuşmuştur. Adlar değiştirilmemiştir.

6 Eki 2016

SOKAKTA ROMAN ÖZETİ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ,BAHATTİN ÖZKİŞİ

Sokakta
Bahaeddin Özkişi

KONUSU: 1975 Peyami Safa roman yarışmasında başarı
ödülü almıştır. Türkiye’nin son yüzyıl içinde yaşadığı
değişmeleri ele alan, fantastik unsurlar taşıyan
romanda olaylar, cinlerin işlediği varsayılan bir
cinayetin etrafında kurgulanır.

ÖZET:
Sokakta 
1975 yayımladığı Peyami Safa Ödülüne layık görülen “Sokakta” adlı romanı pek de el atılmayan bir konuyu sinesinde barındırır. Kitapta cinler tarafından öldürülen bir kadının yol açtığı hadiseler şaşırtıcı biçimde karşınızı dikilir. Hikaye ile roman arasındaki farkı bilen bir kalem olarak Özkişi hikayenin kaidelerini romana, romanın kaidelerini de hikayeye dayatmamıştır. Romanda dile sırtını tüm ağırlığınca vermenin uygunsuz olacağını sezerek kurguyu öne itmiştir. Kitapta tuhaf tanıklar, tuhaf suç aletleri, tuhaf büyüler, şeytana tapan tuhaf adamlar ve en önemlisi de tuhaf bir sokak vardır. Bu sokağın özelliği cinayetin işlendiği yer olmasıyla sınırlı değildir. O bir mekan olmaktan ziyade, kanlı canlı bir roman kahramanıdır. Onu hissedersiniz, ona dokunuzsunuz, onunla söyleşirsiniz…

5 Eki 2016

NİBELUNGEN DESTANININ ÖZETİ,KONUSU,OLAY ÖRGÜSÜ,YER VE ZAMAN (İNCELEMESİ)

NİBELUNGEN DESTANININ ÖZETİ,KONUSU,OLAY ÖRGÜSÜ,YER VE ZAMAN (İNCELEMESİ)

Bu yazımızda Almanların ünlü destanı Nibelungen hakkında bilgi bulabilirsiniz...
Nibelungen Destanı
Ren Nehri ile ilgili destanların en tanınmışı kuşkusuz Nibelungen Destanı’dır. Destan Ren Nehri kıyısında , eski Worms şehri civarında geçer.

Destanın en eski şekli elimize on üçüncü yüzyıldan kalma bir el yazması ile ulaşmıştır. Ancak daha önceki dönemlerde söylenen Latince baladlarda içinden bölümlerin olduğu düşünülebilinir.


Pagan inançları destan içinde sık yer almaktadır. Fakat aynı zamanda , Hristiyan inançları ve törenleri de destanda bulunmaktadır. Bunun yanında kral-senyör-vasal ilişkisi de destanın Orta Çağ’a ait izler taşıdığını göstermektedir.


Nibelungen Destanı Orta Çağ boyunca çok popüler olduğu için , anlatıcıların, destanın içine , anlatıldığı dönemin zevkine uygun motifler katmaları büyük olasılıktır.



Destanın bugünkü hali ile , on ikinci yüzyıl sonlarında tamamlandığı düşünülmektedir. Destan içinde bir çok anakronizm barındırmaktadır. Örneğin Dietrich bir antik çağ kahramanıdır . Bu destanda bulunma nedeni büyük olasılıkla kimsenin yenemediği Hagen’i yenip hapse atmak içindir.


Destanın günümüze ulaşmış bir çok versiyonu vardır. Hepsinde konu aynı olmakla birlikte aralarında farklılıklar da vardır.


Destanın Konusu


Destan , ‘çok eski zamanlarda’ , Niederland’da geçer. O zamanlar güçlü kral Siegmund’un krallık zamanına denk gelmektedir. Kraliçe ise güzel Siegelinde’dir.


Destanın en önemli kahramanı Siegmund ve Siegelinde’nin oğulları Siegfried’dir. Siegfried daha genç yaşlarında , maceralara atılmak için , babasının şatosunu terk ederek yollara düşer. Kılıcı olmadığı için elinde bir sopa ile köyleri kentleri dolaşır durur.


Siegfried bir gün bir demirciye rastlar ve kılıç sahibi olabilmek için onun yanında çalışmak istediğini söyler. Mimir adındaki demirci bu teklifi kabul ederek ona yatacak yer ve yiyecek verir. Ertesi gün de yeni çırağının bu işi yapıp yapamayacağını sınamak için onu ocağın başına götürür ve eline en ağır çekici verir. Siegfried bununla öyle bir vurur ki , örs toprağa gömülür , demir parçaları etrafa saçılır. Buna kızan Mimir Siegfried’i kulağından tutunca , Siegfried dayanamaz ve onu yere fırlatır.


Bu yeni çırağından nasıl kurtulacağını bilemeyen Mimir yeni bir yol denemeye karar verir. Siegfried’i çağırır ve ondan, ormanın öteki ucundaki kömürcüden kömür getirmesini ister. Bunu söylerken yolu üzerindeki ejderhanın Siegfried’i öldüreceğini ummaktadır.


Siegfried kendine yaptığı kılıcı alır ve yola koyulur . Tam kayalığın önünden geçerken ejderha saldırır. Siegfried bu saldırıdan çevikliği sayesinde kurtulur ve önüne ilk gelen ağacı sökerek canavarın kafasına fırlatır. Ağacı kökleri canavarı sarınca , bundan yararlanan Siegfried diğer ağaçları da onun üzerine fırlatır. Daha sonra bunları tutuşturarak ejderhayı yakar.


Ejderha yanarken bedeninden bir yağ akmaya başlar. Bu akan yağ dereciğine parmağını sokan Siegfried parmağının ‘boynuz’ gibi sertleştiğini görür. Bunun üzerine üstündekileri çıkartarak bu yağ ile bütün vücudunu yıkar. Siegfried bu işi yaparken bir ıhlamur ağacı altında durmaktadır ve ağaçtan bir yaprak sırtına , iki omzunun arasına düşerek oranın bu yağ ile yıkanmasını engeller. İşte bu yaprağın dışında kalan hiç bir yere silah işlemeyecektir , fakat Siegfried’in vücudunun da yara alabileceği tek yer burası olacaktır.


Kömürcünün yanına varan Siegfried , ona , Mimir ve arkadaşlarının daha önce sözünü ettikleri , ağızından ateşler saçan ve üzeri pullarla kaplı olan ejderhayı sorar. Kömürcü canavarın nerede olduğunu gösterir.


Artık Siegfried’i başka bir macera beklemektedir. Zorlu bir yolculuktan sonra , Siegfried ejderhanın bulunduğu Nibelungen ülkesine varır. Burada Schilbung ve Niblung adında iki kral hüküm sürmektedir. Bu iki kral ve onlara bağlı savaşçılar , çok büyük bir hazineyi de beklemektedirler.


Siegfried , şehrin girişine geldiğinde ejderha ile karşılaşır. Dövüşmeye başlarlar. Ejderha ağızından ateşler çıkartarak Siegfried’e saldırmaktadır. Sonunda Siegfried canavarı öldürmeyi başarır. Canavarın attığı korkunç çığlığı duyan Schilbung ve Niblung saklandıkları yerden çıkarlar . Korkunç canavarı öldüren kahramanı tebrik ederler ve ondan , hazineyi aralarında paylaştırmasını isterler. Bunun karşılığında ona bütün kılıçların en iyisi olan Balmung’u vereceklerdir. Bu büyük hazineyi , Siegfried krallar arasında paylaştırır. Fakat hırstan gözü dönmüş krallar bundan memnun olmazlar ve Siegfried’i hile yapmakla suçlarlar. Savaşçıları toplayarak Siegfried’e saldırırlar. Yapılan dövüş sonrası Siegfried iki kralı ve beş yüz kadar savaşçıyı öldürür. O anda dövüş alanına Tarnkappe ile cüce Alberic gelir. Öldürülen kralların intikamını almak için Siegfried’e saldıran Alberic onu uğraştırsa da sonunda yenilir ve onun vasalı olmak için and içer. Nibelungen ülkesi savaşçıları da and içerek Siegfried’in hükmü altına girerler. Bütün Nibelungen hazinesi de onun olmuştur. Fakat hazinede gözü olmayan Siegfried bu hazineden sadece taşlı bir yüzük alır. Alberic ,bu yüzüğün uğursuzluk getireceğini söyleyerek onu engellemeye çalışır. Fakat Siegfried onu dinlemez ve yüzüğü parmağına takar . Bunun üzerine Alberic ona tehlikelerden korunması için Tarnkappe’yi verir.


Siegfried’in bundan sonra gideceği yer Kuzey ülkeleridir ve buralarda maceradan maceraya koşar. Bunlardan birinde Danimarka kralı ona Grani adında bir at hediye eder.


Siegfried’in yolu İzlanda’ya kadar düşer. Burada, bir dağın tepesinde alevleri gökyüzüne kadar yükselen bir ateş görür. Dağa çıkar ve Grani alevlerin arasından atlamayı başarır. Alevlerin arasında bir şato bulunmaktadır. Siegfried şatonun içine girdiğinde içeride , zırhlar içinde uyumakta olan bir genç kız ile karşılaşır. Zırhları çıkartır ve genç kızı dudaklarından öper. Bunun üzerine genç kız uyanır ve kendine geldiğinde hikayesini anlatmaya başlar. Adı Brunehild’dir . Wodan’ın Walkyri’lerinden biri iken ona karşı geldiği için Wodan onu değneği ile uyutmuş ve bu şatoya koymuştur. Siegfried onu kurtarana kadar da uyumuştur.


Siegfried bir kaç gün şatoda kaldıktan sonra Brunehild ile vedalaşır ve parmağındaki yüzüğü ona bırakarak ayrılır.


Siegfried sonunda babasının şatosuna döner. Siegmund ve Siegelinde oğullarının dönüşünden çok mutlu olmuşlardır ve bu Niederland’da ve başkent Xanten’de törenlerle kutlanır. Her yerden gelen şarkıcılar Siegfried’in kahramanlıklarını şarkılarla anlatırlar.Şarkıcılar , bunun yanında Burgond kralı Gunther , güzel kardeşi prenses Krimehild ve sadık vasalleri Hagen hakkında da şarkılar söylerler. Siegfried’in içi bir anda Ren Nehri’nin ötesindeki bu ülkeye gidip bu insanları tanıma arzusu ile dolar. Şenliklerin sonunda fikrini ailesine açar. Babası önce razı olmasa da daha sonra oğlunun yanına on iki şövalye alıp gitmesi koşulu ile kabul eder. Siegfried ailesi ile vedalaşarak ayrılır.


Burgond’ların ülkesinde kral Gunther’in kardeşi Krimehild’in güzelliği dillere destandı . Krimehild kral Gunther’in ve ve diğer iki erkek kardeşi Gernot ve Giselher’in koruması altında büyümüştü.


Krimehild bir gece rüyasında , kendi yetiştirdiği şahinlerden birinin iki kartal tarafından boğulduğunu görmüştü . Bu rüyayı annesi Ute’ye açtığında , annesi rüyasında gördüğü şahinin , en mutlu anında kaybedeceği kocası olduğunu söylemişti. Genç kız da bunun üzerine evlenmemeye karar vermiş ve bütün taliplerini geri çevirmişti.


Siegfried on iki şövalye ile birlikte Burgondlar’ın ülkesine varır. Onları gören Gunther , gelenlerin soylu kişiler olduğunu anlayarak hemen karşılanmalarını buyurur. Siegfried’i hiç görmemiş olmasına rağmen kahramanlıklarını bilen Hagen konuklarını büyük saygı ile karşılar. Siegfried önce dövüşmeyi düşünürse de onların bu konuksever davranışları karşısında dayanamaz ve konukları olmayı kabul eder .


Siegfried’in konukluğu bir sene sürmüştür. Bu bir sene boyunca Siegfried Krimehild’i hiç görmemiştir. Fakat Krimehild gizlice savaş oyunlarını seyretmiş , Siegfried’i görmüş ve kalbi onun sevgisi ile dolmuştu.


Bu arada Saxonlar’ın ve Danimarka’nın kralları Burgondlar’a karşı savaş açarlar. Siegfried bu savaşta Burgondlar’ın yanında savaşır ve iki düşman kralı da esir etmeyi başarır. Haberciler Siegfried’in başarılarını bildirince Krimehild sevincini gizleyemez ve habercileri mükafatlandırır.


Gunther bu zaferi kutlamak için büyük şenlikler düzenler. İşte bu şenlikler sırasında Siegfried sonunda Krimehild’i görür. Krimehild nedimeleri ile birlikte salona girdiğinde Siegfried onu karşılar , elini uzatır Siegfried onunla beraberken hiç duymadığı duyguları tadacaktır.


Krimehild’i hiç bir zaman elde edemeyeceğini düşünerek umutsuzluğa kapılan Siegfried Burgond ülkesini terk etmeye karar verir. Tam gidecekken Giselher tarafından caydırılarak kalmaya karar verir.


Şölenlerden birinde bir şarkıcı , bir adada yaşayan güzel bir prensesin şarkısını söylemektedir. Ada İzlanda , prenses de Brunehild’dir. Brunehild taliplerini savaş oyunlarına davet ediyor, rakip olarak da kendisi karşılarına çıkıyordu. Brunehild en cesurlarını dahi yeniyor, oyunlardan kaçanları öldürüyordu.


Gunther bunları duyunca İzlanda’ya gidip Brunehild’i Burgondlar ülkesine getirmeye karar verir. Brunehild’i tanıyan Siegfried onu vazgeçirmeye çalışsa da başaramaz ve Gunther’in ricası üzerine onunla gitmeye razı olur . Tek koşulu vardır ; Krimehild’i eş olarak alacaktır. Gunther kabul eder.


Gunther ve Siegfried yanlarına Hagen’i ve kardeşi Dankwart’ı alarak yola çıkarlar. On ikinci günün sabahı Brunehild’in şatosuna varırlar. Brunehild onları kabul eder.


Savaş oyunları başladığında ise bir oyun oynarlar ; Siegfried Tarnkappe ile görünmez oluark Gunther’e yardım edip onun kazanmasını sağlar. Böylece Gunther Brunehild’i de kazanır.


Gunther ve Siegfried Burgond ülkesine döndüklerinde coşkuyla karşılanırlar. Siegfried Gunther’e verdiği sözü hatırlatır. Gunther kızkardeşine sorar . Krimehild Gunther ile evlenmeyi kabul eder ve masaya birlikte otururlar. Bu Brunehild’e çok ağır gelir ve ağlamaya başlar. Gunther’e Siegfried’i Krimehild’e layık görmediğini ve Krimehild’in bir vasal ile evlenmemesi gerektiğini söyler. Gunther ise kararlıdır.


Gece olunca Gunther ile Brunehild odalarına çekilirler. Brunehild Gunther ile yatmak istemez , hatta onu havaya kaldırarak duvardaki bir kancaya takar. Gunther geceyi böyle geçirir. Sabaha doğru Brunehild acıyarak onu indirir. Gunther’in Brunehild’e sahip olması yine Tarnkappe ‘yi takarak görünmez olan Siegfried sayesinde olur. Bu arada Siegfried Brunehild’e verdiği yüzüğü de alır ve döndüğünde Krimehild’e verir.


Siegfried Krimehild ile evlendikten sonra onunla birlikte babasının ülkesine döner. Çok mutlu olan kral Siegmund krallığını oğlu Siegfried’e bırakır.


Siegfried’in hükümdarlığı on seneyi tamamlamıştır. Krimehilde ona bir erkek çocuk verir ve adını Gunther koyarlar. Aynı şekilde Gunther ve Brunehild de oğullarının adını Siegfried koyarlar.


Gunther ile Brunehild Worms’da , Siegfried ile Krimehild de Xanten’de mutlu yaşamaktadırlar. Fakat Brunehild’in içi içini yemektedir çünkü Krimehild ve Siegfried’i görememektedir. Gunther’e onları çağırmasını söyler , çünkü Siegfried hala onun vasalıdır ve çağırılınca gelmek zorundadır. Gunther buna karşı çıkar ve onları ancak dostları olarak davet edeceğini söyler.


Siegfried bu daveti kabul eder ve bin şövalye ile yola çıkarlar. Worms’a vardıklarında Gunther onları sevinçle karşılar.


On gün sakin geçer. On birinci gün , savaş oyunları tertip edilir . İki kraliçe , Brunehild ve Krimehild yanyana otururlar. Her ikisi de kocalarını övmeye başlarlar. Fakat övmeyle başlayan tartışma şiddetlenir ve birbirlerine küfür etmeye kadar varır. Dayanamayan Krimehild gerçeği söyler ; her şeyi yapan Gunther değil Siegfried’dir. Burnehild inanamaz. O zaman Krimehild kanıt olarak yüzüğü gösterir. Brunehild yıkılmıştır. Olayı öğrenen Hagen intikam alacağına yemin eder. Siegfried’in öldürülmesi gerekmektedir. Önceleri buna karşı çıkan Gunther sonunda razı olur. Siegfried’e bir oyun oynamaya karar verirler.


Sahte haberciler Saxon ve Danimarka krallarının saldırıya geçeceklerini bildirir. Siegfried hemen sefere çıkmaya karar verir. Hazırlıklar tamamlandığında , Hagen , Krimehild’e giderek nasıl yardımcı olabileceğini sorar. Krimehild Hagen’den kocasını korumasını ister . Siegfried ancak iki omuzunun arasından yaralanabilmektedir; eğer Hagen dikkat ederse Siegfried yara almadan dönebilecektir. Bunun için Krimehild Siegfried’in elbisesinin üzerine , tam o bölgeye bir haç diker. Hagen amacına ulaşmıştır.


Tam sefere çıkacakları zaman yine aynı haberciler gelerek barış yapıldığını bildirirler. Bunun üzerine savaşa gitmek yerine ava gitmeye karar verirler.


Krimehild kocasını engellemeye çalışır. Gece rüyasında iki yaban domuzunun onu takip ettiğini gördüğünü ve çiçeklerin de kan kırmızısı olduğunu söyler. Siegfried onu dinlemez ve ava çıkar.


Av sırasında bir kaynağın yanına gelirler. Siegfried Hagen ile yarışarak kaynağa daha önce varır , su içmek için silahlarını çıkartır. Gunther su içtikten sonra Siegfried de su içmek için eğilir. İşte tam o anda Hagen mızrağını alarak Siegfried’in elbisesinin üzerinde işli haçın üstüne , yani Siegfried’e silah işleyebilecek tek yere fırlatır.


Bir anda neye uğradığını şaşıran Siegfried silahlarını arar fakat bulamaz. Gücü tükenmiştir. Hainlere lanet ederek yere yuvarlanır. Herkes onun yanına gelir. Gunther gözyaşı dökecekken Siegfried onu engeller ve bu işi yapanın böyle davranmaması gerektiğini söyler. Daha sonra Hagen ve Gunther’e , onu öldürmekle kendi sonlarını hazırladıklarını söyler ve can verir. Etraftaki bütün çiçekler kan kırmızısına boyanmışlardır.


Hagen Siegfried’in cesedini , kilise dönüşü bulsun diye Krimehild’in kapısına taşır. Uşaklardan biri cesedi görerek , Kirmehild’in kapısında bir şövalye cesedi olduğunu söyler. Krimehild onun kim olduğunu anlar ve ağızından kanlar akarak yere yığılır. Ayıldığında bu işi kimin yaptığını tahmin etmektedir.


Gunther’in bu işi haydutların yaptığını söylemesine rağmen ona inanmaz ve Hagen ile Gunther’den cesedin yanına yaklaşarak masumiyetlerini göstermelerini ister. Gunther yaklaştığında bir şey olmaz fakat Hagen yaklaştığında yaralardan kan akmaya başlar.


Krimehilde kocasının cesedi başında üç gün üç gece bekler. Siegfried’i gömecekleri gün onu son bir kez daha görmek ister ve tabutu açtırır. Siegfried’in başını kaldırır , dudaklarından son bir kere öper. Gözlerinden kanlı yaşlar akmaktadır. Daha sonra da bayılır kalır.


Krimehild , kendisine katedralin yanında bir yer yaptırır. Her gün kocasının mezarına ağlamaya gitmektedir. Dört yıl boyunca Gunther ile tek bir kelime bile konuşmaz , Hagen’i görmek bile istememektedir. Hagen ise Nibelungen hazinesini getirmeyi düşlemektedir. En sonunda Krimehild’i razı ederek hazineyi getirir. Krimehild , hazine gelince , herkese dağıtmaya başlar. Krimehild’in çok fazla yandaş kazancağından korkan Gunther ve Hagen hazineyi Krimehild’in elinden alırlar. Gernot , hazinenin daha fazla bela getirmemesi için Ren nehrine atılması gerektiğini söyler. Hagen bu görevi yerine getirir. Hazinenin battığı yeri bilen tek kişi olduğu için , bir gün onu yerinden çıkarmayı ummaktadır.


Siegfried’in ölümünün üzerinden on üç sene geçmiştir.Bu arada Hun kralı Etzel’in de karısı ölmüştür. Etzel’e eş olarak Krimehild’i almalarını söylerler. Etzel de sadık Rudiger’i elçi olarak Burgond ülkesine gönderir.


Gunther ve kardeşleri bu teklifi memnuniyetle karşılarlar. Buna bir tek Hagen karşı çıkar çünkü Krimehild’in güçlenmesinden korkmaktadır.


Krimehild önceleri bu teklife karşı çıkmasına rağmen , Siegfried’in öcünü alabilmek amacı ile kabul eder ve kendine sadık olan Eckewert , beş yüz şövalyesi ve habercilerle birlikte Hun ülkesine doğru yola çıkar.


Düğün Viyana’da olur. Daha sonra da Tuna Nehri’ni geçerek krallık merkezi Etzelbourg’a varırlar.


Aradan yedi yıl geçmiştir. Krimehild Etzel’e bir de erkek çocuk vermiştir. Fakat herşeye rağmen Krimehild’in içindeki intikam ateşi sönmemiştir.


Bir gün kralın yanına gelir ve ailesini görmek istediğini söyler. Krimehild’in oynamak istediği oyunu anlamayan Etzel bu isteği kabul eder ve habercilerini Worms’a gönderir. Haberciler yola çıkarken Krimehild özellikle Hgaen’in de gelmesini istediğini söyler.


Haber Worms’a ulaştığında Hagen tuzağı anlar, fakat Gunther gitmek istemektedir. Gunther ve kardeşlerinin kararlılıkları karşısında , Hagen , korkak durumuna düşmemek için , gitmeyi kabul eder. Yanlarına kendilerine bağlı binlerce şövalyeyi alarak yola çıkarlar.


Haberciler döndüğünde Krimehild ise sevinçlidir. Artık intikamını alabilecektir.


Gunther ve beraberindekiler Hun ülkesine vardıklarında Rudiger tarafından karşılanırlar. Rudiger ve beş yüz adamı onların güvenliğinden sorumlu olacaklardır. Yolda Hunlar arasında yaşayan Dietrich ile karşılaşırlar. Dietrich onlara Krimehild’in yasının hala sürdüğünü söyler ve uyarır. Fakat dönmek için artık çok geçtir.


Etzel’in sarayına vardıklarında Krimehild konuklarını yapmacık bir sevinç ile karşılar. Hagen’e ise Nibelungen hazinesini sorar. Hagen hazinenin dünyanın sonuna kadar Ren Nehri’nin dibinde kalacağını söyler. Krimehild hiddetlenir. Bütün konuklar tedirgin olurlar ve silahlarını bırakmazlar. Hagen suçunu Krimehild’e itiraf eder fakat pişman değildir, o sadece görevini yapmıştır. Hagen meydan okur , fakat kimse onunla dövüşmeye cesaret edemez.


Ertesi gün Hagen bütün adamlarına silahlarını yanında bulundurmalarını çünkü dövüşeceklerini söyler.


O gün turnuvalar sırasında Burgond senyörü Volker bir Hun savaşçısını öldürür. Ailesi intikam almak ister. Etzel zorla yatıştırır.


Krimehild Burgondlar’ı yok etmesi için Etzel’in kardeşi Blödlin ile anlaşır. Blödlin ilk önce Burgond komutanı Dankward’ı öldürmek ister. Fakat Dankward ondan önce davranır ve onu öldürür. Artık müthiş bir dövüş başlamıştır.


Dankwart olanları Hagen’e haber verir. Hagen Etzel ve Krimehild’in oğlunu öldürür ve yoluna çıkan Hunlar’ı öldürmeye başlar.


Artık olaylar kontrolden çıkmaya başlamıştır. Saray öldürülen Hunlar’ın kanları ile kırmızıya boyanmıştır. Burgondlar’ı korumaya çalışan Rudiger’in de öldürülmesi Hunlar’ı çileden çıkarır. Tecrübeli savaşçı Hilderbrand’ın da savaşa girmesi ile Burgondlar’ın sonu gelmiştir. Hagen ve Gunther dışında hiç bir burgnd hayatta kalmamıştır. Gunther de Dietrich tarafından öldürülür. Hagen ise hapse atılır.


Krimehild Hagen’i zindanda bulur ve ondan Nibelungen hazinesini ister.Fakat Hagen yerini söylemez. Hazine sonsuza kadar Ren Nehri’nin dibinde kalmalıdır. Krimehild Hagen’in yanında Balmung’u görür. Kılıcı iki eliyle kavrar ve Hagen’in başını gövdesinden ayırır. Artık intikamını almıştır.


Hildebrand bütün bu insanların ölümüne dayanamaz ve Krimehild’e saldırır. Kadının bütün bağırmalarına rağmen onu orada öldürür.


Destan bütün “ölmesi gerekenlerin” ölümü ile son bulur.



Destan hakkında :


Destan , ilk incelemeden de anlaşılacağı gibi , farklı bir çok hikayenin ustaca birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu yüzden bir versiyonda olan bölün bir diğerinde olmayabilir. Örneğin Siegfried’in Brunehild’i kurtarması bir çok versiyonda yoktur. Hatta daha sonra inceleyeceğimiz Volsunga Saga’ya göre Krimehild’in annesi Siegfried’e Brunehild’i unutması için büyülü bir ilaç içirir. Bunun dışında destanda hem pagan öğelerin hem de Hristiyanlığa ait motiflerin yer alması , destanın yazıldığı tarihi gösterdiği kadar , destanın farklı parçalardan meydana geldiğini de göstermektedir.


Nibelungen Destanı’nın kökeni de tartışmalıdır. Destanın Ren Nehri kıyılarında doğduğunu söyleyenlerin yanında , kökeninin daha kuzeyde , İskandinavya’da olduğunu söyleyenler de vardır. Bize göre , destanın köken olarak kuzeyde doğması , sonra da içine Ren Nehri kıyılarına ait öğelerin katılması daha olası gözükmektedir. Bunun en önemli kanıtı daha sonra göreceğimiz gibi kuzeyde bu destana kaynaklık eden daha eski destanların varlığıdır.

1 Eki 2016

BAŞARI YOLCULUĞU KİTAP ÖZETİ,KONUSU,ANA DÜŞÜNCESİ


Başarı Yolculuğu Kitap Özeti


KİTABIN ÖZETİ :

BÖLÜM 1 : NEREYE GİTTİĞİNİZİ BİLİYORSANIZ, YOLCULUK DAHA EĞLENCELİDİR.

BÖLÜM 2 :
AMACINI BİLMEK

BÖLÜM 3 : AZAMİ POTANSİYELİNİZE ULAŞMAK

BÖLÜM 4 : BAŞKALARINA YARARLI TOHUMLAR EKMEK

YILKI ATI ROMAN ÖZETİ, OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN ,TAHİLİLİ

GENEL BİLGİLER

Önce "yılkı" ne demek bakalım : Yılkı: At  , eşek gibi yük taşımakta kullanılan , onun dışında bir yararı olmayan hayvanların kışın beslenmesinden kurtulmak isteyen sahipleri tarafından salıverilmesi olayı...

YILKI ATI Abbas Sayar‘ın ilk romanıdır ve 1970’te yayınlanmıştır, TRT 1970 Sanat Ödülleri yarışmasında Yılkı Atı adlı romanıyla başarı ödülü almıştır. İçeriği ve kahramanları ile farklı bir romandır. Çünkü eserde ana kahramanlar atlardır, insanla tabiatın, atların ilişkisi ele alınmıştır. Eserde üzerinde durulan ana konular tevekkül, yoksulluk, tabiat, geleneklere bağlılıktır.

Yılkı Atı
Abbas Sayar

ÖZETİ

Bir Orta Anadolu köyünde İbrahim, ahırdaki samanının öküzlere, taya ve kır ata yetmeyeceği düşüncesiyle Dorukısrak’ı “yılkılık” eder; yani emektar hayvanı ahırdan, köyünden sürer. Zavallı kısrak, kışın dağda, belde başının çaresine bakacak ve çıplak doğayla savaşacak ömrü var olursa, bahara yılkıdan sağ dönebilirse o zaman ona da yeni bir iş düşünülecektir. Sert kışta kendi kaderine terk edilen kısrak, dağlarda köyün kendisi gibi kovulmuş diğer atlarıyla birlikte

LETÂİF-İ RİVÂYÂT ÖYKÜ ÖZETİ,KONUSU,KİŞİLER,MEKAN VE ZAMAN,İNCELEMESİ

LETÂİF-İ RİVÂYÂT ÖYKÜ ÖZETİ,KONUSU,KİŞİLER,MEKAN VE ZAMAN,İNCELEMESİ
LETÂİF-İ RİVÂYÂT
Ahmet Mithat Efendinin edebiyatımızdaki ilk öykü kitabı olan LETÂİF-İ RİVÂYÂT söylenegelen güzel hikayeler demektir.
Tanzimat sonrası Türk öykücülüğünün gelişiminde Ahmet Mithat Efendi'nin önemli yeri vardır. Geleneksel anlatıyla modern öykücülüğün birleşiminden doğan öyküleri, geleneksel öyküden modern öyküye ve hatta uzun öyküden romana geçiş döneminin ürünleridir.
Letâif-i Rivâyât serisinde Ahmet Mithat Efendi, Batı öyküsünden gelen bazı anlatım teknikleri, izlek ve konuları, geleneksel anlatı formuna bilinçli şekilde aşılamak ister.

UYARI; Ahmet Mithat Efendi estetiği, sanatı merkeze almak yerine öğretici ve yararlı olmayı tercih etmiş öncü bir sanatkârdır...

Yazar, halkının büyük çoğunluğunun cahil olduğu bir toplumda sanat değeri yüksek eser vermenin gereğine İnanmaz. Bu sebeple önce halka okuma zevkinin aşılanması gerektiği kanaatindedir. Sanat eseri yoluyla halka ahlak değerlerinin yüklenmesi, bazı davranış kalıplarının kazandırılması gerektiğini düşünür. Bu sebeple öyküyü bilgi aktarmada aracı olarak kullanır.

Ahmet Mithat Efendi, Letâif-i Rivâyât serisinde yer alan öykülerinde meddah tarzı anlatıma bağlı laubali bir üslup kurma yoluna gider. Amacı okuyucuları eğlendirmek, eğlendirirken de eğitmek ve bilgilendirmek olduğu için geniş halk kitlesini bu yolla öykülerinin dünyasına çekmeyi hedefler. Sanat endişesine, yapmacık söyleyişlere düşmez. Karşısında dinleyiciler varmış gibi, sohbet havasında bir ifade tarzı geliştirir. Okuyucularını karşısında bulan bu kıssahan, zaman zaman onlarla diyalog kurar, sorular sorar, şaka ve espriler yapar. Kimi zaman da, tıpkı meddah gibi, olay örgüsünün akışını keserek gerekli gördüğü bir konuda uzun uzun açıklamalarda bulunur, bilgiler aktarır. Verdiği bilgiler bir şekilde olay örgüsüyle ilişkilendirllir. Bu bilgiler ansiklopedist tavırla başka toplumların yaşama tarzları, gelenek ve görenekleri; İcatları ve buluşları içine alır.

Onun öykülerinin gözden kaçırılmaması gereken yanlarından biri de yerli hayatı ayrıntılarıyla konu edinmesidir.

Ahmet Mithat Efendi'nin Letâif-i Rivâyât serisinde yirmi beş kitap içerisinde otuz ayrı eser yer alır. Bunlar arasında 30-40 sayfalık uzun öyküden 200 sayfayı aşan kısa romana ve tiyatroya kadar değişik türlerde kalem ürünlerine rastlanır. Bu eserlerin içerisinde çeviri ve uyarlama olanlar önemli yer tutar. Sayısı on biri bulan çeviri ve uyarlamalar Batı edebiyatlarının Türk edebiyatını ne kadar geniş ölçüde beslediğini ve etkisi altına aldığını gösterir.

UYARI: Onun Letâif-i Rivâyât serisindeki öykülerini Suizan, Esâret, Gençlik, Teehhül, Gönül, Mihnetkeşân, Bir Gerçek Hikâye, Bahtiyarlık, Bir Fitnekâr, Nasip, Bekârlık Sultanlık mı Dedin?, Bir Tövbekar, Çifte İntikam, Esaret, Obur, Para, Kısmetinde Olanın Kaşığında Çıkar, Diplomalı Kız, Emanetçi Sıtkı, Cankurtaranlar, Ana Kız, Bîr Acibe-i Saydîye, İki Hud'ekâr olarak belirlemek mümkündür.

Letâif-i Rivâyât'taki öykülerinde Ahmet Mithat Efendi, değişik konulara yer verir. Evlilik ve aşk başta olmak üzere, kadın, kadının eğitimi, esaret, başkaları hakkında kötü düşüncelere sahip olmanın doğuracağı olumsuz sonuçlar, başkalarını dolandırma ve cezasını görme, alafrangalık, eski örf ve âdetler, eğlence, eğitim, namus, kölelik gibi farklı konular onun öykülerinde yer alır. Yazar, öykülerinde kendisini bir konuyla sınırlandırmaz. Merkeze aldığı konunun yanında ikinci, üçüncü dereceden başka konulara da yer verir. Bağlandığı sosyal fayda (toplumsal yarar) ilkesi çerçevesinde genellikle sosyal konuları ele alır. Halk arasında yaşayan yanlış inanışlara, gelenek ve göreneklere eleştirel bakış getirir.

NOT: Letâif-i Rivâyât serişinde evlilik; Gençlik, Teehhül, Gönül, Mihnetkeşân, Bir Fitnekâr, Nasip, Bekârlık Sultanlık mı Dedin?, Bir Tövbekar öykülerinde asıl konu durumundadır.
♦"Gençlik"te hayatı ve insanları pek tanımayan, gözü açılmamış birinin başlangıçta evliliğe karşı oluşu, sonra yaşadığı gülünç çapkınlığa bağlı olarak bir cariye ile evlendirilişi anlatılır.
♦"Teehhül"de ise Gençlik'te komik olarak ele aldığı evlilik konusunu bu defa dramatik şekilde işler.
♦"Gönül"de Avrupa'da sınıf farklarının kuvvetle yaşandığı bir dönemde halktan bir gençle asilzade sınıfından bir kızın birbirini sevmesi ve aralarındaki sınıf farkının getirdiği engellere baş kaldırarak evlenmeleri" anlatılır.
♦"Mihnetkeşân"da, eğlence hayatına düşkün birinin serbest yaşama tarzını değiştirerek evlenmesi işlenir.
♦"Bir Fitnekâr"da aşk ve evlilik entrikasıyla birlikte yürüyen dolandırıcılık ve soygun, bunun sonucunda kişinin yaptıklarının cezasını görmesi anlatılır.
♦"Nasip", insanının nasibi neyse onun dışına çıkamayacağı şeklindeki görüşü ispatlamak için yazılmıştır.
♦"Bekârlık Sultanlık mı Dedin?" de ve "Bir Tövbekâr"da evlilik konusu, alafrangalık ve bohem hayat tarzıyla birleştirilerek ele alınır.
♦"İki Huda'kâr"ın konusu yabancı bir eserden alınmıştır. Şehirdeki insanların davranışlarının yapmacıklığından ve şehir hayatının sıkıcılığından kaçan biri kız diğeri erkek iki kişinin bir kasabada karşılaşmaları, varlıklı ve soylu olmalarına rağmen yoksul insanlarmış gibi evlenmeleri anlatılır.
Letâif-i Rivâyât'taki öykülerde evlilikle birlikte sıkça ele alınan konulardan biri aşk'tır. Aşkın önemli yer tuttuğu öyküler Bir Gerçek Hikâye, Gönül, Gençlik, Bir Tövbekâr, Teehhül, Emanetçi Sıtkı'dır. Bu öykülerde aşk, romantiklerde olduğu gibi, yüce bir duygu şeklinde anlam kazanır.
♦Bir Gerçek Hikâye'de aşk ve evlilik konusu üzerine kurulur.
♦Emanetçi Sıtkı, bir aşk öyküsüdür. Yüz güzelliğinden ahlak güzelliğinin üstün olduğu tezi üzerine kurulur.
Letâif-i Rivâyât serisinde dikkate değer konulardan biri de ailedir. Gençlerin evlenmesi gerektiği tezine bağlanan yazar, bunun sonucu olarak aileye de öykülerinde önemli yer ayırır. Aile içi dayanışma ve yardımlaşma, bu öykülerdeki önemli sosyal mesajlardan birini oluşturur. Yazar, öykü kişilerini evlilik ve aile hayatı üzerine uzun uzun konuşturur. Böyle bir teknikle okuyucularının da evlilik üzerinde düşünmesini amaçlar.
Onun üzerinde durduğu konulardan biri de kadın'dır. Kadını genellikle namuslu ve yüksek değerlere bağlı bir varlık olarak ele alır. Bu tutumu onun ahlakçı anlayışı yanında modernist anlayışından da kaynaklanır. Genç kızların eğitimine ve evlilikte söz sahibi olmaları gerektiği düşüncesine özellikle vurgu yapar,
♦Diplomalı Kız öyküsü eğitimin önemini göstermek düşüncesini taşır.
♦Suizan'da kötü niyete bağlı yanlış anlama konu edinilir.
Letâif-i Rivâyât'ta yer alan konulardan biri de esaret (kölelik)tir. Yazar, daha sonra roman ve tiyatroda çokça işlenecek olan bu konuyu Esaret adlı öyküsünde ele alır. Esaret'te ikinci dereceden konu olarak aşk ve evlilik yer tutar.
***kölelik konusunu ilk kez işler, köleliği bireysel yönüyle işler.
Romantik özellikler taşıyan öyküde Kafkasya'dan kaçırılan, sonra satılan kız ve erkek çocuklar, olağanüstü karşılaşmalarla buluşan kardeşler, efendi ile cariye arasında tek taraflı aşk, kölelerin uzaklarda kalan memleketlerine özlem duymaları dile getirilir.
Gençlik'te arabada gördüğü bir kadına çeşitli işaretler yapan bir gencin bu hareketlerine karşılık alması, davet edildiği evde işaret ettiği kadının teyzesi çıkması üzerine içine düştüğü komik durum anlatılır.

Obur, doymak bilmeyen, fazla yemek yediği için alay konusu edilen bir kişinin öyküsüdür.
Para'da paranın önemi vurgulanmakla birlikte başkalarının biriktirdiği zenginlik üzerine oturan kişilerin bir gün bu parayı yok edebileceği düşüncesi işlenir. Kısmetinde Olanın Kaşığında Çıkar'ın konusu Fransa'da geçer. Yabancı kişilerden kurulu bir öyküdür.
NOT: Öykü tekniği ve konusu bakımından yenilik getirmez.
Çifte Intikam'ın da konusu Fransa'da geçer. Şaşırtıcı bir sonla bitmesinin dışında kurgusu ve anlatımı yönünden önemli bir özellik göstermez.
Cankurtaranlar, üç ayrı kişinin anlattığı üç farklı olay üzerine kurulur.
Bir Acibe-i Saydiye serinin zayıf kalan öyküsüdür. Öykü anlatmak yerine Afrika'nın coğrafi yapısı hakkında bilgi vermek için yazılmış izlenimi uyandırır.

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL KIRK YIL KİTAP ÖZETİ,KONUSU,TÜRÜ VE İNCELEMESİ

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL KIRK YIL KİTAP ÖZETİ,KONUSU,TÜRÜ VE İNCELEMESİ
KISA ÖZETİ :
Halit Ziya Uşaklıgil'in 'Kırk Yıl'ı, Türkiye edebiyatında anı türüne en iyi örneklerden biri. Kitap, sadece Uşaklıgil'in yetişme ve olgunluk dönemini değil, tanıklık ettiği II. Abdülhamid döneminin toplumsal yaşamını, başta Servet-i Fünun olmak üzere, dönemin kültür ve edebiyat çevrelerini ayrıntılı bir şekilde ve özgün bir üslupla gözler önüne seriyor. Dolayısıyla bu kitabın, en çok başvurulan ve kullanılan bir kaynak eser olması da boşuna değil. Kitap, yazarın çocukluğu, okul hayatı, iş hayatı, edebiyat dünyasına girişi, Servet-i Fünun yazı çevresinin kalemlerinden biri oluşu, Dolmabahçe Sarayı'nın Mabeyn Başkitabet Dairesi'ndeki görevi gibi, yaşamının ilk kırk yılındaki anılarını kapsıyor...

30 Eyl 2016

Ahmet Mithat Efendi tiyatro eserleri ve konuları

Ahmet Mithat Efendi tiyatro eserleri ve konuları
  • Yedi tiyatro eseri yazmıştır.
  • Yazdığı tiyatro eserleri sahnelenmeye uygundur.
  • Kültürü yayma amacındadır.
  • Sade dille yazmıştır.
Eserleri ve konuları:
Eyvah : Çok evliliği konusunu işler
Hükm-ü Dil : Asalet konusunu işler
Çengi yahut Daniş Çelebi : Aklını cinlerle bozmuş bir kişinin oyununu anlatır (batıl inançlar)
Çerkez Özdenler : Çerkezlerin aile hayatını ve bağımsızlığını işler
Açık Baş: Dört perdelik bir komedidir, yaş farkını anlatır.
Sivayuş: Tarihi oyundur, konusunu Şeyhname'den alır, dürüstlük ana fikri üzerinde durulmuştur.

29 Eyl 2016

KARARTMA GECELERİ ROMAN ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,TAHLİLİ

KARARTMA GECELERİ
YAZARI: RIFAT ILGAZ
TÜRÜ: ROMAN

KONUSU:  II. Dünya Savaşı sürecinde kitabı toplatılan öğretmen-şair Mustafa Ural'ın hikâyesini anlatır.

ESER HAKKINDA GENEL BİLGİ: Eser, İstanbul’un İkinci Dünya Savaşı zamanını ele almaktadır. Kentte baskın tehlikesine karşı geceler karartılmaktadır. Şehirde sağcı solcu davaları ve sıkıyönetim de baş göstermektedir . Karartma Geceleri romanının ana kahramanı olan Mustafa Ural, böyle bir dönemde yazdığı kitaplardan dolayı tutuklanan bir aydın olarak ele alınır. Biyografik özel­likler taşıyan yazarın bu romanında bir aydın kişinin fikirlerinden dolayı düştüğü sıkıntılı durumlar ve savaş dönemi İstanbul’unun siyasi, ekonomik or­tamı çarpıcı bir şekilde sunulmaktadır.

22 Eyl 2016

İSTANBUL'DA BİR ZÜRAFA KİTAP ÖZETİ ,KİŞİLER, YER VE ZAMAN , İNCELEMESİ

İSTANBUL'DA BİR ZÜRAFA KİTAP ÖZETİ ,KİŞİLER, YER VE ZAMAN , İNCELEMESİ

ÖZETİ: 
WWW.EDEBİYATFATİHİ.NET İNCELEDİ.

ARABA SEVDASI ÖZETİ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN (AYRINTILI İNCELEME)


Recaizade Mahmut Ekrem’in 1889 yılında yazılan fakat on yıl sonra yayınlanan eseri Araba Sevdası Türk Edebiyatının ilk realist örneğidir.

KONUSU:
Araba Sevdası, baş karakter Bihruz Bey’in Periveş Hanıma duyduğu sıradan bir aşk hikayesini anlatıyor görünse de daha çok, dönemin gerçeklerini yansıtmaktadır. zira batı etkisinin kendisini iyiden iyiye hissettirdiği II. Abdülhamit dönemi, toplumsal ve sosyal özellikleri ile ele alınmakta ve eleştirilmektedir.

ARABA SEVDASI ROMANININ ÖZETİ...
Bihruz Bey bir Osmanlı paşasının oğludur. Evde özel hocalardan yarım yamalak bir eğitim görmüştür. Alafrangalığa özenir, süsü, gösterişi sever. Şık giyinir. Şımarık, sorumsuz bir gençtir. Her fırsatta az buçuk bildiği Fransızcasıyla terziler, ayakkabıcılar ve garsonlarla konuşur. Böylece Batılı olduğunu sanır.

CEZMİ ROMAN ÖZETİ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,DEĞERLENDİRME (AYRINTILI TAHLİL)




KİTABIN ADI : CEZMİ
KİTABIN YAZARI : NAMIK KEMAL
YAYIN EVİ VE ADRESİ : İNKILAP YAYIN EVİ SİRKECİ İSTANBUL
BASIM YILI : 1999


1.KİTABIN KONUSU : Adil Giray’ın İran ile Osmanlı arasında yapılan savaştan sonra esir düşüp, orada Perihan, Şehriyar ve Cezmi ile olan ilişkilerini anlatmaktadır. Romandaki olaylar Sokullu Mehmet Paşa'nın zamanında , İstanbul’ da başlayarak, Azerbaycan’dan, İran’ da doğru gelişen serüvenler halinde sürüp gider ve Tebriz Sarayında sona erer. Romanda “Osmanlı-İran savaşları, Adil Giray-Perihan aşkı ve Şehriyar’ın yaptığı kötülükler” anlatılmaktadır. Romanda XVI. yüzyıl sonlarında Osmanlı ile İran arasında yapılan savaşlarda ortaya çıkan “cesaret, kahramanlık, vatanseverlik” duyguları belirgin bir şekilde öne çıkar.

İNTİBAH ROMAN ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN (AYRINTILI İNCELEME) YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLDİ...

İLK EDEBİ ROMANIMIZ

1.      ESERİN ADI                : İNTİBAH 
         A. YAZARI                 : NAMIK KEMAL
         B. BASKI YILI             : 1973
         C. SAHİFESİ                : 128
         D. BASILDIĞI MATBAA : SULHİ BARAN MATBAASI

       A.     ROMANIN ÖZETİ
     İyi yetiştirilmiş bir genç olan Ali Bey, İstanbul Çamlıca'da Mahpeyker adlı "kötü bir kadına" tutulur.Annesi Ali Beyi , bu kadından ayırmak için evine Dilaşup adlı cariyeyi alır.Terk edildiğini anlayan Mahpeyker, Ali Beyden öç almak ister.Mahpeyker, Dilaşup'a iftira atarak Ali Beyi öldürtmek ister.Dilaşup Ali Beyi ölümden kurtarır; ama kendisi ölür.Ali Bey de Mahpeyker'i öldürür ve hapse atılır.Ali Bey daha sonra hapisteyken ölür...

İntibah’ın Olay örgüsü:

  •  Babasının ölümü üzerine Ali Beyin bunalıma girmesi...
  •  Annesinin onu arkadaşlarıyla Çamlıca'ya göndermesi...
  • Ali Beyin Çamlıca'da Mahpeyker ile karşılaşması ve ona  aşık olması...
  • Ali Bey’in Mahpeyker’i görmek için her gün Çamlıcaya’ya gitmesi...
  • Mahpeyker'in nasıl bir kadın olduğunun anlatılması...
  • Ali Bey ve Mahpeyker’in gizli gizli buluşmaları...
  • Mahpeyker’in Ali Beyi ikna etmek için türlü yollar denemesi...
  • Mahpeyker’in Ali Beyden intikam alma planları yapması...
  3. MUHTEVA(içerik) BİLGİSİ
A.     ANA FİKİR :
           Karşılaştıkları olaylar hakkında derinlemesine değerlendirme yapmadan karar veren
   insanlar çoğu zaman yanlış yaparlar.Ve ne yazık ki bu karardan dönmeleri de çok zor
   olur.Genellikle son pişmanlık fayda vermez...
                      B. ALINACAK DERSLER :
·         Güvendiğimiz insanları iyi tanımamız lazımdır.
·         Sevdiğimiz insanları seçerken çok dikkatli olmalıyız.
·         Kalbimizin sesini dinlerken beynimizin de sesini dinlemeliyiz.
·         Aşık olunmaması gereken kişilere aşık olanların hayatları alt-üst olur.
·         Seçimlerimiz yaparken sonuçlarını göz önünde bulundurmalıyız.
·         Kaybedecek bir şeyi olmayanlar hiçbir şeyden korkmazlar.
·         Düşünerek karar vermeliyiz.
·         Bir anlık zevkler uğruna hayatımızı karartmamalıyız.

B.     OLAYIN KİŞİLERİ VE TAHLİLLERİ :
  ( 1 ) FİZİKİ TAHLİLİ


  •             ALİ BEY : Yirmi bir, yirmi iki yaşlarında yakışıklı bir delikanlıdır.Sarı benizli, kızların dikkatini çeken bir tiptir.Mahpeyker’in ona vurulmasının tek sebebi de onun bu karşı konulmaz çekiciliğidir.
  •             MAHPEYKER : Boyu posu gayet düzgün, siyahımsı samur saçlı, ince düz kaşlı   noktalı yeşil gözlü, çekme burunlu, ufacık ağızlı, kor dudaklı bir kadındır.
  •             ATIF BEY :Aşağı yukarı Ali Bey’le aynı yaştadır.Zarif biri olan Atıf Bey terbiyeli olduğu kadar düzgün giyimli ve bakımlı bir adamdır.
  •             MESUT BEY : Ellili yaşlarda olan Mesut Efendinin şakaklarına aklar düşmüş, yüzünde   çizgiler belirginleşmiştir.Terbiyesini dış görünüşüyle açığa çıkarır.
  •            FATMA HANIM : Ali Bey’in annesi olan Fatma Hanım, özellikle kocasının ölümünden  sonra iyice yaşlanmıştır.Ölmeden önce oğlunun mürüvvetini görmek ister.
  •            ABDULLAH EFENDİ: Çok zengin olan Abdullah Efendi, Suriyeli bir Arap’tır.Yaşı   yetmişi geçtiği halde kadın, kız peşinde koşmaktan kendini alamaz.Yüzüne bakılamayacak kadar suratsız, çirkin bir adamdır.Yüzü çiçek bozuğundan delik deşik, rengi zenci hurması denilecek derecede koyu esmerdir.Alt  kısmı frengiden dökülmüş çentik,yarım burnu ;fırça yüzü görmemiş çürük dişleri; uyuz hayvan tüyü kadar seyrek bıyık ve sakalı, yüzünün korkunçluğunu bir kat daha arttırmaktadır.
  •           DİLAŞUB : Vücudunun tüm güzellikleriyle tam bir melektir.Güzelliğiyle Ali Beyi  etkileyen Dilaşub,saçları sırma gibi sarı; alnı duru ve beyaz; tatlı mavi gözleri ve gülpembe  yanaklarıyla çok çekicidir.
                     ( 2 ) RUHSAL TAHLİLLER
           ALİ BEY : Vatanımızın kültür merkezi olan İstanbul’da büyümüş, özel öğretmenlerden ders almış, çok muhteşem şekilde öğrenim görmüştür.O kadar ki;daha on yaşına bastığı zaman birkaç yabancı dil öğrenmişti.Ali Beyin terbiyesine ve davranışlarına bakanlar kendisini adeta bir melek zannederlerdi.Fakat Ali fazlaca sinirli ve kanı oynak birisiydi.Bunun neticesi olan hiddetini, aldığı terbiye ve gördüğü şefkatli muameleler sayesinde, herhangi bir şeye karşı lüzumundan fazla, adeta esirlik derecesinde düşkünlüğü hemen her halinden anlaşılırdı.Her neye merak sarsa, bütün işlerini bir yana bırakır, dünyayı unutur, sadece onunla meşgul olurdu.Bir şeyi arzu eder de gerçekleştirmesinde küçük bir engele rastlasa arzusu ne kadar önemli olursa olsun, onu gerçekleştirmek için en büyük fedakarlıktan çekinmezdi.Hatta ufak bir emeline ulaşamayınca günlerce hastalanır; geceleri gizli gizli  ağlardı.
           MAHPEYKER : Terbiye ve ahlak bakımından Ali Beyin tamamen zıddıydı.Alçak ve
   namussuz bir aileden yetişmiş; daha on dört, on beş yaşına gelmeden rezaletin her çeşidiniöğrenmişti.Biraz okuyup yazma öğrendiği ve hemen bütün şahitlerini İstanbul’un tanınmış "kötü kadınlarıyla"  geçirdiği için şeytani zekası çok gelişmişti.İstediği adamı elde edip ona keyfinin istediği şekilde tahakküm ederdi.Son derece şehvet düşkünü olduğu için hoşlandığı erkekleri bin cilveyle hükmü altında tutmak ister ve bunu daima ustalıkla becerirdi.Yakışıklı erkekleri gerçekten severdi; fakat yılan bir adama nasıl sarılırsa bu da öyle sarılmak isterdi.Ve o erkeğin yalnız kendisine ait olmasını isterdi.
           ATIF BEY : Ali Beyin iş arkadaşı olan Atıf Bey en az Ali Bey kadar terbiyeli ve
   karakterli bir insandır.Kısa zamanda ALİ Bey ile arkadaş ve sırdaş  
   olmuştur.Fikirleri ve nasihatlarıyla Ali Beye yardımcı olmaya çalışmaktadır.
          MESUT BEY : Atıf Bey’in dayısı olan Mesut Bey İstanbul’un her köşesine sokularak
   çeşitli olayların içinde yoğrulmuş, dünyanın kaç bucak olduğunu anlamış, tecrübeli bir
   adamdır.Kötülerin düşmanı iyilerin dostudur.
           FATMA HANIM : Oğlunu gayet terbiyeli ve olgun şekilde yetiştirmeye dikkat
   ederdi.Oğlunun başına gelebilecek en ufak kötülük onu mahvederdi.Özellikle Mahpeyker’eaşık olduktan sonra oğlunun geleceğinden şüphe eder olmuştu.Asıl isteği ölmeden önce  hayırlısıyla oğlunun mürüvvetini görmekti.
           ABDULLAH EFENDİ : Suriye’nin en alçak, en ahlaksız adamlarından biriydi.Ortak
   olduğu tüccarları batırarak çok para kazanmış, bin bir hile ve düzenbazlıkla servetini kat kat arttırmıştı.Mahpeyker’le tanıştıktan sonra ona büyük bir ilgi duymuştur.
           DİLAŞUB : Bir cariye olarak Ali Beyin evine girmiştir.Ali Bey’le evlendikten sonra
   iftiraya uğraması sonucu satılmış ve Mahpeyker’in eline düştükten sonra bin bir sıkıntı ve
   işkenceye göğüs germiştir.Aslında Ali Beyi gönülden sevmektedir.

                       ( 3 ) SOSYAL TAHLİLLERİ

           ALİ BEY :Babı-Ali’ de katiplik yapan Ali Bey,  özellikle babasının ünüyle tanınmış terbiyeli  ve dürüst biridir.Zor duruma düştüğünde babasından kalan mirası sayesinde geçinebilmiştir.
           MAHPEYKER : Tam anlamıyla bir "kötü kadın"dır..Aklı fikri
   beğendiği erkeklerle birlikte olmaktır.
           ATIF BEY : İstanbul’un ileri gelen ailelerinden birinin çocuğu olarak yetişmiştir.
   Eğitimini tamamladıktan sonra Bab-ı Ali’de katiplik yapmaya başlamıştır.
           MESUT BEY : Olgun ve terbiyeli karakteriyle, çeşitli yönleriyle tanınmış, güvenilir bir insandır.Gayet tecrübeli olan Mesut Bey İstanbul’u, özellikle de Çamlıca’yı tüm yönleriyle bilmektedir.
           ABDULLAH EFENDİ : Aşırı derecede zengin, bir o kadar da şerefsiz ve namussuzdur.Mısır’la yaptığı ticaret işleri sayesinde çok para kazanan Abdullah Efendinin yapamayacağı şerefsizlik ve adilik yoktur.Ondan her türlü kötülük beklenebilir.
  OLAYIN GEÇTİĞİ MEKANLAR:
   Tabiat veya gezinti yeri olarak adlandırabileceğimiz Çamlıca bir dış mekân örneğidir.
Romanda dış dünyayı temsil eden en önemli mekân ise olayların başladığı ve gerçekleştiği yer olan Çamlıca’dır.
   Bilindiği üzere Tanzimat dönemi yazarlarını romanı kurgularken zorlayan durumlardan biri kadın ile erkeği bir araya getirmenin yarattığı güçlüktür. Bunun için ortak
bir bağa veya mekâna ihtiyaç duyulmakta bu sebeple çoğu kez efendi-köle veya akrabalar
arasındaki ilişkilerden yola çıkılmaktadır. Bu anlamda Çamlıca vb. mesire yerleri kadın ve
erkeğin rahatça görüştüğü bir yer olmasa da bir araya gelebildiği bir mekân olması
bakımından önemlidir. Dolayısıyla bir sosyalleşme aracı olan benzeri yerler romanı
kurgularken yazarlar için mekân olmanın ötesinde kurtarıcı bir işlev yüklenirler. 
   Çamlıca bu anlamda romanda hayatî bir göreve sahiptir. Mahpeyker ile Ali Beyin karşılaşmaları,tanışmaları, Mahpeyker’in gerçek kimliğinin ortaya çıkması ve ilk tartışmaları hep bumekânda ve bu mekân sayesinde gerçekleşir. Romanda mekân,  olayların gerçekleştiği yer olmanın dışında olayları tetikleyen veya olayların gidişatını belirleyen önemli bir unsurdur.
   Örneğin, Mahpeyker’in gerçek kimliğinin ortaya çıkışında veya Dilâşup ile ilgili
dedikoduların Ali Bey’e iletilip genç kadının gözden düşürülmesinde mekân böyle bir işlev
yüklenir. Dolayısıyla Çamlıca yazar için önemli bir yardımcı, roman içinse önemli bir
kahramandır. Ali Bey açısından ise hem birleştirici hem engelleyicidir.
   Yazar, olayların gelişiminde önemli bir işlev yüklenecek olan bu kahramanı bir an
önce okuyucusuna tanıştırmanın telaşıyla romana Çamlıca’yla veya mekân tasviriyle başlar.
Mekânın bu şekilde kullanımı Çamlıca açısından bir çeşit erken anlatımdır. Başka bir deyişle
yazar, Çamlıca’nın önemini bize baştan hissettirir. Ayrıca yukarıda da belirtildiği üzere Ali
Bey dış dünyayla teması sınırlı olan bir gençtir. O da tıpkı Çamlıca tepesi gibi şehre
dolayısıyla hayata dışardan, uzaktan bakmaktadır. Bu haliyle Çamlıca, Ali Bey’in hayatın
dışındalığının veya tecrübesizliğinin de ifadesidir.
     Çamlıca, Tanzimat nesliyle özdeşleştirilerek yüceltilmektedir. Oysa ki Çamlıca romanda bunun tam tersi bir anlama sahiptir. Mekân her ne kadar “firdevs-i a’lânın yere inmiş bir kıt’ası” (Namık Kemal, 2000, s.7)  yani cennetten bir parçaymış gibi tasvir edilse, önemli olayların gerçekleşmesine sebep olan ve aynı zamanda onlara mekân olan bir yer olsa da aslında yazarın gözünde olumsuz bir anlama sahiptir. Çünkü tüm kötülüklerin başlangıç yeri ve sebebi Çamlıca veya onun gerisinde yatan batılı zihniyettir. Yine aslında tüm kötülüklerin sebebi olan Ali Bey de Felatun Bey ve Bihruz’da olduğu kadar vurgulu ifade edilmese de Batılılaşmış bir züppedir. Tüm budalalıklarıyla babasının kendisine emanet etmiş olduğu yuvayı veya evi yok etmiştir.
İKİNCİ MEKAN EV
Romanda evin tasviri yapılmamakla birlikte eve ait unsurlar zaman zaman Ali Beyin
eve girip çıkışı sırasında isim olarak anılır. Sadece adları anılan bu kısım veya unsurlar
sırasıyla evin bahçesi, kapısı, üst kata çıkmaya yarayan merdiven Ali Beyin odasının kapısı
ve Ali Beyin yatağıdır. Anlaşılacağı üzere bunlar Ali Bey’in eve girişi çıkışı sırasında takip
ettiği güzergah boyunca adları zorunlu olarak anılan unsurlardır.
                     
 ( 4 ) YAZAR HAKKINDA BİLGİ
                  

Felatun Bey'le Rakım Efendi Romanı (özeti,olay örgüsü,kişiler,yer ve zaman)AYRINTILI TAHLİL


Felatun Bey ile Rakım Efendi (1875)
(Ahmet Mithat Efendi)
 

1 Eyl 2016

MUSAHİPZADE CELAL, YEDEKÇİ OYUN,KONUSU,ÖZETİ


MUSAHİPZADE CELAL-YEDEKÇİ OYUN ÖZETİ


25 Haz 2016

YEŞİL GECE ROMANIN ÖZETİ, İNCELEMESİ


YEŞİL GECE ROMANIN ÖZETİ, İNCELENMESİ
www.edebiyatfatihi.net

19 Haz 2016

TÜRKÇENİN SIRLARI,ÖZETİ,KONUSU,ANLATILANLAR,ANA DÜŞÜNCESİ...

Ülkemizin önemli edebiyat tarihçilerinden araştırmacı-yazar Nihat Sami Banarlı , Türkçenin Sırları adlı kitabında , samîmî bir Türkçe sevgisini ve Türkçeyle yapılan yılların çalışmalarını ortaya koymuştur.
Banarlı bu eserinde Türkçemizin nasıl yanlış kullanıldığını , hangi ideolojik çevreler tarafından nasıl yıpratılmak istendiğini enfes üslubuyla okuyucuya aktarmıştır.
Türkçemizin bu denli zenginliği ve güzelliği ve bizim bu fevkâlâdelik karşısındaki âciz kullanımlarımız bu kitapta bir tokat gibi yüzümüze çarpmıştır. Tokat her ne kadar çok yumuşak ve akıcı bir dilde atılmış olsa da tesiri inanın çok yüksek olmuştur.

BİR DİL KONFERANSI
Nihat Sâmi Banarlı, kitabın bu bölümünde bir Osmanlı diplomatının başından geçen bir hâdîse ile başlıyor. Diplomatımızın katıldığı bir mecliste zamanın en güçlü devleti sorulunca diplomatımız tarafından verilen cevap Osmanlı İmparatorluğu oluyor. Bu cevaba çok şaşıran ve sorunun sâhibi olan diplomata Osmanlı diplomatı şu zekâ dolu cevabı veriyor: Siz dışarıdan biz içeriden yıkmaya çalıştığımız halde o hâlâ ayakta duruyor.
Diplomatımız Fuad Paşa’nın bu hoş cevabı bize bir gerçeği hatırlatıyor. Çünkü ülkeyi hem dıştan hem de içten yıkmak isteyenler Avrupalı devletlerdir.
Bu fâliyetler bu gün hâlâ devam etmektedir.

15 May 2016

YENİŞEHİR'DE BİR ÖĞLE VAKTİ ,SEVGİ SOYSAL ROMANI,KONUSU VE HAKKINDA İLGİNÇ BİLGİLER


Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, SEVGİ SOYSAL'ın 1973 yılında yayımladığı romanıdır. Kimi eleştirmenlerce yazarın başyapıtı olarak değerlendirilen ve yazarın üçüncü romanı olan eser, 1974 Orhan Kemal Roman Armağanı'nı almıştır.

ÖLMEYE YATMAK ADALET AĞAOĞLU,KONUSU VE KISA BİLGİ


ÖLMEYE YATMAK ADLI ROMAN ADALET AĞAOĞLU'NUN İLK  ROMANIDIR...
Ölmeye Yatmak'ta "cinsellik", Cumhuriyet'le birlikte ilkokullardaki müsamerelerin bir parçası olmaya başlayan kızlı erkekli gösterilerden, genç yaşta yapılan evliliklere, monoton birlikteliklerden evli insanların kurduğu gizli ilişkilere pek çok farklı düzlemde, toplumsal baskılar karşısındaki konumu ile ele alınıyor.

11 May 2016

HER GECE BODRUM KİMİN ESERİ, TÜRÜ ,KONUSU VE ÖZETİ


HER GECE BODRUM ADLI ROMAN SELİM İLERİ'NİNDİR...SELİM İLERİ , “Her Gece Bodrum” romanıyla büyük başarı kazandı. İç konuşma tekniğini kullandığı bu romanda, toplumsal kargaşa içinde bunalıma düşen aydınların arayışlarını ve çıkmazlarını ele aldı.