- Babasının ölümü üzerine Ali Beyin bunalıma girmesi...
- Annesinin onu arkadaşlarıyla Çamlıca'ya göndermesi...
- Ali Beyin Çamlıca'da Mahpeyker ile karşılaşması ve ona aşık olması...
- Ali Bey’in Mahpeyker’i görmek için her gün Çamlıcaya’ya gitmesi...
- Mahpeyker'in nasıl bir kadın olduğunun anlatılması...
- Ali Bey ve Mahpeyker’in gizli gizli buluşmaları...
- Mahpeyker’in Ali Beyi ikna etmek için türlü yollar denemesi...
- Mahpeyker’in Ali Beyden intikam alma planları yapması...
3. MUHTEVA(içerik) BİLGİSİ
A.
ANA FİKİR :
Karşılaştıkları olaylar hakkında
derinlemesine değerlendirme yapmadan karar veren
insanlar çoğu zaman yanlış yaparlar.Ve ne
yazık ki bu karardan dönmeleri de çok zor
olur.Genellikle son pişmanlık fayda vermez...
B. ALINACAK DERSLER :
·
Güvendiğimiz insanları iyi tanımamız lazımdır.
·
Sevdiğimiz insanları seçerken çok dikkatli olmalıyız.
·
Kalbimizin sesini dinlerken beynimizin de sesini dinlemeliyiz.
·
Aşık olunmaması gereken kişilere aşık olanların hayatları alt-üst olur.
·
Seçimlerimiz yaparken sonuçlarını göz önünde bulundurmalıyız.
·
Kaybedecek bir şeyi olmayanlar hiçbir şeyden korkmazlar.
·
Düşünerek karar vermeliyiz.
·
Bir anlık zevkler uğruna hayatımızı karartmamalıyız.
B.
OLAYIN KİŞİLERİ VE
TAHLİLLERİ :
( 1 ) FİZİKİ TAHLİLİ
- ALİ BEY : Yirmi bir, yirmi iki
yaşlarında yakışıklı bir delikanlıdır.Sarı benizli, kızların dikkatini çeken bir tiptir.Mahpeyker’in ona vurulmasının tek sebebi de onun bu karşı konulmaz çekiciliğidir.
- MAHPEYKER : Boyu posu gayet düzgün,
siyahımsı samur saçlı, ince düz kaşlı noktalı yeşil gözlü, çekme burunlu, ufacık
ağızlı, kor dudaklı bir kadındır.
- ATIF BEY :Aşağı yukarı Ali
Bey’le aynı yaştadır.Zarif biri olan Atıf Bey terbiyeli olduğu kadar düzgün giyimli ve bakımlı bir adamdır.
- MESUT BEY : Ellili yaşlarda olan Mesut
Efendinin şakaklarına aklar düşmüş, yüzünde çizgiler belirginleşmiştir.Terbiyesini dış
görünüşüyle açığa çıkarır.
- FATMA HANIM : Ali Bey’in annesi olan Fatma
Hanım, özellikle kocasının ölümünden sonra iyice yaşlanmıştır.Ölmeden önce
oğlunun mürüvvetini görmek ister.
- ABDULLAH EFENDİ: Çok zengin olan Abdullah
Efendi, Suriyeli bir Arap’tır.Yaşı yetmişi geçtiği halde kadın, kız peşinde
koşmaktan kendini alamaz.Yüzüne bakılamayacak kadar suratsız, çirkin bir adamdır.Yüzü
çiçek bozuğundan delik deşik, rengi zenci hurması denilecek derecede koyu esmerdir.Alt kısmı frengiden dökülmüş çentik,yarım
burnu ;fırça yüzü görmemiş çürük dişleri; uyuz hayvan tüyü kadar seyrek bıyık ve sakalı, yüzünün
korkunçluğunu bir kat daha arttırmaktadır.
- DİLAŞUB : Vücudunun tüm
güzellikleriyle tam bir melektir.Güzelliğiyle Ali Beyi etkileyen Dilaşub,saçları sırma gibi sarı; alnı duru
ve beyaz; tatlı mavi gözleri ve gülpembe yanaklarıyla çok çekicidir.
( 2 ) RUHSAL TAHLİLLER
ALİ BEY : Vatanımızın kültür merkezi
olan İstanbul’da büyümüş, özel öğretmenlerden ders almış, çok muhteşem şekilde öğrenim
görmüştür.O kadar ki;daha on yaşına bastığı zaman birkaç yabancı dil öğrenmişti.Ali
Beyin terbiyesine ve davranışlarına bakanlar kendisini adeta bir melek
zannederlerdi.Fakat Ali fazlaca sinirli ve kanı oynak birisiydi.Bunun neticesi olan hiddetini, aldığı terbiye ve
gördüğü şefkatli muameleler sayesinde, herhangi bir şeye karşı lüzumundan fazla, adeta esirlik
derecesinde düşkünlüğü hemen her halinden anlaşılırdı.Her neye merak sarsa, bütün
işlerini bir yana bırakır, dünyayı unutur, sadece onunla meşgul olurdu.Bir şeyi arzu eder de
gerçekleştirmesinde küçük bir engele rastlasa arzusu ne kadar önemli olursa olsun, onu
gerçekleştirmek için en büyük fedakarlıktan çekinmezdi.Hatta ufak bir emeline
ulaşamayınca günlerce hastalanır; geceleri gizli gizli ağlardı.
MAHPEYKER : Terbiye ve ahlak bakımından
Ali Beyin tamamen zıddıydı.Alçak ve
namussuz bir aileden yetişmiş; daha on dört,
on beş yaşına gelmeden rezaletin her çeşidiniöğrenmişti.Biraz okuyup yazma öğrendiği ve
hemen bütün şahitlerini İstanbul’un tanınmış "kötü kadınlarıyla" geçirdiği için şeytani zekası
çok gelişmişti.İstediği adamı elde edip ona keyfinin istediği şekilde tahakküm ederdi.Son derece
şehvet düşkünü olduğu için hoşlandığı erkekleri bin cilveyle hükmü altında tutmak ister ve
bunu daima ustalıkla becerirdi.Yakışıklı erkekleri gerçekten severdi; fakat yılan bir adama nasıl
sarılırsa bu da öyle sarılmak isterdi.Ve o erkeğin yalnız kendisine ait olmasını
isterdi.
ATIF BEY : Ali Beyin iş arkadaşı olan
Atıf Bey en az Ali Bey kadar terbiyeli ve
karakterli bir insandır.Kısa zamanda ALİ Bey
ile arkadaş ve sırdaş
olmuştur.Fikirleri ve nasihatlarıyla Ali
Beye yardımcı olmaya çalışmaktadır.
MESUT BEY : Atıf Bey’in dayısı olan
Mesut Bey İstanbul’un her köşesine sokularak
çeşitli olayların içinde yoğrulmuş, dünyanın
kaç bucak olduğunu anlamış, tecrübeli bir
adamdır.Kötülerin düşmanı iyilerin dostudur.
FATMA HANIM : Oğlunu gayet terbiyeli ve
olgun şekilde yetiştirmeye dikkat
ederdi.Oğlunun başına gelebilecek en ufak
kötülük onu mahvederdi.Özellikle Mahpeyker’eaşık olduktan sonra oğlunun geleceğinden
şüphe eder olmuştu.Asıl isteği ölmeden önce hayırlısıyla oğlunun mürüvvetini görmekti.
ABDULLAH EFENDİ : Suriye’nin en alçak, en
ahlaksız adamlarından biriydi.Ortak
olduğu tüccarları batırarak çok para
kazanmış, bin bir hile ve düzenbazlıkla servetini kat kat arttırmıştı.Mahpeyker’le tanıştıktan sonra
ona büyük bir ilgi duymuştur.
DİLAŞUB : Bir cariye olarak Ali Beyin
evine girmiştir.Ali Bey’le evlendikten sonra
iftiraya uğraması sonucu satılmış ve
Mahpeyker’in eline düştükten sonra bin bir sıkıntı ve
işkenceye göğüs germiştir.Aslında Ali Beyi
gönülden sevmektedir.
( 3 ) SOSYAL TAHLİLLERİ
ALİ BEY :Babı-Ali’ de katiplik yapan
Ali Bey, özellikle babasının ünüyle tanınmış terbiyeli ve dürüst biridir.Zor duruma düştüğünde
babasından kalan mirası sayesinde geçinebilmiştir.
MAHPEYKER : Tam anlamıyla bir "kötü kadın"dır..Aklı fikri
beğendiği erkeklerle birlikte olmaktır.
ATIF BEY : İstanbul’un ileri gelen
ailelerinden birinin çocuğu olarak yetişmiştir.
Eğitimini tamamladıktan sonra Bab-ı Ali’de
katiplik yapmaya başlamıştır.
MESUT BEY : Olgun ve terbiyeli
karakteriyle, çeşitli yönleriyle tanınmış, güvenilir bir insandır.Gayet tecrübeli olan Mesut Bey
İstanbul’u, özellikle de Çamlıca’yı tüm yönleriyle bilmektedir.
ABDULLAH EFENDİ : Aşırı derecede zengin, bir o
kadar da şerefsiz ve namussuzdur.Mısır’la yaptığı ticaret işleri sayesinde
çok para kazanan Abdullah Efendinin yapamayacağı şerefsizlik ve adilik yoktur.Ondan her türlü
kötülük beklenebilir.
OLAYIN GEÇTİĞİ MEKANLAR:
Tabiat veya gezinti yeri olarak adlandırabileceğimiz Çamlıca
bir dış mekân örneğidir.
Romanda dış dünyayı temsil eden en önemli mekân ise
olayların başladığı ve gerçekleştiği yer olan Çamlıca’dır.
Bilindiği üzere Tanzimat dönemi yazarlarını romanı kurgularken
zorlayan durumlardan biri kadın ile erkeği bir araya getirmenin yarattığı
güçlüktür. Bunun için ortak
bir bağa veya mekâna ihtiyaç duyulmakta bu sebeple çoğu kez
efendi-köle veya akrabalar
arasındaki ilişkilerden yola çıkılmaktadır. Bu anlamda
Çamlıca vb. mesire yerleri kadın ve
erkeğin rahatça görüştüğü bir yer olmasa da bir araya
gelebildiği bir mekân olması
bakımından önemlidir. Dolayısıyla bir sosyalleşme aracı olan
benzeri yerler romanı
kurgularken yazarlar için mekân olmanın ötesinde kurtarıcı
bir işlev yüklenirler.
Çamlıca bu anlamda romanda hayatî bir göreve sahiptir. Mahpeyker ile
Ali Beyin karşılaşmaları,tanışmaları, Mahpeyker’in gerçek kimliğinin ortaya çıkması
ve ilk tartışmaları hep bumekânda ve bu mekân sayesinde gerçekleşir. Romanda
mekân, olayların gerçekleştiği yer olmanın dışında olayları tetikleyen veya olayların
gidişatını belirleyen önemli bir unsurdur.
Örneğin, Mahpeyker’in gerçek kimliğinin ortaya çıkışında
veya Dilâşup ile ilgili
dedikoduların Ali Bey’e iletilip genç kadının gözden
düşürülmesinde mekân böyle bir işlev
yüklenir. Dolayısıyla Çamlıca yazar için önemli bir
yardımcı, roman içinse önemli bir
kahramandır. Ali Bey açısından ise hem birleştirici hem
engelleyicidir.
Yazar, olayların gelişiminde önemli bir işlev yüklenecek
olan bu kahramanı bir an
önce okuyucusuna tanıştırmanın telaşıyla romana Çamlıca’yla
veya mekân tasviriyle başlar.
Mekânın bu şekilde kullanımı Çamlıca açısından bir çeşit
erken anlatımdır. Başka bir deyişle
yazar, Çamlıca’nın önemini bize baştan hissettirir. Ayrıca
yukarıda da belirtildiği üzere Ali
Bey dış dünyayla teması sınırlı olan bir gençtir. O da tıpkı
Çamlıca tepesi gibi şehre
dolayısıyla hayata dışardan, uzaktan bakmaktadır. Bu haliyle
Çamlıca, Ali Bey’in hayatın
dışındalığının veya tecrübesizliğinin de ifadesidir.
Çamlıca, Tanzimat nesliyle özdeşleştirilerek
yüceltilmektedir. Oysa ki Çamlıca romanda bunun tam tersi bir anlama sahiptir.
Mekân her ne kadar “firdevs-i a’lânın yere inmiş bir kıt’ası” (Namık Kemal,
2000, s.7) yani cennetten bir parçaymış
gibi tasvir edilse, önemli olayların gerçekleşmesine sebep olan ve aynı zamanda
onlara mekân olan bir yer olsa da aslında yazarın gözünde olumsuz bir anlama
sahiptir. Çünkü tüm kötülüklerin başlangıç yeri ve sebebi Çamlıca veya onun
gerisinde yatan batılı zihniyettir. Yine aslında tüm kötülüklerin sebebi olan
Ali Bey de Felatun Bey ve Bihruz’da olduğu kadar vurgulu ifade edilmese de Batılılaşmış bir züppedir. Tüm budalalıklarıyla babasının kendisine emanet
etmiş olduğu yuvayı veya evi yok etmiştir.
İKİNCİ MEKAN EV
Romanda evin tasviri yapılmamakla birlikte eve ait unsurlar
zaman zaman Ali Beyin
eve girip çıkışı sırasında isim olarak anılır. Sadece adları
anılan bu kısım veya unsurlar
sırasıyla evin bahçesi, kapısı, üst kata çıkmaya yarayan
merdiven Ali Beyin odasının kapısı
ve Ali Beyin yatağıdır. Anlaşılacağı üzere bunlar Ali
Bey’in eve girişi çıkışı sırasında takip
ettiği güzergah boyunca adları zorunlu olarak anılan
unsurlardır.
( 4 ) YAZAR HAKKINDA
BİLGİ