KONUSU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KONUSU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Eki 2016

NİBELUNGEN DESTANININ ÖZETİ,KONUSU,OLAY ÖRGÜSÜ,YER VE ZAMAN (İNCELEMESİ)

NİBELUNGEN DESTANININ ÖZETİ,KONUSU,OLAY ÖRGÜSÜ,YER VE ZAMAN (İNCELEMESİ)

Bu yazımızda Almanların ünlü destanı Nibelungen hakkında bilgi bulabilirsiniz...
Nibelungen Destanı
Ren Nehri ile ilgili destanların en tanınmışı kuşkusuz Nibelungen Destanı’dır. Destan Ren Nehri kıyısında , eski Worms şehri civarında geçer.

Destanın en eski şekli elimize on üçüncü yüzyıldan kalma bir el yazması ile ulaşmıştır. Ancak daha önceki dönemlerde söylenen Latince baladlarda içinden bölümlerin olduğu düşünülebilinir.


Pagan inançları destan içinde sık yer almaktadır. Fakat aynı zamanda , Hristiyan inançları ve törenleri de destanda bulunmaktadır. Bunun yanında kral-senyör-vasal ilişkisi de destanın Orta Çağ’a ait izler taşıdığını göstermektedir.


Nibelungen Destanı Orta Çağ boyunca çok popüler olduğu için , anlatıcıların, destanın içine , anlatıldığı dönemin zevkine uygun motifler katmaları büyük olasılıktır.



Destanın bugünkü hali ile , on ikinci yüzyıl sonlarında tamamlandığı düşünülmektedir. Destan içinde bir çok anakronizm barındırmaktadır. Örneğin Dietrich bir antik çağ kahramanıdır . Bu destanda bulunma nedeni büyük olasılıkla kimsenin yenemediği Hagen’i yenip hapse atmak içindir.


Destanın günümüze ulaşmış bir çok versiyonu vardır. Hepsinde konu aynı olmakla birlikte aralarında farklılıklar da vardır.


Destanın Konusu


Destan , ‘çok eski zamanlarda’ , Niederland’da geçer. O zamanlar güçlü kral Siegmund’un krallık zamanına denk gelmektedir. Kraliçe ise güzel Siegelinde’dir.


Destanın en önemli kahramanı Siegmund ve Siegelinde’nin oğulları Siegfried’dir. Siegfried daha genç yaşlarında , maceralara atılmak için , babasının şatosunu terk ederek yollara düşer. Kılıcı olmadığı için elinde bir sopa ile köyleri kentleri dolaşır durur.


Siegfried bir gün bir demirciye rastlar ve kılıç sahibi olabilmek için onun yanında çalışmak istediğini söyler. Mimir adındaki demirci bu teklifi kabul ederek ona yatacak yer ve yiyecek verir. Ertesi gün de yeni çırağının bu işi yapıp yapamayacağını sınamak için onu ocağın başına götürür ve eline en ağır çekici verir. Siegfried bununla öyle bir vurur ki , örs toprağa gömülür , demir parçaları etrafa saçılır. Buna kızan Mimir Siegfried’i kulağından tutunca , Siegfried dayanamaz ve onu yere fırlatır.


Bu yeni çırağından nasıl kurtulacağını bilemeyen Mimir yeni bir yol denemeye karar verir. Siegfried’i çağırır ve ondan, ormanın öteki ucundaki kömürcüden kömür getirmesini ister. Bunu söylerken yolu üzerindeki ejderhanın Siegfried’i öldüreceğini ummaktadır.


Siegfried kendine yaptığı kılıcı alır ve yola koyulur . Tam kayalığın önünden geçerken ejderha saldırır. Siegfried bu saldırıdan çevikliği sayesinde kurtulur ve önüne ilk gelen ağacı sökerek canavarın kafasına fırlatır. Ağacı kökleri canavarı sarınca , bundan yararlanan Siegfried diğer ağaçları da onun üzerine fırlatır. Daha sonra bunları tutuşturarak ejderhayı yakar.


Ejderha yanarken bedeninden bir yağ akmaya başlar. Bu akan yağ dereciğine parmağını sokan Siegfried parmağının ‘boynuz’ gibi sertleştiğini görür. Bunun üzerine üstündekileri çıkartarak bu yağ ile bütün vücudunu yıkar. Siegfried bu işi yaparken bir ıhlamur ağacı altında durmaktadır ve ağaçtan bir yaprak sırtına , iki omzunun arasına düşerek oranın bu yağ ile yıkanmasını engeller. İşte bu yaprağın dışında kalan hiç bir yere silah işlemeyecektir , fakat Siegfried’in vücudunun da yara alabileceği tek yer burası olacaktır.


Kömürcünün yanına varan Siegfried , ona , Mimir ve arkadaşlarının daha önce sözünü ettikleri , ağızından ateşler saçan ve üzeri pullarla kaplı olan ejderhayı sorar. Kömürcü canavarın nerede olduğunu gösterir.


Artık Siegfried’i başka bir macera beklemektedir. Zorlu bir yolculuktan sonra , Siegfried ejderhanın bulunduğu Nibelungen ülkesine varır. Burada Schilbung ve Niblung adında iki kral hüküm sürmektedir. Bu iki kral ve onlara bağlı savaşçılar , çok büyük bir hazineyi de beklemektedirler.


Siegfried , şehrin girişine geldiğinde ejderha ile karşılaşır. Dövüşmeye başlarlar. Ejderha ağızından ateşler çıkartarak Siegfried’e saldırmaktadır. Sonunda Siegfried canavarı öldürmeyi başarır. Canavarın attığı korkunç çığlığı duyan Schilbung ve Niblung saklandıkları yerden çıkarlar . Korkunç canavarı öldüren kahramanı tebrik ederler ve ondan , hazineyi aralarında paylaştırmasını isterler. Bunun karşılığında ona bütün kılıçların en iyisi olan Balmung’u vereceklerdir. Bu büyük hazineyi , Siegfried krallar arasında paylaştırır. Fakat hırstan gözü dönmüş krallar bundan memnun olmazlar ve Siegfried’i hile yapmakla suçlarlar. Savaşçıları toplayarak Siegfried’e saldırırlar. Yapılan dövüş sonrası Siegfried iki kralı ve beş yüz kadar savaşçıyı öldürür. O anda dövüş alanına Tarnkappe ile cüce Alberic gelir. Öldürülen kralların intikamını almak için Siegfried’e saldıran Alberic onu uğraştırsa da sonunda yenilir ve onun vasalı olmak için and içer. Nibelungen ülkesi savaşçıları da and içerek Siegfried’in hükmü altına girerler. Bütün Nibelungen hazinesi de onun olmuştur. Fakat hazinede gözü olmayan Siegfried bu hazineden sadece taşlı bir yüzük alır. Alberic ,bu yüzüğün uğursuzluk getireceğini söyleyerek onu engellemeye çalışır. Fakat Siegfried onu dinlemez ve yüzüğü parmağına takar . Bunun üzerine Alberic ona tehlikelerden korunması için Tarnkappe’yi verir.


Siegfried’in bundan sonra gideceği yer Kuzey ülkeleridir ve buralarda maceradan maceraya koşar. Bunlardan birinde Danimarka kralı ona Grani adında bir at hediye eder.


Siegfried’in yolu İzlanda’ya kadar düşer. Burada, bir dağın tepesinde alevleri gökyüzüne kadar yükselen bir ateş görür. Dağa çıkar ve Grani alevlerin arasından atlamayı başarır. Alevlerin arasında bir şato bulunmaktadır. Siegfried şatonun içine girdiğinde içeride , zırhlar içinde uyumakta olan bir genç kız ile karşılaşır. Zırhları çıkartır ve genç kızı dudaklarından öper. Bunun üzerine genç kız uyanır ve kendine geldiğinde hikayesini anlatmaya başlar. Adı Brunehild’dir . Wodan’ın Walkyri’lerinden biri iken ona karşı geldiği için Wodan onu değneği ile uyutmuş ve bu şatoya koymuştur. Siegfried onu kurtarana kadar da uyumuştur.


Siegfried bir kaç gün şatoda kaldıktan sonra Brunehild ile vedalaşır ve parmağındaki yüzüğü ona bırakarak ayrılır.


Siegfried sonunda babasının şatosuna döner. Siegmund ve Siegelinde oğullarının dönüşünden çok mutlu olmuşlardır ve bu Niederland’da ve başkent Xanten’de törenlerle kutlanır. Her yerden gelen şarkıcılar Siegfried’in kahramanlıklarını şarkılarla anlatırlar.Şarkıcılar , bunun yanında Burgond kralı Gunther , güzel kardeşi prenses Krimehild ve sadık vasalleri Hagen hakkında da şarkılar söylerler. Siegfried’in içi bir anda Ren Nehri’nin ötesindeki bu ülkeye gidip bu insanları tanıma arzusu ile dolar. Şenliklerin sonunda fikrini ailesine açar. Babası önce razı olmasa da daha sonra oğlunun yanına on iki şövalye alıp gitmesi koşulu ile kabul eder. Siegfried ailesi ile vedalaşarak ayrılır.


Burgond’ların ülkesinde kral Gunther’in kardeşi Krimehild’in güzelliği dillere destandı . Krimehild kral Gunther’in ve ve diğer iki erkek kardeşi Gernot ve Giselher’in koruması altında büyümüştü.


Krimehild bir gece rüyasında , kendi yetiştirdiği şahinlerden birinin iki kartal tarafından boğulduğunu görmüştü . Bu rüyayı annesi Ute’ye açtığında , annesi rüyasında gördüğü şahinin , en mutlu anında kaybedeceği kocası olduğunu söylemişti. Genç kız da bunun üzerine evlenmemeye karar vermiş ve bütün taliplerini geri çevirmişti.


Siegfried on iki şövalye ile birlikte Burgondlar’ın ülkesine varır. Onları gören Gunther , gelenlerin soylu kişiler olduğunu anlayarak hemen karşılanmalarını buyurur. Siegfried’i hiç görmemiş olmasına rağmen kahramanlıklarını bilen Hagen konuklarını büyük saygı ile karşılar. Siegfried önce dövüşmeyi düşünürse de onların bu konuksever davranışları karşısında dayanamaz ve konukları olmayı kabul eder .


Siegfried’in konukluğu bir sene sürmüştür. Bu bir sene boyunca Siegfried Krimehild’i hiç görmemiştir. Fakat Krimehild gizlice savaş oyunlarını seyretmiş , Siegfried’i görmüş ve kalbi onun sevgisi ile dolmuştu.


Bu arada Saxonlar’ın ve Danimarka’nın kralları Burgondlar’a karşı savaş açarlar. Siegfried bu savaşta Burgondlar’ın yanında savaşır ve iki düşman kralı da esir etmeyi başarır. Haberciler Siegfried’in başarılarını bildirince Krimehild sevincini gizleyemez ve habercileri mükafatlandırır.


Gunther bu zaferi kutlamak için büyük şenlikler düzenler. İşte bu şenlikler sırasında Siegfried sonunda Krimehild’i görür. Krimehild nedimeleri ile birlikte salona girdiğinde Siegfried onu karşılar , elini uzatır Siegfried onunla beraberken hiç duymadığı duyguları tadacaktır.


Krimehild’i hiç bir zaman elde edemeyeceğini düşünerek umutsuzluğa kapılan Siegfried Burgond ülkesini terk etmeye karar verir. Tam gidecekken Giselher tarafından caydırılarak kalmaya karar verir.


Şölenlerden birinde bir şarkıcı , bir adada yaşayan güzel bir prensesin şarkısını söylemektedir. Ada İzlanda , prenses de Brunehild’dir. Brunehild taliplerini savaş oyunlarına davet ediyor, rakip olarak da kendisi karşılarına çıkıyordu. Brunehild en cesurlarını dahi yeniyor, oyunlardan kaçanları öldürüyordu.


Gunther bunları duyunca İzlanda’ya gidip Brunehild’i Burgondlar ülkesine getirmeye karar verir. Brunehild’i tanıyan Siegfried onu vazgeçirmeye çalışsa da başaramaz ve Gunther’in ricası üzerine onunla gitmeye razı olur . Tek koşulu vardır ; Krimehild’i eş olarak alacaktır. Gunther kabul eder.


Gunther ve Siegfried yanlarına Hagen’i ve kardeşi Dankwart’ı alarak yola çıkarlar. On ikinci günün sabahı Brunehild’in şatosuna varırlar. Brunehild onları kabul eder.


Savaş oyunları başladığında ise bir oyun oynarlar ; Siegfried Tarnkappe ile görünmez oluark Gunther’e yardım edip onun kazanmasını sağlar. Böylece Gunther Brunehild’i de kazanır.


Gunther ve Siegfried Burgond ülkesine döndüklerinde coşkuyla karşılanırlar. Siegfried Gunther’e verdiği sözü hatırlatır. Gunther kızkardeşine sorar . Krimehild Gunther ile evlenmeyi kabul eder ve masaya birlikte otururlar. Bu Brunehild’e çok ağır gelir ve ağlamaya başlar. Gunther’e Siegfried’i Krimehild’e layık görmediğini ve Krimehild’in bir vasal ile evlenmemesi gerektiğini söyler. Gunther ise kararlıdır.


Gece olunca Gunther ile Brunehild odalarına çekilirler. Brunehild Gunther ile yatmak istemez , hatta onu havaya kaldırarak duvardaki bir kancaya takar. Gunther geceyi böyle geçirir. Sabaha doğru Brunehild acıyarak onu indirir. Gunther’in Brunehild’e sahip olması yine Tarnkappe ‘yi takarak görünmez olan Siegfried sayesinde olur. Bu arada Siegfried Brunehild’e verdiği yüzüğü de alır ve döndüğünde Krimehild’e verir.


Siegfried Krimehild ile evlendikten sonra onunla birlikte babasının ülkesine döner. Çok mutlu olan kral Siegmund krallığını oğlu Siegfried’e bırakır.


Siegfried’in hükümdarlığı on seneyi tamamlamıştır. Krimehilde ona bir erkek çocuk verir ve adını Gunther koyarlar. Aynı şekilde Gunther ve Brunehild de oğullarının adını Siegfried koyarlar.


Gunther ile Brunehild Worms’da , Siegfried ile Krimehild de Xanten’de mutlu yaşamaktadırlar. Fakat Brunehild’in içi içini yemektedir çünkü Krimehild ve Siegfried’i görememektedir. Gunther’e onları çağırmasını söyler , çünkü Siegfried hala onun vasalıdır ve çağırılınca gelmek zorundadır. Gunther buna karşı çıkar ve onları ancak dostları olarak davet edeceğini söyler.


Siegfried bu daveti kabul eder ve bin şövalye ile yola çıkarlar. Worms’a vardıklarında Gunther onları sevinçle karşılar.


On gün sakin geçer. On birinci gün , savaş oyunları tertip edilir . İki kraliçe , Brunehild ve Krimehild yanyana otururlar. Her ikisi de kocalarını övmeye başlarlar. Fakat övmeyle başlayan tartışma şiddetlenir ve birbirlerine küfür etmeye kadar varır. Dayanamayan Krimehild gerçeği söyler ; her şeyi yapan Gunther değil Siegfried’dir. Burnehild inanamaz. O zaman Krimehild kanıt olarak yüzüğü gösterir. Brunehild yıkılmıştır. Olayı öğrenen Hagen intikam alacağına yemin eder. Siegfried’in öldürülmesi gerekmektedir. Önceleri buna karşı çıkan Gunther sonunda razı olur. Siegfried’e bir oyun oynamaya karar verirler.


Sahte haberciler Saxon ve Danimarka krallarının saldırıya geçeceklerini bildirir. Siegfried hemen sefere çıkmaya karar verir. Hazırlıklar tamamlandığında , Hagen , Krimehild’e giderek nasıl yardımcı olabileceğini sorar. Krimehild Hagen’den kocasını korumasını ister . Siegfried ancak iki omuzunun arasından yaralanabilmektedir; eğer Hagen dikkat ederse Siegfried yara almadan dönebilecektir. Bunun için Krimehild Siegfried’in elbisesinin üzerine , tam o bölgeye bir haç diker. Hagen amacına ulaşmıştır.


Tam sefere çıkacakları zaman yine aynı haberciler gelerek barış yapıldığını bildirirler. Bunun üzerine savaşa gitmek yerine ava gitmeye karar verirler.


Krimehild kocasını engellemeye çalışır. Gece rüyasında iki yaban domuzunun onu takip ettiğini gördüğünü ve çiçeklerin de kan kırmızısı olduğunu söyler. Siegfried onu dinlemez ve ava çıkar.


Av sırasında bir kaynağın yanına gelirler. Siegfried Hagen ile yarışarak kaynağa daha önce varır , su içmek için silahlarını çıkartır. Gunther su içtikten sonra Siegfried de su içmek için eğilir. İşte tam o anda Hagen mızrağını alarak Siegfried’in elbisesinin üzerinde işli haçın üstüne , yani Siegfried’e silah işleyebilecek tek yere fırlatır.


Bir anda neye uğradığını şaşıran Siegfried silahlarını arar fakat bulamaz. Gücü tükenmiştir. Hainlere lanet ederek yere yuvarlanır. Herkes onun yanına gelir. Gunther gözyaşı dökecekken Siegfried onu engeller ve bu işi yapanın böyle davranmaması gerektiğini söyler. Daha sonra Hagen ve Gunther’e , onu öldürmekle kendi sonlarını hazırladıklarını söyler ve can verir. Etraftaki bütün çiçekler kan kırmızısına boyanmışlardır.


Hagen Siegfried’in cesedini , kilise dönüşü bulsun diye Krimehild’in kapısına taşır. Uşaklardan biri cesedi görerek , Kirmehild’in kapısında bir şövalye cesedi olduğunu söyler. Krimehild onun kim olduğunu anlar ve ağızından kanlar akarak yere yığılır. Ayıldığında bu işi kimin yaptığını tahmin etmektedir.


Gunther’in bu işi haydutların yaptığını söylemesine rağmen ona inanmaz ve Hagen ile Gunther’den cesedin yanına yaklaşarak masumiyetlerini göstermelerini ister. Gunther yaklaştığında bir şey olmaz fakat Hagen yaklaştığında yaralardan kan akmaya başlar.


Krimehilde kocasının cesedi başında üç gün üç gece bekler. Siegfried’i gömecekleri gün onu son bir kez daha görmek ister ve tabutu açtırır. Siegfried’in başını kaldırır , dudaklarından son bir kere öper. Gözlerinden kanlı yaşlar akmaktadır. Daha sonra da bayılır kalır.


Krimehild , kendisine katedralin yanında bir yer yaptırır. Her gün kocasının mezarına ağlamaya gitmektedir. Dört yıl boyunca Gunther ile tek bir kelime bile konuşmaz , Hagen’i görmek bile istememektedir. Hagen ise Nibelungen hazinesini getirmeyi düşlemektedir. En sonunda Krimehild’i razı ederek hazineyi getirir. Krimehild , hazine gelince , herkese dağıtmaya başlar. Krimehild’in çok fazla yandaş kazancağından korkan Gunther ve Hagen hazineyi Krimehild’in elinden alırlar. Gernot , hazinenin daha fazla bela getirmemesi için Ren nehrine atılması gerektiğini söyler. Hagen bu görevi yerine getirir. Hazinenin battığı yeri bilen tek kişi olduğu için , bir gün onu yerinden çıkarmayı ummaktadır.


Siegfried’in ölümünün üzerinden on üç sene geçmiştir.Bu arada Hun kralı Etzel’in de karısı ölmüştür. Etzel’e eş olarak Krimehild’i almalarını söylerler. Etzel de sadık Rudiger’i elçi olarak Burgond ülkesine gönderir.


Gunther ve kardeşleri bu teklifi memnuniyetle karşılarlar. Buna bir tek Hagen karşı çıkar çünkü Krimehild’in güçlenmesinden korkmaktadır.


Krimehild önceleri bu teklife karşı çıkmasına rağmen , Siegfried’in öcünü alabilmek amacı ile kabul eder ve kendine sadık olan Eckewert , beş yüz şövalyesi ve habercilerle birlikte Hun ülkesine doğru yola çıkar.


Düğün Viyana’da olur. Daha sonra da Tuna Nehri’ni geçerek krallık merkezi Etzelbourg’a varırlar.


Aradan yedi yıl geçmiştir. Krimehild Etzel’e bir de erkek çocuk vermiştir. Fakat herşeye rağmen Krimehild’in içindeki intikam ateşi sönmemiştir.


Bir gün kralın yanına gelir ve ailesini görmek istediğini söyler. Krimehild’in oynamak istediği oyunu anlamayan Etzel bu isteği kabul eder ve habercilerini Worms’a gönderir. Haberciler yola çıkarken Krimehild özellikle Hgaen’in de gelmesini istediğini söyler.


Haber Worms’a ulaştığında Hagen tuzağı anlar, fakat Gunther gitmek istemektedir. Gunther ve kardeşlerinin kararlılıkları karşısında , Hagen , korkak durumuna düşmemek için , gitmeyi kabul eder. Yanlarına kendilerine bağlı binlerce şövalyeyi alarak yola çıkarlar.


Haberciler döndüğünde Krimehild ise sevinçlidir. Artık intikamını alabilecektir.


Gunther ve beraberindekiler Hun ülkesine vardıklarında Rudiger tarafından karşılanırlar. Rudiger ve beş yüz adamı onların güvenliğinden sorumlu olacaklardır. Yolda Hunlar arasında yaşayan Dietrich ile karşılaşırlar. Dietrich onlara Krimehild’in yasının hala sürdüğünü söyler ve uyarır. Fakat dönmek için artık çok geçtir.


Etzel’in sarayına vardıklarında Krimehild konuklarını yapmacık bir sevinç ile karşılar. Hagen’e ise Nibelungen hazinesini sorar. Hagen hazinenin dünyanın sonuna kadar Ren Nehri’nin dibinde kalacağını söyler. Krimehild hiddetlenir. Bütün konuklar tedirgin olurlar ve silahlarını bırakmazlar. Hagen suçunu Krimehild’e itiraf eder fakat pişman değildir, o sadece görevini yapmıştır. Hagen meydan okur , fakat kimse onunla dövüşmeye cesaret edemez.


Ertesi gün Hagen bütün adamlarına silahlarını yanında bulundurmalarını çünkü dövüşeceklerini söyler.


O gün turnuvalar sırasında Burgond senyörü Volker bir Hun savaşçısını öldürür. Ailesi intikam almak ister. Etzel zorla yatıştırır.


Krimehild Burgondlar’ı yok etmesi için Etzel’in kardeşi Blödlin ile anlaşır. Blödlin ilk önce Burgond komutanı Dankward’ı öldürmek ister. Fakat Dankward ondan önce davranır ve onu öldürür. Artık müthiş bir dövüş başlamıştır.


Dankwart olanları Hagen’e haber verir. Hagen Etzel ve Krimehild’in oğlunu öldürür ve yoluna çıkan Hunlar’ı öldürmeye başlar.


Artık olaylar kontrolden çıkmaya başlamıştır. Saray öldürülen Hunlar’ın kanları ile kırmızıya boyanmıştır. Burgondlar’ı korumaya çalışan Rudiger’in de öldürülmesi Hunlar’ı çileden çıkarır. Tecrübeli savaşçı Hilderbrand’ın da savaşa girmesi ile Burgondlar’ın sonu gelmiştir. Hagen ve Gunther dışında hiç bir burgnd hayatta kalmamıştır. Gunther de Dietrich tarafından öldürülür. Hagen ise hapse atılır.


Krimehild Hagen’i zindanda bulur ve ondan Nibelungen hazinesini ister.Fakat Hagen yerini söylemez. Hazine sonsuza kadar Ren Nehri’nin dibinde kalmalıdır. Krimehild Hagen’in yanında Balmung’u görür. Kılıcı iki eliyle kavrar ve Hagen’in başını gövdesinden ayırır. Artık intikamını almıştır.


Hildebrand bütün bu insanların ölümüne dayanamaz ve Krimehild’e saldırır. Kadının bütün bağırmalarına rağmen onu orada öldürür.


Destan bütün “ölmesi gerekenlerin” ölümü ile son bulur.



Destan hakkında :


Destan , ilk incelemeden de anlaşılacağı gibi , farklı bir çok hikayenin ustaca birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu yüzden bir versiyonda olan bölün bir diğerinde olmayabilir. Örneğin Siegfried’in Brunehild’i kurtarması bir çok versiyonda yoktur. Hatta daha sonra inceleyeceğimiz Volsunga Saga’ya göre Krimehild’in annesi Siegfried’e Brunehild’i unutması için büyülü bir ilaç içirir. Bunun dışında destanda hem pagan öğelerin hem de Hristiyanlığa ait motiflerin yer alması , destanın yazıldığı tarihi gösterdiği kadar , destanın farklı parçalardan meydana geldiğini de göstermektedir.


Nibelungen Destanı’nın kökeni de tartışmalıdır. Destanın Ren Nehri kıyılarında doğduğunu söyleyenlerin yanında , kökeninin daha kuzeyde , İskandinavya’da olduğunu söyleyenler de vardır. Bize göre , destanın köken olarak kuzeyde doğması , sonra da içine Ren Nehri kıyılarına ait öğelerin katılması daha olası gözükmektedir. Bunun en önemli kanıtı daha sonra göreceğimiz gibi kuzeyde bu destana kaynaklık eden daha eski destanların varlığıdır.

1 Eki 2016

BAŞARI YOLCULUĞU KİTAP ÖZETİ,KONUSU,ANA DÜŞÜNCESİ


Başarı Yolculuğu Kitap Özeti


KİTABIN ÖZETİ :

BÖLÜM 1 : NEREYE GİTTİĞİNİZİ BİLİYORSANIZ, YOLCULUK DAHA EĞLENCELİDİR.

BÖLÜM 2 :
AMACINI BİLMEK

BÖLÜM 3 : AZAMİ POTANSİYELİNİZE ULAŞMAK

BÖLÜM 4 : BAŞKALARINA YARARLI TOHUMLAR EKMEK

LETÂİF-İ RİVÂYÂT ÖYKÜ ÖZETİ,KONUSU,KİŞİLER,MEKAN VE ZAMAN,İNCELEMESİ

LETÂİF-İ RİVÂYÂT ÖYKÜ ÖZETİ,KONUSU,KİŞİLER,MEKAN VE ZAMAN,İNCELEMESİ
LETÂİF-İ RİVÂYÂT
Ahmet Mithat Efendinin edebiyatımızdaki ilk öykü kitabı olan LETÂİF-İ RİVÂYÂT söylenegelen güzel hikayeler demektir.
Tanzimat sonrası Türk öykücülüğünün gelişiminde Ahmet Mithat Efendi'nin önemli yeri vardır. Geleneksel anlatıyla modern öykücülüğün birleşiminden doğan öyküleri, geleneksel öyküden modern öyküye ve hatta uzun öyküden romana geçiş döneminin ürünleridir.
Letâif-i Rivâyât serisinde Ahmet Mithat Efendi, Batı öyküsünden gelen bazı anlatım teknikleri, izlek ve konuları, geleneksel anlatı formuna bilinçli şekilde aşılamak ister.

UYARI; Ahmet Mithat Efendi estetiği, sanatı merkeze almak yerine öğretici ve yararlı olmayı tercih etmiş öncü bir sanatkârdır...

Yazar, halkının büyük çoğunluğunun cahil olduğu bir toplumda sanat değeri yüksek eser vermenin gereğine İnanmaz. Bu sebeple önce halka okuma zevkinin aşılanması gerektiği kanaatindedir. Sanat eseri yoluyla halka ahlak değerlerinin yüklenmesi, bazı davranış kalıplarının kazandırılması gerektiğini düşünür. Bu sebeple öyküyü bilgi aktarmada aracı olarak kullanır.

Ahmet Mithat Efendi, Letâif-i Rivâyât serisinde yer alan öykülerinde meddah tarzı anlatıma bağlı laubali bir üslup kurma yoluna gider. Amacı okuyucuları eğlendirmek, eğlendirirken de eğitmek ve bilgilendirmek olduğu için geniş halk kitlesini bu yolla öykülerinin dünyasına çekmeyi hedefler. Sanat endişesine, yapmacık söyleyişlere düşmez. Karşısında dinleyiciler varmış gibi, sohbet havasında bir ifade tarzı geliştirir. Okuyucularını karşısında bulan bu kıssahan, zaman zaman onlarla diyalog kurar, sorular sorar, şaka ve espriler yapar. Kimi zaman da, tıpkı meddah gibi, olay örgüsünün akışını keserek gerekli gördüğü bir konuda uzun uzun açıklamalarda bulunur, bilgiler aktarır. Verdiği bilgiler bir şekilde olay örgüsüyle ilişkilendirllir. Bu bilgiler ansiklopedist tavırla başka toplumların yaşama tarzları, gelenek ve görenekleri; İcatları ve buluşları içine alır.

Onun öykülerinin gözden kaçırılmaması gereken yanlarından biri de yerli hayatı ayrıntılarıyla konu edinmesidir.

Ahmet Mithat Efendi'nin Letâif-i Rivâyât serisinde yirmi beş kitap içerisinde otuz ayrı eser yer alır. Bunlar arasında 30-40 sayfalık uzun öyküden 200 sayfayı aşan kısa romana ve tiyatroya kadar değişik türlerde kalem ürünlerine rastlanır. Bu eserlerin içerisinde çeviri ve uyarlama olanlar önemli yer tutar. Sayısı on biri bulan çeviri ve uyarlamalar Batı edebiyatlarının Türk edebiyatını ne kadar geniş ölçüde beslediğini ve etkisi altına aldığını gösterir.

UYARI: Onun Letâif-i Rivâyât serisindeki öykülerini Suizan, Esâret, Gençlik, Teehhül, Gönül, Mihnetkeşân, Bir Gerçek Hikâye, Bahtiyarlık, Bir Fitnekâr, Nasip, Bekârlık Sultanlık mı Dedin?, Bir Tövbekar, Çifte İntikam, Esaret, Obur, Para, Kısmetinde Olanın Kaşığında Çıkar, Diplomalı Kız, Emanetçi Sıtkı, Cankurtaranlar, Ana Kız, Bîr Acibe-i Saydîye, İki Hud'ekâr olarak belirlemek mümkündür.

Letâif-i Rivâyât'taki öykülerinde Ahmet Mithat Efendi, değişik konulara yer verir. Evlilik ve aşk başta olmak üzere, kadın, kadının eğitimi, esaret, başkaları hakkında kötü düşüncelere sahip olmanın doğuracağı olumsuz sonuçlar, başkalarını dolandırma ve cezasını görme, alafrangalık, eski örf ve âdetler, eğlence, eğitim, namus, kölelik gibi farklı konular onun öykülerinde yer alır. Yazar, öykülerinde kendisini bir konuyla sınırlandırmaz. Merkeze aldığı konunun yanında ikinci, üçüncü dereceden başka konulara da yer verir. Bağlandığı sosyal fayda (toplumsal yarar) ilkesi çerçevesinde genellikle sosyal konuları ele alır. Halk arasında yaşayan yanlış inanışlara, gelenek ve göreneklere eleştirel bakış getirir.

NOT: Letâif-i Rivâyât serişinde evlilik; Gençlik, Teehhül, Gönül, Mihnetkeşân, Bir Fitnekâr, Nasip, Bekârlık Sultanlık mı Dedin?, Bir Tövbekar öykülerinde asıl konu durumundadır.
♦"Gençlik"te hayatı ve insanları pek tanımayan, gözü açılmamış birinin başlangıçta evliliğe karşı oluşu, sonra yaşadığı gülünç çapkınlığa bağlı olarak bir cariye ile evlendirilişi anlatılır.
♦"Teehhül"de ise Gençlik'te komik olarak ele aldığı evlilik konusunu bu defa dramatik şekilde işler.
♦"Gönül"de Avrupa'da sınıf farklarının kuvvetle yaşandığı bir dönemde halktan bir gençle asilzade sınıfından bir kızın birbirini sevmesi ve aralarındaki sınıf farkının getirdiği engellere baş kaldırarak evlenmeleri" anlatılır.
♦"Mihnetkeşân"da, eğlence hayatına düşkün birinin serbest yaşama tarzını değiştirerek evlenmesi işlenir.
♦"Bir Fitnekâr"da aşk ve evlilik entrikasıyla birlikte yürüyen dolandırıcılık ve soygun, bunun sonucunda kişinin yaptıklarının cezasını görmesi anlatılır.
♦"Nasip", insanının nasibi neyse onun dışına çıkamayacağı şeklindeki görüşü ispatlamak için yazılmıştır.
♦"Bekârlık Sultanlık mı Dedin?" de ve "Bir Tövbekâr"da evlilik konusu, alafrangalık ve bohem hayat tarzıyla birleştirilerek ele alınır.
♦"İki Huda'kâr"ın konusu yabancı bir eserden alınmıştır. Şehirdeki insanların davranışlarının yapmacıklığından ve şehir hayatının sıkıcılığından kaçan biri kız diğeri erkek iki kişinin bir kasabada karşılaşmaları, varlıklı ve soylu olmalarına rağmen yoksul insanlarmış gibi evlenmeleri anlatılır.
Letâif-i Rivâyât'taki öykülerde evlilikle birlikte sıkça ele alınan konulardan biri aşk'tır. Aşkın önemli yer tuttuğu öyküler Bir Gerçek Hikâye, Gönül, Gençlik, Bir Tövbekâr, Teehhül, Emanetçi Sıtkı'dır. Bu öykülerde aşk, romantiklerde olduğu gibi, yüce bir duygu şeklinde anlam kazanır.
♦Bir Gerçek Hikâye'de aşk ve evlilik konusu üzerine kurulur.
♦Emanetçi Sıtkı, bir aşk öyküsüdür. Yüz güzelliğinden ahlak güzelliğinin üstün olduğu tezi üzerine kurulur.
Letâif-i Rivâyât serisinde dikkate değer konulardan biri de ailedir. Gençlerin evlenmesi gerektiği tezine bağlanan yazar, bunun sonucu olarak aileye de öykülerinde önemli yer ayırır. Aile içi dayanışma ve yardımlaşma, bu öykülerdeki önemli sosyal mesajlardan birini oluşturur. Yazar, öykü kişilerini evlilik ve aile hayatı üzerine uzun uzun konuşturur. Böyle bir teknikle okuyucularının da evlilik üzerinde düşünmesini amaçlar.
Onun üzerinde durduğu konulardan biri de kadın'dır. Kadını genellikle namuslu ve yüksek değerlere bağlı bir varlık olarak ele alır. Bu tutumu onun ahlakçı anlayışı yanında modernist anlayışından da kaynaklanır. Genç kızların eğitimine ve evlilikte söz sahibi olmaları gerektiği düşüncesine özellikle vurgu yapar,
♦Diplomalı Kız öyküsü eğitimin önemini göstermek düşüncesini taşır.
♦Suizan'da kötü niyete bağlı yanlış anlama konu edinilir.
Letâif-i Rivâyât'ta yer alan konulardan biri de esaret (kölelik)tir. Yazar, daha sonra roman ve tiyatroda çokça işlenecek olan bu konuyu Esaret adlı öyküsünde ele alır. Esaret'te ikinci dereceden konu olarak aşk ve evlilik yer tutar.
***kölelik konusunu ilk kez işler, köleliği bireysel yönüyle işler.
Romantik özellikler taşıyan öyküde Kafkasya'dan kaçırılan, sonra satılan kız ve erkek çocuklar, olağanüstü karşılaşmalarla buluşan kardeşler, efendi ile cariye arasında tek taraflı aşk, kölelerin uzaklarda kalan memleketlerine özlem duymaları dile getirilir.
Gençlik'te arabada gördüğü bir kadına çeşitli işaretler yapan bir gencin bu hareketlerine karşılık alması, davet edildiği evde işaret ettiği kadının teyzesi çıkması üzerine içine düştüğü komik durum anlatılır.

Obur, doymak bilmeyen, fazla yemek yediği için alay konusu edilen bir kişinin öyküsüdür.
Para'da paranın önemi vurgulanmakla birlikte başkalarının biriktirdiği zenginlik üzerine oturan kişilerin bir gün bu parayı yok edebileceği düşüncesi işlenir. Kısmetinde Olanın Kaşığında Çıkar'ın konusu Fransa'da geçer. Yabancı kişilerden kurulu bir öyküdür.
NOT: Öykü tekniği ve konusu bakımından yenilik getirmez.
Çifte Intikam'ın da konusu Fransa'da geçer. Şaşırtıcı bir sonla bitmesinin dışında kurgusu ve anlatımı yönünden önemli bir özellik göstermez.
Cankurtaranlar, üç ayrı kişinin anlattığı üç farklı olay üzerine kurulur.
Bir Acibe-i Saydiye serinin zayıf kalan öyküsüdür. Öykü anlatmak yerine Afrika'nın coğrafi yapısı hakkında bilgi vermek için yazılmış izlenimi uyandırır.

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL KIRK YIL KİTAP ÖZETİ,KONUSU,TÜRÜ VE İNCELEMESİ

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL KIRK YIL KİTAP ÖZETİ,KONUSU,TÜRÜ VE İNCELEMESİ
KISA ÖZETİ :
Halit Ziya Uşaklıgil'in 'Kırk Yıl'ı, Türkiye edebiyatında anı türüne en iyi örneklerden biri. Kitap, sadece Uşaklıgil'in yetişme ve olgunluk dönemini değil, tanıklık ettiği II. Abdülhamid döneminin toplumsal yaşamını, başta Servet-i Fünun olmak üzere, dönemin kültür ve edebiyat çevrelerini ayrıntılı bir şekilde ve özgün bir üslupla gözler önüne seriyor. Dolayısıyla bu kitabın, en çok başvurulan ve kullanılan bir kaynak eser olması da boşuna değil. Kitap, yazarın çocukluğu, okul hayatı, iş hayatı, edebiyat dünyasına girişi, Servet-i Fünun yazı çevresinin kalemlerinden biri oluşu, Dolmabahçe Sarayı'nın Mabeyn Başkitabet Dairesi'ndeki görevi gibi, yaşamının ilk kırk yılındaki anılarını kapsıyor...

19 Haz 2016

TÜRKÇENİN SIRLARI,ÖZETİ,KONUSU,ANLATILANLAR,ANA DÜŞÜNCESİ...

Ülkemizin önemli edebiyat tarihçilerinden araştırmacı-yazar Nihat Sami Banarlı , Türkçenin Sırları adlı kitabında , samîmî bir Türkçe sevgisini ve Türkçeyle yapılan yılların çalışmalarını ortaya koymuştur.
Banarlı bu eserinde Türkçemizin nasıl yanlış kullanıldığını , hangi ideolojik çevreler tarafından nasıl yıpratılmak istendiğini enfes üslubuyla okuyucuya aktarmıştır.
Türkçemizin bu denli zenginliği ve güzelliği ve bizim bu fevkâlâdelik karşısındaki âciz kullanımlarımız bu kitapta bir tokat gibi yüzümüze çarpmıştır. Tokat her ne kadar çok yumuşak ve akıcı bir dilde atılmış olsa da tesiri inanın çok yüksek olmuştur.

BİR DİL KONFERANSI
Nihat Sâmi Banarlı, kitabın bu bölümünde bir Osmanlı diplomatının başından geçen bir hâdîse ile başlıyor. Diplomatımızın katıldığı bir mecliste zamanın en güçlü devleti sorulunca diplomatımız tarafından verilen cevap Osmanlı İmparatorluğu oluyor. Bu cevaba çok şaşıran ve sorunun sâhibi olan diplomata Osmanlı diplomatı şu zekâ dolu cevabı veriyor: Siz dışarıdan biz içeriden yıkmaya çalıştığımız halde o hâlâ ayakta duruyor.
Diplomatımız Fuad Paşa’nın bu hoş cevabı bize bir gerçeği hatırlatıyor. Çünkü ülkeyi hem dıştan hem de içten yıkmak isteyenler Avrupalı devletlerdir.
Bu fâliyetler bu gün hâlâ devam etmektedir.

29 Nis 2016

BOĞAZİÇİ ŞINGIR MINGIR ÖZETİ,KONUSU,TÜRÜ,İNCELEMESİ


Bogaziçi Şıngır Mıngır (Salah Birsel)

Kitabın Adı:
Bogaziçi Şıngır Mıngır
Kitabın Yazarı Salah Birsel
Kitabın Yayınevi Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlar
Kitabın Basım Yılı 1980
TÜRÜ: DENEME

2 Şub 2016

BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNE ROMAN ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,KONUSU,KİŞİLER,YER VE ZAMAN İNCELEMESİ

BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNE ROMAN ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,KONUSU,KİŞİLER,YER VE ZAMAN İNCELEMESİ

Orhan Kemal'in "Bereketli Topraklar Üzerinde" Romanı

16 Oca 2016

Mahalle Kahvesi hikayesinin özeti , konusu, olay örgüsü, kişiler , yer ve zaman

SAİT FAİK ABASIYANIK MAHALLE KAHVESİ HİKAYESİ
ÖZETİ:
Durum(kesit) öykücülüğünün en öneml isimlerinden olan SAİT FAİK'in , sayı­sı yüz elliyi aşan öykülerinin, konusu çoğunlukla kısa bir süre içinde gördüğü, kişiler, olaylar olduğundan, öykülerinde alışılagelen giriş-gelişme-sonuç bölümleri bulunmaz. Bu özellikleriyle bir durum öyküsü niteliği taşıyan öyküleriyle klasik yöntemden ayrılmıştır. Öyküle­rinde yakından tanıdığı, gözlemlediği kişileri okuyucu­larına tanıtır. Kişileri, yaşadıkları çevreye ve karakterle­rine uygun olarak ele alır ve anlatır. Deniz, doğa, yaşlı bir adam, bir boyacı çocuk, balıkçı kahvesi... Onun öy­külerinde sık sık rastlanan unsurlardır.Sait Faik'in Mahalle Kahvesi adlı öyküsünün konusunu , kısa özetini , kişiler ve özelliklerini aşağıdaki yazımızda bulabilirsiniz....


Kişiler ve özellikleri:
Anlatıcı : Yalnız ve biraz meraklı bir adamdır, merhametli olduğunu söyleyebiliriz.
Kahveci : kendi halinde bir adamdır, bazen olaylara aşırı tepki vermesiyle dikkat çeker.
Genç adam: Kardeşini kötü yola düşürdüğünden çevresinde horlanan ve sevilmeyen biridir, yoksulluğu ve zavallılığı ile dikkat çeker.

Mekan :  Olaylar bir mahalle kahvesinde yaşanmıştır.
Zaman:  herhangi  bir karlı kış akşamında yaşanmıştır her şey.
Anlatıcı : olaylar birinci tekil kişi  tarafından anlatılmıştır .
Bakış açısı: kahraman anlatıcının  bakış açısı hakimdir.

HAZIRLAYAN: BEYZA BALCI


YAZAR HAKKINDA...

10 Oca 2016

CEVDET KUDRET SOLOK ON ÖLÜM ŞARKISI ŞİİRİNİN TEMASI ,KONUSU ,AHENK UNSURLARI,EDEBİ SANATLARI


On Ölüm Şarkısı
VII

13 Ara 2015

CEMAL SAFİ TEK HECE AŞK ŞİİR İNCELEMESİ

CEMAL SAFİ TEK HECE AŞK ŞİİR İNCELEMESİ
“Cemal Safi diyince durmak lazım… Cemal Safi soyadı gibi saf bir şiir adamı, edebiyat adamı ve

insanı büyüleyen gerçek bir söz büyücüsü… Şiirlerini bestelemek çok zor. Çünkü o güçlü ifadeleri

bozarım diye korkuyor insan…”

17 Kas 2015

BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU ŞİİRİNİN AÇIKLAMASI ,BİRİMLERDE ANLATILANLAR, TEMASI , KONUSU


BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi... Sonsuz, iri güller...
Güller ki kamıştan daha nâlân,
Gün doğdu yazık arkalarında!


Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder îlân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Âlemlerimizden sefer eyler?


Akşam, yine akşam, yine akşam,
Bir sırma kemerdir suya baksam,

Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam!

Ahmet Hâşim


İNCELEME : www.edebiyatfatihi.net 

28 Eyl 2015

MİSKİNLER TEKKESİ ÖZETİ,KONUSU,OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN ,TAHLİLİ


REŞAT NURİ GÜNTEKİN
 MİSKİNLER TEKKESİ

TÜRÜ: ROMAN /TÖRE ROMANI

KISA BİLGİ: 
Miskinler Tekkesi (1947), Reşat Nuri Güntekin’in geçmiş, eski hayatın birçok özelliklerini ustaca belirttiği bir töre romanıdır. Reşat Nuri'nin sanatında önemli bir atılım sayılır.

KİŞİLER, KARAKTERLER:
İSMAİL: Anasız, babasızdır. Annesi, kandırılmış bir evlâtlıktır. İsma­il'e yedi yaşına kadar bakmış, sonra bırakıp gitmiş­tir. İsmail'i, Kocabaşların torunu olan dilenci büyütür. İsmail, çalışkandır. İki yılda üç sınıf atlayarak dördüncü sınıfa geçer. Bir gün, baba saydığı kişinin dilencinin biri olduğunu öğrenince onuru kırılır/so­kaktaki arkadaşlarıyla oynamaz olur. İsmail, okumaya düşkündür, onurludur, başı hiç .eğilmez. Yatılı okulda okur. Sonra parasız yatılı sınavını kazanır. Avrupa'ya giderek mühendis olur. Nelerden sonra İsmail, kendisini büyüten kişiye saygı duymaya başlar. Uyuşuk, devinimsiz, sorumsuz, başkalarının kazançlarıyla geçinir, sessiz, susku içinde, dikkatleri üstüne çekmeyen, başkalarından aldıklarını yadırgamayan, bunlardan erinçsizlik duymayan ve bu ortam içinde kendini haklı gören biridir.

25 Tem 2015

NUR BABA KİTAP ÖZETİ , KONUSU, KİŞİLER , YER VE ZAMAN

NUR BABA 
YAZARI: YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
TÜRÜ: ROMAN
KISA ÖZETİ
Nur Baba, bir Bektaşi şeyhidir. Kara sakallı, güzel sesli, zevk ve şehvet düşkünü bir adamdır. Gözlerinde ve sesinde kadınları büyüleyen bir güç vardır. Çıkarlarıyla zevklerini birleştirmesini bilmektedir. Tekkeye düşen zengin ve güzel kadın müritler onun elinden servetlerini ve kendilerini kurtaramaz olurlar. Nur Baba ilkin, ölen şeyhin karısı Celile Bacı ile evlenerek tekkeye şeyh olur; sonra Ziba Hanımefendi’nin servetini tüketir: daha sonra Nigar’ı ele geçirir. Nigar, Nur Baba uğrunda kocasını, çocuklarını, toplum içindeki yerini bırakır, bütün servetini de tekkeye verir. Yaşanan düzensiz hayat yüzünden birkaç yıl içinde Nigar da yıpranır; Nur Baba bir gün onu da bırakır ve Süheyla adında genç bir kızla evlenir.
YAZAR HAKKINDA:

Duhter-i Hindu türü , konusu , özeti, hakkında bilgiler

Duhter-i Hindu
yazarı: Abdulhak Hamit Tarhan
TÜRÜ: TİYATRO (PİYES)
HAKKINDA BİLGİ:1876 senesinde yazılmıştır. Yazar bu eseri Hindistan’ı hiç görmeden, bir Hintli heykelinden esinlenerek yazmıştır. “Tanaggum” içeriği nedeniyle edebiyatımızda önem arz eder. İngiltere’nin Hindistan üzerindeki sömürgeci faaliyetleri konu edinilmektedir. Yazar, eserinde kadınların erkekler ile eşit haklara sahip olmaları gerektiğini ve okutulmaları gerektiğini ifade etmek istemiştir...

Sabr u Sebat türü , konusu , özeti ve hakkında bilgiler

Sabr u Sebat
YAZARI: ABDULHAK HAMİT TARHAN
TÜRÜ: TİYATRO
HAKKINDA BİLGİ:
Eser 1875 yılındaki bir oyundur. Ahmet Vefik Paşa ona oyunlarında atasözlerinden faydalanmasını tavsiye etmişti. O da bunun üzerine Sabr u Sebat’ı bu şekilde yazar. Fakat biraz aşırıya kaçar… Dil bakımından sadedir.
Eser konusu: Edirne’de başlayan aşk Filibe, Paris, ve İstanbul’da çeşitli hayat öyküleriyle birleşip devam eder.

29 Haz 2015

nette ilk : Karanfiller ve domates suyu öyküsünün özeti , konusu, ana fikri ,olay örgüsü , kahramanları ve özellikleri ,yer ve zaman

Sait Faik karanfiller ve domates suyu özeti
Sait Faik karanfiller ve domates suyu olay örgüsü
Sait Faik karanfiller ve domates suyu öyküsü ana fikri
Sait Faik karanfiller ve domates suyu teması
Sait Faik karanfiller ve domates suyu hikayesi özeti ve konusu
Sait Faik karanfiller ve domates suyu hikayesi  hakkında yorumlar

YAZI KAYNAĞI VE İNCELEME : www.edebiyatfatihi.net
SAİT FAİK KARANFİLLER VE DOMATES SUYU öykü özeti , konusu , ana fikri , olay örgüsü , yer ve zaman özellikleri...

KONUSU: Bir gözü biraz sola kaydığı için köylülerin Kör Mustafa dedikleri bir adamın kayalık, bakımsız bir toprağı bir yıl boyunca kazmayla, kürekle, onların yetmediği yerde tırnaklarıyla kazıp temizleyişi, emeğin hırçın tabiata galebe çalışı, alın terinin ve azmin kutsallığını anlatır.

ANA TEMASI : Azim , gayret ve mücadele...

Ömer Seyfettin Namus Hikayesinin Konusu,Özeti, Kişiler, Yer ve Zaman, İncelemesi

EDEBİYAT FATİHİ'NDEN   AÇIK UYARI :

Usta öykücümüz Ömer Seyfettin'in öykülerini incelemeye devam ediyoruz... Bu ve diğer hiçbir içeriğimizin aynen veya değiştirilerek başka hiçbir yerde yayınlanmasına iznimiz yoktur.  www.edebiyatfatihi.net

27 Haz 2015

Fatma Aliye Hanım Muhadarat roman özeti , konusu ,ana teması , kişiler ve özellikleri , (geniş içerik )

FATMA ALİYE HANIM - MUHÂDARÂT 
ÖZETİ , KONUSU , ANA TEMASI, KİŞİLER VE ÖZELLİKLERİ, DEĞERLENDİRMELER ,İLGİLİ MAKALELER

www.edebiyatfatihi.net yayın ekibi derledi..
GENEL BİLGİLERDEN ÖNCE MUHÂDARÂT NE DEMEK BAKALIM... Kelimenin anlamı TDV İslam Anikloedisinde öyle açıklanıyor...
MUHÂDARÂT

(المحاضرات)

Edebî, dinî, kültürel bilgilerin aktarıldığı edebî bir tür.
Sözlükte “bir topluluğun huzurunda bilgi ve birikimlerini aktarmak, onlarla ilmî tartışmada bulunmak” gibi mânalara gelen muhâdara kelimesinin çoğulu olan muhâdarât, terim olarak başkasına ait sözlerden muhataba veya okuyucuya uygun alıntılar halinde aktarmalar yapmayı ve bu nitelikteki sözleri toplayan edebî eser türünü ifade eder. Bu türe muhâdara adının verilmesinin sebebi, bunun, ileri gelen devlet ricâliyle büyük âlimlerin huzurunda düzenlenen meclislerde karşılıklı soru-cevap şeklinde sohbet ve tartışmalar halinde başlamış olmasıdır. İki âlim arasında gerçekleşen sohbet ve münakaşalar belli bir tarihten itibaren derlenerek kitap haline getirilmiş, bu eserler de muhâdarât veya mecâlis adıyla anılmıştır.

26 Haz 2015

Ebubekir Hazım Tepeyran Küçük Paşa roman özeti , konusu , kişileri , yer ve zaman , değerlendirmeler , TAHLİLİ


EBUBEKİR HAZIM TEPERAN -KÜÇÜK PAŞA ROMAN ÖZETİ 
ROMAN HAKKINDA GENEL BİLGİLER ve ÖZETİ
1900'lü yılların başlarında, Anadolu'nun küçük bir köyünde yaşayan yeni anne olmuş Selime, İstanbul'daki bir paşanın evine sütannelik yapması için çağrılır. Kocası da İstanbul'da, Nişantaşı karakolunda memur olan Selime, bebeği Salih ile İstanbul'a gelir. Selime'nin sütanalık yaptığı bebek ile birlikte büyüyen Salih, ailesi köye döndükten sonra da konakta yaşamaya devam eder. Paşa'nın ölümünün ardından Salih'i artık konakta istemeyen eşi Naime Hanım, Salih'i babasının yanına, doğduğu köye geri gönderir. Salih'in hazin öyküsü bundan sonra başlayacaktır...

Ebubekir Hazım Tepeyran, Küçük Paşa romanında, yirminci yüzyıl başlarındaki kırsal kesim gerçekliğimizi ayrıntılı biçimde sergiler. Romanda, köylünün durumu, yüzyıllardır ihmal edilmiş ve ezilmiş olması, canlı ve çarpıcı bir tahlil gücüyle, ülke sorunlarıyla iç içe tasvir edilir; ülke gerçeklerinin, dönemin sorunlarının altı çizilir. Köy-kent çelişkisi, yönetimin despotik tutumu, savaşların getirdiği yıkımlar ve bütün bunlar içinde Anadolu insanının dramı, zengin bir gözlem gücünün ürünü olarak romanda yansıtılır. Bu özellikleri nedeniyle, edebiyat tarihimizin üstünde en çok durduğu romanlarımızdan biri olan ve ilk kez 1910 yılında basılan Küçük Paşa, 100 yıl sonra tekrar okuyucu karşısına çıkıyor.


Ebubekir Hazım Tepeyran – Küçük Paşa Kitap Özeti

Ebubekir Hazım Tepeyran’ın Küçük Paşa adlı kitabı konusu, yorumlar, kısa özeti, tanıtımı. Küçük Paşa kitabı ile ilgili bilgi.

Kitabın Adı: Küçük Paşa
Kitabın Yazarı: Ebubekir Hazım Tepeyran

ROMANIN GENİŞ ÖZETİ

Niğde’nin bir köyünden Keleşoğlu Ali askere çağrılır. Kurada İstanbul’u çeker. Orada hemşehrisi Kamil ile karşılaşır. Kamil, Sadrazam Suat Paşa’nm yanında çalışmaktadır. İki arkadaş oturup dertleşirler. Ali karısının doğurmak üzere olduğunu söyler. Bunu duyan Kamil, Paşa’nın yengesinin de bu günlerde doğuracağını, güçlü kuvvetli bir sütanne aradıklarını bildirir. Durum Paşa’ya iletilir ve Ali’nin karısı Selime konağa getirtilir.

15 Nis 2015

Mustafa Kutlu Beyhude Ömrüm özeti,konusu, olay örgüsü,temaları (tahlili)

Yazarın adı: Mustafa Kutlu
Eserin Adı: Beyhude Ömrüm

1.)Eserde işlenen konu:
Bir köylünün meyve bahçesi yapmak içim verdiği uğraşlar ve neticesinde tüm emeklerinin boşa gitmesi.

2.)Eserde işlenen ana fikir:

“Herkes kendi muhitine yakışır!”

3.)Eserin türü:
Hikaye.

4.)Eserde işlenen temel değerler:
Aile , evlilik ,baba-oğul ilişkileri,köyden kente göç.

5.)ŞAHIS KADROSU VE ÖZELLİKLERİ: