MENSUR ŞİİR 


Sanatlı düz yazı anlamına gelen mensur şiirlerin kaynağı Fransa'dır. 

Mensur şiir 19.yüzyılda Fransa'da ortaya çıkıp oradan da Türk edebiyatına geçen bir türdür.
Bu tür edebiyatımıza Tanzimat döneminden sonra Fransız edebiyatından yapılan şiir çevirileriyle girmiştir.
Bu süreç Şinasi ile başlamış Recaizade'nin katkılarıyla devam etmiştir.
Bununla beraber Namık Kemal’in “İntibah” (1876), Abdülhak Hamit’in “Makber Mukaddimesi” (1887), Mustafa Reşit’in “Gözyaşları” (1881) gibi bazı eserleri de mensur şiir türünün gelişmesinde katkıları olan eserler arasında sayılagelmiştir.

EDEBİYATIMIZDAKİ BATILI ANLAMDA MENSUR ŞİİRİN İLK TEMSİLCİSİ HALİT ZİYA UŞAKLIGİL'DİR.
Servet-i Fünun sanatçılarının mensur şiirleri de dönemin şiirleri gibi aşırı duygusallıklarını, alınganlıklarını ve karamsarlıklarını yansıtır.
Halit Ziya bu türde iki eser vermiştir: Mensur Şiirler: Bu eser, 47 mensur şiirden oluşur ve her birinin konusuna göre adı bulunmaktadır.
 Mezardan Sesler: 12 mensur şiirden oluşur.H.Ziya Uşaklıgil'in ölen annesi için yazdığı şiirlerden oluşan bu eser, Makber'i anımsatır.

MENSUR ŞİİR ÖZELLİKLERİ MADDELER HALİNDE...
  • Temel birimi cümledir 
  • Ölçü, kafiye, redif gibi sınırlayıcı ögeler kullanılmaz. 
  • Sanatçının duygularını daha rahat ifade ettiği düzyazı yapısı kullanılır. 
  • Mensur şiirin düzyazıdan farkı ise iç ahenge ve şiirselliğe sahip olmasıdır.
  • Mensur şiir ses, tema ve söyleyiş bakımından şiire benzer ve şairane bir söyleyişe sahiptir.

MENSUR ŞİİR ÖRNEĞİ: Erenlerin Bağından 
(Mensur Şiir Örneği)
 Yıllar yârlardan, yârlar yıllardan vefasız. Kara baht bir kasırga gibi. Bu ne baş döndürücü iş? Geceler günleri, günler geceleri kovalıyor; cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Kadere boyun eğmek güç, isyan tehlikeli, felek hiç acımayacak mı? Heyhat, aziz dost, onu döndüren kara bahtın kasırgası... "Bahçeler bozuldu, yuvalar dağıldı, yollar silindi, cihan viran oldu." Yaşlı gönül şimdi böyle diyor; her şeyi kendine eş görüyor. Bu da yanlış duygulardan biri... Cihan ne vakit bayındır idi? Bahçelerde ne vakit güller açtı? Ne vakit yuvalarda bülbüller öttü? Yollardan ne vakit yârlar geldi? Umduk, bekledik, düşündük. Hangi şey umduğumuza uygun düştü? Gördüğümüz düşündüğümüze benzedi mi? Gelenler beklediğimize değdi mi? O mutlu ve yüce saat hangi saatti ki, içinde iken "Geçme! Dur!" diye haykırdık? Hiçbiri, aziz dost, hiçbiri! Belki hepsini geçsin gitsin diye bekliyorduk; çünkü onlar birbirin¬den çirkin, birbirinden yararsız saatlerdi. Kimi bir damla gözyaşıyla, kimi tek bir "Eyvah!" ile kimi bir esnemeyle, kimi yalnız susmayla dolup gitti. Onlar birer birer yeniden gelsin ister misin? Hayır, hayır, hayır; değil mi? Şimdi kalbimiz boş, başımız doludur. Ağzımızda zehir, gözlerimizde ateş var; tatsız bir içki sersemliği içindeyiz. Ve artık yolun ortasını geçtik ve saçlarımızda aklar akları ve alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Ve ellerimiz, dizlerimiz titriyor ve önümüzdeki ufuklardan yok olma havası esiyor. Söyle, gençliğini ne yaptın? Söyle, gençliğimi ne yaptım?
 Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

Yazıya Tepkini Göster!

Bir Yorum Yaz

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

Daha yeni Daha eski

Reklam

Reklamlar