12 Eki 2014

Tanzimat Döneminde Tiyatro (Geniş Bilgi)

Reklamlar

Batı (veya Avrupa) tiyatrosu geleneği: Bu gelenek kendini 1839’dan sonra kabul ettirmekle birlikte daha önceleri de birtakım etkiler söz konusu olabilir. Batı tiyatrosu geleneğini üç döneme ayırabiliriz :
I. Tanzimat ve istibdat dönemi tiyatrosu (1839 – 1908) : XVIII. yüzyılın sonlarına doğru özellikle askerî yenilgilerin sonucu Batılılaşma ihtiyacı duyuldu. Bu, once daha çok teknolojide olmakla birlikte her alana yayılan yaygın bir kültür değişmesine dönüştü. Bunun en açık bir anayasal belgesi olan Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun okunduğu 1839 yılı, aym zamanda İstanbul’da dört tiyatronun yapılması bakımından Batı tiyatrosu geleneği için de bir başlangıç yılı olarak kabul edilebilir. Batı tiyatrosunun benimsenmesi çok çabuk ve etkili oldu.
Bunu kolaylaştıran etkenlerden bırı, saray ve çevresidir. Tiyatroya karşı tepki gösteren çevreler karşısında sultanın, hem hükümdar hem halife olarak tiyatroyla ilgilenmesi, sarayında tiyatroya yer vermesi bir güvence oluşturuyordu. Ayrıca devlet adamlarının da katkısı vardı. Sadrazam Âli Paga, Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosu’na on yıllık bir imtiyaz tanımış, onu sanki bir devlet tiyatrosu durumuna sokmuştu. Ahmed Vefik Paşa, Bursa valiliği sırasında bu şehirde bir tiyatro kurmuş, Ziya Paşa, Adana valiliği sırasında tiyatro çalışmalarını desteklemiş, tiyatro yazarı Âli Bey de çeşitli şehirlerdeki mutasarrıflığı sırasında tiyatro çalışmalarını teşvik etmişti. Basın da tiyatro çalışmalarını benimsetiyor, kamu oyunu oluşturuyordu. Elçilerimiz dış ülkelerde tiyatro üzerine gördüklerini Sefaretname’ lerinde duyuruyorlar; edindikleri tiyatro kültürünü, yurda döndüklerinde önemli görevlere atandıkları zaman tiyatronun yararına kullanıyorlardı. Türkiye’deki yabancı elçilikler de kendi ülkelerinin tiyatrolarının tanıtılmasında yardımcı oluyorlardı. Yabancı ülkelerden (özellikle Fransa ve İtalya’dan) gelen tiyatro, opera ve bale toplulukları, Türkiye’ de tiyatro sanatını tanıtıyorlar, ayrıca bunların içinden bazı sanatçılar (oyuncu, orkestra yönetmeni, dekorcu v.b.) Türkiye’de kalıyorlar, yerli topluluklarda görev alarak öğretmenlik yapıyorlardı.
Batı tiyatrosunu Türkler, önce İstanbul, İzmir gibi türlü azınlıkların yaşadığı şehirlerde, yabancı tiyatroculardan tanımışlardır. İlk adım olarak tiyatro binaları kurulmuş, İzmir ve İstanbul’da kısa sürede beş altı tiyatro açılmıştır. Bu konuda öncülüğü Batı kültürüyle daha kolay ilişki kurabilen azınlıklar yapmıştır. Azınlıklar, önce kendi dillerinde temsiller vermiş, zamanla seyirci kadrosunu genişletmek ve kamu desteğinden yararlanmak için Türkçe oynamaya başlamışlardır. Bu arada saray ve çevresinin de gelişmede büyük katkısı olmuştur. Çırağan, Dolmabahçe ve Yıldız saraylarında tiyatro binaları yapılmış, ayrıca yerli ve yabancı olmak üzere tiyatro toplulukları kurulmuştur. Bunun yanında saray, çeşitli yollardan saray dışı tiyatro hareketini de desteklemiş, teşvik etmiştir. Ancak, en önemlisi, padişahın tiyatroyu koruması, dinî çevrelerden gelecek tepkilere karşı bir güvence olmuştur. Şark Tiyatrosu ile bu topluluktan çıkan ve İzmir’de temsiller veren bir topluluk, Türkçe temsiller de vermiştir.


Bu çalışmaların içinde yetişen, tiyatro görgüsü kazanan Güllü Agop, yalnız Türkçe oynayan, zamanla Müslüman Türk oyuncuların da katılacağı bir tiyatronun önemini anlamıştı. Önce kurduğu Asya Tiyatrosu’nu Osmanlı Tiyatrosu’na dönüştürerek İstanbul yakasında eski bir sirk ve tiyatro binası olan Gedikpaşa Tiyatrosu’nda temsiller vermeye başlamıştı. Daha çok yabancı tiyatroların merkezi olan Beyoğlu yerine, Türklerin çoğunlukta olduğu bir bölgede açılan tiyatro, seyircinin artırılabilmesi bakımından da bir kolaylık sağlayacaktı. Ancak bu da yetmiyordu. Her türlü rekabete karşı korunmak ve ayrıca halkın desteğinden yararlanmak için 1870’te bir “tekel fermanı” da aldı. Böylece müzikli oyunlar dışında Türkçe temsillerin tekeli, 10 yıl için Güllü Agop’a tanınıyordu. Buna karşılık Güllü Agop, düzenli temsiller vermeyi ve Galata, Üsküdar, Beyoğlu gibi İstanbul’un çeşitli yerlerinde tiyatrolar açmayı yükleniyordu. Bu tekel, Güllü Agop tiyatrosunun gelişmesinde büyük rol oynadı.Güllü Agop’un, Türk oyun yazarlarının yüreklendirilmesinde, Müslüman Türk sahne sanatçılarının sahneye çıkmasında, seyircinin yetişmesinde, Batı tiyatrosunu tanımasında büyük hizmetleri oldu.
Osmanlı Tiyatrosu, özellikle başlangıç yıllarında çok düzenliydi. Avrupa klasiklerinden yapılan adaptasyon ve çevirilerle Türk yazarlarının, bu arada Namık Kemal, Ahmed Midhat, Abdülhak Hâmid. Âli Bey, Ebüzziya Tevfik ve başka yazarların eserlerini sahneliyor, seyirciler için düzenli abone temsilleri veriyor, ilk gecelere devlet adamları, elçiler, arasıra yabancı devlet adamları geliyordu. Ermeni oyuncuların yanı sıra birkaç Türk oyuncusu da vardı. Ancak Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre adlı oyununun seyircide coşkunluk yaratması üzerine yazarlar sürgüne gönderildi. Oynanacak oyunlara sıkı bir denetim uygulandı, kısıtlamalar sıklaştı.
I. Meşrutiyet’in ilanıyla biraz ferahlama olduysa da bu, kısa sürdü. Sonunda Osmanlı Tiyatrosunun oynadığı Ah-med Midhat Efendi’nin Çengi oyunu ve yine Ahmed Mid-hat Efendi’nin Çerkez özdenler’i saraya jurnal edildi ve Gedikpaşa Tiyatrosu bir gecede yıktırıldı (1884).
Bu arada Güllü Agop un tekel fermanına açık Kapı bulan iki grup tiyatrocu vardı. Bunlardan ilki, tulûatçılardır. Onlar metinsiz, doğmaca oynadıklarından tekelin kendilerine karşı uygulanamayacağını söyleyerek Tulûat tiyatrosunu kurmuşlar, başlangıçta, Güllü Agop tiyatrosunun oynamış olduğu oyunları kendi üslûplarında sahnelemişlerdir. Bunda öncülüğü, ünlü orta oyuncusu Kavuklu Hamdi, Ha-yalhane-i Osmanî Kumpanyasıyla Aksaray’da kurduğu bir tiyatroda yapmıştır.
GÜLLÜ AGOP
 Tekeldeki ikinci açık kapı ise, tekel dışı bırakılan müzikli oyunlardır. Çağın ünlü bestecisi Dik-ran Çuhacıyan, Opera Tiyatrosu adıyla kurduğu toplulukla daha çok kendi müzikli oyunlarını, bu arada çeviri müzikli oyunları oynamıştır. İki yönden gelen bu rekabet, Güllü Agop tiyatrosunu sarsmış, özellikle ikincisine karşı kurtuluşu, müzikli oyunları oynamakta bulmuştur. Gedikpaşa Tiyatrosunun yıkılışı ve tekelin süresinin sona erip bir daha yenilenmemesi üzerine birçok topluluklar kurulmuş, bu arada hem o çağın hem de Meşrutiyet tiyatrosunun önemli tiyatro adamlarından Mardiros Mmakyan, önce Osmanlı Tiyatrosu adını sürdürmüş, topluluğu daha çok Osmanlı Dram Kumpanyası olarak tanınmıştır. İlk yıllarda Güllü Agop’un oyun seçimine yakın bir yol izlerken, gerek kendi tiyatro anlayışı gerek istibdat şartlarının zorlaması sonucunda yerli veya edebî değeri olan çeviri oyunlara rağbet etmeyerek Fransa’da “kapıcı romanları” denilen ucuz romanlardan adaptasyonlarla ikinci, üçüncü derece melodramları sahneledi. Bu oyunlar, hem istibdat şartlarına uygun düşüyor, hem de çağın ahlâk anlayışı bakımından olumlu karşılanıyordu. Sıkı denetim, etki alanını yabancı tiyatrolarda da göstermekteydi. Oyuncular arasında çekememezlik ve kısır bir yarışma anlayışı yüzünden birbirini jurnal etmek de almış yürümüştü. Söz gelişi, ünlü tiyatro adamı Ahmed FehimEfendi, Fransız anlayışında vodviller oynamak için bir topluluk kurmuş ve tutunmuştu. Başarısını çekemeyen Mamak-yan, onu jurnal edip zararlı olduğu gerekçesiyle vodvilleri yasak ettirmişti. Abdülhamid, istibdat şartlarını kendi Yıldız sarayı tiyatrosunda da uyguluyordu. Bu dönemde, Ahmed Fehim gibi sanatçılar eliyle tiyatro Anadolu’ya da götürülmüştür. Bu sanatçı her gittiği yerde tiyatro kurmuş, derme çatma tiyatroların dekorlarını yapmış, tiyatroyu Anadolu’nun çeşitli yerlerinde tanıtmıştır.
Kaynak: Türk Ansiklopedisi

Artikel Terkait

Yorumları Göster
Yorumları Gizle

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4) Yorumunuza emoji eklemek için "Emoticon" butonuna tıklayın.
5)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.


EmoticonEmoticon

Edebiyat yazılılarında başarınızı artırın, kanalımıza abone olun!