Bu yazımızda Uygurlara ait Göç Destanı'nı inceledik. Göç Destanı'nın  konusu, teması, olay örgüsü, iletileri, temel çatışmaları, kişiler ve özellikleri, anlatım biçimleri, zihniyeti kısacası geniş incelemesi bu yazımızda... 

Göç Destanı Nedir?

Çin Halk Cumhuriyeti'ne bağlı Sincan-Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşayan Türk kavmine "Uygurlar" deniyordu. Göç Destanı, Uygurların bölgelerinden başka yerlere göç etmesini anlatan halk destanının adıdır.

Göç Destanı Uygur Türklerinin ulusal birliğini koruyan tılsım bozulunca, yurtlarını bırakarak güney batıya doğru nasıl göç ettiklerini anlatır. Destan Çin ve İran kaynaklarında kayıtlıdır.

Göç Destanı Konusu, Teması, Olay Örgüsü...


Göç Destanı

Uygur ülkesinde, Tuğla ve Selenge ırmaklarının birleştiği yerde Kumlançu denilen bir tepe vardır. Adına Hulin Dağı derlerdi.

Hulin Dağında da, birbirine çok yakın iki ağaç büyümüştü. Biri kayın ağacıydı. Bir gece, kayın ağacının arasında yaşayan halk bu ışığı gördü ve ürpererek takip etti. Kutsal bir ışıktı, kayın ağacının üstünde kaldığı müddetçe kayın ağacının gövdesi büyüdükçe büyüfü, kabardı. Oradan çok güzel türküler gelmeğe başladı. Gece oldu mu, ağacın otuz adım ötesinden bütün çevre ışıklar içinde kalıyordu.

Bir gün ağacın gövdesi ansızın yarıldı. İçinden beş küçük çadır, beş küçük odacık halinde meydana çıktı. Her odacığın içinde bir çocuk vardı. Çocukların ağızlarının üstünde asılı birer emzik vardı ve onlar bu mukaddes çocuklara halk ve halkın ileri gelenleri çok büyük saygı gösterdiler.

Çocukların en küçüğünün adı Sungur Tekin’ di, ondan sonrakinin adı Kutur Tigin, üçüncüsününki Türek Tekin, dördüncüsünün Us Tekin ve beşincisinin adı Bögü Tekin’di. Beş çocuğun beşinin de Tanrı tarafından gönderildiğine inanan halk, içlerinden birini hakan yapmak istediler. Bögü Han en büyükleri idi hem de ötekilerden daha güzel, daha zeki ve daha yiğit görünüyordu. Bögü Tekin’ in hepsinden, her hususta üstün olduğunu anlayan halk onu hakan olarak seçtiler. Büyük bir törenle Bögü hanı hakan olarak seçtiler. Büyük bir törenle Bögü hanı tahta oturttular.

Böylece yıllar yılı kovalamış ve bir gün gelmiş Uygurlara bir başkası hakan olmuş.
Bu hakanın da Galı Tekin adında bir oğlu varmış.

Hakan oğlu Galı Tekin’e, Çin prenseslerinden birini, Kiu-Lien’ i almayı uygun görmüş.

Evlendikten sonra Prenses Kiu-Lien, sarayını Hatun Dağında kurdu. Hatun dağının çevre yanı da dağlıktı ve bu dağlardan birinin adı da Tanrı Dağıydı, Tanrı Dağının güneyinde de Kutlu Dağ derler bir başka dağ vardı, kocaman bir kaya parçası.

Bir gün elçileri, falcılarıyla birlikte Kiu-Lien’ in sarayına geldiler. Kendi aralarında konuşup dediler ki:

-Hatun Dağının varı yoğu, bütün bahtiyarlığı Kutlu dağ denilen bu kaya parçasına bağlıdır. Türkleri zayıflatıp yıkmak istiyorsak bu kayayı onların elinden almalıyız.

Bu konuşmadan sonra varılan karar üzerine Çinliler, Kui-Lien’ e karşılık olarak o kayanın kendilerine verilmesini istediler. edebiyatfatihi.net Yeni Hakan, isteğin nereye varacağını düşünmeden ve umursamadan Çinlilerin arzusunu kabul etti, yurdunun bir parçası olan bu kayayı onlara verdi. Hâlbuki Kutlu Dağ bir kutsal kayaydı; bütün Uygur Ülkesinin saadeti bu kayaya bağlıydı. Bu tılsımlı taş Türk Yurdunun bölünmez bütünlüğünü temsil ediyordu düşmana verilirse bu bütünlük parçalanarak ve Türkeli’nin bütün saadeti de yok olacaktı

Hakan kayayı vermesine verdi ama kaya öyle kolay kolay sökülüp götürülecek cinsten değildi. Bunu anlayan Çinliler, kayanın çevresine odun ve kömür yığıp ateşlediler. Kaya iyice kızınca da üzerine sirke döküp parça parça ettiler. Her bir parçayı da ülkelerine taşıdılar.

Olan o zaman oldu işte. Türkeli’nin bütün kurdu kuşu, bütün hayvanları dile geldi, kendi dillerince kayanın düşmana verilişine ağladılar. Yedi gün sonra da bu düşüncesiz Hakan öldü. Ama Onun ölümüyle ülke felaketten kurtulamadı. bir Çin prensesi uğruna çekinmeden feda edilen yurdun bir kayası, Türkeli’nin felaketine sebep oldu. Halk rahat ve huzur yüzü görmedi. Irmaklar birbiri ardınca kurudu. Göllerin suyu buhar olup uçtu. Topraklar yarıldı, mahsuller yeşermez oldu.

Günlerden sonra Türk Tahtına Böğü Han’ın torunlarından biri hakan olarak oturdu. O zaman canlı cansız, ehli yaban, çoluk çocuk bütün yurtta soluk alan almayan ne varsa hepsi birden:

-Göç!.. Göç!.. diye çığrışmaya başladı. Derinden, inilti, hüzün dolu, çaresiz bir çığrışmaydı bu. Yürekler dayanmazdı.

Uygurlar bunu bir ilahi emir diye bildiler. Toparlandılar, yollara düzüldüler; yurtlarını yuvalarını bırakıp bilinmedik ülkelere doğru göç etmeğe başladılar. Nihayet bir yere gelip durdular, orada sesler de kesildi. Uygurlar, seslerin kesilip duyulmaz olduğu bu yerde kondular, beş mahalle kurup yerleştiler ve bunun için bu yerin adını da Beş-Balık koydular. Burada yaşayıp çoğaldılar.

(Türk Destanları/Mustafa Necati Sepetçioğlu)

GÖÇ DESTANI İNCELEMESİ

İnceleme: edebiyatfatihi.net 

Konusu: Uygurların “Kutsal Dağ”ın yani “kut”un Çinlilere verilmesi sonucu burada yaşamanın imkânsız hale geldiğini anlayıp ana vatanlarını terk ederek göç etmeleri anlatılıyor.

Teması: Destanda "göç" teması işleniyor. 

Olay Örgüsü:
  • Ağacın üzerine gökyüzünden ışık inmesi,
  • İki ırmağın ve halkın bunu izlemesi,
  • Ağacın gövdesinde şişkinlik oluşması,
  • Ağacın gövdesinin yarılması ve içinden beş çocuk görülmesi,
  • Halkın bu çocukları büyütmesi,
  • En küçükleri olan Buğu Han'ın büyüyünce hükümdar olması,
  • Yuluğ Tigin'in prens hakan olması,
  • Yuluğ Tigin'in Çinlilerle çok savaşması,
  • Bu savaşlara son vermek için oğlu Gali Tigini bir Çin prensesi ile evlendirmeye karar vermesi,
  • Çinlilerin, prensese karşılık hükümdardan Tanrı dağının eteğindeki Kutlu Dağ adını taşıyan kayayı istemeleri,
  • Gali Tigin'in kayayı vermesi,
  • Çinliler'in kayayı götürmek için kayanın etrafında ateş yakmaları, kaya kızınca üzerine sirke dökmeleri,  www.edebiyatfatihi.net
  • Ufak parçalara ayrılan kayayı arabalara koyarak Çin’e taşımaları,
  • Memleketteki bütün kuşların, hayvanların kendi dilleriyle bu kayanın gidişine ağlamaları,
  • Bundan yedi gün sonra da Gali Tigin ölmesi,
  • Kıtlık ve kuraklık olması,
  • Uygurların yurtlarını bırakarak göç etmek zorunda kalmaları. 
Kişiler ve Özellikleri:
  • Uygur hükümdarları: Destanda adları geçen hükümdarlar: Sungur Tekin (en küçükleri) Kutur Tigin, Türek Tekin, Us Tekin, Buğu Tekin (en büyük kardeş)
  • Gali Tekin: Uygur hükümdarı. Babası; Çinli prenses Kiu-Lien'in kendisine eş olarak alır. Çinliler, eşi olan bu prensese karşılık  “Kutlu Dağ”ı ister ve bu isteğin nereye varacağını düşünmeden kabul eder. 
  • Kiu-Lien: Çin prensesi
Göç Destanı Mitolojik Ögeler

Göç Destanı’nda üç tane mitolojik öge vardır,  bunlar:

Işık, ağaç, yada taşı (kutsal taş)

1) Işık: Bu motif destanların kuruluşunda kutsiyetten kaynaklanan hayat verici bir özelliğe sahiptir. Destanların büyük kahramanları; bu kahramanlara kadınlık ve mukaddes Türk çocuklarına annelik yapan kadınlar ilahî bir ışıktan doğarlar. edebiyatfatihi.net Şamanist inanca göre yerden on yedi kat göğe doğru gittikçe aydınlanan bir nur âlemi vardır ki bunun on yedinci katında bütün göz kamaştırıcı ışığıyla Türk Tanrısı oturur. Yeryüzünde iyilik yapan ruhlar da bir kuş şeklinde bu nur âlemine uçarlar.
2) Ağaç: İnsanlığın yaradılışının Türk düşüncesindeki tasvirine göre Tanrı, yeryüzündeki dokuz insan türünü önceden yarattığı dokuz dallı ağacın gölgesinde barındırmıştır.
3) Yada Taşı: Bu taş milli bütünlüğü, devletin ideallerini ve halkın huzurunu temsil eder.Bu taşın ülkeden çıkarılmasıyla birlikte ülkede birliğin bozulacağına ve kıtlığın baş göstereceğine inanılırdı. Destanda Kutlu Dağ olarak geçmektedir.

Göç Destanı Olağanüstülükler
  • Ağacın üstüne kutsal ışık düşmesi ve aylarca orada kalması
  • Kutsal ışığın kayın ağacının üstünde kaldığı müddetçe ağacın gövdesinin büyüdükçe büyümesi
  • Ağacın içinden beş çocuk çıkması
  • Halkın çocukların ışıktan doğduğuna inanmaları
  • Hayvanların dile gelmeleri
  • Canlı cansız her şeyin ‘’Göç!’’ diye bağırmaları
  • Kutsal taşın düşmana verilmesi sebebiyle kıtlık ve kuraklık başlamasıdır.
Dil ve Üslup: 

Anlatıcı, Bakış Açısı ve Metne Katkısı: Göç Destanı'nda anlatıcı; olayların öncesi ve sonrasıyla her şeyi bilen hakim anlatıcıdır. Bakış açısı ilahi bakış açısı... İlahi bakış açılı anlatıcıda ise anlatıcı olaylara tam olarak hakim olduğu için olayları yorumlama gücü diğerlerine göre daha güçlüdür, olayları ve kişileri daha ayrıntılı görmemizi sağlar.
Dil ve üslup: Yalın, sade, duru ve akıcı bir dil ve anlatım vardır. Doğaüstü olay anlatımı vardır. Yer yer abartılı bir anlatım kullanılmıştır. 

www.edebiyatfatihi.net hazırladı
        


Yazıya Tepkini Göster!

1 Yorumlar

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

Yorum Gönderme

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

Daha yeni Daha eski

Reklam

Reklamlar