16 May 2014

SAİT FAİK'İN ENFES HİŞT HİŞT ÖYKÜSÜ ve İNCELEMESİ...

Reklamlar

Hişt Hişt-Sait Faik ABASIYANIK

HİKÂYE İNCELEMESİ

Konu: Gündelik alışkanlıklarımız ile gerçeğin kendisi arasına bir perde gibi giren durumlardan bahsetmektedir.

Tema: Yaşama sevinci.

Mekân: Bir yol...

Kişiler: Bir adam ile bir kadın, papazın oğlu, tarlada çalışan bir adam, bahçıvan.

Zaman: Zaman tam belli değil ancak gün içinden bir kesit ele alınmaktadır.

Üslûp: Sade, yalın ve akıcı bir dil kullanılmıştır. Ayrıca olay olmamasına rağmen sürükleyici bir anlatıma sahiptir.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ MADDELER HALİNDE TIKLAYINIZ...

                                         

ÖYKÜ YORUMU:
Öyküyü okuduğumuz zaman bizi gerilim içinde tutan bir olayla karşılaşmıyoruz. Tersine öyküyü anlatan kişinin yani öykü kişisinin bir şeye kızmış, sinirlenmiş olduğunu görüyoruz. Kızdığı, sinirlendiği şey de belli değil. Belki de tıraş bıçağı. Neye kızdığı, sinirlendiği önemli değil, önemli olan içinde bulunduğu ruhsal durumun bu kişinin dış dünyayı algılayışını etkilemesi.

Önce çevresindeki varlıkların doğal durumunu düşünüyor. Otların yeşil, denizin mavi, gökyüzünün bulutsuz olması gibi. Bunların da bu görünümleriyle kişiye bir sorun yaratacağını geçiriyor içinden. Buradan şunu anlıyoruz ki gündelik yaşamın her günkü düzenini, olağan görüntülerini değiştirmek isteyen bir tutum içinde. Ama bu tutumunu da saçma buluyor.

Gündelik gerçeklerin, alışılmışın dışına çıkma tutumu öykü kişisinin algılama biçimini değiştiriyor. Yaprak çikolata, keçi de çağla bademi rengine bürünüyor. Bu algılama değişimi içindeyken öykü kişisiyle birlikte “ hişt ” sesini duyuyoruz. Onunla birlikte biz de duyuların etkisiyle değişik bir ortama giriyoruz. Nesneler, varlıklar duyularımızı harekete geçiren bir etkileme gücü kazanıyor.

Öykü, anlatıcısının gerçek nesneler evresinden düşler evrenine; düşler evresinden gerçek nesneler evrenine geçiş süreci içinde gelişip sürüyor. Öykünün yörüngesini de kimden, nereden geldiğini bilemediğimiz “ hişt “ sesi oluşturuyor. Biz de öykü kişisiyle birlikte bu sesin etki alanı içine giriyoruz. Öykünün akışı bu sesin gelişine göre düzenlenmiş. Öykü de “ Güneşi buluta benzer bir sis kaplayınca “ dediğinde her şey gerçek görünümü kazanıyor. Günlük yaşam gerçeklerine dönüyoruz öykü kişisiyle.

Hişt sesi öykü kişisiyle birlikte bizim de gerçekle gerçekdışı arasında gidip gelmemize yol açıyor öykü boyunca. Sesin nereden geldiği bilinmiyor. Değişik varlıklara yönelik olasılıklar düşünüyoruz. Ama hiçbirine bağlayamıyoruz bu sesi. Öyküyü ilgiyle okumamızı sağlayan, düş gücümüzü kullanmaya bizi zorlayan da bu sorular oluyor bir bakıma. Sesin kaynağını öğrenemiyoruz. Öykünün bitiminde bu kaynağı öğrenmenin o kadar da önemli olmadığını anlıyoruz. Tek tek varlıklardan değil, doğadan, yaşamın içinden gelen bir ses bu. Bize, okuyucuya sesleniyor. Yaşama sevinci olarak içimize doğduğunu duyuyoruz.

Diyebiliriz ki Sait Faik bu öyküsünde belirli, somut, başlangıcı, sonucu bulunan bir olay anlatmıyor. Doğadan gelen ve varlığını sezmemizi isteyen bir sesin, yaşama sevinci diye adlandırdığımız “ hişt “ sesinin ayrımına varmamızı istiyor. Açık açık söylemiyor bunu. Boşluklar bırakıyor. Biz bu boşlukları düş gücümüzle tamamlıyoruz.

BANU BOLAT

Artikel Terkait

Yorumları Göster
Yorumları Gizle

4 yorum

Olay örgüsüde olsaydı müthiş olurdu ama yinede ellerinize sağlık güzel

Öykü sansürlenmiş, bir kısmı eksik bu arada...

Anafikri nedir acaba?

Bu bir durum hikayesidir o yüzden olay örgüsü içermez.

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4) Yorumunuza emoji eklemek için "Emoticon" butonuna tıklayın.
5)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.


EmoticonEmoticon

Edebiyat yazılılarında başarınızı artırın, kanalımıza abone olun!