HARNÂME
Bir eşek var idi zaif ü nizâr
Yük elinden katı şikeste vü zâr
Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kusuda idi
Ol kadar çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü komamıştı yağır
Dudağı arkmış u düşmüş enek
Yorulur arkasına konsa sinek
Kargalar derneği kulağında
Sineğin seyri gözü yağında
Arkasından alınca palanı
Sanki it artuğıydı kalanı
Bir gün ıssı eder himâyet ana
Ya'ni kim gösterir inayet ana
Aldı palanını vü'saldı ota
Otlayurak biraz yürüdü öte
Gördü otlukta yürür öküzler
Odlu gözler ü ger(i)lü göğüsler
Boynuzu bazısının ay bigi
Kimin halka halka yay bigi
Ne yular derdi ne gam-ı pâlân
Ne yük altında haste vü nâlân
Acebe kahır u tefekkür eder
Kendi ahvalini tasavvur eder.
Ki biriz bunlarınla hilkatte
Elde ayakta şekl ü surette
Bunların başlarına taç neden
Bizde bu fakr ü ihtiyaç neden
Var idi eşek ferasetlü
Hem ulu yollu hem kiyâsetlû
Ol ulu katına bu miskin har
Vardı yüz sürdü dedi ey server
Sen eşekler içinde kâmilsin
Âkil ü şeyh ü ehl ü fâzılsın
Sen eşeksin ne şek hakîm-i eceli
Müşkilim var keremden etgil hal
Bugün otlukta gördük öküzler
Gerüben yürür idi göğüsler
Her birisi semiz ü kuvvetli
Yok mudur gökte bizim ulduzumuz
K'olmadı yeryüzünde boynuzumuz
Böyle verdi cevap pîr eşek
K'ey belâ bendine esir eşek
Dün ü gün arpa buğda işlerler
Anı otlayup anı dişlerler
Çün bunlar oldu ol azize sebep
Verdi ol izzeti bulara Çalap
Tac-ı devlet konuldu başlarına
Et ü yağ doldu iç ü dışlarına
Bizim ulu işimiz odundur
Od uran içimize o dundur
Tuttu yüz derdile zaîf eşek
Zâr ü dil-haste vü nahîf eşek
Varayın ben de buğda işleyeyin
Anda yaylayup anda kışlayayın
Gezerek gördü bir göğermiş ekin
Sanki tutardı ol ekin ile kin
Aşk ile tepti girdi işlemeye
Gâh ayaklayu gâh dişlemeye
Ekin ıssı...
Ağaç elinde azm-ı râh etti
Tarlasını göricek âh etti
Daneden gördü yeri pak olmuş
Gök ekinliği kara hâk olmuş
Yüreği sovumadı sövmek ile
Olamadı eşeği dövmek ile
Bıçağın çekti kodu ayruğınu
Keski kulağını vü kuyruğunu
Kaçar eşşek acıyarak canı
Dökülerek yaşı yerine kanı
Uğrayu geldi pîr eşek nagâh
Sordı halini kıldı dert ile âh
Batıl isteyü haktan ayrıldım
Boynuz umdum kulaktan ayrıldım.
aruz kalıbı: Feilâtün /mefâilün/ feilün

Metin İncelemesi:
OLAY ÖRGÜSÜ
HARNAME OLAY ÖRGÜSÜ
- Yük taşımaktan cılız kalmış eşeğin otlayan semiz öküzleri görmesi.
- Yanlarına gidip onlara neden böyle yularsız ve güçlü olduklarını sorması.
- Öküzlerin, kendilerinin buğday öğüttüklerini, bu işlemin insanlara gerekli olduğunu söylemesi.
- Eşeğin bu söze inanarak, buğday tarlasına dalıp buğdayları çiğnemesi.
- Tarla sahibinin eşeğin kulaklarını ve kuyruğunu kesmesi.
- Yolda pir eşekle karşılaşması ve pir eşeğin onu azarlaması.
- Biçim Yönünden:
Biçimi: Nazım.
Nazım biçimi: Mesnevi.
Nazım birimi: Beyit.
Ölçüsü: Aruz.
Fâ i lâ tün/me fâ i lün/fe i lün
(Fe i lâ tün) (fa'lün)
Bir eşek var/i di za if/ ü ni zar
Türü: Didaktik şiir.
Konusu: Eşeğin kişiliğinde, yeteneğinin üstüne çıkmak isteyen bir insanın içine düştüğü kötü durum ele alınıyor, bu tür kişilerin karşılaşabilecekleri güç durumlar anlatılıyor.
Ana düşünce: İnsan, kendi yeteneğini, değerini ve yerini bilmeli; elindekiyle yetinmeli, daha çoğunu istememelidir.
Kafiye şeması: aa/bb/cc/dd/ee/ff/gg/hh...
Kafiyeli olan, "zâr/nizâr" sözcüklerinde, üç ses benzeşmesinden olan zengin kafiye vardır. Su-da idi/ kısu-da idi" sözlerinde yer alan "-da" hal ekleriyle "idi" sözcükleri aynı görevde olduğundan rediftir. Kalan bölümlerde iki ses benzeşmesinden oluşan tam kafiye vardır.MEKAN VE ZAMAN ÖZELLİKLERİ :
Harnamede belirli bir zaman ve mekan ifadesi yoktur.Mesevide ''bir gün'' şeklinde bir zaman ve ''otlak buğday tarlası'' şeklinde de mekan ifadeleri vardır. bu durumda mesnevideki zamanın ve mekanın belirsiz olduğunu göstermektedir.
a) Olay, "tahkiye" (hikâye etme-öyküleme) yoluyla anlatılmış, XV. yüzyıl aydınlarının yabancı sözcüklerle karışmış Türkçesine yer verilmiştir: Zâif ü nizâr, şikeste vü zâr, gam-ı palan, ferâsetlû, tac-ı devlet, azm-i râh.
b) Sözcüklerde "üben, icek, yın" bağ-fiil ekleriyle emir kipinin üçüncü tekil kişisini gösteren ve "-sin" ekinin karşılığı olarak kullanılan "-gil, -gıl" eklerine yer verilmiştir.
c) "Gerlü, K'olmadı, K'ey" sözcükleri, ölçü zoruyla böyle yazılmışlardır. Asılları "gerilü, ki olmadı, ki ey" dir.
d) Kimi sözcükler, küçük ses değişimleriyle günümüzde de kullanılmaktadır: Tü (tüy), bigi (gibi), bunlarunla (bunlarla), ulduz (yıldız), ana (or.a), komamıştı (koymamıştı), varayın (varayım), komak (koymak).
e) Günümüzde kullanılan "ve" bağlacı yerine "u,ü,vü" kullanılmıştır. Bu durum tüm divan edebiyatı anlatımında yaygındır.
f) "Katı" (çok), "dün" (gece), "kısu" (sıkıntı), "ıss" (sahip) sözcükleri günümüzde anlam değiştirmiş, bu anlamlarda kullanılmaz olmuştur.
g) "Ana" (onu) sözcüğü "-i" hali yerine "-e" hal ekiyle kullanılmıştır.
h)“îdi, odunda, su" gibi söcükler, ölçü zoruyla
uzatılmıştır.
uzatılmıştır.
Söz Sanatları:
Eşek, insan gibi düşünüldüğünden teşhis (kişileştirme), konuşturulduğundan intak (konuşturma) sanatı yapılmıştır, öküzlerin boynuzları biçim yönünden yaya, parlaklık yönünden ay'a benzetilmiştir. "Bunların başlarına taç neden" dizesinde istiare (iğretileme) sanatı yapılarak boynuzlar taca benzetilmiştir.
Benzetilen öğe kullanılmadığından, sanat açık istiaredir. "Odundur/ o dundur" sözcükleri, cinaslı olarak kullanılmıştır.
İçerik Yönünden:
Zayıf ve güçsüz bir eşek vardı. Yük altında çok harap olmuştu. Bazan odunda bazan suda idi. Gece ve gündüz kahır ile sıkıntıda idi. O kadar ağır yükler taşırdı ki, yara teninde tüy bırakmamıştı. Dudağı sarkmış, çenesi düşmüştü. Sırtına sinek konsa yorulurdu. Kargalar derneği kulağında, sinek gezer gözünün yağında. Arkasından alınca palanı, sanki köpek artığıydı geriye kalanı. Bir gün sahibi onu korudu, yani ona yardım etti. Palanını aldı ve ota saldı. Otlayarak biraz öte yürüdü. Gördü otlukta yürüyen öküzleri. Ateşli gözleri ve gerili göğüsleri. Bazısının boynuzu ay gibi, kiminin halka halka yay gibi. Ne yular derdi ne palan derdi. Ne yük altında hasta ve inleyen. Hayret eder ve düşünür, kendi durumunu zihninden geçirir. Ki: yaradılışta bunlarla eşitiz. Elde, ayakta, yüzde ve şekilde. Bunların başlarına taç neden? Bizde bu yoksulluk ve gereksinim neden? Bir eşek vardı çok anlayışlı, akıllı. Hem ulu yollu hem de uyanıktı. Bu miskin eşek, o ulu eşeğin katına, gitti, yüz sürdü, ey başkan: Sen eşekler içinde yücesin, akıllısın, büyüksün ve erdemlisin. Sen eşekler içinde bilgesin. Sıkıntım var, yardım etmelisin. Bugün otlukta gördüm öküzler, göğüslerini gererek yürürlerdi. Her birisi semiz ve kuvvetli, içi ve dışı yağlı ve etli. Yok mudur gökte bizim yıldızımız, ki yeryüzünde boynuzumuz olmadı? Olgun eşek şöyle yanıt verdi: Ey belâ bağına tutsak eşek! Onlar gündüz gece arpa ve buğday işlerler, onu otlayıp onu dişlerler. Çünkü bunlar oldu o değerliye sebep. Bu değeri onlara Tanrı verdi hep. Başlarına devlet tacı kondu. İç ve dışlarına et ve yağ doldu. Bizim en büyük işimiz odun taşımaktır, İçimize ateş vuran o aşağı iştir. Zayıf eşek tuttu yüz dert ile ağlamaklı, gönül yaralı, kırık... Varayım ben de buğday işleyeyim, orada yaylayayım orada kışlayayım. Gezerek yeşermiş bir ekin gördü. Sanki o ekin ile kin tutardı. Aşk ile tepti, girdi işlemeye. Bazan ayakla bazan dişiyle. Ekin sahibi... Sopa elinde yola koyuldu. Tarlasını görünce ah etti. Gördü yer tamamen temizlenmiş, yeşil ekinlik kara toprak olmuş. Küfür etti, içi yüreği susmadı, eşeği dövmekle de hırsını alamadı. Bıçağını çekti, ayrısını kodu, kesti kulağını ve kuyruğunu. Eşek kaçar canı acıyarak, yaş yerine kan dökerek. Ansızın bilge eşek çıkageldi. Durumunu sordu, beriki dert ile ah etti: Boş şey istedim, doğru yoldan ayrıldım, boynuz umdum, kulaktan da oldum.
Araştırmalar:
1.Şeyhi, II. Murat döneminde yaşamıştır. Bu fabl şairin padişaha sunduğu bir övgüde "Münasip Hikâye" başlığı altında yer almıştır. Eser, 126 beyitten oluşmaktadır. Şair, mesnevisinin başında padişahı över. Devrinde herkesin mutlu olduğunu; kendisinin ise kederli olduğunu belirtir. Yaşamda rahatlık istedikçe zahmet çektiğini, mutluluk istedikçe belaya düştüğünü dile getirir, öyküsünde kendisini bu eşekte simgeleyerek Sultan Murat'tan yardım diler.
Öykünün kahramanlarından eşek, zayıf, güçsüz, yük taşımaktan bitkindir. Sırtında yaralar açılmış, dudağı sarkmış, yaşamın zorluklarına göğüs geremeyecek kadar perişan bir duruma düşmüştür, öküzler ise eşeğin karşıtı besili, boynuzları ay gibi, yük taşımayan, yular ve palan kaygısı olmayan sağlıklı ve talihli hayvanlardır. Yaşlı eşek; ulu, kâmil, âkil, ehil, fâzıl niteliklerinden anlaşılacağı gibi güngörmüş bilge olan bir varlıktır. Ekin sahibi, çıkarlarını koruyan öfkeli biridir.
Öyküde zayıf eşek, şairin kendisi; öküzler, Şeyhi'ye verilen tımarın (toprakların) ilk sahipleri ile yetkili kişi ve kuruluşlardır. Yaşlı bilge eşek ise Osmanlı toplumunu belirli ülkü ve düşünceler doğrultusunda yönlendiren aydınlar ve düşünürlerdir. Bunlar şiirde "bilge-filozof" olarak tanıtılmaktadır.
Günümüz toplum yaşamı açısından düşünülürse:
Zayıf eşek: İçinde bulunduğu durumu beğenmeyen, elindekiyle yetinmeyen, olanaklarını değerlendirmeden hayatta daha çok şeye sahip olmak isteyen, bu yolda çaba verirken elindekini de yitiren insanları simgeler.
Öküzler: Her toplumda var olan, hak etmedikleri biçimde varlıklı ve mutlu yaşayan talihli kişileri temsil eder.
Yaşlı eşek: Toplumu yönlendiren aydın ve düşünürlerin yerine geçer.
Ekin sahibi: Çıkarlarına düşkün, öfkeli ve yitirdiklerini kendi gücüyle almaya çalışan insanları karşılar.
2."Etgil, gerüben, göricek, kışlayın" sözcüklerin-deki "-gil, -ben, -Icek, -yın" eklerinin günümüzdeki söylenişleri "-sin, -rek/-rak, -ince, -yım" biçimindedir.
Metinde geçen sözlerin anlamları şunlardır:
İt artuğu: Köpek artığı; bir deri bir kemik kadar zayıf düşmüş varlık.
Acebe kalmak: Bir durum karşısında şaşkınlığa düşmek; hayret etmek.
Gökte ulduzumuz yok mu?: Şansımız, talihimiz yok mu; kaderimizde mutlu olmak yazılmamış mı?
Belâ bendine esir olmak: Yaşamda dertlerle karşılaşmak, onlardan kurtulmamak.
Aşk ile tepti: Büyük bir arzu ve istekle koştu.
3."Odun/ o dun" sözcükleri, söylenişleri aynı, anlamları farklı olan sözlerdir. "Odun" sözcüğü, yakacak ağaç; "o dun" ise o alçalma anlamında kullanılmıştır. Böyle sözcüklere cinaslı kafiye denir.
4.Öyküye göre: Zayıf ve güçsüz bir eşek, bir gün otlamaya çıkar. Otlakta, bakımlı öküzler görür. Onları kendisiyle karşılaştırır, bir sonucu varamaz. Onlarla arasındaki farkı anlamak ister, bunun nedenini yaşlı bir eşeğe sorar. Yaşlı eşek, onların gece ve gündüz arpa ve buğday işleriyle uğraştıklarını, bu yüzden bakımlı ve rahat olduklarını söyler. Zayıf eşek, onlar gibi olmak için buğday ve arpa işlemeye karar verir. Bu kararla bir ekin tarlasına girer. Bunu gören ekin sahibi, öfkeyle zayıf eşeğe saldırır, kulağı ile kuyruğunu keser. Böylece zayıf eşek, elindekiyle yetinme-menini cezasını kulak ve kuyruğunu yitirerek öder.
5. "Harnâme"nin ana düşüncesi, insan elindekiyle yetinmelidir, daha çoğunu istememelidir; istediği takdirde elindekini de yitirebilir" biçiminde anlatılmıştır, öykünün kahramanlarıyla ilgili söylenen alaycı sözler, yergi öğeleridir.
6. Fabller, manzum yazılardır, konuları hayvanlar arasında geçer. Her fablın sonunda insanlara bir öğüt ya da bir ahlak dersi verilir. Bu özellikler, "Harnâme"de de görülmektedir. Bu duruma göre, ona fabl diyebiliriz.
N. KARTAL, BİRSEN Y. 1990
2 yorum
teşekkürler
eyv babağğğğ
YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...
1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4) Yorumunuza emoji eklemek için "Emoticon" butonuna tıklayın.
5)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.
EmoticonEmoticon