Tanzimat Dönemiyle birlikte; Batı'dan alınan anlatmaya bağlı edebî metinlerden roman, hikâye; göstermeye bağlı edebî metinlerden tiyatro türlerinin ilk örnekleri verilmeye başlanmıştır. Öğretici metinlerden deneme, makale gibi türler de ilk defa Tanzimat Döneminde görülmüştür.
NOT: Öğretici metin türlerinin gelişmesinde en önemli rolü gazete üstlenmiştir. Tanzimat Dönemi sanatçıları yazdıkları öğretici metinleri gazetelerde yayımlayarak düşüncelerini geniş halk kitlelerine ulaştırabilmişlerdir.
Öğretici metinlerde temel amaç aynı olsa da (Temel amaç öğreticilik, bilgi vermektir.) öğretici metinler farklı türlere ayrılır. Öğretici metinlerin farklı türlere ayrılmasında en önemli etken, metinde işlenen konu ve konunun niteliğidir.
ÖĞRETİCİ METİNLERİN ÖZELLİKLERİ:
- Öğretici metinler; bilgi vermek, bir konuyu açıklamak, herhangi bir konuda düşünceleri ortaya koymak vb. amaçlarla kaleme alınan yazılardır.
- Öğretici metinler; yazılış amaçları bakımından, coşkuyu dile getiren ve olay çevresinde oluşan metinlerden farklıdır. Öğretici metinlerde amaç; öğretmek, bilgi vermektir.
- Öğreticiliğin amaçlandığı metinlerde dil göndergesel işlevde kullanılır. Dilin göndergesel işlevinde; anlatılmak istenenler, doğrudan anlatılır.
- Öğretici metinlerde dilin açık ve anlaşılır olması çok önemlidir. Dili anlaşılmayan bir metin, okuyucuya bir şey öğretemez. Dil ve anlatımdaki yalınlık, öğretici metinlerin kendi içindeki anlatım türlerine göre farklılık gösterebilir. Felsefi, bilimsel metinler, tarih, makale, eleştiri vb. türlerin yalın olması gerekir. Deneme, fıkra, sohbet ve kişisel yaşamı konu alan anlatım türlerinde yazar dili öznel yaklaşımla kullanabilmektedir.
- * Öğretici metinler belli bir amaç doğrultusunda yazılır. Öğretici metinlerde yazarın amacı bir nesneyi, bir kavramı, bir olayı açıklamak, anlatmak bildirmek ve okuyucuyu uyarmak, harekete geçirmektir; anlam da bu amaca uygun olarak ortaya konur.
- Öğretici metinlerde yazar, metni oluştururken (bilgi vermeyi ve öğretmeyi amaç edindiğinden) sözcükleri gerçek anlamlarıyla kullanır ve düşsel öğelere, imgelere mümkün olduğu kadar az yer verir.
- Yazar dil ve anlatım özelliklerini; somut gerçekliklere, varlık, olay ve durumlara bağlı olarak oluşturur.
- Öğretici metinlerde anlam; okuyucu, zaman ve mekâna göre değişmez ancak yazarın düşüncelerine okuyucunun mutlaka katılması gerektiği gibi bir zorunluluk da yoktur; kısacası öğretici metinlerden herkes aynı anlamı çıkarır ancak o konuda farklı düşüncelere sahip olabilir.
- Öğretici metinler; günlük hayatın problemleriyle yakından ilgilendikleri, somut gerçeklikleri dile getirdikleri için dönemin sosyal, kültürel ve siyasi yaşamını daha yoğun bir şekilde yansıtır.
- Öğretici metinlerin oluşmasında; metnin yazılış amacının ve hedeflenen okuyucu kitlesinin çok önemli rolü vardır.
- * Metnin tamamının iletmek istediği düşüncenin en kısa, yoğun ifadesine ana düşünce denir. Öğretici metinler, belli bir düzen içinde birleşerek ana düşünceyi şekillendiren birimlerden oluşur. Bu birimlerin temelinde, dilin anlamlı en küçük parçası olan "sözcük" vardır. Sözcükler bir araya gelerek cümleleri, cümleler paragrafları ve paragraflar da metni oluşturur.
- Öğretici metinler yapı bakımından incelenirken metni oluşturan birimlerin, metnin yazılış amacına ve hedef kitleye göre düzenlendiğine dikkat edilir.
- Düzenli yazılmış bir metinde cümleler anlamca ve yapıca birbiriyle uyumludur. Metni oluşturan birimlerin (cümle, paragraf), metnin tamamı dikkate alındığında tek bir duygu ve düşünce etrafında birleştiği görülür.
- Bir metne sorulan "Bu metin hangi amaçla, niçin yazılmıştır?", "Bu metinde asıl anlatılmak istenen nedir?", "Bu metinde hangi düşünce vurgulanmaktadır?", "Bu metinden çıkarılacak sonuç nedir?" vb. soruların cevabı ana düşüncedir.
- Ana düşünce, bir cümle olarak metinde bulunabildiği gibi metnin tamamından çıkarılacak bir sonuç da olabilir ancak ana düşüncenin metin içinde bir cümlede açıkça ifadesi, az rastlanan bir durumdur.
- Diğer edebî türlerde olduğu gibi öğretici metinler de yapı, tema, dil ve anlatım gibi konularda tarihî süreç içinde kendi geleneklerini oluşturur.
- Her dönem, hazır bulduğu geleneğe yeni öğeler ve değerler katarak geleneği zenginleştirir ve geleneğin devamını sağlar.
- Geleneğin oluşmasında dönemin zihniyetinin de önemli rolü vardır çünkü zihniyet, insan etkinliklerinin belirleyicisidir.
- Öğretici metinlerde yazarla okuyucu arasında öğretme - öğrenme ilişkisi vardır. Bu ilişkide metnin; yazarın duygu ve düşüncelerini yansıtmaması, yani yazardan izler taşımaması düşünülemez.
- Olayları algılama, yorumlama, yansıtma vb. yönünden her insanın bir bakış açısı vardır; bu durumda metinle yazar arasında bağın olmaması düşünülemez.
- Gerek sanat metinleri gerekse öğretici metinler bir yazarın kaleminden çıktığından yazarın dünya görüşü, yaşam deneyimi, üslubu eserde kendini hissettirir.
A. TARİHÎ METİNLER
* Tarih; toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilimdir.
* İnsanların, geçmişi öğrenme istekleri, tarih biliminin doğmasını sağlamıştır. Tarih bilimi; insan topluluklarının yaşayışlarını, mücadelelerini, siyasi olaylarını, kültür ve uygarlıklarını inceler. Tarih bu olayları incelerken sebep sonuç ilişkileri üzerinde durur. Olayları ilişkilendirir, olayın geçtiği yeri ve zamanı belirler. Olayları belgelere dayalı olarak anlatır. Belgelere dayalı bir anlatım söz konusu olduğundan tarihî metinlerde yorum ya da izlenimler değil nesnel bilgiler aktarılır.
* Bilgiyi aktarmak amaçlandığından tarihî metinlerde yalın ve duru bir anlatıma başvurulur.
* Tarihî metinlerle tarihî bir olayı ele alan edebî metinler karıştırılmamalıdır. Edebî metinler kurmacadır tarihî metinler ise belge niteliği taşır ve nesnel verilere bağlı olarak oluşturulur. Bu durumda tarihî bir olayı ele alan roman ve öyküler tarihî metin değil, sanat eseridir. Bu metinlerde amaç öğretmek, nesnel bilgi vermek değil; sanat, güzellik yaratmaktır.
B. FELSEFİ METİNLER
* Felsefe sözcüğü, Yunancada phileo (sevgi) ve sophia (bilgelik) sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşur. Phi-leosophia (bilgelik sevgisi ya da hikmet arayışı), Yunanlı düşünürler için "bilgiyi sevmek, bilginin ardından koşmak" anlamına gelir.
* Felsefe; varlık ve düşünmeyi oluşturan ilkeler, gerçeklik ve nedenselliğin araştırılmasıdır. Belirli bir konuda yoğun, sistematik ve yaratıcı olarak düşünmektir. Felsefe; düşündürür, sorgulatır, soru sorar ve cevabını arar.
* Felsefeyi diğer bilimlerden ayıran en önemli özelliği, mantıksal delillere ve akıl yürütmeye dayanmasıdır.
* Felsefe konularını ve problemlerini ele alan metinlere ise felsefi metin denir.
* Bilimsel metinler, terimler kullanarak bilimsel buluş ve gerçeklikleri işler. Felsefi metinlerde ise önemli olan kavramlardır. Felsefede, düşünce, kavramlar kullanılarak ortaya konur.
* Felsefede; "varlık", "bilgi" ve "değer" kavramları üzerinde düşünülür ve bu problemlere yanıtlar aranır.
C BİLİMSEL METİNLER
* Bilim; evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgidir.
* Bilim; genel geçerlik ve kesinlik nitelikleri gösteren yöntemli ve dizgesel bilgidir.
* Bilimsel metinler, bilimsel bilgi ve buluşları aktarmak amacıyla yazılan metinlerdir. Bilimsel makaleler, konferans raporları, değerlendirme yazıları, toplantı özetleri vb. bilimsel metinlerdir.
Ç GAZETE ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİN TÜRLERİ
1. MAKALE
* Bilim, fen konularıyla siyasal, ekonomik ve toplumsal konuları açıklayıcı veya yorumlayıcı niteliği olan gazete ve dergi yazılarına makale denir.
* Makale; bilgi vermek, bir düşüncenin savunuculuğunu yapmak amacıyla yazılır.
* Makalede yazar, düşüncelerini okuyucuya kabul ettirmeyi amaçladığından kanıtlayıcı bir anlatıma başvurur.
* Makalede öne sürülen yargılar nesnel verilerle güçlendirilir; tanımlama, örnekleme, tanık gösterme, karşılaştırma gibi yollarla açıklanıp kanıtlanır.
* Düşünceye dayalı bir metin türü olduğundan ve herhangi bir konuda okuyucunun kanılarının değiştirilmesi amaçlandığından makalede yalın ve duru bir anlatım kullanılır; sanatlı ve soyut ifadelerden uzak durulur. Belgelerden yararlanılabilir.
* Makaleler; sanat, edebiyat, siyaset, bilim ve insanla ilgili her konuda yazılabilir.
* Makale, alanında belli bir bilgi birikimine sahip kişilerce araştırma ve incelemeye bağlı olarak yazılır.
* Edebiyatımızdaki başlıca makale yazarları şunlardır: Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami, Hüseyin Cahit Yalçın, Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Süleyman Nazif, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Falih RıfkıAtay, Ahmet Hamdi Tanpınar...
Tanzimat Edebiyatında Makale:
Makale, edebiyatımıza Tanzimat Döneminde gazeteyle birlikte girmiştir. Makale türünün doğması ve yaygınlaşması gazetesayesinde olmuştur.
Türk edebiyatındaki ilk makale, Şinasi'nin "Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi"dir. Bu makalede Şinasi; gazetenin önemini, yazı dilinin yeninden düzenlenmesi gerektiğini ve halkın anlayabileceği bir düzeyde olması gerektiğini vurgulamıştır.
Daha sonra Namık Kemal, Ziya Paşa, Recaizade Mahmut Ekrem ve diğer Tanzimat sanatçıları da sanat ve edebiyatla ilgili çeşitli makaleler yazmışlardır.
Namık Kemal, 1876'daTasvir-i Efkâr da yayımladığı "Lisan-ı Osmanî'nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şâmildir" adlı makalesinde edebiyatın gerçek sorunlarını ilk kez dile getirmiştir. Namık Kemal bu makalede; yazı dilinin anlaşılır olması gerektiği, konuşma diline yaklaştırılması gerektiği, divan edebiyatının somut gerçekleri yansıtmadığı gibi konular üzerinde durmuştur.
Ziya Paşa, 1868'de "Hürriyet" gazetesinde yayımlanan "Şiir ve İnşa" adlı makalesinde; ulusal değerlerimizi yansıtan halk edebiyatının örnek alınması gerektiğini dile getirir ve yapıtların, halkın anlayabileceği bir dille ortaya konması gerektiğini vurgular.
2. ELEŞTİRİ
* Bir edebiyat veya sanat eserinin her yönüyle anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazı türüne eleştiri denir.
* Eleştiri; bir sanat eserini tüm yönleriyle çözümleyerek açıklayan, onun olumlu ve olumsuz yönlerini ortaya koyan çok yönlü yazıdır.
* Eleştiriler genelde nesneldir ancak öznel eleştiriler de vardır.
* Eleştirmen, değerlendirmeleriyle yazara ve okura kılavuzluk yapar.
* Edebiyatımızdaki başlıca eleştiri yazarları şunlardır: Namık Kemal, Hüseyin Cahit Yalçın, Cenap Şehabettin, Ali Canip Yöntem, Ahmet Hamdı Tanpınar, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Nurullah Ataç, Memet Fuat...
Tanzimat Edebiyatında Eleştiri:
Türk edebiyatında ilk eleştirinin Tanzimat Döneminde yazıldığını söylemek doğru değildir ancak Batılı anlamada eleştiri, yani edebî eleştirinin ilk örnekleri bu dönemde verilmiştir. Tanzimat'tan önceki eleştiriler, İslami edebiyatın sadece yazı tekniğinden söz eden eserlerden oluşmaktaydı.
Tanzimat Döneminde eleştiri; öncelikle divan şiiri aleyhinde birtakım düşünceleri taşır. Bunların başında Namık Kemal'in eleştirileri gelir. Namık Kemal; 1866'da "Tasvir-i Efkâr" gazetesinde yazdığı "Lisan-ı Osmanî'nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şâmildir"adlı uzun makalesinde edebiyatımızın gerçek sorunlarını dile getirir ve divan edebiyatını eleştirir. Bunun dışında Namık Kemal'in; zamanında yayımlanmamış olan "Talim-i Edebiyat Risalesi" ile "Celalettin Harzemşah Mukaddimesi" vardır.
Divan edebiyatına yapılan eleştiriler bakımından aynı daire içine girebilecek yazılardan biri de Ziya Paşa'nın "Şiir ve İnşa (1868)"makalesidir.
Ziya Paşa'nın; yeni devrin ilk antolojisi olan "Harabat" uzun manzum mukaddimesi ile tekrar divan şiirine dönüşünü, ona sempatisini göstermesi, hatta divan şiirinin kısa bir muhasebesini yapması üzerine Namık Kemal, Ziya Paşa'nın "Harabat" adlı eserini, "Tahrib-i Harabat" ve "Takip" adlı eserleriyle eleştirir.
Recaizade Mahmut Ekrem, edebiyatta genç nesle öncülük eden hocalığı ve teorik yazılarıyla önem kazanır. Recaizade'nin; konuları yeni kategorilere yerleştirmesi, edebiyattan estetiğe ve psikolojiye doğru bir çıkış araması bakımından önemli olan "Talim-i Edebiyat" adlı eseri büyük ilgi görmüştür. Özellikle yeni şiir için bir beyanname sayılabilecek "Takdir-i Elhan"ı ve "Zemzeme"mukaddimesi devrin teorik kitaplarının önemlilerindendir.
Edebiyat tarihlerine genelde eski edebiyat taraftarı olarak geçen ancak yenileşen edebiyatımızın temsilcileri arasında bulunan Muallim Naci'nin Recaizade Mahmut Ekrem'le giriştiği, daha sonra taraftarlarının devam ettirdiği tartışmalar, şiirin gelişmesi ve eleştiri türü açısından çok önemlidir. Muallim Naci, bu konudaki düşüncelerini, Ekrem'in "Zemzeme"sine karşılık olarak "Demdeme"adı altında toplar. "Istılahat-ı Edebiyye"si ise eski geleneğin son belagat (düzgün anlatma) kitabı olarak kalacaktır. Fakat onun eleştiri alanında asıl dikkati çeken görüşleri Beşir Fuat'ı tanıdıktan sonra başlar. Edebiyat üzerine karşılıklı yazışmalarından oluşan"İntikad", birbirinden çok farklı dünya görüşlerinin sahibi olan iki kişinin, medenî bir çerçevede tartışmalarını göstermesi bakımından üzerinde durulması gereken bir eserdir.
D. KİŞİSEL HAYATI KONU ALAN METİN TÜRLERİ
1. HATIRA (ANI)
* Toplumda belli bir yer edinmiş kişilerin başından geçen ya da tanık oldukları olayları anlattıkları yazı türüne hatıra (anı) denir.
* Anılar, çoğu zaman, onları yazan kişinin de karışıp rol aldığı olaylara dayanan yazılardır. Bu nedenle anının anlatımı birinci kişinin ağzından yapılır.
* Anı, yaşanmakta olanı değil; yaşanmışı konu alır.
* Anı; tarihî gerçeklerin öğrenilmesine katkı ağlar. Yazarın, unutulmasını istemediği gerçekleri kalıcı kılar. Anı türünde; gelecek kuşaklara ders vermek, tarih ve kamuoyu karşısında hesaplaşmak amacı da vardır.
* Anı; kişinin yaşamının belli bir sürecini içine alır ve gerçekçi, yalın bir anlatımla yazılır. Yazarın mesleğine, eğilimlerine göre siyasi, edebî, askerî ve sosyal bir içerik taşıyabilir.
Tanzimat Edebiyatında Hatıra:
Hatıra, Tanzimat'tan önceki dönemlerde de edebiyatımızda görülen bir türdür ancak eski edebiyatımızda fazla önemsenmeyen bu tür, Tanzimat'la birlikte ön plana çıkmıştır.
Tanzimat Dönemindeki başlıca hatıra yazarları şunlardır: Namık Kemal (Magosa Hatıraları), Ziya Paşa (Def-ter-i Amal), Muallim Naci (Ömer'in Çocukluğu), Akif Paşa (Tabsıra) ...
2. GEZİ YAZISI
* Genelde bir edebiyatçının; gezip gördüğü yerlerdeki şehirleri, gelenek ve görenekleri, doğal ve tarihî güzellikleri, kültürel unsurları vb. sanatsal bir anlatımla kaleme aldığı metinlere gezi yazısı denir.
* Yazar gezi yazısını; gözlem, inceleme ve bilgileri bir araya getirerek oluşturur.
* Gezi yazısında yazar; gördüklerine, yorumlarını da katabilir.
* Gezi yazısında akıcı ve sade bir dil kullanılır.
* Edebiyatımızdaki başlıca gezi yazarları şunlardır: Evliya Çelebi, Ahmet Mithat Efendi, Direktör Âli Bey, Cenap Şehabettin, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı Atay, Reşat Nuri Güntekin, Oktay Akbal...
Tanzimat Edebiyatında Gezi Yazısı
Şeydi Ali Reis'in "Mir'atül Memalik (Memleketlerin Aynası)" ve Evliya Çelebi'nin "Seyahatname" adlı eserleri bu türün ilk örnekleridir.
Gezi yazısının edebiyatımızdaki ilk örnekleri "seyahatname"lerdir ancak asıl gezi yazıları, Batılılaşma süreciyle birlikte Avrupa'ya -özellikle Fransa'ya- giden sanatçı ve aydınlarımızın Avrupa şehirleriyle ilgili yazdıklarıdır.
Tanzimat Dönemi sanatçıları, devlet adamı kimlikleriyle ya da zorunlu olarak yurtdışına çıkmışlar ve bu gezilerini kaleme almışlardır.
Tanzimat Dönemi'nde Ahmet Mithat Efendi'nin Avrupa gezisini anlattığı "Avrupa'da Bir Cevelan", bir av gezisini anlattığı "Sayyadane Bir Cevelan" eserleri önemlidir.
3. MEKTUP
* Temel anlamıyla mektup; haber vermek, sormak, istemek veya duyguları bildirmek için birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen metindir.
* Bir yazın türü olarak mektup, kişinin iç dünyası yansıtması ve düşüncelerini paylaşması bakımından önemlidir.
* Mektup, yazılış amacına göre türlere ayrılır:
a) Özel Mektup
* İnsanların, çeşitli konulardaki duygu ve düşüncelerini paylaşmak amacıyla yakınlarına (akraba, eş, dost, arkadaş) yazdıkları mektuplardır.
* Özel mektuplarda gizlilik esastır, bu mektup türü sadece yazanla okuyanı ilgilendirir.
* Özel mektuplar sade bir dil ve içten bir anlatımla kaleme alınır.
b) Edebî Mektup
* Sanatçıların herhangi bir konudaki duygu ve düşüncelerini açıkladıkları, savundukları mektuplardır. Edebî mektuplar da özel mektuplar gibi bir kişiye yazılır (Bu kişi de genelde sanatçıdır.) ancak asıl amaç bu duygu ve düşünceleri herkese duyurmaktır.
* Edebî mektuplardan; yazıldığı dönemin sanat ve edebiyat olayları ve tartışmaları hakkında bilgi edinmek mümkündür.
c) İş Mektubu
* Bir iş gereği ticari kurum ya da kişilere yazılan mektuplardır. Bu mektuplarda işle ilgili konular dile getirilir.
d) Resmî Mektup
* Devletin farklı kurumlarının kendi aralarında ya da kişi ve kurumlarla yazışmaları gerektiğinde kullanılan mektuplardır.
e) Açık Mektup
* Herhangi bir kişiye gönderilmeyip basın yoluyla açıklanan mektuplardır.
* Edebiyatımızdaki önemli mektuplar: Namık Kemal (Namık Kemal'in Hususi Mektupları), Abdülhak Hamit Tar-han (Mektuplar), Ahmet Mithat Efendi - Muallim Naci (Muhaberat ve Muhaverat), Ziya Gökalp (Limni ve Malta Mektupları), Halikarnas Balıkçısı(Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı), Nazım Hikmet (Kemal Tahir'e Mapusaneden Mektuplar), Ahmet Hamdı Tanpınar (Mektuplar), Cahit Sıtkı Tarancı (Ziya'ya Mektuplar), Nurullah Ataç (Okuruma Mektuplar)...
Tanzimat Edebiyatında Mektup:
Tanzimat Dönemi sanatçılarının çeşitli nedenlerle (elçilik görevi, sürgün hayatı vb.) yurt dışında yaşamaları "mektup" türünün bu dönemde önem kazanmasını sağlamıştır.
Tanzimat Dönemindeki önemli mektuplar şunlardır: Ahmet Mithat Efendi ve Muallim Naci "Muhaberat ve Muhaverat (Haberleşmeve Konuşmalar)", Abdülhak Hamit Tarhan "Mektuplar", Namık Kemal "Namık Kemal'in Hususi Mektupları"
YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...
1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4) Yorumunuza emoji eklemek için "Emoticon" butonuna tıklayın.
5)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.
EmoticonEmoticon