tuğçe baş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tuğçe baş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Nis 2017

Anne

ANNE 

Tuğçe BAŞ 

Bakıyorum şimdi büyümüşüm... Sokakta düşüp kanattığım dizlerimin üzerinden yıllar geçmiş , kabuk bağlamış yaralarım. Şimdi sadece izleri kalmış bir de o izlere baktıkça hatırladığım tatlı hatıralar...

 Ah o hatıralarımın baş kahramanı annem !  Her başım sıkıştığında koştuğum ve beni asla geri çevirmeyen ilk kapım ... 

Çaresizliğimin çaresi , hüznümün neşesi, yalnızlığımın yoldaşı... 

Anlatmaya kelimelerin yetmeyeceği eşsiz güzellikteki annelerimiz. Sevginin en masum , en temiz , en güzel hali... Her zorlukta kollarının altında bizleri koruyan kanatsız meleklerimiz ... 

Peygamber Efendimiz boşuna "Cennet annelerin ayaklarının altındadır." dememiş. Çile çekip yavrusunu bütün zorluklardan koruyan, kol kanat geren, yavrusunun iyiliğini isteyen annelerdir. Yine annelerdir yavrusuyla ağlayıp yavrusuyla gülen. Hastayken sabahlara kadar yavrusunun başında karşılık gözetmeksizin bekleyen analar... 

Ah o anaların hakkı nasıl ödenir? Bir anne on  çocuğa bakarmış da on çocuk bir anneye bakamazmış. Günümüzde yapılan en büyük hata budur aslında . 




Hastayken sabahlara kadar yavrusunun başında bekleyen analar , yaşlanınca yavruları onlara bakmak istemez. Nedenini pek anlamam. Anlamak da istemem zaten. Her evlat böyledir demiyorum tabii ki ama böylelerine çok şahit oldum. 

Halbuki o kutsal varlıklar bizi karşılık beklemeksizin seven ilk insan ve zor günümüzde yanımıza ilk koşacak insan o değil midir ? Bizi en içten duygularla seven, bize sevmeyi , sevilmeyi öğreten de o değil midir aslında ? Sanırım birgün annelik duygusunu taddığımız anlayacağız onları.

 Tüm yaşanılanlardan sonra bugünü milad olarak kabul edin. Gidin o saçının her teli bir ömre bedel olan analarınızın ellerinden öpün. Sımsıkı sarılıp ona , onu ne kadar çok sevdiginizi söyleyin , hissettirin. Sonra o nur cemalindeki gülümsemenin altında bir ömür sevin onları .

 Çok geç olmadan , toprağın altına koymadan sevin ! Hem de çok sevin ...

TUĞÇE BAŞ 

1 Nis 2017

Şimdi Bahar

ŞİMDİ BAHAR

Tuğçe BAŞ 

Ben her bahar yeniden başlarım hayata. Kışın kasvetli havasının yerini baharın sıcacık havasına bırakmasını sabırsızlıkla beklerim.

Kışın erken kararan havada monoton bir hayat yaşayan çocukların ; baharda kıpır kıpır atan kalpleri gibi koşuşturmaları , oyunlar oynayıp şarkılar söylemelerini beklerim. 

Baharda oturup çimlere dalgaların kıyıya vuruşunu dinlerim gözlerimi kapayıp. Çocukların musmutlu kahkahalarını, çiçeklerin mis kokuları ve kuşların cıvıl cıvıl aşk ile ötmeleri denizin sesini bastırır kimi zaman . Anın tadını çıkarıp zamanı durdururum o an. 


Siz de ilkbaharın geldiğini hissedin . Yaşayın ! Hissederek, farkında olarak yaşayın baharı ...

 Oturun bir banka  , kapayıp gözlerinizi hayallerinizin hayatınızı süslemesine izin verin. 

Mevsimlere aşık olun sonra. Kalbinizde , ruhunuzda çiçekler açmasını izleyin. 

Gözlerinizden önce kalbiniz şenlensin, kıpır kıpır olsun. Papatyalar süslesin heryeri... Kışın ardından yorgun düşen bedeninize baharın ilk ışıkları can suyu olsun. Bir filiz daha büyüsün ruhunuzun derinliklerinde. Bir çiçek daha açsın , mutluluğun yorgun yaprakları...

TUĞÇE BAŞ

3 Şub 2017

Kalbe Çizilen Elbise

Kalbe Çizilen Elbise
Aşk ; derinlikler üzerine kurulmuş , anlamı bilinmeyen , bilinse de anlamsızlaştırılan bir  duygu...

 Bir anne-baba için evladı iken , bir tasarımcı için elbisesi , bir yazar için mısralarıdır aşk . Belki de ben hatayı burada yaptım. Seni satırlarımda anlatıp , kalbime çizdim elbiseni sonra biraz da ben ekledim üzerine ... Tabii  vakit geçtikçe anlam yüklemeyi unutmadım. Bilemedim ben... Satırlarımın kahramanı olan adamın kalemimin katili olacağını bilemedim. Mürekkebin sen kokacağını , her gece çehremde yağmurlar yağacağını bilemedim. 

Ben şimdi sensiz beni sevemedim. Her geçen gün yepyeni sensizliklerim oldu benim. Aşk yarası taşımayan aşkı bilemez dedim kendi kendime. Sen nereden bileceksin aşkı ?! Beni hayata bağlayan umutları nerden bileceksin ?! 

Düşünüyorum şimdi , çok düşünüyorum. Meğer o geri dönüşü olmayan eksikliğimmiş diyorum. Beni istediğim mutlulukla cezalandıran pişmanlığımmış. Çok geç anladım. Meğer onun için vakti gelince unutulan şarkıymışım. 

Böylece son buldu mısralar. Ezberimde kalan kadar şiirsin bundan böyle ve anılarımda olduğu kadar aşk ; varmışcasına bulduğum , yokmuşcasına yaşadığım ...

TUĞÇE BAŞ 

12 Oca 2017

Gününü umuda ayarla


GÜNÜNÜ UMUDA AYARLA
Tuğçe BAŞ

İçimiz kararmıştı. Her şey bizim üstümüze gelmişti sanki. Yoruyordu artık hayat. Nefes nefese çıkıyorduk hayatın o kirli paslı merdivenlerinden . O kadar umutsuzlukla nasıl atıyordu bu kalp? Adeta siyah toz bulutlarından ibaretti her şey. Karamsarlık sarmıştı etrafımızı. 

Hayaller, hayatımızın tozlu raflarında sahiplerini bekliyordu. Bir gün gerçekleşmeyi bekleyecek kadar acizleşmişlerdi artık. Her gün aynı yolda gidip gelirim de hatırladığım tek şey hayal kırıklıkları ... Bizleri en çok yıkan şey hayal kırıklıkları değil midir aslında ? 

Yaşanması imkanlıyken yaşanmayanlar ... Hep aynıydı aslında ama zamanla öğrendik bu renksiz hayatı cıvıl cıvıl yapmayı. Öğrendik ki hep umutsuzluğun ördüğü duvarları yıkabilirmişiz. Umutsuzluğun çevrelediği hayatları toz pembe hale getirebilirmişiz. Bardağın boş kısmı kimin umrunda dolu kısmıyla yetinmeyi öğrendikten sonra ? 

5 Oca 2017

Sonbahar , sararmış yapraklar , hatıralar...

Sonbahar , sararmış yapraklar , hatıralar...

TUĞÇE BAŞ

Dallanıp budaklandı yine  ruha sinen hatıralar...  Her dalda başka yaprağı incelerken kuruduğunu fark ediyorduk. Bir rüzgar esmesini bekliyorduk, esip tek tek düşmesini yaprakların . 

Her bir rüzgarda dökülen yapraklarla gidiyordu insanlar... Kah gülüp kah ağlarken fark edemiyorduk acılarımızı , unutuyorduk. Seviyorduk bir anlık da  olsa unutmayı ,  geçmişi... 

Sevdikçe dallarımızdan kırılıyorduk , dökülüyordu yapraklarımız. Umursamıyorduk biz de... Ha bir dal eksik ha bir yaprak fazla...Kimin umrunda? 

Koskoca anılarda kim fark edecek kırık dalı , eksik yaprağı? Kim onaracak? Tıpkı telafi edemediğimiz gibi hatalarımızı...

Onlarca hatamız vardır ; ama nasıl fark ederiz en kırıcısını veya nasıl deriz en çok bu acıttı 

Kalp kırıklığı bir parçamızın bir dalımızın kırıklığına benzemez. O yok eder siler geçmişi... Peki sözcüklerim , kelimelerimle yeşerebilir miyim o geçmişi veya onarabilir miyim hataları ? Aklından kalbinden geçenleri bilmiyorum. 

Tek bildiğim şey ilkbaharın güzelliğinde sonbaharın hüznünü yaşıyorduk dallarımızdaki yaprakların döküldüğü vakitlerde..

1 Oca 2017

Gidiyorum , hoşça çal !

GİDİYORUM , HOŞÇA KAL !

TUĞÇE BAŞ

Yine karanlıktayım...Pus düşmüş düşlerime. Nemlenmiş soğuk sokaklarda anlamlı , anlamsız hatıralar... 

Kimsesiz kalmış hatıralar , sönmüş bir bir umutlar...

Yine yavaş yavaş çıkıyorum seninle çıktığımız o paslı , kırık dökük merdivenlerden. 

Önceki gibi ellerim gitmiyor gökyüzünden düşen yıldız tozlarına. Bu sefer aydınlatmıyor gözlerin sol tarafımdaki minik harabe kenti. Yokluğunda ne fırtınalar kopmuş bir bilsen !... 

Bilsen anlar mısın sahi ? 

Her köşesine ayrı ayrı anlamlarla kapladığın, sokaklarına adını kazıdığın yere tekrar dönmek ister misin ? Bilmiyorum. Düşünemiyorum bunları.

 Peki ya sahi bir başkasına da bakabiliyor musun uçsuz bucaksız ? Yoksa kapayıp gözlerini arkana bakmadan yürümeye devam mı edersin ? 

Korkuyorum... Bomboş bakıyorum etrafa... Boşa çıkıyorum o merdivenlerden. Boşa düşünüyorum,çırpınıyorum. Herşey çok boş geliyor artık. 

Buz tutmuş ayak izi olmamış, sevgi nedir bilmemiş kimsesiz sokaklar.... Yankılanmıyor artık bir ses bir nefes... 

Bilmiyorum ben senin olduğun soruların cevabını bilmiyorum. Senin olmadığın hayata anlam veremiyorum."Yapma!"  diyorum bazen yapma !  Bu harabe kenti karanlıkta , darmadağın bırakma ! Aydınlat tüm ıssız sokakları , o bulutlardan bir daha akmasın gözyaşları. Yapma o harabe kent gibi çehrende buz tutmasın...

Gidiyorum şimdi. Bırakıyorum kalemimi. Yazmayacak bir daha seni , dökülmeyecek kalemimden sana dair anlam yüklü hatıralar... 

Gidiyorum hoşçakal !!!