memduh şevket hikaye analizleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
memduh şevket hikaye analizleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 May 2014

MEMDUH ŞEVKET OTLAKÇI HİKAYE KİTABININ TÜM TAHLİLLERİ

     “OTLAKÇI” Adlı Hikaye Kitabının Tahlili
KİTAP HAKKINDA GENEL BİLGİ:

Memduh Şevket Esendal’ın Otlakçı adlı eserinde toplam yirmi beş hikâye var: Gençlik, Kayışı Çeken, Arabacı, Bir Eğlenti, Otlakçı, Dövüş, Mülahazat Hanesi, Köye Düşmüş, Bir Kadının Mektubu, İki Kadın, Pazarlık, İki Ana İki Kız, Türbe, Haydar Bey’in Sakalı, Söylüyor, Deli, Yirmi Kuruş, Bildim, Seni Kahve Paklar, Ev Ona Yakıştı, Asılsız Bir Sözün Esası, Eşek, Hastanenin Yemek Tablası, Düğün Dönüşü, İşin Bitti.

HİKAYE : GENÇLİK

* Konu : Bir kadının kocasına bağlılığı
* Anafikir : Seven kadın kocasına değer verir.
* Özet : Öğlen yemeği yendikten sonra ailenin fertleri bir yerlere dağılır. Hayriye de kocasının gömleklerini ütülemeye başlar, bir saat ütüyle uğraştıktan sonra aklına kocası gelir. Kocasının nerde olduğunu merak eder. Ütü işini bitirir ve odasına gider. Kocasını kanepede rahatsız bir şekilde yatmış bulur. Kocasının anlındaki ter damlaları Hayriye’yi telaşlandırır, hasta olmasından korkar. Hemen bir yastık bulur. Kocasını uyandırmadan yastığı nasıl başının altına koyacağını düşünür, kolunu düzeltmek ister uyandırmaktan korkar. Kocası uyanır, yastık yerine Hayriye’nin dizine başını koyar. Ancak hayatlarının ocağında idiler ki biri ötekinin dizine başını koyduktan sonra uyumak olmazdı.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Büyük Hanım, Büyük Efendi, Kevser (hizmetçi), Hayriye Hanım, Hayriye’nin Kocası, Kerim Bey (komşu) hikayenin kahramanlarıdır. Kahramanlar hakkında bilgi verilmemiştir.
* Bakış Açısı : Yazar hikayeyi üçüncü şahıs ağzından anlatmıştır; kendi düşüncelerini de hikayeye katmıştır, kahramanların davranışlarını genelde beğenici ve tasdik edicidir.
“Ancak hayatlarının ocağında idiler ki biri ötekinin dizine başını koyduktan sonra uyumak olmazdı!”       (sayfa:36)
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Bu bölümde yemekten sonra herkesin bir yerlere gitmesi, Hayriye’nin ütü yaparken kocasını hatırlaması anlatılmıştır.
Düğüm : Hikayenin bu bölümünde Hayriye’nin kocasını merak etmesi, uyurken alnındaki ter damlacıklarından hasta olduğunu sanması, kocası için yastık araması anlatılmıştır.
Çözüm : Çözüm bölümünde Hayriye’nin yastığı koyacağı sırada kocasının uyanması, yastık yerine Hayriye’nin dizine başını koymasından söz edilmiştir.
* Zaman : Öğlen yemeğinden sonraki bir iki saatlik süre hikayenin zamanını oluşturur. Hikayede Hayriye’nin ütü işinin bir saat sürdüğü de belirtilmiştir.
“Bu ütü işi belki bir saat sürdü. Hepsi bitince ütülediklerini sıralamaya başladı.”                                                                                               (sayfa : 32)
* Mekan :
İstanbul’da Erenköy ile Göztepe arasında bulunan köşk, hikayenin tek mekânıdır.
* Dil ve Üslup : Yazar sade, açık bir dil kullanmıştır. Çok uzun olmayan, anlam karışıklığı yaratmayan cümleler kurmuştur. Herhangi bir şive ya da ağız özelliğine yer vermemiştir. Esendal yalın anlatımıyla konuyu en iyi biçimde ortaya koymuştur.
“Çamaşırları odasına bırakıp kocasını aramak istedi. Ütülediklerini iki kolunun üstüne alıp odasına çıktı. Kapıdan girdi,”                                   (sayfa : 33)
Yazar hikayenin baş kahramanı Hayriye’nin psikolojisini de anlatmıştır.
“Evlilik ne tuhaf! Kızlıkta, erkek düşünmek yasak, erkek yasak. Sonra günün birinde bir erkeği getirip adamın odasına bırakıyorlar!”       (sayfa : 34)
Hikayede karşılıklı konuşmalara da yer verilmiştir.
- Anne!
- Ne var?
- Sizin yeni yüz yastıklarınız nerede?                                        (sayfa : 34)
Yazar M.Şevket Esendal gayet sade, açık bir Türkçe’yle sıradan bir olayı hikaye etmiştir. Yazarın yorumu yok denecek kadar azdı. Okuyucular tarafından zevkle okunup, beğenilecek bir hikayedir.

HİKAYE : KAYIŞI ÇEKEN

* Konu : Ali Rıza Efendi’nin rahat, sorunsuz bir evlilik yapma isteği.
* Anafikir : İnsanlar her zaman istedikleri gibi yaşayamazlar
* Özet : Hikaye Ali Rıza Efendi’nin iş çıkışı bir meyhanede yaşadıklarını arkadaşına anlatmaya başlaması ile başlar.
Ali Rıza Efendi en az masrafla, kaynana, baldız derdi olmadan evlenmek ister. Ama işler umduğu gibi gitmez. Çeşitli sorunlar çıkar, karısının yanına önce evlatlık bir kız alır, sonra Ermeni bir temizlikçi, günün birinde Ali Rıza Efendi’nin karısı hastalanır. Bu sefer de kaynana, onunla beraber kocası ve oğlu da gelir. Kadının hastalığından sonra hamileliği başlar, bu olayla beraber kaynana kızlarını da getirir, toplu olarak Ali Rıza Efendi’nin evinde yaşamaya başlarlar. Bütün bunlardan sonra Ali Rıza Efendi yaptığı borçlardan, evdekilerin masraflarından haberdar olmamak için her akşam kafayı iyice bulduktan sonra eve gitmeye, çoğu günler elbiseleri sırtında uyanıp işe gitmeye başlar.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Ali Rıza Efendi, daire memurudur.
* Bakış Açısı : Hikaye, başkahraman Ali Rıza Efendi’nin ağzından anlatılmıştır. Ali Rıza başından geçenleri karşısındaki arkadaşına anlattığı için, hikaye sohbet havası taşımaktadır.
“Evlenip de karının çengeline düşmeyegör, elmasım! Sen bana kendi başımda olanı sorsana! Yaa! Evlenecek oldum, sanki başıma gelecekleri bilirmiş gibi, kimsesiz olsun, dedim.”                                                           (sayfa 37)
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Serim bölümünde Ali Rıza Efendi’nin evlenmek istemesi masrafsız bir düğün, akrabalardan uzak bir evlilik yapmak isteği anlatılmıştır.
Düğüm : Bu bölümde Ali Rıza Efendi’nin karısının yalnız kalmaktan korkması ile bir kız, parmağının dolama olmasıyla temizlikçi alınmasını, karısının hamile kalmasıyla da kaynanasının ve onun ailesinin Ali Rıza’nın evine taşınması anlatılmıştır.
Çözüm : Ali Rıza Efendi’nin tek çareyi akşamları iyice sarhoş olup, eve öyle gitmekte bulduğu bu bölümde anlatılmıştır.
Hikaye durum hikayesidir. Ali Rıza Efendi bir meyhanede otururken bütün yaşadıklarını anlatmaktadır. Hikayede Ali Rıza Efendi’nin başına gelen olaylar biraz abartılmıştır. Hikayede olağanüstü bir olaya ve kahramana yer verilmemiştir. Tasvir ve tahlillere de rastlanmaktadır. Konu ve ana fikir açısından bakıldığında herhangi bir uyumsuzluğa rastlanmaz.
* Zaman :
Mesai saati sonrası, akşam üzeri hikayenin gerçek zamanıdır; fakat geçmişte yaşanan olayların anlatılması ile geriye dönüş tekniği kullanılmıştır.
“Ancak, mübarek gelince gitmek biliyor mu? Elmasım bir ay birde kaldı.”
“Kim bilir eskiden mi tanıyordu, neydi? Sormadım bile! Aradan birkaç gün geçti, gene bizde.”                                                                                              (sayfa:39)
* Mekan :
İstanbul Fener’de bir meyhane.
* Dil ve Üslup :
Hikayede sade bir Türkçe hemen göze çarpar. Şive ve ağız özelliklerine yer verilmemekle birlikte, “Neden mi dersen?” gibi kullanımlara da rastlanmaktadır. Cümleler normal uzunlukta, anlaşılması kolay cümlelerdir. Hikayede karşılıklı konuşma yok gibidir. Söze Ali Rıza Efendi başlar ve hep o anlatır, karşıdaki kişi dinler. Ayrıca karşıdaki kişiye hep “Elmasım” diye hitap etmiştir.
“Eh elmasım, herkes evinde! Allah rahatlık versin otursun, ben de bizim evde. Ancak günün birinde bizimki hastalandı.”                                  (sayfa:39)
M.Şevket Esendal’ın başarılı olduğu Çehov tarzı hikayelerinden biri olan bu hikaye açık, anlaşılır bir dille kaleme alınmıştır. Hikayenin tamamı kahramanın ağzından o güne kadar başına gelen olayların anlatımından ibarettir. Zevkle okunacak, güzel bir hikayedir.

HİKAYE : ARABACI ALİ

* Konu : Ali isminde bir arabacının Kurtuluş Savaşı’ndan önce, Kurtuluş Savaşı döneminde ve sonrasında yaşadıkları.
* Anafikir : İnsanlar ülkeleri için canlarını ortaya koyarken bazen de o ülkenin yasalarına ters düşebilir.
* Özet : Hikaye bir Zabit’in Arabacı Ali’nin arabasıyla yaptığı yolculuğun anlatılmasıyla başlar. Bir handa konaklamaları savaş öncesinde yaşanan başı boşluğun anlatılması ile devam eder. Kaçaklar dağda çete kurmuş, hancının karısını da öldürmüşlerdir. Jandarma ise bu olayla ilgilenmez, çünkü ülke düşman işgalindedir ve devlet ortada yoktur. Aradan birkaç yıl geçer. Kurtuluş Savaşı’nda Zabit ile Ali tekrar karşılaşırlar. Ali asker olmuş; İnönü, Sakarya Savaşlarına katılmıştır.
Savaş sonrasında Zabit tekrar bir yolculuk yapar ve yine Ali ile karşılaşır. Ali bu sefer karşısına bir kanun kaçağı olarak çıkar. Kavga ettiği adamın yediği tokattan birkaç gün sonra ölmesi, Ali’nin suçlanmasına neden olur, o da dağa kaçar. Ali bütün bu yaşadıklarını Zabit’e anlatır ve ondan yardım ister.
Zabit Konya’ya vardığında tanıdıklarıyla konuşacağına dair Ali’ye söz verir; fakat o Konya’ya varmadan Ali jandarmalar tarafından öldürülür.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu :
Arabacı Ali : Uzun boylu, yirmi yaşlarında, yanık yüzlü, eğri bakışlı biridir. Savaş öncesinde arabacılık yapan Ali savaş sırasında asker olur, savaş sonrasında ise kanun kaçağı olur.
Zabit : olayları anlatan kişidir. Ali’ye hayatının çeşitli dönemlerinde rastlar.
Aziz Bey : Ali, Aziz Bey’in emrindeki askerlerden biridir. Savaştan sonra Aziz Bey Ali’yi şöför olarak yanına almış, geçinemeyince kovmuştur.
* Bakış Açısı :
Yazar, olayları Arabacı Ali’nin hayatına faklı zamanlarda giren bir zabitin ağzından anlatmıştır.
“Uyandım, kendimi yalnız buldum. Arabacı ile hancı dışarı çıkmışlar. Ben de çıktım. Arabacı atlarını koşmuş, tekerleklere su döküyordu.”      (sayfa:45)
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Bu bölümde Zabit’in Ali’nin arabasıyla yaptığı yolculuk, ülkenin düşmanlar tarafından işgali, çete olaylarının yaşanması, Ali’nin savaşa katılması, Aziz Bey’in yanına verilmesi anlatılır.
Düğüm : Savaş sonrasında Ali’nin adam öldürmesi, çeteye girmesi düğüm bölümünü oluşturur.
Çözüm : Bu bölümde Ali’nin Zabit’i bulması ondun yardım istemesi anlatılır, fakat yardım edemeden Ali’nin jandarmalar tarafından öldürülmesi anlatılmıştır.
Hikayede Ali’nin başından farklı zamanlarda geçen olaylar kronolojik bir sıra içinde anlatılmıştır. Hikaye sade bir anlatıma sahiptir. Düz sıradan cümleler kurulmuştur. Olağanüstü hadiselere veya kahramanlara yer verilmemiştir. Hikayede tahlillere yer verilmezken çevre tasvirleri vardır.
“Yıkılmış kerpiç duvarlar, damları çökmüş odalarla çevrilmiş eski bir han avlusundayız.”                                                                                            (sayfa:43)
“Burası karanlık, serin bir yer. Gözlerim bu karanlığa alışınca, bir yandan bir seki, onun karşısında boş bir ocak, yanında duvara dayanmış dolu iki çuval gördüm.”                                                                                                   (sayfa:44)
* Zaman :
Hikayede üç ayrı zaman dilimi vardır. Yazarın anlattığı ilk zaman dilimi; Kurtuluş Savaşı’ndan önce ülkenin çeşitli yerlerine düşmanın girdiği, başıboşluğun arttığı dönemdir. İkinci zaman dilimi savaş yıllarının yaşandığı zamandır. Üçüncü zaman dilimi ise savaş sonrasının anlatıldığı zamandır.
* Mekan :
Hikayenin mekanı birden fazladır. Hikayede ismi geçen yerler : Sivas, Niğde, Afyon, Konya, Karabaşoğlu Değirmeni, Taşönü’dür. Hikaye oldukça geniş bir coğrafyada anlatılmıştır.
* Dil ve Üslup :
Hikayenin dili sade, yalın ve akıcıdır. Cümleleri kısa ve anlaşılırdır. Karşılıklı konuşmalar hikayenin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Yazar nadiren de olsa yöresel ağır özelliklerine yer vermiştir; ama hikayenin tamamı İstanbul Türkçesi ile yazılmıştır.
“- Çıkarmadım.
- Paralar nerede idi?
- Sakladımdı, dedi.                                                                        (sayfa:47)
- Ya döğe döğe öldüreydiler?”
Yazarın “yola çekildik, iki ay ileri, candarma” gibi kelime kullanımları vardır.
Hikaye üç farklı zaman dilimini anlatması ve tarihi olaylar hakkında da bilgi vermesi bakımından önemlidir.
“Ankara kuruldu. İnönü, Sakarya Savaşları yapıldı, yeniden Afyon önünde tutunduğumuz günlerde idi”.                                                                      (sayfa:50)
Bir kişinin hayatının değişik dönemlerinde başından geçen olayları bir arada verir. Güzel, anlaşılır bir hikayedir.

HİKAYE : BİR EĞLENTİ

* Konu : Bir yaz gecesinde yaşanan eğlence
* Anafikir : İnsanlar eğlenirken bile bir huzursuzluk çıkabilir.
* Özet : Bir cuma günü iki arkadaş bağlara giderler. Gezerken bir adam yanların ayaklaşır, Hacı Ali’nin selamını söyler ve onları evinde beklediğini iletir. Hacı Ali’nin evine giderler, içki meclisi kurulmuştur. Çarşıda karşılaştıkları esnafın büyük bir bölümü oradadır. İçmeye başlarlar, Zarife ve “Çalmalı” diye anılan iki kadın getirirler. Kadınlar oynamaya, meclistekiler coşmaya devam eder. İki arkadaş gitmek ister, fakat arabacı çoktan gitmiştir. Hacı Ali ısrar eder, kendi arabalarıyla onları göndereceğini, beklemelerini ister. Eğlenmeye devam ederler, iyice sarhoş olurlar. Bu arada dışardan gürültüler duyulur, meclistekiler dışarı çıkar. Sesler yükselir, gürültü, patırtı olur derken Kel Hüseyin öldürülür, Hafız’ın öldürdüğü söylenir.
Bu olaylar sırasında iki arkadaş kadınlarla içerde kalırlar. Adamın öldürüldüğünü duyunca koşarak oradan uzaklaşırlar. Ertesi gün yine bütün esnaf eskisi gibi davranır; hiçbir şey olmamış gibidir. Kel Hüseyin’in kim tarafından vurulduğu araştırılır; Hafız’ın vurduğu söylense de yinede kimse tutuklanmaz.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu :
İki arkadaş : Bu iki arkadaş hakkında bilgi verilmemiştir, yalnız bu arkadaşlardan biri hikayenin anlatıcısıdır.
Hacı Ali : babası öldükten sonra çok zengin olmuştur. Rakıyı çok sever.
Kahveci Zade Emin Efendi : Uzun boylu, kısa çember sakallı, cüppeli, şalvarlı, fesinin üstünde üç parmak abani sarıklı, güler yüzlü bir adamdır.
Hacı Mehmet : Tüccar
Kırağa Zade Ali Efendi : Genç uzun boyludur. Bir un değişmenin sahiplerinden biridir.
Zarife : Ufak, tefek, çok sevimli bir kadındır, çok da güzel oynar.
Çalmalı : Bu kadının ismi verilmemiştir; genç, iri bir kızdır.
Kel Hüseyin : Öldürülen adamdır.
Hafız : Hüseyin’i öldürür.
* Bakış Açısı : Olaylar hikayenin baş kahramanının ağzından anlatılmıştır. Bu karakter hakkında bilgi yoktur. Baş kahraman bazen çevresindeki olay ve kişilerden etkilenerek geçmişe ve geleceğe gidip gelmiştir. (zaman anlatımında örneklendirilmiştir)
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : İki arkadaşın bağlarda gezmesi, Hacı Ali’nin evine gitmeleri, evde içki meclisinde eğlenmeleri bu bölümde anlatılan olaylardır.
Düğüm : Bu bölümde herkes eğlenirken, dışardan gürültülerin gelmesi, içki meclisinde bulunanların dışarıya çıkması ve Hafız’ın Kel Hüseyin’i öldürmesi anlatılır.
Çözüm : Ertesi gün herkesin hiçbir şey olmamış gibi işine gitmesi, katilin kim olduğunun bulunamaması bu bölümde anlatılmıştır.
Hikayenin başlığı ile konusu uyumludur.
* Zaman :
Hikayede anlatılan olaylar, yaz mevsiminin sıcak bir cuma günü yaşanmıştır. Zaman tam olarak öğle ile gece arasındaki süreyi kapsamaktadır. Olaylar bu süre içinde yaşanır. Baş kahramanın çevresindeki olay ve kişilerden etkilenerek hayale daldığı  :
“Ben, sanki senelerden beri kaybedip de bulamadığım bir şeyi bulmuş gibi bu adamın okuduklarını dinlemeye başladım.”                                            (sayfa:61)
ve geleceğe gittiği olmuştur.
“Emin Efendi’nin soluk çehresi, kemiklerinin üstüne yapışmış pörsük derisi ……… bana onun ölü çehresini düşünürdü. Onu, tabutunun içinde gördüm. Burun kanatları yapışmış, ağzı yarı açık kalmıştır.”                                               (sayfa:62)
* Mekan : Hikayede iki farklı mekan vardır. Bunlardan birincisi iki arkadaşın gezdikleri bağlar, diğeri Haci Ali’nin evidir.
* Dil ve Üslup : Yazar, sade, anlaşılır bir dil kullanmakla beraber etkileyici, biraz karmaşık bir anlatıma da yer vermekten geri durmamıştır.
“Ben sanki senelerden beri kaybedip de bulamadığım bir şeyi bulmuş gibi bu adamın okuduklarını dinlemeye başladım.”                                            (sayfa:61)
Bu anlatımla yazar kahramanın iç dünyasındaki yalnızlığı da gözler önün sermiştir. Yazar hikayede “kahvecik, cıgara” kelimeleri farklı şekillerde kullanmıştır. Tasvirlere çokça yer vermiştir.
* Tabiat Tasvirlerine :
“Ortalık sessiz, yeni çiçeklenen, yapraklanan dallar uzanıyor. Kerpiç duvarların güneşli yüzünde kertenkeleler koşuyor. Böğürtlenlerin dibinde böcekler uyanmaya, yollar tozlanmaya, kırlar çiçeklenmeye başlamıştır.” (sayfa:58)
* İnsan Tasvirlerine :
“Uzun boylu, zayıf, uzun bir fes giymiş; üstüne koyu renkli, beyaz çiçekli bir yemeni sarmış, dizinde elifli şalvar, ayağında beyaz çoraplar, belinde ince şal kuşak, ipekli Hama kumaşından dar bir mintan giymişti.” yer vermiştir. (sayfa:58)
Yukarıda görüldüğü gibi hikayedeki tasvirler son derece açık ve nettir. Gözleme dayanan bir anlatım kendini hemen hissettirir. Hikayedeki cümleler normal uzunlukta, anlam karışıklığına yol açmayacak türdendir.
Hikayede bir eğlentinin bile insanın içinde huzursuzluğa, hüzünlü bir duyarlılığa yol açtığı çok güzel ifade edilmiştir. Okunması ve anlaşılması kolay bir hikayedir, fakat hikayede bütün olayların sadece baş kahramanın bakış açısından yansıması sınırlayıcı olmuştur.

HİKAYE : OTLAKÇI

* Konu : Otlakçı Mahmut Efendi’nin yüzsüzlüğü
* Anafikir : Bir insan otlakçılığı huy edinmiş ise ne kadar kızarsanız kızın ertesi gün yine aynı tavrını sürdürür.
* Özet : Baş kahraman, Mahmut Efendi’ye sigara tabakasındaki bütün saçak tütünleri içip ona tozunu bıraktığı için çok kısmaktadır. Mahmut Efendi bunu huy edinmiştir. Baş kahramanın her fırsatta tabakasındaki saçak tütünü içer; onu delirtir. Baş kahraman rahmetli İlhâmi’yi hatırlar, o da otlakçıydı ama incelikli biriydi. Mahmut Efendi’ye hiç benzemezdi. Bir gün kahvede Mahmut Efendi her zamanki gibi Baş kahramanın tabakasındaki tütünün saçaklarını bitirip tozunu bırakır; Baş kahraman, Mahmut Efendi’ye kızar; ve iyice kavga ederler. Baş kahraman, Mahmut Efendi’den artık kurtulduğunu sanır ama Mahmut Efendi ertesi gün Baş kahramanın evine gider ve ondan özür diler, tabakasındaki saçak tütünden içer.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu :
Baş Kahraman : Hikaye’nin anlatıcısı, aynı zamanda baş karakteridir. Hakkında bilgi verilmemiştir. Mahmut Efendi’den hoşlanmadığını hikayeden çıkarabiliriz.
Mahmut Efendi : Otlakçıdır. Herkesten sigara otlanır, aynı zamanda çok da yüzsüzdür.
İlhami : Ölmüştür. İsmi Mahmut Efendi’yle kıyaslanırken geçer, o da otlakçıdır ama Mahmut Efendi’ye hiç benzemez.
Miralay Esat Bey : Hikayede ismi geçer hiçbir özelliğine yer verilmemiştir.
* Bakış Açısı :
Hikaye baş kahramanın ağzından anlatılmıştır. Baş kahraman bir otlakçıyla yaşadığı olayları kendi bakış açısıyla anlatmıştır. Baş kahraman olayları yaşadıktan sonra anlatmıştır. Yazar baş kahramanla bütünleşmiştir.
“Ertesi sabah çocuk haber verdi ki efendi gelmiş, beni görmek istiyormuş.”
(sayfa:70)
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Baş kahraman hayatında başka otlakçılar da gördüğünü ama Mahmut Efendi gibisini görmediğini anlattığı, kıyaslama yaptığı bölümdür.
Düğüm : Bu bölümde baş kahramanla Mahmut Efendi’nin otlakçılığı yüzünden çıkan kavga anlatılmıştır.
Çözüm : Kahvede birbirlerine bir sürü laf söyleyen bu iki kişinin barışması, Mahmut Efendi’nin hiçbir şey olmamış gibi baş karakterinin sigarasından tekrar otlanmaya başlaması anlatılır.
Hikayede olağanüstü olay ve kahramanlara yer verilmemiştir. Hikayenin başlığı anlatılan konunun özeti gibidir.
* Zaman : Hikayede geçen olaylar yaşandıktan sonra anlatılmıştır. Olayların yaşandığı zaman dündür. “Dün artık dayanamadım söyledim.”       (sayfa:66)
* Mekan : Hikayede olaylar kahvede ve baş kahramanın evinde geçmiştir. Mekan sadece olayın yaşandığı yer olarak verilmiş; mekanların tasviri yapılmamıştır.
* Dil ve Üslup : Dil sade ve anlaşılırdır; ama “kemeli, mundar, cıgara” gibi kelimelerin yazımında yanlışlık vardır. Yazar baş kahramanın yerine kendini koymuş ve başından geçen bir olayı anlatmıştır; hikayede sohbet havası vardır.
“Ancak Mahmut Efendi bana darıldı, ben de ondan kurtuldum sanmayınız.”
(sayfa:70)
“Siz olsanız ne yaparsınız? Özür dileyen bir adam kalkıp evinize kadar da gelirse … Benim yüzüm tutmaz……..”                                                 (sayfa:68)
Yine yukarıdaki alıntıdan da görüleceği gibi bazı şeyler okuyucunun yorumuna bırakılmıştır. Cümleleri kısa ve anlaşılır olan hikayede ağız özelliği taşıyan kelimeler de “kardaş” vardır.
Hikayede tasvir ve tahlillere hiç yer verilmemiştir. Olağanüstü masalımsı unsurlara da rastlanmamaktadır.
Hikaye çok samimi bir dille yazılmıştır. “Huylu huyundan vazgeçmez.” Düşüncesi üzerine kurulmuştur. Zevkle okunacak, ders çıkarılacak bir hikayedir.

HİKAYE : DÖĞÜŞ

* Konu : Kendine güven
* Anafikir : İnsan kendine güvenirse en zor işlerin üstesinden gelir.
* Özet : Akif, akşam dayısının verdiği bir lirayı bakması için Aziz’e verir; fakat Aziz parayı geri vermek istemez. Akif önce ne yapacağını şaşırır, ısrarla parasını ister, parayı geri alamayacağını anlayınca Aziz’i hocaya şikayet eder. Hoca Aziz’i döver ve  parayı Akif’e geri verir.
Aziz bunun öcünü Akif’ten almak için okul çıkışını bekler, Aziz okul çıkışında birkaç arkadaşıyla önde gider. Akif uzaktan onları görür, çok kötü olur, fakat yolunu da değiştirmez. Aziz, Akif’i döveceğinden emindir, ona doğru ilerler Akif ise hem parasını kaptırmak hem de dayak yemek istemez, kendine güvenir, kaçmak yerine Aziz’le kavga eder. Akif Aziz’i kimsenin ummadığı bir şekilde döver.
Akif parasını kaptırmadığı ve dayak yemediği için mutlu olur; Aziz ise kendinden küçük birinden dayak yediği için önceki zorba tavırlarından vazgeçer.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Aziz : Sınıfın zorba çocuklarından biridir. On üç-on dört yaşlarında, kavgacı bir çocuk olan Aziz, Hasan Kahya’nın oğludur.
Akif : On yaşlarında sessiz sakin bir çocuktur. Tahsildar Hakkı Efendi’nin oğludur.
Hoca Efendi : Azize dayak atan kişidir.
Çocuklar : Sınıfta bulunan diğer çocuklardır. Tek tek isimleri verilmemiş; “çocuklar” diye, topluca söz edilmiştir.
* Bakış Açısı : Yazar hikayeyi üçüncü tekil şahıs ağzından anlatmıştır. Olayları anlatırken tamamen kendini hikayeden soyutlamış dışardan biri gibi kalmamıştır. Yazar kendi düşüncelerini de hikayeye katmıştır.
“Akif umutsuzdu ama, bu parayı da Aziz’e yedirmeyecek. Ne yapmalı? Zorla almaya gücü yeter mi?”                                                               (sayfa:72)
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Bu bölümde, Akif’in parasını arkadaşlarına göstermesi, Aziz’in parayı zorla alması, hocanın Aziz’i dövmesi ve parayı Akif’e geri vermesi anlatılmıştır.
Düğüm : Okul çıkışında Aziz ile Akif’in kavga etmesi, bu bölümde anlatılan olaydır.
Çözüm : Akif’in Aziz’i dövmesi ve Aziz’in eski zorbalığının yok olması bu bölümde anlatılmıştır.
* Zaman : Hikayede zaman yıl, ay, gün olarak tam belirtilmemiştir. Yine de okulda ders arasındaki ve okul dağıldıktan sonraki süre hikayenin zamanını oluşturmaktadır.
* Mekan : Hikayede ana mekan okuldur; kavganın gerçekleştiği Bakkal Mustafa Efendi’nin kapısı aynı zamanda Akif’in evi hikayede geçen diğer mekanlardır.
* Dil ve Üslup :
Yazar, hikayesinde günlük hayatta karşılaşılabilecek sıradan bir olayı sade, açık, anlaşılır bir dille anlatmıştır. Hikayede herhangi bir tahlil veya tasvire rastlanmamaktadır. Akif’in parasını Aziz’e kaptırırkenki psikolojisi sadece “Akif umutsuzdu” cümlesiyle anlatılmıştır.
Yazar, hikayesinde eski tabirlere, “Mektep azat oldu.”            (sayfa:74), küfürlü sözlere yer vermiştir :
“- Bırak ulan piç.”                                                                           (sayfa:75)
“- Köpoğlu, kedi gibi, dedi.
- Köpoğlu senin babandır, babanın oğludur, diye bağırdı.”  (sayfa:76)
Güzel bir hikayedir, çocukların zevkle okuyup, anlayacakları, ders çıkaracakları bir hikayedir. Akif’in hakkını korumak için önce hocasından yardım istemesi sonra kimsenin yanında olmadığı bir zamanda tek başına olduğunun farkına vararak, kendine güvenmesi hikayeden çıkarılacak olumlu davranışlardır.
Hikayede yazar o dönemin hocaları hakkında, sorunları nasıl çözdükleri yolunda da bilgi vermiştir.
“- Hoca Efendi, valla billa ben almadım. Allah kör etsin, ben almadım.
- Yakın gel. İlkin ben döveyim, vebal benden gitsin sonra Allah da kör eder elbette!”                                                                                                  (sayfa:33)

HİKAYE : MÜLAHAZAT HANESİ

* Konu : Devlet işlerinde düşülen komik durumlar
* Anafikir : Devletin idari kadrolarında iş başına bilen kişilerin getirilmemesi devleti zor duruma düşürür.
* Özet : Kaleme bir telgraf gelir. Muavin ve mümeyyiz telgrafa nasıl bir karşılık vereceklerini bilemezler. Telgraf, yoksul bir işçinin haftalık yerine gündelik para istemesi, bunun kabul edilmediğini fakat bu gibi isteklerin diğer işçileri de ayaklandırabileceği, kasadaki paranın korunması için jandarmaya haber verilmesi gerektiği ile ilgilidir. Muavin kararın daha üst bir kişi tarafından alınmasını ister. Çünkü işler kötü giderse sorumluluğu almak istemez. Telgrafla birlikte müsteşarın yanına gider, müsteşar, telgrafı inceler fakat herhangi bir emir vermek istemez. Müsteşar, muavini de yanına alarak Nazır Bey’in odasına giderler. Nazır telgrafı okur, jandarmayı arar ama yeterli jandarma olmadığını öğrenir.
Nazır öfkelenir bir yandan da sigara ağızlığını devletin resmi belgesi olan telgrafla temizlemeye başlar, oysaki telgraf kayıtlara geçmiştir, mümeyyiz korkar, bu durumda ne yapmak gerektiğini düşünür. Kalemdeki diğer memurlar da düşünür, defatir-i resmiyyeye ne yazacaklarına karar veremezler.
“Telgraf, Nazır tarafından yırtılmıştır.” diye yazmayı uygun bulurlar.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Muavin Bey : İşten anlayan biridir ama korkak olması en büyük eksikliğidir.
Mümeyyiz, Müsteşar, Nazır Bey hikayenin diğer kahramanlarıdır. Dikkat edileceği gibi bu kişilerin isimleri verilmemiş sadece ünvanları ile hitap edilmiştir. Bu kahramanlar hakkında pek fazla bilgi yoktur, fakat hikayenin tamamına bakıldığında bu kişilerin devlet işlerinden anlamadıkları, sorun çözücü olmadıkları görülür.
* Bakış Açısı : Yazar, hikayeyi üçüncü şahıs ağzından anlatmış, kendini olaylardan soyutlamıştır, direk anlatıcı konumundadır.
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Bu bölümde kaleme gelen telgrafla önce mümeyyiz ve muavinin sonra müşteşar ve Nazır Bey’in ilgilenmesi sorunu çözmeye çalışması anlatılıyor.
Düğüm : Sorunun çözümlenmesinden hariç Nazır Bey’in telgrafla sigara ağızlığını temizlemesi, resmi deftere geçmiş bu belgenin başka yetkililer tarafından istenmesi halinde yaşanacak güçlükten, bu bölümde söz edilmiştir.
Çözüm : Bu bölümde resmi deftere “telgraf yırtılmıştır” diye yazmanın uygun bulunduğu anlatılır.
Hikayenin başlığı ile konusu uyumludur. Hikayede olağanüstü kişi ve olaylara yer verilmemiştir. İşten anlamayan devlet adamlarının durumunun basit bir olay örgüsü içinde anlatılmasından oluşan hikaye gözlem sonucunda oluşturulmuştur.
* Zaman : Hikayede belli bir zaman verilmemiştir. Fakat devlet dairesinde bir gün içinde yaşanmış olaylar anlatılmıştır.
* Mekan : Devlet dairesi o günkü tabiriyle “kalem”dir.
* Dil ve Üslup : Memduh Şevket Esendal’ın hikayelerinde kullandığı o sade, açık ve akıcı dili bu hikayesinde göremiyoruz. Bir çok yabancı kelime kullanılması hikayenin anlaşılmasını engellemiştir. Hikayenin başında kaleme gelen telgrafta ne söylenmek istediği anlaşılamamaktadır. Bu yüzden de kitabın arka kısmında telgrafın açıklamasına yer verilmiştir. Telgraf şu şekilde yazılmıştır :
“….. bimennihilkerim, yirmi amele ile kat’iyatta mubaşeret olunmuş ve ameliyat dahî yevmen fe yevmâ terakkî etmekte bulunmuş …..”    (sayfa:78)
Bu telgrafın dışında da hikayede geçen bir çok yabancı kelime vardır. Örneğin : yevmülbeter, mütedeyyin, tasdi etmek, maaliftihar vb. Bu kelimelerin de anlamları kitabın sonundaki “Açıklamalar” bölümünde verilmiştir.
Yazar hikayede tasvirlere yer vermiştir.
“Müsteşar, eski İstanbul kibarı çocuğu, bacakları gövdesinden incerek de, karnı iri, gerdanı yumuşak, sarkıkça, burnu uzun ve iri, kırk yaşlarında bir adam”
(sayfa:84)
Hikayede bürokrasiden anlamayan insanların devlet işlerinde bocalamaları, nasıl davranmaları gerektiğini bilmemeleri anlatılmıştır. Konu bakımından güzel; zamanın ve günümüzün sorunlarını dile getirmesi bakımından da önemli bir hikayedir, hikayenin tek kusuru ağır bir dile sahip olmasıdır, bunun sebebi olarak devlet işlerinde Arapça ve Farsça kullanılması gösterilebilir.

HİKAYE : BİR KADININ MEKTUBU

* Konu : Bir kadının kendi değer yargılarından uzak olan kocasından ayrılması
* Anafikir : İnsanlar arasındaki ilişkiler aynı inançlar üzerine kurulmamışsa bozulur.
* Özet : Ayşe Hanıma kocasıyla barışmasını rica eden bir mektup gelir. Hikayenin tamamı bu mektubun karşılığı olarak yazılmış mektuptan ibarettir.
Ayşe kocasından ayrılma nedenini kimseye anlatmamak ister fakat kocası ayrılmak istemeyince anlatmak zorunda kalır. Mektuba bu nedenleri tek tek yazar. İlk evlendiklerinde Ayşe kocasına annesinin babasına davrandığı gibi davranmaktadır. Ayşe’nin annesi babasının her sözünü tutmuş, her istediğini yapmıştır, evin reisi olarak görmüş, ona göre davranmıştır. Ayşe de kocasına aynı saygıyı, hoşgörüyü göstermiştir. Ayşe anne ve babasının dayanışmasıyla oluşan o yuvada alın teri ile kazanılmış parayla fakir ama onurlu bir insan olarak yetişmiştir. Ayşe’nin kocası ise bir takım kanunsuz yollardan rüşvet yiyerek zengin olmak sevdasındadır. Her gün eve hediyeler gelmesi Ayşe’yi rahatsız eder, bu hediyelerin ardı arkasının kesilmesi ve kocasının tanımadığı adamlarla kanunsuz işler çevresi Ayşe’nin kocasından ayrılmasına yol açar; çünkü böyle bir yaşam ona göre değildir.
“Çok çalışıp az kazanmak, alınteri ile ekmek yemek, bununla övünmek” Ayşe’nin yaşama amacı olurken Hayri’nin masal gibi görmesi yirmi iki aylık bu evliliğin sonu olur.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Ayşe : Öğretmendir. Kocasına saygılı, namuslu, geleneklere bağlı biridir. Savunduğu değer yargıları yolunda kocasından ayrılmaya bile cesaret edecek bir iradeye sahiptir.
Hayri : Ayşe’nin kocasıdır. Ayşe’yle tam ters karaktere sahiptir. Yolsuzluk yaparak, rüşvet yiyerek zengin olma sevdasındadır.
* Bakış Açısı : Hikaye’nin anlatıcısı Ayşe’dir. Yazar hikayeyi birinci şahıs ağzından anlatmıştır. Yazarla baş kahraman örtüşmüştür.
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Bu bölümde Ayşe’ye kocasına dönmesi için bir mektubun gönderildiği anlatılmıştır.
Düğüm : Ayşe’nin karşılıklı olarak bir mektup yazması ve kocasıyla yaşadıklarını anlatması bu bölümde ele alınır.
Çözüm : Bu bölümde farklı değerlere, inançlara sahip bu iki insanın boşanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Hikaye’nin başlığı olan “Bir Kadının Mektubu” hikayenin içeriği aynı zamanda anlatım şekli ile uyumludur.
* Zaman : Hikayede zaman belli değildir. Ayşe mektubunu yazarken geriye dönüşler yapmış, ailesinde yaşanan olayları, kendi kocasıyla yaşadıklarını anlatmıştır.
* Mekan : Ayşe’nin evi.
* Dil ve Üslup :
Gerçekleşmesi, yaşanması mümkün olan bir olay son derece sade, anlaşılır, bir Türkçe kullanılarak anlatılmıştır. Yazar Ayşe’ye anne-babası ile kocasıyla kendi ilişkisini kıyaslatırken bile fazla kelimeye ihtiyaç duymadan kısa cümleler kurmaya çalışmıştır.
“Anam babamı nasıl saydı ise ben de, kocamı öyle sayacağım.” (sayfa:101)
“Babam ile anam nasıl yüz göz olmamışlarsa ben de öyle.”  (sayfa:101)
Yazar bu hikayesinde farklı bir üslup sergilemiştir. Yazar yaşadıklarını birine mektupla anlatır gibi hikaye etmiştir. Hikayede yabancı kelimelere, küfürlü söyleyişlere yer verilmemiştir.
Bu hikayede o devirde rüşvet ve yolsuzluk yapan devlet adamlarına farklı bir bakış açısıyla yaklaşılmıştır. Bu tip adamların aile yaşamlarını anlatması bakımından önemli bir hikayedir.
“Benim bu hediyelerden hoşlanmadığım anlaşılınca, artık evimize hediye gelmez oldu. Bundan sonra gelen şeyleri, Hayri, birinden ucuz bulmuş da almış oldu.”                                                                                                             (sayfa:103).
Bu hikaye aynı zamanda bir kadının kocasına olan saygısını, hoş görüsünü göstermesi bakımından da güzel bir hikayedir. Herkesin, zevkle okuyacağı, anlayacağı, bir şeyler alacağı güzel bir hikayedir.

HİKAYE : İKİ KADIN

* Konu : Mutluluğu arayan iki kadın ve yaşadıkları olaylar
* Anafikir : Zenginlik, lüks insanları mutlu etmek için yeterli değildir. Bir evliliğin sürdürülmesi için zengin olmak yetmez.
* Özet : Behin biraz annesinin zoru biraz evde kalma korkusu ile sevmediği zengin bir mühendis olan Kadri ile evlenir. Kadri çirkin bir adamdır, her gün gecelere kadar kumar oynar, gizli bir takım işler çevirir. Behin bu evlilikten memnun kalmaz ve boşanır. O boşanırken teyzesinin kızı Müeyyet, Mükrim’le evlenir. Behin bir süre bu çiftin yanında kalır. Mükrim, demiryollarında istasyon müdürüdür. Bir gün Behin ile Müeyyet’e demiryolları atölyelerini gezdirirken Enver Ali’yle tanıştırır. Behin bu adamı çok beğenir ve ona aşık olur. Enver Ali’yle evlenmeyi kafasına koyar. Ailesi önce karşı çıkar, bir ustabaşıyla kızlarının evlenmesini istemezler ama Behin ısrar eder ve Enver Ali ile evlenir. Bu evlilik tam Behin’in umduğu gibi olur, kocası çok çalışkan ve iyi huyludur, mutlu evlilikleri İnci isminde bir kızlarının olmasıyla daha da şenlenir.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Hikayenin şahıs kadrosu oldukça geniştir. Bu şahıslardan Behin, Müeyyet, Enver Ali, birinci dereceden önemli kahramanlardır.
Behin : Annesinin baskısı, evde kalma korkusuyla bir mühendisle evlenir, ama mutlu olamaz mutluluğu bir usta başında bulunur.
Kadri Yerdeniş : Behin’in ilk kocasıdır. İçkici, kumarcı biridir. Her gün evinde kumar partisi düzenler. Fizik olarak esmer, uçuk suratlı, basık burunlu, patlak gözlü ve keldir.
Behin’in annesi : Kızının zorla evlenmesine neden olur.
Behin’in babası : Kızına karşı anlayışlıdır.
Reşit : Behin’in erkek kardeşidir.
Müeyyet : Behin’in teyzesinin kızıdır. Behin’in sırdaşıdır.
Mükrim Selet : Müeyyet’in kocasıdır. Yakışıklı, orta boylu, giydiği yakışır, kendini saydırır biridir. Biraz keman çalar, güzel monologlar yazar, anlatımı, konuşması da güzeldir. Demiryollarında istasyon müdürüdür.
Enver Ali Daloğlu : Yakışıklı, uzun boylu, geniş omuzlu bir ustabaşıdır. Behin’in ikinci kocasıdır. Az konuşur, şakadan hoşlanır, eli her işe yatkın, işini seven, yaşayışından memnun bir adamdır.
İnci : Behin ile Enver Ali’nin küçük kızlarıdır.
*Bakış Açısı :
Yazar hikayenin anlatıcısı durumundadır. Hikayeyi dışardan biri olarak anlatmış yorum da yapmaktan geri kalmamıştır.
“Ama şimdi kızlar, daha iyisi gelecek de beni isteyerek diye evde oturup katlaşmaktan korkuyorlar.”                                                                                  (sayfa:115)
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Behin’in ilk kocasıyla mutlu olamaması, Enver Ali’yle tanışması, Müeyyet’in evlenmesi serim bölümünde anlatılan olaylardır.
Düğüm : Behin’in Enver Ali’ye aşık olması, onunla evlenmek istemesi ve ailesinin karşı çıkması bu bölümde anlatılmıştır.
Çözüm : Behin’in Enver Ali ile evlenmesi, bir kızlarının olması ve mutlu olmaları bu bölümde anlatılmıştır.
Hikayenin başlığı ile konusu uyumludur. İki kadın yaşamları üzerine oluşturulmuş bir hikayedir. Hikayede olağanüstü herhangi bir kişi ve olaya rastlanmamaktadır.
* Zaman : Hikayede zaman saat, gün, yıl olarak sınırlandırılmamıştır. Behin’in evlenmesi, boşanması ve yeni evliliği arasında tam olarak ne kadar süre geçtiği belli değildir. Ard arda birkaç ayın, yılın geçtiği anlaşılır.
“- Bu mektuptan iki ay sonra da Behin, kocasından ayrılmış bulunuyordu”
(sayfa:116)
* Mekan :
Hikayede değişik mekanlardan söz edilmiştir. Behin’in ailesinin Büyükada’daki evi, Behin’in Ankara’daki evi; Haydarpaşa İstasyonu, Çengelköy gibi yerlerin isimleri hikayede geçmiş fakat bu mekanlarla ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir.
* Dil ve Üslup :
Yazarın dili anlaşılırdır. Hikayede yazar kendi düşüncelerini anlattıktan sonra kahramanlara söz hakkı verirken “istiyordu ki, diyordu ki” gibi kelimeler kullanılmıştır. Bu geçişlerden sonra kahramanları konuşturmuştur. Hikayedeki kahramanların isimleri farklıdır : “Mükrim, Behin, Müeyyet..” gibi.
Yazar hikayede kendini hiçbir şekilde gizlememiş aksine karakterleri yönlendiren anlatan, onlara söz hakkı veren kişi olmuştu, bu da hikayenin inandırıcılığını azaltmıştır. Konu bakımından güzel bir hikayedir. Karakterlerin ruh halleriyle birlikte anlatılması okuyucunun olayları daha iyi değerlendirmesini sağlar.
“Koca dediğin bir köle olursa onun ne tadı kalır. Bir sözden, bir asker geçişinden, bir düşünceden yüreği parlar, gönlü ateş alır adam olmalı.” (sayfa:114)
Okuyucuların zevk alarak okuyacakları, cümleleri kısa ve anlaşılır bir hikayedir.

HİKAYE : PAZARLIK

* Konu : İstanbul’da yaşanan büyük bir zelzelenin anlatılması
* Anafikir : Israrlı pazarlıklar sayesinde abartılı fiyatlar ya da olaylar gerçeğe yaklaştırılabilir.
* Özet : Faik Efendi kahvede otururken İstanbul’da yaşanan büyük depremden söz eder. Herşeyi abartılı anlatmaya başlar. Yenicami minarelerinin birbirine dokunduğunu, kaldırım taşlarının su içinde kaynar gibi oynadıklarını, İstanbul Köprüsü’nün üstünde beş yüz bin kişinin toplandığını söyler. Tabi her şeyin abartılarak anlatılması kahvedekileri güldürür.
Köprünün üstünde ne kadar kişinin olduğuna dair bir pazarlık başlar. Kahvedekiler Faik Efendi’yi ikna etmeye çalışırlar. Bu kadar kişi nasıl sığar köprüye hem İstanbul’un yarısı akıl alır şey değil.
Kahvedekiler konuştukça Faik Efendi sayıyı küçültür arada karşı çıkar gibi olur; fakat kabul etmek zorunda kalır. Sonunda kahvedekilerle Faik Efendi köprünün üstünde beş bin kişi olduğunda anlaşırlar. Faik Efendi kahveden ayrılır, evinin yolunu tutar.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Faik Efendi : Gümrük aracısı, kırk-elli yaşlarında uzun kara bıyıklı, esmer bir adamdır.
Feyzi Bey : Şam hırkalı, zayıf, uzun boylu, kalın sesli biri olan Feyzi Bey Nezareti Maktubi Kalemi’nde çalışmaktadır.
Rıza : İmamın oğludur.
Rüstem : Kahvesicinin çırağıdır.
Remzi Efendi : Askeri eczacıdır.
* Bakış Açısı : Yazar, hikayeyi anlatırken her şeyi bilen kişi rolündedir; hikayede kendini gizlememiş, kahramanlar ve olaylar karşısında yorum yapmış, kendini hissettirmiştir.
“Faik Efendi de biraz gevşer gibi oldu.”                                     (sayfa:132)
“…. Feyzi Bey gene razı olmadı.”                                                 (sayfa:135)
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Faik Efendi’nin İstanbul depremini anlatması, köprünün üstündeki kişi sayısı hakkında kahvedekilerle pazarlığa girmesi bu bölümde anlatılmıştır.
Düğüm : Faik Efendi’nin köprünün üstündeki insanların sayısında ısrar etmesi, kahvedekilerin ısrarları bu bölümde anlatılmıştır.
Çözüm : Çözüm bölümünde Faik Efendi’nin kahvedekilerle anlaşması ve evine gitmesi anlatılır.
* Zaman : Sıcak bir yaz gecesi.
* Mekan : Mahalle kahvesi
* Dil ve Üslup :
Bir kahvede oturan inanların sohbetinden oluşan hikaye, sohbet havası içinde, günlük konuşma dili ile yazılmıştır.
“- Dört yüz bin de olmaz.
- Neden?
- E, hesap meydanda. Diyelim köprünün boyu olsun, dört yüz metre öyle mi?”                                                                                                            (sayfa:133)
Yazar Basit insanın hayatını anlatmıştır. M.Şevket Esendal hikayelerinin hemen hemen tamamında halkın içinde bulunduğu insan tiplerini anlatmıştır. Bu hikayesinde de herhangi bir kahvede görebileceğimiz insan tiplerini görmekteyiz. Gündelik hayattan bir olayı hikaye eden yazar başarılı bir anlatım tarzını yakalamıştır. Hikayenin tek eksik yönü tahlil ve tasvirlere yer verilmemesidir. Tasvir edilen tek mekan kahvedir.
“Kahve pencerelerine sicimler gerilmiş, gece safaları, telgraf çiçekleri, kireçle sıvanmış yarım tenekeler içinde sardunyalar sıralamış.”            (sayfa:131)
Hikayede kullanılan cümleler kısa, açık ve anlaşılırdır. Anlam karışıklığına yol açacak uzun cümleler kullanılmamıştır.

HİKAYE : İKİ ANA İKİ KIZ

(Bu hikaye “Ev Ona Yakıştı” adlı kitapta “Ana Kız-İki Kız” adıyla yer almıştır)
* Konu : İki farklı annenin kızlarına davranışları.
* Anafikir : Çocuklara sabırla yaklaşmak her zaman daha olumlu sonuçlar doğurur.
* Özet : Hikayede iki hasta kızın ilaç içerken takındıkları davranışlar ve annelerinin tutumları anlatılır. İlk anlatılan kız ilacı içmemek için dirense de annesinin sabır ve anlayışla yaklaşması ilacı içmesini sağlar. Bu anne ilacı içirmek için saatlerce kızının karşısında oturur ve onu ikna etmek için konuşur, bunun sonucunda da kızı ilacı istemeye istemeye de olsa içer.
Emine, hasta olan ikinci kızdır. Annesinin zorla içirmeye çalıştığı ilacı içmez. Emine’nin annesi, sabırsız biridir, kızının ilacı hemen içmesini ister, Emine’nin ağzına ilacı boşaltır ama Emine yutmaz ve geri püskürtür. Emine’nin ve annesinin elbiseleri batar.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Hasta kız : dokuz yaşlarında, ince, saz benizli bir çocuktur.
Hasta kızın annesi : Sabırlı, anlayışlı biridir. Kızına ilaç içirmek için saatlerce uğraşır.
Emine : Beş altı yaşlarında sevimli, sinirli, saz benizli bir kızdır.
Emine’nin annesi : Sabırsız biridir.
* Bakış Açısı : Yazar hikayede anlatıcı konumundadır. Hikayenin tamamı üçüncü tekil şahıs ağzından anlatılmıştır. Yazar, kendini olayların dışında tutmuş, sadece bir veya iki yerde yorum yapmıştır.
“Hasta sinirlerine balık yağının ağırlığına katlanabilecek kadar yorgunluk, gevşeklik gelmemiş, onu bekliyorlar”                                                      (sayfa:137)
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Bu bölümde iki hasta kız ve annelerinin ilacı içirmek için bu kızlara yaklaşımları anlatılmıştır.
Düğüm : Bu bölümde sabırlı olan annenin ilacı içirmek için kızının başında saatlerce beklemesi, diğer annenin ise ilacı kızının ağzına dökmeye çalışması anlatılmıştır.
Çözüm : Sabırlı davranan annenin kızının ilacı içmesi, diğer annenin zorla kızının ağzına döktüğü ilacı kızının içmemesi, geri çıkarması bu bölümde anlatılmıştır.
* Zaman :
Hikayede tam bir zaman verilmemiş fakat zamanı belirten cümleler kullanılmıştır.
“İlacı içirmek bazen iki saat sürerdi.”
“Bir dakika olur ki vakit yaklaşmış bulunur.”                             (sayfa:138)
* Mekan :
Bir evin odası ile Ankara’da bir otel odası hikayede söz edilen iki farklı mekandır.
* Dil ve Üslup :
Hikayenin dili sade, akıcı ve anlaşılırdır, fakat yabancı kelime kullanımına yer verilmiştir, “mütevekkil, erkân minder” gibi. Bu tür kelimeler çok fazla kullanılmadığı için hikayeyi anlamakta güçlük çekilmez.
Yazar bir hikaye içinde iki farklı olayı anlatmıştır, iki farklı anne, iki farklı çocuk “ilaç içmek” gibi ortak bir noktada birleştirilmiştir. Yazar olayları sadece anlatmış, hikayenin sonunda herhangi bir kıyaslama yapmamış, okuyucuya bırakmıştır. Güzel, zevkle okunacak bir hikayedir.

HİKAYE : TÜRBE

* Konu : Gerçekte türbe olmayan bir yere gösterilen ilgi.
* Anafikir : İnsanların, para kazanmak için dini duyguları istismar edilebilir.
* Özet : Önceleri çöplük olan bir yere birkaç uyanık tarafından duvar örülerek türbe yapılır. Halk tarafından atılan paralarla yapılan bağışlarla bu insanlar zengin olur. Hacılıkla hocalıkla ilgisi olmayan Kaymakam Şakir Efendi, bir dilenci ve etrafındaki diğer kişiler zengin olurlar. Şakir Bey ve Deli bir anlaşmazlık sonunda kaçar. Türbeye Akif isminde biri yerleşir, fakat uzun süre kalamaz, türbeler kapatılırken burası da kapanır. Arif ismindeki adam da bir mahalle ileride bir yer tutar ve hocalık yapmaya başlar.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Şakir Efendi : Kaymakamdır
Dilenci : Şeyh olur, türbede yatar kalkar
Hacı Kasap : Türbeden kazandığı parayla zengin olmuştur.
Mehmet Beylerin Hilmi, Salih Kalfaların Hüseyin türbe işinin içinde olan kişilerdir.
Ömer Ağa : Belediye reisidir
Ali Bey : Bir aşar emanet işinde Şakir Efendi’ye düşman olan biridir.
Ketencilerin Arif : Önceleri kahveci olan bu adam sonradan hoca olur.
* Bakış Açısı : Hikaye karşılıklı konuşma şeklinde yazılmıştır. İki kişinin yaşanmış olaylar hakkında konuşmaları hikayeyi oluşturmuştur. Hikayede yazarı görememekteyiz, hikayenin dışında kalan yazar yorum yapmadan sadece anlatıcı konumunda kalmıştır.
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Bu bölümde çöplük olan bir yerin türbe yapılması anlatılmıştır.
Düğüm : Bu bölümde kaymakam ve adamlarının işlerinin bozulması, kaçmak zorunda kalmaları, türbeye Arif isminde birinin yerleşmesi anlatılmıştır.
Çözüm :
Türbenin kapatılması, Arif’in yakın bir yerde ev tutması ve hocalık yapması bu bölümde anlatılmıştır.
Yazar hikayenin başlığını konuyu yansıtacak şekilde koymuştur, yani konu ve başlık uyumludur. Hikayede tasvir ve tahlillere yer verilmemiştir.
* Zaman : Hikayenin geçtiği zaman şimdiki zamandır. Yani devirde o anda anlatılan zamandır, fakat o anda yaşanan değil anlatılan olaydır. Kişiler konuşurken geçmişte yaşanmış olaylardan konuşmuşlardır.
“Bu duvarı çektiler, aradan birkaç ay geçti geçmedi, halkımız pencerenin demir parmaklığını ısıtma bağları ile doldurdular.”                             (sayfa:144)
* Mekan : Mahallede önceden çöplük olan sonra türbeye çevrilen yerdir.
* Dil ve Üslup : Hikaye, önceden yaşanmış olayların bir anlatıcı tarafından diğerine anlatılması şeklinde yazılmıştır. Bu konuşmalar sırasında iki muhatap arasında “arz edeyim efendim,” gibi girişler yapılmıştır. Günlük konuşma diliyle yazılmıştır. Yazarı hiçbir şekilde hikayede göremeyiz. Sade anlaşılır bir dil kullanılmış, olaylar basit bir olay örgüsü içinde verilmiştir.
Açık, yalın bir dille yazılan hikaye toplumun dini duygularının nasıl kullanıldığını anlatması yönünden önemlidir. Fazla ayrıntıya girilmeden olaylar anlatılmış, anlam karışıklığına düşülmemiştir. Herkesin zevkle okuyacağı, ders çıkaracağı bir hikayedir.

HİKAYE : HAYDAR BEYİN SAKALI

* Konu : Vali Bey’in Haydar Bey’i azarlaması
* Anafikir : İnsanlara, görünüşlerine, fiziki özelliklerine göre davranmak yanlıştır.
* Özet : Kumandanın evinde bir ziyafet verilir. Ziyafete Haydar Bey, karısı ve kızıyla gelir. Vali de karısıyla ziyafete katılmıştır. Kumandanın karısı kolundaki bilezikleri överken, Haydar Bey de kadına iltifat eder. Vali lafa karışır ve Haydar Bey’i azarlar. Kimse Vali’nin yaptığına bir anlam veremez, ziyafete katılanların neşesi kaçar, Vali’nin karısı kocasının neden böyle davrandığını, kendini küçük düşürdüğünü anlayamaz, kocasından açıklama bekler.
Vali Haydar Bey’in suratını beğenmemekte ve her seferinde onu aşağılamaktadır. Karısına Haydar Bey’in yüzünü beğenmediği için böyle davrandığını söyler. Karısı kocasına çok sinirlenir, Haydar Bey’den özür dilemesini ister.
Vali Haydar Bey’den özür diler ve sakal koymasını ister, böylece adamın yüzü değişirse daha iyi anlaşacaklarını düşünür. Vali karısıyla eve döner. Kadın kocasına yanlış davrandığını eğer vilayeti de böyle yönetiyorsa kötü olduğunu söyler, birbirlerine dargın yataklarına girerler.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Vali Bey : Kötü bir adam değildir, kimseye kötülük istemez, iyilikte yapmayan biridir.
Haydar Bey : Mühendistir. Zararsız kendi halinde, elinden ne iyilik ne kötülük gelen bir adamdır.
Kumandan : Ev sahibidir
Vali’nin Karısı : Kocasının Haydar Bey’e kötü davranmasına sinirlenir, kocasıyla kavga eder.
Binbaşı Arif Bey : Haydar Bey’i teselli edenlerden biridir.
Haydar Beyin Karısı ve Kızı : Vali’nin davranışından dolayı çok kötü olurlar.
* Bakış Açısı : Yazar hikayeyi üçüncü şahıs ağzından anlatmış, olaylar karşısında tarafsız kalmamış hikayede kendi düşüncelerine de yer vermiştir.
Vali fena adam değil ama, işte herkesin bir hasta tarafı var ya, bu da bu türlüsü. Neyse, bu netice orada bulunanları memnun etti”              (sayfa:151)
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Komutanın evinde verilen ziyafet, Vali’nin Haydar Bey’i azarlaması serim bölümünde anlatılan olaylardır.
Düğüm : Vali’nin Haydar Bey’den niye nefret ettiğini açıklaması ve Haydar Bey’in yüzünü değiştirmek için çeşitli fikirleri ileri sürmesi bu bölümde anlatılmıştır.
Çözüm : Vali’nin Haydar Bey’den özür dilemesi ve sakal bırakmasını istemesi hikayenin çözüm bölümünü oluşturmaktadır.
Hikayenin başlığı anlatılan olayların sonucunda bulunan çözümü ile ilişkilidir. Hikayede tahlile yer verilmemiş, tek tasvirse bahçenin anlatımında yapılmıştır.
“Ağaçları renkli fenerlerle donatmışlar. Yolları, çimenleri sulamışlar. Yapma kayalardan sular damlıyor.”                                                                 (sayfa:146)
* Zaman : Akşam, yemekten sonra
* Mekan : Kumanda’nın evi, bahçesi, Vali’nin evi.
* Dil ve Üslup : Yazar hikayeye bir açıklama yaparak başlamıştır.
“Kumandanın evinde ziyafet.”                                                     (sayfa:146)
Hikayeyi dil ve üslup bakımından incelediğimizde yazarın diğer hikayelerinden farklı olmadığını görmekteyiz. O sade, açık anlatımıyla konuyu en iyi biçimde ortaya koymayı başarmış bir yazardır. Anlamsız, boş söz kalabalığından kurtulmuş, kendine özgü üsluba sahip olan yazarın bu özelliklerini yukarıdaki hikayesinde görmek mümkündür.
Hikaye teknik açıdan zayıftır. Yazar karakterleri kendince yorumlamış, okuyucunun fikir yürütmesine izin vermemiştir.

HİKAYE : SÖYLÜYOR

* Konu : Çok konuşan bir kişiyle yapılan yolculuk
* Anafikir : Durmadan konuşan biriyle yolculuk yapmak zordur.
* Özet : Hikayede bir tren yolculuğu anlatılır. Baş kahramanın bulunduğu bölüme başka bir bölümden elli-elli beş yaşlarında bir adam gelir. Adam Anadolu’dan başlar, Çin’in incecik fağfur kaselerinden, annesinden, yalan konuşmasından, herşeyin pahalandığından ve daha bir çok şeyden söz eder. Baş kahraman birşeyler söyleyecek olur, adam hemen sözünü kesip devam eder; Başkahraman sonunda dayanamaz ve başka bir bölüme gider; döndüğünde adam gitmiş vagondaki diğer insanlar da uyumuştur.
*Hikayenin Şahıs Kadrosu : Hikayede iki kişi vardır. İkisinin de adı verilmemiştir. Çok konuşan kişinin buruşuk yüzlü, kır saçlı, kesin bıyıklı, orta vücutlu, elli beş yaşlarında biri olduğu söylenmiştir.
* Bakış Açısı : Hikayenin anlatıcısı baş kahramandır. Yazar olayları baş kahramanın kişiliğine bürünerek anlatmıştır.
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Serim : Baş kahramanın vagonuna bir adamın gelmesi ve konuşmaya başlaması bu bölümde anlatılmıştır.
Düğüm : Adamın bir türlü susmak bilmemesi, kimseyi konuşturmaması bu bölümde anlatılan olaylardır.
Çözüm : Baş kahramanın başka bir vagona gitmesi, döndüğünde adamın gitmiş olması çözüm bölümünü oluşturmaktadır.
Hikaye baş kahraman yaptığı bir yolculukta karşılaştığı çok geveze bir adamla yaşadıklarının anlatımından ibarettir. Olayda herhangi bir hareket yoktur. Başlıkla konu uyumludur, tahlillere yer verilmemiş, tasvir ise sadece konuşan adamın anlatımında kullanılmıştır.
* Zaman : Bir yolculukta yaşananlar anlatılmıştır. Geçmişte yaşanan bir olayın anlatımıdır.
* Mekan : Tren vagonu
* Dil ve Üslup : Hikayede bazı yabancı kelimeler kullanılmıştır, “inkisar-ı hayal, fağfur, faraza” gibi. Hikaye konuşma havası içinde yazılmıştır.
Yazar bu hikayesinde günlük hayatta yolculuk yaparken rastlayabileceğimiz bir karakteri anlatmıştır. Dili sade, açık, anlaşılır olan hikaye zevkle okunacak bir hikayedir.

HİKAYE : DELİ

* Konu : Deli meyzinin yaptıkları.
* Anafikir : Bir deli herşeyi yapabilir.
* Özet : Kasabanın meyzini kafasını traş eder, tepesinde bir tutam perçem bırakır. Eski zamanlarda muharebeye gidenler kafaları kesilirse düşmanın avurtlarına, parmaklarını sokup kafalarını tutmaması için böyle yaparmış. Meyzin bu olayı baş kahramanı kafir olarak gördüğü için ona anlatmaz dükkan sahibi Ali Efendi’ye anlatır.
Aradan birkaç gün geçer, meyzin bir adamın boğazını kesip, avutlarına parmaklarını geçirerek, Ali Efendi’nin dükkanına gider ve baş kahramanı sorar. Çevreden gelenler meyzini tutup, jandarmayı çağırırlar. Meyzin tutuklanıp İstanbul’a gönderilir.
Baş kahraman Meyzin’in gelmesinden korktuğu için evden çıkmamaya başlar, sonunda meyzinin ölüm haberi gelir ve baş kahraman rahat bir nefes alır.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Deli : Kasabanın meyzinidir.
Baş kahraman : Hikayenin anlatıcısıdır
Ali Efendi : Kasaba dükkanının sahibidir.
*Bakış Açısı : Yazar hikayeyi baş kahramanın ağzından anlatmıştır.
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Meyzinin kafasını traş etmesi ve nedenini anlatması serim bölümünü oluşturmaktadır. Meyzinin bir adamın kafasını kesmesi ve baş kahramanı araması olayın düğüm bölümünde anlatılmıştır. Meyzinin tutuklanması, sonra ölmesi, baş kahramanın rahatlanması çözüm bölümünde anlatılmıştır. Hikaye biraz gerçekten uzak gibidir; başlık konu ile uyumludur.
* Zaman : Hikayede meyzinin kafasını traş ettiği zaman, birkaç gün sonrası ve dört ay sonrası anlatılmıştır. Olayların tümü geçmişte yaşanmış anlatımı şimdiki zamanda gerçekleştirilmiştir.
“Aradan birkaç gün daha geçti, deliyi İstanbul’a götürdüklerini işittik. Dört ay sonra ölüm haberini aldığımız gün de…….”                                            (sayfa:160)
* Mekan : Kasaba, Ali Efendi’nin dükkanı.
* Dil ve Üslup : Yazar hikayeyi bir kahramanın ağzından sohbet havası içinde anlatmıştır : “Düşündüm, haklı. Kesilmiş bir kafanın perçemi de olmazsa ya kulağından tutmalı, ya avurdundan!” (sayfa:158)
Sade, açık, anlaşılır bir dil kullanılmış konuşma diline “traş, candarma” yer verilmiştir.
Çok kısa, anlaşılması kolay bir hikayedir, çocukların okumasına uygun değildir.

HİKAYE : YİRMİ KURUŞ

* Konu : Halil İbrahim’in ağadan parasını almaya çalışması.
* Anafikir : Güçlüler karşısında zayıf insanlar çoğu zaman haksızlığa uğrar.
* Özet : Halil İbrahim, kütüğe büyük yazıldığı için askere çağrılır. Gitmeden Tevfik Ağa’dan parasını almak ister. Bir kaç gün gider gelir, parasını alacağı zaman da Ağa Halil’e yapmadı borçların faturasını keser ve eline bir miktar para verir kalan yirmi kuruşu alabilmesi içinde yaptığı borcu ödemesini ister. Halil kimseden para bulmaz, tekrar Ağa’nın yanına gider; Ağa Halil’i karşısında görünce çok sinirlenir ve döver, Halil arkasına bakmadan köyüne kaçar.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Halil İbrahim : On sekiz yaşlarında bir delikanlıdır.
Tevfik Ağa : Halil’in yanında çalıştığı adamdır.
Salim Ağa : Tevfik Ağa’nın kardeşidir.
Hoca : Dükkâna bakar.
* Bakış Açısı : Yazar hikayeyi herşeyi bilen kişi olarak anlatmıştır. Yazar dışardan biri olarak hikayeye herhangi bir yorum katmamıştır. Olanları anlatmakla yetinmiştir.
* Teknik Bakımdan İnceleme :
Halil’in askere çağrılması, Tevfik Ağa’dan parasını istemesi, Ağa’nın Halil’i oyalaması, Serim, halil’in parasının yarısını alması, geri kalanını almak için uğraşması düğüm, Halil’in geri kalan parasını alamaması ve Ağa’dan dayak yemesi çözüm bölümlerinde anlatılmıştır.
* Zaman : Halil İbrahim’in askere gideceği zamanlar.
* Mekan : Aşağıtaşlı Köyü, Sazlı köyü.
* Dil ve Üslup : Karşılıklı konuşmalardan oluşan hikayede köy insanı anlatılmasına rağmen konuşmalar İstanbul Türkçesiyle verilmiştir.
“- Kaç ay oldu, sen geleli?
- Geçen yıl harmanda
- Kaç para aldın?” gibi.                                                                 (sayfa:161)
Hikayede sade, yalın bir dile sahiptir, anlamayı zorlaştıracak yabancı kelimeler kullanılmamıştır. Basit anlaşılır bir dille yazılmış, güzel bir hikayedir.

HİKAYE : EŞEK

* Konu : Mustafa’nın eşeğini kaybetmesi ve tekrar bulması.
* Anafikir : “Tanrı köylüyü sevindirmek isterse eşeğini kaybettirir, sonra gene buldurur.” Bu ana fikir hikayenin sonunda yazar tarafından dile getirilmiştir.
* Özet : Mustafa tuza giderken istasyonda mola verir. Ekmeğini yerken bir yandan da trenleri düşünür, bir an kendine geldiğinde eşeğinin yanında olmadığın görür. Dünya başına yıkılmış gibi olur, eşeğini aramaya koyulur ama hiçbir yerde bulamaz, yavaş yavaş köyünün yolunu tutar, biraz ilerlemiştir ki, yolun üstünde bir karartı görür bir de bakar eşeği, yüreği oynar, eşeğine biner bir türkü tutturur, yoluna devam eder.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Mustafa : Topal Durmuş’un oğludur.
Eşek : Hikayede geçen önemli bir figürdür. Hikaye bu figür üzerine kurulmuş, başlığı yine bu figür belirlemiştir.
* Bakış Açısı : Yazar hikayeyi herşeyi bilen kişi olarak anlatmıştır.
* Teknik Bakımdan İnceleme : Mustafa’nın mola vermesi, eşeğini kaybetmesi serim bölümünde, Eşeğini her yerde araması, köyüne gitmek için yola koyulması düğüm bölümünde, Mustafa’nın eşeğini bulması ve mutlu bir şekilde yoluna devam etmesi çözüm bölümünde anlatılmıştır.
* Zaman : Tuza giden Mustafa’nın mola verdiği zaman
Mekan : İstasyon
* Dil ve Üslup : Dili sade, açık ve anlaşılırdır. Hikayedeki kahraman köylüdür ve köylü ağzıyla konuşturulmuştur :
“- Ne istiyorsun, dedi.
- Kölüğü yitirdim…..”                                                                     (sayfa:199)
“- Ne dikiliyon, gidip eşşeğini arasana!
- Nerede arayın?”                                                                          (sayfa:199)
Hikayeden çıkarılacak ana fikir yazar hikayenin sonunda vermiş, okuyucunun yorum yapmasına izin vermemiştir.

HİKAYE : HASTANENİN YEMEK TABLASI

* Konu : Geceleri hastanede çıkan gürültü.
* Anafikir : Alışılanın dışındaki gürültüler hemen fark edilir ve rahatsızlık verir.
* Özet : Hastanede geceleri yaşanan gürültüden hastalar şikayetçi olur. Başhekim nedenini araştırır. Hastaneye alınan yeni yemek tablasının aşağı katın koridorlarından geçmemesi, geçirmek için uğraşılırken tabak, kaşık, herşeyin yerlere dökülmesi gürültünün nedeni olarak tespit edilir. Hastanede bunun dışında konuşmalar, gürültü yapmalar, hastalarla hasta bakıcıların tartışmaları, anlaşılmaz sövüşmeler de vardır; fakat yemek tablasının dışarı çıkarılması çözümlendikten sonra bir daha şikayet olmaz.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Başhekim, dahiliye müdürü, nöbetçi hekim, hademe Tahir, hastabakıcı Hediye hanım, Ayı Recep, cildiye hekimi, hikayede geçen kahramanlardır, fakat bu kahramanlara ait herhangi bir fiziki ve psikolojik özelliğe yer verilmemiştir.
* Bakış Açısı : Yazar hikayeyi herşeyi bilen kişi olarak anlatmış, kendi yorumuna da yer vermiştir.
“O kadar dalgındır ki, tabla düşmüş, gürültü olmuş hiç aldırmıyorlar, konuşuyorlardı.”                                                                                      (sayfa:206)
* Teknik Bakımdan İnceleme : Serim bölümünde hastanede çıkan gürültünün nedeninin araştırılması anlatılmıştır. Gürültünün kaynağının yeni yemek tablası olduğunun bulunması ve dışarıya çıkarılmasında yeni ir yol bulunmaya çalışılması düğüm bölümünde; yemek tablasının pencereden çıkarılmasına karar verilmesi ve şikayetlerin bitmesi sonuç bölümünde anlatılmıştır.
* Zaman : Hikayede zaman gerçek bir zamandır ve bir iki günlük bir süreyi kapsamaktadır.
* Mekan : Hastane hikayenin mekanıdır.
* Dil ve Üslup : Sade, açık ve anlaşılır bir dille yazılan hikayede argo kelimelere, küfürlü söyleşilere yer verilmiştir.
“……. Hınzır herif, bir daha arkama düşsün ben ona gösteririm. Yirmi altı liramı aldı kaçtı, orospulara yedirdi. Zehir zıkkım olsun.”             (sayfa:205)
Hikayede tasvir ve tahlillere yer verilmemiştir, ayrıntılara rastlanmaz. Basit bir anlatım, günlük konuşma dili hikayenin anlatımı belirler. Güzel, zevkle okunacak bir hikayedir.

HİKAYE : DÜĞÜN DÖNÜŞÜ

* Konu : Sarhoş Rıfat Efendi’nin evine dönmesi
* Anafikir : Sarhoş insanın başına her şey gelebilir.
* Özet : Gittiği düğünde iyice sarhoş olan Rıfat Efendi evinin yolunu tutar. Karanlıkta çukurlara bata çıka ilerlerken kandilleri yaptırmadığı için belediye reisine de söylenir. Az bir yolu kalmıştır ki, karşısına bir köpek çıkar, köpek Rıza Efendi’nin ilerlemesine bir türlü izin vermez, sonunda köpeğin sahibi gelir, köpeğini alır, Rıza Efendi’de yoluna devam eder. Çamurlara bata çıka bir de türkü tutturur.
* Hikayenin Şahıs Kadrosu : Rıfat Efendi : Elli yaşlarında bir saatçidir.
Yetim Salih’in oğlu : Köpeğin sahibidir.
Hikayede bir de Rıfat Efendi’nin yolunu kesen köpek figürü vardır.
* Bakış Açısı : Yazar hikayeyi üçüncü şahıs ağzından anlatmıştır.
* Zaman : Hikayenin başında zaman belirtilmemiştir.
“Gece yarısını iki saat geçiyor..”                                                  (sayfa:209)
* Mekan : Hikayede mekan mahalledir, bazı yer isimleri de belirtilmiştir.
* Dil ve Üslup : İstanbul Türkçe’si ile yazılmıştır. Sade, açık bir dil kullanmakla beraber küfürlü kelimelere de yer verilmiştir.
“Hani ulan Belediyenin kandili! Kahbe Belediye Reisi, al oğlum paraları, ye!”
(sayfa:209)
Hikayede köpeğe ait yansıma seslere yer verilmiştir.
“- Hav, hav, hav…….
- Hırrrr, hav hav hav……..”                                                            (sayfa:210)
Yazar hikayenin anlatıcısı olmakla beraber kendine ait düşünceleri dile getirmekten geri kalmamıştır.
“Saatçi Rıfat Efendi, ellilik bir ihtiyar, düğün evinde kafayı tütsülemiş, evine dönüyor.”                                                                                                          (sayfa:209)

OTLAKÇI ADLI HİKAYE KİTABININ GENEL DEĞERLENDİRİLMESİ

Memduh Şevket Esendal Türk hikayeciliğinde önemli bir yere sahip isimlerden biridir. 100’ü aşan hikayelerinde hep bu toprağın insanlarını, sorunlarını anlatmıştır. Esendal bu kitabındaki hikayelerinin tamamında halkın içindeki tiplere yer vermiş, onları anlatmıştır, hep sıradan insanın hikayesini yazmıştır. Hikayelerini yazarken gözleme önem veren yazar, yorum gerektirmeyecek yakın bir anlatımı ilke edinmiştir. Bir oyun yazarının kişileri tanımlaması gibi kısa cümlelerle kahramanlarını anlatmıştır. “Arabacım, uzun boylu, yirmi yaşlarında kadar, yanız yüzlü, eğri bakışlı bir oğlan” (Arabacı Ali); “Minderlerden birinin köşesine sekiz-dokuz yaşlarında, ince, saz benizli bir kızcağız oturmuş.” (İki Ana İki Kız).
Hikayelerde yalnız kişilerin değil, olayların geçtiği yerler anlatılırken de çok sade bir dil kullanılmıştır. “Sıcak yaz gecesi, mahalle kahvesinin önündeki setin üstü sanki ufak bir bahçecikti. Ortada küçük bir havuz, içinde gazoz şişeleri, etrafında biraz çimen, kına çiçekleri.” (Pazarlık)
Esendal’ın bu yalın anlatımı, bu arı dili hikayelerinin tamamına hakimken bazı hikayeleri bu özellikten yoksun kalmıştır. “…… yirmi amele ile kat’iyyatta mubaşeret olunmuş ve ameliyat dahi yevmen fe yevmâ terakki etmekte bulunmuş.” (Mülahazat Hanesi”
Memduh Şevket Esendal, dil ve anlatımda olduğu gibi durum hikayesi yazma konusunda da son derece başarılıdır. Bu hikaye kitabında bulunan hikayelerin büyük bir bölümü durum hikayesidir : “Söylüyor, Otlakçı, Bir Kadının Mektubu, Türbe) Esendal’ın durum hikayesindeki başarısını olay hikayelerinde de görmek mümkündür : (İki kadın, Döğüş, Haydar Beyin Sakalı)
Yazar toplumun değişik kesimlerini anlatmış, anlattığı her kesimden insanı yaşadığı ortamında ele almıştır (Döğüş, Düğün Dönüşü, Eşek). Zaman, Esendal’ın hikayelerinde farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Bazı hikayelerinde uzun zaman dilimlerini, birkaç farklı zamanı birlikte görmek mümkündür. (Arabacı Ali, İki Kadın)
Bütün bu inceleme ve değerlendirmelerin ışığında Esendal’ın hikayeciliğimizde bir çığır açtığını söyleyebiliriz.