ahmet haşim şiir tahlilleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ahmet haşim şiir tahlilleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haz 2015

Ahmet Haşim Nehir Üzerinde şiirinin incelemesi , tahlili

Ahmet Haşim – Nehir Üzerinde
Akşam… Sarı bir hasta semâ… Bir gam-ı mechûl…
Sisler gibi tutmuş yine sahilleri eylûl,
Bir hüzn-i müzehheb gibi durgun yine Dicle,
Sessizliği olmuş yine rü’yâlara hacle.


Faslın yeni lerzişleri her sâyede mahsûs,
Gûyâ ki uyur kalb-i tabiatta bir “efsus!”
Her şey o kadar gamlı, soluk, mübhem ü bî-fer,
Gûyâ ki ölür hüzn-i sevâhilde perîler…


Çıkmıştık o gün Dicle’ye, sessizce kürekler
Nehrin zehebî sîne-i emyâhını yırtar,
Ağlardı o altın suyun üstünde bir âhenk,
Serperdi o bî-kes sese akşam sarı bir renk,
Gûyâ ki o gün Dicle’nin üstündeki mâtem,
Âfaaka sürükler sarı güller, kırizantem…


Solmuştu onun hüzn ile simâ-yi berîni,
Bir ince tül altında duran zülf-i zerîni;


Akşamları enfâsına düşmüş uçuşurken
Sarmıştı o sâkin yüzü bir gölge semâdan
Dalmıştı o gözler ebediyetlere… Yorgun,
Yorgundu o gözlerle bakan rûh-ı melûlün;
Akşam gibi a’sabı geren reng-i garibi…


Gûyâ ki kamer!.. Sendin onun rûh-ı necîbi,
Sendin ki eden hüznünü mehtâba müşâbih;
Her şey o nazarlarda semâlarla müşâfih,
Her şey sana bir parça yakın, sâf, ebedîdi,
Sâhilde ezân seslerinin aks-i medîdi,
Bî-tâb uzanırken dönüyorduk… Yine sâkin
Mübhem, sarı yıldızları bir leyl-î hazânın,
Tenhâ sular üstendi açıp titreşiyorken,
Artık daha vâzıhtın o gözlerde kamer, sen!


Ey sen, ey onun ru ve ey mâtem-i seyyâl,
Ey şimdi bakan hüznüme, âh ey kamer-i lâl!


Sözlük
Müzehheb: Yaldızlanmış hüzünler
Hacle: gelin odası
Berî: temiz yüz
Enfâs: nefes, soluk
Ruh-ı necib: soylu ruh
Müşâbih: benzer
Müşâfih: tokalaşan
Medid: sürekli, devamlı


Tahlil
Bu şiirde zaman bir akşam vaktidir. Ahmet Haşim’in şiirleri açısından bir anahtardır bu şiir.
“Sarı bir hasta sema” der, hem sarı hem de hasta ifadeleriyle semayı sıfatlandırmış. Sema nasıl hastalanabilir? Bu bir yansıtmadır. Hastalık insana aittir. Esasında hasta olan Haşim’in annesidir.
“Eylül yine sisler gibi sahilleri tutmuş” dizesiyle bize mevsimi bildirir. Eylül, bir sis gibi mekâna çökmüştür ki bu çok orijinal bir söyleyiştir.
“Dicle, bir altın hüzün gibi yine durgun” tekrarlanan “yine” zarfı sürekliliği anlatıyor.
Bu sularda sürekli bir hüzün vardır. Haşim, belli bir manzarayı kişileşleştiriyor / subjektifleştiriyor (gizli teşbih, istiare).
Bu akşam manzarası sessizdir. Bu sessizlik rüyalara gelin odası olmuştur. Dicle bu rüyalara hitap ediyor.
Mevsimin titreyişleri her gölgede kendini hissettiriyor.
Her şey o kadar gamlı, o kadar soluk ve belirsizdir ki sanki hüzün dolu sahilde periler ölmektedir.
Manzara ölümü muştuluyor.
“o gün Dicle’ye çıkmıştık, kürekler nehrin altın görünüşlü göğsünü yırtıyordu. O altın kesilmiş suda bir nağme ağlardı. Bu nağmeyle nehrin üstüne hüzün yayılırdı.” Altın sarısı, tabiata sirayet ediyor. Bu altın sarısı, bu renk, Haşim’in şiirinde sese dönüşüyor ki bu da çok orijinal bir söyleyiştir.
Nehirde bir matem akışı tasavvur ediliyor. Suyun akışı, ufka doğru sürüklenen bir çiçek çelengine benzetiliyor.
“Onun güzel, yüksekte duran siması hüzünle solmuştu” bu ifadelerle şiire bir insan dâhil ediliyor.
“Bir ince tülün örttüğü altın saçların…” Altın ve sarı sözcükler bu şiirde merkezi konumdadır.
“o kadının gözleri yorgun bir şekilde ebediyete dalmıştı”
“sanki ey ay, onun temiz, asil ruhu sendin”
Ay meydana çıkıyor. Doğmakta olan ay o gamlı kadının asil ruhundan bir parça gibidir. Ay ve kadın, Haşim’in şiirlerinde daima münasebet içindedirler.
Kadının bakışları adeta gökle/ebediyetle konuşur.
Ay doğduktan sonra uzaktan ezan sesleri işitilir ve nehir yolculuğundan dönüşe geçerler.
“gecenin sarı yıldızları tenha sularda aşarken ey ay sen o kadının gözlerinde daha açık bir şekilde görünüyordun”
Son dizelerde ay, şairin muhatabı olmuştur.
Haşim, ay’da annesini görmektedir. Haşim, ay’a bakarken bir matem duygusuna kapılıyor.
Bu şiirde anlatılan nehir gezisinden sonra belli ki annesini kaybetmiştir. O nedenle ay, ona annesini hatırlatıyor.
Bir vakıayı ya da varlığı doğrudan açıklamak değil de telkin ederek anlatmak sembolizmin en belirgin özelliğidir.