YAZARLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YAZARLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Oca 2018

Kendimizi Ne Şekilde Görüyoruz


Ne şekilde görüyoruz?

Büşra TOPAL

Dünyaya gözlerimizi ilk açtığımız andan itibaren evrendeki güzellikleri/çirkinlikleri eğer görüntümüzü engelleyecek bir mani yoksa, 576 MP netlikte her şeyi görüyoruz. Ağaçları, gökdelenleri, binaları, kedileri, aynadaki kendimizi bile. Bir fotoğraf makinesinin doldurabildiği karenin çok fazlasını görüyoruz. Üstelik her ayrıntıyı fark edebilecek kadar netlikte. Her anı beynimize kazıyabilecek kadar güzelliklerin içinde.

Kendimizi aynada çok net bir şekilde görüyoruz da yaptığımız çirkinlikler, geçmişimiz, kırdığımız/ kırıldığımız anlar hep bulanık hep buzlu camın ardına gizleniyor?

Kendimizi ne şekilde görüyoruz?
Kibrimiz, masumiyetimiz, bencilliğimiz, vurdumduymazlığımız, kalpsizliğimizi dışarıdaki birinin görüp size söylemesi işe yarıyor mu? Hiç size bencilsin denilince bencilliğinizden vazgeçtiğiniz oldu mu? Olmadı çünkü olmaz... Bazen bencil olun. Kırıldığınız şeyleri gerekirse sizde kırın. Sizi kıran kişileri siz de üzün demiyorum intikam iyi bir şey değildir intikam almak yerine unutmayı deneyin. Kendini yere serip onlara göğüs gerecek kadar iyi olma. Günün birinde iyiliğin bir teşekküre bile sığmayacaktır çünkü. Kendi değerini kimseye ezdirme. SENDEN BAŞKASI DEĞERLİ DEĞİL.

Acı geçmişini neden unutmak istiyor insan anlamış değilim. Ne kadar üstünden zaman geçerse geçsin bugüne seni getiren şey acıların değil mi? Evet çok ağladın hiçbir hayalin gerçek olmadı çok canın yandı ama şimdi bunlar sayesinde istediğim kişiyim demeyi bil. Ne olursa olsun geçmişe teşekkür et.

Kendimizi diğer canlılardan üstün gördüğümüz oluyor çoğu zaman. Belki ondan daha fazla kitap okuduğumuzda, bir işe o alınmazken sen alındığında, ondan daha zayıf olduğunda, daha şık giyindiğinde, daha iyi yemek yaptığında... Bizi diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan tek şey kendimiz olmamız. Benliğimiz ve düne göre bugün daha başarılı olmamız. Gün geçtikçe kendimize ne katıyorsak bir o kadar da çok şey kaybediyoruz. İnsan eksikleriyle de fazlalarıyla da insandır. Bir ağaç yapraklarını döktüğünde ağaç olmaktan çıkmadığı gibi. Kendine buzlu camların ardından bakmaktan vazgeç geçmiş de gelecek de senin ellerinin arasında şekillendi. Pişman olmak için artık çok geç bir sürü yarın var yarının elinden tutmayı dene.

18 Ara 2017

Büyük Hayal Kırıklıklarıyla Nasıl Baş Ediyoruz?


Büyük hayal kırıklıklarının altından nasıl kalkıyoruz?
Büşra TOPAL
İnsanın ömrü ortalama 79 yıl. Kimimiz daha erken kapatıyoruz dünyanın ışığını kimimiz o yaşı kaç kez deviriyoruz? 

Düşünebilme yetimizi kazandığımız andan beri hayal kuruyoruz. Küçükken oyuncaklardan başlayarak büyüdükçe daha da zorlaşan oluşma ihtimali daha da azalan güzel hayaller içinde geçiyor günlerimiz. Kimi gerçekleşse de çoğu pembe dünyamızda simsiyah bir delik olarak bizi de içine çekip yok oluyor.

 En büyük en olmayacak şey nedir? Çok zengin olmanın hayali, çok iyi bir kariyer sahibi olmak, tanınmış olmak, mükemmel bir dış görünüş, pahalı kıyafetler... Ve daha nicesi. Bunların hepsinin gerçekleşme ihtimali çok yüksek olsa da bazen bu hayaller bile imkansız oluyor. Ki dünyanın çeşitli yerlerinde ne imkansız hayaller kuruluyordur kim bilir. Afrikalı bir ailenin yemek masasında çeşitli yemeklerin hayallerini kuran çocuklar... Ülkesinde bomba, silah sesi olmadan uyumayı isteyen insanların hayali... Bunları düşündükçe bizim o pahalı eşyaların lüks evlerin hayalinin hayal bile olmayacak bir ihtimale sığdığını farkındayız.

Hayat herkese aynı şeylerin hayalini kurma imkanını vermiyor. Rüzgar hepimize çok farklı yerlerden çok farklı şiddetlerle esiyor. Kimimiz un ufak dağılırken kimimiz mıh çakıyoruz dünyanın orta yerine.

Büyük hayal kırıklıklarının altından nasıl kalkıyoruz?
Günlerce düşledik, rüyalarımıza girdi belki , herkese anlattık, istedik günün birinde gerçekleşmedi. Belki ağladık, bir daha hayal kurmamaya yemin ettik çok canımız yandı; ama yine de vazgeçmedik hayalden umuttan. 

Bir kırığın altından yeniden doğmak gerekiyor bazen. Bazense onararak yara izleri olarak devam ediyoruz. Ne şekilde olursa olsun benliğimizden bir şey kaybetmeden devam etmeliyiz. Bir hayal kırıklığı bizi biz yapmaktan alıkoymamalı.

Yeni bir hayalin peşinden koşarak belki uzaklaşabiliriz olumsuzluklardan. Bizi hayata bağlayan yeni bir amaç için geçirebiliriz her günü. Büyümek, olgunlaşmak için ne olmamız gerekiyorsa onun için çaba göstermek gerekiyor. İnsan her saniye biraz daha büyüyor belki farkında değiliz ama her saniye ömrümüzden geçen zamanlara bir saniye daha ekliyor. Biz geçmişe takılı kaldığımızda yarının güzelliklerden haberimiz olmayacak. Yarına bir sıfır eksik başlayacağız.

Her hayal kırıklığının ardından yemin etme bir daha olmayacak diye çünkü olacağını sen de biliyorsun. “İnsan denen canavar, yavaş yavaş her şeye alışıyor” (Patrick Ness) çünkü. Hayal kırıklıklarına da yaşamın bizi savurduğu tozlu taşlı yollara da. Biz her şeyin altından kalkabilecek kadar güçlüyüz kendimizi çok iyi tanıyoruz zamanın kıymetinin farkındayız ve gözyaşımızı silerek gülümseyerek kendimize, yok ediyoruz kırılan hayalin kırıntılarını.

Ağlamak insanı büyüten en güzel şey. Bir odada yalnız kaldığında kendin olmaya başladığında bir hayal kırıklığına ağlıyorsan en büyük yüklerin altından kalkmışsındır. Hayatımızda ne olup ne biterse, hiçbir şey istemediğimiz gibi olmasa bile en önemli kişinin sen olduğunu unutma. Büyük hayal kırıklıkları, bizi biz olmaktan çıkarmıyor. Sen yaşadıkça hayal kurdukça gerçekleşmeyince bile daha çok yüce oluyorsun. Bu hayatta senden başkası önemli değil kendin olmak için gözyaşı dökmekten ve hayal kurmaktan hiç korkma. Sen ve hayallerin var oldukça dünya güzelleşecek. Kendine ve hayallerine inan çünkü onlar yıldızlar kadar uzak ama bir göz kapatmayla ulaşılacak kadar yakın olabiliyorlar.

9 Ara 2017

Yarını Bekleme


Yarını Bekleme

Büşra TOPAL

Öz Aynası


ÖZ AYNASI

Beyza DALAR

Bir aynaya ihtiyacımız vardı. Yansımamızı görebileceğimiz herhangi bir şeye ihtiyaç duyduk hep. Çünkü kendimizi bildiğimizden, bildiğimizi sandığımızdan beri odaklandığımız tek şey yansımamız oldu. Aynalara baktığımız zaman kendimizi yansıtan her şeyi gördüğümüzü sandık. Gözümüzün gördüğü her şeye inanmak zorundayız ne de olsa...

Kendimizi tanıyamadığımız her zaman, benliğimizin önündeki engelleri aşmamış olmamız değil de, o engelleri görüp görmememiz oldu. Susmak bilmeyen onlarca ses yığını zihnimizde, yansımalarımız da belirdiğinde onları elemek ve seçmek yerine hepsini büzüştürdüğümüz için, “Neyim acaba?” diye soramadık kendimize.

İşin aslı, biz pek merak da etmedik kendimizi. Bir karış yakınımızdakiler neyi seviyorsa onu gördük uyduruk yansımalarımızda. Hayat bizi deneyene kadar çiğ balıkların veya klasik müziğin hep en güzel ortak zevkler olduğunu düşünmüştük. Ta ki  çiğ balığı yedikten sonra içimizdeki tuhaf korkuyu hissedene, klasik müziği dinlerkenki ruhumuzdaki darlığa kadar. Bu örnekler değişiklik gösterebilir tabiİ ki. Hayattaki her şeyi tecrübe edemeyeceğimiz gibi, kendimizi tanımadan verdiğimiz kararlardan sonradan pişmanlık duymadan edemeyeceğiz.

Tutturmuşlar bir karakter diye. Benim bildiğim karakter her insanda farklı olması gereken, farklı olmasa bile bir ruha sahip olan, görünmeyen, gizli bir beden. Ama görülüyor ki, biz insanlara öyle bir karakter anlayışı adapte edilmiş ki, buzdan bir duvar gibi özümüzün önüne dikilmiş. Herkesin sahip olması gereken birkaç şey belirlenmiş, sözde karakterlerin sınırları çizilmiş, ‘alın size karakter’ denilmiş gibi. Tanıyamadığımız, fark edemediğimiz benliğimiz kalın bir kurallar silsilesine kurban oluyor.

Aynalara geri dönecek olursak, karşılarında ilgisizce kendimizi seyrediyor olacağız. O sihirli yansımamıza bir çocuk masumiyetinde bakamadığımızdan, kendini kurtarmaya çalışan özümüzü de fark edemeyeceğiz. Ve görmediğimiz için, başkalarının bizi tanıttığı şekilde yaşamaya devam etmek zorunda olacağız.

Kendimizi emanet ettiğimiz aynalarda, uyduruk yansımaları değilde kenarda köşede çırpınan özümüzü bulmaya, gözlerimizi kapatıp insanların bize yakıştırmak istediği karakterlere değil de, kendimize “Ben neyim?” diye sormaya çok ihtiyacımız var. Belki bir gün, aynalardan çıkan özümüz kalıplara bağlı insanlara değil de, kendine tereddütsüz sorular sorabilen insanlara ilham olur.

Beyza DALAR

6 Ara 2017

İnsanların Farklı Düşüncelere Sahip Olmasının Sebepleri Nelerdir?

insanların farklı düşüncelere sahip olmasının sebepleri
                 

5 Ara 2017

Kendini Tanımak


KENDİNİ TANIMAK

Büşra TOPAL

Kendimizi tanımak, iç dünyamızı şekillendirmek, duygusallıklarımız, öfkemiz, egomuz, yalanlarımız... Kendimizi ne kadar tanıyoruz?

Kendini bilmek, “insan olma”nın “insanca yaşama”nın ne olduğunun farkına varmaktır. Her bireyin doğduğu günden ölümüne kadar yaşama hakkı vardır. Peki biz bunu nasıl kullanıyoruz?


Özgürlüğümüz başka birinin özgürlüğüne engel olana kadar. Hepimiz yalandan nefret ederiz yalandan nefret eden kişiler en çok yalan söyleyen insanlardır halbuki.

İnsanlar doğumlarından ölümüne kadar bir çok ihtiyacını gidermek için çalışır çabalar emek harcar ve yaşar.

Ama bütün insanların ihtiyacı olan bir şey daha vardır: Kim olduğumuzu ve neden yaşadığımızı bilmek. Kaç yaşında olursak olalım her zaman bir noktaya gelince kendimize şu soruyu sormalıyız: Biz kimiz?

Sen kimsin?

17 Kas 2017

Esas Mesele O Tahtaya Çivileri Çakmamak

Esas Mesele O Tahtaya Çivileri Çakmamak

İrfan Yiğit

Öfke, çok güçlü bir duygu, güçlü bir duygusal tepki... Dizginlenmezse veya kontrol altına alınmazsa telafisi zor  zararlara sebep olabilir...

Hangimiz zaman zaman öfkelenmiyoruz ki? Yaşadığımız yüzyılda bazen sakin kalabilmek, mutedil hareket etmek oldukça zorlaşıyor. Trafikte, işyerinde, okulda yaşadığımız herhangi bir olay, kötü bir söz veya hak etmediğimiz bir muamele bizi öfkenlendirebiliyor. Hayal kırıklığı yaşadığımızda, stres altındayken, haksızlığa uğradığımızda, kelimeler lal olup da kendimizi ifade edemediğimiz zamanlarda öfkelenebiliyoruz.

Öfkeli bir anınızı hatırlayın şimdi. Bedeniniz nasıl tepki veriyor bu duruma? Kalbiniz hızla çarpıyor, yüzünüz kızarıyor, ateş basıyor, sık sık veya zor nefes alıyorsunuz değil mi? Böylesi  bir durumda nasıl bir tepki veriyorsunuz? Ses tonunuz mu yükseliyor? Öfkeli bir bakış mı atıyorsunuz ya da direkt saldırgan bir tutum mu sergiliyorsunuz?

Şunu unutmamak gerekiyor. Öfke gelince maalesef akıl ve mantık devre dışı kalıyor çoğu zaman. İnsan bir emre itaat eder gibi duygularının esiri oluyor. Gözü hiçbir şey görmüyor ve olacakları kestiremiyor. Akıl ve mantık devre dışı kalınca yıkıcı sonuçları olabiliyor çoğu zaman.

"Öfkeli anınızda kimseye yanıt vermeyin" sözü tam da buraya uygun düşüyor. Öfkeli bir anınızda bir arkadaşınızla veya aile bireylerinde biriyle tartışırken söylediğiniz sözler o an fark etmeseniz de  derin izler bırakır. Ağızdan çıkan söz, tüpten çıkan diş macunu gibidir. Artık çıkmıştır ve geri döndüremezsin onu. 

Şu hikayeyi bilirsiniz:

        Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. "Arkadaşlarınla tartışıp, kavga ettiğin her zaman bu tahtaya bir çivi çak" demiş. Genç, ilk gün tahtaya otuz yedi  çivi çakmış. Sonraki haftalarda öfkesini  kontrol etmeye çalışmış ve geçen her gün daha az çivi çakmış.

Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış tahtaya. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahtanın önüne götürmüş. Gence "Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahtadan bir çivi çıkar sök" demiş.

Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki bütün  çiviler  çıkarılmış. Babası ona "Aferin iyi davrandın ama bu tahtaya dikkatli bak. Çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş.
 
Arkadaşlarla tartışılıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin, ama bu delik aynen kalacak kapanmayacak. Bir arkadaş, bir dost  ender bulunan bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir, ihtiyaç duyduğunda sana yardımcı olur, seni dinler ve sana yüreğini açar" demiş.

Bu kıssadan hisseden de anlaşılıyor ki esas mesele o tahtaya hiç çivi çakmamakta...

5 Kas 2017

Kendimizi Çok Mu Zeki Zannediyoruz?

Kendimizi Çok Mu Zeki Zannediyoruz?

Büşra TOPAL

Zekilik kime göre çeşitleniyor kimin onayından geçip zeki damgasını vuruyoruz insanlığa?

Oldum olası insanların zeki varlıklar olduğunu söyleyip dururlar, gerçek acaba böyle mi? İki soru bilip  milyon kişinin önüne geçince bunu  zekilik sayıyoruz bence zeka buna bağlı değil.

Şimdi kaç yaşındasın? Bu zamana kadar kendin için ne yaptın? Evet belki çok ders çalıştın çok iyi bir mesleğe sahipsin çok iyi yaşantın var. Peki çok para kazanıyorsunuz diye zeki mi oluyorsunuz?

Herkes bir diğerinden üstün. Bazısının üç evi iki arabası var. Bazısının evi bile yok. Bir fikir sunuyorsunuz biri işe alınmazken siz alınıyorsunuz, bir soruyu bilmek milyonlarca kişinin önüne atıyor sizi. Peki bunlar sizi zeki mi yapıyor? Hayır. Zeka bence insanın sadece kendiyle yarışması gereken bir şey. Dün bunu yapamıyorken bugün bunu başardığım zaman ben dündeki kendimin önüne geçiyorum. İnsan her yeni gün kendinin önüne geçip geri de bırakırsa geçmişini bir şeyi başarır. Kendimizle kıyaslama yapmayı neden denemiyoruz?  Ben bugün böyleyim düne göre ne kattım kendime, kaç adım attım, kaç km koştum? Boşa mı buyuruyorum yoksa?

Şimdi de küçücük çocukların eline tablet telefon veriyoruz tuş kilidini açıyorlar hatta daha ilerisi oyun oynuyorlar, fotoğraf çekiyorlar... Biz bunu zeki olarak algılıyoruz hemen. Yıl 2017! Teknoloji uçmuş halde her geçen gün yeni telefonlar yeni tabletler çıkıyor milyon tane çağdışı özelliklerle. Çocukların eline o aletleri verip onun yanında oynadığımızda onları algılayabiliyorlar. Yani bir çocuğun yanında yemek de yapsan resim de çizsen eline tencereyi kaşığı boyayı kağıdı verdiğinde o da onları yapmaya başlayacak. Yani tuş kilidini açmayı öğrenince zeki olmuyor; buna şaşırınca bence biz biraz geri zekalı oluyoruz.
                                                            
Hayvanlar onlara yapmaması gereken bir şeyi anlattığında o da yapmıyor ama hiçbirimiz de bu köpek aşırı zeki demiyoruz. Hırsız gireceği eve korumalık yapan köpekler de aşırı zeki mesela. Söz dinleyen hayvanların hepsi deha olmalı o halde.

Hiçbirimiz hiç birimizden üstün değiliz. Matematik çözmek zeka damgası vurdurmamalı insana. Tıp okuyan aşırı zeki değil mühendis olan da mimar olan da... Hiçbir şey bildiğimiz yok tek bildiğimiz şey egomuz. Birinin bizi tatmin etmesi biraz alkışlanmak. Milyonların girdiği sınavda birinci olup madalya takılması gibi. Bence insanın sevdiği işi yapması da zeki olması anlamına gelir.  Yeteneğini kullanması da zeka belirtisidir. Çünkü kazanacağı paraya bakmıyor kaç saat çalışması gerekeceğine ya da. Mutlu olacağı bir şeyi yapıyor burada da o kişinin ne kadar zeki olduğunu anlamalıyız. Tek olay bu kimse kimseden o üniversitede o bölümde o sıralamaya sahip diye üstün değil.

Kendin için bir şey yap. Çok oku mesela çok yaz, çok sil, çok karala... Bugün dünden farklıysan dünyanın en zeki insanı sensin, sadece kendinle yarış.

Yani bu cümlelerin toplamı şu ki zekiyim ondan daha iyiyim demekten artık vazgeç düne göre bugün milyon basamak çıkmış ol yarın için hep biraz daha koş!

Büşra TOPAL

30 Eki 2017

Ölümün Elinden Bir Şeyler Kurtarmak İçin

Ölümün Elinden Bir Şeyler Kurtarmak İçin

Büşra TOPAL

"Anı yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır." (Andre Gide)

Ünlü Fransız yazar Andre Gide'ye ait olan bu  sözü gelin biraz düşünelim.
İçinde bulunduğumuz şu an bir dakika sonrasının anısı olarak kalıyor. O yüzden her anın kıymetini bilerek anıya çevirmeliyiz. Geçen her saniyeyi gerçekten yaşayarak keyif alarak geçirdiğimizde boş bir ömrün önüne geçmiş oluyoruz.  Yazarın da burada anlatmak istediğini nesnel bir dille ifade edersek; gittiğimiz yerlerin, arkadaşların, o anda yanında bulunduğumuz kişilerin ortamın fotoğrafını çekip ölümsüzleştirmek gibi de algılayabiliriz. 

Çünkü fotoğraflar ne kadar gerçeği yansıttığını düşündüğümüz ama çoğu zaman bunun tam tersi olduğunu gördüğümüzde yıllar sonrasında o günü hatırlayıp anıları tazelememize yardımcı oluyor. 

Aslında bu dönemde hepimiz anı ölümsüzleştiriyoruz. Hepimiz bir öz çekimimizle, bir tweetimizle ölümün elinden çok şey kurtarıyoruz. Sosyal medya dünyamıza geldiğinden beri her saniye fotoğraflarda kendimizi mükemmel bir hayat yaşıyormuş gibi göstermek zorunda hissediyoruz.

 Şu aralar belki de tek düşündüğümüz şey herkes herkesin hayatından daha üstün olmalı kimse mutsuz olduğunu öz çekimlere yansıtmamalı. Kimse ileriyi düşünerek fotoğraf çekmiyor. Kimse mektup yazmıyor. Kimsenin elinde gelecekte tutunabilecek bir gerçeği yok. 

Yazmak kelimesini bu konuya dahil bile etmiyorum. Şu an geçirdiğimiz anın an diye kalmasını istediğimiz dahilinde yazma kavramını hayatımıza sokuyoruz. "Anı yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır"sözünde yazar bence ölümün elinden kurtarabileceğimiz tek şeyin yazı olduğunu anlamamızı istiyor. Çünkü yazmak ne fotoğraf çekmeye benziyor ne tweet atma ya kağıt ve kalemi eline alınca kimseye kanıtlamak istemediğimiz sahte maskeleri çıkardığımızda saf bir yüreğin temiz bir zamanın penceresinin ardından dökülüyor kelimeler. 

Yıllardır süregelen mektuplaşmaların o saflığı sıra sıra dizilen o anı kitaplarının sayfalarındaki sevinci de hüznü de şeffaf yansıttığı günler... Birçok yazarın da sevdiği  anı yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır sözü belki de burada yaşantıyı kayıt altına alabileceğimiz en güzel şeyin yazmak olduğunu anlatıyor. Yazmak, yazmak, yazmak...

Anı kitapları başka hayatlara açılan birer kapıdır bence.

Bir Dinozorun Anıları- Mina Urgan
Mina Urgan bu kitabında açık yüreğini, yalın bir dille kaleme alıyor. Kitabı okurken sadece yazarın yaşamını değil tarihten bir zaman dilimini okuyormuş gibi bir hisse kapılıyoruz.


Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu- Salah Birsel
Tamamen kendi anılarından yola çıkarak 1976 yılında yayınlanan deneme türündeki eseridir. Hepimizin de bildiği gibi Salah Birsel'in en ünlü kitabıdır. Yazarın kalemi özlem üzerine kurulmuştur. Beyoğlu sokaklarını, evlerinin tarihsel gelişimini bizlere sunuyor.

Bir Sürgünün Anları- Aziz Nesin
Bursa'da geçirdiği sürgün günlerini, yaşadığı zorlukları, dramı alaycı bir dille anlatır.

On Üç Günün Mektupları- Cemal Süreya
Ciddi bir ameliyat için hastaneye yatan eşi Zuhal Akkanat'a hastanede kaldığı 13 gün boyunca her gün mektup yazar. Kitap 13 mektup içerir.

Belki bugünden sonra biz de an dediğimiz bir saniyemizi anı olmadan yazmaya başlarız. Ölümün elinden kurtarabileceğimiz tek şey yazılardır.

Büşra TOPAL

18 Eki 2017

Bir Peri

BİR PERİ

Beyza DALAR

Deneme şansımın olduğunu fısıldayan, umut yüklü bir sesti. Hayal kurmaktan çekindiğim zaman kendi naif elleriyle göz kapaklarımı örterdi. Dudaklarımın kenarlarından tutup gözlerime ulaşamayan sahte tebessümler oluştururdu. Kulaklarımda sesi vardı hep. Konuşmayı yeni öğrenen bir kız çocuğu gibi hiç susmadan mırıldanırdı. Zihnimde canlanamayan geleceğim onun için, parıldayan değerli taşları ifade ediyordu. Benimle ilgili her şey bana düşmanken, onunla neşeli şarkılar söylüyor, mutluluktan deliye dönüyordu. Aynalara kederim yansıyordu. Ama o geldiği vakit ruhumda sebepsiz bir parıltı, aynaları çatlatıyordu.

Yıldızların kargaşasını izlediğim kör bir vakitte bulmuştu beni. Gözlerinde gökyüzünden düşen bir ışıltı vardı. Güneş gibi yavaş yavaş, alevler gibi aniden sarmıştı kalbimi. Ağzıma doluşan cümleleri parmak uçlarıma göndermişti. Gözlerimde batan enkazlardan ganimetler çıkardı, onları zihnimde sergiye dizdi. O çok güzeldi. Ruhu varsa eğer, ruhunda umut vardı. Eğer yoksa, gözlerinde ender bulunan bir sevgi vardı. Elimi uzattığım her çiçekten kağıtlar yapmıştı. Kokusunda yaşam vardı. Kalemimdeki mürekkep, en değerli madenlerden özel, en parlak renklerden daha güzeldi. 

                                         

Önce küçük bir nokta ile başlamıştı. Kanatlanarak, ordan oraya konarak, sevinç çığlıkları atarak gezindi ruhumda. En gamsız bir insan kadar neşeli, en dertlilerden daha da düşünceliydi. Kocaman gözlerinde hep bir güneş yansıması vardı. Sevimli, iyilik dolu sarı parıltılar savaşırdı bakışlarında. Tenindeki yumuşaklık çoğu zaman kelimelerime yansıdı. Doldurduğum her sayfa da gözlerinde gurur parıldamaya başladı. İlk defa birinin gözlerinde gurur gördüm. Bana benden daha çok inanmıştı. Ruhumda en güzel köşeye onu koymuştum.

Gülümsemelerim gözlerime ulaştı. Kahkahalarımın ardından neşe yüklü kıkırtısı kulaklarımda hep. Kanatlarından dökülen tozlar, gözlerimde parıldıyor. İlham perim... Beni sapkın bir karanlıktan kurtarıp, umudunu benimle paylaşan. Şimdi ellerimden bu sözler çıkıyorsa, ilham perimin anısına. Eğer hala uçuyorsa başka zihinlerde, bir şiir dizesinde huzurla uyuyordur.

Beyza DALAR/ edebiyatfatihi.net