TEMASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TEMASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 May 2017

REFİK HALİT KARAY,BİR SALDIRI HİKAYESİNİN OLAY ÖRGÜSÜ,ÖZETİ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,TEMASI,TEMEL ÇATIŞMASI

REFİK HALİT KARAY - BİR SALDIRI HİKAYESİ 

ÖZETİ

www.edebiyatfatihi.net 

 Hayrullah Efendi,yağmurlu bir kış günü akşam vakti vapurdan inen dört yolcudan biridir.Her akşamki gibi bayırına tek başına tırmanmaya başlar.Ama birden alnına bir demirin dayandığını hisseder.Boğuk bir ses,cüzdanını vermesini emreder. Hayrullah Efendi,içi para dolu cüzdanını uzatır.Adam cüzdanı bakar,içinde;bir sürü yüzlük,beşlik bulunan cüzdandan bir tane beşlik alır.Cüzdanı geri uzatır ve koşarak uzaklaşır.Hayrullah Efendi ağzına kadar para dolu olan cüzdanından sadece bir beşlik alan bu adamı merak eder ve takip etmeye başlar.Adam takip edildiğinin farkında olmadan bir dükkâna girer.Koca somun bir ekmek alır hemen bir parçasını ağzına atar,peynir,zeytin alarak dükkândan çıkar.Hayrullah Efendi öğrenir ki bu adam hırsız değil,namuslu aç bir adamdır. Çünkü mütareke yıllarında bulunmaktadırlar.Yedek subaylar ne maaş alabilirlerdi ne iş bulabilirlerdi.Yıllarca yaşadıkları hudutlardan eve dönünce açlık ve yoksulluktan kurtulamazlar.Demin gırtlağına sarılan adam kendisi burada kârına bakıp işine sarıldığı yıllarda ; o işi rahatça yapılabilmesi için göğsünü tâ uzaklarda savaş meydanlarında siper yapmıştır. Zorla aldığı para bir pay, hattâ hak idir. Hayrullah Efendi ertesi gün bir kayık erzak hazırlatır ve adamın evine gönderir.

5 Mar 2017

NALINLAR TİYATRO KONUSU , ÖZETİ , TEMASI ,ÇATIŞMALARI , KARAKTERLER VE ÖZELLİKLERİ

NALINLAR TİYATRO KONUSU , ÖZETİ , TEMASI ,ÇATIŞMALARI , KARAKTERLER VE ÖZELLİKLERİ 

İnceleme : edebiyatfatihi.net

NECATİ CUMALI-NALINLAR

Konusu: Toplumun gülünç ve aksak yönlerini göstermeyi amaçlayan bir “töre komedisi” olan “Nalınlar” bir kız kaçırma olayı çevresinde gelişir.

Teması : Köyden kız kaçırma

Türü : Töre komedisi

Temel Çatışması : Töreler-birey çatışması

NALINLAR OYUNUNUN ÖZETİ

 Osman ile Seher’in aşkını işleyen bu oyun, Osman’ın Seherlerin evlerinin önünde dolaşarak eve ayna tutmasıyla başlar. Muhtar, on beş yıl önce bir davada kendi lehine ifade vermeyen Osman'ın babasından öç almak istemektedir. Bu yüzden aracılar yoluyla Osman'ın evin önünde dolaştığını Seher'in ağabeyi Ömer’e duyurur. Ömer, babasından kalan mirası  kız kardeşiyle bölüşmemek ve çeyiz masrafından kurtulmak için bu ilişkiye karşı çıkmaktadır.

www.edebiyatfatihi.net

9 Ara 2016

KARACAOĞLAN KOŞMASI,ZİHNİYET UNSURLARI,AÇIKLAMASI,TEMASI,KONUSU,TÜRÜ,İNCELEMESİ


Ala gözlerini sevdiğim dilber 
Şu gelip geçtiğin yerler öğünsün 
Kadir mevla'm seni öğmüş yaratmış 
Kısmeti olduğun kullar öğünsün 
 
Huri melek var mı senin soyunda 
Ah-ü zarım kaldı uzun boyunda 
Kadir gecesinde bayram ayında 
Üstüne gölg'olan dallar öğünsün 
 
Huri kızlar sürmelemiş gözünü 
İlin aşiretin çeksin nazını 
Kaldır perçemini görem yüzünü 
Yüzüne dökülen teller öğünsün 
 
Karac'oğlan der ki garibim garip 
Garibin halinden ne bilsin tabip 
Akşamdan soyunup koynuna girip 
Boynuna dolanan kollar öğünsün 
 
KARACOĞLAN


Tüm inceleme : www.edebiyatfatihi.netAÇIKLAMA :

Karacoğlan'a ait bu koşma aşık tarzı şiir geleneğine bağlıdır.
YAPI ,AHENK UNSURLARI , İÇERİK İNCELEMESİ
NAZIM BİRİMİ: Dörtlük
NAZIM BiÇİMİ :Koşma
NAZIM TÜRÜ : Güzelleme
ÖLÇÜSÜ: 11'Lİ HECE ÖLÇÜSÜ 
KAFİYE ÖRGÜSÜ : abcb/dddb/eeeb

TEMASI : AŞK , SEVGİLİ

ZİHNİYET UNSURLARI
Koşmada zihniyet unsurlarını şu kelime ve kelime grupları temsil etmektedir.edebiyatfatihi.net

  • KADİR MEVLAM 
  • NAMAZ
  • HURİ MELEK
  • KADİR GECESİ
  • BAYRAM AYI dini zihniyet unsurlarıdır.


Aşiret ise dönemin sosyal zihniyeti hakkında bilgi vermektedir.

GELENEĞİ : Aşık tarzı halk şiiri


7 Ara 2016

ELHAN-I ŞİTA ŞİİRİNİN KAFİYE VE REDİFLERİ,TEMASI,ÖLÇÜSÜ,NAZIM TÜRÜ,NAZIM BİÇİMİ

ELHAN-I ŞİTA ŞİİRİNİN KAFİYE VE REDİFLERİ,KAFİYE ŞEMASI,TEMASI,SESE DAYALI SANATLAR ÖLÇÜSÜ,NAZIM TÜRÜ,NAZIM BİÇİMİ,AHENK UNSURLARI,YAPI UNSURLARI,

AHNEK UNSURLARI

ÖLÇÜSÜ: ARUZ ÖLÇÜSÜ
UYAK VE REDİFLERİ
SESE DAYALI SANATLAR :Aliterasyon ve asonans
YAPI UNSURLARI
NAZIM BİRİMİBENT , BEYİT , DÖRTLÜK
NAZIM BİRİMİ SAYISI: Üç bent, iki dörtlük ve altı beyitten ibarettir.
UYAK ŞEMASI : aabb / cdcdb /....
TEMA : KARNAZIM BİÇİMİ : SERBEST NAZIM
KONUSUNA GÖRE ŞİİR TÜRÜ : LİRİK ŞİİR


DİKKAT : 👉ŞİİRİN TÜM İNCELEMESİ İÇİN TIKLAYINIZ

DENİZ HASRETİ ,ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI,KAFİYE REDİFLERİ,TEMASI,ÖLÇÜSÜ,YORUMU,İNCELEMESİ

DENİZ HASRETİ
Gözümde bir damla su deniz olup taşıyor
Çöllerde kalmış gibi yanıyor, yanıyorum    

Bütün gemicilerin ruhu bende yaşıyor        
Başımdaki gökleri bir deniz sanıyorum
Nasıl yaşayacağım ey deniz senden uzak     
Yanıp sönüyor gözlerimde fenerin                 
Uyuyor mu limanda her gece sallanarak
Altından çivilerle çakılmış gemilerin?
Sevmiyorum suyunda yıkanmamış rüzgarı
Dalgaların gözümde tütüyor mavi, yeşil…       

İçimi güldürmüyor sensiz ay ışıkları                   
Ufkunda yükselmeyen güneşler güneş değil         
Bir gün nehirler gibi çağlayarak derinden            
Dağlardan, ormanlardan sana akacak mıyım?
Ey deniz, şöyle bir gün sana bakacak mıyım        
Elma bahçelerinden, fındık bahçelerinden?
ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI
TÜM İNCELEMESİ : www.edebiyatfatihi.net
AÇIKLAMASI:
Şair , çok sevdiği denizi uzun zamandır görmemesi sebebiyle deniz hasreti çekmektedir.Bu deniz sevgisi ve özlemi o kadar kuvvetlidir ki şairin rüyasına girmektedir.Şair yıllardır deniz görmediği için çok üzgündür.
ŞİİRİN 
NAZIM BİRİMİ: Dörtlük
ÖLÇÜSÜ: 14'LÜ HECE ÖLÇÜSÜ 
KAFİYE VE REDİFLERİ:
KAFİYE ÖRGÜSÜ : abab / cdcd /efef /ghhg
TEMASI : DENİZ HASRETİ
GELENEK: Halk şiir geleneği izleri vardır.

29 Kas 2016

ORHAN KEMAL-HARİKA ÇOCUK ADLI ÖYKÜSÜNÜN OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLERİ,YER VE ZAMAN,TEMASI,İNCELEMESİ

ORHAN KEMAL-HARİKA ÇOCUK ADLI ÖYKÜSÜNÜN İNCELEMESİ
 Orhan Kemal tarafından kaleme alınan bu eserin türü hikayedir. Toplumcu-gerçekçi bir anlayışla işçi ve köylünün, dar gelirli memurların, işsizlerin, sokaktaki adamın sorunlarını yansıtan
Orhan Kemal "Harika Çocuk"  adlı hikayesinde çalışmak zorunda kalan küçük sevimli bir çocukla ilgili izlenimlerini anlatıyor.edebiyatfatihi.net

TÜM İNCELEME : www.edebiyatfatihi.net

25 Kas 2016

MAİ DENİZ AÇIKLAMASI,TEMASI,YAPI VE AHENK UNSURLARI


TEVFİK FİKRET MAİ DENİZ ŞİİRİNİN AÇIKLAMASI VE İNCELENMESİ

MAİ DENİZ , Servet-i Fünûn ile Fecr-i Âti sanatçılarının tema, biçim, ölçü bakımından birbirine yakın olduğunu gösteriyor. “Mai Deniz”, Tevfik Fikret’in parnasizmin etkisiyle yazdığı, doğayı betimlediği bir şiiridir. Şair, denizi canlı bir varlık olarak düşünmüş, kendi ruhsal durumuyla onun hırçın ve sessiz hallerini karşılaştırmıştır. Şair, şiirde sadece deniz betimlemesi yapmamış, ruhsal durumunu da denizle karşılaştırarak ortaya koymuştur. Burada deniz, şairin duygularını anlatmada bir araçtır.

Şiir, Servet-i Fünûn dil anlayışıyla, serbest müstezat nazım şekliyle ve aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Fecr-i Âti sanatçılarıda şiirde bu anlayışı devam ettirmiştir. Şiirde yabancı sözcük ve tamlamalar kullanılmıştır. Üzüntülerin coşkunluğu anlamına gelen ‘cuşiş-i ahzan”, mahmur saflığı anlamına gelen saffet-; rr-;ah-mur”, dağınık hayaller anlamına gelen “hayaiaî-i perişan” gibi Servet-i Fünûn’a özgü tamlamlar kullanılmış şiirde. Dolayısıyla Tanzimatçıların başlattığı dilde sadeleşme anlayışı bu şiirde yoktur. Ayrıca şiirde karamsarlık, hüzün temaları kendini hissettiriyor. Bu da Servet-i Fünûn sanatçılarının genel özelliğini yansıtmaktadır.

YAPI VE AHENK UNSURLARI

21 Kas 2016

BALKON HİKAYESİNİN ÖZETİ,OLAY ÖRGÜSÜ,KONUSU,TEMASI,KİŞİLER,YER VE ZAMAN,ANA FİKRİ,İNCELEMESİ,ÖMER SEYFETTİN


KİTABIN ADI : İLK DÜŞEN AK
ÖYKÜNÜN ADI : BALKON
ÖYKÜNÜN YAZARI : ÖMER SEYFETTİN
ÖYKÜ SAYFA SAYISI: 9
YAYINEVİ : İNKILAP KİTAPEVİ SANAYİ VE TİCARET AŞ.
YAYIN YILI : 2003

ÖZET:
Ömer Seyfettin'in "İlk Düşen Ak" adıyla İnkılap Yayınlarından çıkan kitaptaki "BALKON" adlı öykünün özeti,kişiler,yer ve zaman,ana fikri,incelemesini aşağıdaki yazımızda bulabilirsiniz...Ömer Seyfettin'in bu şoke edici öyküsünü mutlaka okumalısınız. 


YAZAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER:

7 Kas 2016

ORHAN KEMAL'İN "KİTAP SATMAYA DAİR" ÖYKÜSÜNÜN OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,MEKAN VE ZAMAN , KONUSU, TEMASI,İNCELEMESİ

ORHAN KEMAL'İN "KİTAP SATMAYA DAİR" ÖYKÜSÜNÜN OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER,MEKAN VE ZAMAN , KONUSU, TEMASI,İNCELEMESİ

Ekmek Kavgası edebiyatımızın usta isimlerinden Orhan Kemal’in 1950 yılında yayımlanmış öykü kitabıdır. Geçim savaşı veren insanların hayatlarını kendine özgü muazzam bir dille anlatan Orhan Kemal Ekmek Kavgası adlı hikaye kitabındaki Kitap Satmaya Dair adlı öyküde işsiz bir adamın eve ekmek götürebilmek  için çok sevdiği kitaplarını satmak istemesi anlatılıyor. Oldukça hüzünlü ve iç burkucu öyküyü mutlaka okumanızı öneririz.edebiyatfatihi.net

"KİTAP SATMAYA DAİR" HİKAYESİNİN

Olay örgüsü:

1 Kas 2016

MENDİL ALTINDA OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER VE ÖZELLİKLER,,TEMASI,ZAMAN VE MEKAN,İNCELEMESİ


MENDİL ALTINDA OLAY ÖRGÜSÜ,KİŞİLER VE ÖZELLİKLER,,TEMASI,ZAMAN VE MEKAN,İNCELEMESİ
ÖZETİ VE OLAY ÖRGÜSÜ:

  • Sicil Müdürü Cavit Bey, sıcak bir ağustos gününde yemeğini yedikten sonra minderin üzerine uzanıp biraz uyumak ister. 
  • Köylülerin duvar diplerine uzanıp yüzlerine birer mendil örterek mışıl mışıl uyudukları gözünün önüne gelir. 
  • Ceketinin cebinden beyaz keten mendilini alır, yüzüne örter. 
  • Mendilin altında tüm sıkıntılarından kurtulacağını, rahat rahat uyuyacağını zanneder. 
  • Çocuklarının okul taksitleri aklına gelir. 
  • Karısının para için sızlanışlarını hatırlar.
  •  Maaşlara ne zaman zam yapılacağını merak eder. 
  • Yanlışlıkla işinden olan bir memurun, kendisinin araya girmesiyle yeniden işine dönmesine sevinir. Gerçek hayatta yapamadıklarını hayal eder: Amirlerine fırça atmalar, cesaretinden dolayı diğer memurların gözünde yükselmesi, milletvekili olması. 
  • Bu tatlı düşünceler Cavit Bey’i mendil altında güldürür. 
  • Sonra birden terden, heyecandan boğulacak gibi olur. 
  • Mendili yüzünden çekip fırlatır. 
  • “Bu mendil altında da nasıl uyurlar” diye düşünür. Hizmetçiden bir kahve ister.

    TEMASI :  Bir memurun düşleri


  • KİŞİLER VE ÖZELLİKLERİ
CAVİT BEY : Başkahraman ...Sicil müdürü , çalışmaktan hoşlanmaz, boş oturmaktan canı sıkılır, yemek sonrasında ağırlık çökünce de sanki işte değil de evindeymişçesine uzanıp yatmak ister.Normalde pısırık , ama kendi hayal aleminde cesur ,atılgan ,çalışkan ve başarılı biri...
Diğer kişiler: Müsteşar, Meryem, Cavit Beyin karısı, bir memur, muavin

ZAMAN : Ağustos ayında bir öğle vakti.

MEKAN: Devlet dairesi ...www.edebiyatfatihi.net

HİKAYEDE OLAY , ZAMAN VE MEKAN TEMAYA VE İLETİYE UYGUN BİÇİMDE MANTIKSAL BİR SIRALAMA İÇİNDE BİRLEŞTİRİLMİŞTİR.


“NE İÇİNDEYİM ZAMANIN” ŞİİRİNİN KAFİYE VE REDİFLERİ,İÇERİĞİ, ÖLÇÜSÜ,TEMASI,KONUSU,DİL VE ANLATIMI,AÇIKLAMASI

“NE İÇİNDEYİM ZAMANIN” ŞİİRİNİN KAFİYE VE REDİFLERİ,ÖLÇÜSÜ,TEMASI,KONUSU,ZİHNİYETİ,AÇIKLAMASI

“NE İÇİNDEYİM ZAMANIN” ŞİİRİNİN KAFİYE VE REDİFLERİ,İÇERİĞİ, ÖLÇÜSÜ,TEMASI,KONUSU,DİL VE ANLATIMI,AÇIKLAMASI
“NE İÇİNDEYİM ZAMANIN” ŞİİRİ ÜZERİNE 
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüyâ rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükûtu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
            (A.HamdiTanpınar)
            Yaşamla ölümün bıçak sırtı düzleminde, sersem sepet gezinip duran insanoğlunu, her zaman ilgilendirmiştir zaman kavramı. Özellikle de sanatçıları: Şairleri, yazarları, ressamları, müzisyenleri… Bu kişilerin yaşam boyunca ortaya koydukları, koymaya çalıştıkları şeyler de, zamanla didişmekten başka bir şey değildir aslında.
            Şairler ve yazarlar, zamanı alt etmek için kendilerine yazılı anlatımı kalkan olarak seçmiş kişilerdir. Şairler, yapıtlarında (şiirlerinde) zaman sözcüğünü şiirsel düzlemde kullanırlar ve ellerindeki kalkanı daha da sağlamlaştırmaya çalışırlar.
            Şiir, zaman kavramını somutlama aracı olarak kullanılmaktadır şairler tarafından.
            Ahmet Hamdi Tanpınar da şiirlerinde zaman kavramına yer veren, zamanı şiirle yoğurmaya çalışan şairlerimizdendir. Bu yazıda, Tanpınar’ın “Ne İçindeyim Zamanın” adlı şiirine bu açıdan bakılacak ve şiir  incelenecektir.
            Önce şiirin, içeriğe de yansıyan biçim özellileri üzerinde durmak gerekiyor. Bu özellikleri şöyle belirleyebiliriz:
a-      Şiir dörtlüklerden meydana gelmektedir.
b-     Şiirde sekizli hece ölçüsü kullanılmıştır.
c-      Şiirde çapraz uyak düzeninden (abab, cdcd, efef, ghgh) yararlanılmıştır.
Yukarıda sözü edilen biçim özellikleri şiire bir yandan kısıtlamalar getirirken, öte yandan da şiirin genişlemesine olanak tanımıştır.
            Kısıtlamalar getirmiştir: Belirli bir ölçü ve uyak düzeninde ister istemez sınırlara dayanırsınız.
            Genişlemesine olanak tanımıştır: Her dörtlükte şiirin bütünü içinde düşüncenin, duygunun yayılması söz konusudur.
            Şair, şiirin ilk dizesine “ne… ne de”yi yerleştirerek kararsızlığı gündeme getirmektedir. Zamanın içinde olmamak, bir varlık, bir nesne, bir şey olarak zaman dışı olmak yaşamamak olmasa gerektir. Zamanın büsbütün dışında olmamak ise, sanırım, yaşamsallığa, bir varlık olarak “hayatiyet bulma”ya işarettir.
            Yaşamı, nesneleri, zamanı adlandıran insanoğlu olduğuna göre “yekpare, geniş bir an”, “ezel ve ebed” içerisindeki algılamamızın bir yansımasıdır olsa olsa.
            Bu yorum içinde ilk dörtlüğe bir bütün olarak bakıldığında, görülecek olan şudur: İlk iki dizedeki zaman karşısındaki kararsızlık, netleşememe, üç ve dördüncü dizelerde yerini belirginliğe bırakmaktadır. Zaman, insanın sınırlandırıcı düş gücüyle, kavramlaştırıcılığı ve adlandırıcılığıyla bir savunma düzeneği olmuştur. Bu nedenle, zamanın içinde ya da dışında olmak, kâr ya da zarar değildir. Kısaca, insan, tek parça anların ayrılmaz akışında debelenip durmaktadır.
 https://www.edebiyatfatihi.net/

            Rüyalar belki de yaşamımızın en gerçekçi göstergeleri,kendimizle buluştuğumuz,hesaplaştığımız anlar toplamıdır.
         Tanpınar,ikinci dörtlükte “bir garip rüya rengi”nden söz etmektedir. Rüya,yaşamımızın en gerçekçi göstergesi olmasına karşın somut bir şey değildir. Dolayısıyla,rüyanın –gerçek anlamda-renginden konuşmak da söz konusu olamaz. Birinci dizedeki “bir garip rüya rengi”,ikinci dizedeki”her şekil”i uyuşturan,devinimsiz kılan,yaşamla yarı yaşam olan rüya hali arasındaki çizgiyi anlatan bir “yakıştırma”dır. Uyku ile uyuşukluk örtüşmesinde rüyanın payı elbette inkar edilemez ve sanırım bu iki dizede (Bir garip rüya rengiyle/Uyuşmuş gibi her şekil) rüya halinin,insanın uyuşukluğuna denk düşme düşüncesi şiirleştirilmiştir.
İlk bakışta,bölümün ilk iki dizesiyle sonraki iki dizesi arasında bir karşıtlık varmış gibi görünmektedir. Çünkü ilk iki dizede rüya halinden kaynaklanan uyuşukluk söz konusu iken, son (üçüncü ve dördüncü) dizelerde bir devinimden, devinimle bağdaştırılacak bir nesneden,tüyden,söz edilmektedir. Tüyün ifade ettiği eğretileme ise sonunda şaire,şairin ruh haline ve oradan da bedensel yapısına yansımaktadır:”Rüzgarda uçan tüy bile/Benim kadar hafif değil.”
Üçüncü dörtlükte, şairle (ya da şiir kişisiyle) ilgili ve ikişer dizeden oluşan bir yapı var. İlk iki dizide maddi durumu anlatan bir betimleme söz konusu: “Başım sükutu öğüten/ Uçsuz bucaksız değirmen.” “Baş” (duygu dünyasına yön veren nesne), değirmene, üstelik uçsuz bucaksız değirmene benzetilmektedir. Değirmende  -şairin düşleminde-  öğütülen, un ufak edilen, zaman karşısında yoksanan ise “sükût”tur. Uçsuz bucaksızlık içindeki dağınık sessizlik…
Dörtlüğün üçüncü ve dördüncü dizelerinde soyut bir varlık (iç), somut bir varlığa (derviş) benzetilmektedir. Burada bu benzetmeden çok, son belirleme (muradına ermiş bir dervişin durumu) önemlidir. Şair, bu belirmeyle zaman karşısındaki durumun gözler önüne sermektedir: “Benim sorunum zamanla!”
Bu dörtlükte kullanılan benzetme sözcüklerinin dizelere yerleştirilme biçimi de dikkat çekicidir. Bu biçim, şöyle gösterilebilir:
Başım…………………………….
………………………..değirmen
İçim………………………………..
…………………………….derviş
(Benzetme ögeleri, çapraz olarak dize başında ve sonunda yer almaktadır.)
            Bu dizilişte, benzetme ögelerinin, dörtlüğün hem biçim, hem de içerik belirlemesinde etkili olduğu görülebilir. Zaman kavramının bilinçli ya da kurgusal olarak algılandığı yer, dünyamızdır. Çünkü  -en azından şimdilik-  zamanı algılayan insanoğlu dünyada yaşıyor. Şair de sanırım bu düşünceden hareketle, insanın zaman karşısındaki çaresizliğini biraz olsun hafifletmek için “Kökü bende bir sarmaşık/ Olmuş dünya sezmekteyim” benzetmesine tutunmaktadır.
Masmavi bir ışık ortasında (yaşamla ölüm arasında, zamanın tedirgin ettiği bir dünyada) dönenip duran şair, son iki dizeyle başa, zaman karşısındaki kararsızlığa dönmektedir.
“Ne İçindeyim Zamanın” şiiri, biçim olarak kolay bir şiir olarak görünmesine karşın, zaman gibi “belalı” bir kavramı ele alması bakımından duyumsanması bile güç bir şiir olarak karşımızda durmaktadır.
(Fahrettin Koyuncu, Düş Körükçüleri, Suteni Yayıncılık, 1997)

31 Eki 2016

SAİT FAİK HAVUZ BAŞI ÖYKÜSÜNÜN KONUSU,TEMASI,ÖZETİ,AMACI,YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ (ilk kez burada)

SAİT FAİK HAVUZ BAŞI ÖYKÜSÜNÜN KONUSU,TEMASI,ÖZETİ,AMACI,YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ (ilk kez burada)
SAİT FAİK HAVUZ BAŞI ÖYKÜSÜNÜN KONUSU,TEMASI,ÖZETİ,AMACI,YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ (ilk kez burada)
SAİT FAİK HAVUZ BAŞI ÖYKÜSÜNÜN KONUSU,TEMASI,ÖZETİ,AMACI,YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ (ilk kez burada)

5 Eki 2016

MAKBER ŞİİRİNİN TÜM REDİF VE UYAKLARI,AHENK UNSURLARI,ÖLÇÜSÜ,SESE DAYALI SANATLARI,NAZIM BİRİMİ,UYAK ŞEMASI,TEMASI,VE NAZIM TÜRÜ

Makber, Abdülhak Hamit Tarhan'ın karısı Fatma Hanım'ın ölümü üzerine yazdığı şiiri. O yıllarda yeni yeni oturan Avrupai Türk Şiiri tarzının en önemli örneklerinden biri olarak yerini almış, yazılmasından onlarca yıl geçtikten sonra bile birçok şairin esin kaynağı olmuştur. Okurun duygularına seslenen eser metafizik ürpertiyi (ölüm korkusu) de Türk şiirine getirmiştir.

24 Şub 2016

ESRAR-I CİNAYAT ROMANININ KONUSU,ÖZETİ,TEMASI,İLK YERLİ POLİS ROMANI ÖZELLİĞİ,İNCELEMESİ

ESER : ESRAR-I CİNAYAT 
TÜRÜ: ROMAN
YAZARI: AHMET MİTHAT EFENDİ
derleme :www.edebiyatfatihi.net
GENEL BİLGİ:

Ahmed Mithat Efendi'nin yazınımızda polisiye romanın ilk örneği sayılan Esrâr-ı Cinâyât (Cinayetlerin Sırrı) romanı, hem sürükleyici konusu, hem de yazarın kendisine özgü anlatımlarıyla dikkati çekmektedir. Bir gazetenin cinâyet haberiyle başlayan zekî ve becerikli müstantik (polis dedektifi) Osman Sabri, kılık değiştirme ustası olan yardımcısı Necmi ve kendisini halkın sesi olarak gören *** gazetesi yazarının çabalarıyla, yüksek düzeydeki bir görevlinin koruduğu kalpazan çetesinin ortaya çıkarılmasıyla sonuçlanan yapıt, yayımlandığı dönemde olduğu kadar bu gün de ilgiyle okunacak bir ustalıkla kaleme alınmıştır. 

ÖZETİ: 
Edebiyatımızda ilk yerli polis romanı olmasına rağmen başarılı eserde olay, 1870 yıllarına doğru İstanbul'da geçer. Boğaz'ın bitiminde Öreke Taşı denilen kayalıkta bir temmuz gecesi genç bir kızla iki adam öldürülmüştür. Beyoğlu mutasarrıflığı komiserlerinden Osman Sabri ve taharri memuru Necmi, katili aramaktadırlar. Bir ay sonra da Halil Sûrî adında bir zengin, Beyoğlu'ndaki evinde tavana asılı bulunur.

16 Şub 2016

DAHA ON YEDİ YAŞINDA KONUSU,ÖZETİ,TEMASI ,KİŞİLER, YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ

AHMET MİTHAT EFENDİ
HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA
TÜRÜ: ROMAN


KONUSU: Henüz On Yedi Yaşında, büyük talihsizlikler sonucunda bir umumhaneye düşmüş olan on yedi yaşındaki Kalyopi’nin sonu mutlu biten hikâyesini anlatır.

TEMASI: Ahmet Midhat Efendi,  Henüz On Yedi Yaşında adlı romanında "düşmüş kadına acıma ve onu kurtarma"  temasını işler. 

ÖZETİ:
Ahmed Mithat Efendinin 1881 yılında yazdığı Henüz On Yedi Yaşında ismindeki romanında Ahmed Efendi ile arkadaşı Hulusi Efendi'nin izlemiş oldukları bir oyundan sonra zaruri olarak gittikleri bir umumhanede tanıştıkları Kilyopi'nin başından geçenleri anlatmakta. Bu zaruriyet, o geç vakitte kalacak başka yer bulamamaklarından kaynaklanmaktadır. Ahmed Efendi, bu ilk geceden sonra sıklıkla ziyaret ettiği ve sadece hikayesini dinlemekle yetindiği Kilyopi adına oldukça üzüntü duyup, onu içinde bulunduğu bataklıktan kurtulmak için elinden geleni yapmaya çalışır.

ROMANIN DAHA AYRINTILI İNCELEMESİ İÇİN TIKLAYINIZ

3 Şub 2016

MİHRİBAN ŞİİRİNİN KAFİYE VE REDİFLERİ,SÖZ SANATLARI,TEMASI,AÇIKLAMASI,BİÇİM ÖZELLİKLERİ,İNCELEMESİ


MİHRİBANSarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.

Yâr deyince, kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Lâmbada titreyen alev üşüyor
Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.

Önce naz, sonra söz ve sonra hile...
Sevilen, seveni düşürür dile
Seneler, asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban.

Tabiplerde ilâç yoktur yarama
Aşk deyince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.

Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne...
Şaştım kara bahtın tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.

Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi, gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı...
Çözemedim... Çözülmüyor Mihriban.

Dosta Doğru
ABDURRAHİM KARAKOÇ


İNCELEMESİ
www.edebiyatfatihi.net
BİÇİMSEL ÖZELLİKLERİ
Nazım birimi: Dörtlük /6 birimden oluşmuştur.
Nazım biçimi : Koşma biçiminde ,  aşık tarzı halk şiiri geleneğinde yazılmıştır.


AHENK UNSURLARI:
Ölçüsü: 11'li hece ölçüsüyle yazılmıştır.SON DİZELER 4+4+3 DURAK  ŞEKLİNDEDİR. DİĞER DİZELER İSE 6+5 DURAKLAMALIDIR. FAKAT 3.DİZE DE BAZI YERLERDE 4+4+3 BAZI YERLERDE DE 6+5 DURAKLAMA KULLANILMIŞTIR.

KAFİYE VE REDİFLERİ:
Mihriban Şiirinin Kafiye ve Redifleri:
1. Dörtlük
gönlümü, ölümü: "l" yarım kafiye , "ümü" ler redif
ilmiyor mihriban: Redif ,"z," yarım uyak
LÜTFEN DİKKAT : 
HER dörtlüğün son dizesi kendi arasında kafiye ve rediflidir. "(I)LMIYOR" REDİF , "Z" YARIM UYAK
BU YÜZDEN KAFİYE ŞEMASINDA aynı harfi veriyoruz...aaab/cccb/dddb/eeeb 
2. Dörtlük
düşüyor, şaşıyor, üşüyor: "ş"  yarım kafiye , " ıyor" redif
3. Dörtlük
hile, dile, bile: "ile" zengin kafiye
4. Dörtlük
yarama, arama, var ama: "ama" zengin uyak
5. Dörtlük
gülüne, külüne, tahammülüne: "ül" tam kafiye  , "üne" REDİF
6. Dörtlük
anlamı, gamı, tamamı: amı‘lar zengin kafiye

KAFİYE ŞEMASI: abab/cccb/dddb/eeeb/fffb/gggb
AYRICA ŞİİRDE ALİTERASYON ,ASONANS diğer ahenk unsurlarıdır.


Mihriban Şiirinin Söz Sanatları:
Nida : (seslenme) Mihriban 

Teşbih (Benzetme) : Sarı saçlarını deli gönlümü

Teşhis (Kişileştirme) : Lambada titreyen alev üşüyor , şaştım kara bahtın tahammülüne

Tenasüp (Uygunluk) : Titremek, alev, üşümek kelimeleri arasında tenasüp yapılmıştır.

Tenasüp (Uygunluk) : Tabip, ilaç, yara kelimeleri arasında tenasüp yapılmıştır.

Tenasüp : Bülbül ve gül kelimeleri arasında tenasüp yapılmıştır.

Mübalağa (abartma) : Kar koysan köz olur aşkın külüne

Tekrir (Tekrarlama) : Mihriban sözcüğü her birimde tekrar edilerek tekrir sanatı yapılmıştır

TEMA: AŞK
ŞİİR DİLİ : Sade , yalın , lirik bir halk dili kullanılmıştır.
GELENEK: Aşık tarzı halk şiiri geleneğine bağlı yazılmıştır.Hece ölçüsünün kullanılması , sade ve yalın bir dil bu geleneğin özellikleridir.
www.edebiyatfatihi.net
Abdurrahim Karakoç ve Mihriban
Ferhat YILDIRIM /FIRAT ÜNİV
“Abdurrahim Karakoç, 9 şiir kitabına, halk edebiyatı türünde sosyal olayları ve bireysel duyuşları aynı anda özümseyebilen, dağı delen Ferhat’ın yüreğinde taşıdığı Şirin’i “Mihriban” zirvesiyle yüceltirken, dağın bağrından akıtacağı suyun halkına bereket getireceği umudunu hep diri tutmuş bir idealisttir. ”Maraş diyarı” menşeli şairlerden olan Karakoç, çok yönlü bir yapısı olan şairlerdendir.” Diye bahsediyor bir hemşerilisi Karakoç hakkında. Burada Karakoç’un hayatından, eserlerinden ya da kaç şiirinin bestelendiğinden bahsetmeyeceğim ama bu demek değildir ki önemli biri değil hissettiklerini açık ve samimi bir şekilde ifade eden ender kişilerdendir. Hayatını ya da eserlerini isteyen her kişi en kısa yoldan internetten edinebilir. Benim anlatmak istediğim ise Karakoç ile nasıl tanıştığım ya da onu nasıl tanıdığımdır. Ortaokul yıllarında duyduğum bir hikayeden sonra Abdurrahim Karakoç hakkında daha çok bilgi edinme yoluna girdim. İşte sizlere bu hikayeden bahsetmek istiyorum. Olur da hala Karakoç’u tanımayanlar ya da tanımak istemeyenler belki ilgilenirler. Hikayeye gelince:
Rivayete göre; Karakoç üniversiteyi kazanmış ve üniversitenin ilk günü erkenden gelip sınıfın kapısını tam karşıdan gören bir sıraya oturmuş ve içeri girenler hakkında (kendi kendisine) önyargıda bulunmaya başlamış.”Şu iyi birisine benziyor. Buna dikkat etmek lazım. Bundan korkulur” gibilerinden. İşte tam bu sırada içeri sarışın, melek yüzlü, masum mu masum bakışları olan bir kız girmiş. Karakoç bunu görür görmez âşık olmuş. Tüm kimyası birden değişmiş. Zaman geçtikçe önce bu kızın adının “Mihriban” olduğunu öğrenmiş, sonra Mihriban’la tanışmış. Zaman geçtikçe Mihriban’la giderek daha samimi olurlar ve artık ortak bir arkadaş grupları oluşur. Çevresinde bunlar yaşanırken Karakoç’un içindeki ateş giderek büyüyor. Yanındayken dokunamamak, sarılamamak dayanılmaz bir hal alıyor. Arkadaş grubunda yedikleri, içtikleri ayrı gitmiyor. Her gün beraberler okulda, öğrenci evlerinde. Tüm bunlar olurken arkadaşları da artık durumdan anlıyorlar çünkü Karakoç, Mihriban’ı görünce ne yapacağını şaşırıyor, okula gelmediği günlerde hemen kız arkadaşlarına koşup soruyor. Tabi bu durum Mihriban’ının da dikkatinden kaçmıyor, kimseye belli etmese de içten içe bu durumdan hoşnutluk duyuyor. Zaman geçtikçe erkekler Karakoç’u, kızlar da Mihriban’ı sıkıştırıyorlar birbirlerine açılmaları konusunda. Tabi bu arada Mihriban’ın talipleri de çıkıyor netice de genç ve güzel bir bayan. Ama Mihriban bu tekliflerin hiçbirine burnun ucuyla bile bakmamıştır. Karakoç, Mihriban’a talip olanları duyunca beyninden vurulmuşa dönüyor ve hemen o kişilerin yollarını kesip onları tehdit etmeye başlıyor. Bir yandan böyle davrana Karakoç bir yandan da tekliflerin reddedildiğini öğrenince de sevinçten ne yapacağını bilmiyor. Bu durumu öğrenen Mihriban, bazen kızmış gibi yapıyor ama bu durum çok hoşuna gidiyor. Aradan zaman geçiyor, samimiyetlikleri, sevgileri giderek artıyor. Artık üniversitenin son yılına gelinmiştir ama hala kimse birbirine açılmamıştır. Bu durum arkadaşları arasında espri konusu bile olmaya başlamıştır. Her ikisi de birbirini sevdiğini bilmektedir ama ne hükümse hiçbiri bir türlü açılma yolunu seçmiyor. Karakoç, tipik bir Anadolu genci gibi utangaç, çekingen birisidir ve Mihriban’la konuşursa onu üzeceğini ya da aşkının karşılık bulmayacağından çekinmektedir sürekli. Mihriban ise böyle konularda ilk adımın daima erkeklerden gelmesi gerektiğini düşünmektedir. Zaman Karakoç için çok hızlı geçmektedir ve artık üniversitenin son dönemi gelip çatmıştır. Bir taraftan erkekler Karakoç’ sıkıştırırken, kızlar da Mihriban’ı sıkıştırmaya başlamışlar. Çünkü birbirini böyle çok seven arkadaşlarının artık birbirlerine kavuşmalarını istiyorlar. Artık bu durumdan arkadaşları da rahatsız olmaya başlıyor. Üniversitenin bitmesi yaklaştıkça arkadaşları bu işin çözülmesi için çareler düşünürken; içlerinden biri:”Birbirlerine açılmaya kadar ikisiyle de konuşmayalım.”önerisini ortaya atıyor. Hepsi arkadaşlarının mutluluğu için bunu kabul ediyor ve o günden sonra Karakoç’un tek konuşabildiği kişi Mihriban, Mihriban’ın da konuşabildiği tek kişi Abdurrahim’dir. Aslında her ikisi de bunca yıllık arkadaşlarının kendileriyle niçin konuşmadıklarını çok iyi bilmektedirler ama ikisi de bu durumu düzeltmek için hiçbir şey yapmamaktadırlar. Aslında Karakoç çok kere aşkını anlatmaya çalışmıştır ama ne zaman Mihriban’la yalnız kalsalar bir türlü konuşamamakta, kendisini anlatamamaktadır. Sanki her şey kendisine engel oluyor, hissine kapılıyor. Çünkü ne zaman konuşmak istese ya yalnız kalamıyorlar ya da bir türlü konuşamıyor. Artık her ikisi de bu durumdan sıkılmaya başlamıştır, üniversite çekilmiyordur. Derken yine Mihriban’a biri talip olmuştur ve bu sefer Mihriban teklifi düşünmesi için zaman istiyor. Bunu duyan arkadaşları niçin böyle bir şey yaptığına bir türlü akıl erdiremiyorlar ve dayanamayıp Mihriban’a cevabının ne olacağını soruyorlar. Mihriban da artık bu durumdan sıkıldığını ve Karakoç’a çok kızgın olduğunu söyleyerek, bu sefer teklife hayır demeyeceğini arkadaşlarına söylüyor. Arkadaşları duyduklarının şokunu atlatmadan Mihriban oradan uzaklaşıyor. Sessiz ve kimsesiz bir köşeye çekilip hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. Arkadaşları bunun bir şaka olduğunu düşünüyor çünkü birbirini böyle seven iki aşığın sonunun böyle olacağına hiç inanmıyorlar. Bir yandan da bu durumu Karakoç’ söyleyip söylemeyeceklerini kara kara düşünmeye başlıyor ve bu durumu öğrenmesi durumun Karakoç’un gidip konuşacağını düşünerek, ona söylüyorlar. Eve gidip, anlatmak için yola çıkıyorlar. Eve geldiklerinde Karakoç onlara doğru sevinçle koşarak, bağıra bağıra “Bitti, bitti, sonunda bitirebildim” diyor. Arkadaşları da biran söyleyeceklerini unutup,”Ne oldu, neyi bitirdin?” diye merakla sormaya başlamışlar. Karakoç’ta, Mihriban’a kendimi anlatacak bir şiir yazmaya çalıştığını ve sonunda bitirebildiğini söylemiştir. Arkadaşları da sevinçle sonunda konuşacaksın öyle mi ama bir sorun var. Karakoç’ta merakla ” Ne oldu, Mihriban’a mı bir şey oldu, o iyi öyle değil mi?” soruları arka arkaya sıralamaya başlıyor. Birkaç saniye sonra ortamı büyük bir sessizlik kaplar ve herkes birbirine çaresizce bakmaya başlar. Durumu Karakoç’a nasıl anlatacaklarını kara kara düşünmeye başlarlar. Karakoç birden bağırır ve “Ne oldu?” birisi bir şey söylesin, der. Arkadaşları da çaresizce vaziyeti anlatırlar. Tüm yaşananları duyan Karakoç ceketini alıp, kendisini sokağa atar. Arkasından koşan arkadaşları onun izini kaybederler. Birkaç gün Karakoç’u kimse görmez. Arkadaşları giderek korkmaya başlar ve Karakoç’un kendisine bir şey yaptığını düşünürler. Tüm bu yaşananlardan habersiz olan Mihriban ise bu arada üniversiteye gelmez ve nişan hazırlıklarıyla uğraşmaya başlar. Mihriban’ı arayan kimse bulamaz. Bir gün sonra Karakoç ortaya çıkar. Üstü başı çamur içindedir ama yüzü üstünden de beter bir haldedir. Arkadaşları, onu teselli etmeye çalışırlar ama o, hiç kimseyle konuşmaz. Yaşayan bir ölü misali üniversiteye gider, gelir. Bu arada Mihriban da ortaya çıkmıştır ve arkadaşlarına nişanlandığını söylemiştir. Karakoç’un durumunu görünce dayanamaz ve arkadaşlarına ne olduğunu sorar. Nişanı duyan arkadaşları Karakoç’un, Mihriban’ın gözünde küçük düşmemesi için çok sevdiği bir yakınını kaybettiğini söylerler. Bunu duyan Mihriban dayanmayıp Karakoç’un yanına gider ve “Başın sağolsun” der. Şaşkın bir şekilde Mihriban’a bakan Karakoç’un gözünden iki damla yaş akar ve başını sallayarak, daha fazla dayanamaz ve oradan hızla ayrılır. Bu olay Mihriban’ın Karakoç’u gördüğü son olay olur. Mezuniyet törenine bile katılmayan Karakoç’a ne olduğunu hiç kimse bilmez.
Tabi ki hikaye bu şeklide bitmiyor ama hikayeye devam etmeden Karakoç’un, Mihriban için yazdığı şiirden bahsedelim.Karakoç, Mihriban için bir çok şiir yazmıştır ama bu şiirin ayrı bir yeri vardır çünkü; bu şiirle aşkını anlatacağını düşünmüştür ama hiçbir şey hayal ettiği gibi gitmemiştir ve bu şiiri Mihriban’a verememiştir.İşte bir gencin yüreğinin derinliklerinden koparak oluşan o meşhur şiir:

                             
MİHRİBAN 

Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban 
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban 

Yar, deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban 

Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban 

Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban 

Boşa bağlanmış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtım tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban

Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban  

Tüm bu yaşananlardan sonra herkes bir tarafa dağılmıştır ama Karakoç’un nerede olduğunu hiç kimse bilmemektedir. Mihriban ise Edebiyat Öğretmeni olarak atanmıştır. Aradan birkaç sene geçtikten sonra günün birinde Mihriban’ın bulunduğu ilde edebiyatçılardan oluşan bir grubun bir söyleşi vereceği ve herkesin bu söyleşiye davetli olduğunu anons eden sesi duyan Mihriban buna gitme kararı alır. Anonsta hangi edebiyatçılarında olduğu söylenir ama Mihriban kimlerin olduğunu anlayamaz. O gün gelir ve Mihriban en ön sıralardan birine oturur. Konuşmacılar sahneye çıkar ve söyleşi başlar. Konuşmacılardan biri söyleşinin sonunda genç bir şairin şiir okuyacağını söyler ama bu genç şairin kim olduğunu söylemez. Söyleşi Mihriban için çok zevkli geçmiştir ve bir ara gizemli şairi düşünür “acaba kim?” diye. Söyleşinin sonuna doğru konuşmacılardan biri işte sizlere sözünü ettiğimiz genç şair der ama tam ismini söyleyecekken, söyleşinin havasına kapılan seyirciler daha ismini bile duymadan alkışlamaya başlar ve konuşmacı da ismi söylemekten vazgeçer. Sahneye çıkan Karakoç’tur. Seyircileri selamlayan Karakoç, bir yandan da seyirciler arasında tanıdık kimse olup olmadığına göz ucuyla bakar ve birden ön sırada ki sarı saçlı bayan dikkatini çeker ve o tarafa döner. Dönerken de aklına üniversitenin ilk günü yaşadıkları gelir. Hafif bir tebessümle döner ve gözlerine inanamaz. Karşısında duran kişinin Mihriban olduğunu görünce yüreğinin sanki yerinden fırlayıp Mihriban’ın kucağına konduğunu hisseder. Karakoç bunları yaşarken Mihriban ise o yağız delikanlının ayaklarına kapanmak için kendisini zor tutar. Tüm bunlar yaşanırken Karakoç o meşhur, insanı aşık eden o yüce duygularla dolu şiirini okumaya başlıyor.”Sarı saçlarını deli gönlümü / bağlamışım, çözülmüyor Mihriban “ diye başlıyor okumaya Karakoç, okurken de Mihriban’a bakıyor.İlk mısraları duyar duymaz yüreğinde biriken tüm sevginin gücüyle haykıra haykıra ağlamaya başlıyor.Seyirciler bir yandan kendilerini şiirin büyüsüne kaptırırken bir yandan da bu bayanın neden ağladığını merak ediyorlar.Karakoç şiirini bitirip seyircileri tekrar selamladıktan sonra kulise dönüyor.Soyunma odasına girip ağlamaya başlıyor.Hayatın ne kadar acımasız olduğunu haykırıyor.Kendi kendine “Ben seni böyle mi görecektim?” diye söylenmeye başlıyor.Yüreğindeki sevgi ve acıya daha fazla dayanamayan Mihriban koşarak kulise yöneliyor.Karakoç’u ararken de bir yandan da çocuk gibi seviniyor.Kapıya vuruyor ve içeriden “Buyurun.” Sesini duyunca içeri giriyor ve Karakoç’un kapıya yaşlı gözlerle baktığını görüyor. Karakoç’un konuşmasına bile izin vermeden “SENİ SEVİYORUM” diye haykırmış. Senin de beni sevdiğini biliyorum, bu şiiri de bana yazdığını duymuştum arkadaşlardan,  yeter artık bitsin bu hasret. Ne olur artık dayanamıyorum sensizliğe. Mihriban bunları söylerken gözlerinden akan yaşları silmeye çalışan Karakoç’un elleri yüzüne değince Mihriban’ın tüm vücudunu bir titreme kaplıyor. Bir yandan Mihriban’ı dinleyen Karakoç bir yandan da hafızasını yoklar. Mihriban sakinleştiğinde “ sen evlenmedin mi?” diye sorar. Mihriban; “seni üniversiteden sonra çok aradım ama hiç kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Nişanı sadece sana cesaret vermesi için yaptım ve sonra da attım. Ama tüm bunlar yaşanırken sen ortada yoktun. Seni çok aradım.” Bunları duyan Karakoç gözyaşlarına engel olmaz yanındaki sandalyeye çöker. Kara kara düşünmeye başlar. Mihriban bu durum karşısında “sen üniversitede de böyleydin, sürekli hindi gibi düşünürdün.” der.Aradan biraz zaman geçer ama Karakoç hala düşüncelidir.Bu duruma bir anlam veremeyen Mihriban tekrar “ Bu şiiri bana yazdığını ve seninde beni sevdiğini biliyorum.” Der.Bunun karşısında Karakoç ayağa kalkar ve Mihriban’a bakıp, ben o şiiri sana değil kızıma yazdım,der.Duyduklarına inanamayan Mihriban  olduğu yere yıkılır.Hemen yardım isteyen Karakoç, Mihriban’ı hastaneye kaldırır ve hastane odasında Mihriban’ın ayılmasını beklerken bir şiir daha yazar.Mihriban uyanmadan odadan ayrılır.Mihriban uyandığında etrafına şaşkınlıkla bakar ve nerede olduğunu anlamaya başlar aniden aklına Karakoç gelir ve odadaki hemşireye beni buraya kim getirdi, diye sorar.Hemşire de bir erkeğin getirdiğini ve size verilmek üzere bu zarfı bıraktığını söyler.Zarfı açıp okur, okurken de gözyaşlarına hakim olamaz.Hemşire ne olduğunu sorduğunda; “ çok sevdiği bir yakınını kaybettiğini” söyler.
Zarfta şu yazıyormuş:

MİHRİBAN ( UNUTURSUN) 

“Unutmak kolay mı? ” deme,
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.

Zaman erir kelep kelep..
Meyve dalında kalmaz hep.
Unutturur birçok sebep,
Unutursun Mihriban’ım.

Yıllar sinene yaslanır;
Hâtıraların paslanır.
Bu deli gönlün uslanır...
Unutursun Mihriban’ım.

Süt emerdin gündüz-gece
Unuttun ya, büyüyünce...
Ha işte tıpkı öylece
Unutursun Mihriban’ım.

Gün geçer, azalır sevgi;
Değişir herşeyin rengi
Bugün değil, yarın belki
Unutursun Mihriban’ım.

Düzen böyle bu gemide;
Eskiler yiter yenide.
Beni değil, sen seni de
Unutursun Mihriban’ım.
                     ABDURRAHIM KARAKOÇ  
Tüm bu yaşananlardan sonra şiiri okurken ya da en azından şarkısını dinlerken bu olayı dikkate almayı unutmayınız. O zaman Abdurrahim Karakoç’un şairliğine bir kere daha hayran olacaksınız. Yalanların doğru olduğu bir zaman da böyle bir sevgiyi görmeyeli uzun zaman olmuştu, değil mi? Karakoç yüreğini kara’ya dökmede başarılı şairlerimizdendir. Ne yazık ki; bir sanatçının değerinin anlaşılması için ölmesi gerekiyor. Umarım asırlardır süren bu gafletten uyanır, sanata ve sanatçıya hak ettiği değeri veririz. Mihriban olayında olduğu gibi hayatta geç kalmamanız dileğiyle…

16 Ara 2015

HAMZANAME KONUSU,ÖZETİ,TEMASI,KİME AİT?,İNCELEMESİ

HAMZANÂME:
 Türk boylarının Anadolu’yu ele geçirme dönemi ürünlerinden biri de Hamzanâme’dir. Bu ürün için, İslamî kahramanlık hikayelerinin Türk halk edebiyatındaki ilk örneği denmektedir. X. yüzyıldan beri Türk boyları arasında anlatılan Hz. Hamza öyküleri, bu ürün Türkler arasında ortaya çıkmaya başladığı devreyi de göstermektedir.
Sahipkıran adıyla da menkabede tanınan Hz.

30 Kas 2015

BURSA'DA ZAMAN ŞİİRİNİN KONUSU , TEMASI , AÇIKLAMASI , AHENK ÖGELERİ ,TAHLİLİ

Ahmet Hamdi Tanpınar, sadece Türk edebiyatının değil,  Türk kültür ve fikir hayatının da  önemli bir ismidir. Genç yaşlarında,Yahya Kemal, Rıza Tevfik, Ahmet Haşim, Ziya Gökalp, Ahmet Haşim gibi gerek sanat gerek fikir dünyasının önemli isimlerin yanında bulunup sohbetlerine dahil olması muhtemelen sanatçının alt yapısının oluşmasında bir hayli önemli rol oynar.
Tanpınar için “sanat” bir bütündür. Resim, heykel, mimari, şiir, roman, hikaye, tiyatro vs birbirinden ayrı düşünülemez. Tüm bu sanat dalları birbirleri ile etkileşim içindedir. Sanat hakkında bir diğer görüşü de; sanatı öncelikle bir “uygarlık meselesi” olarak görmesidir. Ona göre, üzerinde yaşadığımız coğrafyada Türk toplumu iki uygarlığın etkisinde kalarak kendi sentezini oluşturmuştur. Bu sentez, gerek Doğu gerekse Batı uygarlıklarının  iyi ve kötü yanlarını içinde barındırır.
“Görmekle bakmak arasında fark vardır.” diyen Ahmet Hamdi Tanpınar çevresindeki her şeyi aşırı bir dikkatle gözlemler. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde ders verdiği yıllarda, öğrencilerini yanına alarak, sık sık İstanbul’da dolaştığı ve mimari yapılarla edebiyat arasındaki ilişkiyi onlara göstermeye çalıştığı anlatılır.
Tanpınar, müzikle de yakından alakalıdır. Türk müziğini ince ayrıntıları ile bilirken, klasik Batı müziği sanatçılarını da tanır ve onların müzik formlarına hakimdir. Sanatı bir bütün olarak gören Tanpınar’ın mimariye ve resme de ayrı bir ilgisi vardır. Avrupa’ya ait bir çok önemli eseri yorumlayan Tanpınar, Bursa’daki Yeşil Türbe ile Paris’te bulunan Notre Dame Kilisesi’ni de estetik bakımdan karşılaştırmıştır. Çok yönlü olan sanatçı muazzam bir mitoloji bilgisine de sahiptir. Tanpınar eski sanat eserlerimizi değerlendirirken, eskiye nasıl yaklaşmamız gerektiğini şu şekilde ifade eder:
“Geçmişi öğrenmek, geçmişin hırdavatçılığını yapmak demek değildir. Geçmişi öğrenmek, onu değerlendirmek, ondaki güzellikleri ve kalıcı unsurları, Batı’nın ulaştığı uygarlık çizgisinde Batılı bir sanat anlayışına kavuşturmaktır.”
Görüldüğü gibi hayat ve sanat anlayışı makul bir sentezciliğe dayanan Tanpınar’ın romanlarında ve hikayelerinde yer alan kahramanlar da hep bu görüş etrafında ortaya çıkar. Onun kahramanları genellikle, yüksek tahsilli fakat Doğu ve Batı kültürü arasında sıkışmış, bunalımlı kişilerdir. Bu biraz da Tanpınar’ın kendi kişisel dünyasıdır. Eserleri çatışmalar üzerine kurulmuştur. Madde ile maneviyat, hayal ve düşünce çatışmaları ile kültürler arası çatışmalar eserlerinin bel kemiğini oluşturur.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Fransız şiirinden bilhassa sembolizmden etkilendiği görülür. Paul Valery ise onun en sevdiği şairler arasındadır. Şiirlerinde Ahmet Haşim’in özellikle Yahya Kemal’in etkisi fazladır. Şiirlerini daha çok serbest müstezatla yazan Tanpınar, şiirde de kendi sentezini oluşturmuştur.
Onun şiir görüşünü fazlasıyla yansıtan, içinde tarih, mimari, şehir, maneviyat ve aşkın olduğu şiirlerinden biri de “Bursa’da Zaman”dır.

17 Kas 2015

BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU ŞİİRİNİN AÇIKLAMASI ,BİRİMLERDE ANLATILANLAR, TEMASI , KONUSU


BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi... Sonsuz, iri güller...
Güller ki kamıştan daha nâlân,
Gün doğdu yazık arkalarında!


Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder îlân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Âlemlerimizden sefer eyler?


Akşam, yine akşam, yine akşam,
Bir sırma kemerdir suya baksam,

Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam!

Ahmet Hâşim


İNCELEME : www.edebiyatfatihi.net 

10 Kas 2015

BU VATAN KİMİN ŞİİRİNİN KAFİYE VE REDİFLERİ, RİTMİ ,TEMASI ,ÖLÇÜSÜ ,SES AKIŞI , AÇIKMALAMASI...

lütfen dikkat : "BU VATAN KİMİN?" ŞİİRİNİN MUHTEŞEM İNCELEMESİ İÇİN TIKLAYINIZ...Aşağıda şiirin ölçü ,kafiye , redif , ritim gibi özelliklerini bulabilirsiniz...

İNCELEME : www.edebiyatfatihi.net edebiyat dersleri editörü

BU VATAN KİMİN ?

Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır.
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.



"-INDA/UNDA" REDİF , "ĞR" TAM UYAK
”enlerindir”ler redif
”r”ler yarım kafiye

Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutta gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.

”larından”  redif
”ak” tam kafiye



Ardına bakmadan yollara düşen
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.



”an”  redif
”ş”  yarım kafiye


İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir.



”ercesine” redif
”er”tam kafiye

Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir.


”an”  tam kafiye

Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil

Topun namlusundan görenlerindir..

"değil" REDİF 

TEMASI : VATAN VE KAHRAMANLIK


AHENK UNSURLARI

Şiirde redif, kafiye, aliterasyon, asonanslar vardır.Bunlar ahengi sağlamadaki unsurlardır.

ŞİİRİN RİTMİ 11'Lİ HECE ÖLÇÜSÜYLE SAĞLANMIŞTIR.

ÖLÇÜSÜ :

11′li hece ölçüsü

SÖZ SANATLARI 

bu vatan, toprağın kara bağrında:teşhis kapalı istiare
sıradağlar gibi duranlarındır:teşbih
alnına ışık vuranlarındır:istiare


BU VATAN KİMİN  şiirinin yapı özellikleri:

nazım şekli: KOŞMA 
nazım birimi:dörtlük
kafiye şeması: düz KAFİYE