ANLATILANLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANLATILANLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Haz 2016

TÜRKÇENİN SIRLARI,ÖZETİ,KONUSU,ANLATILANLAR,ANA DÜŞÜNCESİ...

Ülkemizin önemli edebiyat tarihçilerinden araştırmacı-yazar Nihat Sami Banarlı , Türkçenin Sırları adlı kitabında , samîmî bir Türkçe sevgisini ve Türkçeyle yapılan yılların çalışmalarını ortaya koymuştur.
Banarlı bu eserinde Türkçemizin nasıl yanlış kullanıldığını , hangi ideolojik çevreler tarafından nasıl yıpratılmak istendiğini enfes üslubuyla okuyucuya aktarmıştır.
Türkçemizin bu denli zenginliği ve güzelliği ve bizim bu fevkâlâdelik karşısındaki âciz kullanımlarımız bu kitapta bir tokat gibi yüzümüze çarpmıştır. Tokat her ne kadar çok yumuşak ve akıcı bir dilde atılmış olsa da tesiri inanın çok yüksek olmuştur.

BİR DİL KONFERANSI
Nihat Sâmi Banarlı, kitabın bu bölümünde bir Osmanlı diplomatının başından geçen bir hâdîse ile başlıyor. Diplomatımızın katıldığı bir mecliste zamanın en güçlü devleti sorulunca diplomatımız tarafından verilen cevap Osmanlı İmparatorluğu oluyor. Bu cevaba çok şaşıran ve sorunun sâhibi olan diplomata Osmanlı diplomatı şu zekâ dolu cevabı veriyor: Siz dışarıdan biz içeriden yıkmaya çalıştığımız halde o hâlâ ayakta duruyor.
Diplomatımız Fuad Paşa’nın bu hoş cevabı bize bir gerçeği hatırlatıyor. Çünkü ülkeyi hem dıştan hem de içten yıkmak isteyenler Avrupalı devletlerdir.
Bu fâliyetler bu gün hâlâ devam etmektedir.

6 Oca 2016

AHMET HAŞİM KARANFİL ŞİİRİ TEMASI, ÖLÇÜSÜ, ANLATILANLAR,TAHLİLİ

AHMET HAŞİM'İN KARANFİL'İ 
CEVAT AKKANATAhmet Haşim (1884-1933), modern Türk şiirinin kurucu şairlerindendir. Onun adı Fecr-i Âti Topluluğu ile birlikte anılsa da, poetik duruşu ile aslında bağımsız bir şair profili çizer. Nitekim şiirde anlamı bir kenara atıp söyleyiş güzelliğini ve musikîyi ön plana çıkarması, onu özgün bir şair kılmakla bırakmaz, sonraki kuşakları da derinden etkiler.

Onun şiirimiz içindeki yerini göstermek için değişik yollar seçilebilir. Bunlardan birisi de bir şiirini ele alıp şerh etmektir. Bu doğrultuda biz, Haşim'in iki üçlükten oluşan "Karanfil" başlıklı şiirini gündeme alacağız. Önce bu şiiri okuyalım:


"Yârin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil
Rûhum acısından bunu bildi
Düştükçe vurulmuş gibi yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervâne kesildi."


İlk defa Yeni Mecmua, IV, 1923, s. 20'de, "Bu şiir Aptülhak Şinasiye ithaf olunur" ifadesiyle yayınlanmış olan Karanfil, şairin Piyale (1926) kitabındaki on ikinci şiirdir.

Şiirin Yeni Mecmua'daki ilk neşrinde birinci mısra "Yarin dudağından getirildi", üçüncü mısra "Gönlüm acısından bunu bildi" şeklinde idi. Şiirin ikinci mısraı, Haşim'in ölümünden sonra Yeni Mecmua'nın 21.6.1933 günlü "Ahmet Haşim Nüshası"nda "Bir deste alevdir bu karanfil" şeklindedir. Yine aynı mısra Feyzullah Sacid'in Ahmet Haşim hakkındaki bir makalesinde "Bir katre ateştir bu karanfil" (Ülkü Mecmuası, XVII, 1941, s. 17) şeklinde kaydedilmiştir. Şiirin bir başka neşrinde de dördüncü mısra yerine yanlışlıkla "Bir Yaz Gecesi Hatırası" şiirinin üçüncü mısraı "Oklar gibi saplanmada kalbe" eklenmiş ve şiirin dördüncü mısraı eksik kalmıştır (A. Haşim, Hayatı, Seçme Şiir ve Yazıları, İst., Semih Lütfü Kitabevi, 1941, s. 13).

"Karanfil", Ahmet Haşim'in poetikasını net şekilde gösteren bir şiirdir. Bu şiirde, şiir sanatının muhtaç olduğu ahenk, ritim, armoni gibi unsurlar estetik diğer değerlerle birlikte ve iç içe yer almaktadır. Duygu yoğunluğu, seslerin ve işaretlerin arkasına gizlenmiş hayâl âlemi, içten içe, alttan alta kendini ele everen hüzünlü anlamıyla, ne eksiği ne de fazlası olan bir şiirdir "Karanfil". Gerçi "Ruhum acısından bunu bildi" şeklindeki üçüncü mısra bir nesir parçasını hatırlatıyorsa da, kendisinden önceki ve sonraki dizeleri kaynaştırır bir mahiyet taşıdığı için göze batmaz. Hatta, bu saf şiire, acemiliğe has bir tat, bir lezzet verir.

"Bu" işaret sıfatıyla gösterilen "Karanfil", "bir katre alev"dir. Fakat bu bir damla alev, "Yarin dudağından getirilmiş"tir. Bütün benliğiyle acı ve ıstırap çeken şairin ruhu, bunu böyle "bil"mektedir. Bu kısa "anlamlandırma" çalışmasından nereye ulaşıyoruz? Haşim'in dünyasına?

Küçük yaşta çok sevdiği annesinden yoksun kalan, ömrü boyunca anne sevgisini arayan Haşim, kendi kendine izafe ettiği ve hiçbir zaman kurtulamadığı "çirkinlik" psikolojisi sonucu tadına varamadığı aşk hayatı? Her ne kadar Ahmet Hamdi Tanpınar "Karanfil" için, Haşim'in nişanlısından ayrıldıktan sonra yazdığı bir şiirdir diye anlam daraltıcı bir yorum yapsa da, "yâr", "katre", "alev" ve "karanfil" kelimeleriyle çizilen saha somut ve maddi bir saha değildir. Kısacası, burada sadece sevilenden söz edilmemektedir. Daha doğrusu, bu olduğu kadar, başka şeydir de: Sıcak, hakiki, dostça sarıp sarmalayıveren bir ilgi, bir ruh kucağı?

Bir çiçek olan "karanfil" renk itibariyle "yarin dudağı" ve "alev" mefhumlarına teşbih edilmiş. Bu üçünün "kırmızı" renkte birleşmesi, Haşim'in bu renge olan sıcaklığını, başka bir deyişle onun bu renkle açığa çıkan hâlet-i ruhiyyesini gösterir. Kırmızının aşırı duyarlı, içine kapalı, titiz, hisli, mahcup, çekingen ve heyecanlı insanların rengi olduğu ilmî kayıtlardan tespit edilebilir.

Burada görülen bir başka husus da "alev" ile "katre"nin (damla) birlikte ele alınış şeklidir. Şair "bir katre alev" derken, "alev"i sıvı (su, vb) maddelerin özelliğine büründürmüştür. Kâinatın dört temel unsurundan ikisine işarettir (ateş, su) edilen bu ifadede, sevgiye susamış bir ruhun çektiği acı ve terennüm ettiği ince serzeniş vardır. Şair "Bir katre alevdir" diyerek, aslında büyük bir yangın olarak içinde yaşattığı acıyı, küçük (alev) göstermekte, böylece ters etki yoluyla güçlü bir anlam yakalamaktadır.

Duygu ve anlamca yoğun olan ilk bölümün özellikle birinci ve ikinci mısraları Divan şiirimizde görülen mazmunlu, coşkun, lirizm dolu beyitleri hatırlatmaktadır.

"Düştükçe vurulmuş gibi yer yer"

Ama işte trajedi! Acı çeken, ıstırap yüklü şairin ruhu, zaten hep bu dönme dolabın içindedir. Döner durur o; umut-umutsuzluk, sevgi-sevgisizlik, vuslat-firkat, hayat-ölüm? Oysa elde, bir karanfil vardı. Herşeyiyle belli, canlı, vasıfları belirlenmiş?

Ama artık o "vurulmuş gibi"dir. "Yer yer" düşmekte, yok olmakta, ölmektedir. Hatta ölmüştür. Kelebekler onun kokusundan kızgındırlar. "Kelebekler" kelimesi "yer yer"le kafiye olsun diye kullanılmış değildir. Peki, neyi ifade ediyor öyleyse? Sanırım, "Karanfil" şiirindeki zamanı "koku" ile birlikte ele veren bir görevi vardır "kelebekler"in: Kısa, gelip geçici ömür zamanını?

Ve son mısra: "Gönlüm ona pervane kesildi." Kavuşamayan, arzusuna ulaşamayan, doyumu yaşayamayan, hayal alemi ile gerçek hayat çarpışmasını yüksek bir kriz içinde yaşayan şairin ruhu burada kendisini apaçık gösteriyor: Şairin gönlü, canlanacak, tekrar hayat bulacak diye o ölü karanfilin çevresinde dönüp durmaktadır.

Yazımızın başında "Karanfil"in ilk kez 1923'te yayınlandığını belirtmiş, şiirin "Piyâle"de on ikinci şiir olduğunu kaydetmiştik. Aynı eserde "Karanfil"den önce "Başım", "Karanfil"den sonra ise "Bülbül" şiirleri vardır. "Başım"ın Haşim için önemi herkesçe malumdur: Çirkinliğine dair bir kayıt? "Bülbül"ün özelliğini ise şiirin şu son iki mısraı ile ortaya koyalım: "Bil kalbimizin bahçelerinde/Cân verdi senin söylediğin gül" Görüldüğü üzere, bu iki mısra, muhtevaca "Karanfil" ile büyük bir benzerlik gösterir.

Burada, aralarında anlam bağı kurmaya çalıştığımız üç şiirin yayınlanışlarıyla ilgili tespitleri de ortaya koyalım: "Bülbül" 1921'de Dergâh Mecmuası'nda, "Başım" 1927'de Hayat Mecmuası'nda yayımlanmıştır. İlk neşir tarihlerine göre bu şiirler "Piyâle"de şu şekilde olmalıydı: "Bülbül", "Karanfil", "Başım"? Fakat şair bu sıralamaya uymamış, tercihini "Başım", "Karanfil" ve "Bülbül" şeklinde kullanmıştır. Şekille ilgili bu ilginç duruma başka bir husus da eklenebilir: "Karanfil" ile "Bülbül" kitabın aynı sayfasında yer alıyor. Bütün bunlardan sonra, bu iki şiirdeki ortak havayı ve her üç şiirdeki ortak noktaları şairin bilinçli bir şekilde okuyucuya arz ettiğini söyleyebiliriz.

"Karanfil" üçer mısralık iki bölümden oluşturulmuş. "abc ? ddc" kafiye şeması ile ve "mef'ûlü, mefâîlü, feûlün" aruz kalıbıyla kurulan şiirde ortak ses yoğunluğu bulunan kelimeler bir arada kullanılmış: "Yârin", "getirilmiş", "bir", "karanfil", "bildi", "gibi", "kesildi" kelimelerindeki "i" sesi ile "yârin", "getirilmiş", "bir", "katre", "alevdir", "karanfil", "ruhum", "vurulmuş", "yer yer", "kelebekler", "pervane" kelimelerindeki "r" sesi şiire hakim olan seslerdir. Bunlara "katre", "karanfil", "kızgın", "kokusundan", "kelebekler" kelimelerindeki "k" sesini de ekleyebiliriz ki, böylece şiirin müzikal yapısındaki yükseklik daha bir belirir?