Bu yazımızda dünyanın en ünlü klasikleerinden olan Sefiller'in konusu, özeti, olay örgüsü, karakterler ve özellikleri, mekan, zaman, çatışma yönünden geniş incelemesi yer alıyor.

Victor Hugo- Sefiller Olay, Konu, Özet, Kişiler ve Özellikleri, Yer ve Zaman, Anlatım Biçimleri, Çatışmaları

Konusu: Victor Hugo'nun dünyaca ünlü romanı Sefiller'de ezilen, baskı gören, sefalete terk edilen insanların durumu ve eserin ana düşüncesinde yer alan insanların yaşadıkları temel konu olarak ele alınmıştır. Başka bir ifadeyle de “Sefiller” romanı, 19.yy Paris’inden insan manzaraları eşliğinde kürek mahkumu Jan Valjean (Jan Valjean) ve polis müfettişi Javert (Havyer) arasında sürüp giden bir kovalamacanın hikâyesi üzerine kuruludur.

Mekan: Romandaki olaylar  Paris'te geçmektedir. 

Zaman: Roman Fransız İhtilali sonrası dönemi anlatmaktadır. Olaylar 1815 yılından başlayıp 1832 Haziran Ayaklanması'na kadar ele alınır. 


Çatışmalar: Roman kahramanı Jan Valjean; mevcut düzenin, kanun fikrinin temsilciliğini yapan Javert gibi kişilerle sürekli bir çatışma halindedir.

ROMANIN ÖZETİ
(Roman özet ve şahıs kadrosu bilgileri http://seherinkutuphanesi.blogspot.com adresinden alınmıştır.)

1.BÖLÜM
FANTİNE
ADİL BİR KİŞİ


Bu bölümde Bay Bienvenu Myriel , 1815 yılında Fransa'nın Digne kentinde piskopostur. Bay Myriel'in adil ve yardımsever bir insan olduğundan psikopos maaşının yıllık kazancını harcamak için çeşitli sektörlere bağışta bulunur ve on beş bin lirasından kendisine sadece bin lira ayırırdı. Kız kardeşi ve Bayan Magloire ile mütevazı bir hayat yaşadıkları, kız kardeşinin beş yüz lirasını kendi gelirleri için harcadığı anlatılmıştır. Psikopos adil olduğu kadar halk tarafından çok sevilen bir insandır.

DÜŞÜŞ

1815 yılının ekim aylarında Digne kentine gelen bir adamın yemek bulmak için hana gitmesi , kim olduğu anlaşılınca kovulması, daha sonra köyün dışındaki küçük bir kulübeye gidip orada da kalamayınca kendini sokaktaki bir taşın üzerine bırakması ve bunu gören bir kadının neden burada yattığını sormasıyla, adam çok fakir olduğunu ve hiçbir hana kabul edilmediğini anlatması üzerine kadın onu kiliseye yönlendirir. Üstü başı dağınık, uzun saçlı, sefil giyinimli, korkunç görünümlü bu adam kilisenin kapısını çalar. O sırada psikopos yemek odasındadır. Kapıyı açan hizmetli Bayan Magloir'e adama burdan gitmesini söyler. İçeri giren adam hemen konuşmaya başlar: "Adım Jean Valjean "dır, diyerek bir kürek mahkumu olduğunu ve on dokuz yıl zindanda kaldığını, dört gün önce serbest bırakıldığını, Toulon' dan beri dört gündür yürüdüğünü, kendine verilen sarı tezkere nedeniyle hiçbir yere kabul edilmediğini ve köpek kulübesinde bile kalamadığını söyleyip çok aç olduğunu taşların üzerinde yatarken bir kadının onu buraya yönlendirdiğini" söyler.

Psikopos, Bayan Magloire'a sofraya bir takım daha koymasını, konuk için temiz çarşaflar sermesini ve misafirler için kullanılan gümüş takımların çıkarılmasını ister. Jean Valjean, kimliğini saklamadığı halde Psikoposun ona çok iyi davranmasına çok şaşırır ve on dokuz yıl boyunca kazandığı yüz dokuz frankın kendisine kaldığını, emeğinin karşılığını alamadığını anlatır. Geceyi orada geçirdikten sonra sabaha karşı kalkar, Psikoposun gümüş takımlarını çalarak evden ayrılır.

Devlet onu zaten soymuştu, on dokuz yılını çalmıştı. Şimdi de halk onu soyuyordu. O gün orada, sadece tutuk evinden çıkmanın özgürlük olmadığını anladı. İnsan hiçbir zaman hükümlü olmaktan kurtulamıyordu. İşte tutuk evinden çıkınca başına bunlar gelmişti.

Bir süre sonra polisler onu yakalayarak, Psikoposun evine getirip bu adamı yakaladıklarını söyleyip Psikoposa altınları geri vermek isterler. Psikopos, polislere bu gümüşleri ona kendisinin verdiğini söyleyip gümüş şamdanları da vererek bunları unutmuşum der. Jean Valjean hapishaneden çıktığından beri ilk defa biri kendisine iyi davranmıştır . Bu durum karşısında değişik duygular yaşar. Psikoposa dönüp neden böyle yaptığını sorar? Psikopos, bu gümüşleri ona yeni bir hayat kurması için verdiğini ve iyi bir insan olması için onun ruhunu satın aldığını ve tanrıya bağışladığını söyler. Bu şekilde Jean Valjean Digneden ayrılır.

YIL 1817 ' DE ÇİFTE DÖRTLÜ 

Bu bölümde: Parisli dört gencin bir oyun gibi anlatılan hayatları ele alınmıştır. Paristeki dört delikanlının ve bunların sevgilileri ile geçirdikleri zamanlar anlatılmaktadır. Fantine adlı bir kızın Tholomyes ile sevgili olduğunu ve bunun Fantine'nin hayatındaki ilk sevgilisi olduğu belirtilir. Tholomyes, Fantine'den büyük olmasına rağmen Fantine onu çok seviyordu. Diğer çiftler ise Favourite ve Blachevel, Fameuil ile Zephine, Listolier ile Dahlia'dır. Bu çiftlerden erkekler zengin kızlar ise işçi sınıfıdır. Fantine, ilk sevgilisi olduğu için Tholomyes'e güvenmiş ve ona kendisini koşulsuz teslim etmiştir. Dört sevgili, kız arkadaşlarını bir gazinoya götürüp eğlendikten sonra onlara bir mektup bırakıp onları terkederler. Diğer kızların pek umurlarında olmaz ama Fantine hamiledir ve Tholomyes gidince çok zorluklar çekmiştir. Çocuğuyla tek başına kalmıştır. Kendi eşyalarını satıp ona bakmaya çalışmıştır.

İKİ ANNENİN KARŞILAŞMASI

Paris dolaylarında Montfermeil diye bir yerde Fantine, Thenardier ailesinin işlettiği meyhaneye varır. Buradaki meyhanenin sahibinin iki küçük kızını görüp kadının onlara çok iyi davranmasından dolayı ve kızının üç yaşında olduğu, artık ona bakamadığı için Pariste bir şey yapamadığını anlayıp doğduğu yere Montreul-sur-mer'e dönmeyi düşünür. Orada kızının başına kötü bir şey gelmemesi için Thenardier ailesine güvenip kızını onlara teslim eder. Her ay kızına on frank yollaması istenir ve elli frank ilk masraflar için Fantineden alınır. Fantine Montreul-sur-mer'e yerleşir ve sürekli Thenardier ailesine mektup yazdırır. Kızının durumunun iyi olduğunu fakat ona bakmak için daha fazla para istediklerini söylerler. Fantine parayı düzenli olarak gönderir. Thenardier ailesi Fantinenin kızı Cosette'nin evlilik dışı bir ilişkiden olduğunu öğrenirler ve onu sürekli dövüp onu hizmetçi yerine koyarlar. Cosette beş yaşına geldiğinde evin hizmetçisi olur. Cosette sabah erkenden kaldırılıp bütün işleri yaptığı için köyde en erken kalkan o olduğu için bu kıza, "tarlakuşu" ismini takarlar.

İLERLEYEN BİR ADAMIN ÖYKÜSÜ

Fantine, memleketine döndüğünde yıl 1818'dir. Burada İngiltere'nin meşhur kehribarının ve Almanya'nın siyah boncuklarının taklidi üretiliyordu. Ta ki, 1815 yılında kente gelen bir yabancının bu boncukları üretmek için farklı bir yol bulması, bu yeni yolla çok fazla kazanıp şehrin gelişmesini sağlaması ve işçilerin ücretlerinin iki katına çıkarılmasını sağlar. Bu adamı kimse tanımıyordur isminin Madeleine olduğu, bir gün sırtında bir çantası ve bastonuyla kente gelip belediyede çıkan bir yangında bir çocuğu kurtarması ve kimsenin ona kimlik sormamasıyla kente yerleşmesiyle başlar. Herkes ona saygı duyar. Fabrikalar açtırır, yoksullar için para fonu oluşturur, tek istediği herkesin fabrikada namuslu bir şekilde çalışmasını sağlamaktır. Herkesin ona karşı büyük bir saygınlığı vardır çünkü kent her şeyini ona borçludur. 1820'de ona daha öncede gelen Belediye Başkanlığı teklifini reddeder. Yaşlı bir kadının ona kızar görevi kabul etmesini, halka bu şekilde yardımcı olacağını söylemesi üzerine Belediye Başkanlığını kabul eder. Madeleine Baba, Belediye Başkanı olur ve Bay Madeleine dönüşür.

1821 yılında Digne Psikoposu'nun öldüğünü öğrenip onun için yas tutar. Artık herkesin itibar ettiği bir kişi haline gelir. Kırk beş yaşları civarındadır. Şehre yeni polis müfettişi olarak atanan Javert Montreul-sur-mer'e atanır. Bay Madeleine'i ziyaret eder. Madeleine onun Toulon hapishanesindeki polis memuru Javert olduğunu anlar. Javert de Madeleine görünce bir yerden tanır fakat çıkartamaz. Onun hakkında bilgiler edinir ve ondan şüphelenir. Bir gün yolda yaşlı bir adam at arabasının altında kalır. Madeleine onu kurtaracak birilerinin olup olmadığını sorar ve onu kurtarana çok büyük para vereceğini söyler. Kimse yeltenmeyince kendi at arabasının altına girer ve yaşlı adamı kurtarır. Javert'in şüpheleri daha çok artar. Toulon hapishanesinde Jan Valjeanın taşların altından kaldırdığı adamı hatırlar. Bunu yapabilecek tek kişinin Jan Valjean olduğunu düşünür. Madeleine, atı ölen adama bir zarf gönderir atı ve arabasını aldığını söyler. Bay Fauchelevent'i Pariste'ki Saint Antoine Manastırına bahçıvan olarak yerleştirir. Fanteine ise Madeleine'nin fabrikalarında çalışır. Fabrikadaki kadınlar onun bir kızı olduğunu öğrenince onu işten kovar.

Thenardierler ailesi, Cosette'nin aylığına zam yapar. Fanteine, işten ayrıldığı için kızının masraflarını ödeyemez. Hizmetçilik yapmak ister fakat tüm kapılar ona kapanır. Askerler için gömlek diker fakat bu parayla Cosette'nin aylığını karşılayamaz. Kendisi için elinden geldiğince az masraf yapar bunun sonucunda da hastalanır. Thenardierler ailesi, Cosette'nin çok üşüdüğünü ve yün eteğe ihtiyacı olduğunu Fantine'den on frank göndemelerini isterler. Fantine, saçlarını satar ve Cosette'ye bir etek alır ve gönderir. Thenardier ailesi para yerine eteğin geldiğini öğrenince çok kızarlar ve eteği kendi kızları Eponine'ye giydirirler. Fantine bir gün kent meydanından geçerken bir kalabalığın ne olduğunu merak edip kalabalığa yaklaşınca gülümsemesini farkeden gezici bir dişçi: Fantine'ye "Ne güzel dişleriniz var, öndeki ikisini bana satarsanız size kırk frank veririm" der. Fantine, çok kızar ve oradan uzaklaşır. Thenardierler ise Fantine mektup yazıp Cosette'nin çok hasta olduğunu ve kırk frank göndermezse ilaçları alamayacaklarını söylerler. Fantine en son çare olarak dişçiye dişlerini satar. Thenardierler, Fantine'den yine yüz frank isterler. Eğer göndermezse Cosette'yi dışarı atacaklarını söylerler.

Fantine, 1823 yılı ocak ayının karlı bir akşamı kızının dışarıda olmasındansa kendini sokağa atıp kötü yola düşer. Sokakta beklerken bir adam: "Çirkin kadın, bu çirkinlikle ne arıyorsun burada burdan sana iş çıkmaz hadi evine git" deyip zaten hasta olan Fantine'nin sırtına bir top kar topu koyar. Fantine, adamı hırpalar ve Javert onu yakalayıp altı ay hapis ister. Bay Madeleine, Fantine'nin serbest bırakılmasını ister. Javert karşı çıksa da Madeleine'nin buna yetkisi olduğu için bir şey diyemez.

JAVERT

Bay Madeleine, Fantine'i evindeki revire gönderir. Fantine çok acı çekmiştir ve hastalığı tüm vücudunu sarmıştır. Madeleine, Fantine'nin kızını almak için Thenardier ailesine üç yüz frank yollamıştır ve Cosette'i Montreuil-sur-mer' e göndermelerini istemiştir. Thenardierler beş yüz frank isterler. Bay Madeleine, beş yüz frankı da gönderir fakat Cosette'i göndermezler. İlerleyen günlerde bir sabah Javert gelip Bay Madeleine'den kendisinin görevden azledilmesini ister. Çünkü Bay Madeleine'i Paris mahkemesine şikayet ettiğini, onu eski bir suçlu olan Jan Valjean sandığını fakat bu düşüncesinde yanıldığını gerçek Jean Valjean'ın şu anda yakalandığını bildirir. Bugüne kadar kimseye tolerans göstermeyen Javert'in kendisi için de ayrıcalık göstermeyip azledilmesini ister. Madeleine olayı çok büyüttüğünü ve Javert'in görevine devam etmesini ister.

CHAMPMATHİEU OLAYI
Madeleine, Javert gittikten sonra Fantine'i ziyaret eder. Ona bakması için Rahibe Simplice'i çağırır. Bu rahibenin en önemli huyu ise: hayatı boyunca bir kez bile yalan söylememiş olmasıdır. Madeleine, Fantine'i Rahibeye emanet edip kendisi yerine tutuklanan adamı bulmak için Montreuil-sur-mer'den ayrılır. Yolda başına bir sürü aksilik gelir. Arabası bozulur. Başka bir araba bulup yola devam eder. Fantine, Madeleine'nin kızını getirmek için gittiğini düşünür ve ne zaman döneceğini Simplice'ye sorar. Simplice, Madeleine'nin şu anda dönmediğini ve yolda olduğunu söyler. Madeleine bir gündür yoldadır ve hiçbir şey yememiştir. En sonunda mahkeme salonuna ulaşır. Mahkeme salonunu boş görür ve mahkemenin belediyede yapıldığını öğrenir. Gece olmasına rağmen içerisi tıklım tıklım doludur. Madeleine görevliye bir kağıt yazar ve mübaşire vermesini ister. Belediye başkanı olduğu için ön locada kendine yer bulur. Yargılanan sanık Jean Valjean gibi ağaç budayıcısı olduğu için ve birsüre tutuk evinde kaldığı için herkes onu Jan Valjean sanmaktadır. Sanığı tanımaları için Toulun Hapishanesindeki arkadaşları da onu Jan Valjean olduğunu söylerler. Madleine bunları dinlerken saçları bembeyaz olmuştur . Bir süre sonra bir yanlışınız var gerçek Jan Valjean benim der. Savcı, siz Montreuil-sur-mer 'in belediye başkanısınız. Sizi hepimiz tanıyoruz, ne söylediğinizin farkında mısınız? der. Herkes onun hasta olduğunu düşünür. Jean Valjean, hasta olmadığını, gerçek suçlunun kendisi olduğunu, yanlış kişiyi tutukladıklarını söyler. Arkadaşlarına dönüp Cochepaille'nin kolunda mavi renkli 1 Mart 1815 tarihinin yazdığını söyler. Kolunu açınca herkes bu tarihi görür. Hatta kendisinin de kolundaki yazıyı gösterir. Herkes donup kalmıştır. Jean Valjean savcıya dönüp mahkeme heyetinin kendisini tanıdığını ve nerede oturduğunu bildiklerini söyler. İsterlerse gelip onu tutuklayabileceklerini söyleyip çıkar.

BAY MADELEİNE'İN AK SAÇLARI
Güneş doğarken Madeleine kente dönmüştür. Fantine, Madeleine 'i görünce kızını sorar . Madeleine kısa süre içindje kızını getireceğini söyler. Madeleine'in siyah olan saçları bir gece içerisinde bembeyaz olmuştur. Javert sabah gelip Madeleine 'i Fantine 'in odasında bulur ve tutuklamak ister. Madeleine ona üç gün süre tanımasını, Fantine ' in çocuğunu bulduktan sonra teslim olacağını söyler . Javert, Fantine'e dönerek bu adam eski bir forsa, başkan değil, senin çocuğunu bulamaz der. Fantine yerinden sıçrar ve bir şey söyleyecekken ağzını açar, boğuk bir sesten sonra yatağın üzerine yığılır. Valjean, Javert'e dönerek onu siz öldürdünüz der. Javert, Jean Valjean'a: Çok konuşma, nöbetçiler bekliyor deyip onu tutuklar. Belediye başkanının tutuklanması kentte büyük olay yaratır. Jean Valjean yolda Javert' in elinden kurtulur ve belediye binasına gelir. Tüm parasını zamanında çektiği için parasını ve Psikoposun ona bıraktığı şamdanları alır. Javert tekrar belediye binasına gelir ve Rahibe Simplece' ye bu akşam Madleine 'in gelip gelmediğini sorar. Simplece hayatında ilk defa yalan söyleyip hayır der. Javert onun sözüne inanır ve binayı terkeder. Valjean, Fantine ' in cenaze masrafları için bir miktar para bırakır ve Paris'ten ayrılır .

2.BÖLÜM
COSETTE
SAVAŞ ALANINDA BİR GECE



Bu bölümde romanın kahramanı Jean Valjean'dan uzaklaşıp 1815 Napoleon'un savaş dönemi anlatılmıştır. Napoleon'un Waterloo'da Wellington karşısında büyük bir yenilgiye uğraması, o gece yağan yağmur yüzünden Napoleon'un kurduğu planının, savaş toplarının ıslanmasından dolayı işlememesi ve ikinci sınıf bir ordu karşısında birinci sınıf bir yenilgiye uğramasına neden olmuştur. Bu savaşın ilginç olan bir yönü ise bölgedeki Waterloo köyü dışında yer alan: Mont-Saint-Jean'ın , Hougomont'un, Plancenoit'in ve Papelotte'nin yakılıp yıkıldığı anlatılmıştır. Savaş meydanında Waterloo'yu soymaya gelen hırsızların, savaştan yararlanıp ölülerin üzerindeki paraları çalması ve bunlara ölü soyucu denmesi dile getirilmiştir. Savaşta yaralanan üst rütbeli bir subayın baygın düşmesi ve üzerine yığılan ölüler yüzünden uzun süredir hareketsiz yatması, onu soymak için gelen hırsızın üzerindeki ölüleri kaldırınca kendine gelmesi ve hırsıza çok büyük minnet duyması anlatılır. Kendini kurtaranın kim olduğunu soran subay Pontmercy hırsızdan adını söylemesini ister. Cebindeki altınlarını, teşekkür için ona verir ve isminin Thenardier olduğunu ve onu hiç unutmayacağını söyler.


ORİON SAVAŞ GEMİSİ
Bu bölümde: Jean Valjean'ın ikinci defa tutuklandığı ve bunun 1823 tarihli bir gazetede haber olarak çıktığı konu edilmiştir. Gazete haberinde. "Paris'in küçük bir ilçesine 8 yıl önce yerleşen ve şehrin belediye başkanı olan, şehri geliştiren ve çok büyük saygınlık duyulan Bay Madeleine'in aslında Jean Valjean olduğu ve bir kürek mahkumu olduğu yazar". Jean Valjean, tekrar Toulon hapishanesine gider. Montreuil-sur-Mer'in ise gerilediğini, tekrar eski günlerine döndüğünü, iş yerlerinin kapatılıp vasat haline geri döndüğü konu edilir.

Aynı dönemlerde Montfermeil'de ise ilginç bir olay meydana gelir: Bir inanca göre ormanda şeytanın hazinesi olduğu ve bunu aramak için her gün ormanı kazan Boulatruelle'in yaşadıkları anlatılır. bunu duyan Thenardier, Boulatruelle'i sarhoş edip ondan bilgi almaya çalışsa da adamın tek bildiğinin bir gün gece elinede bir kutu ve kazma kürek ile gelen bir adamı görmesi, onu gözden kaybedip ormanın çıkışında tekrar gördüğünde ise elinde hiçbir şeyin olmaması üzerine ormanı didik didik ettiğini anlatır.

1823 yılında Akdeniz filosunun ünlü gemilerinden Orion savaş gemisinin onarılmak üzere Toulon limanına getirilmesi ve limandaki savaş gemisinin halkın büyük dikkatini çekmesi konu edilir. Bir sabah gemiyi seyreden halk bir olaya şahit olur. Yelkenleri direklere bağlamaya çalışan bir İngiliz subayının düştüğünü ve boşlukta sallandığını görürler. Kimsenin yardım etmemesi üzerine mahkum Jean Valjean yardım etmek için izin ister. Kilidi kırılan Valjean yelken direğine hızlıca çıkar ve kendini aşağı sarkıtıp İngiliz subayını kurtarır fakat kendini suya bırakır. Bölgede arama yapılır ama Valjean'ın izine rastlanılmaz. Onun tershanenin kayıkları arasında sıkışıp öldüğü düşünülür. Ertesi gün, yerel gazetede Orion gemisinde kazaya uğrayan tayfayı kurtaran kişinin dengesini kaybedip düştüğü ve öldüğü konu edilir.

FANTİNE'E VERİLEN SÖZ
Montfermeil, bügün oldukça bir kasaba olmasına rağmen 1823'te sadece bir orman köyüdür. Bu köyde topraklar çok verimli olmasına rağmen su kaynağı köyün dışındadır. Halk kendi sularını tedarik ederler. Fantine'nin kızı Cosette'nin en çok korktuğu şey: Thenardier hanına gece su taşımaktır. Bir gün yine Thenardier ailesi Cosette'yi ormana su getirtmek için gönderirler. Cosette korkarak ormana gider. Çok küçük olduğu için su kovalarını güçlükle taşır ve çok yavaş ilerlediği için hava kararır. Ormandan gelen bir yabancı Cosette'nin suyunu alıp Thenardier hanına götürür ve geceyi orada geçirmek ister. Cosette geç kaldığı için Thenardier ona bağırır ve onu hırpalar. Hanın bütün işini yapan Cosette Çıplak ayak gezmesine rağmen Thenardier ailesinin kızları için çorap örer. Bunu gören Jean Valjean Cosette'nin çoraplarını satın alır ve onu Cosette'ye giydirir. Oyun oynaması için izin ister. Thenardier'in kızı Eponine'nin bebeğiyle oynamak için bebeği almaya yönelen Cosette Thenardier tarafından dayak yer ve hırpalanır. Bunu gören Valjean şehrin en görkemli bebeği olan kimsenin almaya maddi gücünün yetmediği bebeği alır ve Cosette'ye verir. Cosette yüzünden sinirlenen Thenardier ailesi onun gitmesini ve ondan kurtulmak istediklerini söylerler. Jean Valjean bunu gerçekleştirmek istediğini, isterlerse Cosette'den kurtulmaları için onu götürmek istediğini söyler. Thenardier ailesi Cosette için 1500 frank ister. Bu parayı ödeyen Valjean Cosette'yi alır ve gider. Parayı az bulup Valjean'ın peşine takılan Thenardier Cosette'yi vermekten vaz geçtiğini söyler. Cosette'yi çok sevdiklerini ve ondan sadece annesinin imzası olduğu bir kağıt olursa bırakacağını söyler, ya da 15000 frank daha ister. Valjean, cüzdanını çıkarır kendisine para vereceğini düşünen Thenardier, Cosette'nin annesi Fantine'nin imzası olduğu kağıdı görünce hiçbir şey diyemez ve para koparamayacağını anlar ve gider.

GORBEAU VİRANESİ
Bu bölümde, Paris'in tenha en ücra köşelerinden biri olan Eski At Pazarı mahallesindeki 50 52 sadece çok fakirlerin yaşadığı Gorbeau Viranesi ve bu viraneyi yerleşke olarak seçen Jean Valjean anlatılmıştır. Bu viranede birkaç sandalye ve bir yataktan başka bir şey olmadığı ve Jean Valjean'ın Cosette'ye burada okuma yazma öğrettiği, sadece geceleri dışarı çıktığı ve çok tenha yerleri seçtiği anlatılmaktadır. Valjean'ın halk tarafından sadaka veren dilenci olarak tanınması üzerine polis müfettişi Javert'in ondan şüphelenmesi ve onu görmek için dilenci kılığına girip beklerken Valjean, Javert'i tanır. Javert emin olmak için gece Garbeau Viranesini kiralar. O gece hiç uyumayan Jean Valjean sabah erkenden Cosette ile oradan ayrılır.

KARANLIKTA AV
Cosette ile evden ayrılan Jean Valjean nereye gideceklerini bilemez. Sokakta zikzaklar çizerek köprüden geçer. Gece dolunay olduğu için Javert onların peşinden gelir ve onları arar. Uzunca bir zaman yürüyen Cosette ve Jean Valjean Bir çıkmaz sokağa girerler. Sokağın sonunda gözcüzü olan Javert onları her nasılsa yakalayacağı için durumu ağırdan alır. Çıkmaz sokak olduğunu anlayan Valjean Cosette'ye duvarın dibinde beklemesini eğer ses çıkarırsa Thenardier ailesinin onu gelip alacağını söyler. Cosette biraz korkar ama hiç ses çıkarmaz. Valjean dolunay olduğu için yanmayan sokak lambalarından bir ip çözer ve on metrelik duvarı tırmanır, Cosette'yi bağladığı iple yukarı çeker. Duvarın arkasındaki manastıra girerler.

Burası Petit-Picpus manastırıdır. Hava çok soğuktur ve Cosette ile bir sıranın üzerinde beklerken Cosette'nin çok üşüdüğünü ve baygınlık geçirmek üzere olduğunu görür. Biraz ilerideki manastır gözüne çarpar. Cosette'yi alıp o yöne doğru yönelir, bir tarlanın içerisinde bacağında çan bağlı olan bir adam görür. Onun yanına gider ve yardım ister. Adam hemen: "Madeleine Baba sizsiniz" der. Ne işiniz var burada? Valjean, adama kendisini nereden tanıdığını sorar? Adam, benim adım Fauchelevent Baba. At arabasının altında kaldığımda beni siz kurtarmıştınız. Beni bu manastıra yerleştirdiniz sayın başkanım buyurun der. Bu manastır sadece rahibelerin olduğu ve bir tek bahçıvan olan Fauchelevent Baba'nın yaşadığı çok katı kuralları bulunan bir manastırdır.

Javert'e gelince Valjean için gazetede öldü haberlerine inandıktan sonra, Jean Valjean'ı Garbeau Viranesinde görünce peşine takılır ve onu tekrar gözden kaybedince Jean Valjean'ın Cosette'yi aramak için gittiği Montfermeil'e gider ve kulaktan kulağa dolanan Thenardier ailesinin uydurduğu: Bir adamın gelip Cosette'yi zorla götürdüğü laflarını duyar. İşin aslını öğrenmek isteyen Javert Thenardierler'le konuşur fakat yakalanmaktan korkan Thenardierler böyle bir şey olmadığını Cosette'yi büyük babasının gelip götürdüğünü söylerler. Büyük babasının isminin ise: Guillaume Lambert olduğunu söylerler. Bu laflardan tatmin olmayan Javert Garbeau Viranesi'nde gördüğü kişinin Jean Valjean olduğunu düşünür fakat tam emin olamaz. Onu aramaya koyulduğunda ise çıkmaz sokağın sonunda kimsenin olmadığını görür ve büyük bir ümitsizliğe kapılır. Çünkü bu sokağa girdiklerinden emindir. Sokağın sonunda gözcü olduğundan hiçbir şekilde sokaktan çıkmadıkları halde orada onları bulamaz. Duvarın on metre olduğundan dolayı Cosette ile bu duvarı tırmanmasının imkansız olduğunu düşünür. Büyük bir utanç ve hayal kırıklığı ile polis merkezine döner.

PİCPUS MANASTIRI

Bu manastır: 1824'te Martin Verga'ın ruhani yönetimindeki Bernardin Tarikatı rahibelerinin manastırıdır. Bu rahibeler, etsiz ve yağsız yemek yerler, yılın büyük bir dönemini oruçla geçirip mevsim ne olursa olsun ince çarşaflarla yatarlardı. Kendilerine ait hiçbir şeyleri yoktur. Biz olgusu hakimdir. Manastıra giren tek erkek, dinsel bölgelerin başpiskoposudur. Rahibelere vaaz verirken aralarında kalın ve yüksek perde bulunur. Hiçbir şekilde birbirlerini görmezler. Bahçıvanın ise çok yaşlı olması dikkat çeker ve bu bahçıvanın geldiğinden haberdar olmak için onun ayağına bir çıngırak bağlarlar. Rahibeler hiçbir şekilde manastırdan çıkmaz istemezler. Öldüklerinde bile manastıra gömülmek isterler. Manastırın katı kurallarına uyum sağlayamayan, 1825'ten 1830'a kadar geçen beş yılda üç rahibe çıldırmıştır. Başrahibe, Mademoiselle de Blemeur' dur. Başpiskopostan ve bahçıvandan başka erkek girmeyen bu manastır böyle garip bir yerdir.

MANASTIRA GİRİŞ
Jean Valjean, bu garip yere, Polonceau Sokağının köşesini oluşturan on metrelik manastır duvarını aşarak Fauchelevent Babanın da dediği gibi neredeyse gökten düşer gibi düşmüştü. Fauchelevent Jean Valjean ve Cosette'i yaşadığı kulübeye götürüp Cosette'i ateşin başına ısınması için bırakır ve yemek için bir şeyler hazırlar. Fauchelevent manastıra geldiğinden beri Montreuil-sur-Mer'de olup bitenler hakkında hiçbir şey duymamıştır. Kendi kendine Bay Madeleine'e bir suçlu olsa bile ona yardım edip etmeyeceğini düşündü ve sonunda bir suçlu bile olsa ona yardım edeceğine karar verdi. Valjean, Cosette ile birlikte manastırda yaşamak istiyordu. Cosette'yi rahibelerle okula gönderirdi. Kendisi de Fauchelevent'e yardım edebilirdi. Burada kalmak için Fauchelevent'in, başrahibeden izin almasını istemişti. O gün bir rahibe ölmüştü. Rahibeler onu manastıra gömmek istiyorlardı. Belediyenin belirlediği yere ise tabutun içerisine toprak koyup tabutu gömmeyi düşündüler çünkü ölen rahibenin tek isteği manastıra defnedilmekti. Fauchelevent Valjean'a manastıra girmek için ilk önce buradan çıkmak gerektiğini, Cosette'yi bir sepetle dışarı çıkarabileceğini, Valjean'ı çıkarmak için bir yol bulması gerektiğini söyledi. Valjean beni boş tabutun içerisine koyup, öyle çıkartabilirsin dedi. Ölen rahibeyi Crucifixion'a gömüp onun yerine tabuta Valjean'ı koyup mezarlığa gittiler. Tabutta hava boşluğu bırakıp, mezarlığa gittiğinde, mezar bekçisi Mestienne Babayı sarhoş edip Valjean'ın tabuttan çıkmasını sağlayacaktı. Mezarlığa giden Fauchelevent, mezar bekçisi Mestienne Babanın öldüğünü onun yerine yeni bir mezarcı geldiğini gördü. Mezarcıya: "Haydi bırakıp bir şeyler içmeye gidelim sonra gelip mezarı kapatırız" dedi. Mezarcı, hiç içki içmediğini çocuklarına bakması için boş şeylere para harcamadığını söyleyerek tabutun üstüne toprak atmaya başlar. Fauchelevent mezarcının cebindeki izin kartını alır ona kartının olup olmadığını sorar? Adam çok şaşırır eğer kartı olmazsa on beş frank ceza ödeyeceği için hemen kartını almak için eve gider. Fauchelevent Valjean'ı tabuttan çıkarır. Havasızlıktan bayılan Valjean'ı öldüğünü düşünür fakat tabutu açtığında Valjean temiz havayla birlikte kendine gelir. Bu olay da hallolur. Valjean ile Cosette manastıra girer. Valjean başrahibeye, Faucheleventin kardeşi olduğunu isminin Ultime Fauchelevent olduğunu ve Cosette'nin onun torunu olduğunu söyler. Valjean elli yaşlarında olduğu için rahibeler sorun çıkarmaz. Cosette de rahibelerle birlikte okula gider. Valjean da bacağına bir çıngırak takar ve Fauchelevent ile birlikte bahçeyle ilgilenirler. Cosette burada büyür ve sekiz-on yıl böylelikle geçer.

3. BÖLÜM
MARİUS
KÜÇÜK GAVROCHE 

Jean Valjean ve Cosette'nin manastıra yerleşmelerinden sekiz on yıl sonraya rastlayan günlerde Temple Caddesinde 10-11 yaşlarında bir oğlan çocuğu dikkat çekiyordu. Temple Caddesindeki bu çocuğa herkes 'Küçük Gavroche' diyordu. Ailesi onu hayatından atmıştı. Yiyecek yemeği yatacak yeri yoktu fakat özgür ve mutlu bir çocuktu. Yine de ara sıra ailesini görmek için 50-52 numaralı Gorbeau viranesine giderdi. Bu virane sadece yoksulların kaldığı, eski ve yıkık bir yerdi.Bu binanın en sefil ailesi dört kişilik aileden; anne, baba ve iki geç kızın oluşturduğu bir aileydi. Garbeau'nun evinde pek yoksul bir delikanlı da yaşıyordu. Onun ismi Bay Marius'tu.

DOKSAN YAŞA OTUZ İKİ DİŞ

Normandie, Boucherat ya da Saintonge Sokağında oturanlar Bay Gillenormend adındaki yaşlı adamı hatırlarlardı. Bu adam XVIII. yüzyılın gerçek burjuvalarındandı. Doksan yaşını geçmiş olmasına rağmen dimdik yürür, gözleri iyi görür, sadece okumak için gözlük kullanır, iyi yer ve ağzındaki otuz iki dişi hala olduğu yerde dururdu. Olmadık şeylere öfkelenir, XIV. Louis dönemi olduğu gibi çalışanlarını hala döverdi. Elli yaşında evlenmemiş bir kızı vardı. Bay Gillenormend 1789 devriminden nefret ederdi. Birileri onun yanında cumhuriyeti övmeye kalkışırsa bayılacak şekilde öfkelenirdi. İki kez evlenmişti. Beraber yaşadığı kızı ilk eşindendi. İkinci eşinden bir kızı daha olmuş fakat otuz yaşında iken ölmüştü. Bu kızı Waterloo' da albay olarak savaşan bir subaya aşık olmuş ve onunla evlenmişti. Bay Gillenormend onun için: "Ailenin yüz karası" derdi. Ayrıca evde Bay Gillenormend'ın sürekli sert ve yüksek sesle konuştuğu, hakaret ettiği fakat ona böyle davranmasına rağmen onu taparcasına sevdiği bir çocuk vardı. Bu onun torunuydu. Bu çocuk nereye gitse "Ah! Ne de güzel çocuk." dendikten sonra arkasından şu sözler eklenirdi:" Ne yazık! Zavallı çocukcağız!" derlerdi. Çünkü babası Loire'li bir hayduttu. Bu adam Gillnormerd'ın ailenin yüz karası olarak gördüğü ve hiç sevmediği damadıdır..

BÜYÜKBABA İLE TORUN

1817'de şehirde herkesin dilinde olan ve yaşlı bir kadınla yaşayan, bahçesindeki çiçeklerle kente ün salan, mahalle rahibi yaşlı Mabeuf'ten başka kimseyle görüşmeyen, çocukları aşırı seven bu adam Gillenormend'ın bahsettiği: Geoerges Pontmercy idi. Bu adam Waterloo'da zırhlı süvari taburunun komutanıydı. XIV. Louis döneminde Legion d'Honneur nişanını takmadan dışarı çıkmayan Pantmercy, Louis'in kurallarına karşı gelir. 1815' te Gillenormend'in kızı ile evlenip arkasında bir çocuk bırakarak öldü. Marius adındaki bu çocuk babası sağken onun hakkında fazla bir şey bilmiyordur. Çünkü babası sağken dedesi Gillenormend, eğer Marius'un peşini bırakmazsa torununu mirasından reddedeceğini söyler. Babası da çocuğunun geleceği için bunu kabul eder. Altı ayda bir Marius babasına teyzesinin dikte ettirdiği mektupları yazardı. Bay Gillenormend babası Marius'a sevgi dolu yanıtlar gönderdiğinde bu mektupları Marius görmeden önce yakar. Marius liseyi bitirdikten sonra hukuk okuluna girer. 1827' de on yedi yaşına basmıştır. Büyükbabası bir akşam elinden bir mektupla Marius'u bekliyordur. Marius'a yarın Vernon'a gideceğini ve babasını görmesi gerektiğini söyledi. Babasının hasta olduğunu ve onu görmek istediğini söyledi. Ertesi gün Vernon'a giden Marius, Bay Pontmercy'nin evine giderek: "Ben oğluyum, babam beni bekliyor." der . Hizmetçi kadın "Artık beklemiyor, çünkü babanız öldü." diyerek Marius' a bir kağıt verdi. Babasından geriye kalan tek şey bu kağıdın içinde yazan bir vasiyettir. Bu vasiyette: "Waterloo savaş alanında Thenardier adlı bir adamın onu kurtardığını ve bu adama rastlarsa Marius'un ona her yardımı yapması gerektiğini ve kendisi ise bir baron olduğunu söylemiştir. Bu unvanı oğlunun taşımasını istiyordur. "Marius bu olaydan sonra Thenardier'i aramıştı fakat onun iflas ettiğini ve nerede olduğunu kimsenin bilmediğini öğrenir. Marius eve döndüğünde sürekli yolculuklar yapıyor, dedesi ve teyzesi bunun küçük aşk kaçamakları olduğunu düşünüyordur. Fakat Marius hergün babasının mezarlığına gider. Marius kendine bir kartvizit bastırmış ve üzerine Baron Marius Pontmercy yazdırmıştır. Marius'un kartvizitini gören dedesi Marius'un kıyafetlerini dışarı attırır ve Marius'un kıyafetleri arasındaki babasının vasiyeti kaybolur. Marius evden ayrılır yanında sadece otuz frank ve bir de saati vardır. Rastgele bir arabaya biner ve rastgele bir yere doğru hareket eder.

A.B.C. DOSTLARI

Bu dönemde toplumda sükunet görünse de bir devrim söylentisi ufaktan ufağa etrafa yayılmaya başlamıştır. Paris' de gizli eylemler gelişiyordur. Bu toplantıları gerçekleştiren A.B.C. Dostları diye bir topluluk vardır. Bu topluluk görünüşte çocukların eğitimini sağlamaya çalışsa da gerçekte bütün insanların düzeltilmesini amaçlar. A.B.C. Dostları gizli toplantılarını Musain Kahvesinin arka odasında yapar. Bu topluluğun en önemli adları: Enjolras, Combeferre, Jean Prouvaire, L'aigle, Joly, Grantaire idir. Bu delikanlılar arasında adeta bir aile bağı vardır. Bir tek tutkuları vardır, o da engelleri yıkmak. Devrimin mantığına Enjolras ifade ediyordur, felsefesini ise Combeferre simgeler Mantık ile felsefe arasındaki fark şuydu: Mantık savaşa karar verir, felsefe ise sadece barışa götürürdü. Bu bölümde bu gençlerin yaptıkları ve Cumhuriyet için halkı bilinçlendirme amacı güttüklerine değinilmiştir. Hepsi Fransa Devrimi çocuklarıydı. Laigle Musain Kahvesinin kapısına dayanıp etrafı seyrederken oradan geçmekte olan bir arabacının yanındaki delikanlının çantasının üzerinde yazan Marius Pontmercy yazısını görür. Marius'a seslenir ve onun Marius Pontmercy olduğunu, hukuk okuduğunu söyler. Marius onu tanımadığını ve söylediklerinin doğru olduğunu söyler. Laigle, derste yoklama alındığını Marius' un devamsızlıktan kalacağını anladığında onun ismi söylendiğinde kendini Marius olarak tanıtır. Fakat sıra kendisine geldiğinde kendi ismini söyleyemez ve okuldan atılır. Marius buna çok üzülür. Fakat Laigle ona teşekkür eder. Çünkü hukuk okumak istemediğini söyler. Marius sayesinde okuldan atılmıştır. Marius, Laigle ile arkadaş olur. Laigle onu evi olmadığı için arkadaşı Courfeyrac ile tanıştırır ve bu sayede onlarla arkadaş olan Marius A.B.C. Dostları toplantısına katılır. Bu sayede kendisine çok pahalı gelen Porte-Saint-Jacques otelinden ayrılır. Otelin masrafını ise saatini satarak öder.

YOKSUL MARİUS

Marius, için hayat çok güç bir hal alır. Yokluk içinde yaşamaya başlar fakat bundan şikayet etmez. Teyzesi ona para gönderir her seferinde parayı kabul etmez. Marius, Gorbeau viranesinde yokluk içinde yaşamaya başlar. Avukatlık yapmaz sadece bir kitapçı için çeviriler yapar. Yirmi yaşına gelmiştir ve büyükbabasından ayrıldığından beri üç yıl geçmiştir. İkisi de küslüğü sürdürdüğü için bir türlü barışamamışlardır. Marius'un iki arkadaşı vardı. Enjolras'ın yönetimindeki topluluğa katılmaz. Courfeyrac ve yaşlı Bay Mabeuf arkadaşları olmasın rağmen daha çok Bay Mabeuf ile vakit geçirirdi. Yaşlı adamı çok sevmesine rağmen ayda bir ya da iki kez onu görmeye giderdi. Marius bütün gününü dışarıda geçirdiği için komşularını hiç görmezdi. 1831 yıllarının ortalarında bir gün Marius'un hizmetçisi yan komşusu Jondrette ailesinin durumundan Marius'a bahseder. Onların kirayı ödeyemedikleri için atılacaklarını söyler. Marius onların kirasını öder fakat onun ödediğini bilmelerini istemez.


KARŞILAŞAN İKİ YILDIZ
Marius, sefalet ile dolu yaşantısında sadece bir yeni elbisesi ve bir de her zaman giydiği eski elbiseleri vardır. Eski elbiselerini giymesine rağmen çok yakışıklı bir gençtir. Hiçbir kıza dönüp bakmaz ve kendinin çirkin olduğunu düşünürdü. Bir yıldan fazla bir sürede Lüxembourg Parkının ıssız yolunda gezmeyi kendine alışkanlık edinmiştir. Bu parkta sürekli gördüğü yaşlı bir adam ve ilk başlarda dikkatini çekmeyen zayıf, iyi giyinimli fakat çirkin olarak nitelediği bir kız vardır. Bu kızı parka her gittiğinde görüyordur fakat bir gün yakından gördüğünde sadece gözlerinin güzel olduğunu düşünür. Parka her zaman gelen genç kız ve babası diğer öğrencilerin de dikkatini çeker ve yaşlı adama Bay Leblanc ismini takarlar. Küçük kıza ise Bayan Lanoire derler. Yaşlı adam sürekli aynı kıyafetlerini giyer ve her zaman aynı yerde otururlardı. Marius altı ay bu parka gitmez. Bir gün tekrar altı ay sonra parka gittiğinde genç kız ve babasını görür. Bu kız altı ay içerisinde çok güzelleşmiş ve Marius ona hayran kalmıştı. Artık her gün yeni giysilerini giyip parka gider. Kız ve babasını takip edip evlerinin yerini öğrenir. Bay Leblanc ismini verdikleri adam Marius' un hareketlerinden şüphelenir ve bir gün Marius onları evlerine kadar takip edip kapıcıya onların evini sorduğunda kapıcı bunu Bay Leblanc'a söyler. Ertesi gün Lüxembourg'da kimseyi bulamaz . Kız ve babası artık parkada gitmez. Marius kapıcıya sorar fakat kapıcı onların taşındıklarını ve nereye gittiklerini bilmediğini söyler.

ÇETE

Yaz geçip kış geldiğinde ne Bay Leblanc ne de genç kız bir daha Lüxembourg'da görünmezler. Marius her yerde onları arar. Hala Gorbeau viranesinde oturur. Çok dalgın va hayattan bıkmıştır. Bir akşam parkta yürürken ona çarpan iki kız görür ve arkalarından bir mektup bulur. Mektubu alır eve gider. Mektubu okuduğunda farklı adreslere aynı imza ve isimle yardım talebinde bulunulduğu ve bunları aynı kişinin yazdığını anlar. Marius sabah uyandığında kapısı çalınır. Bir genç kız elinde bir mektupla içeri girer ve ona komşuları olduğunu, elindeki mektupta yardıma muhtaç olduklarını yazarlar. Marius mektuptaki yazının diğer mektuplarla aynı olduğunu anlar. Bu mektuplar daha geçen ay kiralarını ödediği komşusu Jondrette ailesine aittir. Bu ailenin amacı iyiliksever kimselerin acıma duygusunu sömürmektir. Genç kız Marius'un evine bakar, aynada kendisini inceler, daha sonra Marius' un kağıdına rastgele bir yazı yazar, okuma yazma bildiğini anlatır. Marius kıza beş frank verir ve gitmesini söyler. Marius diğer mektupları kıza verir ve bunları akşam düşürdüklerini söyler. Kız sevinçle mektupları alıp yerlerine iletir. Bir süre sonra genç kız Saint-Jacques-du-Hant-Pas kilisesindeki iyiliksever adama mektubu ulaştırdığını, adamın da: "Akşam uğrayacağım" dediğini ailesine bildirir. Aile hemen içerdeki sandalyeyi ve camı kırar. Evi daha da sefil hale getirirler. Bir süre sonra adam elinde paketlerle gelir. Bu adam Bay Leblanc'tır. Marius bu olaylara evinin duvarındaki delikten bakarak şahit olmuştur. Her yerde aradığı Bay Leblanc ve kızı oradadır. Jondrette ailesi adama teşekkür eder fakat kiralarını ödeyemedikleri için evden çıkarılacaklarını söyleyip adamdan daha fazla para isterler. Adam elindeki paketi ve yanında olan beş frangı bırakıp akşam onlara kırk frank getireceğini söyler. Jondrette ailesi aslında Thenardierlerin ta kendileriydi. Thenardier Cosette' yi tanımış ve yanındaki adamın yıllar önce onu götüren adam olduğunu anlamıştı. Onlara tuzak kurup akşam Bay Leblanc geldiğinde daha fazla para alıp onu soyacaktır. Tüm bu olaylara şahit olan Marius polise gider ve olanları anlatır. Polis bunların bir çete olduğunu ve Marius sayesinde onları çökertebileceklerini söylerler. Akşam Bay Leblanc geldiğinde Thenardier ailesi onu tuzağa düşürür ve onu bağlarlar. Tarlakuşu diye bahsettikleri Cosette' ye mektup yazıp daha fazla para isterler. Adam cebindeki mendili çıkarır ve kendi adının Urbain Fabre olduğunu ve adamın söyledikleri kişileri tanımadığını söyler. Bunu izleyen Marius isim taktıkları Bay Leblanc' ın Urbain Fabre olduğunu anlar. Thenardier ailesi her kim olursa olsun adamdan para kopartmaya niyetindedir. Fabre yanlış adrese bir mektup gönderir, bu sürede zaman kazanıp ellerini çözer. Javert ve diğer polislerin evi basması üzerine camdan kaçarak oradan uzaklaşır. Javert kaçan bu şüpheli adamdan kuşkulanır. Gavroche, ertesi sabah eve geldiğinde hizmetçi kadına ailesini sorar. Babasının Force tutukevinde, annesinin Saint-Lazarre tutukevinde, ablalarının ise Madelonettes ıslahevinde olduklarını öğrenir. Arkasını döner, şarkı söyleyerek oradan uzaklaşır.


4.BÖLÜM
PLUMET SOKAĞINDA TEMİZ AŞK VE SAİNT-DENİS SOKAĞINDA DESTAN

TARİHİN YAPRAKLARI


1831 ve 1832 yılları Fransa tarihi açısından önemli yıllardır. Bu aylarda Temmuz devriminin etkisi geçmeden 1832 yılının başında Paris'e yine korku havası yayılır. Şehir kaynamaya başlar ve Paris'in siyaset sahasında her şey şiddetlenir. Ufak çaplı ayaklanmalar 1830' da başlamıştır. Paris'in kalbi Saint-Antoine caddesinde atıyordur. Bu caddedeki gençler herhangi bir meyhanede yeyip içip meyhaneciye: "Bütün borçları devrim ödeyecek" deyip çıkabiliyorlardı. Artık ayaklanma eşiniz nasıl sorusu gibi herkesin dilinde dolanıyordu. Courfeyrac ve arkadaşları ayaklanma için yaptığı planları Musain kahvesinde toplanıp konuşuyorlardır.

TARLAKUŞUNUN TARLASI

Javert, Marius'un kendisine haber vermesiyle 50-52 numaralı Garbeau Viranesindeki suçluları suçüstü yakalamıştı. Bunun üzerine Marius orada daha fazla kalamayıp Courfeyrac'a gider, onunla kalmaya başlar ve Verrerie sokağına yerleşir. Marius Thenardier'ın Force ceza evinde olduğunu bir avukat arkadaşı sayesinde öğrenmiştir ve her ay Courfeyrac'dan borç alıp beş frank Thenardier'a gönderiyordur. O gece Tarlakuşu diye bahsedilen sevdiği kızı hiçbir yerde bulamıyordur. Bir gün şehrin dışına yürüdüğünde yolun üzerinde hiç görmediği bir bahçenin isminin 'Tarlakuşunun Tarlası' olduğunu görür. Artık her gece buraya gelir. Marius, Mabeuf Babadan başka kimseyle görüşmüyordur. Bu yaşlı adamın çivit ağacı yetiştirme projesi için botanik bahçesinden toprak alır. Kendi yazdığı kitabının bakır kalıplarını da rehin olarak verir. İyice fakirleşmiş çoğu zaman tek öğün yemek yemeye başlamıştır. Bir gün hava karardığında bahçede kitap okurken artık okuyamayacak kadar karanlık olduğunda ve yağmur yağmadığı için kurumakta olan çivit ağaçlarını düşünüp onları sulamak için kuyudan su çekmeye başlar. Bunu gören genç bir kız koşarak yaşlı adama yardım eder ve bütün bahçesini sular. Yaşlı adam kıza ona verecek parası olmadığını söyler. Kız bir tek şey ister o da Marius'un evinin adresidir. Mabeuf Baba uzun zamandır görüşmediklerini ve Marius'un çok sık Tarlakuşunun Tarlası denilen yerde dolaştığını söyler. Bunun üzerine kız bu adrese gider. Akşam Marius' u görür ve Marius'a daha önce istediği, Marius'un adını bile bilmediği kızın evinin adresini verir. Marius Eponine'yi görünce çok şaşırır. Marius adres karşısında Eponine'ye ne isterse vereceğini söyler. Cebindeki parayı Eponine'ye verir fakat Eponine parayı kabul etmez.

PLUMET SOKAĞINDAKİ EV 

Plumet sokağında tuhaf bir ev yaptırılmıştı. Tek katlı küçük bir köşkün etrafı parmaklıklarla çevriliydi ve sokağa bakan bir bahçesi vardı. Yoldan geçenler sadece köşkü görürken, köşkün arkasında dar avluda iki odalı basık bir ev daha vardı. Bu ev çok korunaklı ve tenha bir yerde olduğu için Jean Valjean Cosette ile oturmak için burayı tercih etmişti. Jean Valjean, manastırdan ayrılmıştı çünkü Cosette büyümüştü ve onu kaçmak zorunda oldukları için diğer hayattan mahrum etmek istememişti bu yüzden de buraya yerleşmişti. Artık korkmasına gerek yoktu. Çünkü çok yaşlanmıştı ve kimse onu tanıyamazdı. Cosette ise eğitimini bitirmek üzereydi. Jean Valjean manastırdan ayrılırken Fauchelevent ölmüştü. Valjean kardeşi Fauchelevent' in ona miras bıraktığını ve artık burada kalmalarına gerek kalmadığını başrahibeye bildirerek oralardan ayrılırken ismi de Ultime Fauchelevent olmuştu. Manastırdan ayrıldığından bir araştırma yapmıştı ve Plumet sokağındaki evi bulmuştu. Garbeau viranesinde başına gelenleri hatırlayınca Paris'in birbirinden çok uzak yerlerinde iki ayrı ev tutmuştu. Bazen Plumet sokağındaki evine gider, bir iki ay kalırlardı, bazen de Homme Arme sokağına giderdi. Sürekli olarak kaldıkları yer ise Plumet sokağıydı. Jean Valjean, Cosette'yi her gün Lüxembourg parkına gezmeye götürürdü. Her pazar ayin için Saint Jacques du Haut Pas kilisesine giderlerdi. Bu kiliseyi özellikle seçmişti çünkü evlerine çok uzaktı. Jean Valjean bazı akşamlar Cosette' i yanına alıp yoksul evlere yiyecek, giyecek ve yardım götürüyorlardı. İkisinin de en çok zevk aldığı şey buydu. Cosette, evin içini çok güzel döşemesine rağmen Valjean bahçeyi bilerek bakımsız bırakıyordu çünkü dikkat çekmek istemiyordu. Cosette küçükken pek güzel sayılmazdı bir tek gözleri güzeldi. Fakat şimdi çok güzel bir kız olmuştu. Ama o kendini çok çirkin fakat iyi giyinimli biri olarak görürdü. Cosette bahçeye çıktığında insanlar ona "güzel kız fakat çok kötü giyinimli " derlerdi. Cosette de bunun tam tersi olduğunu düşünüyordu. Cosette her gün gittiği parkta daha önce de Marius'u fark etmişti. Eski kıyafetlerin içindeyken bile onu yakışıklı bulurdu. Marius ise sürekli babasıyla parka gelen bu kızı gözleri dışında pek çirkin bulurdu hatta Jean Valjean'a, Bay Leblanc ismini takmışlardı. Cosette babası ile birlikte parka gittiğinde Marius'u görünce çok sevinir. Lüxembourg'un ne kadar güzel bir yer olduğundan bahsederdi. Valjean Marius'un hareketlerinden şüphelenir ve Cosette'yi parka daha az götürmeye başlar. Çünkü ona göre Marius Cosette'ye aşık olmasına rağmen, Cosette'nin onun varlığından habersiz olduğunu düşünüyordu. Valjean ile Cosette arasındaki ilişki soğuk bir hal almıştı. Cosette sadece yoksul evlerine gittiğinde mutlu oluyordu. Cosette parka gitmediği için çok neşesiz ve neredeyse evden hiç çıkmazdı. Bunu fark eden Valjean Cosette'nin bahçeye çıkıp gezmesini ister. Cosette onu kırmamak için dışarı çıkar. Jean Valjean ise eskiden olduğu gibi gece gezmelerine çıkar.

GİZEMLİ MEKTUP
Cosette, dört beş aydır parka gitmediği ve Marius'u göremediği için acı çeker fakat artık acısı küllenmeye başlar. Eski günlerine döner, bahçedeki gezintilerine devam eder. Bahçede bir taşın altında bir defter görür. İyice meraklanan Cosette defteri alır ve okumaya başlar. Bu defterde Marius: Cosette'ye olan aşkını yazar. Cosette bu mektubu Marius'un yazdığını anlar. Mektubu ezberlemek istercesine defalarca okur. Bir gece evin bahçesine gelen Marius'u Cosette fark eder. Sevincinden bayılır ve uyanınca birbirlerine olan hislerini anlatırlar ve birbirlerinin isimlerini öğrenirler.

KAÇIŞ
1832 yılında hava her zamankinden daha sert ve şiddetlidir. Gavroche, bu rüzgarlı akşamda yürür, bir yandan da gelip geçene bakardı. Yolda dilenci bir kızın soğuktan donmak üzere olduğunu görür ve omzundaki şalını ona vererek yoluna devam eder. Gavroche, yolda Montparnasse'i görür, ona kaldığı yeri tarif eder ve Montparnasse'e Gavroche'nin babasını Thenardier'i ve çetenin diğer üyelerini kurtaracağını söyleyip oradan uzaklaşır. Ertesi sabah Thenardier ve diğerleri Paris'de serbestçe dolaşmaya başlar.

SEVİNÇLER VE ÜZÜNTÜLER

Marius, Cosette'nin adresini öğrenince her akşam Cosette'nin yanına gelmeye başlar. Marius: öksüz olduğundan, avukat olduğundan ve zengin büyükbabasıyla konuşmadığından geçimini sağmak için çeviriler yaptığından bahseder. Cosette ise: kendisinin Marius gibi öksüz olduğunu, babasının adının Ultime Fauchelevent olduğunu ve onun çok iyi bir insan olduğunu söyler. Jean Valjean'ın ise olanlardan haberi yoktur. Eponine bir gece Marius'u takip eder ve Plumet sokağına girdiğini görür. Ertesi gün 1832 döneminde Paris'de önemli olaylar gelişir. Eponine, Marius'u tekrardan takip eder ve Marius'un Cosette ile buluştuğunu görür. Eponine'nin babası Thenardier ise arkadaşları ile birlikte Cosette'nin evini soymak isterler. Eponine, Cosette'nin evinin yanındayken babası ve onun haydut arkadaşlarını görünce buradan gitmelerini ve bu evde soyulacak bir şey olmadığını söyler. Eğer gitmezlerse polis çağıracağını onları te,krardan tutuklatacağını söyleyince babası ve arkadaşları evi soymaktan vazgeçer ve giderler. Marius Cosette'nin yanına gelir. Cosette üzülür ve babasının her an buradan gitmeleri gerektiğini Marius'a bildirir. Marius kendi evinin adresini bahçedeki bir sıraya kazır. Bu şekilde oradan ayrılır ve büyükbabasını görmeye gider. Dört yıl aradan sonra büyük babasından kendisini bağışlamasını ister ve evlenmek istediğini söyler. Büyükbabası evlenmek istediği kızı sorar, Marius zengin biri olmadığını fakat onu çok sevdiğini söyler. Büyükbabası onu kendisine metres tutmasın ister. Marius duydukları karşısında kaskatı kesilir, büyükbabasına "Beş yıl önce babama hakaret etmiştiniz şimdi ise karıma hakaret ediyorsunuz" diyerek onun hiçbir şeyini istemediği söyler ve oradan ayrılır. Büyükbabası pişman olur ve orada yığılır. Marius'un bir daha gelmeyeceğini düşünür.

NEREYE GİDİYORLAR?
Sabah bahçede dolaşan Valjean, bahçedeki sıranın üzerinde yazan adresi görür, tedirgin olur, gece dışarı çıktığında ise Thenardier'ın serbest olduğunu görür. Ertesi sabah bahçede içinde " o evden taşının !" notunu bulunca iyice tedirgin olur ve Plumet sokağından ayrılır. Marius gelir ve Cosette'yi göremez. Sokaktan bir ses duyar ve biri ona: dostlarının onu Chanvrerie sokağındaki barikatta beklediğini söyler. Bay Mabeuf ise Jean Valjean'ın onun bahçesine bıraktığı bir kese altını polise teslim eder ve sefalet içinde yaşar. Akşam yemeği için hiçbir şey olmadığından kitaplarını teker teker satmaya başlar. En sevdiği kitabını ise hizmetçisi hastalandığı için çok az bir miktara satar. Ve Paris'deki ayaklanmalar hızla artmaya başlar. Kitaplığına gelir, satacak hiçbir kitabı olmadığı için şapkasını alır ve sokağa çıkar.

HAZİRAN 1832
1832 yılında Paris'in topunu patlatan kıvılcım general Lamarque'nin ölümü olur. Bu ölüm ülkede büyük bir üzüntü ve yas sebebi haline gelir. Pariste ise savaş gürültüleri başlamıştır. Sainte Croix de la Bretonnerie sokağında yirmiye yakın genç bir meyhaneye girer ve Cumhuriyet için savaşı başlatırlar. Hükümet ve bu gençler arasında savaş başlamıştır. Enjolras, Courfeyrac ve diğerleri bu çetenin içindedirler. Küçük Gavroche de bunlara katılır. Bay Mabeuf da en ön sahalardan yerini alır.

CORİNTHE
Corinthe meyhanesi, Courfeyrac'la dostlarının buluşma yerlerinden biridir. Courfeyrac ve arkadaşları burayı barikat yaptılar. Hemen hemen bütün gençler tüfeklenip cumhuriyeti savunuyorlardır. Gavroche,bu kişilerin içinde yer alıp aralarında bir ajanın olduğunu bu adamın polis müfettişi Javert olduğunu arkadaşlarına söyler. Javert'i hemen bağlarlar ve onu öldüreceklerini söylerler. Marius da bu arkadaşlarına katılır ve çetin bir savaş verirler.

DİRENİŞİN BAYRAĞI
Courfeyrac, arkadaşları ve Bay Mabeuf'tan oluşan topluluk direniş için yürüyüşe başlarlar. Cumhuriyet'in bayrağını dikmek için Bay Mabeuf öne atılır ve bayrağı tepeye diktikten sonra açılan ateşle birlikte can verir. Bay Mabeuf direnişin simgesi haline gelir. Marius ve arkadaşları çetin bir savaş verir. Marius'a karşı taraftan bir adam ateş edecekken tüfeği eliyle kapatan birin görür. Bu kişi Eponine'dir. Eli paramparça olmuştur ve bedenine isabet eden bir başka kurşunla can çekişir. Marius onun yanına gider ve erkek kılığına giren Eponine'yi tanır. Eponine, Cosette'nin Marius'a yazdığı mektubu çıkarır ve verir. Biraz sonra öleceğini fakat hiç pişman olmadığını, bu mektubu da okumasında bir sakınca görmediğini, çünkü Marius'un da öleceğini söyler. Cosette mektupta adresini yazmıştır. Fakat Cosette taşındıktan sonra mektubu Marius'dan önce Jean Valjean görmüştür. Marius Gavroche'yi çağırır ve ona bir mektup verir, bu mektubu Homme- Arme sokağındaki Cosette'ye götürmesini ister.


HOMME-ARME SOKAĞI
Jean Valjean, Cosette ile birlikte Homme-Arme sokağındaki eve gelmiştir. Akşam Gavroche mektubu buraya götürür ve Cosette'ye vermek ister. Jean Valjean mektubu alır ve küçük çocuğa altın verir. Cosette'yi çağırır ve mektubu ona verdikten sonra Halles'ye doğru ilerler. Gavroche'nin Temple mahallesindeki serüveni dilden dile anlatılarak "Krallık Basımevi Karakoluna gece saldırısı" olarak hatıralarda kalır.

5.BÖLÜM
JEAN VALJEAN
DÖRT DUVAR ARASINDA SAVAŞ


Meyhanede savaş devam ediyordur. Marius artık hiçbir şeyle ilgilenmiyordur.Hala otuz kişilerdir ve yiyecekleri kalmamıştır. Aşağıda ise ölen Bay Mabeuf ve direğe bağlı Javert vardır. Gece saldırısı geçmiş, isyancıların Gavroche ve arkadaşlarını önemsemedikleri için savaş hala sürüyordur. Otuz kişiden sadece yirmi dört kişiye yetecek kadar üniforma vardır. Aralarından altı kişinin tekrar eve dönmeleri gerekiyordur. Kimse gitmek istemez. Evli ve bakmakta yükümlü ailesi olanlar gitmeleri için seçilir. Fakat kimse gitmek istemiyordur. Gidecekleri belirlemek için Marius'u seçerler. Bir üniforma eksik olduğu için Marius'un birini seçmesi gerekir. Beş kişiden biri savaşmak için kalmalıdır. Daha sonra Jean Valjean içeri girer ve kendi üniformasını vererek sorunu çözer. Jean Valjean Javert'i görür. İsyancılar sabah Javert'i öldürmek ister. Jean Valjean bu görevi kendisinin yapmak istediğini söyler. Onun Javert'i ileride bir yerde öldürmesini isterler. Valjean, biraz ileride Javert'in iplerini çözer ve onu serbest bırakır. Javert ondan kendisini öldürmesini ister. Valjean barikata döner. Savaşta Marius'un arkadaşları ölmüştür, Marius ise başından yaralanmıştır. Gavroche ölü askerlerin mermilerini toplamak için gider ve çatışmada ölür. En sonunda hemen hemen herkes ölmüş ve barikat daha fazla direnememiştir. Jean Valjean, Marius'u yerden kaldırıp, çatışmadaki yoğun bulutu fırsat bilerek Marius'u oradan götürür. Buradan çıkamayacağı için yerdeki ızgarayı farkeder. Marius ile birlikte ızgarayı kaldırır ve üç metre aşağıdaki zemine girer. Bu yeraltı koridorunda Marius ile birlikte giderler.

PARİS LAĞIMI

Jean Valjean, Marius ile birlikte Paris lağımında kaşla göz arasında kaybolur. Barikata gelen Javert hiçbir yerde Jean Valjean'ı bulamaz. Yerdeki ızgarayı o da fark eder. Paris lağımında arama yaptırır. Valjean ise bu lağımda sırtında Marius ile gece boyu ilerler. Jean Valjean çok yorulmuştur, açlıktan ve susuzluktan bayılacak haldedir. Marius ise çok fazla kan kaybetmiştir. Bir noktada balçık o kadar fazladır ki Valjean'ın sadece başı görünür. Sırtındaki Marius'u yukarı kaldırmaya çalışır fakat çok fazla yorulur. Javert ve polisler belli bir noktaya kadar gelir fakat burada olmadıklarını düşünüp tekrar dönerler. Valjean balçığı geçtikten sonra tünelin sonuna ulaşır. İkisi de harap haldedir. Tünel demir parmaklıklarla kapalı olduğu için oradan çıkmak imkansızdır. Bir süre sonra ormana açılan bu tünelde Thenardier belirir. Thenardier, Valjean'ı tanımaz ve onun kendilerinden olduğunu düşünür. Tünelin kilidini açacağını fakat öldürdüğü sandığı Marius'un üzerindeki paraları yarı yarıya paylaşacaklarını söyler. Kilidi açtıktan sonra Marius'un üzerindeki otuz frangı alır ve Jean Valjean'a onu nehire atması için bir ip verir. İpin ucuna da bir taş bağlamasını söyler ve oradan kaybolur. Bir süre sonra ormanda Javert belirir. Thenardier'i ararken Valjean'ı görür. Valjean teslim olacağını söyler fakat Marius'un çok fazla kan kaybettiğini onu evine bırakmaları gerektiğini söyler. Javert, Marius'u büyük babasının evine bırakır ve Valjean'ı ise Homme-Arme sokağındaki evine götürüp Cosette'i bir kez görmesi için izin verir. Valjean yukarı çıkar. Marius ise öldü sanılır. Doktor geldiğinde ölmediği öğrenilir. Büyükbabası onu öyle görünce bayılır. Marius kendine gelir ve gözlerini açar.

YOLDAN ÇIKAN KİŞİ

Javert, Homme-Arme sokağında ağır adımlarla ilerler ve oradan uzaklaşır. Jean Valjean aşağı indiğinde Javert'i bulamaz. Javert onu serbest bırakmıştır. Javert, Seine nehrine doğru ilerler ve aklında Jean Valjean'ın onu serbest bırakması bir türlü çıkmaz. Bu onun kanına dokunur. Javert de Jean Valjean'ı serbest bırakır. Chatelet karakoluna gider. Burada bir kağıt, kalem alır ve eksik gördüğü uygulanması gereken kuralları sekiz madde yönetime uyarı yazısı yazarak oradan ayrılır rıhtıma gider kendini Seine'nin karanlık sularına bırakır.

DEDE İLE TORUN
Marius, uzun zaman ne ölü ne de canlı bir şekilde haftalarca yüksek ateş içinde yatar. Yüksek ateş yüzünden sürekli Cosette'nin ismini sayıklar. Marius'un hastalığı süresince dedesi Gillenormand da Marius gibi ne ölü idi ne de diridir. Kapıcının anlatmasına göre her gün ak saçlı temiz giyinimli bir adamın gelip Marius'a pansuman için kocaman bir paket sargı bezi bırakıp ve Marius'un durumunu her gün öğrenir. Marius, hastalık dönemindeyken onu kovalayanlardan kurtulmuştur. Marius altı ayın sonunda iyileşme evresine girer. Büyükbabasına: "Cosette'yi sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini söyler". Eğer büyükbabası kabul etmezse yaraları iyileşmeden kendini öldürecektir. Büyükbabası Marius'a evlenmesi için karşı çıkmaz. Cosette'yi araştırmıştır. Marius'a "Homme-Arma sokağında oturan güzel kızla evlenebilirsin" der. Biraz daha iyileştiğinde Cosette'yi görebileceğini söyler. Marius iyileştiğini ve Cosette'yi görmek istediğini söyler. Cosette ile birlikte babası Bay Fauchelevent içeri girer. Marius'un dedesi Bay Fauchelevent'ten Cosette'yi isterler. Cosette ve Marius artık sürekli görüşmeye başlarlar. Marius hasta olduğu için Cosette onu görmek için sürekli hastaneye gelir. Marius ise çok mutluydur fakat kendini kurtaranı bir türlü bulamaz. Fauchelevent, Cosette'ye bir hesap açıp altı yüz bin frank yatırmıştır. Bu parayı Cosette'ye vermiştir.

16 ŞUBAT 1833
1833 yılının 16-17 şubat gecesi Cosette ile Marius'un düğün gecesiydi. Düğün Marius'un dedesinin isteğiyle bu tarihe alınmıştı. Düğün gecesi sokakta karnaval şenlikleri dolayısıyla çok fazla kişi vardı. Düğün arabası Filles-du-Calvaire sokağında karnaval sebebiyle çok yavaş ilerliyordu. Cosette ile Marius arkadaki arabada, Jean Valjean ile Gillenormand öndeki arabadaydılar. Karnavalda bir kız öndeki kişiyi tanıdığını söyler ve onun evinin adresini öğrenir. Cosette Marius'un dedesinin evine yerleşir. Jean Valjean'a ise orada kendileriyle kalması için bir yer hazırlarlar. Jean Valjean Homme-Arme sokağındaki evine gider ve Cosette'nin hayatında artık Marius olduğu için ondan ayrılması gerektiğini düşünür.


İTİRAF

17 Şubat sabahı Marius'un evine gelen Bay Fauchelevent hizmetçiye Marius'u sorar ve onunla görüşmek isteyen biri olduğunu söyleyerek Marius'u çağırmasını ister. Marius Fauchelevent'e "Babacığım, dün gece neden gittiniz, sizi çok aradık. Cosette çok üzülüyor, lütfen burada kalın." der. Fauchelevent, Marius'a eski bir forsa olduğunu Cosette'nin gerçek babası olmadığını gerçek adının Jean Valjean olduğunu ve bugünden sonra sahte bir isimle yaşamak istemediğini söyler. Marius duydukları karşısında dehşete düşer. Cosette ile görüşmesini istemez. Jean Valjean her gün bir saat Cosette'yi görmek için izin ister. Marius bunu kabul eder. Başlarda her gün gelir ve Cosette'yi ziyaret eder. Fakat çok az dururdu. Cosette'ye siz demeye başlar. Marius, Jean Valjean'ın Cosette'ye verdiği paraya dokunmaz. Jean Valjean'ın her gün Cosette'i görmesinden iyice rahatsız olur. Fakat ona verdiği sözden dolayı bir şey diyemez.

ALT KATTAKİ ODA
Jean Valjean Cosette'yi görmek için tekrar gelir. Artık Cosette'yi görmesi için alt kattaki odayı ona verirler. Bu oda çok bakımsız ve her tarafı örümcek ağı doludur. Cosette, babasına: "Neden burada görüştüğünü sorar." Valjean kendi istediğini, Cosette'nin ona artık Jean demesini ister. Valjean, Cosette'yi görmek için sürekli bu odaya gelir. Başlarda ziyaretini çok kısa tutar. Daha sonraları Cosette'nin yanında daha fazla kalmaya başlar. Marius Valjean'ı istemediğini açıkca belirtir ve Jean Valjean Cosette'yi görmek için daha az gider. Homme-Arma sokağındaki evine gider. Evde olmasına rağmen seyahate çıktığını söyleyip uzun süre Cosette'nin yanında gitmez. Fakat her gün aynı saatte çıkar ve Cosette'nin evinin önünden geçip onu uzaktan görmeye çalışır.

GÜNEŞİN DOĞUŞU
Marius, gün geçtikçe Jean Valjean'a Cosette'i görmesi için verdiği sözden pişman olur. Kendisine göre bu suçlunun Cosette'i görmesine hakkı yoktur. Çünkü o bir kürek mahkumudur. Kürek mahkumları, en aşağılık insanlardan bile daha sonra gelir. Jean Valjean, artık Cosette ile görüşemiyor. Ellili yaşlarda olmasına rağmen seksen yaşından daha kötü gösteriyordur. Valjean, hastalanır ve gün gün erimeye başlar. Komşusu ona yemek getirdiğinde hiçbir şeye dokunmaz sadece su içer. Komşusu doktor çağırır. Doktor Jean Valjean'ı muayene eder. Aslında hiçbir şeyi olmadığını, sadece çok sevdiği bir insanı kaybettiğini ve bu üzüntünün onu öldürebileceğini söyler. Tekrar geleceğini söyleyen doktor sadece kendisinin gelmesinin yetmeyeceğini de söyler. Jean Valjean Cosette'nin paralarına dokunmayan ve çok az parayla geçinen Marius'a mektup yazar. O paraların hepsini kendi emeğiyle kazandığını, belediye başkanı olduğunda boncuk üretmek için daha uygun bir yol bulup daha fazla kazandığını ve bu paraları Cosette'ye bıraktığını, onları çekinmeden gönül rahatlığıyla kullanmaları gerektiğini yazar. Bir sabah Marius'la görüşmek isteyen biri gelir. Marius onu kabul eder ve bu kişiyi tanır. Bu kişi Thenardier'dir. Marius'a çok önemli bir bilgi vereceğini ve bunun karşısında kendisine para vermesini ister. Söze evinizde bir katil ve kaçakla yaşıyorsunuz onun adı Jean Valjean diye başlar. Marius bunları bildiğini söyler ve Thenardier'i tanıdığını onun ne kadar üçkağıtçı ve yalancı biri olduğunu yüzüne vurur. Thenardier Jean Valjean'ı Paris lağımında bir adamı öldürdüğünü söyler. Marius o an kendisini kutaranın Jean Valjean olduğunu anlar. Kendisini kurtaranı her yerde aramasına rağmen bir türlü izine rastlayamaz. Şimdi Thenardier'e o kişinin Jean Valjean olduğunu söyler. Marius dehşete düşer. Hatta Thenardier, Jean Valjean'ın Madeleine adını alıp şehri çok geliştirdiğini, Madeleine'yi öldürüp parasını çalmadığını zaten kendisinin Madeleine olduğunu ve o parayı kendisinin kazandığını söylet. Marius Thenardier'e binbeş yüz frank verir ve evinden defolmasını ister. Marius ve Cosette hemen bir arabaya atlar, Homme-Arme sokağına giderler. Jean Valjean ölmek üzeredir. Marius ile Cosette geldiğinde Marius'a o parayı nasıl kazandığını mektubunda yazmaktadır. Jean Valjean Marius ve Cosette'ye her şeyi anlatır. Marius çok utanır ve dizlerine kapanıp özür diler. Valjean biraz sonra öleceğini, Cosette'ye bıraktığı paraları kullanmalarını istediğini ve çok sevdiği piskoposun ona bıraktığı şamdanları Cosette'ye hediye eder. Az sonra doktor gelir ve Jean Valjean huzur içinde ölmüştür. Jean Valjean'ın vasiyeti üzerine Pere-Lachaise mezarlığına yerinin belli olduğunu belirten gösterişsiz bir mezara defnedilir. Mezarın üzerinde hiçbir yazı yoktur. Yalnız bundan yıllar önce kurşun kalemle yazılmış, yağmur ve tozdan okunmaz hale gelen şu dört dize yazılıdır:

"Uyuyor, kader ona ne cilveler etti.
Yaşıyordu, melekten yoksun sönüp gitti.
Sade geçti olay, bir gül solar gibi,
Akşam olunca ufukta gün söner gibi."

ŞAHIS KADROSU

JEAN VALJEAN
Romanın baş karakteridir. Ağaç budayıcılığı yaparak geçimini sağlar. Ablası ve altı çocuğuna bakar. Bir gün açlıktan ve parasızlıktan dolayı ablasının çocukları için fırından bir ekmek çalar. Dört yıl küreğe mahkum edilir. Daha sonra hapisten kaçar. Tekrar tutuklanır ve 19 yıl hapiste kalır. Hapse girdiğinde 25 yaşındadır. 40 yaşlarında hapisten çıkar. Fransa'nın Digne kentine gider. Orta boylu, güneşte çok kaldığından esmerleşmiş ve güçlü biridir. Mösyö Myriel, Jean Valjean'ın hayatına büyük etki etmiştir. Çok zeki ve girişimci ruhlu biridir. Gittiği her yeri güzelleştirir. Hayatının çoğunu Javert'ten kaçarak yaşar. Fantaine'nin kızı Cosette'i evlat edinir. Onunla birlikte baba şefkatini öğrenir. 

BAY BİENVENU MYRİEL

Soylu bir aileden gelir. Aile geleneklerine uygun olarak 18 yaşında evlenmiştir. Kısa boylu, şakacı, yakışıklı, zarif bir adamdır. Gençliğini eğlence içinde geçirmiştir. Fransız devriminde ailesi iflas etmiş ve dağılmıştır. Daha sonra İtalya ya göçmüş , karısını ise İtalya da kaybetmiştir. Ailesinin dağılması eşini kaybetmesi ve geçirdiği olaylar onu oldukça etkilemiştir. 1804 te İtalya ya döndüğünde oldukça yaşlanmış ve inzivaya çekilmiştir. Bir köy papazı iken birden piskoposluğa yükselmiştir. Onun piskopos olması da rahip olması da kaderin bir cilvesi sonucunda gerçekleşmiştir. 1815 yılında Fransa'nın Digne kentinde piskopostur. O sıralar 75 yaşındadır ve kız kardeşiyle yaşamaktadır. yanlarında bayan Magloire adında hizmetçileri ve kahyaları olan bir kadın vardır.

Mösyö Myriel romanda karşımızda fakir insanlara sürekli yardım eden onları koruyup kollayan kazancını fakirlere ve ihtiyacı olanlara dağıtan cömert ve iyilik sever bir adam olarak çıkar. Baş piskopostur. İnsanların gitmeye korktuğu yerlere giderek insanlara tanrıyı ve güzel ahlakı anlatır. Yaşadığı talihsizlikler ve çekildiği inziva onun karakterinde olumlu sonuçlar doğurur. Romanın ana karakteri olan Jean Valjean'ı evine alıp yardım eder. Onun ruhunu satın alarak kötülüklerden arındırır ve Jean Valjean'ın karakterinin oluşmasına katkı sağlar.

BAYAN BAPTİSTİNE
Uzun boylu, zayıf, solgun yüzlü, oldukça uysal bir kadındır. Piskoposun kız kardeşidir. Ailesini erken yaşta kaybetmiştir ve Mösyö Myriel'ı yalnız bırakmamak için ve onunla ilgilenmek için hiç evlilik yapmamıştır.

MADAM MAGLOİRE
Piskopos ve kız kardeşi Bayan Baptistine İle beraber yaşar. Evin hem hizmetçisi hem de kahyasıdır. Baptistine'nin tam tersine şişman, ufak tefek, son derece telaşlı ve sürekli konuşup duran birisidir.

MADAM SİMPLİCE
Bay Madeline'e yardımcı olan ve belediyenin işlerinde sorumlu yaşlı bir hemşire Simplice'dir. Hayatı boyunca hiç yalan söylememiştir. Bay Madeline'i çok sever ve onu korumak için ilk defa yalan söyler. Romandaki dürüstlük algısının sembolüdür.

FANTEİNE
10 yaşına kadar kimsesizler yurdunda kalmıştır. Daha sonra Paris'e yerleşmiştir. Dürüst, saf ve temiz bir kızdır. Thelomyes onun ilk sevgilisi ve ilk hatasıdır. Thelomyes, kendinden 10 yaş büyük olmasına rağmen onu çok sever ve kendini ona koşulsuz teslim eder. Thelomyes onu terk eder. Cosette adında bir kızı dünyaya gelir. Kızına bakmak için çok zorluk çeker. Ondan ayrı kalır ve kızına bakabilmek için saçlarını ve dişlerini satar. Kızını 3 yaşında bir hana bırakır. Daha sonra onu hiç göremeden ölür. 

MADAM THENARDİER
Thenardier'in karısıdır. Şişman, kadınlık zarafetinden nasibini almamış, yüzünde lekeleri ve tüyleri vardır. Hamarattır, elinden her iş gelir. Çocuklarına karşı çok şefkatli, eşinden korkan ve onun her istediğini yapan bir kadındır. Cosette'e çok kötü davranır.

BAY THENARDİER
Bay Thenardier, eşi gibi kurnaz, alçak ruhlu, çıkarcı, paragözdür. Kendisi Waterloo savaşında başarılar göstererek saygınlığını arttırmaya çalışır fakat bunun tam tersidir. Savaşta ölen insanları soyar. Fırsatçının biridir. Evlatları büyüdüklerinde onları itip kalkan, kötü işlere alet eden ve çocukları üzerinden haksız para kazanmayı kendine adet edinmiş kötü biridir.

COSETTE

Fanteine'nin kızıdır. Annesi ona bakmak ve durumunu düzeltmek için memleketine gider ve onu henüz 3 yaşındayken Thenardier hanına bırakır. burada ona çok kötü davranırlar. 5 yaşına geldiğinde evin hizmetçisi yaparlar. Annesinin ona gönderdiği paraları ve kıyafetleri ona vermezler ve ona köle muamelesi yaparlar. Sabah çok erken uyandığı için ve köylüler ona tarla kuşu ismini takarlar. İlerde büyüyünce annesi gibi güzel ve alımlı bir kız olur. Jean Valjean 8 yaşındayken onu Thenardier hanından alır ve evlat edinir. Büyüyüp genç kız olduğunda Marius ile evlenir. Babasız büyüdüğü için Jean Valjean'da baba sevgisini tatmıştır.

JAVERT


Basık ve yassı bir burnu vardır. Bıyıklı küçük kafalı geniş çeneli ve uzun saçlıdır. Bakışları korkunç, ağırbaşlıdır. Toulon hapishanesinde doğmuş ve burada büyümüştür. Daha sonra polis müfettişi olur. Kuralcı ve gaddar biridir. Hataları kabul etmez. En önemli ilkesi devlete sadakat ve itaattir. Mesleğine çok verdiği için ve ilerleyen zamanlarda bir kürek mahkumunu serbest bırakmak zorunda kaldığı için mesleğinin gereğini yapamadığını düşünüp intihar eder.

FAUCHELEVENT
Romanın başlarında kurnaz ve menfaatçi bir karakterdir. Bay Madeleine'nin başarılarını kıskanır ve onun hakkında dedikodular yayar. Başlarda kötü bir karakter olarak karşımıza çıksa da Madeleine'nin onu bir at arabasının altından çıkarıp bir manastıra yerleştirmesinden sonra Madeleine'ye minnet duyar ve onu çok sever bu iyilikle beraber topluma iyiliği fayda sağlamayı kendine bir felsefe edinir. Bu romandaki iyiliğin karşılığının sembolüdür.


MARİUS

Annesi ölünce dedesi ve teyzesiyle kalır. Hukuk mektebine gitmiştir. Dedesi babasını sevmediğinden babasıyla görüşememiş onu tanıyamamıştır. Dedesi Gillenormand, Napolyon ve askerlerine bağlıyken Marius cumhuriyeti savunur. Dedesiyle sürekli tartışır ve evi terk eder. Okulu bitirip avukat olur fakat mesleğini sevmediği için eski kitapları çevirir. Fakirlik çeker. Cosette ile tanışır ve ona aşık olur. Cosette ile evlenmek için dedesiyle konuşur ama dedesi sert davranır. Marius evi terk eder A.B.C Cemiyetine katılıp özgürlük için savaşır. Savaşta ağır yaralanır, Jean Valjean onu kurtarır sonra da Cosette ile evlenir.

GİLLERNORMAND

Marius'un dedesidir. 90 yaşında olmasına rağmen 32 dişi hala ağzında, dik yürüyen, gözleri iyi gören,sadece okumak için gözlük takan ve gür bir sesle konuşan bir adamdır. Çabuk sinirlenen, 50 yaşının üzerindeki kızıyla yaşayan ve Fransız Devrimi karşıtı bir adamdır. Marius'u çok sevmesine rağmen katı kuralları yüzünden onunla küs kalır. Sonraları barışır ve torununun evliliğine izin verir.

ALBAY PONTMERCY
Marius'un babasıdır. Napolyon taraftarı kahraman bir subaydır. Marius'un dedesinin mirasından faydalanması ve iyi bir yaşam sürmesi için ondan uzak durur. Oğluna yalnızca baronluk unvanını bırakır. Son nefesinde oğlunu göremeden ölür.

MÖSYÖ MABEUF
Marius'un babasının oğlundan uzak geçirdiği zamanlarda dertleştiği kişidir. Marius un babasıyla ilgili gerçekleri öğrenmesi ve babasına tekrardan sevgi ve saygı duymasını sağlamıştır. Kitapları çok sever. Başlarda zenginken sonraları fakirleşir ve para kazanmak için kitaplarını satar. Devrimde en ön saflarda savaşır ve kahraman bir şekilde ölür. Direnişin simgesi haline gelir.

BAŞ RAHİBE MADEMOİSELLE
Bu rahibe Picpus Manastırında baş rahibedir. Bu rahibeler günlerinin çoğunluğunu ibadet ederek geçirirler. Kendilerine dair hiçbir şeyleri yoktur. Cosette ile Jean Valjean'ın bu manastırda kalmasına izin verir.

GAVROCHE
Thenardier'in oğludur. 8-9 yaşlarında sokakta kalan hayat enerjisiyle dolu bir çocuktur. Hırsızlık yaparak hayatını sürdürür. Buna karşın iyi kalpli içinde insan sevgisini barındıran zeki bir çocuktur. İhtilal sırasında elinden geleni yapmış cesurca hayatını kaybetmiştir.


KİŞİLER ARASI İLİŞKİLER
BAY BİENVENU MYRİEL: Jean Valjean'a yardım eden baş piskopostur.
JEAN VALJEAN: 19 yıl küreğe mahkum edilen, hapisten çıktıktan sonra herkese yardım eden, iyi kalpli baş kahramandır.
FANTAİNE: Saf ve masum bir kadındır Cosette'nin annesidir.
COSETTE: Fantaine'nin kızı, Jean Valjean'ın manevi kızı, Marius'un karısıdır. Thenardier ailesinde üvey evlat gibi yaşar.
JAVERT: Jean Valjean kaçtıktan sonra onu takip eden polis müfettişidir.
MARİUS: Cosette'nin kocası, Gillenormand'ın torunu albay Pontmercy'in oğludur.
GİLLENORMAND: Marius'un dedesidir.
THENARDİER AİLESİ: Fantine'nin kızını emanet ettiği ailedir.
EPONİNE: Thenardier'lerin kızıdır.
SİMPLİCE: Jean Valjean, Madleine ismini kullanıp belediye başkanı olduğunda ona yardım eden rahibedir
MADAM MOGLAİRE: Bay Myriel'in hizmetçisi ve kahyasıdır.
GAVROCHE: Thenardier'lerin oğludur. Eponine'nin en küçük erkek kardeşidir.
BAYAN BAPTİSTİNE: Piskopos'un kız kardeşidir.
FAUCHELEVENT: Jean Valjean ve Cosette'e manastırda yardım eden kişidir.
VİCTOR HUGO KİMDİR?

Victor Hugo (1802-1885): 

Çocukluğunda özellikle Latin edebiyatı üzerine sağlam bir öğrenim gördü. 1830’da Romantizmin en güçlü beyni olarak nitelendirildi. Derin kavrayışa ve öngörülerine yer verdiği şiir ve düzyazılarıyla Fransız edebiyatının önemli sanatçısı olmuştur. Zengin bir düşünce yapısı ve sıcak anlatımı ile okuyucuyu çok çabuk etkileyen sıradan sevinç ve acıların gücünü basit bir dille çok iyi anlatan, geniş düşünebilen yaratıcı bir üslubu vardır . Romanlarında olaylar arsındaki ilişkileri iyi kurmuş ve
karakterlerin bütün özelliklerini okuyucuya çok iyi yansıtmıştır.

Eserleri

Roman:
Sefiller, Cromwell, İzlanda Hanı, Notre Dame’ın Kamburu, Deniz İşçileri, Gülen Adam.
Şiir: Düşünceler, Azaplar, Küçük Destanlar, Yüzyılların Efsanesi, Sokak ve Orman
Şarkıları, Usun Dört Rüzgarı, Uğursuz Yıllar, Sonbahar Yaprakları, Şafak Türküleri, Gönülden Sesler, Işınlar ve Gölgeler…
Manzum oyun: Kral Eğleniyor, Derebeyler…
Düzyazı oyun: Mary Tudor, Padova Tiranı Angelo, Özgürlükte Tiyatro…
Eleştiri yazısı: Karışık Edebiyat Felsefe, William Shakespeare.
Siyasal yazı: Küçük Napolyon, Bir Suç Öyküsü, Eylemler ve Sözler, Sürgünden Önce…

Yazıya Tepkini Göster!

Bir Yorum Yaz

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

Daha yeni Daha eski

Reklam

Reklamlar