Bu yazımızda 10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı hikaye ünitesi ders notu, konu anlatımı yer alıyor. Hikaye ünitesi ders notları 2020-2021 10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı dersi müfredatına ve ders kitabına uygun olarak hazırlanmıştır.

UYARI: Bu ders notları ve diğer içeriklerimiz edebiyatfatihi.net tarafından lisanslanmış olup kısmen veya değiştirilerek hiçbir yerde yayınlanamaz. 


                                          

2. ÜNİTE: HİKAYE

Ders notlarında aşağıdaki konuları ve örnek metin incelemelerini bulabilirsiniz...
  • Hikâye genel özellikleri
  • Dede Korkut hikâyeleri
  • Mesneviler
  • Hz. Ali Cenk-nameleri
  • Tanzimat’tan Milli Edebiyat Dönemi’ne Kadar Hikayenin Gelişimi ve Özellikleri
UYARI: Bu ders notları ve diğer içeriklerimiz edebiyatfatihi.net tarafından lisanlanmış olup kısmen veya değiştirilerek hiçbir yerde yayınlanamaz. 

10.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 2.Ünite Hikaye Ders Notu, Özeti-2020-2021

1.ÜNİTE 
HİKÂYE 

HİKÂYE ( ÖYKÜ )

Öykü, yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları veya durumları ilgi çekici bir biçimde anlatan kısa yazılardır. Öykü, insan yaşamının bir bölümünü yer ve zaman kavramına bağlayarak ele alan düzyazı türüdür. Bir öyküde olay ya da durum söz konusu olmalı; kişilere bağlanmalı; olay ya da durumun ortaya konduğu yer ve zaman belirtilmeli; bunlar sürükleyici ve etkileyici bir anlatımla ortaya konmalıdır.

Not: Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır.

Hikayenin unsurları: Mekan, zaman, olay, kişiler, dil ve anlatım’dır.


Hikayede Plan: Serim, düğüm, çözüm




HİKAYE TÜRÜNÜN ORTAYA ÇIKIŞI ve GELİŞİMİ

Bu türün kaynağı olarak eski Hint gösterilir ve “Binbir Gece Masalları”ndan beslendiği söylenir. İtalyan yazar Boccacio'nun Decameron adlı eseri, Batıda hikâye türünün ilk örneği olarak bilinir. Bunu İspanyol yazar Cervantes’in çalış­maları izler.

Hikâye, Türk edebiyatında Tanzimat döneminde Batıdan girmiş ve bu türün ilk örnek­leri bu dönemde yazılmaya başlanmıştır.

Emin Nihat'ın Müsameretnâme’si basılan ilk hi­kâyedir. Ahmet Mithat Efendi batılı tarzda ilk öykü örneği Letâif-i Rivâyât'ı yazar.

Daha sonra Sami Paşazade Sezai , Küçük Şeyler adlı eseriyle modern Türk hikâyeciliğinin ilk örneklerini verir.
Türk Edebiyatında Ömer Seyfettin Maupassant tarzı hikâyenin, Sait Faik Abasıyanık da Çehov tarzı hikâyenin öncüsü kabul edilir.


TÜRK EDEBİYATINDA HİKAYE

Tanzimat öncesi tahkiyeli (hikaye edici) eserlerimiz: Dede Korkut Hikayeleri, Köroğlu Destanı, Masallar, Kerem ile Aslı, Mesneviler

Batılı anlamda öykü:
Avrupaî(batılı) tarzda ilk hikâyeler, Tanzimat Edebiyatı döneminde görülür.

İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım’dı.

👉 İlk öykü denemesi, Emin Nihat'ın Müsameretnâme'sidir (1873).
👉 Edebiyatımızda ilk hikâye Ahmet Mithat Efendi'nin ‘Letâif-i Rivayet’idir.

Not: Letaif-i Rivayet (1870-1895): Ahmet Mithat, 1870 yılından itibaren, Letaif-i Rivayat genel adı altında bir dizi de yayımlamağa başladı. Çoğunlukla büyük hikayelerden kuru­lu olmakla beraber, bu diziyi meydana getiren yirmi dokuz kitap arasında üç ro­man (Cinli Han, Bir Acibe-i Saydıyye, Çingene) ve bir de dram (Eyvah!) yer al­mıştır.
Not: Batı tarzı öykünün ilk olgun örneklerini Servet-i Fünûncular vermiştir. (Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf )


HİKAYENİN UNSURLARI

Kişiler:


Öyküdeki olayları ya da durumları kişi veya kişiler yaşar.
Öyküde kişi sayısı azdır.
Öyküdeki kişilerin fiziksel ve ruhsal durumları uzun uzun anlatılmaz; sadece olayla ilgili belirgin yönleri verilir.
Öykü kişileri yalnızca insanlar arasından seçilmez.
Canlı, cansız bütün varlıklar öykünün kişisi olabilir.

Olay:

Öykü kahramanının başından geçen olay veya durumdur.
Öyküde belirli bir düzen içinde verilen olay tektir ve ayrıntılardan arındırılmıştır.
Durum öykülerinde olay yok denecek kadar belirsizdir.
Bu tür öykülerde yazar, olaydan çok,gözlem ve izlenimlerini anlatır.

Zaman:

Olayların başlaması, gelişmesi, son bulması belli bir zamanda olur.
Bazı öykülerde zaman verilmez, sezdirilir.
Öykücü zamanı bir düzen içinde vermeyebilir.
Olayın veya durumun son bulmasından başlayarak olayın başlama noktasına doğru gelinebilir.
Yer:

Öykülerde olay veya durum belli bir yerde geçer.
Çevre, uzun betimlemelerle verilmez; öyküyü ilgilendiren yönüyle verilir.
Olay veya duruma bağlı olarak öyküdeki yer değişse de çevre betimlemesi kısa tutulur.

Dil ve Anlatım:
Öyküde akıcılığı sağlayan dildir.
Bu da yazarın dili kullanma yeteneğine bağlıdır.
Dilin kullanımı yazardan yazara değişir; çünkü her yazarın üslûbu farklıdır.
Öykü, ya birinci tekil kişinin ağzından ya da üçüncü tekil kişinin ağzından anlatılır.
Öyküde bütünlüğü sağ layan öğelerden biri de dil ve anlatımdır.

HİKAYE TÜRLERİ

Durum ( Kesit ) Hikayesi:
  • Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz
  • Belli bir sonucu da yoktur. 
  • Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. 
  • Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır.
  • Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için “Çehov Tarzı Hikaye” de denir. 
  • Bizdeki en güçlü temsilcileri: Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra’dır.

Olay öyküsü “Maupassant tarzı öykü”

  • Bu tarz öykülere “klasik vak’a öyküsü” de denir.
  • Bu tür öykülerde olaylar zinciri, kişi, zaman, yer öğesine bağlıdır.
  • Olaylar serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak anlatılır.
  • Olay, zamana göre mantıklı bir sıralama ile verilir, düğüm bölümünde oluşan merak, çözüm bölümünde gi-derilir.
  • Bu teknik, Fransız sanatçı Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere “Maupassant tarzı öykü” de denir.
  • Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün en büyük temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Necati Cumalı, Talip Apaydın da olay türü öykücülüğünün temsilcileri arasındadır.
DEDE KORKUT HİKAYELERİ GENEL ÖZELLİKLERİ


  •  Destan geleneğinden halk hikayeciliğine geçişin ilk ürünüdür. 
  • Asıl adı “Kitab-ı Dede Korkut Âlâ Lisan-ı Taife-i Oğuzan” şeklindedir. 
  • Korkut destanı veya hikâyeleri Orta Asya'da şekillenmeye başlamış; Türklerin Müslüman olmalarından ve Anadolu'ya gelmelerinden sonra din ve çevre motiflerine göre bazı değişikliklere uğramıştır.
  •  12, 13 ve 14. yy.da Doğu Anadolu’da ve Azerbaycan’da yaşayan Müslüman Oğuz boylarının geleneklerini, göreneklerini, iç mücadelelerini, doğaüstü güçlerle, yaratıklarla savaşmalarını ele alır. 
  •  14. ve 15. yy.da yazıya geçirilmiştir. Bu konudaki yaygın kanaat hikâyelerin 14.yy.da yazıya geçirildiği şeklindedir. Hikâyelerin kimin tarafından yazıya geçirildiği bilinmemektedir.(anonimdir) 
  •  Bir önsöz ile 12 hikayeden oluşur. 
  •  Şiir ve düzyazı (nazım-nesir) karışık oluşturulmuştur. 
  •  Hikâyelerde az da olsa masal ve destan unsurları görülür. 
  •  Çok temiz, güzel ve zengin bir kullanılmıştır. 
  •  Anlatım açık, yalın ve durudur. Kesinlik ifade eder. 
  • Hikâyelerde en önemli meziyet kahramanlıktır.
  •  Aileye, çoğalmaya, kadına, çocuğa ve çocuk terbiyesine büyük önem verilir. Kadınların ailenin en önemli unsuru olduğu vurgulanır. Önsözünde dört ayrı tadın tipi çizilir. 
  •  Bütün hikâyelerde dini unsurlar (namaz kılma, dua etme, arı sudan abdest alma) görülür. 
  •  Kahramanlar dövüşlerini, Allah ve peygamber sevgisi için yapar. 
  •  Türk milletinin karakteristik özellikleri; doğruluk, adalet, güzellik yüceltilir. 
  • Misafirperverlik ve cömertlik insanların ortak özelliğidir. 
  •  At, ağaç, su, yeşillik kısaca tabiat çok sevilir. 
  • Kahramanların en büyük yardımcısı atlardır. 
  •  Kadınlar, eşlerine karşı aşırı saygılı ve itaatkârdır. Eşler de kadınlarına önem verir, iyi davranır. 
  • Hikâyelerde, birçok öğüt vardır. Bu nedenle bu hikâyeler didaktiktir. 
  •  Hikâyelerde yaşanan olayların tarihi bilgilerle ilgisi vardır. 
  • Dede Korkut simgesi, hikâyelerin değişmeyen motifidir. Oğuz boylarının başı derde girdiğinde veya sevinçli bir durumu olduğunda "Oğuz bilicisi" Dede Korkut'a danışır; o ne derse o yapılırdı. Çocuklara ad konulacağı zaman Dede Korkut çağrılırdı.
  •  Bu hikayeler, Türk dilinin en güzel örnekleri olduğu gibi, Türk ruhuna, Türk düşüncesine ışık tutan en açık belgelerdir. 
Dede Korkut Hikayelerinin Adları Şöyledir: (Özetleri için hikaye adlarına tıklayınız)

1. Dirse Han Oğlu Boğaç Han
2. Salur Kazan'ın Evi Yağmalanması
3. Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek
4. Kazan Bey Oğlu Uruz'un Tutsak Olması
5. Duha Koca Oğlu Deli Dumrul
6. Kanlı Koca Oğlu Kanturalı

7. Kazılık Koca Oğlu Yegenek
8. Basat'ın Tepegöz'ü Öldürmesi
9. Begin Oğlu Emren
10. Uşun Koca Oğlu Segrek
11. Salur Kazanın Tutsak Olup Oğlu Uruz'un Çıkarması
12. İç Oğuz'a Taş Oğuz Asi Olup Beyrek Öldüğü

Dede Korkut, Oğuz Türklerini, onların inanışlarını, yaşayışlarını, gelenek ve göreneklerini, yiğitliklerini, sağlam karakteri ve ahlâkını, ruh enginliğini, saf, arı-duru bir Türkçe ile dile getirir. Destanlarındaki şiirlerinde, çalınan kopuzların kıvrak ritmi, yanık havası vardır.
Dede Korkut destanlarının kahramanları, iyiliği ve doğruluğu öğütler. Güçsüzlerin, çaresizlerin, her zaman yanındadır. Hile-hurda bilmezler, tok sözlü, sözlerinin eridirler. Türk milletinin birlik ve beraberliğini, millî dayanışmayı, el ele tutuşmayı telkin eder.
Yüzyıllar boyu, heyecanla okunan bu eserdeki destanlar, Doğu ve Orta Anadolu'da, çeşitli varyantları ile yaşamıştır. Anadolu'nun birçok bölgelerinde, halk arasında söylenen, kuşaktan kuşağa aktarılan hikâye ve destanlarda Dede Korkut'un izleri ve büyük etkileri vardır.
Millî Destanımızın ana kaynağı olan Dede Korkut Kitabı’nın bugün elde, biri Dresden'de, öteki Vatikan'da olmak üzere, iki yazma nüshası vardır. Bu yazma eserlere dayanarak Dede Korkut Kitabı, memleketimizde birkaç kez basıldığı gibi, birçok yabancı memleketlerde çeşitli dillere de çevrilmiştir.

ÖRNEK METİN İNCELEMESİ:

DELİ DUMRUL HİKAYE İNCELEMESİ

1.OLAY ÖRGÜSÜ
  • Deli Dumrul’un kuru çayın üzerine bir köprü yaptırması 
  • Deli Dumrul’un köprüden geçenlerden para alması 
  • Köprünün yamacına bir obanın gelmesi 
  • Obadan bir delikanlının vefat etmesi 
  • Deli Dumrul’un Azrail’e kafa tutması 
  • Azrail’in Deli Dumrul’un karşısına çıkması 
  • Deli Dumrul’un Azrail kapışması ve yenilmesi 
  • Deli Dumrul’un Allah’a bağışlanması için yalvarması 
  • Deli Dumrul’un canı karşı can bulması için annesi ve babasından can istemesi 
  • Deli Dumrul’a eşinin can vermesi 
  • Allah’ın Deli Dumrul’un Anne ve babasının Deli Dumrul yerine canlarını alması 
  • Deli Dumrul ve eşinin ömürlerinin uzaması 
  • Dede Korkut’un gelip dua etmesi 
                                                     

Metnin Teması: "Canının yerine can bulma" "pişmanlık" "fedakarlık" gibi temalar işlenmiştir.

Ana düşünce: Allah'ın büyüklüğü ve duanın gücü

2.HİKAYEDEKİ KİŞİLER VE ÖZELLİKLERİ:
1.Kişi Çözümleme
Deli Dumrul: Güçlü kuvvetli, gözü pek biridir. İnanç noktasında biraz zayıftır. Azrail’e kafa tutabilir. Ama yaptıklarından pişman olup kusurlarını da gören biridir. Deli Dumrul’un üzerinden kahramanlık ve pişmanlık kavramları verilmeye çalışılmıştır.

Azrail: Melek, Deli Dumrul’a Allah’ın gönderdiği kişi, Deli Dumrul’u yenip ona ders vermek için gönderilmiş vazifeli.

Deli Dumrul’un eşi: Vefalı, kocası için canını vermekten çekinmeyen biri.

Deli Dumrul’un annesi –babası: Kendi canlarından oğulları için vazgeçemeyen kişilir.

KİŞİ KARŞILAŞTIRILMASI

Çatışmalar
Deli Dumrul – Azrail -Güç çekişmesi
Öldürmek – Bağışlamak - Fikir çatışması
Can sevgisi – Eş sevgisi - Fikir çatışması
Can sevgisi – Oğul sevgisi -Fikir çatışması
Mal sevgisi (değersiz) – Can sevgisi (değerli) - Fikir çatışması

İnsan – Zaman – Mekan
Deli Dumrul zaman ve mekan yüzünden yiğit ve asi bir karaktere sahip olmuş. O zamanlarda ancak kaba kuvvetle ayakta kalınabildiği için Dumrul da böyle yetiştirilmiş. Eş ve aile sayesinde değişken bir anlayış yaratılmış.

Eserin Diğer Eserlerle Karşılaştırılması

Deli Dumrul Destanı’nda da Boğaç Han Destanı’ndaki gibi yiğitlik, mertlik ve kahramanlık ön planda tutulmuştur. Her iki destanda da saygısızlık kötü bir unsur olarak işlenmiştir. Boğaç Han destanında da aile içi karışıklıklar söz konusudur. Deli Dumrul’un hikayesinde annesi ve babası tarafından yapılan nankörlükle, Boğaç Han Destanı’nda Dirse Han’ın içinde bulunduğu davranışlar ve oğlunu vurması, birbirine benzetilebilir. Deli Dumrul Destanı’nda bir ana karakterin bir evrim geçirmesi söz konusu iken, Boğaç Han Destanı’nda ana karakterin sadece gerçekleri öğrenmesi söz konusudur.

Eserdeki Dil ve Anlatım Özellikleri
Deli Dumrul Destanı hikaye halindeyken destana dönüştürülmek istenmiş; bu yüzden yarı nesir, yarı nazım halinde kalmış. Destan eski Türkçe ile günümüz Türkçe’sinin bir senteziyle yazılmış. Olay içinde kullanılan sıfatlar ve benzetmeler doğadan seçilmiş. Örnek olarak “Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul” mısrası gösterilebilir. Burada Deli Dumrul’un annesi gelinini kaza, oğlunu da onun çiçeğine benzetmiştir. Ayrıca hikayenin genelinde tezatlarla ve secilerle süslenmiş akıcı bir anlatım kullanılmış. Yarı Türkçeleşmiş tamlamalar da yazı içinde yer almaktadır. Örneğin “akça göğsüm” tamlamasında “akça” kelimesi eski Türkçe’den, “göğsüm” kelimesi ise günümüz Türkçesinden gelmektedir.

Cümle Yapısı ve Anlatım Yolları

Deli Dumrul Destanı’nın genelinde, “uçup geldi, sen ona var” gibi kısa eylem cümlelerinin yanında, en fazla 6-7 kelimeden oluşmuş kullanılmış. Ayrıca mecazlı anlatımlara da yer verilmiş. İyi kurgulanmış yapısından dolayı Dede Korkut hikayeleri diğer Türk edebi eselerinden daha üstün ve ağır gösterilmiştir.

Şiirsel Söyleyişler ve Ahenk Unsurları

Yazının bir kısmı şiir formatıyla yazıldığından dolayı, uyak gibi şiirsel unsurlar ön planda.
Parçanın genelinde kullanılmış olan uyaklar ilk seferde göze batıyor ve kulağa hoş geliyor. Ayrıca genelde ikilemeler de bolca kullanılmış. Düz yazı bölümlerinin içinde akıcılığı sağlayan seciler dikkat çekiyor.


HALK HİKAYESİ ÖZELLİKLERİ MADDELER HALİNDE...

1-Aşıklar tarafından anlatılan manzum ve mensur böümlerden oluşan anonim ürünlerdir
2-Hikayelerde konu çoğunlukla aşktır. Bunun yanı sıra İslam’ı yayma düşüncesi ile yapılan savaş ve mücadelenin anlatıldığı kahramanlık konulu hikayelerde vardır. Bu dönemde din ve tasavvuf düşüncesi de hikayelerde önemli bir yer tutar.
3-Dil sade, anlatım açıktır.
4-Hikayeler anonimdir. Aynı hikayenin birden çok varyantı bulunur.
5-Hikayeler şiir ve düzyazı karışıktır. Hikaye anlatıcısı olan ozan, halk aşıkları duygunun en yoğun olduğu bölümlerde şiir, türkü okur.
6-Dinin etkisi ile anlatılarda sihir ve büyünün yerini keramet ve mucizeler alır.
7-Olağanüstü özellikler azalmıştır.

Halk hikâyeleri; Türk, Arap ve İran-Hint Kaynaklı olmak üzere üç grupta toplanır:Kaynağı Türk olan hikâyeler: Dede Korkut Hikâyeleri, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Emrah ile Selvihan vb.
Kaynağı Arap olan hikâyeler: Yûsuf u Züleyhâ, Leyla ile Mecnun vb.
Kaynağı Hint-İran olan hikâyeler: Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dimne vb.


AŞK KONULU ÜNLÜ HALK HİKAYELERİ

Aşk sevginin en yoğun halidir der Mevlana. Yüce bir duygu olarak aşk teması her dönemde edebi eserlerde en çok işlenen konular arasındadır. Türk halk hikayelerinde de meşhur birçok aşk hikayesi vardır. Bunlardan en bilinenleri şöyledir:

👉Kerem ile Aslı Hikayesi
Âşık Garip Hikayesi
👉Tahir ile Zühre Hikayesi
Karacaoğlan ile İsmikan Sultan Hikayesi
👉Arzu ile Kamber Hikayesi
Hurşit ile Mahımihri


Kahramanlık Konulu Halk Hikayeleri
  • Köroğlu
  • Celali Bey ve Mehmet Bey
  • Kirmanşah
  • Eşref Bey
  • Salman Bey
  • Latif Şah
  • Cihan ve Abdullah
  • Arslan Bey
  • Mustafa Bey
  • Ahmet Han
  • Şah İsmail
  • Bey Böyrek
  • Haydar Bey
  • Hurşit Bey
  • Yaralı Mahmut.

ÖRNEK METİN İNCELEMESİ

KEREM İLE ASLI HİKAYESİ AYRINTILI İNCELEME 

ÖZET: 


Kerem, Isfahan şahının oğludur. Şahın hazinedarlığını yapan Ermeni Keşiş’in kızı Aslı’yı sever. Şah, Keşiş’ten kızı oğluna ister. Keşiş, Müslüman’a kız vermek istemezse de, şahın dileğini açıkça reddedemediği için bir mühlet diler, mühlet sona ermeden karısını ve kızını alıp memleketten gizlice kaçar. Bunun üzerine Kerem de, Aslı’nın peşinden yollara düşer. Kuzeybatı İran’ın, Kafkasya’nın ve Doğu, Orta ve Güneydoğu Anadolu’nun bir çok şehir, dağ ve yaylalarını böylece dolaşır. Yanında sadık arkadaşı Sofu vardır. Elinde sazıyla, diyar diyar dolaşan bir âşık olmuştur. Her gittiği yerde 
rastladığı kimselere, dağlara, taşlara, ırmaklara, dağlardaki hayvanlara saz çalar, onlardan Aslı’nın izini sorar. Yıllarca süren bu gurbet ateşinde pişe pişe olgunlaşır, keramet sahibi bir “halk âşığı” olur. Tanrı onun her dileğini yerine getirir, önüne çıkan engeller kalkar, dağların karı, dumanı gider, ırmaklar geçit verir, beddua ettiği kimseler ya da nesneler harap olur. Yıllarca kovaladıktan sonra Kayseri’de onlara yetişir. İlkin kızdan yüz bulamaz. Kendi sevgisinin üçte birini olsun Aslı’ya vermesini Tanrı’dan diler; duası kabul olunur, Alsı da Kerem’e âşık olur. Bir gece gizlice kaçmak isterlerse de buluşamazlar. Keşiş’in ahbabı olan Kayseri Beyi’nin adamları Kerem ‘i tutarlar; Kerem “Hak aşığı” olduğunu ispat edince, Bey, Keşiş’e kızı Kerem’e vermesini emreder. Keşiş, Kayseri’den kaçar, Kerem yine peşlerine düşer. Nihayet, Halep’te onlara erişir. Halep Paşası’na kendini sevdirir. Paşa Keşiş’i zorlayarak, kızı Kerem’e vermeye razı eder. İki sevgilinin nikâhları kıyılır. Kızını Kerem’e yâr etmemeğe ahdetmiş olan Keşiş; Aslı’ya, son düğmesine kadar çözüldükten sonra tekrar kendiliğinden iliklenen sihirli bir gömlek giydirir. Kerem, Aslı’nın düğmelerini bir türlü çözemez, ateşli bir ah çeker, yanıp kül olur. Aslı dağılan külleri saçıyla toplarken bir kıvılcım da onu tutuşturur. Böylece, iki sevgilinin ancak külleri birbirine kavuşur.

Kerem ile Aslı Hikayesinin Tahlili: 

Halk hikâyeleri İslami dönemde oluşmuş edebi eserlerdir. Bu hikâyelerde Müslüman halkın sosyal hayatının, kültürel yapısının ve inanışlarının izlerini görmek mümkündür. “Kerem ile Aslı” hikâyesinde Kerem, Müslüman; âşık olduğu kişi keşişin kızıdır. Hikâye boyunca bu dini farklılıktan kaynaklanan çatışmayı görmekteyiz. Kerem’in Hak âşığı olması, keramet (olağanüstülük) göstermesi de hikâyedeki dini anlayışı yansıtır. Hikâyede geçen “şah”, “bey” gibi kavramlar dönemin siyasi yapısını yansıtır. Kerem’in elinde sazıyla diyar diyar gezip şiirler söylemesi ise dönemin sanat anlayışını yansıtır. Bilindiği gibi saz şairleri sazlarıyla gezer ve şiirler söylerler. Ayrıca bu dünyada kavuşamayan âşıkların diğer dünyada kavuşacaklarına dair halk inanışını da bu hikâyede görmekteyiz.

Metin ve Yapı

Anlatmaya bağlı metinler; olay örgüsü, kişi, mekân ve zaman öğelerinden oluşur.
Olay Örgüsü: Hikâye boyunca canlı bir olay akışı göze çarpar. Keşişin kızını alıp uzaklaşması, Kerem’in onlara yetişmesi, Aslı’nın da Kerem’e âşık olması, kaçmak istemeleri, kaçamamaları, evlenmeleri, kavuşamamaları ve her ikisinin de ölmesi… gibi olaylar hikayedeki olay örgüsünü oluşturur. Hikâyede merak öğesi sürekli canlı tutulmuştur.

METNİN OLAY ÖRGÜSÜ MADDELER HALİNDE
METNİN OLAY ÖRGÜSÜ

  • Koca Han ve eşinin çocukları olmaz. Koca Han'ın, Hıristiyan hazinedarı "Keşiş" ile karısı İriskin'in de çocukları olmaz.
  • Sultan, Keşiş karısına “benim bir oğlum, senin de bir kızın olursa, oğluma verir misin?" diye sorar. İriskin de kabul eder.
  • Sultanın nur topu gibi bir oğlu, İriskin'in de nar tanesi gibi bir kızı olur. Oğlana "Ahmet Mirza"; kıza İsa Gülü adını verirler.
  • Keşiş, sözünden cayar ve sultana kızın öldüğünü söyler.
  • Yıllar geçer, Mirza büyür, okula gider. Çok zeki olan Mirza 'ya ders arkadaşı olarak Sofu isimli bir arkadaş verirler.
  • Mirza, ava çıktığı bir gün, bir bahçeye girer. Rüyasında âşık olduğu sözlüsünü görür.
  • Kerem onulmaz bir derde düşer. Babası, Aslı'yı vermesi için Keşiş'e baskı yapar.
  • Keşiş görünüşte razı olur ama düğün günü kızını ve karısını alıp ortadan kaybolur.
  • Kerem de ana babasından helallik alıp can dostu Sofu ile birlikte yollara düşer.
  • Kayseri'ye ulaşırlar.
  • Keşişin karısının dişçilik yaptığını öğrenirler. Kerem diş çektirme bahanesiyle Aslı'yı görmeye gider.
  • Hesna Bacı, Kerem ile Aslı'yı buluşturur.
  • Kayseri Bey'i ve adamları önce Kerem'i yakalarlar. Sonra babasını tanıdığı için Kerem'den özür diler. Keşiş'in gözünü korkutup Aslı'yı vermeye ikna eder.
  • Düğün yapılır.
  • Keşiş, Aslı'nın elbisesine büyü yapmıştır. Geceden sabaha kadar elbisenin düğmelerini çözdükçe düğmeler tekrar iliklenir.
  • Kerem ah çeker. Ağzından çıkan yeşil bir alevle yanıp kül olur. Saçları tutuşan Aslı da yanar ve külleri Kerem'in külüne karışır.
  • Sofu bu külleri Erciyes'in bir köşesine gömer.
  • Küller içindeki iki kıvılcım, ateşten bir çekirdek olup filiz verir, dal verir, ulu bir ağaç olup yedi kat göğe yükselir.

Şahıs Kadrosu ve Özellikleri: 

Olaydaki temel kahramanlar Kerem ile Aslı’dır diyebiliriz. Olayın bütününde bu iki kişinin serüvenini görmekteyiz. Bunun yanında hikâyede ikinci derecede yer alan kahramanlar vardır: İsfahan Şahı, Keşiş, Sofu, Kayseri Bey’i, Halep Paşası. İkinci derecedeki kahramanlar olayın değişik aşamalarında hikâyeye dâhil olurlar.

KİŞİLER VE ÖZELLİKLERİ:

  • Kerem-Aslı: Aşkları için her şeyi göze alan yer yer olağanüstü özellikler gösteren tipler 
  • Hükümdar: Kerem’in babası, adil, güçlü ve cömert 
  • Hanım Sultan: Hükümdarın karısı 
  • Keşiş: Aslı’nın babası 
  • Irıskin: Aslı’nın annesi 
  • Sofu: Kerem’in can dostu 
  • Kayseri Beyi: Ak sakallı ihtiyar


Kişiler
Temsil ettikleri değer
Kerem
Aşık
Aslı
sevgili
Hükümdar
Güç sahibi
Keşiş
Zalim, kötü
Iriskin
Zalim,Kötü
Sofu
Vefalı dost


Zaman 

"Râviyân-ı ahbâr ve nâkilân-ı âsâr şöyle hikâyet ederler ki: O iller bizim iller, orada söylenen diller bizim diller iken İran başka İran, devran başka devranmış..." cümlesi hikâyenin hangi zamanda anlatıldığını net bir şekilde göstermez. Bu sözle­r, "hikâyeleri anlatan ve bu hikâyeleri başkalarına nakleden" anlamına gelen bir kalıp ifadedir. Zaman belirten diğer ifadeler şunlardır: " Şehirlerden Isfahan şehrinde Koca Han derler bir han varmış.", "Aradan dokuz ay, dokuz gün, dokuz saat geçti.", "Akşamın bir vaktinde Pasinler'e girdiler.", "Gel za­man git zaman küller içindeki iki kıvılcım, ateşten bir çekirdek olup filiz vermiş, dal vermiş..."

Mekan ve Özellikleri

Kerem ile Aslı hikâyesindeki mekânlar şunlardır: Bahçe, Lâleli Dağı, Zindan, Okul, Konak, Erciyes, Isfahan, Revan, Pasinler, Kars, Âşıklar kahvesi, Erzurum, Han, Sivas, Hasankale, Kayseri, Çalılık. Bu mekânların bazıları olayların geçtiği yerler olarak, bazıları ise sadece yer adı olarak geçmektedir. Kerem ve Aslı metnindeki mekânlar, hikâyedeki olayların mekânla birlikte değişebildiğini göstermektedir. Eğer hikâyenin mekân özellikleri değiştirilirse olay örgüsü de değişir. Örneğin Kerem, Erzincan'a değil de İstanbul'a gelseydi, hikâyedeki olaylar ve kişiler tamamen değişirdi. "Atlarını bir otele çekip kendileri de bir kafeteryaya girdiler. " şeklinde mekân değişikliği yapılırsa olay örgüsü bozulur.

Çatışma ve Teması

Metindeki temel çatışma, "iyi-kötü, kavuşma-ayrılık " arasındadır. Metnin teması "âşk"tır. Bu tema, yani aşk ve âşıkların kavuşamamaları, Türk edebiyatı geleneğinde çok fazla işlenmiştir. Tema, metindeki temel çatışmanın en kısa ifadesidir.
Metinde üzerinde durulan tema “aşk”tır. Bu aşk öyle yücedir ki âşık kavuşma arzusuyla bütün engelleri aşmaya çalışır. Metinde Halk edebiyatına ait bir aşk anlayışı dile getirilmiştir. Aşk, kahramanı olgunlaştırmış, onu Hak aşığı ve şair yapmıştır. Şair aşkı uğruna sürekli dolaşıp durmuştur.

Temel İletisi: 

Metnin temel iletisi “Aşk insana her şeye göğüs germe ve her zorluğa katlanma gücü veren en yüce edebiyat fatihi duygulardan biridir.” Metindeki olay örgüsü ve kişiler iletinin somutlaştırılmasında ve metnin yapısının bütünlük kazanıp şekillenmesindeki temel unsurlardır.

Dil ve Anlatım: 

Hikâyede halkın anlayabileceği bir dil kullanılmıştır. Halk hikâyelerinde kalıplaşmış olan sözlere yer verilmiştir: Sazı aldı eline, bakalım ne dedi, aldı Kerem, deyip kesti, yola revan oldu gibi. Hikayedeki bazı Türkçe sözcükler bugün kullanılmaz olmuştur: Eyitti (söyledi), andan (ondan), yad (yabancı)… gibi. Yine hikâyede bazı fiiller bugünkünden farklı kullanılmıştır. Varam (varayım), soram (sorayım), halim ne ola (halim ne olacak)… gibi. Yine “yurdun” kelimesi bugünkü Türkçede “yurdunu” şeklinde söylenmektedir. Hikâyede Türkçe kökenli olmayan az sayıda sözcüğe de yer verilmiştir: çeşm, ser… gibi

Metin ve Gelenek

Metin halk hikâyeciliği geleneği içerisinde oluşturulmuştur. Halk hikâyelerinde “aşk” önemli konulardan biridir. Kendilerine “âşık” denen saz şairleri birçok yeri gezerek bu hikayeleri anlatırlardı. Anlatım sırasında olaylar düzyazıyla aktarılır, duygular şiir şeklinde ifade edilirdi. Bu anlatımlar saz eşliğinde gerçekleştirilirdi.

Anlam ve Yorum

Metinde aşk ve aşkın yüceliği, aşk uğruna her türlü zorluğa katlanılması gerektiği dile getirilmiştir. Aşka hemen her toplumda bir yücelik verilmiştir. Aşk o kadar yüceltilmiştir ki aşk hikâyelerine olağanüstülükler karıştırılmıştır. Bu aşk hikâyeleri dilden dile aktarılmış, insanlar acı çeken âşıkların acılarını kendi yüreklerinde hissetmiştir. Halkın hayal gücü, kavuşamayan âşıkları diğer dünyada kavuşturmuş, onların kavuşamamalarını bir türlü kabullenememiştir. Aşk, sevgi gibi kavramlar toplumların kenetlenmesinde, insanların birbirlerine merhametle yaklaşmasında oldukça önemlidir. Bu sebeple de insanlar hikâyelerinde, şiirlerinde ve diğer sanat ürünlerinde bu kavramları canlı tutmaya çalışmıştır.

Metin ve Yazar

Kerem ile Aslı hikâyesi diğer halk hikâyeleri gibi anonimdir. İlk söyleyeni bilinmemektedir. Halkın ortak hislerini yansıtır. Bunu da gerek halktan insanlar gerekse şairler kuşaktan kuşağa aktarmışlar, bunlar daha sonra yazıya geçirilmiştir.

TAHİR İLE ZÜHRE HALK HİKAYESİ

CENKNAME NEDİR? ÖZELLİKLERİ

Cenk-nâme Nedir?

Cenk-nâme, yani gazavat-nâme türü Türk edebiyatında başta Hz. Ali olmak üzere Hz. Muhammed, sahabeler  etrafında dönen; genellikle MüslümanlarlaHristiyanlar ve dine inanmayanlar arasında cereyan eden; hadiseleri, mübalağalı, mucizevî ve gerçekleşmesi mümkün olmayan olaylarla anlatan edebî bir türdür. 

Hazreti Ali çevresinde teşekkül eden cenknâmeler, XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu sahasında
tercüme, telif ve adapte yoluyla işlenmiştir. Sözlü gelenekte var olan cenknâmeler, daha sonra yazıya
geçirilmiştir. Cenknâmelerin büyük bir kısmının günümüzde yeniden ele alınıp hikâyelere konu edilmesiyle bu eserler, modern Türk hikâyeciliğine kaynaklık etmiştir.

Cenknâmeler; şekil bakımından nazım, nesir veya nazım-nesir karışık olarak kaleme alınmıştır.
Hz. Ali, olaylarda sürekli sahnede kalan örnek cengâver-gazi tipini temsil etmektedir. Müslim-gayrimüslim mücadeleleri fikri üzerine kurulmuş cenknâmelerde Müslim ve gayrimüslim olmak üzere iki tip vardır. Somut veya hayalî varlıklar cenknâmelerde sürekli sahnededir.

"Hayber Kalesi Cengi" Cenknamesi'nin İncelenmesi

Hazırlayan: edebiyatfatihi.net

Konusu: Hz. Ali'nin Hayber Kalesi'nin fethi sırasında gösterdiği yiğitlik ve kahramanlık

Teması: Metinde "yiğitlik-kahramanlık" teması işlenmiştir.

Temel Çatışmaları: Bu cenkname'de iyi-kötü, Müslüman-Küffâr çatışması ele alınmaktadır.

Olay Örgüsü:
  • Peygamberimizin Hazreti Ali’yi çağırtıp gözlerini iyileştirmesi
  • Hazreti Ali'nin  Zülfikâr’ını ve sancağını alıp  Hayber Kalesi’ne doğru yola çıkması
  • Hayber Yahudileri'nin Hz. Ali'yi görünce şaşkınlık yaşamaları ve kim olduğunu anlamaya çalışmaları, aralarındaki diyaloglar
  • Hz. Ali'nin kalenin demir kapısını yerinden koparıp kale ile hendek arasına köprü kurması
  • Saldırılar karşısında daha fazla direnemeyen Yahudilerden Hayder Kalesi'nin alınması...
edebiyatfatihi.net 

Şahıs Kadrosu:

Hz. Muhammed (S.A.V): İslam ordusunun kumandanı. Bu cenknamede  peygamberimiz Hayber Kalesi'nin alınacağını  askerlerine müjdeliyor. Hz. Ali'nin ağrıyan gözü peygamberimizin duasıyla iyileşiyor, Hz. Ali bu sayede savaşa katılarak Hayber Kalesi'nin alınmasında etkili oluyor.

Hz. Ali: Kahraman kişiliğiyle olağanüstü güçleri bünyesinde barındıran, mücadeleden çekinmeyen yiğit, cesur, çok güçlü bir karakter... Hayber Kalesi'nin alınmasında önemli bir görev üstleniyor.

Merhab: Hayber Kalesi'nin komutanı

Anter ve Amir: Kendi içlerinde cesaretleriyle ün salmış Yahudi askerler

Anlatıcı: Cenk-nâmedeki olaylar ilahi bakış açılı hakim anlatıcı tarafından anlatılmaktadır.

MESNEVİ NEDİR? MESNEVİ ÖZELLİKLERİ

Mesnevilerin yapısı, teması ve edebi değeri ve genel özellikleri:

YAPISI:

Divan edebiyatının en uzun nazım şeklidir .aa/bb/cc/dd/ee/ şeklinde kendi arasında uyaklanan beyitlerin oluşturduğu bir yapısı vardır.(Beyit sayısı sınırsızdır). Beyit sayısı  20-25 bine kadar çıkabilir.Her beytinin kendi arasında kafiyelenmesi hem yazma kolaylığı sağlar hem de daha uzun metinlerin bu şekle uygun olarak kaleme alınmasına imkân tanır. Diğer nazım şekillerindeki kafiye bulma zorluğu şairleri uzun metinlerde bu şekli kullanmaya teşvik etmiştir. Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır. Klasik düzende bir mesnevi; tevhid, münacat, na't, miraciye, eserin sunulacağı büyüğe övgü, mesnevinin niçin yazıldığını açıklayan sebeb-i nazm ve hikâyenin anlatımı(ağaz-ı destan) bölümlerinden oluşur.

TEMASI:
  • Aşk, 
  • din ve tasavvuf, 
  • ahlâk ve öğreticilik,
  •  savaş ve kahramanlık, 
  • şehir ve güzelleri, 
  • mizah.
EDEBİ DEĞERİ: 
Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur.Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye 'Hamse' adı verilir. Hamse sahibi olmak bir itibar kaynağıdır. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev'i-zâde Atâi'dir.


MESNEVİ NAZIM ŞEKLİ ÖZELLİKLERİ MADDELER HALİNDE...
  • Klasik edebiyatta olay çevresinde anlatmaya bağlı edebi metinlerin en önemlisi mesnevidir.
  • Arapça'da ikilik,ikişerlik anlamına gelmektedir.
  • Mesnevi nazım şekli i İran edebiyatında ortaya çıkmış daha sonra Arap ve Türk edebiyatına geçmiştir.
  • Bir şairin beş mesneviden oluşan eserler bütününe ''hamse'' denir.Dünya edebiyatında ilk hamse sahibi sanatçı ''Nizami'' ' dir. Türk edebiyatında ise Ali Şir Nevai'dir.
  • Genelde uzun hikayeler mesnevi nazım şekli olarak kullanılmıştır.
  • Türk edebiyatındaki ilk mesnevi Kutadgu Bilig'tir.
  • Mesnevilerde konuya hemen girilmez. Üç bölümden oluşur:
  • Giriş, konunun işlenişive bitiş bölümüdür.
  • Aruzun kısa kalıpları kullanılarak yazılır.
  • Mesnevilerde ele alınan konular şunlardır; ahlak, savaş,a şk v.b
  • Nazım birimi beyittir.
  • İran Edebiyatından,edebiyatımıza geçmiştir.
  • Her beyit kendi arasında kafiyelidir.
  • Özellikle Divan edebiyatında uzun manzum eserler Mesnevi nazım şekli olarak kullanılmıştır.
  • Türk edebiyatında en önemli mesneviler şunlardır:
  • Kutadgu Bilig(Yusuf Has Hacip), İskendername(Ahmedi), Yusuf ile Züleyha(Şeyyat Havza), Mantıkut Tayr(Gülşehri), Vesiletün Necat(Süleyman Çelebi), Leyla ile Mecnun(Fuzuli), Risaletün Nushiyye(YunusEmre), Cemşidi Hurşit(Ahmedi), Garipname(Aşık Paşa), Harname(Şeyhi), Hüsnü Aşk(Şeyh Galip), Hayriyye(Nabi) ...
  • Mesnevi özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı şiir biçimidir.
Leylâ ile Mecnun Mesnevisi Hakkında Genel Bilgi:
edebiyatfatihi.net

Leylâ ile Mecnun, bir Arap efsanesine dayanan klasik bir aşk hikâyesidir

Nizami başta olmak üzere birçok kişi tarafından işlenmiş olan konuyu Fuzûlî, 1535 yılında mesnevî türünde kaleme almıştır. Mesnevî tarzına ve Türk diline yenilik getirmiştir.

Konusu: Leyla ile Mecnun arasındaki aşkı anlatır. Kademe kademe maddi aşktan ilahi aşka ulaşan Mecnun'un hikayesi....

Özeti: Leylâ ve Kays (Mecnun’un asıl adı) medrese yıllarında birbirlerine âşık olmuşlardır. Kısa zamanda her yere yayılan bu aşkı duyan annesi Leylâ’yı okuldan alır ve Kays’la görüşmesini yasaklar. Ayrılık ıstırabıyla mahvolan Kays halk arasında Arapçada "deli" anlamına gelen "Mecnun" diye anılmaya başlar. Bu sevda yüzünden çöllere düşen Mecnun’a birçok kişi Leylâ’yı unutmasını söyler; ancak onun için kainat artık Leylâ’dan ibarettir ve hiçbir şekilde bu aşktan vazgeçmez. Hatta dedesi onu bu dertten kurtulmak üzere Allah’a yakarması için Kabe’ye götürür; ama o tam tersine derdinin artması için dua eder. Hem Leylâ’nın hem Mecnun’un halleri gittikçe perişanlaşmaktadır. Başkasıyla nikahlandırılan Leylâ, kocasından kendisini uzak tutmak için bir hikâye uydurur ve bir süre sonra adam ölür. Bu sırada Mecnun çöldedir ve aşkın bin bir türlü cefasıyla yoğrulmaktadır. Dünyayla bütün bağlantısı kesilir ve sadece ruhuyla yaşar hale gelir. Leylâ’nın vücudu da dahil olmak üzere bütün maddi varlıklarla ilişkisi bitmiştir. Bir gün Leylâ çölde onu bulur ama Mecnun onu tanımaz ve “Leylâ benim içimdedir, sen kimsin?” der. Leylâ, Mecnun’un ulaştığı mertebeyi anlar ve evine geri döner ve üzerinden fazla zaman geçmeden Leylâ hayata gözlerini yumar. Mecnun, onun mezarına uzanır ve canından can gitmiş gibi hıçkıra hıçkıra ağlar. Yaradana feryat figan dualar ederek canını almasını, kendisini Leylâ’sına kavuşturmasını ister. Duası kabul olur, göklerin gürlemesiyle birlikte Leylâ’sına kavuşur âşıklar âşığı Mecnun.

Bu hikâyenin sonunda, seven ve sevilen bir olmuşlardır. Âşık kendini madde dünyasından tamamen soyutlamayı başarmış ve sevdiğine ulaşmıştır. Bu noktadan sonra seven ve sevilen diye iki farklı kişiden bahsetmekte yanlıştır; ruhlar ilahi visale (ilahi kavuşmaya) ulaşmışlardır. Bu yüzden artık Mecnun sevdiğini kendinden dışarıda aramamaktadır, bu dünyayı onun yeri kabul etmemektedir. Bu mesnevide Fuzûlî, dünyevi aşkı bir basamak olarak kullanıp onun üstünden maddeden ayrılıp tamamen ruha ait olan ilahi aşkı anlatır.

                                                       
Leyla ile Mecnun Mesnevisi Olay Örgüsü

* Oğlu olmayan kabile başkanının dua etmesi ve bir oğlunun olması
* Kays’ın büyüyüp okula gitmesi ve okulda Kays ile Leyla’nın birbirlerine aşık olması
* Leyla ile Kays’ın birbirlerine aşık olduklarını Leyla’nın annesinin öğrenmesi
* Bu olaydan dolayı Leyla’nın annesi tarafından okula gitmesinin yasaklanması
* Leyla’yı okulda göremeyen Kays’ın mecnun olup, başını alarak çöllere düşmesi
* Kays’ın babasının Leyla’yı oğluna istemesi, ancak Kays deli oldu diye Leyla’nın ailesinin bunu kabul etmemesi
* Kays’ın aşk derdinden dolayı çöllerde güvercinlerle, ceylanlarla, ahularla arkadaşlık etmesi
* Kays’ın babasının iyileşmesi için onu Kabe’ye götürmesi
* Kays’ın aşk derdinin şiddetlenmesi için Kabe’de dua etmesi ve duasının kabul olması
* Nevhel adlı bir yiğidin Mecnun’a (Kays’a) yardım etmek amacıyla Leyla’nın kabilesine savaş açıp Leyla’yı zorla almak istemesi ancak Mecnun tarafından istenmeyen bu olayın gerçekleşmemesi
* İbn-i Selam adlı bir Arap beyinin Leyla’ya aşık olması
* Leyla’nın ibn-i Selam ile evlenmesi
* Mecnun’un arkadaşı Zeyd’den, Leyla’nın evlendiğini öğrenmesi
* Mecnun ile Leyla’nın mektuplaşması
* Leyla’nın ahından dolayı İbn-i Selam’ın ölmesi ve Leyla’nın baba evine dönmesi
* Leyla’nın Mecnun için büyüp ızdıraplar yaşaması
* Mecnun’un İbn-i Selam’ın öldüğünü duyması ve bu olaya üzülmesi
* Leyla’nın çöllerde Mecnun’u aramaya başlaması
* Leyla’nın, ilahi aşka ermiş Mecnun’u bulması ve Mecnun’un Leyla’yı tanımaması
* Leyla’nın evine dönmesi ve ölmesi
* Leyla’nın öldüğünü duyan Mecnun’un Leyla’nın mezarı başında ölmesi.

KAHRAMANLAR VE ÖZELLİKLERİ:
  • Mecnun➜ Âşık
  • Leyla ➜ Maşuk (sevgili)
  • Nevhel ➜ Yardımsever
  • Zeyd ➜ Vefalı dostİbn-i Selam➜ Sevenlerin arasına girdiği için olumsuz özeliklere sahip bir kahramandır. Hikayenin beli bir bir bölümünde vardır.
  • Mecnun’un babası➜ Şefkatli, müşfik
  • Leyla’nın annesi ve babası➜ Zalim, anlayışsız
Kahramanların hikâyenin olay örgüsündeki işlevleri

Mecnun
➜ Hikayenin baş kahramanlarından birisidir.Olaylar genellikle Mecnun etrafında gelişir.
Leyla➜ Hikayenin baş kahramanlarından birisidir.
Nevhel ➜ Olumlu özelliklere sahip bir kahramandır. Hikayenin belli bir bölümünde vardır
Zeyd ➜ Olumlu özelliklere sahip bir kahramandır. Hikayenin belli bir bölümünde vardır
İbn-i Selam ➜ Sevenlerin arasına girdiği için olumsuz özeliklere sahip bir kahramandır. Hikayenin beli bir bir bölümünde vardır.
Mecnun’un babası➜ Olumlu özelliklere sahip bir kahramandır. Hikayenin belli bir bölümünde vardır
Leyla’ın annesi ve babası ➜ Sevenleri ayırdıkları için olumsuz özelliklere sahip kahramanlardır.


Mesneviden Örnek Beyitler:
1. Mektebde anunla oldı hemdem
Bir nice melek-misâl kız hem

2. Bir saf kız oturdı bir saf oğlan
Cem’ oldı behişte hûr u gılmân

3. Oğlanlara kızlar olsalar yâr
Aşkda bulunur revâc-ı bâzâr

4. Kız nergis-i mest edüp füsûn-sâz
Oğlana satanda şîve vü nâz

5. Oğlan nice sabr pîşe kılsun
Ver sabrı hem olsa nîşe kılsun

6. Ol kızlar içinde bir perî-zâd
Kays ile muhabbet etdi bünyâd

7. Bir turfa sanem ki akl-ı kâmil
Gördükde anı olurdı zâ’il

8. Zülfeyn-i müselseli girih-gîr
Cân boynına bir belâlı zencîr

9. Ebrûsı hamı belâ-yı uşşâk
Hem cüft letâfet içre hem tâk

10. Her kirpiği bir hadeng-ı hûnrîz
Peykân-ı hadengi gamze-i tîz

Dil ve Anlatım Özelikleri:
Günümüze göre Arapça-Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü oldukça ağır; süslü, imgeli, sanatlı bir dil kullanılmıştır. Ağır ve süslü dil divan edebiyatı kültürünün etkisidir.

Tür Özellikleri:

Fuzuli'nin Leyla İle Mecnun'u mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır.

Uyarı: Mesnevi denilince Türk edebiyatında Fuzuli'yi anmamak olmaz.

FUZULİ (1495?–1556?)
  • Divan edebiyatının 16. yüzyılda yaşamış güçlü şairlerindendir. 
  • Sadece yaşadığı dönemde değil, sonraki dönemlerde de pek çok şairi etkiledi.
  •  Türk edebiyatında lirik şair olarak önemli bir yere sahiptir.
  •  İyi bir eğitim gördü. Türkçenin yanı sıra Arapça ve Farsçayı da iyi bilen sanatçının eserlerinde Azeri Türkçesini yoğun kullanması dikkat çeker.
  •  Fuzuli, şiir anlayışını Türkçe Divan’ının ön sözünde “İlimsiz şiir temeli olmayan bir duvara benzer.” diyerek belirtti. 
  • Şiirlerinde aşk temasını sıkça işleyen sanatçı, Divan’ındaki gazellerinin çoğunda aşk, ayrılık ve bu duyguları yaşatan sevgilinin tasvirini anlattı. 
  • “Âşıkane gazel” türünün edebiyatımızda en tanınmış ismidir. 

ESERLERİ:

Türkçe Divan, Farsça Divan, Arapça Şiirler, Leyla vü Mecnun (mesnevi), Beng ü Bâde (mesnevi), Saki-name (mesnevi), Hadikatü’s–Süeda (mensur), Rind ü Zahid (mensur), Türkçe Mektuplar (mensur) eserlerinden bazılarıdır. 

☝Türkçe Mektuplar’ın içinde yer alan Şikayetname, Türk edebiyatında mektup türünün bilinen ilk örneği olması yönüyle önemlidir.

TANZİMAT I. DÖNEM ROMAN VE HİKAYE

  • Teknik açıdan eserler kusurludur.
  • Romantizmden etkilenilmiştir.
  • Konu olarak genellikle yanlış batılılaşma işlenmiştir.
  • Yazarlar romanın akışını kesip, konu ile ilgili kendi düşüncelerini savunmuşlar ve bu şekilde okuyucuya ders vermeyi amaçlamışlardır.
  • Karakterler tek yönlü olarak seçilmiş iyiler daima iyi,kötüler daima kötüdür.
  • Eserlerin sonunda iyiler kazanır ve ödülünü alır, kötüler de kaybeder ve cezalandırılırdı.
  • İlk görüşte aşk, abartılı konular, olağan dışı rastlantılara yer verilmiştir.
  • TANZİMAT II. DÖNEM ROMAN VE HİKAYE
  • Tanzimat ikinci dönemin sanatçıları birinci döneminkilere göre daha başarılı olmuştur.
  • Konu olarak duygusal ve acıklı şeyler işlenmiştir.
  • Realizm ve naturalizm akımları etkili olmuştur.
  • Gözleme dayalı gerçekçi betimlemeler yapılmıştır.
  • Abartılı konular seçilmemiş ve olağan üstü raslantılardan kaçınılmıştır.
  • Olayların akışını kesmemeiş ve kendi fikirlerini öne sunamamışlardır.
  • Konularda genellikle esirlik ve cariyelik işlenmiş; yer olarak ise İstanbul'un zengin kesimi seçilmiştir.

SAMİ PAŞAZÂDE SEZAİ (1860-1936)
  • Edebi Kişiliği 
  • Edebiyatımıza ilk küçük hikayeyi getiren Tanzimat edebiyatı roman ve öykü yazarıdır.
  • Romanımızı realizme yönelten bir sanatçıdır.
  • Birçok türde eser vermesine rağmen asıl ününü realist roman ve hikayeleriyle kazanmıştır.
  • Batılı anlamdaki ilk hikaye örnekleri olan Küçük Şeyler onun eseridir.
  • Sergüzeşt adlı romanı Fransız realizminin izlerini taşır. Esir ticaretinin sosyal hayattaki yeri realist bir yaklaşımla anlatılır. Eserde, Dilber adlı bir kızın yaşam mücadelesi ve Nil nehrine atlayarak intihar etmesi anlatılır. Sanatçı, Servetifünun romanına bu eseriyle zemin hazırlamıştır.
  • Hikaye ve romanlarında halkın içinden kahramanları, kendi dilleri ve günlük yaşamlarıyla vermiştir.
  • Hikayelerinde romanlarından daha güçlü bir teknik vardır.
  • Şiirde romantizmin roman ve hikayelerinde realizmin etkisi görülür. 
  • Sami Paşazade Sezai "sanat için sanat" anlayışını benimsemiştir.

ESERLERİ:
ROMAN:

Sergüzeşt (1889)

ÖYKÜ:

Küçük Şeyler (1892)

OYUN:

Şir (Arslan, 1879)

SOHBET-ELEŞTİRİ-ANI

Rumuzu’l- Edeb (1900), İclal (1923)

SERVETİFÜNUN HİKAYESİ GENEL ÖZELLİKLERİ
  • Sanat sanat içindir anlayışına bağlı kalınmış, halka seslenmek süşünülmemiştir.
  • Maupassant tarzı hikaye tercih edilmiştir
  • Aşk, kadın , evlilik, tabiat, yalnızlık ve ümitsizlik gibi bireysel temalar işlenmiştir.
  • Olaylar genelde İstanbul’da geçer. (2.Abdülhamid devrinde gezi özgürlüğü olmadığından sanatçılar, İstanbul dışındaki yerleri yeterince tanıyamamışlardır.
  • Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaların kullanıldığı, tasvir tahlillerin yapıldığı, edebi açıdan ustalık isteyen bir dil kullanılmıştır.
  • Geleneksel hikaye tarzı bırakılmış, Batılı tarzda hikayeler yazılmıştır.
  • Realizm ve natüralizm etkileri görülür.
  • Teknik kuvvetlenmiş, gereksiz tasvirler yapılarak ya da gereksiz bilgi verilerek hikayenin akışı kesilmemiştir.
  • Yazar eserde kişiliğini gizlemiştir.Olaylar yazarın gözüyle değil, eser kişilerinin bakış açısıyla verilmiştir.
MİLLİ EDEBİYAT HİKAYESİNİN ÖZELLİKLERİ

YAPISI: OLAY ÖRGÜSÜ ,YER ZAMAN VE KİŞİLERDEN OLUŞMUŞTUR.
TEMA: MİLLİ VE MİLLİYETÇİ TEMALAR
DİL VE ANLATIM : SADE VE ANLAŞILIR BİR DİL

GENEL ÖZELLİKLERİ 
  1. Tanzimat ve Servetifünûn döneminde İstanbul'un dışında hemen hemen hiç çıkmayan roman ve hikaye bu dönemde Anadolu'ya da açılmıştır
  2. Bu dönem roman ve hikayecileri eserlerinde yurt sorunlarını gözleme dayalı olarak anlatmıştır
  3. Yakup Kadri ile Refik Halit'in Milli Edebiyata katılması ile bu dönemin hikaye ve romanı daha da güçlenmiştir
  4. Roman ve hikayenin teknik bakımdan son derece geliştiği bu dönemde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır
  5. Yakup Kadiri, Refik Halit, Halide Edip ve Reşat Nuri'nin öncülüğünde “ Memleket edebiyatı” çığırı açılmıştır
  6. Eserlerde kahramanlık, vatan sevgisi, aşk ve Kurtuluş Savaşının zorlukları anlatılmıştır...

ÖMER SEYFETTİN (1884 – 1920)
  • Maupassant (klasik vak'a hikayesi) tarzı olay hikâyeciliğinin bizdeki en büyük ismidir.
  • Hikâyeciliği meslek olarak gören ilk sanatçıdır.
  • Genç Kalemler dergisinde yayımlanan “Yeni Lisan” maka­lesiyle dilin sadeleştirilmesi gerektiğini savunmuştur.
  • Uzun cümlelerden, söz oyunlarından, yabancı sözcük ve tamlamalardan kaçınmış, konuşma ve yazı dili arasında bir uyum kurmaya çalışmıştır.
  • “Toplum için sanat” anlayışıyla milli değerlere yönelmenin önderliğini yapmıştır.
  • Realizm akımının etkisi altındadır.
  • Hikâyelerinde milli’ bilinci uyandırma ve güçlendirme amacı taşımıştır.
  • Mizahtan da yararlanarak toplumdaki aksayan yönleri eleştirmiştir; bu bakımdan hikâyeleri toplumsal hiciv ka­rakteri taşır.
  • Konuşma dilini yazı diline uygulamayı amaçlamıştır.
  • Hikâyeleri teknik açıdan zayıftır, tasvirlere, psikolojik tah­lillere önem vermez, daha çok olayı ön plana çıkarır.
  • Hikayelerinin konularını
  • Milli tarih (daha çok Osmanlı tarihi)
  • Çocukluk anıları
  • Askerlik anıları ve günlük hayat oluşturur.
  • Kısa cümlelere dayanan okurun dikkat ve heyecanını canlı tutan bir anlatımı vardır.
  • Hikâyelerinde menkıbe, efsane, destan, halk fıkraları ve tarihten yararlanmıştır.
  • Kitaplaştırmadığı az sayıda şiiri de vardır.
  • Efruz Bey ve Yalnız Efe adlı eserleri “uzun hikâye”, “roman” olarak da değerlendirilmektedir.
  • Yüzden fazla hikayesi vardır. 
ESERLERİ:

Yalnız Efe, Ashâb–ı Kehfimiz, Harem, Efruz Bey, Bomba, Yüksek Ökçeler, Falaka, Beyaz Lale, Gizli
Mabed eserlerinden bazılarıdır.

METİN İNCELEME:

YÜKSEK ÖKÇELER

Konusu:
Hikayenin sosyal bozulma olarak değerlendirilecek küçük bir anekdotta, yalıda çalışan ve çalışmak için alınan hizmetkarların hırsızlık yapmalarıdır. Hatice Hanım’ ın yüksek ökçeli ayakkabıları bu anekdotun hikayenin başında ortaya çıkmasını engellemiştir. Batı hayranlığının timsali olan yüksek ökçeli ayakkabılar ne zaman terk edilmiş o zaman da yalı içerisinde görülen diğer aksaklıklar Ömer Seyfettin’in üzerinde durduğu önemli temalar haline gelir.

Özeti:

Ömer Seyfettin bu hikayesinde Hatice Hanım karakteriyle Batı hayranlığını, şekil üzerinde uygulamaya çalışan bir kadın tiplemesinden faydalanarak dile getirir. Tanzimat Edebiyatında sıkça işlenen bu konu Ömer Seyfettin’ de bu hikaye ile devam eder. Hikayenin sosyal içerikli diğer bir konusu da izdivaç olayındaki çarpıklığın dile getirilişidir. Devrin getirdiği sosyal yapılanma kadınların genç yaşta ilerlemiş yaştaki erkeklerle evlendirilmesine zemin hazırlıyordu. Hatice Hanım’ da on üç yaşında iken altmışaltı yaşında zengin bir ihtiyarla evlenmiştir. Hatice Hanım bu izdivacın sonunda erkeklerden nefret etmeye başladığı görülür. Eşinin ölümünden sonra da bir daha evlenmemesi bu tepkinin sonucudur.
Hatice Hanım'ın batı hayranlığı yüksek ökçeli ayakkabı merakıyla dile getirilir. Bu merak Hatice Hanım’ ın rahatsızlanmasına da sebep olmuştur. Devrin bu çarpık merakı Ömer Seyfettin’ in kendi kaleminde şekilcilik boyutuyla kendi üslubuyla dile getirilir.
Bu çalkantılarda zamanla etkilenen Hatice Hanım’ da artık gözünün görmediğinden vicdanım rahat düşüncesi ile eski hayatına tekrar geri döner.

3. Teması: 
Gözünün görmediğinden vicdanın rahat olacağı anlayışı vurgulanmış.


4. ŞAHIS KADROSU VE ÖZELLİKLERİ:
Hatice Hanım:  On üç yaşında iken altmış yaşında biri ile evlendirilmiş. Genç yaşta dul kalmış biridir. Başlıca merakı temizlik ve namusluluktur. Köşkteki hizmetçileri sürekli traş ettirir, temizler. Beyazlar giydirir. Genç yaşta ihtiyar biri ile evlendirilmesinden dolayı izdivaç lafından nefret eder.yüksek ökçeli ayakkabı giyme merakı vardır.

Aşçı Mehmet : Köşkte aşçılık yapmaktadır. Hatice Hanım’ın çok güvendiği birisidir. Fakat sadık biri değildir. Evden yiyecek içecek aşırıp etrafındakilerle yemektedir. Hırsızdır. Mahalli ağızla konuşur.

Gülter: Hatice Hanımın evlatlığıdır. O da hırsızlıkta Mehmet’le işbirliği yapar.

Eleni: Köşkün hizmetçisidir. Hatice Hanım'ın güvenin boşa çıkarır. İşinden olma korkusuyla Mehmet’le fazla görüşmez. Fakat o da Mehmet gibi hırsızlık yapar.

Mekan: Göztepe'de bir köşk. Köşkün arka bahçesinde bir mutfak var. Üst kata merdivenlerle çıkılıyor.

Zaman: Hikayede zaman gerçekçidir. Zaman ifadeleri yıl, ve yaş kavramları etrafında oluşmuştur. Bunun dışında hikayenin Tanzimat sonrası milli edebiyat dönemini anlattığını eserden ve yazarın zihniyetinden çıkarabiliriz. Metinde geçen zaman ifadeleri:
“ On üç yaşında iken altmış yaşında biri ile evlendirilmiş, on sene vardı ki, bir gün olup, iki gün içinde, bir hafta içinde, ertesi gün, bu dokuz senelik sadık hizmetçiler..”

Anlatıcı Bakış Açısı: İlahi anlatıcı bakış açılı hakim anlatıcı...

Dil ve Anlatım: Eserde sürükleyici bir anlatım kullanılmış, merak duygusu ön plana çıkarıldığı için eser akıcı bir özellik kazanıyor. Dili dönemine göre sadedir.  Mili edebiyat akımının dil anlayışını yansıtıyor.



Yazıya Tepkini Göster!

4 Yorumlar

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

  1. Abi bizim hoca konuları hızlı anlatıyor bu yüzden önde gidiyoruz.Bir an önce 41,42,43 sayfalarının cevaplarını atabilir misin? :)

    YanıtlayınSil
  2. Admin, artık lütfen bu kitabın cevaplarını atın.

    YanıtlayınSil
  3. Lütfen 56 57 58 59 60'ı bir an önce girebilir misiniz :)

    YanıtlayınSil
  4. Dede korkut hikayalerinde ders kitabıyla çelişen bi nokta var. Din çok önemlidir ve kahramanlar savaşlarını Allah için yapar diyorsunuz ders kitabında tam tersi yazıyor.

    YanıtlayınSil

Yorum Gönderme

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

Daha yeni Daha eski

Reklam

Reklamlar