11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Hikaye Ünitesi Ders Notları, 2020-2021

Bu yazımızda 11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı hikaye ünitesi konu anlatımı yer alıyor. Özet ders notu 11sınıf Türk Dili ve Edebiyatı yeni müfredatı ve ders kitapları dikkate alınarak edebiyatfatihi.net tarafından özenle hazırlanmıştır. Faydalı olması dileğiyle...edebiyatfatihi.net


2. ÜNİTE: HİKÂYE

ÜNİTE KONULARI

1923-1940 Cumhuriyet Dönemi Hikâyesi
1940-1960 Cumhuriyet Dönemi Hikâyesi
➠Toplumcu-Gerçekçi Hikâyeler 
➠Bireyin İç Dünyasını Ele Alan Hikâyeler
➠Millî-Dinî Duyarlılıkları Yansıtan Hikâyeler
➠Modernist Hikâyeler

⏭Hikaye ünitesini aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz...


Önce hikâye türünün tanımına ve genel özelliklerine bakalım:

HİKÂYE (ÖYKÜ)

Hikâye, yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları veya durumları ilgi çekici bir biçimde anlatan kısa yazılardır. Hikâye, insan yaşamının bir bölümünü yer ve zaman kavramına bağlayarak ele alan düzyazı türüdür. Bir hikâyede olay ya da durum söz konusu olmalı; kişilere bağlanmalı, olay ya da durumun ortaya konduğu yer ve zaman belirtilmeli; bunlar sürükleyici ve etkileyici bir anlatımla ortaya konmalıdır.

Not: Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır.

Hikâyenin yapı unsurları: Olay örgüsü, kişiler, mekan ve zaman…

Hikâyede Plan: Serim, düğüm, çözüm

HİKÂYENİN UNSURLARI

Olay:

Olay, anlatmaya bağlı edebî metinlerin en önemli öğesidir. Edebî metinlerde anlatılan olaylarla gerçek hayatta bire bir karşılaşmak mümkün değildir. Çünkü anlatılanlar kurgulanmış olaylardan ibarettir.

Edebî metinlerdeki gerçekliğin doğal gerçeklikten farkı, "kurmaca bir gerçeklik" olmasıdır.

Kişiler:
  • Öyküdeki olayları ya da durumları kişi veya kişiler yaşar.
  • Öyküde kişi sayısı azdır.
  • Öyküdeki kişilerin fiziksel ve ruhsal durumları uzun uzun anlatılmaz; sadece olayla ilgili belirgin yönleri verilir.
  • Öykü kişileri yalnızca insanlar arasından seçilmez.
  • Canlı, cansız bütün varlıklar öykünün kişisi olabilir.
Zaman:
  • Olayların başlaması, gelişmesi, son bulması belli bir zamanda olur.
  • Bazı öykülerde zaman verilmez, sezdirilir.
  • Öykücü zamanı bir düzen içinde vermeyebilir.
  • Olayın veya durumun son bulmasından başlayarak olayın başlama noktasına doğru gelinebilir.
Mekan (Yer):
  • Öykülerde olay veya durum belli bir yerde geçer.
  • Çevre, uzun betimlemelerle verilmez; öyküyü ilgilendiren yönüyle verilir.
  • Olay veya duruma bağlı olarak öyküdeki yer değişse de çevre betimlemesi kısa tutulur.
Çatışma:

Hikâyede olay iki zıt gücün mücadelesi şeklinde ortaya çıkar. Bu mücadele kişiler arasında olabileceği gibi, aynı kişide de toplanabilir. Bu durumda çatışma daha çok kişinin kendi içinde olur. Yani psikolojik bir özellik gösterir. Hikayelerde çoğunlukla bir çatışma söz konusudur. Hemen her hikâye bir çatışma yani bir problem üzerine kuruludur. Çatışma, hikayedeki kişi ya da kişilerin çevresiyle olabildiği gibi kendi iç dünyasında da olabilir. Hikâye kişilerinin çevresiyle olan çatışmasına dış çatışma, kendi iç dünyası, vicdanıyla olan çatışmasına ise iç çatışma adı verilir.

Dil ve Anlatım:
  • Öyküde akıcılığı sağlayan dildir.
  • Bu da yazarın dili kullanma yeteneğine bağlıdır.
  • Dilin kullanımı yazardan yazara değişir; çünkü her yazarın üslûbu farklıdır.
  • Öykü, ya birinci tekil kişinin ağzından ya da üçüncü tekil kişinin ağzından anlatılır.
  • Öyküde bütünlüğü sağlayan öğelerden biri de dil ve anlatımdır.
Not: Bir öykü yazarının dil ve anlatım özellikleri belirlenirken cümle yapıları, kelime kadrosu, akıcılık, nesnellik, öznellik, duygusallık, coşkunluk gibi hususları dikkate almak gerekir.

Anlatıcı: Anlatıcı, edebî metinlerde anlatıcı, kurmacanın sınırları içinde varlığından söz edilen kişidir. Anlatıcı, yazar ile kurmaca metin arasındaki kişidir. Üç çeşit anlatıcının bakış açısı vardır:

  • a) Kahraman Anlatıcı Bakış Açısı: Bu bakış açısında anlatıcı, eserin kişilerinden biridir.
  • b) Gözlemci Anlatıcı Bakış Açısı: Gözlemci anlatıcı olayların akışını etkilemez, yalnızca bir aktarıcıdır. Amacı okuyucunun anlatılanları daha iyi anlamasını sağlamaktır.
  • c) İlahi Anlatıcı Bakış Açısı: Anlatıcının her şeyi bilip her şeye hâkim olduğu bakış açısıdır. Anlatıcı, kahramanların zihinlerine ve iç dünyalarına girer.
HİKÂYELERDE KULLANILAN ANLATIM TEKNİKLERİ

Gösterme(sahneleme) tekniği: Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucuile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır. Bu teknikte kişilerin konuşmaları ve hareketleri yansıtılarak okuyucunun kendisini eserin kurmaca dünyasında hissetmesi sağlanır.
Gösterme tekniği; diyalog, iç konuşma veya bilinç akışı şeklinde olabilir.

Örnek:

Gösterme tekniği aşağıdaki metinde kişilerin karşılıklı konuşması (diyalog) şeklindedir.

— Ne yapıyorsunuz, yahu? dedim.
— Sana ne? dediler. Fıkara, üstleri yırtık pırtık yavrulardı.
— Canım, neden söküyorsunuz? dedim.
— Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.
— Ne yapacak bunları?
— Yukarıda deri tüccarı Hollandalı var ya, hani onun bahçesini düzeltiyorlar da...
— İngiliz çimi alsın, eksin, mademki herif zengin..
— İngiliz çimiyle bu bir mi?
— Bu daha mı iyi?
— İyi de lâf mı? (Sait Faik Abasıyanık-Son Kuşlar)

Bilinç akışı:
Kişilerin duygu ve düşüncelerini, her hangi mantıki bir bağ ve gramer kuralı endişesi taşımaksızın, düzensiz bir şekilde ve çağrışım ilkesi paralelinde doğrudan doğruya okuyucuya aktarmaktan ibarettir. Aynı zamanda insanların tanıtılmasında da kullanılan bu teknikte yazar, okuyucuyu kahramanın iç dünyası ile başbaşa bırakmayı hedefler.

Örnek: “Yollar kalabalıktı. Baktığı yeri gözlerinden en uzun sakladıkları için en çok Bebek tramvayına kızıyordu. Devetüyü paltolu bir kadın görünce yüreği çarptı; ama o değildi. Şapkalıydı. Kalktı. Kapıya yürürken duvardaki takvimi gördü. 7 Mart Cumartesi yazılıydı. 27‟nin yarısı kara yarısı kırmızıydı. Rahatladı. İşte boşuna beklemişti. İnsanların düzeninde bütün ayrıntılar önemliydi. Günlerin adı bile… Bugünün cumartesi olduğunu bilseydi saat birde onu görürdü.” (Yusuf Atılgan-Aylak Adam)

İç monolog (Konuşma): Kahramanların içsel konuşmalarını aktarmaya dayanan anlatım tekniğidir. İç konuşma tekniğinde, kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde yansıtılır. Bu anlatım tekniğinde kahraman, karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur.

Örnek: Bu kedi, tahta masanın üstüne çıkmış, köpeğime durmadan homurdanacak mı? Sandalyenin üstündeki vişneçürüğü rengindeki delik çoraplar... Asmanın yaprakları daha yemyeşil. Bizim bahçedeki kurudu bile.Deniz, Bozburun’a doğru başını almış gidiyor. Uzaklarda görünen, İstanbul’un neresi kim bilir? Sesler neden gelmiyor?

Diyalog: Öykü kişilerinin karşılıklı konuşmalarına dayanır ve sıkça kullanılan bir anlatım tarzıdır. Romancıların birçoğu bu teknikten yararlanmıştır çünkü diyalog tekniği roman ve öykünün vazgeçilmez yapı taşlarından birisidir. Diyaloğu vazgeçilmez kılan bu tekniğin işlevselliğidir. Bu bağlamda diyalog; olayın gelişmesinde, kahramanların ruhsal ve sosyal durumlarının açıklanmasında, konuşmalarda yatan kültür ögelerinin saptanmasında (ağız, şive, üslup), eserin daha dinamik bir hale gelmesinde ve hafiflemesinde oldukça etkilidir.
Diyalog tekniği iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Dış diyalog bildiğimiz iki veya daha fazla kişinin karşılıklı konuşmasıdır.

Örnek:
Sadrazam bu adamı tanımıyordu. Sordu: - Burada mı oturuyor?
- Evet.
- Ne iş yapıyor?
- Biraz zengindir. Vaktini okumakla geçirir. Tanımazsınız efendim. Hiç büyüklerle ahbaplık etmez. Büyük mevkiler istemez.
- Niye?
- Bilmem ama, belki "düşüşü var" diye.
- Tuhaf...
(Ömer Seyfettin-Pembe İncili Kaftan)

ANLATMA (TAHKİYE ETME) TEKNİĞİ: Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser arasına anlatıcı girer. Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde yoğunlaşır. Anlatma (tahkiye) tekniği; olay anlatımı, kişi tanıtımı, özetleme, iç çözümleme... şeklinde olabilir.

Örnek-1: Mahalle kahvesinin önündeki setin üstü sanki ufak bir bahçecikti. Ortada küçük bir havuz, içinde gazoz şişeleri, etrafında biraz çimen, kınar çiçekleri. Kapının sağ tarafında bazısı giyimli, birtakım da gecelik entarileri, şam hırkaları iler dört beş kişi İstanbul'un son zelzesinden konuşuyorlardı. (Memduh Şevket Esendal-Pazarlık Hikayesi)

Örnek-2: Haftada iki gece dostlara danslı çay veriliyor, en aşağı iki üç gece de başkalarının davetine gidiliyordu. Aşağı sofa ile taşlık arasındaki camekân kaldırılmış, delik deşik duvarlar sarı yaldızlı bir kâğıt ile kaplanmıştı. Davet akşamları taşlıktaki su küpü, sofadaki yemek masası ve daha başka hırdavat eşya mutfağa taşınıyor, yukarıdan kilimler, iskemleler, süslü yastıklar indirilerek bir kabul salonu dekoru kuruluyordu. (Reşat Nuri Güntekin-Yaprak Dökümü)

Tasvir (Betimleme): Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme işidir. Varlıkların niteliklerini, bu varlıkların duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir. Betimleme nesnelerin, varlıkların, belirgin özelliklerini tanıtıp göz önünde canlandırmaktır. Bu anlatımda okuyucunun çeşitli duyularına seslenilerek anlatılan varlıkla ilgili izlenim kazanılması amaçlanır. Bu amacın gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir. Gözlem sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına özen gösterilir. Yazarın, gördüklerini okuyucunun gözünde canlanacak biçimde anlatmasıyla oluşan bir anlatım biçimidir. Betimlemede asıl olan görselliktir. Bu nedenle gözle algılanan renk ve biçim ayrıntılarına büyük yer verilir.

Örnek: Büyük kubbeli serin divan, bugün daha sakin, daha gölgeliydi. Pencerelerinden süzülen mavi, mor, sincap rengi bahar aydınlığı, çinilerinin yeşil derinliklerinde birikiyor, koyulaşıyordu. Yüksek ipek şiltelere diz çökmüş yorgun vezirler, önlerindeki halının renkli nakışlarına bakıyorlar, uzun beyaz sakalını zayıf eliyle tutan yaşlı sadrazamın sönük gözleri, çok uzak, çok karanlık şeyler düşünüyor gibi, var olmayan noktalara dalıyordu. (Ömer Seyfettin-Pembe İncili Kaftan)

Portre:
Kişilerin dış görünüşlerini (fiziksel) ve karakterlerini (ruhsal durum) tanıtan betimlemedir.
Kişi betimlemelerine portre denir. Portre; fiziksel portre ve ruhsal portre olarak ikiye ayrılır.

1. Fiziksel portre: Kişilerin dış görünüşlerinin anlatıldığı betimlemedir. Betimlemede kişiyi, diğer kişilerden ayıran fiziksel özellikler belirtilir. Portresi çizilen kişi hakkında özel görüş ve izlenimler de verilebilir.

Örnek: “Fizik olarak Grandet, kısaca boylu, tıknaz, dört köşe biriydi, bacakları kalın, dizleri ağaç gövdeleri gi­bi güçlü, omuzlarıysa genişti. Yuvarlak, güneş yanığı, çiçek bozuğu bir yüzü vardı. Çenesi düz, dudak­ları kıvrıntısız, dişleri de beyazdı. Gözlerinin durgun, ölü gibi bakışı kabaca kertenkele bakışı denilen tür­dendi. Derin çizgili alnı, yüzden insan doğasını keşfeden bir uzman için hiç de anlamsız sayılmayacak biçimde çıkıntılıydı.“ (Balzac-Eugenie Grandet)

2. Ruhsal portre:
Kişilerin karakter özelliklerinin anlatıldığı betimlemedir.​

Örnek: Şakaklarından, ensesinden sarkan düz, parlak, koyu siyah saçlar altında sarı, süzgün, küçük yüzüne: genişlememiş kemikleri üstünde donuk esmer rengiyle zayıf izdüşümleri görülen kaslarına; yırtık gömleğiyle paçaları parçalanmış pantolonunun içinde ince bir değnek gibi du­ran narin vücuduna bakılsa belki daha küçük zannedilirdi. Fakat ince yay gibi kaşlarının altında daima uyanık bir zekâ parlaklığıyla gülümser, bütün sokak çocuklarında vaktinden önce ortaya çıkan hayat tec­rübesi ile görmekte, anlamakta düşünce gücünü gösterir gözleri, belki on iki yaşından daha büyük ola­bileceğini zannettirirdi. (Kar Yağarken-Halit Ziya Uşaklıgil)

Özetleme Tekniği:
Daha çok eski klasik eserlerde görülen bu teknikte, varlığı kuvvetle hissedilen anlatıcının olayları, kişileri veya hakkında bilgi vermek istediği herhangi bir şeyi özetleyerek anlatması esastır. Çağdaş romancılar bu ışı "bilinç akımı"," veya " iç monolog" tekniklerinden yararlanarak yaparlar.

Örnek: "Ali Rıza Bey, Babıali yetişmelerinden bir mülkiye memuruydu. Otuz yaşına kadar Dahiliye kalemlerinden birinde çalışmıştı." (Reşat Nuri Güntekin-Yaprak Dökümü)

İç çözümleme:
İç çözümleme (interior analysis), anlatı türleri içerisinde kahramanların iç dünyası, duygu, düşünce ve hayallerinin ifade edildiği bir anlatım tekniğidir. Bu çözümleme tekniği bilinç akışı tekniğiyle karıştırılabilmektedir. Bu teknik roman sanatında çokça kullanılır.

Örnek: “Eve gitse, biliyordu, gece yarısına dek başka bir şey yapamadan, yukarıdakilerin patırtısına sövecekti… Bol gürültülü, bol dumanlı meyhanelerden birine girdi. Tezgâhın önünde bir boş yer bulup oturdu. Yaklaşan garsona, - Şarap, dedi. Garson, sanki salt onun için buradaymış gibi eğildi. Sanki ötekiler duyacak diye korkuyordu.” (Yusuf Atılgan-Aylak Adam s.40)

Geriye Dönüş: Bir eserde olayların zaman sırasını bozarak geçmiş bir zamana ya da ola­ya dönme yoludur.

Örnek: “Emir Bey’e baktı, yüzü gergin ama solukları düzgün. İki yıl önceki yangının son yuttuğu evi hatırladı. Aram Usta’nın oturduğu evi. Az yukarda, üç yol ağzındaydı. Şimdi, arta kalan yığıntıda kuzukulağı, hindiba yetişiyor. Evin tahta perdeyle sokaktan ayrılmış bahçesinden mimoza ve nisan gülü dalları sarkardı dışarı. Küçükken, o köşede oyun oynamaktan korkmuştu hep. Kendinden sonra gelenler de korktular. Daha aşağı inip, Mumhane Sokağının sert bir dönemeçten sonra caddeye doğru uzanan sağ yanında oynadılar. Yumuşak kayalardan oyulmuş eski Mumhanenin önünde. (Ayla Kutlu)

NOT: Bunlardan başka ayrıca pastiş, parodi, ironi, fotoğraf (kamera), mektup, günlük, otobiyografi vb. anlatım teknikleri de vardır.

HİKÂYE TÜRLERİ

Durum ( Kesit ) Hikayesi:

• Bir olayı değil günlük yaşamın herhangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz
• Belli bir sonucu da yoktur.
• Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir.
• Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır.
• Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için “Çehov Tarzı Hikaye” de denir.
• Bizdeki en güçlü temsilcileri: Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra’dır.

Olay öyküsü “Maupassant tarzı öykü”

• Bu tarz öykülere “klasik vak’a öyküsü” de denir.
• Bu tür öykülerde olaylar zinciri, kişi, zaman, yer öğesine bağlıdır.
• Olaylar serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak anlatılır.
• Olay, zamana göre mantıklı bir sıralama ile verilir, düğüm bölümünde oluşan merak, çözüm bölümünde giderilir.
• Bu teknik, Fransız sanatçı Guy de Maupassant (Giy di Mupason)  tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere “Maupassant tarzı öykü” de denir.
• Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün en büyük temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Necati Cumalı, Talip Apaydın da olay türü öykücülüğünün temsilcileri arasındadır.

OLAY VE DURUM HİKAYESİ FARKLARI
(Olay Hikâyesi)
 (Durum Hikâyesi)
Serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşan düzenli bir planı vardır.
Serim, düğüm, çözüm planına uyulmamıştır.
Olay ağırlıklıdır.
Durum ağırlıklıdır.
Merak ögesi canlı tutulmuştur.
Merak ögesi ön plana çıkarılmamıştır.
Hikâye beklenmedik bir sonla bitirilmiştir.
Hikâyede bitmemişlik duygusu söz konusudur.



















HİKAYE TÜRÜNÜN GELİŞİMİ
  • Dünya edebiyatında hikâye türünün ilk örneği, İtalyan yazar Boccaccio’nun (Bokasyo) Decameron Hikâyeleri Hikâyeleri (Dekameron) kabul edilir. 
  • 18. yüzyılda Voltaire (Volter), hikâye türünde eserler vermiştir.
  • 19. yüzyılda romantizm ve realizm akımlarının etkisiyle de Batı’da hikâye türü karakteristik özelliklerine ulaşmıştır. Alphonse Daudet (Alfons Dode), Guy de Maupassant (Giy di Mupason) gibi sanatçılar bu türde eser veren sanatçılardır. 
  • Guy de Maupassant klasik hikâye türünün temsilcisidir. Rus yazar Anton Pavloviç Çehov (Anton Pavloviç Çehov) ise durum hikâyesinin temsilcisidir.
  • Edebiyatımızda destan, masal, halk hikâyesi, meddah hikâyeleri, mesneviler hikâyeciliğimizin ilk örnekleri olarak verilebilir. Batılı tarzda ilk hikâye örnekleri edebiyatımızda Tanzimat Dönemi’nden itibaren verilmeye başlanmıştır. Tanzimat’tan sonra Edebiyatıcedide Dönemi’nde de tekniğin güçlü olduğu hikâyeler yazılmıştır. Millî Edebiyat Dönemi’nde ise sanatçılar millî kaynaklara yönelmişler; millî tarihi, Anadolu’nun sosyal hayatından konuları hikâyelerde ele almışlardır.
KISACA TÜRK EDEBİYATINDA HİKAYE
  • Hikâye, Türk edebiyatında Tanzimat Dönemi’nde Batı’dan girmiş ve bu türün ilk örnekleri bu dönemde yazılmaya başlanmıştır.
  • Edebiyatımızdaki ilk yerli hikâye örnekleri Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı Letâif-i Rivâyât ve Kıssadan Hisse’dir. (1870)
  • Batılı anlamda ilk hikâye Sami Paşazade Sezai’nin Küçük Şeyler adlı eseridir.
  • Türk edebiyatında Ömer Seyfettin Maupassant (Mupason) tarzı hikâyenin, Sait Faik Abasıyanık da Çehov tarzı hikâyenin öncüsü kabul edilir
1923 - 1940 YILLARI CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE HİKÂYE
  • Millî Edebiyat sanatçılarının da eser vermeye devam ettiği Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yıllarında daha çok, gözlemci gerçekçiliğe dayalı hikâyeler yazılmıştır. Bu dönemde bazı sanatçılar hikâyelerinde toplumsal konuları, Cumhuriyet devrimlerini, yeni kurum ve değerleri ele alırken bazıları da bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeler yazmıştır.
  • Hikâye bu dönemde bağımsız bir tür olarak görülmüş, olay hikâyesi tarzında hikâyelerin yanında Memduh Şevket Esendal’la başlayan ve Sait Faik Abasıyanık’la devam eden durum hikâyeleri yazılmaya başlanmıştır.
  • Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Reşat Nuri Güntekin gibi Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarının roman yazarları, hikâye türünde de eserler yazmışlardır. Ancak dönemin ilk yıllarında hikâye türüne daha çok ağırlık veren yazar, Reşat Nuri Güntekin’dir.
  • Reşat Nuri’yi izleyerek ilk hikâye kitaplarını 1923 - 1940 yıllarında yayımlayan yazarlar Kenan Hulusi Koray, Sadri Ertem, Sabahattin Ali ve Sait Faik Abasıyanık’tır. 
  • Bu dönemde sanatın toplum üzerinde bir işlevinin olması gerektiği düşüncesi egemen olmaya başlamıştır. Bu anlayışla da hikâyeler yazılmaya başlanmıştır.
Bu dönemde hikaye yazarları ve eserleri:  Reşat Nuri Güntekin’in Leyla ile Mecnun; Fahri Celalettin Göktulga’nın Telak-ı Selase; Ercüment Ekrem Talu’nun Teravihten Sahura; Nahid Sırrı Örik’in Eski Resimler; Sadri Ertem’in Bacayı İndir Bacayı Kaldır; Memduh Şevket Esendal’ın Otlakçı, Pazarlık; Sabahattin Ali’nin Ses, Kamyon; Sait Faik Abasıyanık’ın Son Kuşlar, Lüzumsuz Adam adlı eserleri tanınmış hikâye örneklerindendir. 


1940 - 1960 YILLARI CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE HİKÂYE
  • 1940 - 1960 yılları Cumhuriyet Dönemi’nde ele alınan konuların çeşitliliği artmış, daha çok gözleme dayanan gerçekçi hikâyeler yazılmıştır. 
  • Anadolu’ya, halkın yaşamına ağırlık verilmeye başlanmıştır.
  • Bu dönemin hikâyelerinde “millî–dinî duyarlılık”, “toplumcu–gerçekçi anlayış” ve “bireyin iç dünyasını esas alan anlayış” gibi bazı eğilimler görülmektedir.
  • 1940’lı yıllarda Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun durumu, İkinci Dünya Savaşı sonrası toplumsal sorunlar hikâyelerde işlenmiştir. 
  • Bu dönemde Aka Gündüz, Bahaeddin Özkişi gibi sanatçılar millî–dinî duyarlılığı yansıtan hikâyeler yazmışlardır. Millî–dinî duyarlılığı yansıtan eğilimdeki yazarlar hikâyelerde Millî Mücadele, Doğu–Batı çatışması, ahlaki bozukluklar gibi konuları ele almışlardır.
  • 1950’li ve 1960’lı yıllarda daha çok yazar ve eser ortaya çıkmıştır. Memur, işçi, köylü, kasabalı ve şehirlerin kenar mahallelerindeki insanların sorunları toplumcu–gerçekçi yönelimle hikâyelerde işlenmiştir. Sadri Ertem, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Fakir Baykurt, Samim Kocagöz, Talip Apaydın gibi yazarlar bu yönelime bağlı eserler vermişlerdir.
  • Sonraki zaman dilimlerinde insanın yaşam kavgası, kadının toplumdaki yeri ve çocuklar önem kazanmaya başlamış; Peyami Safa, Memduh Şevket Esendal, Tarık Buğra, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Sabahattin Kudret Aksal gibi yazarlar bireyin iç dünyasını esas alan anlayışla insan gerçekliğini psikolojik yönüyle yansıtan hikâyeler yazmışlardır.
Toplumcu-Gerçekçi Hikayeler (1940-1960)
Özellikleri: 
  • 1920’li yıllardan beri önemli eserlerle edebi hayatın içerisinde adından çokça söz ettiren toplumcu gerçekçiler, özellikle roman ve hikâye alanında başarılı ürünle ortaya koymuşlardır. 
  • 1940-1960 arası dönemde de toplumcu gerçekçi tarzda hikayeler kaleme alınır. 
  • Toplumcu gerçekçiler, toplumdaki düzensizlik ve çatışmalar ile köy gibi küçük yerleşim yerlerinin sorunları üzerinde yoğunlaşırlar; eserlerini ağa-köylü, öğretmen-imam, halk-yönetici, zengin-fakir, güçlü-güçsüz, aydın-cahil gibi belirgin farklılıklar üzerine kurarlar. 
  • Toplumcu gerçekçi eserlerde anlatım tekniklerinden daha çok anlatılan şeyler önemli görülmüştür. 
  • Toplumcu gerçekçi yazarlar genellikle kendi ideolojik söylemlerini eserlerine yansıtmışlardır. Bu dönemde yazılan öykü ve romanların birçoğu belirli görüşleri anlatmak, belirli bir siyasi anlayışı savunmak için bir araç olarak kullanılmıştır. 
  • Toplumcu gerçekçi anlayışın ortaya çıkmasında özellikle Köy Enstitüsü’nden mezun olan yazarların büyük etkisi vardır. Köyün içinde yaşayan köy kökenli, enstitü mezunu yazarlar, köy insanını yakından tanıdıkları için eserlerinde onların sorunlarını başarıyla anlatmışlardır. 
  • Toplumcu gerçekçi eserlerde realizm ve natüralizm etkileri vardır. 
  • Toplumcu gerçekçi yazarlar roman ve hikayelerinde sade bir dil kullanmış, halk kültüründen yer alan birçok unsura yer vermişler, kahramanlarını bölgesel ağızlarına göre konuşturmuşlardır.
www.edebiyatfatihi.net

Temsilcileri:


Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Necati Cumalı, Rıfat Ilgaz, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Samim Kocagöz, Abbas Sayar, Sadri Ertem, Dursun Akçam, Kemal Bilbaşar, Aziz Nesin, Attila İlhan

Kısaca Toplumcu-Gerçekçi Sanatçılar:
  • Orhan Kemal; eserlerinin hemen hepsinde toplumsal yapıdaki çelişkileri ustaca vurguladı. 
  • Samim Kocagöz'ün roman ve hikâyelerinin konusunu Aydın-Söke yöresinde yaşayan halkın yaşamı ve ekonomik şartları oluşturur. "Sanat hayat içindir!" anlayışıyla toprağa bağlı yaşam, makineleşmeden dolayı işsiz kalan insanlar, pamuk ve tütün tarlalarında karnını doyurmaya çalışan işçiler eserlerinin ana konularını oluşturur. Toplumcu-gerçekçi yazar; güçlü gözlemlere dayanarak kasaba ve köy insanlarının sorunlarını, duygularını ve günlük yaşamlarını anlatır.
  • Kemal Bilbaşar; yapıtlarını kasaba ve köylerde yaşayan, çok çalışan ama az mutlu olan insanların hayatını anlatmak için yazdığını söyler. Çağa ayak uyduramayan köylülerin sorunlarını işlerken özellikle Doğu Anadolu’daki feodal toplum yapısına ışık tutan eserler kaleme almıştır.
  • Kemal Tahir; romanlarıyla Anadolu insanının yaşamını, sorunlarını, töre ve inançlarını toplumsal – gerçekçi bir bakış açısıyla sergiledi.
  • Yaşar Kemal; yapıtlarında Torosları, Çukurova’yı, Çukurova insanının acı yaşamını, ezilişini, sömürülüşünü, kan davasını, ağalık ile toprak sorununu çarpıcı bir biçimde ortaya koyar.
  • Fakir Baykurt; romanlarında Türkiye'deki köylü yaşamını halkçı ve devrimci bir bakış açısıyla ele aldı.
  • Aziz Nesin; öykülerinde Türk toplumunu ayrıntılarıyla yansıttı.


Milli Ve Dini Duyarlılıkları Yansıtan Hikâye Nedir? Özellikleri, Temsilcileri Maddeler Halinde
  • Milli Edebiyat Akım’ının devamı gibi algılanabilecek bu eserlerde Anadolu, savaş yılları, geleneksel değerler, milli motifler, ahlaki hassasiyetler milli kültür ve tarihi bilinci ön plandadır. 
  • Geçmişimizdeki kültürel zenginlikler, kahramanlıklar, dini hassasiyetler, İstanbul'un geleneksel sosyal dokusundan kesitler işlenmiştir. 
  • Milli kaynaklardan, Türk mitolojisinden, destanlardan etkilenerek idealize edilmiş karakterlere yer verilmiştir. 
  • Maupassant tarzı (olay hikayesi) yazılmıştır, merak unsuru ön plandadır. 
  • Olay hikayesinin planına (serim-düğüm-çözüm) uyulmuştur. 
  • Eserlerde sade, yalın, sıcak ve şiirsel bir üslup kullanılmıştır. 
  • Din duygusunun ön plana çıkarıldığı eserlerde dini yaşama ait unsurlar, iç huzur, İslamiyet'in birey üzerindeki olumlu etkileri anlatılmıştır. 
  • Hikayelerde gerçekçi betimlemelere yer verilmiştir. 
  • Hikayelerde yazarlar bir ana fikri savnumuş, bu ana fikri kahramanlar üzerinden vermeye çalışmışlardır. 
  • Hüseyin Nihal Atsız, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Sevinç Çokum millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazmışlardır.
Mustafa Necati Sepetçioğlu Malazgirt zaferinden (1071) başlanarak Osmanlı'nın fetret devri ve İstanbul'un fethine kadar Türk tarihi konu alırken, diğer romanlarında günümüz Türkiye'sinde yaşanan toplumsal değişim ve sonuçları işlemiştir.
Dönem yazarlarından Sevinç Çokum’un ”Bir Eski Sokak Sesi" adlı eseri  ilk hikâyelerini oluşturur. Şiirli anlatımın esas olduğu eserde şehrin dar ve eski sokaklarının insanlarını oldukça zengin iç dünyalarıyla anlatır. Rozalya Ana", Sevinç Çokum'un İstanbul öykülerinden farklı olarak Kırım'dan, Anadolu kent ve köylerinden görüntüler taşıdığı son öykü kitabıdır.
Hüseyin Nihal AtsızTürkçülük hareketinin önde gelen temsilcilerindendir.  Tarihi romanlar yazmıştır. Coşkun bir anlatımı, zengin bir hayal gücü vardır. Eserlerinde geçmişimizdeki kültürel zenginlikleri, kahramanlıkları başarılı bir şekilde anlatmıştır. Düşüncelerini çıkarmış olduğu Atsız Mecmua, Orhun, Orkun, Ötüken dergilerinde yayımlamıştır.


Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikayeler (1940-1960) Özellikleri, Temsilcileri
  • Edebiyatımızda 1930'lardan sonra bu tip hikayeler gelişmeye başlamıştır.
  • Kişinin iç dünyasındaki gelgitleri ele alır. 
  • Yazarlar, olaylardan ve insanlardan hareketle bireyin psikolojisini aktarmaya çalışmışlardır.
  • Bireyin iç dünyasını esas alan hikayelerde bunalım, yabancılaşma, bireyin toplumla hesaplaşması, yalnızlık, sıkıntı, bilinçaltı, bireysel sorgulamalar, evrenin düzeni gibi konular ele alınır. edebiyatfatihi.net
  • Bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde anlatılan mekanlar, bahsedilen olaylar, dile getirilen zamana dilimi bireyin üzerindeki etkisiyle beraber okuyucuya sunulmuştur.
  • Bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde yerine göre daha sanatsal ve kapalı bir dil kullanılmış, çağrışımlara yer verilmiştir.
  • Psikoloji ve psikiyatriden faydalanmışlardır. 
  • Bilinç akışı ve iç konuşma gibi teknikler kullanmışlardır.
Temsilcileri: Haldun Taner, Tarık Buğra, Sabahattin Kudret Aksal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Samiha Ayverdi, Oktay Akbal, Mustafa Kutlu


MODERNİST HİKAYELER
  • Modernist eserlerde toplumdaki değer çatışmaları, bireyin bunalımları, karmaşık ruh hali, yerleşik değerlere isyan, şiire özgü söyleyişlerden de yararlanarak, çağrışımlara açık bir biçimde sembollerle anlatılır. 
  • Dil ve anlatımda geleneksel tekniklerin dışında arayışlara gidilir.
  •  Modernizmi esas alan metinlerde alegorik (sembolik)  anlatıma önem verilir.
  • Yazarlar insanı çevreleyen toplumsal dünyayı yalın bir biçimde anlatmaktan kaçınırlar.
  • Metinler anlaşılmaz bir kurgu, yapı ve dil ile yazılır.
  • Diyalog ve hikaye etme yerine bilinç akışı kullanılır. 
  • Modernizmi esas alan hikâyelerde olay olmakla birlikte esas olan, olayın birey üzerindeki etkisini anlatmaktır. 
  • Psikoloji ve psikiyatrideki gelişmelerden yararlanılır.
  • Modernizmi esas alan eserlerde yalnızlık, toplumdan kaçış, geleneksel değerlere başkaldırı gibi konular işlenir. 
  •  Kişilerin toplum içindeki yer ve değerinden çok psikolojik özellikleri öne çıkarılır.
  • Modernizmi esas alan eserlerle bireyin iç dünyasını esas alan eserler arasında insan psikolojisine yaklaşım bakımından yakınlıklar vardır. 
  • Modernizmi esas alan eserler, varoluşçuluk akımından etkilenmiştir. Varoluşçuluğa göre, dünyadaki diğer varlıklardan farklı olarak önce var olan sonra ne olduğu belirlenen birey kendi özünü arar, kendisi olmaya çabalar, bu bakımdan birey yaşadığı toplumla da çatışma içindedir.
Temsilcileri: Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Orhan Pamuk, Sait Faik Abasıyanık, Bilge Karasu, Nezihe Meriç, Vüsat O. Bener, Haldun Taner, Tahsin Yücel, Füruzan, Adalet Ağaoğlu, Memduh Şevket Esendal, Rasim Özdenören, Selim İleri, Buket Uzuner, Oya Baydar, İhsan Oktay Anar, Leyla Erbil, Latife Tekin



Kaynakça: 11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı, MEB Yayınları
                   11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı, Ekoyay Yayınları

HİKAYE İNCELEMELERİ

Sabahattin Ali-Kamyon Hikayesi

Konusu: Hikâyede yol parasını ödemeyeceği için bindiği kamyondan atlayarak uçuruma yuvarlanan yoksul köylü bir gencin acı sonu anlatılıyor.

Teması: Yoksulluk ve çaresizlik

Temel Çatışması: Hikâyede temel olarak sınıflar arası çatışma, zengin-yoksul çatışması, aydın-köylü çatışmasından söz edilebilir.

Kamyon Hikayesinin Olay örgüsü Maddeler Halinde

• İzmir’e gidecek kamyonun yolculuk için hazırlanması
• Yoksul genç bir köylünün yolculuk için gelmesi
• Önce yer yok diye alınmayan genç köylünün kamyona alınması
• Yolculuğun başlaması
• Genç delikanlının kamyoncuya verecek yol parasını olmadığı için endişelenmesi
• Parasız köylünün para ödememek için kamyondan aşağı atlayarak uçurumdan yuvarlanması www.edebiyatfatihi.net
  • Kişiler ve Özellikleri
Genç köylü: Öykünün başkahramanıdır. On sekiz yaşlarında yoksul ve çaresiz köylü bir gençtir. Ailesine yük olmamak için İzmir'e amelelik yapmaya gitmektedir. Hem parasızlık hem de bir kamyona ilk kez binmenin verdiği heyecan ve endişe içindedir. Kamyonun yolculuk bitmesine yakın durdurulup şoförün yol parası toplayacak olması onda derin bir korku uyandırır. Hiç parası olmadığı için çareyi kamyondan atlamakta bulur, uçurumdan yuvarlanır.

Diğer Kişiler: Kamyon şoförü, yamak, manifaturacı, genç köylünün babası ve ona akıl veren arkadaşı ile kamyondaki diğer yolcular öykünün yardımcı kişileridir.
  • Mekân ve Özellikleri:
Mekân: Zincirli Han, kamyon kasası, geriye dönüşle anlatılan genç köylünün köyü...
  • Zaman ve Özellikleri:
Hikâyede belirgin zaman ifadeler yoktur. "Yolculuğun ikinci günü akşamına doğru" gibi zaman bildiren ifadeler geçmektedir. Yolculuğun başladığı ilk gün hikayedeki zamanın başlangıcıdır. Ayrıca hikâyede başkahramanın babası ve arkadaşıyla ilgili olan kısımlarda geriye dönüşler söz konusudur.

Dil ve Anlatım Özellikleri:

Sabahattin Ali bu hikayesinde gerçekçi bir anlatımla yoksulluk ve çaresizlik temasını işlemiştir. Sade ve yalın bir dilin kullanıldığı hikâyede yazar, başkahramanın psikolojik durumunu başarılı bir şekilde tasvir etmiştir.  Metinde dönemin zihniyetini yansıtan ifadelerin yanı sıra yerel söyleyişlere de yer verilmiştir.

Anlatıcının Bakış Açısı:

Hikâyede ilahi ve müşahit anlatıcının bakış açıları birlikte kullanılmıştır. Farklı anlatıcıların kullanılması hikâye kurgusunun ve temasının verilmesinde bir bütünlük sağlamak amacıyladır.

Anlatım Biçimleri:

Kamyon hikayesinde öyküleyici ve betimleyici anlatım biçimleri kullanılmıştır.

Öyküleyici Anlatıma Örnek:
 Köylü döndü. Esmer, uzun boylu adam şoföre:
" Ne diye yer yokmuş, arkada bir yere sıkıştır!" dedi.
Bu adam kamyonun sahibi idi. Şoför yüzünü buruşturarak indi.

Betimleyici Anlatıma Örnek: Şoförün yanında oturan siyah elbiseli, gümüş çerçeveli gözlük takmış, yaşlıca, sünepe tavırlı bir adam-Beyşehir taraflarına dava toplamaya giden bir avukat- başını arkaya çevirerek "Uğurlar olsun cümlenize!" diye bağırdı.

www.edebiyatfatihi.net



Hikâye İncelemesi-2

MESERRET OTELİ- SAİT FAİK ABASIYANIK

Konusu: 
Seyahate çıkmış iki erkek bir kadından oluşan grubun Meserret Oteli'ne giderken ve otele geldikten sonra yaşadıkları anlatılıyor.

Teması:
 Sadakat ve vefa

Yapısı: Hikâye bir olaydan çok durum hikayesinin özelliklerini taşımaktadır.

Olay örgüsü: Hikayedeki olaylar; belli bir sıra dahilinde gelişen olaylar dizisi şeklindedir.
  • İki erkek ve bir kadından oluşan üç kişilik bir grubun istasyonda inmesi
  • Bir araba tutup Meserret Oteli'ne varmaları
  • Kadın ve erkeklerin otel salonunun  duvarındaki iki resmi incelemesi
  •  Kadın, erkekler ve otelcinin genç kız portresi hakkında konuşmaları
  • Kadının duvardaki resmi yapan ressam kızın aslında arkadaşı olması, kızın kendi resmini yapması için ona ayna tutarken genç kıza söylediklerini hatırlaması.
Kişiler:

Kadın: 
Hikâyenin asıl kahramanıdır. İstasyonda indikleri zaman yanında erkek karakterler olduğu halde eşyaları taşıması için bir hamal tutması, ondan bir araba bulmasını istemesi, hamala ücretini onun verecek olması kadın karakterin grubu yönlendiren baskın, güçlü bir kişi olduğu sonucuna ulaştırır.  Kadın kırmızı bir muşamba giymiştir, arabacının geniş, heybetli sırt görünüşünden de çekinmektedir.

Otel sahibiyle diyaloglarından meraklı, genel konuşmalarından nazik biri olduğu anlaşılır. Ayrıca ölen arkadaşına karşı vefalı bir dosttur. Onun son isteğini yerine getirmek için Meserret Oteli'ne gelmiştir.

Diğer Kişiler: İki erkek, hamal, arabacı, otelin sahibi...

Mekân: Dış mekanlar, İstasyon, küçük bir Anadolu kasabası, iç mekân Meserret Otelidir.
Üç arkadaşın geldiği otel, basit ama kullanışlı, çıplak denecek kadar boş ama her şeyi tamam bir salonu vardır. Salonu Avrupalı kadın zevkiyle süslü ve muntazamdır. Salonunun duvarında biri genç kız portresi olan iki resmin yer almasıdır.

Zaman: “Rüzgâr, yağmur ve çamur‟ sözcüklerinden havanın kötü olduğu, muhtemelen mevsimin sonbahar veya kış olduğu bilgisine ulaşılabilir.

Dil ve Anlatım:

Öykünün dili sade ve yalındır. Çok yoğun sanatlı söyleyiş, kapalı ifadeler yer almamaktadır. Günlük dilin ve sanatlı dilin dengeli şekilde bir arada kullanıldığı, diyalogların gündelik dili beslediği ve daha çok betimlemelerde edebiliğin olduğu bir dil vardır. Yerel söyleyişlere yer verilmemiştir.

Anlatıcı ve bakış açısı: Hikâyede ağırlıklı olarak gözlemci bakış açısı kullanılmıştır. Anlatıda insan psikolojisi, düşünce ve niyetine dair açıklama, betimleme; olacakları önceden bilme ve bunlar hakkında ip ucu verme gibi durumlar oldukça azdır. Tersine, anlatıcı konuya hâkim olmayan bir gözlemci havası vermektedir, bilgisi dahilinde olmayan bakış açıları sunmaktadır:

Bu soruşta, işitmekten değil, bir güzel sözü bir daha tekrarlatmak isteyen acemi bir halet-i ruhiye var gibi idi. (Anlatıcının yorumudur.)

Yolcular, uzakça şehre doğru çekip gittiler. Neden sonra kadının aklına geldi. (Anlatıcı, gidilen yerin adını bilmemektedir. Kadının nasıl olup da hamalın parasını vermeyi unuttuğunu hatırlaması hakkında anlatıcının bir bilgisi yoktur.)


Yazıya Tepkini Göster!

17 Yorumlar

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

  1. Bu sayfanın edebiyat dersi için konu anlatım notlarını çok seviyorum.

    YanıtlayınSil
  2. Pdf var mı? Emeğinize sağlık.

    YanıtlayınSil
  3. MEB ders kitabına bağlı kalınarak anlatılması çok güzel ve başarılı; kitap da geçen metin ve yazarlara değinirseniz sevinirim kolay gelsin çok teşekkürler...

    YanıtlayınSil
  4. ya lütfen pdf linki bırakın

    YanıtlayınSil
  5. PDF linki bırakın lütfen 🥺🥺

    YanıtlayınSil
  6. YA BU PDF YÜKLEME YERİ NERDE

    YanıtlayınSil
  7. BURDA PDF İNDİR DİYE BAŞLIK ATMİSSIMIZ AMA PDF LİNKİ YOK ZATENN BU YORUMUDA YAYINLAMAZSINIZ.

    YanıtlayınSil
  8. Gerçekten çok iyi ama bir de bize daha büyük bir kolaylık için bir pdf linki koysanız daha mı güzel olur acaba?

    YanıtlayınSil
  9. ctrl-c ctrl-v yapıp kendi pdf ninzi oluşturun basit arkadaslar pdf linki verseler daha iyi ama sizde yapabilirsiniz

    YanıtlayınSil
  10. Güzel bir anlatım yapmışsınız fakat açıklama kısmına pdf bırakıyorum oradan indirebilirsiniz deyip de bırakmamanız iyi olmadı niye dediğinizi yapmıyorsunuz ki

    YanıtlayınSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, videodaki açıklama kısmında indirme linkini yeniledim. İster oradan istersen de BURADAN indirebilirsin. Dosya Yandex diske yüklüdür.

      Sil
  11. çok uzun ve kitapta olmayan şeyler de var BEĞENMEDİM.[daha özet şeklinde yapabilirdiniz]

    YanıtlayınSil
  12. İyi güzel ama fazla boş şey yazıp çok yazı gösterme çabası var sanki

    YanıtlayınSil
  13. PDF İSTİYENLERE SESLENİYORUM !!!!!!!!!!!
    KENDİNİZ PDF ÇEVİRİN ZOR BİŞE DEĞİL AKŞAMA KADAR INSTAGRAMDA GEZMESİNİ BİLİRSİNİZ. - KURUCU

    YanıtlayınSil

Yorum Gönderme

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

Daha yeni Daha eski

Reklam

Reklamlar