24 yaşında yayımladığı Kaldırımlar şiir kitabından sonra uzun süre "Kaldırımlar Şairi" olarak tanınan büyük şair Necip Fazıl Kısakürek'in "Kaldırımlar" şiirini biçim, ahenk ve anlamsal olarak inceleyeceğiz... Önce şiirimizi hatırlayalım: 

KALDIRIMLAR

I


Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği bir çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne de sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların karasevdalı eşi…


ŞİİRİN İNCELEMESİ:

KONUSU:

Kaldırımlar şiirinde şair iç dünyasındaki yalnızlık, korku ve ölüm gibi duygularını gece karanlığında büyük bir şehrin uzayıp giden kaldırımlarıyla ve bu kaldırımlarda yaptığı yolculuktaki gözlemleriyle somutlaştırmıştır.

AHENK: 


Öz şiir anlayışını sürdüren bu şiir uyak, redif, ölçü, sözcük tekrarları, iç uyaklar asonans ve aliterasyon ile ahenk sağlanmıştır. Bu anlayışa göre şiir ahenk sanatıdır, dizelerde musiki hissedilmelidir. 

KAFİYE VE REDİFLERİ:

1. Dörtlük
_____ortasında
_____yürüyorum     "-sında" redif; "ta" tam kafiye
_____noktasında       "yorum" redif  "rü" tam uyak
_____görüyorum

2. Dörtlük
_____ kapanık      "nık" redif; "a" yarım uyak
_____yıldırımlar   "lar" redif; "ldırım" zengin uyak
_____uyanık
_____kaldırımlar 

3. Dörtlük

_____birikiyor    "iyor" redif; "ik" tam uyak
_____devler
_____dikiyor         "evler" tunç uyak
_____ evler

4. Dörtlük
_____annesi
_____insandır   "i" redif; "es" tam uyak
_____sesi            "dır" redif; "san" zengin uyak
_____ lisandır 

5. Dörtlük
_____ kucakta
_____çocuğum       "ta" redif; "ak" tam uyak
_____sokakta         "um" redif; "uğ" tam uyak
_____yolculuğum 

6. Dörtlük

_____ gitsin
_____fenerler    "sin" redif ; "it" tam uyak
_____işitsin        "ler" redif; "er" tam uyak
_____ kemerler 

7. Dörtlük

_____ görüneyim
_____verin karanlıkları   "üneyim" redif; "r" yarım uyak
_____bürüneyim              "in karanlıkları" redif; "er" tam uyak
_____serin karanlıkları

8. Dörtlük

_____boya
_____ateşi         "a" redif; "y" yarım uyak
_____uykuya     "i" redif "eş" tam kafiye
_____eşi

ALİTERASYON (SES TEKRARLARI)

"Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında" dizesinde "k" ve "s" ünsüzlerinin sık tekrarıyla aliterasyon sanatı yapılmıştır.


ÖLÇÜSÜ: 7+7= 14'lü hece ölçüsü

SÖYLEYİCİ:  Bu şiirde söyleyici, yalnızlık, korku ve ölüm duygularının etkilerini tüm benliğinde hisseden bir insanın sesini ve söyleyişini üstlenen bir söyleyici vardır.

TEMA: Yalnızlık/Korku/Ölüm

SÖYLEYİŞ-DİL VE ANLATIM : İmgeler yüklü, sanatlı bir anlatım... Arı ve sade bir dil şiirin bütününde kendini hissetiriyor. 

YAPI: Ses ve anlam kaynaşmasından oluşan dörtlüklerin ouşturduğu yapı...

edebiyatfatihi.net inceledi


AÇIKLAMASI VE YORUMU

Bu kısım Mehmet Kaplan'ın Şiir Tahlilleri kitabından alınmıştır.

Şiirde mevcut kelimeler ve cümleler ekseriyetle temel anlamları kastedilir şekilde kullanılmıştır. Esasen şiirde mevcut nesnelerin kendi hakiki varlıklarıyla birlikte çağrıştırdıkları anlamlar ve timsali oldukları mefhumlar da söz konusudur. Fakat şiirdeki bu durum, onun bariz bir sembolist anlayışla yazıldığını göstermez. Ayrıca eserde, imgeler üzerine kurulu bir kapalılık mevzu-i bahis olmamakla birlikte şiir sığ da değildir. Şair, vuzuhla ve derinlik arasında paralellik kurabilme noktasında muvaffak olabilmiştir.

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.


Şiirin ilk dörtlüğü görüldüğü üzre son derece vazıhtır ve şairin kaldırımlardaki yolculuğunun başlangıcı hükmündedir. Şair, tenha bir sokakta ardına bakmazsızın yürür ve yolunun aydınlığının bittiği, ilerisini göremediği yerde bir hayalin onu beklediği zannına kapılır. Bu bir nevi psikolojik illüzyon gibidir. Birçok insanın yaşadığı üzre; gecenin bir vaktinde şairin de ifade ettiği gibi, yolun karanlığa saplanan bir noktasında öylece hareketsiz duran cansız bir nesne, algısal olarak belki vahşi bir hayvan yahut da ürkütücü bir imaj şeklini alabilir. Şairin yolunun karanlığa saplandığı noktada onun hayal görmesine sebep olacak bir nesne var mıdır bilinmiyor. Bu bir halüsinasyon mu yoksa bir psikolojik illüzyon mu bilinemiyor fakat olan bir şey var ki o da şairin kendisini beklediği sandığı hayaldir.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.


İkinci dörtlükte şair mekânı terennüm eder ve akabinde kendisini yoldaşı olduğu kaldırımlarla müşterekleştirir. Gece olması hasebiyle gök karadır ve gri bulutlarla kapalıdır. Şair, yıldırımı tavanların üzerinde görür ve ona bacaları kollaması suretiyle insani bir kisve büründürür. Hava kapalı ve yıldırımlar söz konusu olduğuna göre yağmur ya başlamak üzeredir yahut da yağıyordur.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.


Üçüncü dörtlüğe, yalnızlık dolayısıyla hissedilen bir korku ve bu korkunun mekânın algılanış şekline ettiği tesir neticesinde hâsıl olan bir peyzaj hâkimdir. Şair, gayet tabii olarak korkuyu içinde hisseder, tabir caizse -attığı her adımda- ‘içinde bir korku birikir’. Korkusunu düşündükçe kendi kendini korkutmaya başlar, endişeye kapılır nitekim her sokak başının devler tarafından kesildiği vehmi, evlerin siyah camlarının gözüne mil çekilmiş âmâya benzetilmesi ve sanki bu camların bilhassa şaire bakıyormuşçasına algılanışı işte bu korkunun tesiriyle vuku bulur.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.


Şair dördüncü kıtada dikkatleri tekrar kaldırımlara çeker ve adeta onlara sığınır. Nitekim kaldırımları çilekeş yalnızların annesi olarak tabir eder. Bu bir nevi sığınma psikolojisinin dışa vurumudur. Kaldırımların, ‘içinde yaşamış bir insan’ olduğunu ifade eden şair, bu dörtlükte kendisini tamamiyle kaldırımlarla özdeşleştirir. Hatta öyle ki “duyulur, ses, kesilince sesi” derken sanki kaldırımlara ruh üflemişçesine onlara kendisi arasında çok yakın bir bağ kurar. Zira sokakta ondan başka kimse yoktur. Son derece tenha olan etrafta çıkabilecek ses elbette onun ayak sesleridir ve o sesler, şairin kaldırımda yürümesi neticesinde ortaya çıkar. Yürüyen şairse üzerinde yürünen de kaldırımdır. Bu suretle çıkan ses sadece şaire değil aynı zamanda kaldırıma aittir. Neticede ortaya çıkan ses mevzuunda müşterektirler ve şair buradan hareketle kendisini kaldırımlarla hem fizikî hem de ruhî cihetten aynîleştirir. Nitekim “Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.” diyerek söz konusu aynîleştirme hususunda zirveye varır. Şiirde aralanması gereken perdeler şüphesiz en çok bu dörtlüktedir. Zira içe dönük olan ve buna bağlı olarak, gece, insanların uykuda olduğu bir vakitte faal olan şair, kaldırımları da bu kisveye sokar. Nitekim gündüz vakti, insanların akın akın yürüdüğü kaldırımlar o vakitler silik bir hüviyete bürünür. Sesi çok çıkmaz. Tabir caizse kalabalık o kaldırımları boğar, ezer ve yutar. İşte, şair de böyle bir hâlet-i rûhiyededir ve söz konusu aynileştirmenin sebebi de budur.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği bir çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!


Şair, beşinci dörtlükte kaldırımlara olan biatını ısrarla terennüm eder ve sadakatini o raddeye vardırır ki ölüm anında bile olsa kaldırımları yumuşak bir kucağa yeğler. Yine kaldırımlara anne kimliğini yükler ve nitekim kendisini kaldırımların emzirdiğini ifade ederek zihnindeki anne arketipini, kaldırımlarla bu suretle müşahhaslaştırır. Şair geceden ve kaldırımlardaki yolculuğundan memnundur. Hem de sabahın olmasını istemeyecek kadar. Zira ona göre kendisi de kaldırım da hakiki manada gece yaşamaktadırlar. Oysaki sabahla birlikte kalabalıklar gelecektir. Kalabalık da, cemiyetten kaçan şairi manevi cihetten, o cemiyet altında ezilerek silikleşen kaldırımı da maddî cihetten silikleştirecek ve öldürecektir. Binaenaleyh şair karanlık sokaktaki yolculuğunun bitmesini istememektedir.

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.


Altıncı dörtlükte şair, adeta yolculuğunun tablosunu resmetmiştir. Dörtlük, söz konusu kaldırım yolculuğunun bir tablosu hüviyetindedir. Akış hâlinde devam eden yolculuk devam etmektedir ve dahi bunun böyle sürüp gitmesi temennî edilmektedir. Nitekim şair, gitme eylemini istek kipiyle ifade ederken aynı zamanda bu eylem sürmektedir. Yolculuğu burada bir sinema filmi gibi düşünmek icap ederse başrol oyuncusu elbette şairdir. Şairin her iki yanından akıp gitmesini istediği fenerler bu filmin görsel birer dekoratif unsurlarıdır. Aynı zamanda sürekliliği ve akışı temsil etmektedir. Filmin müzikal unsuru yahut da tabir caizse ‘soundrack’/ ‘main théme’sı ise şairin ‘tak tak’ ayak sesleridir. Aynı zamanda o, karanlık ve ıssız sokakların vazgeçilmez bir parçası olan ‘aç köpekler’i birer figüran olarak bu filme dâhil eder. Şairin kaldırımlardaki bu gizemli yolculuğu devam ederken onun kaldırım taşlarına akseden gölgesi ise şair için bir zafer tâkı hüviyetindedir. Hem öyle ki tâklar gerçek hayatta muayyen yerlere sabitlenirken şairin yolculuğunda böyle bir şey söz konusu değildir. Tâk adeta şairin teşrifine hürmeten onun gövdesi önünde sürüp gider. Bu ince teşbih, şairin söz konusu yolculuktaki ebedîlik arzusunun tipik bir tezahürüdür.

Ne sabahı göreyim, ne de sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.


Şair bu yolculukta kendisini zaman mefhumundan elbette tecrit etmemiştir ve dahi hızla akıp giden zamanın farkındadır. Zaten bu şiir bir nevi, zamana bağlı olarak tahakkuk eden gece ve gündüzün muhtevî oldukları nesnelerle birlikte mukayese ettirilmesi ve bunların tezadının vurgulanışıdır. Şu var ki şair geceden yanadır mamafih hızla yaklaşan sabahın da farkındadır. Nitekim bu dörtlük de sabaha, aydınlığa ve buna bağlı olarak da cemiyete olan soğukluğun yahut da cemiyetten kaçışın haykırışı, karanlığa, geceye ve yine buna bağlı olarak yalnızlığa sığınışın bir fısıltısı hükmündedir. Sabahı görmek ve sabaha görünmek istemeyen şair, karanlığı bir yorgana benzeterek yine sığınış arzusunu tebarüz ettirmektedir.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların karasevdalı eşi…


Kaldırımlar’da nihai kertede vurgulanan husus ölüm temasıdır. Şiirin umumiyeti itibariyle her ne kadar yalnızlık teması kadar işlenmese de son kıtada terennüm edilmesi hasebiyle dikkate şayan ve dahi manidardır. Gündüzden ve cemiyetten kaçan şair geceye sığınarak bir nebze de olsa kendisini tesellî eder, avunur, geceyi ve geceye ait olan karanlık sokakları elbette kaldırımları sahiplenir, kendisini onlarla aynîleştirir, bu birlikteliğin ebediyetini arzu eder. Fakat ne var ki onun feryatları hızla akıp giden zamana karşı koyamaz, gece yavaş yavaş sona erirken sabah, her zamanki âdeti olduğu üzre aydınlığı getirmektedir. Nitekim o, dünyanın ezeli bir itiyadı olan bu duruma güç yetiremeyeceğini pekâlâ bilir ve en nihayetinde taşlara boylu boyunca uzanıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya dalmak; kaldırımların karasevdalı bir eşi olarak ölmek ister…

Yazıya Tepkini Göster!

6 Yorumlar

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

  1. Çok sağolun ya ödevimiz vardı sizin sayenizde hem anladım hem de yapabildim

    YanıtlayınSil
  2. Faydalı olmasına sevindik, başarılar :)

    YanıtlayınSil
  3. Mehmet kaplan siir tahlili 2 kitabimi acaba yoksa 1 mi

    YanıtlayınSil
  4. Bazı bölümlerde yanlışlıklar var
    Devler-evler kısmında redif aramadan uyak bulmuşsun
    Dev ve ev olarak köküne ayrılır -ler ise redif olcak -ev de tam uyak olcak
    Bunun dışında birkaç yanlış daha var

    YanıtlayınSil
  5. Bazı bölümlerde yanlışlıklar var
    Devler-evler kısmında redif aramadan uyak bulmuşsun
    Dev ve ev olarak köküne ayrılır -ler ise redif olcak -ev de tam uyak olcak
    Bunun dışında birkaç yanlış daha var

    YanıtlayınSil

Yorum Gönderme

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

Daha yeni Daha eski

Reklam

Reklamlar