1 May 2016

FAKİR BAYKURT ONUNCU KÖY ROMAN ÖZETİ,KAHRAMANLARI,YER VE ZAMAN,İNCELEMESİ

Reklamlar


ONUNCU KÖYÜN KISA ÖZETİ

Roman Burdur bölgesindeki yoksul köylerde geçer. Köy enstitüsü mezunu bir öğretmenin Damalı köyünün zengini Duranâ ile çatışması ile başlar. Duranâ’nın kızını okula göndermemesi ve köyün merasını ekmesi gibi nedenlerle öğretmen ve öğretmenin önderliğindeki köylü ağa ile mücadeleye başlar. Duranâ öğretmeni ölesiye dövdürür ve politik etkisini kullanarak öğretmeni sürdürür. Bu haksız sürgünü içine sindiremeyen öğretmen bölgedeki bir başka köyde, Ortaköy’de demirciliğe başlar. Ortaköylülerin de köyün verimli tarlalarına beylerin sahip çıktığını gözler. Yine demircinin önderliğinde köylüler beylere aldıkları üründen pay vermeği ret ederler. Politikacıların etkisi ile ilçenin jandarma komutanının demircinin bölgeden ayrılması yönünde baskı yapması üzerine demirci Ortaköy’de kalmasının da zor olacağını görür. Bu arada demircinin bekâr yaşamının zorluğunu gözleyen dostları Gülşen adlı bir köylü kızı ile tanıştırırlar. Gülşen ile demirci kaçarlar ve Yaşarköy’e gelirler. Bu köye de her yıl gökyüzünden sürü halinde kuşların geldiğini ve meydanda bekleşen köylülerin başına konup onların gözlerini oyarak yüzlerini gagaladığını duyarlar. Bu düzenin arkasında da köylüleri “Allah’ın takdiri olan bu acı kaderlerine” katlanmalarını, öteki dünyada kurtulacaklarını söyleyen imam vardır. Öğretmen-demircinin önderliğinde köylüler köy meydanında başlarına konan kuşları öldürürler. Roman büyük bir şölen havası içinde sona erer.


KÖY ROMANI VE TOPLUMCU GERÇEKÇİLİK
Öncelikle Onuncu Köy romanının temel özelliğinin edebiyat türü olarak köy romanı ve toplumcu gerçekçi bir roman olarak nitelenebileceğini belirtmeliyiz.


Edebiyatımızda köy yaşantısını anlatan birçok roman var. 1890’da yayınlanan Nabizade Nazım’ın Karabibik romanının ilk köy romanı olduğu söylenir. Günümüze çok okunan yapıtlardan Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun "Yaban"ı, Sabahattin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf”u, Kemal Tahir’in “Yediçınar Yaylası”, “Köyün Kamburu” ve “Büyük Mal”ını bu kapsamda sayabiliriz. Bu değerli yapıtlar yazarın köylü kökenli olmadığı, bir anlamda dışarıdan gözlemle yazılan “izlenimci” olarak nitelenebilecek romanlardı. Buna karşılık Mahmut Makal’ın “Bizim Köy”ü (1950) ile başlayan Köy Enstitüsü mezunlarının yazdığı kitaplar köyün içinden yazılmaları nedeniyle ayrı bir nitelik taşırlar.



Fakir Baykurt Burdur’un Yeşilova ilçesinin Akçaköy’ünde doğmuş. Isparta Gönen Köy Enstitüsünü bitirmiş. Onuncu Köy de Burdur’un köylerinde geçiyor. Böylece roman, yazarın hiç yabancılık çekmediği bir ortamda geçen, çok kolay okunan ve akıcı bir yapıt olmuş. Köylülerin konuşmaları bana Aydın dolaylarında dinlediğim üslubu hatırlattı. “Anmalık”, “beyler köyü”, “hayvana torba takmak”, “çiğini çekmek”, “susku”, “biterli ova”, “Çirkin ile bal yenmez; Güzel ile taş taşı” gibi yerel sözcük ve deyimleri özellikle çok renkli buldum. Rüşvet vererek işini gördüren köy ağası Duranâ’nın “Pınarı başından avlarım” veya “Osmanlı’da yem var mı? Burnun altında ağız var” gibi deyimleri roman kişisinin düşünce yapısını çok canlı biçimde aktarıyor.



“Köy romanının” bazı edebiyatçılar tarafından sert eleştirilere uğradığını, Onuncu Köy’ün de özellikle biçim açısından yetersiz bulunduğunu biliyoruz. Gerçekten öğretmenin demirciliğe geçmesini[7] veya Gülşen ile olan gönül macerasını başka birçok yazar çok daha derinlemesine işlerdi. Onuncu Köy’de birçok roman kişisi bir yana kahramanımızın bile görünümünü bilmiyoruz. Öğretmenin dövüldüğü kış gecesinde çalılar altında baygın yattığı süre bir başka romancı için ne kadar bulunmaz bir bilinç akışı bölümü yazılmasına olanak sağlardı. Diğer yandan bu konuların Fakir Baykurt tarafından bilinçli olarak böyle kısa, belirsiz, önemsiz bırakıldığını düşünüyorum. Baykurt’un daha sonra yazdığı “Tırpan” (1970) ve “Kaplumbağalar” (1980) romanlarının biçimsel açıdan daha işlenmiş olması da bunu gösteriyor.



Onuncu Köy 48 bölümden oluşuyor. Bu durumda ortalama bölüm uzunluğu 7 sayfa. Roman diyaloglarla örülmüş. Fakir Baykurt’un Onuncu Köy’den üç yıl önce basılan romanı Yılanların Öcü’nün Metin Erksan tarafından kolayca ünlü bir sinema yapıtına dönüştürüldüğünü düşünürsek yazarın “senaryo gibi” yazdığını belirtebiliriz. Diyalogların yanında anlatıcı da çok kısa ve “dili geçmiş ve şimdiki zamanda” kısa cümlelerle anlatıyor. Öyle ki birçok tümce yalnızca iki sözcükten oluşuyor. Bu özellikleri romanı çok kolay okunur yapmış. Her halde Fakir Baykurt da okuyucu kitlesinin edebiyat meraklılarının dışına taşmasını istemiş.



Betimleme paragrafları çok kısa tutulmuş. Bir örnek olarak roman kahramanının sevgilisini ele alalım. Tipik bir romanda sevgilinin betimlenmesinin uzun paragraflar halinde sunulmasını bekleriz. Oysa Ortaköy Demircisi’nin sevgilisi Gülşen’le ilk karşılaştığımız yerde Gülşen yalnızca 24 sözcükle tanıtılıyor [s.261]:



“Orta boylu, gökçe gözlü, al kırmızı yüzlü balıketinde bir Gülşen. Yüzü yanmış. Elleri yumuşak, bebek eli gibi. Ellerinin derisi elma kabuğu gibi karaya çalıyor.”



Bu özellik Toplumcu Gerçekçilik geleneğinin tipik bir özelliği, hatta Lukacs’ın dediği gibi Toplumcu Gerçekçiliği, Doğalcılık (naturalism) çizgisinden ayıran en belirgin özellik olarak anılabilir[8].



Roman kahramanı o denli baskın bir kişilik oluşturuyor ki sanırım özel bir değerlendirmeyi hak ediyor. Bir kere kahramanımızın ilginç bir yönü romanda adının belirtilmemesi. Öğretmenlik döneminde Damalı’nın öğretmeni, ardından gelen demircilik döneminde ise Ortaköy’ün demirci ustasıdır. Adı sorulduğunda bile tereddüt edip öğretmenlik-demircilik gibi bir şeyler mırıldanır. Romanda bazı kişilerin (Pire kızı, Topal Pehlivan) belirgin özellikleri ile veya bozulmuş isim veya unvanlarla (Duranâ, Yonis Bey …) anıldıklarını görüyoruz. Hatta Köydeki Mehmet’lerin çokluğu ile alay eden bir bölüm [s.232] bile yer alıyor. Bu isimleri bozma özelliği Fakir Baykurt’un diğer yapıtlarında da var. Hemen aklıma Yılanların Öcünde’ki Haçça, Irazca … geliyor. Nedense burada aklıma Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar”ı geliyor. Onda da ana karakterin adı yoktu.



Toplumcu Gerçekçilik çizgisinin Rus Gerçekçiliğinin ardından Marksist Estetik kökenlerinden kaynaklandığını düşünürsek Toplumcu Gerçekçilik çizgisindeki “kahramanın” “gereksiz adam” kişiliğine tepki olarak geliştiğini belirtebiliriz[9]. Puşkin’in kahramanı Yevgeny Onegin (1837) için kullandığı “gereksiz adamın” en tipik örneği herhalde Gonçarov’un Oblomov’udur (1859). Bu olumsuz karakterlere bir tepki olarak Toplumcu Gerçekçiliğin en temel raporlarının sunulduğu 1934 Sovyet Yazarlar Birliğinin Birinci Kongresi (1934) ve özellikle Jdanov’un açış konuşmasında[10] bu “olumlu kahraman” konusu geniş ölçüde tartışılmış ve romantik kahramanlarla olan farkı belirtilmiştir[11].



Onuncu Köy’ün ilk basım yılı 1961 olduğuna göre 27 Mayıs öncesinde Demokrat Parti’nin son yıllarında çarpık bir demokrasi ve particilik anlayışının egemen olduğu, Cumhuriyeti ideolojisinin ilk darbeleri yediği, Köy Enstitülerinin kapatılmasının henüz taze bir anı olarak mezunlarının horlandığı bir dönemde yazılmış. Toplumumuzun günümüzde bile süren bir eksikliği “demokrasi” kavramının tek boyutunu görmemiz. Demokrasiyi “çoğunluğun yönetimi” biçiminde anlıyor; “azınlığın haklarının gözetilmesi, bugün azınlık olanın gelecekte çoğunluk olabilmesinin yollarının açık tutulması” boyutunu göz ardı ediyoruz. İlçe’deki Yonis Bey’in talimatlarına karşı gelenleri “sen efkarı umumiyeye mi karşı geliyorsun?” diye korkutması. Bunun sonucunda kasabalının kendisine “efkarı umumiye” adını takması [s. 254-255] bu hastalığımızın köklerinin “demokrasimizin” ilk yıllarına uzandığını gösteriyor.



Romanın ideolojik altyapısında üç sarmal dikkat çekiyor: Öğretmenin Damalı’daki savaşı bir köy zenginine (Duranâ) karşı. Ortaköy’de savaşım biraz daha üst düzeye çıkıp soyutlaşıyor ve yasal temeli olmadan toprağa sahip çıkan “beylerle” çatışılıyor. Kuşkusuz bu her iki aşamada da “parti” arkadaki düşman güç olarak belirtilip olayın politik boyutu vurgulanıyor. Sarmalın üçüncü aşamasında Yaşarköy’ün kuşlarında ise öğretmen-demircinin hedefi dini baskı ve yobazlık olarak günlük politikanın üzerinde daha “ideolojik” bir nitelik kazanıyor.

Artikel Terkait

Yorumları Göster
Yorumları Gizle

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4) Yorumunuza emoji eklemek için "Emoticon" butonuna tıklayın.
5)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.


EmoticonEmoticon

Edebiyat yazılılarında başarınızı artırın, kanalımıza abone olun!