9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları, 2.Ünite Hikaye

Sevgili takipçilerimiz,

Bu yazımızda 2020-2021 eğitim-öğretim yılı 9. sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 2. ünitesi hikaye ders notlarını bulabilirsiniz... Özenle hazırladığımız bu ders notu ünitede yer alan hikâyenin tanımı, tarihsel gelişimi,  unsurları, olay ve durum hikâyesi, önemli temsilciler, aralarındaki farklar, anlatım türleri, anlatım teknikleri vb.  konuları içeriyor. Konular özlü bir şekilde maddeler halinde ve örneklerle açıklanmıştır.

☝UYARI: Bu ders notunu aynen veya değiştirerek hiçbir yerde yayınlamanıza iznimiz yoktur. 


Ünite İçeriği 
  • Hikâyenin unsurları 
  • Olay ve durum hikâyesi 
  • Olay ve durum hikayesinin karşılaştırılması 
  • İsimler, yazım ve noktalama çalışmaları 
  • Hikâye yazma 
  • Sunu ve sunum

HİKÂYE NEDİR?

Gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düzyazı türüne hikâye denir.

Kısaca Özellikleri:
  • Olay, olay örgüsü, kişi, zaman, mekân, çatışma gibi ögelerden oluşur.
  • Çoğunlukla yaşamın bir parçası üzerinde durulur.
  • Detaylı ruh ve karakter tahlillerine yer verilmez.
  • Çevre ve mekânda sınırlılık söz konusudur.
  • Olaylar farklı anlatıcıların bakış açısıyla verilebilir.
  • Bütün özellikleriyle romana benzemekle birlikte kısa olmasıyla ondan ayrılır.
Hikâyenin Tarihsel Gelişimi
  • Dünya edebiyatında hikâye türünün ilk örneği XIV. yüzyılda İtalyan edebiyatında Boccacio’nun (Bokaçyo) Decameron adlı eseridir.
  • Türk edebiyatında Tanzimat’tan önce hikâye türünün yerini halk hikâyeleri, destanlar, masallar, mesneviler ve Dede Korkut Hikâyeleri tutmaktaydı.
  • Batılı anlamda hikâye, Türk edebiyatına Tanzimat’la girmiştir. Ahmet Mithat Efendi’nin Letâif-i Rivâyât adlı eseri ilk hikâye örneklerindendir. Letâif-i Rivâyât’ta yer yer geleneksel hikâyenin anlatım özelliklerine rastlanır.
  • Teknik açıdan güçlü, Batılı örneklere benzeyen ilk hikâye ise Samipaşazade Sezai’nin Küçük Şeyler adlı eseridir.
  • Servetifünun Dönemi’nde hikâye türünün Avrupai anlamda örnekleri Halit Ziya Uşaklıgil ile verilmeye başlanır.
  •  Halit Ziya, yazmış olduğu hikâyeler ile türün romandan ayrılarak bağımsız hâle gelmesinde önemli katkılarda bulunur.
  • Türk Edebiyatında Ömer Seyfettin Maupassant tarzı (olay) hikâyenin, Sait Faik Abasıyanık da Çehov tarzı hikâyenin öncüsü kabul edilir.
                                                           
HİKÂYENİN BÖLÜMLERİ

1. Serim Bölümü:
  • Bu bölüme "giriş, başlangıç" bölümü de denir. Burada olayın geçtiği yer, zaman ve olayın kahramanları belli başlı nitelikleriyle betimlenir. Bu bölümde ele alınacak olan ya da durum ortaya konur.
2. Düğüm Bölümü:
  • Bu bölüme "gelişme bölümü" de denir.
  • Serim bölümünde sergilenen olay, neden-sonuç ilişkisine göre burada yoğunlaşır.
  • Merak ögesi doruğa çıkar, ayrıntılar ortaya konur.
  • Kişilerin konuşmaları genellikle bu bölümdedir.
3. Çözüm bölümü:
  • Bu bölüme "sonuç" da denir.
  • Olayın nasıl sona erdiği, olayın kahramanları ve tanık olanlar üzerinde nasıl bir etki bıraktığı burada ortaya konur.
  • Gerilimler sona erer, merak ettiğimiz sorular yanıtını bulur.
  • Düğüm çözülür.
  • Bu plân daha çok olay öykülerinde karşımıza çıkar. Durum veya kesit öykülerinde olay plânı yoktur.
YAPI UNSURLARI

Hikâyede yapı unsurları olay örgüsü, kişiler, mekân ve zamandır. 

Olay: Hikâyede üzerinde söz söylenen yaşantı ya da durumdur.

Olay örgüsü: Olay örgüsü, konuyu oluşturan olaylar dizisinin birbiriyle bağıntısına verilen addır. Metinlerde olay, ya metindeki kişiler arasında cereyan eden ilişkiler ya da kahramanın iç çatışmaları sonucu ortaya çıkar. Ele alınan olayların gelişiminde mantıksal bir sıra izlenir.

Kişi: Hikâyede anlatılan olayları veya durumları yaşayan kahramanlardır. Hikâyedeki kişiler kurmaca nitelik gösterir.

Zaman: Olayların başlaması, gelişmesi, son bulması belli bir zamanda olur. Bazı öykülerde zaman verilmez, sezdirilir. Öykücü zamanı bir düzen içinde vermeyebilir. Olayın veya durumun son bulmasından başlayarak olayın başlama noktasına doğru gelinebilir.

Yer (Mekân): Öykülerde olay veya durum belli bir yerde geçer. Çevre, uzun betimlemelerle verilmez; öyküyü ilgilendiren yönüyle verilir.

Olay veya duruma bağlı olarak öyküdeki yer değişse de çevre betimlemesi kısa tutulur.

Çatışma:  Edebî metinlerde çatışmalar genellikle birbirine zıt kavramlar, değerler çerçevesinde oluşur. Söz gelişi iyi ile kötü, yoksul ile zengin, idealist ile bir amacı olmayan kişiler, kendi özelliklerinden dolayı hikâyelerde karşı karşıya gelirler. Hikâyeler genellikle bu çatışmaların sergilenmesi ve sonuçlanmasını anlatır. Örneğin Dede Korkut Hikayeleri'nin en bilinenlerinden Deli Dumrul'da Deli Dumrul – Azrail - güç çatışması; Hz. Ali cenknamelerinde genelde müslim-gayrimüslim (müslümanlarla müslüman olmayanlar) iyi-kötü çatışmaları vardır. Metindeki çatışmalar hikâyede okuyucunun merak duygularını sürekli diri tutup bir gerilim ortamı yaratır. 

Anlatıcı: Anlatıcı, edebî metinlerde anlatıcı, kurmacanın sınırları içinde varlığından söz edilen kişidir. Anlatıcı, yazar ile kurmaca metin arasındaki kişidir. 

Üç çeşit anlatıcının bakış açısı vardır: 

a) Kahraman Anlatıcı Bakış Açısı: Bu bakış açısında anlatıcı, eserin kişilerinden biridir.

Örnek: Benim yanımda büyüğüm de yoktu. Yalnız başıma demir parmaklıklı kapıdan içeri girerdim, dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm, camlı kapıların garip bir beyazlıkla gözlerime vuran ve içimde korku ile karışarak yuvarlanan parıltıları arasında o dehlize girerdim ve yalnız başıma bir köşeye ilişirdim, kımıldamazdım, susardım, beklerdim, korkudan büzülürdüm, rengimin uçtuğunu hissederdim. 

b) Gözlemci (Müşahit) Anlatıcı Bakış Açısı: Gözlemci anlatıcı olayların akışını etkilemez, yalnızca bir aktarıcıdır. Amacı okuyucunun anlatılanları daha iyi anlamasını sağlamaktır.

Örnek: Tepesine doğru yükselen güneş mini mini gözlerini kamaştırıyor, esmer derisi bumburuşuk olan yüzünü büsbütün kırıştırıyordu. Kısacık boyu sehpanın arkasında kayboluyor, ara sıra gemiye bakmak için başını çevirince boynunun derisi kıvrılıp katlanıyordu.

c) İlahi Anlatıcı Bakış Açısı: Anlatıcının her şeyi bilip her şeye hâkim olduğu bakış açısıdır. Anlatıcı, kahramanların zihinlerine ve iç dünyalarına girer. 

Örnek:  Belli belirsiz bir hayal kırıklığı hissetti. Bu kadarını da yapmaz, yapmamalı diye düşündü. Ama insanoğlu iştei çiğ süt emmiştir. Hemen eşyalarını topladı, ardına bir kez daha baktı. Kafasındaki sorulara cevap bulmaya çalışıyordu. Sessizce dışarı çıktı…

Youtube kanalımıza abone ol!

HİKÂYEDE KONU VE TEMA


Tema: Hikâyedeki temel duygu veya düşüncedir, soyut ve geneldir: sevgi, dostluk vb.

Konu: Hikâyedeki duygu veya düşüncenin somut bir duruma bağlı olarak ele alındığı olgudur, temayı sınırlandırır: 

Örnek: Köyden kente göçün meydana getirdiği olumsuzluklar, eğitimi yarıda bırakıp çalışmak zorunda kalan işçi bir çocuğun hayat mücadelesi gibi...


HİKÂYE TÜRLERİ


Olay (Klasik vak’a) hikâyesi: Olayın serim, düğüm ve çözüm bölümlerine uygun olarak anlatıldığı hikâye türüdür. Olaya dayalıdır. Fransız sanatçı Guy De Maupassant (Mopasan) tarafından geliştirilmiştir. Merak unsuru ön  plandadır. Olay, sonuç bölümünde çözüme ulaşır.

Türk edebiyatındaki önemli temcilcileri: Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün en büyük temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Diğer olay hikaye yazarları:

Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Mustafa Kutlu, Haldun Taner... 

Durum (kesit) hikâyesi: Günlük yaşamın herhangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir. Belli bir sonucu olmadığı gibi; serim, düğüm, çözüm planına da uyulmaz. Merak, heyecandan çok, duygu ve hayallere yer verilir. 

Türk edebiyatındaki temsilcileri: Bu türün Türk edebiyatındaki en önemli temsilcileri Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal’dır. Ayrıca Tarık Buğra, Sevinç Çokum’un da durum hikâyeleri vardır.

OLAY VE DURUM HİKÂYESİ FARKLARI

(Olay Hikâyesi)
 (Durum Hikâyesi)
Serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşan düzenli bir planı vardır.
Serim, düğüm, çözüm planına uyulmamıştır.
Olay ağırlıklıdır.
Durum ağırlıklıdır.
Merak ögesi canlı tutulmuştur.
Merak ögesi ön plana çıkarılmamıştır.
Hikâye beklenmedik bir sonla bitirilmiştir.
Hikâyede bitmemişlik duygusu söz konusudur.














ROMAN VE HİKÂYE ARASINDAKİ FARKLAR
  • Roman hikâyeye göre daha uzun bir türdür. 
  • Roman birden fazla olay üzerine kurulu iken hikâye tek olay üzerine kurulur. 
  • Romanda şahıs (kişi) kadrosu hikâyedekine göre daha geniştir. 
  • Romanda zaman hikâyedekine göre daha geniştir. 
  • Romanda mekân hikâyedekine göre daha çok ve çeşitlidir. 
  • Romanda kişi ve mekân betimlemeleri hikâyedekine göre daha ayrıntılıdır.
ANLATIM BİÇİMLERİ

Öyküleyici Anlatım (Öyküleme): Bir anlatıcının bir olayı ya da birbiriyle ilişkili olan olayları anlatması, nakletmesi sonucunda ortaya çıkan anlatımdır. Öyküleyici anlatımda olay, kişi, zaman, anlatıcı, mekân(yer) ortak ögelerdir.

Örnek: Kahveye yaklaşınca makinist gaza bastı, motoru büyük bir gürültüyle çalıştırdı, egzozunu tüfenk gibi patlattı. Kalabalık ürkerek açıldı, birçokları korkularını gizlemek için kahkaha attılar. Makinist, kahvenin önünde traktörü durdurdu, fakat motoru ıstop ettirmedi. Direksiyona yaslanarak, etrafını saran kalabalığa gururla baktı. (Kemal Bilbaşar, Kurban)

Betimleyici Anlatım (Betimleme):
Varlıkları, durumları zihinde canlandırmayı amaçlayan anlatım biçimidir. Betimleyici anlatımda sıfatlar kullanılarak varlık ve durumlar ayırt edici özellikleriyle verilir. Öznel olanlarına izlenimsel, nesnel olanlarına açıklayıcı betimleme denir. Öznel anlatımlı betimlemelerde okuyucuya izlenim kazandırmak, nesnel anlatımlı betimlemelerde bilgi vermek amaçlanır.

Örnek:
Bu adamın ne paltosu ne şapkası ne de ayakkabıları vardı. Buna mukabil sırtında mor pamukları yer yer, parça parça dökülen bir hırkası, belinde ipi, ayağında yazlık, tüy gibi bir pantolonu ve ayaklarında da yine iplerle bağlanmış çuvalı...
Yüzü tatlı esmer renkli idi. Sakalı uzamıştı. Yirmi beş, otuz yaşlarında gözüküyordu. Yalnız gözlerinde büyük, korkak, acele bir şeyler vardı. ( … ) 

www.edebiyatfatihi.net

ANLATIM TEKNİKLERİ


Öyküleyici metinlerde gösterme (diyalog, iç konuşma, bilinç akışı), tahkiye etme (kişi tanıtımı, olay anlatımı, geriye dönüş, iç çözümleme, özetleme), pastiş, parodi ve ironi gibi anlatım tekniklerinden yararlanılır.

Gösterme (Sahneleme): Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucu
ile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır. Bu teknikte kişilerin konuşmaları ve hareketleri yansıtılarak okuyucunun kendisini eserin kurmaca dünyasında hissetmesi sağlanır.
Gösterme tekniği; diyalog, iç konuşma veya bilinç akışı şeklinde olabilir.

Diyalog: Öykü kişilerinin karşılıklı konuşmalarına dayanır ve sıkça kullanılan bir anlatım tarzıdır.

Örnek:
Sadrazam bu adamı tanımıyordu. Sordu:
- Burada mı oturuyor?
- Evet.
- Ne iş yapıyor?
- Biraz zengindir. Vaktini okumakla geçirir. Tanımazsınız efendim. Hiç büyüklerle ahbaplık etmez. Büyük mevkiler istemez.
...

İç Konuşma: Kahramanların içsel konuşmalarını aktarmaya dayanan anlatım tekniğidir. İç konuş-
ma tekniğinde, kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde yansıtılır. Bu anlatım tekniğinde kahraman, karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur.

Örnek: “
Simit yiyerek yürüyor. Tek tük geçenler dönüp ona bakıyorlar. Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da kaçamak yolu yok mu? Simidi kır, cebine sok. Tek elinle bir lokma koparıp kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama, ben dişlerim sağlamken ısıracağım." (Yusuf Atılgan-Aylak Adam)


Bilinç Akışı:
Genellikle 20. yüzyıl modern roman ve hikâyesinde kullanılmış bir anlatım tekniğidir.
Bu teknikte de iç konuşmada olduğu gibi kişilerin iç dünyaları, zihinlerinden geçirdikleri doğrudan
o kişilerin ağzından, kendi kendilerine konuşmaları şeklinde verilir. Kahraman anlatıcı ve bakış açısı
söz konusudur ancak bilinç akışında iç konuşmadan farklı olarak cümleler arasında mantık ilişkisi zayıftır. Daha çok serbest çağrışım yoluyla bir düşünceden bir başka düşünceye atlanır. Bu teknikte dış dünyaya ait nesneler, motifler bilinçaltını harekete geçiren serbest çağrışım ögeleri olarak işlev görür. Bilinç akışı ile iç konuşma tekniği genellikle iç içe kullanılır.

Örnek: Param var. Nüfus cüzdanım yanımda değil. O gerekli sanırım. Adama, Sarıkumluyum da diyemem, evine gitseydin der, inanmaz da kapının sürgülenmesi hikâyesine, kuşkulanır, inansa bile bir türlü, otelin önünden geçemem bir daha. En iyisi açıkça yanıma almadım, demek. Balığa çıktık derim. Lâf olsun diyezaten birer balık çektik Suat’la. (Bilge Karasu, Troya’da Ölüm Vardı)

Kaynakça:

  • 9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı, MEB Yayınları, Ankara 2018
TÜM DERS NOTLARI İÇİN 

Yazıya Tepkini Göster!

9 Yorumlar

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

Yorum Gönderme

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.

Daha yeni Daha eski

Reklam

Reklamlar