21 Nis 2015

Küfe manzumesi günümüz Türkçesiyle...

Reklamlar

KÜFE 
MEHMET AKİF ERSOY
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE...

| Beş on gün oldu ki alışkanlığıma uyarak ben,
Sabahleyin çıkıvermiştim evden erkenden.

Bizim mahalle de İstanbul'un kenarı demek:
Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmeyerek!

Adım başında derin bir deniz dalgalanır,
Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır!

Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil,
Kurtuluşun yolu insan için bu, başka değil!

Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,
Önüm adaysa basıp, yok denizse
atlayarak,

-Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,
Gönül diliyle ama rükûa niyet eden

-O eski, harab evlerin saçaklarına
Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına

Kılavuzumun koca bir şey takıldı...Baktım ki:
Genişçe bir küfe yatmakta,hem epey eski.

Bu bir hamal küfesiymiş, acaba kimin?
Derken;
On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden,

Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye:
Teker meker küfe halsiz düştü ta öteye.

-Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ
Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha!

O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın
Göründü:
-Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın!

Ne istedin küfeden yavrum?Ağzı yok,
dili yok,
Baban sekiz sene kullandı...

Hem de derki ki:
"Çok Uğurlu bir küfedir,kalmadım
hemen yüksüz..."

Baban gidince demek kaldı adetâ öksüz!
Onunla besleyeceksin ananla kardeşini.
Bebek misin daha öğrenmedin mi
sen işini?

Dedim ki ben de:
-Ayol dinle annenin sözünü...
Fakat çocuk bana haykırdı ekşitip yüzünü:
-Sakallı, yok mu işin?
Git, cehennem ol şuradan!
Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan?

Benim içim yanıyor:
Dağ kadar babam gitti...
-Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?

Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken...
-Bırak hanım, o çocuktur, kusura bakmam
ben...

Adın nedir senin oğlum?
-Hasan.
-Hasan, dinle.
Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle.

Benim de yandı içim anlayınca derdinizi...
Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi.

O, bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni
Nasıl büyüttü?
Bugün, sen de kendi kardeşini
Yetim bırakmayarak besleyip büyütmelisin.
-Küfeyle öyle mi?
-Hay hay! Neden bu söz lâkin?

Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük
taşımak?
Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.

-Ne doğru söyledi!Öp oğlum amcanın
elini...
Unuttun öyle mi?Bayramda komşunun
gelini:

"Hasan, dayım yatı mekteplerinde zabittir;
Senin de zihnin açık..Söylemiş olaydık bir..

Koyardı mektebe... Dur söyleyim"
demişti hani?
Okutma sen de hamal yap bu yaşta
şimdi beni!

Söz anladım ki uzun, hem de pek
uzun sürecek;
Benimse vardı o gün birçok
işlerim görecek.

Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan.
Ne oldu şimdi acep, kim bilir, zavallı Hasan?

Bizim çocuk yaramaz, evde
dinlenip durmaz;
Geçende Fatih'e çıktık ikindi üstü biraz.

Kömürcüler kapısından girince biz, develer
Kızın merakını çekti, her zaman da çeker.

O yamrı yumru beden, upuzun boyun,
o bacak,
O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak!

Gerçekten de görecek şey değil mi ya?
Derken,
Dönünce arkama, baktım:
Beş on adım geriden,

Belinde enlice bir şal, başında sarık,
Bir orta boylu, güleç, nur yüzlü ihtiyar;

Yanında koskocaman bir küfeyle
bir çocucak,
Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesadüfe bak:

Çocuk, benim o sabah gördüğüm
zavallı yetim...
Şu var ki hâli eskisinden acıklı yavrucağın:

Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak...
Bir ince gömleğin altında titriyor, donacak!

Ayakta kundura yok, başta var mı fes?
Ne gezer!
Düğümlü alnının üstünde sade bir çember.

Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryat;
Bakış değil o bakışlar,yardım dileyen göz yaşları.

Bu bir yürüyen yoksulluk ki yalnayak, baş açık;
On üç yaşında buruşmuş tertemiz alnı,
yazık!

O sırada rüşdiye mektebinden alay alay çıkan
Elliden fazla çocuk ki düzen içinde

Geçerken ihtiyar bir yerde durmak zorunda kaldı,
Bunların Hasan'la karşılaşması ortaya acıklı bir sahne çıkardı.

Evet, bu yavruların hepsi gençlik neşesiyle dolu,
Koşup gitmektelerdi birer birer aydınlık yuvalarına.

Birazdan oynayacak hepsi bunların, ne iyi!
Fakat Hasan, babasından kalan o pis küfeyi,

-Ki ezmek istedi görmekle yolunun üzerinde-
Sonsuza kadar taşıyacak çaresiz omuzlarında!

O, yük değil, kaderin bir cezası bu suçsuz çocuğa...

Yazık, günahı nedir, bilmeyen şu mahkûma!

Artikel Terkait

Yorumları Göster
Yorumları Gizle

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4) Yorumunuza emoji eklemek için "Emoticon" butonuna tıklayın.
5)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.


EmoticonEmoticon

Edebiyat yazılılarında başarınızı artırın, kanalımıza abone olun!