12 Eyl 2014

MEHMET AKİF'İN ŞİİR ANLAYIŞI...

Reklamlar


Mehmet Akif Ersoy'un edebi kişiliği ve eserleri maddeler halinde...Tıklayınız...

MEHMET AKİF'İN ŞİİR ANLAYIŞI

Mustafa MİYASOĞLU

Divan, halk ve tekke şairleri, söyledikleri poetik şiirlerle hem şiir sanatı hakkındaki gö-rüşlerini, hem de şiire karşı ortaya atılan küçümseyici tavırları çürütme çabalarını ifade edi-yorlardı. Böylece, hem şiirin fonksiyonu, hem de kendilerinin bu söz sanatındaki tutumları ortaya çıkmış oluyordu. Tanzimat şairleri, bu çabaların yanında, bir de batıya yönelerek ede-biyat geleneğinden farklı tutum ortaya koymalarının neden gerektiğini açıklamaya çalışıyorlardı. O yüzden şiir ve sanat anlayışlarındaki farklılık, Muallim Naci ve Recaizâde Ekrem gibi Tanzimat döneminin ikinci neslinde çatışmaya bile dönüşüyordu. Bu çatışma bir yönüyle mizaç ve şahsiyet farklarını ortaya koyuyor, bir yanıyla da kimlik çatışmasını yansıtıyordu.



Mehmet Âkif böyle bir dönemde eser verdi. İlk şiirini 1895’te yayınlamasına rağmen, 1908’e kadar şiir yayınlamaya ara veren şairimiz, 1911’de ilk kitabını çıkardı: Safahat... Bu ilk şiir kitabının adı, daha sonra çıkaracağı altı kitabın da üst başlığı olmuştur. Yaşadığı dönemin etkileriyle, kitabın ilk şiirinde Âkif okuyucusuna şöyle seslenir:

“Bana sor sevgili kaari, sana ben söyleyeyim,

Ne hüviyyette su karşında duran eş’arım:

Bir yığın söz ki, samîmiyeti ancak hüneri;

Ne tasannu’ bilirim, çünkü, ne san’atkârım.

Şi’r için “göz yaşı” derler; onu bilmem, yalnız,

Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!

Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;

Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!

Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa;

Oku, zira onu yazdım, iki söz yazdımsa.”

“BİR MİLLETİN RUHU EDEBİYATINDA GÖRÜLÜR”
Bilindiği gibi, Hâmid’in Makber’inde nesir, Fikret’in Rübab-ı Şikeste’sinde manzum birer önsöz vardır. İlk Safahat’ın bu önsöz ve sonsözleri, kendinden öncekilerin görüş ve tutumlarını bilen ve ona göre kendi tavrını ortaya koyan bir şairin sözleridir. Ayrıca Namık Kemal kadar da eski şiir tarzında gazel ve terkib-i bendler yazan ve fakat Safahat’a almayan Âkif, yukarıdaki mısraların bir kısmında kendi döneminin şiir anlayışlarına atıflar yapar, nazım dilini kullandığı bazı Servet-i Fünun şairleriyle arasındaki farka işaret eder. Özellikle şu sözlerle de Âkif’in tavrı ortaya çıkmaktadır: “Bir yığın söz ki, samîmiyeti ancak hüneri”, “Aczimin giryesidir bence bütün âsârım”, “Dili yok kalbimin” ve ilk Safahat’ın son mısra; “Üç buçuk nazma gömülmüş koca bir ömr-i heder!”

Bu son mısra Âkif’in kendi şiiri üzerine söylediklerinin özeti denebilir. Ama bu üç buçuk nazma gömülen “ömr-i heder” yalnız kendi hayatı değil, bir milletin çok önemli bir tarih dönemecindeki “ömr-i heder”idir. Âkif’in şiirini öteki çağdaşlarından ayıran ve ona destansı bir kimlik kazandıran da, “üç buçuk nazım” diye ifade ettiği eserinin, bütün yanlarıyla o günkü hayat şartlarını, ıstırapları ve sancıları ifade ettiği kadar, umutları, gayretleri ve kahramanlıkları da yansıtmasıdır.

Çanakkale Şehitleri, İstiklâl Marşı gibi şiirlerini bu görüşleri ışığında ele almak daha doğru olur sanıyorum. Bunlardan başka, “İstediğimiz Edebiyat” adıyla yayınladığı yazıdaki görüşler de öteki şiirlerinde hâkim olan bakış tazını açıklayacak niteliktedir. Taklitçi edebiyat anlayışlarından yakınan Mehmet Âkif, önce doğudan, sonra da batıdan olumsuz tarzda etki-lendiğini söylediği edebiyatımız için yeni bir hedef göstermeye çalışır: “Biz bugün heyet-i ictimaiyemizin gözünü açacak, hissiyatını yükseltecek, maiyetini galeyana getirecek, ahlâkını tehzip edecek, hülâsa bize her manasiyle edeb dersi verecek bir edebiyata muhtacız...”

Buradan da anlaşılıyor ki, Mehmet Âkif edebiyata ahlâkı düzeltecek ve insanlara “her bakımdan edeb dersi verecek” bir fonksiyon yüklemektedir. Çağının realist ve parnesyen sa-natçılarından bu bakımdan ayrılmakta, realite duygusuna belli bir amaç doğrultusunda şiirinde yer vermektedir. Servetifünun sanatçılarıyla dil ve nazım tekniğinde yaklaşırken, malzemeyi kullanışta ayrılmaktadır. Bir bakıma da farklı ve birbirine zıt doğrultudaki ahlâk anlayışlarıyla Fikret ve Âkif birbirlerini andırmaktadırlar: Çünkü ikisi de ahlâki bir edebiyatın peşindedirler. İkisi de şiirleriyle gençliğe birer ahlâk anlayışı kazandırmaya çalışırlar.

Âkif’in şiirini sevenler de, onu şairden çok kahramana benzetenler de onun şiiri hakkında yeterli ön bilgiye sahip değildir. Şairlerimizin çoğu da Âkif’in şiirine farklı bir şiir anlayışının perspektifinden baktıkları, bu şiir hakkında olumlu şeyler söylemedikleri ya da gerekçesiz övgüler sıraladıkları için, bu büyük şiirin özellikleri yeterince kavranamamıştır sanıyorum.

ŞİİRİNİ OLUŞTURAN RUH
Şiirin oluşumu üzerine yazdıklarına göz atarsak, onun şiir anlayışı hakkında yeterli ipu-cunu elde edeceğimizi sanıyorum:

“Şiirin ilhamı azdır. Şiir çalışmakla, uğraşmakla olur. Yüz ter dökerek bir beyit meyda-na gelir. Ben şiir yazmadan önce çok düşünürüm, tam bir mühendis gibi, mimar gibi. Nasıl mimar evvelâ düşünür: Şurda mutfak, şurda salon, şuraya banyo... Ben de tıpkı öyleyim...”

“Benim şiirlerimde öyle yüksek hayaller bulunmaz” diyen ve süsleyicilikten hoşlan-madığını belirten Âkif, hayal üzerine yazdığı yazıda bile hakîkat, hayat ve müşahededen söz eder, bunları her edebî eserin asıl şartlarından gördüğünü açıklar. Böylece realite duygusunun kimsede görülmeyecek derecede baskın olduğu şiir dünyasının hareket noktasını ortaya koyar.

Evet, görüldüğü gibi, Mehmet Âkif’in şiirindeki realite duygusu o kadar güçlü ki, bunun gücüne çağdaşı olan hiç bir şairde rastlamak mümkün değildir. O yüzden de aydınlarımızın çoğu bazı entelektüel kaçışlara yöneldiği bir dönemde Âkif ateşe doğru yürümüş, bu yürüyüş ona Türk insanının çağdaş destanını yazma imkânı vermiştir.

Yukarıdaki görüşleri, onun, şiiri ilhamla kuran ve şiirdeki ruh ânının etkisinden kurtu-lamayan şairlerden farkını ortaya koyarken; Âkif’i şiirin “söylenen” değil, “yapılan” bir sanat olduğunu savunan günümüz şairlerine de yaklaştırmaktır.

Demek ki Âkif, neyi nasıl ve niçin yapacağını bilir; hareket noktası olarak belirlediği realitenin acımasız tezâhürlerinden yola çıkarak edebî olanı en tehlikeli yollardan yakalamaya çalışır. Taklit edilemezliği, bazı yönleriyle kolay anlaşılamazlığı da buradan gelmektedir.

Sanat, çoğu kere bir riski göze alarak ortaya çıkmaktadır. Her büyük sanat eserinde böyle bir risk vardır: Edebî olamamak, ahlâkî olamamak, güzel görünememek, yasak sayılabilmek... Bazıları bu baskının altında ezilir ve ortaya çıkamaz yahut zamanla unutulur gider.

Âkif’in göze aldığı tehlike, bugün de bazı çevrelerde ona gösterilen umursamazlığın tek gerekçesidir. Esere giren unsurların kendi gerçeklerine çok sâdık kalmaları yahut öyle görün-meleri, sanat eserinde uğradığı değişime direnen hayat manzaraları ve gerçekliğin tercihi...

Bu şiiri ele alırken, en azından Homeros’u ve Mevlâna’yı düşünmek, estetiğini benim-sediği Şeyh Sadi ile Emile Zola’yı hatırlamak, bunlardaki manzum hikâye tekniği ile hadiselerin anlatılma tarzlarını hatırlamak gerekir. Âkif’i şair saydırmayacak ve eleştiriye konu edecek her şey, bunlarda da vardır. Mesela Çanakkale kahramanlarını genç sahabelerden Âsım Bin Sâbit’e benzeterek anlatırken bunların ortak değerleri olan yiğitlik onun destanına yansır.

Âkif’in şiirinde lirik parçalar, saf şiir mısraları olsa da bütünüyle epik şiir özellikleri taşır. O yüzden Âkif bir saf şiir şairi değil, destan şairi sayılır. Bu nitelendirme, bir haksızlığı ortadan kaldıracak niteliktedir ve şairimizin bu açıdan ele alınıp incelenmesinde fayda var, böylece şiirimizin ufku genişler. Bu destan, destan devri geçti görüşlerinin yaygın olduğu bir dönemde yazılmıştır. Öyle sevildi ki, Nâzım ile Ârif Nihat da ona özenerek destan yazdılar.

Millî Mücadele nasıl olağanüstü şartların eseri ise, onu anlatan Safahat da öylesine önemli niteliklere sahiptir. Âkif’i, bir büyük destan şairi ile karşı karşıya olduğumuz şuuruyla ele alırsak, anlayıp açıklayabiliriz. Yoksa adı etrafındaki tartışmalardan eserine gidemeyiz.
MUSTAFA MİYASOĞLU

Artikel Terkait

Yorumları Göster
Yorumları Gizle

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4) Yorumunuza emoji eklemek için "Emoticon" butonuna tıklayın.
5)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.


EmoticonEmoticon

Edebiyat yazılılarında başarınızı artırın, kanalımıza abone olun!