8 Ara 2013

HUZUR ROMANININ ÖZETİ,KİŞİLER,YER VE ZAMAN (EK KAYNAKLARLA AYRINTILI TAHLİL)

Reklamlar


KİTABIN ADI : HUZUR
KİTABIN YAZARI :Ahmet Hamdi TANPINAR
YAYIN EVİ : Dergah Yayınları
BASIM YILI : Aralık 19861.
KİTABIN KONUSU:
Doğu-Batı çatışmasının görüldüğü tarihlerde,gerçek huzursuzluğu yaşayan bir aydın grubun, kendilerince yeni bir ortak noktaya varma çabalarını ve gerçek huzuru yakalama isteklerini ve bütün bunlara rağmen Mümtaz ve Nuran adlı iki gencin yaşadığı aşkı ele alır.
2.ROMANIN  ÖZETİ:
Mümtaz,Kurtuluş Savaşı sıralarında babasının bir Rum tarafından öldürülmesinden sonra,annesi ile birlikte,şehirin düşeceğinin anlaşılması üzerine,şehri terk eden bir kafileye katılırlar.İki gün sonra Akdeniz Bölgesindeki bir şehirde bulunan akrabalarının evine varırlar.Burada birkaç gün içinde bir çok arkadaş edinir.
Mümtaz burada kaldığı gülerde en çok,evlerinin yakınındaki kayalıklara oturup,denizi izlemeyi severdi.Ayrıca Mümtaz günlerinin büyük bir bölümünü düşünerek yada okuyarak geçirirdi.Her öğlene doğru telgrafhaneye giderek,annesinin çektiği telgrafın cevabının gelip gelmediğini öğrenirdi.
Mümtaz’ın annesi bir kaç gün sonra bir sabaha karşı ölür. Akrabaları,annesini bir camiinin küçük bahçesine gömmüşlerdi.Annesinin ölümünden sonra kimsesiz kalan Mümtaz, İstanbul’a gönderilecektir. Artık Mümtaz İstanbul’a gideceği günü beklemektedir. Fakat İstanbul’a kimin yanına ve nasıl gideceğini bilmiyordu.Artık tek başına kalmıştır.

Nihayet Mümtaz’ın beklediği gün gelir.Vapur ikindiye doğru kalkacaktı.Bütün aile Mümtaz’ı geçirmek için iskeleye kadar inmişti. Mümtaz’ı orada, İstanbul’a götürecek eski bir memur ile karısına teslim ettiler.
Mümtaz’I İstanbul’da büyük yengesiyle,amcasının oğlu İhsan karşıladılar. İhsan Mısırdaki esirliğinden yeni dönmüştü. Sağlığı terinde olmadığı için İstanbul’da çalışıyordu. Mümtaz, İhsan ismini sadece babasını konuşmalarından hatırlıyordu. Mümtaz Şehzadebaşı’ndaki evin hayatına epeyce zor alışmıştı. Evde O’na ayrılan odanın karşısındaki odada bir kitaplık vardı. Mümtaz’ın ilk okumaları bu kitaplık sayesinde olmuştu.
Ertsi sene Mümtaz’ı Galatasaray Lisesi’ne verirler.Bir hafta sonrada İhsan Macide ile evlenir. Mümtaz daha onyedi yaşında birçok eski divanı okumuş, tarih zevkini almıştır. Tarih derslerine İhsan girmektedir. Bu yüzden Mümtaz için tarih dersi evdede devam etmektedir. Mümtaz bazı sıkıntılarından dolayı, son senesinde yatılı okumaktan vazgeçer. Okulun bitiminden sonra Mümtaz kendini geliştirmeyi sürdürür,bir yandan da hasta olan İhsan ile ilgilenir.
Bir mayıs sabahı,ada vapurunda Mümtaz hayatını değiştirecek olan kadınla yani Nuran ile tanışır. Nuran, Fahir adında biri ile evlidir. Bu evlilikten Fatma adında birtane kızı vardır. Nuran, Fatma ile birlikte yalnız yaşamaktadır. Fahir iki sene önce tanıştığı Emma adındaki bir Rum kadını ile birlikte yaşamaktadır. Bu yüzden Nuran ile olan evlilikleri bitmek üzeredir.
Mümtaz ile Nuran kendilerini birbirlerine çok yakın bulmuşlar ve aralarındaki ilişki gün geçtikçe ilerlemiştir. Şimdi Mümtaz’ı yaşama bağlayan üç şey vardır. Dünya Savaşı’nın başlamaması ümidi, İhsan’ın yaşaması ve deliler gibi sevdiği Nuran’ın varlığı. Fakat bu aşkı istemeyen Adile her fırsatta Nuran ile Mümtaz’ın beraberliklerini bozmak için elinden gelen herşeyi yapar. Hatta Nuran kısa bir sürede olsa bu oyunlara aldanır ve Mümtaz’ı boşlamaya başlar. Daha sonraları yaptığı hatanın farkına varır. Bütün bunlar yaşanırken, Adile’nin kocası Suat, Nuran’a aşık olur ve Mümtaz ile evlenmesini istemez.
Mümtaz ve Nuran, bir gün küçük bir boğaz gezisi dönüşü,evlerinin kapısını açtıklarında,Suat’ın kendisini astığını görürler. Manzara korkunçtur. Mümtaz, bu durum karşısında baygınlık geçiren Nuran’ı kucaklayarak İhsan’ın evine giderler. Burada bütün gördüklerini anlatırlar. Ertesi gün Nuran, bu olaydan sonra mutlu olamayacaklarını ve ayrılmaları gerektiğini Mümtaz’a anlatır. Mümtaz’ın ısrar etmesine rağmen Nuran, ertesi gün Bursa’ya, annesinin yanına döner. Artık Mümtaz için çıldırmamak elde değildir. O’nun için yaşamanın hiçbir önemi kalmamıştır artık. Bundan sonra Mümtaz, hasta olan İhsan için elinden geleni yapmaya çalışır. Fakat Suat’ın hayali gece gündüz Mümtaz’ın peşindedir.
Bu arada Mümtaz’ın, başlamasından başlamasından çok korktuğu İkinci Dünya Savaşı’nın başlama ihtimali vardır. Mümtaz, savaşın başlamayacağına inanır. Mümtaz günlarini İhsan için doktor arayarak geçirmektedir. Bir akşam üstü, İhsan iyice rahatsızlanır. Macide bütün cesaretsizliğine rağmen, Mümtaz’a bir iğne yapar. Bu sırada Mümtaz, eski bir askeri doktor bulur ve eve getirir. Doktor hastaya birkaç tane ilaç yazar. Mümtaz ilaçları getirirken, Suat’ın hayali O’nu yakalar ve aralarında Nuran ile ilgili bir konuşma geçer. Konuşmanın sonlarına doğru Suat, Mümtaz’a vurur. Mümtaz yere düşer ve ilaçlar kırılır. Mümtaz’ın her tarafı kan içinde kalmıştır. Eve döndüğünde, Mümtaz’ın getirdiği ilaçların kırılmış olduğunu görürler fakat doktor İhsan’ın bu ilaçlara ihtiyacı kalmadığını söyler. İhsan iyileşmiştir. Tam bu sırada, radyodan İkinci Dünya Harbi’nin başladığı haberleri yükseliyordur. Mümtaz artık çıldırmıştır ve hızla üst kattaki odasına çıkar.


DEĞERLENDİRME:
Huzur, Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından yazılmış roman. 22 Şubat 1948 - 2 Haziran 1948 tarihleri arasında Cumhuriyet Gazetesi tarafından tefrika edilmiş, 1949 yılında da kitap olarak tek cilt halinde basılmıştır. 1949 yılından 2004 yılına kadar on üç kez basımı yapılan Huzur, en son Dergah yayınları tarafından yayınlanmıştır.

Tanpınar, Dr Tarık Temel'e ithaf ettiği 391 sayfalık romanını, 1939'da İstanbul'da Mümtaz karakteri çerçevesinde kurar. Romanda sevgilisi Nuran'a kavuşma - kavuşamama gelgitleri yaşayan, İkinci Dünya Savaşı'nın her an patlayacak olması korkusuyla tetikte bekleyen, Cumhuriyet sonrası kültürü red ya da kabul ikilemleri yaşayan, sorunlu bir kuşağın temsilcisi olan Mümtaz; ana hatlarıyla varoluş sorununa çare arayan bir İstanbulludur.

Bir çocuklu dul Nuran, Mümtaz'ı seven ama toplum baskısı ve dedikodulardan bunalmış, yeni cumhuriyetin hayatına pek de olumlu katkısı olmadığı aşikar, sonuçta topluma karşı yenilen ve sevgisini yokedip, Mümtaz'la evlenmekten vazgeçen, kitabın ana kadın kahramanı.

Okuyucunun bu romanda hem Mümtaz, hem de Nuran karakterleriyle özdeşleşmesi çok kolay. Zira yazılışından tam 57 yıl geçse de, Türkiye Cumhuriyeti'nde benzeri toplumsal sorunların üstesinden gelmek hemen hemen hiç mümkün olamadı. Ne Doğu'yu, ne de Batı'yı tam olarak bilen yeni yeni kuşakların hayata eklendiği de düşünülürse bu kitabın güncelliği hala taze, mesajları ve arayışları hala güncel.
Huzur'un gizli kahramanı Suat diyebiliriz. Suat, melek mi yoksa şeytan mı olduğu pek de bilinmeyen, kitapta verilen ipuçlarına bakarsak kolayca şeytan olduğunu iddia edebileceğimiz bir kaybeden. İşte o kaybeden, Cumhuriyet sonrasının harcanmış kuşaklarını çok iyi sembolize ediyor. Suat metaforu, toplumda 2.9 milyon memur hariç hiç kimsenin iş güvencesinin olmadığı, üniversite eğitimin neredeyse tamamen işlevsiz olduğu, ne üniversite okuyana ne de okuyamayana istihdam yaratılamayan Türkiye'de herkesin korkulu rüyası. Sonunda ulaşamadığı bir şey uğruna intihar eden Suat, bu intiharıyla kitabı okuyanları çok memnun ettiği gibi, varoluş problemi çeken, yaşayan, yaratma sancıları içinde kıvranan insanlara da sonlarının hüsran olduğunu başarıyla anlatıyor.Eserde birçok sembolistin adı geçiyor.
Varolmaya çabalayan ama sonunda her biri kaybeden huzursuz bireylerin romanı Huzur yazıldığı tarihten itibaren , yazıldığı yerin insanlarının hiç değişmemiş sorunlarıyla hala toplumun en parlak aynası niteliğinde.
Roman ayrıca arka planda İstanbul'u çok güzel işlemesiyle öne çıkmaktadır. Bu anlamda en güzel İstanbul portresi çizen romanların başında kabul edilir.

3.KİTABIN ANA FİKRİ: . Gerçek aşkı bulmak çok zordur. Bulmak ve bunu devam ettirmek ise ayrı bir meseledir. Çünkü hayat inişlerle ve çıkışlarla doludur. İnsanın önüne beklenmedik yer ve zaman da engeller çıkabilir. Ama biz yine de yılmamalıyız ve sorunlarla mücadele etmeliyiz.

4.ŞAHIS KADROSU VE ÖZELLİKLERİ:
MÜMTAZ: Küçük yaşta babasını ve annesini kaybetmiştir. Akrabalarının yanında büyümüştür. Eskiye hayran ve tarih alanındauzmandır. Hayal kurmayı çok sever. İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması, Nuran’ın O’nu terketmesi ve İhsan’ın hastalığı O’nu çıldırmanın eşiğine getirmiştir.
NURAN: Kocasından ayrılmasına rağmen hayatla barışık ancak umutsuz birisidir. Aradığı sevgiyi Mümtaz’da bulur ancak aralarına Suat girer.
SUAT:Ne eskiden nede yeniden hoşlanır. Çok zeki birisidir fakat zekasını nerede ve nasıl kullanması gerektiğini bilen birisi değildir.
İHSAN: Bir ayağı sakat, hasta birisidir. Eskiye hayrandır.dostları ile sohbet etmeyi çok sever.
MACİDE: Sapsarı yüzlü, yumuşak sesli, sürekli gülen tabi hastalığına kadar. Gülümsemediği zaman onu tanımak mümkün değildir. Sanki tebessüm onda şahsiyetin yarısıdır. Taze çimen rüyası gibi sesi güzel ve etkilidir. Güzel, tatlı, muzdarip, son derece iyi kalpli bir kadındır. Varlığı her şeyi değiştiren, eşyayı insana dost eden, günün saatlerine tatlı bir hava geçiren sırlı bir mahluk. Etrafındaki her şeye kendi içindeki saadet duygusunu geçiren insanlardandır.
TEVFİK BEY: Ağarmış bıyığa olan, kısık yüzlü bir adamdır. 74 yaşındadır. Zengin hayat macerası olan, kültürlü ihtiyarlığına rağmen yaşamayı seven bir İstanbul efendisidir. Romancı onun şahsiyetini tarihi çerçeve içine koyduğu hayat macerası kültürü ve zevki ile anlatıyor.
YASAR Vaktinden önce ağarmış saçlı, gözlüklü
"birikişidir. 45 yaşlarındadır. Nuran'ı sever ve onu kıskanır. Nuran'la Fahir'in ayrılmalarında kötü bir rol oynamıştır. Fahir ile Emma'nın münasebetlerini kolaylaştırmış ve bu ilişkiden günü gününe Nuran'ı haberdar etmiştir.
ADİLE HANIM :Şişman bir kadındır. Musikiyi sevmez. Ona göre musiki ve herşey şu zaman dediğimiz boşluğu doldurmak içindir. Meraklı, çevresi ile çok ilgili bir kadındır. Herkes ve her şey hakkında fikir yürütür. Nuran'la Mümtaz’ın evlenmelerini istemez. Çünkü Mümtaz'a dul bir kadını layık görmez.
SABİH :Adile Hanım'in kocası, pişmiş havuç ve tereyağlı sebze yiyicisi. Fedakardır "Adile'yi kendisine temin edebilmek için hemen hemen şahsiyetinin yansından vazgeçmiştir."
Fransız gazetelerini okur. Dünya vaziyeti hakkında uzun malumatlara sahiptir.
FATMA :Yedi yaşında lepika saçlı güzel bir kız çocuğu. Huysuz, somurtkan, hisli. İnce bacaklı. Kıskanç ve hırçın bir kızdır. Annesini Mümtaz'dan kıskanır. "Kız çok güzeldi fakat garip bir hırçınlıkla bu güzellik kaybolmuştu. Annesinden kıskandığı belliydi" Hiçbir yabancı erkeğe yüz vermez. Her erkek onun saadeti için bir tehlikedir.
Annesi ile Mümtaz’ın havasını bozmak için elinden geleni yapar. Babasını çok sever.
Annesi ile babasının birleşmesinden en çok o sevinir.

MUAZZEZ:Kumral saçlı, parlak dişli, sarı elbiseli.Hiçbir şeyi kendisinden saklayamayan tatlı bir mahluk. Muazzez günün meşkul ülkeler ve lüzumsuz hadiseler gazetesiydi. Herhangi bir meselenin peşine büyük bir tecessüsle düşer. Mümtaz bu kızdan hoşlanır. Muazzez zalim, şımarık, hodbin fakat güzeldir. Bir meyva gibi tatlı ve çekicidir."
Muazzez'in Mümtaz'a karşı alakası vardır. Bundan dolayı Nuran'ı eski kocasıyla barıştığını söylemek suretiyle sevdiği adamı zehirleyecektir. Böylece senelerce biriken bir hıncı alacaktı.Edebiyat fakültesinde okur. İclal'in arkadaşı.

İCLAL:Kırmızı kül eprimeli bir kız.
Genç kızlık denen mevsimi yaşayanlardan. Kedi gibi kanaatkar bir hayatı var. Etrafındakiler birbirleriyle iyi olsunlar yeterdi.Muazzez'le birbirlerini tamamlayan lezzetli bir dostlukları vardı. Muazzez'e göre daha az konuşur.küçük dikkatlerin insanıydı. Muazzezlerin getirdiği havadisleri o tasnif eder, altlarını çizer, adeta insani tecrübeye mal ederdi.
Genç kız fena insan değildi ama gevezeydi. İclal on dört sene piyano çalmış, konservatuara devam etmiştir. Müzikten anlar ve müziği sever. Fakültedeki tahsiline kadar öğrendiği herşeyi unutmuş yalnız musikiyi unutmamıştı. Adeta nağmeden bir dünyası vardı.Nuran'ın halasının kızı. Muazzez'in okul arkadaşı, fakültede okur.
SABİHA: Başı kırmızı kurdelalı küçük bir kız. Üç gecedir doğru dürüst uyuyamamış, yüzü solmuş, gözleri'. içeriye kaçmış. Başı üç gündür kurdelasızdır.Yaramaz, hareketli evin masalıdır, durmadan konuşur, gezer, masallar uydurur, şarkı söyler.ihsan Bey adasını çok defa onun neşesi ve şamatası doldurur.
AHMET :Sakindir yaradılıştan bu özelliğe sahiptir. Kendisini kabahatli bulur. Özellikle doğumunun hazin tesadüflerini öğrendiğinden beri daima evi yadırgar olmuştur. Biraz fazla şımartılmak istense hatırımı alıyorlar düşüncesine kapılır, gözlerine yaş birikir.İhsan ve Macide'nin oğludur.
EMİN DEDE: Orta boylu vücudu bir nevi bostan korkuluğu manzarası veren çökük omuzlu, esmer, çakır gözlü biri. Büyükçe, kemerli ve aşağıya doğru sarkan bir burun zayıf yüzünü iki ayrı mıntıkaya ayırıyordu. Kısa ve beyazı fazla bıyıklı, keskin ve düz çizgili dudağı, gür ve kıvrık kaşları vardı.
Mevlevi'dir. Ney çalar. Maddesinde ve manevisinde gizli bir adam. Mevlevi terbiyesi onda ferde ait olan herşeyi silmiş.
Emin Bey'in hayatı çok temiz ve saftır. Alkol, sigara kullanmaz, hiçbir ifratı yoktur.Sofra nimetlerini sever.Emin Dede, İhsan ve Tevfık Beylerin temsil ettikleri eski Türk medeniyetini en iyi ve en kuvvetli şekilde yaşatan şahsiyettir.Mevlevi'dir. Tevfık Beyin arkadaşıdır.

5. ANLATICI BAKIŞ AÇISI: Roman ilahi anlatıcı bakış açı ile yazılmıştır. 3. şahıs anlatım kullanılmıştır.
Mümtaz, amcasının oğlu ve ağabey dediği İhsan'ın yanına gelmeden önce, çocukluğunu (S) ve (A) (Sinop ve Antalya) da geçirmiştir. (S)’deyken, babası, Rumlar tarafından, oturdukları evin sahibinin yerine öldürülür. “Mümtaz bu sahneyi hiç unutmadı. Kendisi bahçe kapısının bir kenarında yapışmış, büyülenmiş gibi orada ağacın dibinde çalışanlara bakıyordu”(s. 26) Bunun üzerine Mümtaz, annesiy­le birlikte S'den ayrılırlar.

“Hafızasında gerisi gelmeyen birkaç hayal vardı. Bunlardan biri, annesinin yola çıkar çıkmaz değişmesiydi. Artık o, kocasının ölüsü üstüne ağlayan sızlayan kadın değildi. Yola çıkmış, oğlunu ve kendisini kurtarmaya çalışan kadındı. Sessiz, sedasız, küçük kafileyi idare edenlerin dediklerini yapıyordu. Oğlunun elinden sıkı sıkı tutmuş, yürütüyordu. Mümtaz avuçlarında hâlâ bu kilitlenmenin, belki ölümün ötesine kadar sürecek kavrayışını duyardı.”(s. 27)

6. MEKAN: Roman istanbul'da değişik mekanlarda geçmektedir.
Mümtaz, Beyazıt Sahaflar Çarsısında, salaş dükkânlarda, bitpazarında, Çekmece’de balıkçı muhitinde ve kır kahvelerinde dolaşırken, İstanbul’un bir kronikçisi, İstanbul’da eski zamanın donup kaldığı ve biriktiği köselerin bir tasvircisi oluyor romanda. Huzur’un sonraki bölümlerinde Boğaz’a, zengin bir eve, sanki başka bir dünyaya geçiyoruz. Pırıl pırıl görünen modern semtte önceleri çok mutlu olan Mümtaz, giderek bu çevrede yaşayan insanlardan kaynaklanan olayların sonucunda yıkılır.
Mekanı kronolojik sıraya uyarak incelemeye çalışalım. Romanın başında, Mümtaz'ın çocukluğunu geçirdiği S...den, B...den ve A..dan bahsedilir. Bunlar Sinop, Burdur ve-Antalya'dır. Samsun'dayken bir akşam babası Rumlar tarafından vurulur. Mümtaz, akşam annesi ve bazı insanlarla uzun bir yolculuğa çıkar. Mümtaz bu yolculuğu bir türlü tam olarak hatırlayamaz. Yolculuk sırasında bazı geceleri handa geçirirler. Burdur üzerinden" Antalya'ya gelirler. Çocukluğunun büyük bir bölümünü Akdeniz de geçiren Mümtaz eşsiz deniz manzaraları, ışık gölge oyunlarıyla mest olur.
"Bey dağlarının üstünde güneş, sanki "
Bu bölümde güvercinlikten bahsedilir.
"Bir arkadaşları onu "
Annesi Antalya'da vefat eder. Mümtaz vapurla İstanbul'a amcasının oğlu İhsan’ın yanma gelir. Onu ihsan ve yengesi karşılar. İhsan’ın evinde yaşarlar. Kitabın başında İhsan hastadır. Mümtaz Nuran'dan ayrılmıştır, savaşın çıkma ihtimali vardır.
Bu yüzden Mümtaz sıkıntı içindedir. Tanpınar, bu sıkıntılı havayı perişan mahalleler, fakir eski evler, yoksul ezilmiş insanlar, dilenciler gibi ikinci derecede motiflerle besler. Mümtaz’ın o gün hasta bakıcı ararken ve dükkana giderken geçtiği yollar ve çevre bu-çeşit öğelerle dokunmuştur.
Yol güneşin altında....
Sefil, perişan mahalleler...
Mümtaz'la Nuran bir Mayıs sabahı Ada vapurunda tanışırlar. Mümtaz, İstanbul'a hayrandır. O yaz, Nuran’a İstanbul'u, Boğaz'ı, camileri gezdirir. Bir yerde Mümtaz İstanbul'u tanımadıkça kendimizi bulamayız der.
Genelde Emirgan'da buluşurlardı. Orası olmazsa ya iskelede yahut Kanlıca'da buluşuyorlardı.
Mümtaz Nuran'la tabiatı öyle birleştirir ki bir ara "birbirimizi mi yoksa Boğaz'ı mı seviyoruz" diye sorar. Mümtaz, en buhranlı zamanlarda bile etrafında bir dünyanın var olduğunu hisseder. Bit pazarında, kapalı çarşıda dolaşırken çok sevdiği geçmiş zamanın içinde yaşar gibi olur.
Sevdikleri yerlere bir ad verirler.
Küçük Çamlıca'daki kahve onlar için....
Bir başka gece Çengelköy'de
Böylece Boğaz'ın seçtikleri her yerine bir ad veriyorlar hayallerinde İstanbul manzaralarıyla eski musikimiz birleşiyor, sesten, hayalden bir harita gittikçe büyüyordu.
Bir yerde Boğaz'la Ada karşılaştırılır.
Mümtaz'a göre insan adaya giderken....
Mümtaz'ın psikolojisiyle mekan arasında yakın bir bağ vardır. Nuran'la beraberken ona her şey güzel görünür.
Ondan ayrıldıktan sonra, etrafında bir yığın perişan ve hasta yüzlü insan görür.
İstanbul'un bu semtleri
İşte bu kirin, sefaletin, bakımsızlığın
Tanpınar, Huzur romanıyla adeta İstanbul'u tablolaştırır. Ön planda Nuran'la Mümtaz'in aşklarının geçtiği Boğaz, bir bahar mevsiminin tazeliğine, renkliliğine bürünürken arka planda sahaflar çarşısı, Beyazıt, bit pazarı, türbeler, camiler, çeşmeler, yıllanmış şaraplar gibi ihtişamlarını muhafaza eder.
Mekanla Nuran'ı birleştirir.
Bir yığın aynadan.....
Bütün aynalar Nuran'ın.,...
Huzur'da kapalı mekanların anlatımına pek rastlanmaz. Kapalı mekanlarda şatafatlılık yoktur.
Nuran'ın Kandilli'de bir evinin olduğunu anlıyoruz. Mümtaz, Nuran'ın yaşadığı evi o kadar çok merak eder ama gördüğü zaman Acemaşiran bestenin son beytinde anlattığı cennete benzetir.
- Nuran'la Mümtaz'ın buluştukları ev Emirgan'dadır. Nuran bu evi çok sever, yokuşuna bile katlanır. Ev bâhçeli panjurlu ve loştur.
Talimhanede bir apartman dairesi kiralarlar. Nuran'la Eylül'ü geçirmek için Kandilli'den Kanlıca'ya taşınırlar.
Kapalı mekan olarak askeri doktorun evi biraz anlatılır.
Burası büyükçe....
Suat, bir akşam evde asılı olarak bulunur.
Mümtaz hiçbir şeyi birbirinden ayırmaz, her şeyi bir bütün içinde görür. Ona göre hayat, kainat ve insanlık bir bütündür.-Önemli olan bu bütünü kavramak ve yaşamaktır.
Sahaflar, mahallelerin, çadırlar içinin tasvirleri vardır.
Süleymaniye, Aksaray, Küçükçekmece, Köstence, Suadiye, Kabataş, Çengelköy gibi semt adları; izmir, Bursa, İstanbul gibi şehir adları; Ege, Akdeniz gibi bölge adlan; Hollanda gibi ülke adı geçmektedir


7. ZAMAN:
Huzur'a baştan sona gerçek rüya çatışması hakimdir. Bu çatışmayla birlikte zamanda, mekanda, musikide ve hatta üslupta rüyadan gerçeğe, gerçekten rüyaya atlamalar görülür. Romanda birbirinden ayrı değişen ve bir daha geri dönmeyen "anlar, durumlar ve ruh halleri silsilesi" vardır ki bunları birleştiren zamandır. Romanda Mümtaz geniş zaman şuuru ile doğmuştur. Roman, Mümtaz'ın "zaman şuuruna" göre yazılmıştır. Hareketten hoşlanan bir insana huzur, sadece can sıkıntısı verir. 14. sayfaya kadar Mümtaz'ın yapmış olduğu hareket yataktan kalkmak ve sokağa çıkmaktan ibarettir. Daha sonraki kısımlarda da "hareket adamı" olan Suat'ın kendisini asması hariç romanda mühim bir hareket yoktur. Romanda iç içe geçmiş 3 zaman vardır:
1. Çerçeve Zaman veya Aktüel Zaman: Aşağı yukarı yirmi dört saattir.
2. Geçmiş Zaman:İkinci bölümde (Nuran) ve üçüncü bölümde (Suat) geçmiş zaman anlatılır.
3. Üçüncü Zaman ve Zamanlar:Mümtaz’ın ve bazı tali şahısların, daha önceki hayatlarını, onların şahsiyet ve karakterlerini hazırlayan zamanlar vardır. Bunlardan Mümtaz'ın Nuran'la karşılaşıncaya kadar geçirdiği hayat merhalesi daha geniş, başkalarınınki dağınık ve daha kısa olarak anlatılmıştır.
Romanda iki farklı zamandan söz etmek de mümkündür: Birincisi, olay zamanı, yani aktüel zamandır ki yirmi dört saat ile sınırlıdır ve geriye dönüşlerle birkaç yıla yayılır. Roman kişileri, anımsadıklarını aktüel zamana taşıyarak, zamanda bir genişleme sağlarlar. Diğeri ise Mümtaz’ın iç dünyasını bilinç akımı, hatırlama, iç konumsa tekniğiyle aksettiren göreceli zamandır. Romanın tekniği ile ilgili olan yavaş tempolu zaman, eserin hem muhtevasını hem de tekniğini idare eden bir üslup mekanizması kazanır.
8. DİL VE ANLATIM:
Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk edebiyatı içerisinde, çok yönlü olan bir yazarımızdır. Edebiyatın temel malzemesi olan dil, Tanpınar tarafından, bütün unsurlarıyla ve en mükemmel şekliyle kullanılmıştır. Eserlerinde, estetik ölçüyü yakalamaya çalışan Ahmet Hamdi, seçtiği kelime ve kavramları kullanırken de bu ölçüyü dikkate almıştır. “Ömrünün bütün saat­lerini bir şair olarak yasamış, her şeyi şiir zaviyesinden görmüş olan Ahmet Hamdi Tanpınar, yeni bir hava, duygu ve söyleyiş getirmiş güçlü ve de­ğerli bir şairdir."
Şairliğinin üzerinde, Yahya Kemal ve Paul Valery'in büyük etkisi vardır. Az olmasına rağmen, estetik değeri yüksek, güzel şiirler yazmıştır. Nesirlerinde ise, daha serbest bir tavır içerisinde olmasına rağmen, üslup bakımından şairanelik hissedilir. Anlatım ve tasvirlerinde bu özelliği aşikâr olarak ortaya çıkmaktadır.
9.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Huzur, Tanpınar'ın önemli romanlarından biridir. Bu romanda Türk aydının problemlerini dile getirmesi ve bu problemleri ortaya koyması bakımından dikkate değer bir eserdir.
Yıkılan imparatorluğun enkazı üzerine bina edilen son Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin sorumluluğunu yüklenecek ve onun kültür potansiyelini oluşturacak yeni aydın tipini oluşturması bakımından da, Huzur romanı özelliği olan bir eserdir. Romanın kahramanı Mümtaz, bu yeni aydın tipinin temsilcisi olarak ele alınmıştır.
Huzur, hem psikolojik, hem de bir fikir romanıdır. Bu yüzden Tanpınar, romanın baş kahramanı Mümtaz'ı herhangi bir kişi olarak ele alıp, psikolojik yapısını tahlil etmiş hem de Türk aydınının temsilcisi olması bakımından “tip” olma özelliğini ona yüklemiş­tir.

10.YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ

AHMET HAMDİ TANPINAR EDEBİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ MADDELER HALİNDE TIKLAYINIZ

11.SONUÇ
Roman dört bölüme ayrılmış ve her bölüme de bir kahramanın adı verilmesine rağmen, merkez kişi Mümtaz'dır. Olaylar onun üstüne bina edilmektedir. Sürekli bir huzur arayışı içinde olan Mümtaz'ın, bu istediğine kavuşmak için, birçok sıkıntıları yaşamak zorundadır. Aşkına bile ölüm karışan Mümtaz'ın, diğer ilişkilerinde de birtakım problemler ortaya çıkar. Nuran'ı ibadet derecesinde sevmesine rağmen, tam onunla evlenecekleri bir sırada Suat'ın kendini asması, bu evliliğin gerçekleşmemesine neden olur. Daha sonra Turan'ın, ön­ceki kocasıyla barıştığı haberi Mümtaz'ı mutlu eder gibi olursa da, o aslında çok üzgündür. Romanın yazarın kendi hayatı olduğunu söyleyen araştırmacılar (Mehmet Kaplan ve diğerleri), İhsan'ın da Yahya Kemal olduğunu i­fade ederler.


Sonuç olarak Mümtaz yeni bir aydın tipi olarak asıl “Huzur'un in­sanın kendi özünde ve içinde olduğu gerçeğini kavrar. Mümtaz, geç­mişin muhteşem mirası üzerine, yeni gövdeler ilâve ederek, bir mil­leti ayakta tutan ve ona hürriyetini kazandıran değerlerin özde yaşamasını sağlamıştır. Mümtaz'ın bu idealini gerçekleştirmede, önemli amillerin başında, hamurunda iyi bir tarih ve dil kültürü­nün yanında, çocukluğundan başlamak üzere, fiziki yapısının çeşit­li acılara karşı dayanıklı bir şekilde gelişmesidir.

BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ...

Artikel Terkait

4 yorum

Çok teşekkürler !

Kitap özetinde hatalar olduğunu düşünüyorum. Suat Adile 'nin kocası değildir ve Nuran'a sonradan aşık olmamıştır. Macide iğneyi Mümtaz'a değil İhsan'a yapmıştır. Bunlar dışında çok güzel olmuş. Ellerinize sağlık.

"Allah hazırlayanlardan razı olsun"

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4) Yorumunuza emoji eklemek için "Emoticon" butonuna tıklayın.
5)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.


EmoticonEmoticon