7 Nis 2013

PEYAMİ SAFA-MATMAZEL NORALİYA'NIN KOLTUĞU GENİŞ ÖZETİ VE İNCELEMESİ

Reklamlar

Romanın geniş özeti,kişiler ve ayrıntılı özellikleri,yer zaman ve olaylarını bu yazıda  okuyabilirsiniz...


Peyami Safa – Matmazel Noraliya’nın Koltuğu

Özet:
Ferit, üzücü olayların art arda gelmesiyle psikolojik olarak bunalıma düşmüştür. Babasının Avrupa’ya gitmesinden sonra, kendisinden bir haber alamamıştır. Küçük kız kardeşi Nilüfer, teyzesi Necmiye Hanım’ın himayesi altında, kendisi de bir pansiyon odasında kalmaktadır. Kaldığı bu pansiyon sakinlerinin hemen hemen hepsi psikolojik olarak rahatsız kimselerdir. Pansiyonda karşılaştığı olaylar, Ferit’in ruh dünyasının iyice allak bullak olmasına sebep olur.
Ferit’in, yeni taşındığı pansiyonda bir hafta içinde karşılaştığı olaylar, onu çileden çıkaracak kadar çapraşıktır. Sokakta, kara bir köpeğin bacaklarına sürünüp kendini takip ettiği hissiyle rahatsız olan Ferit; pansiyonda, gece çıplak hayaletlerle karşılaşır; uykuda boğazının sıkıldığını hissederek haykırır; oda komşusu olan kızın, önceden haber verdiği olayların dehşetiyle ürperir. Pansiyonun odalarına yerleşmiş bulunan kiracıların hemen hepsi, ona bu kuruntuları telkin eden birer psikopat, birer ruh ve akıl hastasıdır. Yalnız lise öğretmeni Yahya Aziz bunların arasında bir istisna teşkil eder. Kuvvetli kültürü ve dengeli mantığı ile Ferit’in sinirleri üzerinde yatıştırıcı bir rol oynar.
Pansiyon dışında temas ettiği kimseler de hasta kız kardeşi, aşkta cinsî duyguların üstünde ruhî yükselişler arayan sevgilisi ve sevgilisinin arkadaşı ile biri milliyetçi öteki komünist iki arkadaşıdır. Bunlar da çağımızın yetiştirdiği, iç güdülerine düşkün tiplerdir. Ferit’in tereddütlerini arttırırlar.

Ferit, sevgilisi Selma ile kavga eder ve ondan ayrılır. Sonra bu ayrılığa katlanmanın zor olacağını anlasa da bir türlü onuruna yedirip ondan özür dilemeye gidemez. Kardeşi Nilüfer de zaman zaman Ferit’e gelmekte; teyzesinin kendisine yaptığı eziyetlerden yakınmaktadır. Bu duruma çok kızan Ferit, Nilüfer’e teyzesini öldürebileceğini söyler. Kardeşinin durumundan çok etkilenmiş olan Ferit, o gece çığlık atarak bütün pansiyon sakinlerinin uyanmasına sebep olur. Onun bu durumuna pansiyondan Tosun da çok acımaktadır. Ferit’le kız kardeşinin haline üzülen ve haksızlığı giderip sosyal adaleti yerine getirmek isteyen, aslında profesyonel bir katil olan Tosun, ihtiyar teyzeyi öldürerek aşırdığı parayı Ferit’e teslim eder. Birinci kısım burada biter.
Tüm başına gelenlerden sonra bir de kardeşi hastalanan Ferit, iyice bunalır, kuşku ve korkuları artar. Ayrıca daha önce teyzesinin ölmesini istemiş olmaktan dolayı da vicdan azabı duymaktadır. Ferit, ele geçirdiği bu para ile Büyükada’da Matmazel Noraliya’nın evine taşınır. Matmazel Noraliya, aslında babası Türk, anası İtalyan olan Nuriye Hanım’dır. Bir kazasker soyundan olan babaannesiyle, müteassıp bir katolik olan annesinin birbirine karşıt etkisi altında, fikir buhranları geçirerek büyür. Fakat büyükannesinin telkin ettiği müslümanlık üstün gelmiştir. Annesinin tertibiyle sürüklendiği aşk macerasının öldürücü buhranlarını hep bu kuvvetle atlatmıştır. Fakat kapandığı bu köşkte, bir velî tevekkülü ve bir münzevî sükûnu içinde, kendisini 32 yıl yapayalnız yaşamaya mahkûm etmiş, nihayet dünyaya ait her türlü ilgiden kendini kurtararak, ermiş insanların duyabileceği kalp rahatlığı içinde ölmüştür.
Ferit, iki günden beri taşındığı bu köşkte, hizmetçiden dinlediği hikâyelerin etkisi altında, gündüz Noraliya’nın duvarda asılı resminde her an kımıldanır gibi duran iri canlı gözlerini ürpermeler içinde seyrederek, evin bütün eşyasına sinen ağır ve esrarlı havasında onun mistik ruhunun izlerini sezerek buhranlar geçirir. Geceleri de rüya mı vehim mi olduğuna hükmedilemeyen olayların dehşeti içinde, hayret, merak ve korkunun birinden ötekine geçerek bunalır.
Nihayet, Yahya Âziz’le birlikte Matmazel Noraliya’nın hâtıra defterini okur. Sonra bir inanma ve bağlanma ihtiyacı içinde, kararsız hüviyetinin birdenbire değiştiğini görür, mâneviyatinda bir ışığın yandığını duyar ve bir nevi hidayete kavuşur. Artık dine karşı daha saygılıdır ve inançlıdır. İyileşmeye başlayan kız kardeşi Nilüfer ile dostu Aziz Bey arasında bir yakınlaşma olur. Ferit de sevgilisi ile barışır.
KİŞİLER
 Ferit
Romandaki ana vakanın merkezinde yer alan ve her türlü düşünsel, ruhsal verinin algı odağı konumunda olan Ferit karakteri, birincil öneme sahiptir ve incelikli biçimde kurgulanmıştır.
Tıbbiye’yi terk edip felsefe eğitimi almaya başlayan (bir anlamda “madde”den “ruh”a yönelen), fakat felsefe eğitimini de yarıda bırakan Ferit; Ferit, peş peşe veremden kaybettiği iki ablasının ardından annesini de aynı hastalıktan kaybetmiştir. Bu sıkıntılı süreçte ailenin maddî varlığı da tükenmiştir. Babası ise maddî açıdan tekrar toparlanmak arzusuyla henüz İkinci Dünya Savaşı devam ederken Londra’ya gitmiştir ve o günden sonra haber alınamadığı için yaşayıp yaşamadığı dahi bilinmemektedir. Ferit’in hayattaki tek kardeşi Nilüfer de veremden muzdariptir ve dindar bir kadın olan teyzeleri Necmiye Hanım’ın yanında kalmakta ve ağabeyinden kendisini kurtaracak yardım elini beklemektedir. Ardı ardına gelen bu trajik olayların ruhsal olarak son derece yıprattığı Ferit, maddî durumu nedeniyle bulabildiği ucuz bir pansiyona yerleşmiştir.
Saplantılar (“ses” başta olmak üzere insanların konuşma dışındaki ifade araçları üzerinde aşırı biçimde durma, bu araçlardan yola çıkarak değişken yorumlarda bulunma, aşırı temizlik tutkusu), çıldırma korkusu (siyah köpek ve çıplak kadın sanrıları, ani krizler nedeniyle kendini kaybetme), inançsızlık (hayata ve çevresindeki insanlara gerçekten değer vermesini sağlayacak bir idealden yoksun oluşu), sürekli bir kararsızlık ve tereddüt hâli Ferit’in en belirgin karakteristik özellikleridir.
Daha ilk satırlarda yarı uyku hâli içinde tasvir edilen Ferit, yazarın tercihi doğrultusunda romanın sonunda uyandırılır ve Ferit; ruhu, kesin olarak maddeye tercih eder. Yine romanın gece başlayıp gündüz ile sonuçlanması, kapalı bir mekân olan pansiyonda başlayıp, açık bir mekânda (ada) sona ermesi  Ferit’in kurtuluşunu simgeleyen detaylar arasında yer almaktadır.
 Necmiye Hanım / Teyze
Necmiye Hanım, Ferit’in teyzesidir ve Ferit’in hasta kız kardeşi Nilüfer ile birlikte yaşamaktadır. Necmiye Hanım, dindar bir kadındır ve dindarlığı Nilüfer’e eziyete dönüşmüştür. Sabah karanlığında genç kız uyanmakta, kuyudan su çekip abdest ibriğini doldurmakta, teyzeye namaz için su ısıtmakta ve evin diğer hizmetini görmektedir. Eskiye dayalı para konuları, teyzenin mal varlığına rağmen kardeşlere yardım etmemesi, iki kardeşi teyzeye düşman etmiştir.
Teyze, Ferit’in pansiyon arkadaşı Tanbûrî (Tosun) tarafından katledilir. Ferit, olaydan önce bir cani olduğunu bilmeksizin ailenin içinde bulunduğu durumu ve teyzenin tavrını Tanbûrî’ye anlatmıştır. Tanbûrî, sağlıklı düşünemeyen ve karşı koyamadığı içgüdüleriyle işlediği cinayetlere, katlettiği insanların ahlâk dışı hareketlerini gerekçe olarak kullanmakta olan biridir. Ferit, bir dertleşme ânında teyzeyi anlatınca Tanbûrî onu öldürür, paralarını çalar ve Ferit’e getirir.
Necmiye Hanım aile içinde gördüğü davranışlardan, küçümseme ve alaylardan, bunun yanında hayatta arzu ettiği hiçbir şeye kavuşamamış olmaktan dolayı aslında inanç dünyası sarsılmış biridir. Adaletin var olduğu bir dünyada hayatının böyle olmaması gerektiği sonucuna varmıştır. Nilüfer’e hikâyesini anlatırken Allah’ın varlığı konusunda “hâlâ var mıdır yok mudur bilmem” der ve ibadete alışkanlıktan devam ettiğini söyler. Ne dine ne de insanlara inancı kalmıştır. Yani görünüşte dindar olmakla birlikte içten içe ruh / madde ikileminde kararsız salınan bir benliktir.
 Selma
Selma, Ferit’in kız arkadaşıdır. Ferit, ona karşı olan duygularını tam olarak adlandıramamaktadır. Cinsel beklentilerini belli ettiği Selma ile oturup konuştuklarında “Bende bir ruh yok mu?” sorusu ile  karşılaşır. Ferit de, “Sen boyadığın ve süslediğin vücudunla bende hangi duyguya hitap ediyorsan ondan cevap alıyorsun.” der. Selma’nın annesi hafif meşrep, histerik bir kadın olarak tanınmaktadır. Selma hem din ve milliyet mevzuları nedeniyle hem de annesi babasını aldattığı için anne tarafıyla soğuktur ve babaannesinin yanında kalmaktadır.
 Vâfi Bey
Vâfi Bey, Ferit’in kaldığı evin odabaşıdır. Evi, Kâsım adlı birinin elinden, idâre etmek üzere almıştır. Son derece dindar bir adamdır. Evde meydana gelen her türlü olağandışılığı taife-i cinin marifeti olarak görmektedir. Ferit’i vehimlerle boğuştuğu anlarda teskin etmektedir. Ferit, Vâfi Bey’in açıklamalarını pek inandırıcı bulmuyormuş gibi görünse de zaman zaman onun etkisinde kalmaktadır. Yaşadığı kimi metapsişik deneyimlerin öznelerinden biridir Vâfi Bey.
Bir gün Ferit’in ellerini avucuna alır ve ona aile geçmişi, içinde bulunduğu durum ve geleceği hakkında gördüklerini anlatır. Ferit, özellikle geçmişi ve ailevî durumuna dair söylediklerinin isabetinden etkilenir. Bu duruma akılcı açıklamalar arar. Vâfi bey’in kiracı alırken iç güveysi gibi tahkikat yaptırdığını söylediğini hatırlar. İsabetli yorumlarını buna bağlar. Vâfi Bey ile yaşanan benzer nitelikteki birkaç olay, Ferit’i (ve okuru) ruhsal olana yönelten ilk bilinçsiz adımlardır.
 Yahya Aziz
Ferit’in fikren rahatsız olmadığı tek karakter, lise felsefe hocası Yahya Aziz. Yine de Ferit’in Yahya Aziz’e dair ilk izlenimi olumlu değildir. Ferit’in Aziz’le tanışması kız kardeşi Nilüfer dolayısıyladır. Aziz -Nilüfer’in kız kardeşi olduğunu bilmeksizin- Ferit’e tanışma maceralarını anlatır.  Nilüfer’in cazibesinden etkilendiği yolunda imada bulunur. Ardından Nilüfer’in Ferit’in kardeşi olduğunu öğrenince hafif bir utanç duyar.
İkinci karşılaşmalarında ise Ferit, ruhsal sorunlarından, krizlerinden, gördüğü hayallerden söz ettiğinde, Yahya Aziz bütün bunların tıbbî açıklamasının yetersiz kaldığını, “mümkün” durumlar olduğunu, en azından “lehde ve aleyhde izah imkânlarımın da, kendi tecrübelerimin de dışında kalan iddiaları kabul ve reddetmeğe hakkım yoktur.” deyince, “sûret-i mutlakacı olmayan bu adamı kucaklamak arzusu” duyar.
Ferit, çıplak kadın hayalinin varlığını ve kendisini boğma teşebbüsünü anlattığında, Yahya Aziz de psikoloji biliminin bu tip olaylara halüsinasyondan öte bir açıklama getirmediğini, yani psikolojide sadece belirtilerin tanımlandığını, sınıflandırıldığını ve bir ad verildiğini söyler. Doğal olarak ona göre tasvir etmekten başka bir şey olmayan bu bilimsel açıklama ya da teşhis de bireyleri tam olarak ikna edememektedir. Bu, Ferit’in umduğu cevaptır. Delilik ya da buhran iması dışında, yaşadığı olaya ciddiyet ve umursamayla yaklaşan birini nihayet bulmuştur. O andan itibaren, Yahya Aziz, ruh / madde merkezli sohbetlerin, Ferit’i (ve okuru) zihnen etkileyen yönlendirici figürü konumuna yerleşir.
Yahya Aziz, Ferit’i şaşkına döndüren olağandışı olayları, resmî ilmin çerçevesi içinde; fakat aksini düşünenlere pay bırakmayı da ihmal etmeyerek aydınlatmaya çalışıyor. Hatta yalnız tabiatüstü olayları açıklamakla kalmıyor; Ferit’in sorularını cevaplandırarak sosyal ekonomik birçok meseleye de temas ediyor.
 Cevat Bey / Mister Joe
Romanda, asıl vaka açısından birinci derecede önemi olmayan karakterlerden biridir. Asıl adı Cevat Fenman olan Cevat Bey’e aile arasında Mr. Joe denmektedir. Sabit fikirleri olan, kanun budalası bir adamdır. Tipik bir pozitivisttir. Pozitivizmin dogmatik yapısı Cevat Bey’in kişiliğinde temsil edilir. Bu tip aracılığıyla pozitivizme dair eleştiriler sunulur. Ferit gibi şüpheci ve nihilist biri, doğal olarak, her şeyin cevabını tek bir şeyde yani “bilim”de bulan bu karakterden de nefret etmektedir.
Ferit, Cevat Bey’e gece uyku ile uyanıklık arasında iken kendisini boğmaya çalışan çıplak kadın hayalinden söz ettiğinde, o da bu olayı halüsinasyon olarak tanımlar. Bu izah Ferit’i ikna etmemiştir. Cevat Bey, ruhun bir mekanizma hâlinde hafızayı, muhakemeyi, dili ve muhayyileyi idare ettiği kanaatindedir. Ona göre, fizik bilimi bir gün bu mekanizmayı çözüp kanunlaştıracaktır. Bu derece kendinden emin oluş ve her şeyin doğrusunu bildiğine dair güven Ferit’i, pozitivizmden de uzaklaştırmaktadır.
Cevat Bey, Ferit’e felsefeyi bırakıp tıbba dönmesini, tıbbın kanunları aracılığıyla kendisini tanımasının kolaylaşacağını söylemektedir. Hatta daha da ileri giderek “tıpta doktor, felsefede hasta olursun” der. Cevat Bey, Ferit’e “mazbut” diye tanımladığı Selma ile hemen nişanlanması ve tıbba dönmesi şartıyla maddî problemlerini çözeceğini vaat ettiğinde Ferit, acele işi olduğunu söyleyip “bir düşüneyim” deyerek kendini “sokağa atar”. Yani Cevat Bey’in çözümünden kaçar.
 Muhtar
Muhtar, Ferit’in milliyetçi arkadaşıdır. Dolayısıyla Muhtar’ın çevresindeki kişileri tanımlama ve değerlendirme konusunda temel ölçütü milliyettir. Muhtar’ın “milli şuur, kolektif irade, camia vahdeti, ideal vecdi” gibi kavram ve terimlere dayalı, aslında topyekûn millet olma bilincine dayalı düşünsel altyapısı Ferit’i sıkmaktadır. Çünkü Ferit’in nazarında Muhtar’ın milliyetçiliği de yersiz, zamansız söylevlerle her şeyin çözümünü milliyet bilincine indirgemektedir.
 Saim
Saim, Ferit’in sol görüşlü arkadaşıdır. Ferit’e göre Saim’in olayları, olguları tasviri hep aynı klişelere dayanmaktadır: “İmtiyazlı burjuva cemiyeti, proleterya şuuru.” Marksizmin olguları açıklamada -Saim’in sürekli dilinden dökülen- hep aynı argümanlara dayanması Ferit’e ikna edici görünmemektedir. Ferit, kaldığı pansiyonda bir gece karşılaştığı çıplak kadın hayalinden Saim’e söz ettiğinde bunun “dejenere küçük burjuva entellelektüelinin halüsinatif buhranı” olduğu cevabını alır. Bu çözümleme de kaçınılmaz olarak “sınıf tezadına” gelip dayanır. Ferit, bir borç alışverişi ile başlayan ve kadınların cinsel hürriyeti ile ilgili bir nutukla süren bu konuşmadan “acele bir iş bahanesine sarılarak” kurtulur. Saim’in cevaplarından ya da doğrularından kaçar.
 Suzy
Asıl adı Seza’dır. Amerikalılaşma hevesinde olduğu için, İngilizceye en yakın şekli olan Suzy ismini almıştır. Ahlaken düşmüş bir kadın olan Suzy, sürekli olarak evine aldığı gençlerle kocasını aldatmaktadır.
 Ahmet Tosun
Gece gündüz odasından dışarı çıkmaz. Yemeği odasına gelir. Romatizmalı olduğu söylenmektedir. Fakat romatizma meselesi kendisinin icadıdır. Aslında böyle bir hastalığı yoktur. Tosun, aslında azılı bir katil olan Bursa canavarıdır. Fakat sırrını kimseye bildirmemiştir. Garip bir adalet anlayışı vardır. Kabarık, kıvırcık saçlı ve büyük başlıdır. Sesi kalın ve hırıltılı çıkmaktadır. Annesi, kendisi yirmi beş yaşındayken ölmüştür. Önce köylerine tavuk çalmak için dadanmış tatar karısını, sonra ırz düşmanı İbik Ahmet’i, daha sonra da bir kötüyü temizledikten sonra bu pansiyona yerleşmiştir Ferit’in teyzesini de Tosun öldürmüştür. Bunu neden yaptığını ise, “sana ve kız kardeşine acıdığım için yaptım bu işi” şeklinde izah eder.
MEKAN-ZAMAN VE DEĞERLENDİRMESİ


Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, ilk kez 1949 yılında yayımlanmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yayımlanmış olan bu romanda, savaşın son demleri, romanın dış siyasal ve toplumsal atmosferini de oluşturmaktadır. Savaş psikolojisinin bireysel ve toplumsal düzeyde yarattığı yoğun güvensizlik duygusu, romandaki karakterlerin ruhsal ve düşünsel arayışlarına çevresel bir zemin oluşturmakta; arayış içindeki bu bireyler aracılığıyla da romanda düşünsel anlamda iki karşıt uç olarak konumlandırılan ruhçu ve maddeci bakış açısı sorgulanmaktadır.

Romanda, Tıbbiye’yi terk edip felsefe eğitimi almaya başlayan; fakat felsefe eğitimini de yarıda bırakan Ferit’in, pansiyon olarak işletilen bir evde yaşamaya başladıktan sonra hayatında, çevresindeki insanlarla ilişkilerinde ve düşüncelerinde meydana gelen değişim, ruhçu ve maddeci görüşün perspektifinden anlatılmaktadır.

Romanın birinci bölümünde, genellikle hâkim bakış açısı ışığında anlatılan olaylar, başkarakter Ferit’in izlenimleri ve değerlendirmeleri aracılığıyla sunulmaktadır. Roman boyunca, Ferit’in gözüyle, her biri bir inanç dünyasını ve yaşama biçimini temsil eden roman kişileri ile tanışırız. Romanda Ferit nihilizmi, Saim marksizmi, Mr. Joe pozitivizmi, Muhtar milliyetçiliği, Vâfi Bey dini tasvir ve temsil etmektedir. Yani romandaki karakterlerin hemen hepsi bireysel olarak ya da gruplar hâlinde belli bir fikri/inancı, temayı ve toplumsal tabakayı simgelemektedir.

Roman genel olarak hâkim anlatıcı zemininde aktarılmasına rağmen, zaman zaman da ben-anlatıcıya dönerek bizzat Ferit’in ağzından, bir iç monoloğa, bilinçakışına ya da bir izlenimin aktarımına sahne olmaktadır. Bu anlarda, neredeyse iradesi dışındaymışcasına yazarın Ferit karakteri “ben”leşerek romanı işgal etmektedir.

Klasik roman tekniğine alışmış olanlar, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu isimli eserde aynı tekniği bulamazlar. Çünkü, eserin belli bir giriş, gelişme ve sonuç diye isimlendireceğimiz kısımlarını kesin çizgilerle birbirinden ayırmak zordur. Yazar, olaya belli bir noktadan, okuyucu için orijinallik arz eden biçimde başlar. Romana başlangıcı, kuvvetli bir düğümle yapan yazar, ara düğümlerle ana düğümü ustaca desteklemiştir.

Dil anlatımda ve tahlillerde ilmî, diyaloglarda şahısların yer ve mevkîlerine göre değişiklik arz etmektedir. Uzun ruh tahlilleri sırasında, birtakım yabancı terim ve kavramlar sık sık kullanılmıştır. Üniversite camiasından olanların diyalogları bir aydının normal konuşması şeklindedir. Cümleler düz, anlatımlar keskin, ifade ve manâ meramı anlatacak biçimdedir. Eda Hanım, Tosun, Fatma, Babuş, Fotika, kendi yöre ve kültür dilleri ile konuşurlar. Tosun, Bursa Canavarı olduğu için, normal bir katil edası ile konuşur. Fotika, Rum şivesi ile konuşur. Diğerleri de buna benzer.

Olay diyalogca zengin bir şekilde sunulmamıştır. Bol bol tahliller ve tespitlerle yüklüdür. Sadece gerekli olduğu zaman diyaloglara yer verilmiştir. Bu da tahlillere imkân hazırlayacak bir şekilde olmuştur.

Eserde dar mekân olarak, pansiyon çevresi görülmekle beraber geniş bir İstanbul çevresiyle de tanışmış oluruz. Genel olarak üç mekândan söz etmek yerinde olur: Kuledibi’ndeki pansiyonun bulunduğu mekân, Ferit’in dışarı çıktığı zaman dolaştığı İstanbul’un çeşitli semt ve sokakları, Büyükada çevresi ve burada ikâmet edilen Matmazel Noraliya’nın evinin bulunduğu mekândır.

Bir başka mekân unsuru da, eserde geçen ve geriye dönüşlerle anlatılan olayların geçtiği mekânlardır. Bunlar Fatma ile ilgili bilgi verilirken ismi geçen mekânlar, Selma’nın baba ve annesiyle ilgili öğrendiğimiz gerçekler konusunda geçen mekân isimleri ile Matmazel Noraliya (Nuriye) ile ilgili hayat hikâyesinde geçen mekân isimleridir.

Romanda geçen olay, belli bir tarihle sınırlanmamasına rağmen, tahminî olarak, iki veya üç aylık bir süreyi kapsamaktadır. Psiko-sosyolojik eserlerin görülen en büyük özelliklerinden biri belli bir zaman ve mekân kuralına bağlı kalmayışlarıdır. Peyami Safa da eserinde böyle bir yol takip etmiştir. Ancak, ara düğümlerle ilgili çözümlemeler yapılırken tarihî zamana yer verilmiştir. Verilen bu zaman anlayışı çok kısa ve gerekli görüldüğü hallerde baş vurulan yol olmuştur.
Kaynak:
Zübeyde Şenderin, Ruhçu ve Maddeci Görüş Ekseninde “Matmazel Norliya’nın Koltuğu”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 209 LEE, A. Nana: Peyami Safa’nın Eserlerinde Doğu-Batı Meselesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996 http://w3.gazi.edu.tr/web/giyaytas/peyami.htm

Artikel Terkait

7 yorum

harika super ellerinize saglik

Gercekten müthiş emek sarfedilmiş
Ellerinize sağlık Teşekkürler:-D

Cok isime yaradi sagolun :)

Kitap kaç sayfa

Kitap kulübümüze aydınlatıcı katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz

Kitap kulübümüze aydınlatıcı katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz

Emeğinize sağlık tebrik ederim

YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...

1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4) Yorumunuza emoji eklemek için "Emoticon" butonuna tıklayın.
5)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.


EmoticonEmoticon