AYRINTILI AÇIKLAMADAN ÖNCE KÜFE MANZUMESİNİ AŞAĞIDAKİ VİDEODAN DİNLEYEBİLİRSİNİZ...
1. Yapı
Anlatıcı birinci bölümde
yaşadığı mahalleyi tasvir eder. Burası İstanbul’un bir kenar mahallesidir.
Tasvir için tercih edilen kelimeler, İstanbul’un bu kenar mahallesini canlı bir
şekilde gözler önüne sermektedir. Burası adım başı su birikintileriyle dolu
çukurların bulunduğu bir mahalledir, orada dolaşabilmek için yüzme bilmek gerekmektedir.
“yüzme bilmeyerek” anlam öbeği sokakların vasfını vurgulamak için açıklayıcı
bir ifade olarak yer almıştır. Mahallede dolaşabilmek için elinizde bir değnek
ya da bir kandilin bulunması gerekir. Anlatıcı, geniş zaman ile ifade ettiği bu
tasvir cümleleri ile mahallenin her daim böyle bir manzarası olduğunu
vurgulamak ister. “Buhayre”, “sular”, “yüzme”, “deniz”, “ada”; “mutad”, “inkıyad”;
“mahalle”, “sokak”, “ev” gibi kelimeler aynı kavram alanında kullanılan, birim
içerisinde bağdaşıklık ve buna bağlı olarak tutarlılık oluşturan unsurlardır.
Mahalledeki yılların
eskittiği harap evler, ayakta kalma çabasındadır. Anlatıcı, bu evlerin ayakta
kalma
çabaları ile eskimişliği
arasında tezat oluşturmuş ve metne bir derinlik kazandırmıştır.
Birbirine sıkı sıkı
kenetlenmiş binalar, rükû edercesine eğilen insanlara benzetilir.
“Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,
Lisân-ı hâl ile ammâ rükûa niyyet eden—
O sâl-hûrde, harâb evlerin saçaklarına,
Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına”
“Öyle” kelimesiyle
fiziksel unsurları ifade edilen bu evlere bir gönderme yapılır.
Anlatıcı, mahallenin
fiziksel özelliklerini anlatırken orada yaşayanlar hakkında ipuçları da verir.
Okuyucunun çıkarımda bulunmasını sağlayacak kelimeleri seçer.
2. Yapı
Anlatıcının ikinci bölüme
geçişi küfe ile karşılaşması ile olur. Birinci bölüm ile ikinci bölüm arasında
bağdaşıklığı sağlayan
unsurlar yazarın kendisi ve “delîl”idir. Bu bölüm diyaloglar üzerine
kurulmuştur. Yazar bir önceki bölümden getirdiği anlatma tekniği ile küfeyi
anlatır. Hasan’ın küfeyi tekmelemesinden sonraki bölümde konuşma; Hasan’la
annesi ve Hasan’la yazar arasında diyaloglar şeklinde oluşturulur.
Diyaloglardaki üslup mahalle arasında karşılaşan iki kişinin konuşması kadar
samimidir. “Ağzı yok, dili yok, gel etme, def ol git şurdan” gibi halk
söyleyişleri de mahallede yaşayanların kullandığı kalıp ifadelerdir. Böylece
aynı anlam alanı içinde kullanılan kelimeler ile seçilen yerel söyleyişteki
mantıksal uyum sağlanır. Babası vefat ettiği için ailesine bakmak zorunda kalan
Hasan, hınçla küfeyi tekmeler. Hasan’ın küfeye nefretle yaklaşmasının iki
sebebi vardır: Kendisinin okumasına engel olması ve babasının ölümünden onu
sorumlu tutması. Hasan’ın
annesi ondan küfeye iyi davranmasını ister; çünkü küfe anne için evin
reisi(eşi)nin yadigârıdır ve geçimlerini sağlayacaktır. Anlatıcı anne ile oğul
arasındaki çatışmayı küfeye bakış tarzlarına yükler. Hasan ile annesinin
tartışmasını işiten yazar, ona nasihat vermek ister. Hasan onu da azarlar.
Annesi, babası yaşında adamı azarladığı için Hasan’a kızar. Çocuklara hoşgörü
ile yaklaşmak gerektiği düşüncesi burada titizlikle işlenir. Burada bir çocuğun
taşıyamayacağı kadar ağır bir yük altında bocalaması da derin yapıda işlenmiştir.
Anlatıcı, Hasan’a
babasının aileyi kendisine emanet ettiğini hatırlatır ve kardeşini yetim
büyütmemesi
gerektiğini nasihat eder.
Bu bölümde alın teri ile para kazanmanın önemine dikkat çekilmiştir. Alın teri
ile kazanılan para değil, el ayak tutarken yapılan dilencilik şair tarafından
kınanır. Anlatıcı, Hasan’a babasının hayatı boyunca alın teriyle çalıştığını
hatırlatır. Kendisinin artık ailenin resisi olduğu ve onun da alın teriyle
ekmek parası kazanması gerektiğini söyler. Ancak Hasan küfeyi küçümsemektedir:
“Fakat, baban sana ısmarlayıp da gittisizi.
O bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni
Nasıl büyüttü? Bugün,sen de kendi kardeşini,
Yetîm bırakmayarak besleyip büyütmelisin.
— Küfeyle öyle mi?”
Anlatıcı, çalışıp yük
taşımanın ayıp olup olmadığını sorsa da bu, aslında cevap almak için sorulmuş
bir
soru değildir. Zaten
cevabını kendisi verir. Ayıp olan aslında tembelliktir. Burada çalışmanın ne
kadar kıymetli
olduğu “mı” soru ekine
yüklenen anlamla verilir:
“— Hay hay!Neden bu sözlâkin?
Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak?
Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.”
Ayrıca “hay hay” kelime
öbeği konuşma dilinin hususiyetlerini yansıtması- mahallede bu şekilde
konuşulur- yanın da onaylama anlamını da ihtiva eder.
Bu bölümde oluşturulan bir
başka çatışma ise Hasan’ın okuma isteğidir. Hasan yatılı mektepte okumayı hayal
etmektedir, annesinin kendisinin bu hayalini yıkmasına da tepki gösterir.
Hasan’ın bu okuma isteği son bölümde daha çarpıcı bir tezat şeklinde okuyucunun
gözleri önünde canladırılacaktır. Eğitim meselesi son bö-lüm ile bu bölüm
arasında anlamsal bir bütünlük arz etmektedir.Bu bölümde anne, çocuk, kardeş ve
baba gibi aile kavramını tanımlayan kelimeler bir arada kullanılmış ve kendi
içinde bir bağdaşıklık ve buna bağlı olarak tutarlılık oluşturmuştur.
3. Yapı
Anlatıcı, anne ile oğlun
yanından ayrılır. Bu bölümde Hasan ile tekrar karşılaşılacağına dair ipucu verilir.(Çıkarım)
“ Ne oldu şimdi acep, kim bilir, zavallı Hasan?” ifadesi bir sonraki bölüm ile
bir önceki bölümü anlamsal olarak birbirine bağlamaktadır.
4. Yapı
Bu bölümde sanatkâr ile
Hasan’ın tekrar karşılaşır. Sanatkâr kızıyla birlikte Kömürcüler kapısı
civarında gezerken Hasan’ı görür. Bu bölümde ikinci bölümde karşılaşılan Hasan
ile buradaki Hasan’ın fizikî özellikleri karşılaştırılır. Artık Hasan,
eskisinden daha elim bir vaziyette, bacakları cılız ve dizden aşağısı çıplak,
kesik kesik soluklar almakta ve daha şimdiden alnında kırışıklıklar oluşmuş bir
hâldedir. Başı fessiz, incecik bir mintan giymiş ve ayakları çıplak bir
vaziyette küfeyle yük taşımaktadır. Anlatıcı, Hasan’ın vaziyetinin vehametini anlatırken
koskocaman, çırılçıplak gibi kelimeleri kullanmıştır. Küfe koskocaman olarak
vasıflandırılırken karşısına cılız, titreyen bir zavallı yetim olarak Hasan
koyulmuştur.Kısa bir zamanda omzuna ailenin geçimi yüklenen Hasan’ı “yavrucak”,
“yetim”, “elim”, “ne gezer” gibi anlam öbekleriyle tanıtan sanatçı, anlatımına
duygusal bir derinlik katar. Hasan’ın tasvirinde kullanılan şimdiki zaman
çekimi anlatılanların sanki o anda karşısında canlandırmasını ve okuyucunun
gözü önünde olayın yaşanmasını sağlamaktadır.
Bu bölümde de anlamsal
olarak birbirini tamamlayan kelimelerin tekrar edildiği görülür. Ayrıca
aşağıdaki beyitte görüleceği gibi “değil” ile birlikte nefes, soluk; nazar ve
bakış gibi eş anlamlı kelimelerin de anlamı kuvvetlendirdiği dikkati çeker:
“Nefes değil, o soluklar, kesik kesik feryad
Nazar değil o bakışlar, dümu’-ı istimdad”
5. Yapı
Beşinci bölümde Hasan ile
orta mektepten çıkan çocukların karşılaşması söz konusudur. Anlatıcı burada, orta
mektep çocuklarını özellikle kullanmış olmalı. Mektep çocukları birazdan oyun
oynayacaklar. Hasan ise boynu bükük, yarı çıplak bir hâlde ve çalışmak
zorundadır. Sanatçı, bu karşılaştırmada okuyucuya Hasan’ın vaziyetini daha
çarpıcı bir şekilde verir: Hasan; ezmek istediği o küfeyi omuzlarında taşımaya
mahkûm edilmiş bir masumdur. Okula girmek ve mektep çocuklarıyla oyun oynamak,
artık Hasan için gerçekleşmesi imkânsız bir hayaldir. Hasan’ın fiziksel
özelliklerine bir gönderme yapılmış ve bu suretle bağdaşıklık oluşturulmuştur.
Bu bölümde kullanılan
gelecek zaman çekimi Hasan ve diğer çocukların bu vaziyetlerinin gelecekte de
aynı doğrultuda gelişeceğine dair ipucu vermektedir.
“Kader” kelimesi, bir
mahkeme gibi düşünülebilir. Mahkeme ya da yargı günahı/cezayı bilmeyen bir
masuma ömür boyu bu yükü
omuzlarında taşıma cezası vermiştir. Kaderin acımasızlığı çok etkili bir
metaforla vurgulanır. Anlatıcı burada direkt olarak Hasan’a yardım edilmesi
gerektiği mesajını vermez. Onun kader karşısında ne kadar aciz kaldığını
göstermekle yetinir. Ancak bu manzumeyi okuyanlar Hasan’ın bu durumu karşısında
kendilerini vicdani olarak sorumlu hissetmeli ve nice “Hasan”ları kurtarmak
için bir şeyler yapma isteği duymalıdır.
Hikâye, aslında bugünde
sokaklarda binlerce “Hasan”ın bulunduğu hatırlatmaktadır. Âkif, bu manzumesiyle
evrensel bir mesajı bu şekilde nesilden nesile ulaştırmayı gaye edinir. O, gerçek
hayatta karşılaştıklarını eserlerine yansıtırken işlediği meselelerde evrensel
bir mesaj vermek ister.
Sonuç
Eser, sosyal hayattan
alınan bir kesiti realist bir bakış açısıyla anlatılır. Manzum hikâye olan
metin nazmın imkânlarından faydalanılarak okuyucunun dikkatine sunulur. Böylece
anlatılanlar daha etkili ve çarpıcı bir şekilde ifade edilir.
Metne bağdaşıklık ve
tutarlılık açısından yaklaşmak, eserin içerisinde geçen kelimelerin, anlam
öbeklerinin ve bağdaşıklık aracı olarak yukarıda nitelendirdiğimiz
gruplamaların fonksiyonlarını ve metne katkısını ortaya koymaktadır. Eserin
sağlam bir kurguya sahip olduğu, bölüm içi ve bölümler arasında tutarlı bir
bütünlük bulunduğu görülmektedir.
NOT: MEHMET AKİF'İN YAŞAMINDAN ÇARPICI BÖLÜMLERİN ANLATILDIĞI HARİKA VİDEOYU AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN İZLEYEBİLİRSİNİZ...
sayfa 177-178-179-180 in cevaplarını verebilir misiniz? acil
YanıtlayınSilteşekkürler
YanıtlayınSilSelamın aleykum
YanıtlayınSilkamkiştolar orhan veli haftamız var ve bu saatlere kadar ona çalışıyorum buraya gelme sebebim ise ödev tüm sınıf buradan yaptı çünkü ben çok güzelim bi de adsız biri allahın selamını vermiş niye almıyorsunuz bu nasıl sayfa böyle sayfa mı olur çok beğendim teşekkür ederim derdim çok derman yok
YanıtlayınSilOrhan Veli haftası güzel bir düşünce , çalışmalarınızda başarılar diliyoruz 🤗🤗
Silbiir dee yorumunuz onaylandıktan sonra görülecektir diyor eyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyy sayfa yöneticileri neden siz kendinizi bir şey sanıyorsunuz beni onaylama hakkını size vermiyorum berbat bir web sitesi çok beğendim
YanıtlayınSil😊😊😊
SilYorum Gönderme
YORUM YAPARAK SORU SORABİLİR veya KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...
1) Yaptığınız yorum biz onayladıktan sonra görülecektir.
2) Yazım kurallarına mümkün olduğunca dikkat ediniz.
3) Kullandığınız üslubun kişiliğinizi yansıttığını unutmayınız.
4)Yorumunuza gelecek cevabı takip etmek beni bilgilendir kutucuğunu işaretleyebilirsiniz.