» » » ZAMBAK 10.SINIF EDEBİYAT 108-112.SAYFA CEVAPLARI(DİVAN ŞİİRİ)



4.15.YÜZYILDAN VE 19.YÜZYIL ORTALARINA KADAR OSMANLI EDEBİYATI
1.DİVAN ŞİİRİ

DİVAN ŞİİRİ

4. XV. Yüzyıldan XIX. Yüzyıl Ortalarına Kadar Osmanlı Edebiyatı
A. Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler (Şiir)
1. Divan Şiiri

HAZIRLIK
1. Divan edebiyatı ile ilgili bir sunum hazırlayınız.
2. Bir divan şiiirini ezberleyerek sınıfta okuyunuz.
3. Fuzûlî'nin kişiliği ve edebî yönünü araştırınız.

1-FUZÛlî
   Fuzûlî, Azeri asıllı Türk divan şairidir. Asıl adı Mehmet oğlu Süleyman'dır. Öğrenimi hakkında kesin bir bilgi olmayıp, eserlerinden İslamî bilimler ve dil alanında çok iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır. Türkçe divanının önsözünde “Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir.” demektedir.
   Türkçe divanındaki şiirlerini Azeri lehçesinde yazmıştır. Aynı zamanda Arapça ve Farsça divanlarından bu dilleri de çok iyi bildiği anlaşılmaktadır. Eserlerinde kullandığı dil dönemindeki divan şairlerine göre daha sade, anlaşılır bir Türkçedir. Halk deyişlerinden bolca yararlanmıştır.
   Bedensel zevklerden ziyade tasavvufî bir aşk, ehlibeyte duyulan özlem, ayrılık acısı şiirlerinin konusunu teşkil etmiştir. Duygu ve düşüncelerini çok içten ve lirik bir şekilde ifade etmeyi kolayca başarmıştır. Bu açıdan bakıldığında Türk şiirinde karşılaştırılabileceği tek şair Yunus Emre'dir. Leyla ve Mecnun mesnevîsi aynı konuda yazılmış (Arapça ve Farsça dahil) en iyi mesnevîlerden biridir.
   İran şiirinden Hafız, Türk şiirinden ise Nesimî ve Nevâî çizgisini en başarılı şekilde kemale erdirmiştir. Kendisinden sonra gelen bütün divan şairlerini etkilemiştir.
   Kanuni'nin Bağdat'ı fethinden sonra (1534) padişaha kasideler sunmuştur. Padişah tarafından beğenilen kasideler karşılığında 9 akçelik maaşla ödüllendirilmiştir. Maaşını alamayınca Şikayetnãme'yi yazmıştır. Şikayetnãme Fuzuli'nin en önemli eserlerinden biridir. Şikâyetnâmesinde Fuzuli şöyle der: “Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar. Hüküm gösterdim faydasızdır diye mültefit olmadılar.”
Çokça zikredilen beyitlerinden bazıları şunlardır:
Aşk imiş her ne var âlemde
İlim bir kil ü kal imiş

Mende Mecnundan füzun aşıklık isti'dadı var
Aşık-ı sadık menem Mecnunun ancak adı var

Hasılım yoh ser-i küyunda beladan gayrı
Garazım yoh reh-i aşkında fenadan gayrı

Eyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir
Men kimem saki olan kimdir mey ü sahba nedir

Dest busi arzusıyle ger ölsem dustlar
Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su

Ya rab bela-yı aşk ile kıl müptela meni
Bir dem bela-yı aşktan etme cüda meni

Yılda bir kurban keser halk-ı âlem ıyd içün,
Dem be dem saat be saat men senün kurbanınam.

Başlıca eserleri:
ü  Hadikatü's-Süeda (1837, Kerbela olayını anlatan düzyazı)
ü  Türkçe Divan (1838, 1958)
ü  Sıhhat u Maraz (1940, tıp bilgileri)
ü  Enis'ül-Kalb (1944)
ü  Leyla vü Mecnun (3 bin 96 beyitlik mesnevî)
ü  Rind ü Zahid (1956)
ü  Beng ü Bade (1956, 444 beyitlik Türkçe mesnevî)
ü  Arapça Divan (1958)
ü  Matlau'l İtikad (1962)
ü  Heft Cam (tasavvuf içerikli, 327 beyitlik Farsça mesnevî)
ü  Sakinâme(tasavvuf içerikli mesnevîsidir)
ü  Şikayetnãme(nesir türündedir)
4. Millî edebiyat veya Cumhuriyet döneminden hece vezniyle yazılmış bir şiir, 1940 sonrasından da serbest şiir örneği getiriniz.


Artık Yaşamak İçin...
Artık yaşamak için herkesten kaçacağız,
Dünya bize verecek yalnız güzellikleri,
Yalnız, semalarından dökecek ruhumuza,
Geceler mehtapları ve gündüzler seheri.

Düşünceli yürürken, bir yol dönemecinde
Çıkacak ömrümüze beyaz dallarla bahar.
Hatırlatacak bize şen çocukluğumuzu,
Erguvanlı bir bahçe, mor salkımlı bir duvar.

Tekrar yaşayacağız ümitli sabahları,
Bulacağız dünyanın o en güzel yerini.
Ebedi bir sahilde yeniden tadacağız
Kol kola sükûn dolu akşam gezmelerini.
                                    Ziya Osman Saba
Turan
Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin
Birer derin sesidir, ben sahifeler de değil
Güzide, şanlı, necip ırkımın uzak ve yakın
Bütün zaferlerini kalbimin tanininde
Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil.

Sahifelerde değil, çünkü Atilla, Cengiz
Zaferle ırkımın tetviç eden bu nasiyeler,
O tozlu çerçevelerde, o iftira amiz
Muhit içinde görünmekte kirli, şermende;
Fakat şerefle numayan Sezar ve İskender!

Nabızlarımda evet, çünkü ilm için müphem
Kalan Oğuz Han'ı kalbim tanır tamamiyle
Damarlarımda yaşar şan-ü ihtişamiyle
Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem:

Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: turan
                                               Ziya Gökalp
Ziller Çalacak
Zil çalacak... siz derslere gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak... ziller çalacak benim için,
Duyacağım evlerden, kırlardan, denizlerden,
Tâ içimden birisi gidecek uça ese..
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.
Zil çalacak...siz geminize, treninize gireceksiniz
Zil çalacak, ziller çalacak benim için, bir bir
Duyacağım iskelelerden, istasyonlardan bütün,
Tâ içimden birisi koşacak ardınızdan..
Ama ben, ben artık gelemeyeceğim.
Sonra bir gün bir zil çalacak yine,
Hiç kimseler, kimsecikler duymayacak:
Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz...
Tâ içimden birisi birisi kalacak oralarda
Ben gideceğim.
Zeki Ömer Defne
5. Necati'nin hayatı ve edebî kişiliğini araştırınız.

    Hayatı hakkında az bir bilgi bulunan Necati Bey'in doğum tarihi bilinmemektedir. Genel kanıya göre gerçek ismi "İsa"dır. Fakat bazı kaynaklarda gerçek ismi "Nuh" olarak geçmektedir. Doğum yerinin Kastamonu olduğu düşünülmektedir. Diğer birçok divan edebiyatçısından farklı olarak özel bir eğitim görmemiş, kendi kendisini geliştirmiştir. Kısa zamanda eserleriyle halkın ilgisini ve beğenisi kazanmış, üne kavuşmuş ve dönemin ünlü isimleri tarafından övülmüştür. Üne kavuştuktan sonra Şehzade Abdullah'ın divan kâtipliğini yapmış, bir süre de sarayda çeşitli görevlerde çalışmıştır. 1509 yılında öldüğü düşünülse de bu tarih kesin değildir.

    Necati, Türk divan şiirinin gelişme döneminin (15. yy sonları - 16. yy başı) en önemli isimlerindendir. O zamana kadar Türk divan şiirini fazlasıyla etkileyen İran şiirinden uzaklaşarak, halkın diline ve kültürüne önem vermiş, bunu da şiirine yansıtmıştır. Kullandığı yalın dil ile halka ve yaşama yakın bir tabiat sergilemiş, fazla süslü bir üsluptan kaçınmıştır.Ayrıca divan edebiyatında ata sözlerini kullanarak millileşme akımını başlatmiştır

6.Şiirde "sözcüklerin önemi nedir? Her sözcük şiirde kullanılabilir mi? Düşüncelerinizi belirtiniz.

Şiir yoğun anlamlı metinlerdir. Bu yoğun anlamı vermek için şair sözcükleri seçerek kullanır. Bu yüzden divan şiirinde sözcük seçimi çok önemlidir.

7.Bir şiirden her dinleyen aynı şekilde etkilenebilir mi? Bunun eğitimle de ilgisi var mıdır? Açıklayınız.

Hayır, şiiri her dinleyen aynı şekilde etkilenmez. Kişinin eğitimi, içinde bulunduğu duygu atmosferi, çevresi vb. şiirin üzerinde etkisi vardır.



İNCELEME

1. Metin

Gazel

Lâle-hadler yine gülşende neler etmediler

 Servi yürütmediler gonceyi söyletmediler

Taşradan geldi çemen sahnina bîçâredürür

Devr-i gül sohbetine lâleyi iletmediler

Âdeti hûblarun cevri cefâdur ammâ

Bana etdüklerini kimselere etmediler

Hamdülillâh mey-i can-bahş ile sâkîlerimüz

Âb-ı hayat ile Kevser suyum istetmediler

Ey Necâtî yürî sabreyle elünden ne gelür

Hûblar cevr ü cefâyı kime öğretmediler

Necatî

Feilâtün (Fâilâtün) Feilâtün Feilâtün Feilün (Fa'lûn)

 Günümüz Türkçesiyle

1.beyit: Al yanaklı güzeller, gül bahçesinde gene neler yapmadılar! Selviye nazlı nazlı sallanmak cesareti ve goncaya açılmak fırsatı vermediler.

2.beyit: Lale, bahçeye dışarıdan gelen bir zavallıdır; ondan dolayı onu gül devri sohbetine sokmadılar.

3.beyit: Güzellerin huyu zaten cevir ve cefa ise de bana ettiklerini kimselere etmediler.

4.beyit: Allah'a hamdolsun ki sakilerimiz cana can katan şarapla, bize abıhayatı ve Kevser suyunu aratmadılar.

5.beyit: Ey Necati! Yürü, sabret; elinden başka ne gelir? Güzeller cevirle cefayı kime öğretmediler ki...
Şiirin yapısıyla ilgili, 9. sınıf Türk edebiyatı 2. ünitesinden de faydalanarak aşağıdaki soruları cevaplandırınız.
a. Şiirin bütününde ve birimlerinde ne anlatıldığını kısaca yazınız. Birimler arasındaki ilişkiyi
tartışınız. Sonuçları yazılı olarak ifade ediniz.
b. Şiirde matla, makta, mahlas beytini ve beytü'l gazeli gösteriniz.
c. Gazelden bir veya iki birim attığımızda gazelin anlamında değişiklik olup olmadığı ve
birimlerin ortak bir tema etrafında birleşip birleşmediğini belirtiniz.
Değişiklik olmuyor. Çünkü şair her beyitte anlamı tamamlamıştır.

Birimlerde anlatılanlar


GAZEL
Birim Sayısı
       5
Birim değeri
Beyit (2)
Birimler Arası İlişki
Sevgilinin yaptıkları
Matla beyti
Birimler arasında genel olarak bir ilişki yoktur.
Lalenin durumu

Güzellerin yaptıkları
Beytü’l-Gazel
Şiirin Teması
Sakilerin aşığa sundukları

Mecazi aşk
Necati’nin sabrı
Makta-Mahlas


d.    Şiirde anlatılanların yaşanabilirliğini tartışınız. Sonuçları defterinize yazınız.

Şiirde anlatılanlar yaşanamaz. Şair duygularını hayalleriyle süsleyerek dile getirmiştir.

e.    Yapı özelliklerini belirlediğiniz şiire ne ad verildiğini şiirin başlık bölümüne yazınız.

Şiirin beş birimden oluşması, konusunun aşk olması, ilk beyitinin kendi arasında, sonraki beyitlerin xa-xa-xa-xa şeklinde kafiyelenmesi, son beyitte şairin mahlasının bulunması şiirin gazel olduğunu göstermektedir.

f. Her beyit kendi içinde bir bütün oluşturuyor mu? Belirtiniz.
Evet her beyit kendi içinde bir bütündür. Yani şair her beyitte anlamı tamamlamıştır. Yüzden şiire belli isim verilemiyor.
g.    Beyitlerin ve şiirin temasını belirtiniz.
Beyitlerin ve şiirin teması mecazi aşktır.
2. Etkinlik

Gazelin ahenk özelliklerini bularak aşağıdaki tabloya yazınız.

KAFİYE-REDİF
ÖLÇÜ
etmediler-söyletmediler >”mediler”  redif, “et”ler tam kafiye
Aruz ölçüsü
SES-SÖYLEYİŞ
Aruz ölçüsüyle beyitler halinde söylenmiştir. Her kelime aruz kalıbına uygun seslerden seçilmiştir.


a. Aşağıda verilen kelime ve kelime gruplarının niteliklerini, şiirde kullanılış şekillerini belirleyiniz. Sonuçları yazılı olarak ifade ediniz.

Servi: Sevgilinin boyu ve nazlı nazlı salınışı selvi(kavak ağacı)ye benzetilmiştir.

Lale-had: lale kırmızı renginden dolayı şiirde sevgilinin yanağına benzetilmiştir.

Gonca: Tam açılmamış güle gonca denir. Şiirde konuşma fırsatı bulamayan sevgili yerine kullanılmıştır.

Abıhayat: hayat suyu, hayatın devamına vesile olan kan, ebedî hayata sebep olan mânevi değerler, kevser suyu gibi anlamlara gelir. Beyitte ölümsüzlük suyu anlamında kullanılmıştır. Abıhayata; bengi su, abı hayat, hayat suyu ya da dirilik suyu da denir.

Aslında ayrı ayrı mitolojik dizgelerde karşılaşılan bir anlayıştır. Bengi su'ya, söylenceler ve mitolojik metinlerden başka dini kitaplarda, Hızır'ın adıyla bağlı ve Musa'nın öyküsü anlatılırken karşılaşılır. Anlatılara göre bu suyu ilk içenler Hızır ve İlyas -peygamberler- olmuştur. Bengi su ve sonsuz yaşam aktarışıyla bağlı çok sayıda anlatı olsa da bu anlatılar, eski yeryüzü uygarlıklarında, Gılgamış, Oğuz Han ve İskender Zülkarneyn gibi, yalnız birkaç kişinin adıyla bağlantılı düşünülmüştür. Bu anlatılar arasındaki bağlılık araştırıldığında, Bengi su ile ilgili anlatıların kökeninin Sümerler olduğu anlaşılmıştır. Sonraki dönemlerin araştırmaları ise Bengi su ile bağlı anlatıların kökünden daha eski geleneklerde aranması gerektiği görüşünü doğrulamıştır.

Adına bazen 'Dirilik Suyu' denilen Bengi su, Zulmet diye tanımlanan karanlık ve bilinmeyen bir dünyada gizlidir. İskender'de Bengi suyunun peşinden Zulmet'e kadar gider, ancak onu elde etmeyi başaramaz. Onun adıyla ilgili Bengi su, yaratıcı başlangıç sayılan ilk karmandan (kaos - sudan), dirilik verme, sonsuz yaşatma, ölümsüzleştirme imlerini alıp, kendinde saklamıştır. Bu anlamda Bengi suyu simgesinde, yaratılış mitinde olan başlangıç gibi, ilk suyun izlerini bulmak mümkündür. Yani, suyun varlığa yaşam veren gücü, çeşitli inanç dizgelerinde onun, sonsuzluğa kavuşturan ve ölümsüzlük kazandıran güç olduğuna dair görüşlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Bengi suyunun yaşam verme gücü üstüne ilk düşüncelere anlatılarda rastlanır. Örneğin ölen kahramanın üstüne su serpilmesiyle, hapşırıp ayağa kalkması, karşılaşılan konulardan biridir. Söylence ve anlatılarda, bazı kahramanların Bengi su içerek ölümsüzlük kazanmaları da sık görünür. Aşk masallarında buta alarak, inanılmaz güzelleşen kahramanın içtiği Işık kadehi'nin de Bengi su ile dolu olduğu söylenir. İnanışlarda Bengi suyunun eskiden gelen, karışık bir anlamı vardır. Yani o da bir semboldür. Tasavvuf şairleri, onunla ilgili şöyle demişlerdir: "Toprağı düşen adi tohuma can veren su, dirilik suyu değilse, nedir o zaman?"

Birçok efsaneye göre ab-ı hayat sadece zulmet ülkesinde bulunur. Bazı kaynaklarda ise kızıl denizinin derinliklerinden çıkarılan bir bitki (galsam otu) ya da (şahı galsam) olduğunu söyler.

Lale:     Lale Divân şiirinde kırmızı rengi ile sevgilinin yanağı ve âşığın gözyaşları lâleye benzetilir. Lâlenin ortasındaki siyahlık sevgilinin yanaklarına özenme ve onu kıskanma dolayısıyla bağrında meydana gelmiş bir yara, dağlama olur. Ciğeri kan olmak, bağrı yanmak, pürhun olmak vs. bu nedenle kullanılır. Ortasındaki karalığı ile lâle, üzerinde ben olan bir yanaktır. Sevgilinin yanağı ve âşığın gözyaşları lâleden daha kırmızıdır. Divân şâirinin sözünü ettiği lâle, çok zaman şakayık denilen gelincik lâlesidir.
b. Saki ve mey sözcükleri arasındaki anlam ilişkisini aşağıya yazınız.

Saki divan edebiyatında içki dağıtan kişilere verilen isimdir. Mey ise içki demektir. Saki içki meclislerinde mey dağıtır. Bu nedenler saki ile mey arasında yakın bir ilişki vardır.

c. Gazelde geçen imgelerin kullanıldığı başka şiirlerden hatırladıklarınızı okuyunuz.

Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı

 (Benim için gönül ateşinden başka yanan kimse yoktur / Sabah rüzgârından başka kapımı da kimse açmaz.) dizelerindeki "sabah rüzgârı sözü, yalnızlığı ve ilgi görmemeyi dile getiren, çağrışım gücü yüksek bir imgedir.

Şehîd-i aşkın oldum lâle-zâr-ı dağdır sînem

Çerâğ-ı türbetim şem’-i mezârım varsa sendendir.

Şeyh Galip

‘‘ Gül hasretinle yollara dutsun kulağını
Nergis gibi kıyamete dek çeksün intizar’’


Bakî 
ç. Şiirde kendi anlamının dışında kullanılan kelimeleri belirtiniz.
Saki, gonca, selvi, mey, Gülşen, lale…
4. Etkinlik
Şiirdeki edebî sanatları bulunuz. İmgelerle söz sanatlarının şiirdeki işlevini aşağıya yazınız.
Lale-had-istiare
Lale-gonca-selvi-tenasüp
Çemen-teşhis
Ey-nida
Şiirde imgelerle söz sanatlarının işleri şiiri daha ilgi çekici hale getirmektir. Divan şiirinde söz sanatları ve imge çok önemli bir yer tutar.
5. Etkinlik
Gazelin hangi gelenekte yazıldığını belirtiniz.

Şiir divan şiiri geleneğine bağlı kalınarak yazılmıştır.

6. Etkinlik
Şiirin size hissettirdiklerini ve şiirle ilgili yorumlarınızı aşağıdaki boş bırakılan yere yazınız.

Hissettiklerim, Yorumlarım
7. Etkinlik
a. Necati'nin hayatı ve edebî kişiliği hakkındaki araştırmaları okuyunuz.
b. Eserle şair arasındaki ilişkiyi tartışınız. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.
Eser ile şair arasında doğrudan bir ilişki vardır. Şair kendi kültürünü, düşüncelerini, inançlarını eserlerine yansıtır. Biz şiire bakarak şairinin duygu ve düşüncelerine ulaşabiliriz.
8. Etkinlik
Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek

Yavuz Sultan Selim (Selimî) Aslanlar kahreden pençelerimde titrerken
Felek beni gözleri âhu gibi olan bir güzel karşısında aciz bıraktı.

a. Osmanlı Devleti'nin üç kıtaya yayıldığı Yavuz Sultan Selim devrini de düşünerek yukarıdaki
beyitte bulunan ses akışını ve onun çağrıştırdıklarını anlatınız.

Devrin özelliği şiire yansımış. Çünkü şairler devrin koşullarından etkilenir ve bunu eserlerine zihniyet olarak yansıtır. Bizde bu şiirde Yavuz Sultan Selim devrinin ihtişamını görmekteyiz.

b. Necati şiirini bir kurala dayandırarak mı yazmıştır? Divan edebiyatında hangi nazım şekilleri
vardır? Bu şiirin nazım şekli nedir?

Nacati şiirini gazel nazım şeklinin kuralına göre yazmıştır. Divan edebiyatında başlıca nazım şekilleri şunlardır:
DİVAN ŞİİRİ NAZIM ŞEKİLLERİ
BEYİTLERLE KURULANLAR
BENTLERLE KURULANLAR
§  GAZEL
§  MÜSTEZAT
§  MESNEVİ
§  KASİDE
§  KIT’A

www.edebiyatfatihi.blogspot.com
BENT SAYISI TEK OLANLAR  (TEK DÖRTLÜKTEN OLUŞANLAR)
§  RUBAİ
§  TUYUĞ
BENT SAYISI BİRDEN FAZLA OLANLAR (MUSAMMATLAR)
§  ŞARKI
§  MURABBA
§  TERKİB-İ BENT
§  TERCİ-İ BENT
§  MUHAMMES
§  TERBİ(Dörtleme)
§  TAHMİS(Beşleme)
§  TARDİYE
§  TAŞTİR(Beşleme)
DİVAN EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ
TEVHİT VE MÜNACÂT: Tanrının birliğini ve yüceliğini anlatan şiirlere tevhit, Tanrıya yapılan yalvarış ve yakarışları anlatan şiirlere de münacât denir. Daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır.
NAAT: Hz. Muhammed’i övmek için yazılan şiirlere denir. Bunlar da daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır.
MERSİYE: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak için yazılan şiirlerdir. Genellikle terkib-i bent biçimiyle yazılmıştır. (Bu türün, Eski Türk Edebiyatı’ndaki adı sagu, Halk Edebiyatı’ndaki adı ise ağıttır).
METHİYE: Bir kimseyi övmek için yazılan şiirlerdir. Bunlar da genellikle kaside biçiminde yazılmıştır.
HİCVİYE: Bir kimseyi yermek için yazılan şiirlerdir.
FAHRİYE: Şairlerin kendilerini övmek amacıyla yazdıkları şiirlerdir.
                              www.edebiyatfatihi.blogspot.com
 
1-GAZEL
Divan şiirinde; çok yaygın olarak kullanılan bir nazım şeklidir.  Aruz öçlüsüyle yazılır. Birinci beyit kendi arasında kafiyeli, diğer beyitlerin birinci mısraları serbest, ikinci mısraları birinci beyit ile kafiyelidir. Kafiye düzenini şematik olarak belirtmek gerekirse aa / ba / ca / da / ea / fa şeklinde ifade etmek mümkündür. Gazellerde beyitler arasında mana birliği olabileceği gibi, her beyit ayrı bir konuyu işlemiş de olabilir.
Gazellerde aşk duyguları, şarap âlemleri, tabiat güzellikleriyle birleşmiş bir şekilde, canlı ve akıcı bir üslûpla dile getirilir.
Gazelin ilk beyitine matla, son beyitine makta adı verilir. Matla beyitinden sonra gelen beyite hüsn-i matla, makta beyiti'nden bir önceki beyite ise hüsn-i makta denir. En güzel beyitine beyt'ül gazel, beyitleri arasında konu birliği bulunan gazellere yek-ahenk gazel, her beyiti aynı mükemmellikte söylenmiş olan gazellere ise yek-avaz gazel denir.
Mısra sonlarındaki kafiyelerden aynı olarak mısra içlerinde de kafiye bulunan gazellere musammat gazel adı verilir. Değişik konularda yazılmış olmakla beraber, gazeller genellikle birer aşk şiirleridir. Sevgi bitmez tükenmez temasıdır. Gazellerin isimlendirilmeleri ya rediflerine göre veya ilk mısralarına göre olur. Ayrı kelime halinde redifleri olan gazeller bu rediflerine göre, olmayanlar ise ilk mısralarına göre adlandırılır.
Divan edebiyatının en yaygın kullanılan nazım biçimidir. Önceleri Arap edebiyatında kasidenin tegazzül adı verilen bir bölümü iken sonra ayrı bir biçim halinde gelişmiştir. Gazelin beyit sayısı 5-15 arasında değişir. Daha fazla beyitten olaşan gazellere müyezzel ya da mutavvel gazel denilir.
2-MÜSTEZAT
Bir gazelin her dizesine bir kıt’a dize ekleyerek oluşturulan şiir biçimidir. Çoğunlukla aruzun "mef’ûlü/ mefâîlü/ mefâîlü/ feûlün kalıbı kullanılarak yazılırlar. Her dizeden sonra bu kalıbın ilk ve son birimleri olan mef’ûlü/ feûlün kalıbına uygun bir kısa dize söylenir. Eklenen bu kısa dizeye ziyade denir. Ziyadeler dizeden sayılmadığı için iki uzun iki kısa dizeden oluşan 4 dize bir beyit sayılır. Kısa dizeler okunsa da okunmasa da beytin anlamı bir bütün oluşturur. Ziyadesi bir satırdan fazla olan müstezatlar da vardır. Tez ziyadeli müstezatlara "sade" çift ziyadeli olanlara ise "çift" adı verilir.
3-KASİDE
Daha çok din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlerdir. Kaside şairlerine kaside-gü (kaside söyleyen), kaside-sera ya da kaside-perdaz (kaside yazan) denir. Kaside 6 bölümden oluşur:
Birinci bölüm 15-20 beyitliktir. Bu ilk bölüme, âşıkane duygular yer alıyorsa "nesib", bahar, tabiat, bayram gibi konulara değiniliyorsa "teşbib" adı verilir.
İkinci bölüm girizgah ya da girizdir. Genellikle tek beyitten oluşur ve burada şair medhiyeye (övgüye) geçeceğini bildirir. Girizgah konuya uygun ve nükteli olmalıdır. Üçüncü bölüm medhiyedir. Bu bölümde asıl konu anlatılır. Beyit sayısı konuya ve şaire göre değişen medhiye bölümü kasidenin en sanatlı beyitlerini içerir. Kasidenin dördüncü bölümü tegazzüldür. Tegazzül, 5-12 beyit arasında değişir. Kasidenin başında ya da sonunda yer alabilir. Bu bölüm her kasidede bulunmayabilir.
Beşinci bölüm fahriyedir. Şair bu bölümde de kendisini över. Kasidenin son bölümü duadır. Bu bölümde önceki beyitlerde övgüsü yapılan kişi için dua edilir.
Kasideler, nesib bölümünde ele alınan konuya göre göre kaside-i bahariyye, kaside-i ramazaniyye, kaside-i hammamiyye olarak adlandırılır. Uyaklarına göre r harfi ile bitiyorsa kaside-i raiyye, l harfiyle bitiyorsa kaside-i lamiyye, m harfiyle bitiyorsa kaside-i mimiyye diye anlandırılır. Rediflerine göre de, tevhid, münacaat, methiye diye bölümlenir. Kasidenin en güzel beyiti "beyt-ül kaside"dir. Şairin adının geçtiği beyite ise "taç beyit" denir. Diğer şekil özellikleri gazele benzer.
4-MESNEVÎ
                            Kelime anlamı “ikili, ikişer ikişer”dir. İran edebiyatından alınmıştır. Klâsik halk hikâyeleri, destanî konular, aşk hikâyeleri, savaşlar, dinî ve felsefî konuları işlenir. Konu ne olursa olsun olaylar masal havası içinde anlatılır.      Divan edebiyatının en uzun nazım şeklidir (beyit sayısı sınırsızdır). 20-25 bine kadar çıkabilir. Mesnevîde her beyit kendi içinde kafiyelidir: aa bb cc dd ee ... 
5-KIT’A:
                            Genellikle iki beyitten oluşan şiirlerdir. Beyit sayısı bazen daha fazla olabilir. Kafiye düzeni gazelde olduğu gibi aa – xa – xa – xa … dır. Kıt’a’larda nükte, yergi ve fikir konuları işlenir.
DÖRTLÜKLE KURULANLAR
1-RÜBAİ
Rubai, kendine özgü bir ölçüsü olan, 4 dizelik ( mısralık ) bir nazım biçimidir. Rubailerde birinci, ikinci, dördüncü dizeler uyaklı, üçüncü dize ise serbesttir. İki beyitlik kıtalar biçiminde yazılmış rubailer de vardır. Her dizesi birbiriyle uyaklı rubailere "rubai-i musarra" ya da "terane" adı verilir.
Rubainin her dizesi ayrı bir ölçüde olabildiği gibi, dört dizesi de aynı ölçüde olabilir. Rubailer genellikle mahlassız şiirlerdir. Ve divan şairlerinin divanlarının sonunda rubaiyyat başlığı altında sıralanırlar. Bu türün tartışmasız en büyük şairi Ömer Hayyam’dır.
                            Türk edebiyatında Mevlânâ’nın Farsça yazdığı felsefi rubailer bu türün hızla yayılmasına neden oldu. Kara Fazlî, Fuzuli 16. yüzyılda bu türün en usta örneklerini verdiler. Divan edebiyatı’nda 17. yüzyıl rubainin altın çağı oldu. Azmizade Haletî, yazdığı bin kadar rubai ile "en büyük Osmanlı rubai şairi" olarak tanındı. Cumhuriyet döneminin en büyük rubai ustası ise Yahya Kemal Beyatlı’dır. Arif Nihat Asya ise rubailerini "Rubaiyyat-ı Arif " adlı eserinde toplamıştır.
2-TUYUĞ
                            Tuyuğ, Türklerin yaratıp Divan şiirine kazandırdığı nazım şeklidir. Maninin Divan edebiyatındaki karşılığı sayılabilir.
                            Tek dörtlükten oluşur. Kafiyelenişi rubaiyle aynıdır: aaxa. Genellikle lirik tarzda olan ve aaaa şeklinde kafiyelenen tuyuğlara "Musarra Tuyuğ" denir. Manide olduğu gibi, cinaslı uyak kullanılır. Halk şiirinde 11'li kalıpla söylenen mani biçimindeki şiirlere de tuyuğ denir. Aruzun yalnız "fâilâtün - fâilâtün - fâilün" kalıbıyla yazılır.
                            Rubaide işlenen konular tuyuğda da işlenir. 14. yüzyıl Azerî şairi Kadı Burhanettin bu türün kurucusu sayılır. Çağdaşı Azerî şairi Nesimi ve 15. yüzyıl Çağatay şairi Ali Şir Nevai bu türde çokça ürün vermişlerdir.
3-MURABBA
                            Murabba bent adı verilen dört dizelik kıt'alardan oluşan şiir türüdür. Kelime anlamı "dörtlük" demektir.
                            Uyak düzeni genelde aaaa/bbba/ccca/ddda/... şeklinde olmakla beraber, ilk bendi kafiyeli olmayan ya da sonraki bentlerde kafiyesi tekrarlanmayan murabbalar da vardır. Çoğu zaman üç ila yedi bentten oluşur.
                            Divan edebiyatında 15. yüzyılda sultanü'ş-şuara (şairler sultanı) unvanlı Ahmet Paşa tarafından kullanılmıştır. Tanzimat edebiyatında da Namık Kemal bu türün başarılı örneklerini vermiştir.
                            19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şarkı şeklinde bestelenen eserlerin büyük bir kısmı murabba tarzında yazılmıştır.
4.ŞARKI
                            Divan şiirine Türklerin kazandırdığı bir türdür. Şarkı, Divan şiirinde bestelenmek için, uygun ölçü kalıpları ile yazılan ve çoğunlukla 4 dizelik bendlerden oluşan nazım birimidir. Kafiye düzeni; x değişken aa xa şeklindedir.
Aruz ölçüsünün her kalıbı ile kullanılır. Dörtlüklerden kurulan musammat da denebilir. Murabbaya benzer. 5 ya da 6 dizelik bendlerden de oluşabilir. Üçüncü dizeye meyan, dördüncü dizeye nakarat denir. Aşk, sevgili, ayrılık, içki ve eğlence konularında yazılır. Divan edebiyatının ilk şarkı yazarı Nail-i Kadim’dir. Lale Devrinde ise en önemli temsilcisi Nedim’dir. En çok şarkıyı Enderunlu Vasıf yazmıştır.
Müzikte, türkünün karşıtı olarak, Şarktan gelen, batılı anlamında kullanılır.
                            Şarkı çeştli ses sanatçıları tarafından söylenerek Türk toplumunun musikisinde önemli bir yer tutmaktadır. Şarkıda şair son bendde mahlasını söyler. Şarkıda her bentin üçüncü mısrası miyan(orta) miyanhânedir. Miyan daha çok şarkının en güzel ve dokunaklı bölümüdür. Bestenin en önemli bölümüdür. Şarkıların konusu genellikle aşk, sevgilinin güzelliği, eğlence ve içkidir. Halk edebiyatında türkü türünün divan edebiyatına yansıması gibidir.

BENTLERLE KURULANLAR:
1-TERKİB-İ BENT
Terkib-i bend bentlerle kurulan uzun bir nazım biçimidir. Yaşamdan, talihten şikâyet; felsefî düşünceler, dinî, tasavvufî konular ve toplumsal yergilerin işlendiği şiirlerdir. En az beş en fazla on bentten oluşur. Her bent de beş ila 10 beyitten oluşur. Bentlerin kafiye düzeni gazele benzer. Her bendin (terkib-hane, kıta) sonunda vasıta beyti denen bir beyit vardır. Her bendin sonunda farklı vasıta beyitleri kullanılır. Bunlar bentlerden ayrı olarak kendi aralarında uyaklanır. Bentlerin kafiyelenişi gazeldeki gibidir. aa xa xa xa xa xa bb cc xc xc xc xc xc dd ... (aa aa aa aa aa aa bb cc cc cc cc cc cc dd) Edebiyatımızda Bağdatlı Ruhî ve Ziya Paşa bu türün iki önemli şairidir. İkisi de toplumsal konularda terkib-i bent yazmıştır.
2-TERCİ-İ BEND
Terci-i bend, uyakları(kafiyeleri) gazel biçiminde düzenlenmiş "hane" adı verilen 5-10 beyitlik şiir parçalarının (genellikle 5-12 hane) "vasıta" denen ve sürekli yinelenen bir beyit ile birbirine bağlanmasından oluşan nazım biçimidir.
                            Bent sayısı ve bentlerdeki beyit sayısı bakımından terkib-i bentle aynıdır. Beyitler terkib-i bent gibi uyaklanır. Terci-i bentte bentleri birbirine bağlayan vasıta beyiti her bentten sonra aynen tekrarlanır.
                            Terci-i bentte vasıta beyiti aynen tekrarlandığı için konular arasında uyum olmak zorundadır. Dolayısıyla terci-i bentte konu bütünlüğü vardır. Vasıta beyitinin uyaklanışı ise farklıdır.
3-MÜSEDDES
Aynı ölçüde altışar dizelik bendlerden oluşan nazım biçimidir. İlk bendin bütün dizeleri birbirleriyle, sonraki bendlerin bir ya da iki dizesi ilk bend ile uyaklıdır. İlk bendin son ya da son iki dizesi her bendin sonunda yinelenirse "mütekerrir müseddes", sonraki bendler ile ilk bend yalnızca uyak yönünden benziyorsa "müzdeviç müseddes" adını alır. Müseddeslerin uzunluğu 5-8 bend arasında değişir. Konuları tasavvuf ve felsefedir.
4-MUHAMMES
Muhammes, beş dizelik bölümler halinde söylenen nazım şeklidir.
     Bir muhammesin ilk beşliğindeki son dizenin, aynı beşlikteki diğer dört dize ile kafiyeli olması şart değildir. Beşlik sayısı bir kayda bağlı değildir. Bend sayısı 4-8 arasında değişir. Aruz ölçüsüyle yazılır.
                            İlk bendin 5 dizesi birbirleriyle, sonraki bendlerin son bir ya da iki dizesi ilk bend ile uyaklıdır. Son bir ya da iki dize, her bendin sonunda aynen tekrarlanıyorsa bu muhammese "muhammes-i mütekerrir", bu dizelerin ilk bend ile yalnızca uyak yönünden uyuştuğu muhammeslere ise "muhammes-i müzdeviç" adı verilir. Muhammeslerde çoğunlukla felsefî düşünceler, tasavvuf konuları ele alınır. En çok Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman) eser vermiştir.
                            Muhammes her konuda yazılabilir. Felsefî bir fikir, bir düşünce, bir dünya görüşü, övgü, aşk, sevgiliyi özleyiş muhammeslerin konusu olabilir. Son bendde şair­ler mahlaslarını söylerler.
5-TAŞTİR
Taştir, bir gazelde her beytin iki mısrasının arasına iki veya üç mısra ekleyerek manzume meydana getirmektir. Divan edebiyatı nazım şeklidir.
                            Kelime, Arapça "bir şeyin yarısı, iki cüzünden bir cüzü" anlamındaki şatr kökünden gelir. Taştirde, aynı vezin ve kafiyede, araya iki mısra girerse terb-i mutarraf, üç mısra girerse tahmis-i mutarraf olur.
                            Edebiyatımızda XVIII. yüzyıldan sonra örnekleri görülen taştir çok az kullanılan bir şekildir. En çok Halveti şeyhlerinden Aydi Baba yazmıştır.
B-TÜRLER
1-Münacat
                            Konusu Allah’a yakarış olan şiirlerdir. Genellikle kaside, ender olarak da gazel, kıta, mesnevî biçiminde yazılmıştır. Türk edebiyatına 13. yüzyıldan sonra girdi. Divan şairlerinin genellikle divanlarının başına koydukları münacatların temel konusu, zayıf ve çaresiz durumdaki insanın yüce ve güçlü Allah’a yalvarıp ondan yardım istemesidir. Hazreti Muhammet’i övmek amacıyla yazılmış şiirlerdir. Hazreti Muhammet’in çeşitli özellikleriyle mucizelerinin dile getirildiği bu şiirler daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır. Na’t’lara divanların başında tevhid ve münacatlardan sonra yer verilmiştir. Na’t yazmakla ünlü kişilere na’t-gü, özel dinsel törenlerde na’t okuyanlara ise na’t-han denir. Fuzuli’nin Su Kasidesi divan edebiyatının en tanınmış na’tıdır Türk tasavvuf müziğindeki bir form da bu adla bilinir.
2-Tevhid
Allah’ın birliğini ve ululuğunu anlatan şiirlere tevhid denir. Genellikle kaside biçiminde yazılırlar. Tevhidde Allah’ın büyüklüğü, sıfatları, kudretinin sonsuzluğu, tasvir ve hayal edilebilen şeylerden soyutlanması, hiçbir şeyin ona eş ve benzer olamayışı, bütün kudret ve ilimlerin ona ait oluşu gibi özellikler sanatlı bir üslûpla anlatılır. Allah karşısında kulun acizliği vurgulanır. En ünlü tevhid manzumesini Nâbî yazmıştır.
3-Na’t
             Na’t öncelikle, Hz. Peygamber’i övmek, ona duyulan saygı, sevgi ve şevki dile getirmek, ondan şefaat dilemek gibi amaçlarla yazılan manzumeler için kullanılır. Bunların nazım şekilleri çeşitlidir: Gazel, kaside, mesnevî, terkib-i bend, terci-i bend, müstezad vs. olabilir, beyitler veya dörtlüklerle yazılabilir; Beyit sayısı 6-7’den, yüzlerce beyte kadar değişir.
             Na’t, özellikle Hz. Peyganber için yazılan manzum eserdir; ancak tasavvufun etkisiyle bazı veliler ve tarikat pirleri için de na’tlar yazıldığı olmuştur; Na’t-ı Hazret-i Ali, Na’t-ı Mevlânâ gibi
4-Medhiye
           Bir kimseyi övmek için genellikle kaside biçiminde yazılan şiir ya da düzyazıdır. Az olmakla birlikte gazel, mesnevî, musammad gibi nazım biçimlerinde mediyeler de vardır. Padişah, vezir, şeyhülislam gibi devlet ileri gelenleri ya da halifelerle, başka din ve tarikat büyükleri için yazılmışlardır. Bu türün en güzel örneğini Nef’i vermiştir.
5-Hicviye
                            Bir kişiyi, kurumu, toplumsal olayı, geleneği yeren söz, düzyazı ya da şiir türüne verilen addır. Hicviye, gazel, kaside, murabba, muhammes gibi nazım biçimleriyle yazılmıştır. Divan edebiyatında en önemli hicviyelerden biri Nef’i’nin Siham-ı Kaza’sıdır.
6-Mersiye
Bir ölünün ardından duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak, ölen kişiyi övmek amacıyla kaleme alınan düzyazı ya da şiirdir. Kutsal günlerde, ölüm törenlerinde mersiye okuyan kişiye de mersiyehan denir. Lirik bir anlatımın egemen olduğu manzum mersiyeler genellikle terkib-i bend biçiminde yazılır. Ayrıca kaside ve terci-i bend biçiminde yazılmış manzum mersiyeler de vardır. Yahya Bey, Rahmî, Fazli, Nisayi, Müdami’nin, Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa için yazdıkları mersiyeler gibi. Ayrıca savaşlarda kaybedilen yerler için yazılan mersiyelere "vatan mersiyesi" denir. Hayvanların ölümü için yazılmış mersiyeler de vardır.

REKLAM

cevaplar için sınıfınıza tıklayınız edebiyat fatihi

«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt

12 yorum:

  1. Feyzullah BÜYÜKBURÇ22 Eyl 2011 22:38:00

    Sayın Hocam öğrencilerin araştırma ruhunu körelttiğinizin ve onları hazırcılığa yönlendirdiğinizin farkında mısınız? Meslektaşınız olarak sizi uyarmayı bir borç biliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. zoruna gidiyorsa girme bu siteye

      Sil
    2. zoruna gidiyorsa girme!

      Sil
    3. aynen verdiğiniz ödevler canımıza tak etti

      Sil
  2. Ben bunu hazırlayan kişiye öncelikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum çünkü şunu da belirtiyim ki bunu hazırlayıp sunanın ne kadar vicdanlı olduğunu gösterir biz öğrenciler o kadar çok dersin konunun içinde boğulurken öğretmenlerin verdiği ödevlerde cabası ki ödev vermeseler bile derse katılmak gerekir işte bu yüzdendir ki bunu hazırlayıp biz öğrencilere sunan kişiden Allah razı olsun ve Allah bu kişiye dünyada da ahirette de iyilik ve güzellik ihsan eylesin diyorum.

    YanıtlaSil
  3. eksik ama yinede tşk ederiz bize yardımcı olduğunuz için

    YanıtlaSil
  4. allah razı olsun.ok işime yarıyor

    YanıtlaSil
  5. İstemeyen girmesin. Boğazına bıçak dayayan yok! Ayrıca ben ödevlerimi buradan yaparak konuyu daha iyi anlıyorum. Yardımcı olanlara çok teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  6. kopyalayamıyoruz bu kötü olmuş .bilgi paylaştıkça artar paylaşın şunları

    YanıtlaSil
  7. Bu sayfanın sahibine çok teşekkürler.. Yanlış kaynaklardan, yanlış bilgiler edinip zaman kaybetmek yerine doğru bilgiyi kaynağından elde edebiliyoruz. Eleştiriler gereksiz bence.

    YanıtlaSil
  8. öncelikle bu site için çok teşekkür ederim sizin sayenizde notlarım yükseldi artık bu dersi çok seviyorum ellerinize sağlık :D

    YanıtlaSil
  9. bu sayfa o kadar işime yarıyor ki aslında kendi ödevimi kendim doğru bir şekilde yapıyorum ama yapamadım zorlandığım yerler de oluyor tabii bende hemen burdan bakıyorum ve böylece de hangi konunun nasıl olcağını çok iyi anlıyabiliyorum BU SAYFAYI DESTEKLİYORUM öğrenciler için çok iyi olmuşş diyorum ... yardımlarınız için çok sağolun...

    YanıtlaSil

Yorumunuz için şimdiden teşekkürler...Blogger'da bir hesabınız yoksa ''Anonim'' veya ''Adı/Url'' bölümünü seçerek kolayca görüşlerinizi belirtebilirsiniz...